Overbooking Hakkında Önemli Bilgiler

İşçilik Alacağı Davası

İşçilik Alacağı Davası

Antalya BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
10. Hukuk Dairesi
Esas: 2016 / 2
Karar: 2016 / 3
Karar Tarihi: 21.10.2016

ÖZET: Mahkemece bütün tanıklar yeniden dinlenerek; tanıkların ve davacının işe giriş ve ayrılış ve tarihlerinin, depo sorumlusu olduğu iddia edilen davacının yaptığı işin vasıf ve mahiyetinin, davacının en son bilinen aylık ücret miktarının sorularak tespiti, davacının yaptığı işin niteliği tanık beyanları ile aydınlatıldıktan sonra davacının emsal ücret miktarının tespiti için Meslek kuruluşları ve Sendikalar nezdinde araştırma yapılması, TÜİK verilerinden de bu kapsamda yararlanılması ve belirtilen eksiklikler giderildikten sonra bilirkişiden yeniden rapor alınarak sonuca gidilmesi gerekmektedir. Yukarıda belirtilen nedenlerle; Davacı vekilinin delil listesinde yargılama sırasında tanık deliline dayandığı ayrıca ücret araştırması yapılmasını talep ettiği halde bu deliller hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olarak toplanmadan ve delillerin toplanmama gerekçesi kararda belirtilmeden karar verilmiş olduğu anlaşıldığından, ilk derece mahkemesinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı kararının HMK maddesi bendi kapsamında kaldırılarak dosyanın mahalline gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. HMK’ nun Maddesinin bendi gereğince D. İş mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.

(2709 S. K. m. 36) (6100 S. K. m. 27, 31, 352, 353) (4857 S. K. m. 8, 32, 37)

Yukarıda mahkemesi ile esas ve karar numarası yazılı dosya üzerinden verilen karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmakla yapılan inceleme sonunda;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

İDDİA: Davacı vekili dilekçe ve beyanlarında; müvekkilinin davalı iş yerinde 01.03.2007-04.08.2014 tarihleri arasında depo sorumlusu olarak 2.250,00 TL net ücretle günlük sabah 08:30-19:30 saatleri arasında dini bayramlar dışındaki ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını iş sözleşmesinin işveren tarafından sona erdirildiğini, çalışmaları karşılığı hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil ücretlerinin ödenmediğini, yıllık izinlerinin kullandırmadığını beyanla kıdem ve ihbar tazminatıyla, ulusal bayram genel tatil, hafta tatili ve yıllık izin ücreti talebinde bulunmuştur.

CEVAP: Davalı vekili dilekçe ve beyanlarında; iş yerinde nadiren normal çalışma dışında çalışma yapıldığını, davacının bu çalışmalarıyla ilgili hiçbir hak ve alacağının bulunmadığını, davanın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, alacakların zaman aşımına uğradığını, iddiaların aksine davacının müvekkiline borçlu olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Yerel mahkemece dava konusu alacak kalemleri kısmen hüküm altına alınmıştır.

İSTİNAF SEBEPLERİ: İlk derece mahkemesi kararı davacı vekilince istinaf edilmiş, istinaf sebebi olarak hükme esas alınan aylık ücret miktarının gerçeği yansıtmadığı, gerçek ücretin tespit edilerek alacakların hesaplanması ve karara bağlanması gerektiği savunulmuştur.

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ: 6100 sayılı HMK’ nun 352. Maddesinde yer alan ön inceleme konusu hal ve durumlardan hiç birinin bulunmadığı dosyada, öncelikli olarak istinaf başvurusunun aynı kanunun 353/1 – a maddesinin 6. alt bendi kapsamında ele alınıp alınamayacağı hususunun değerlendirilmesi gerekmiştir.

Anılan madde hükmüne göre: Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde Bölge Adliye Mahkemesi esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve dosyanın yeniden görülmesi için kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir.

Davacının Emsal Ücret Miktarının Tespiti İçin Meslek Kuruluşları Ve Sendikalar Nezdinde Araştırma Yapılması

Mukayeseli hukukta konunun nasıl düzenlendiğine bakılacak olursa: İsviçre de bu bendin karşılığı maddenin ” … önemli vakaların tamamlanması gerekiyor ya da esaslı talep sonucu konusunda karar verilmemişse …” şeklinde, Alman hukukunda “… eğer ilk derece yargılaması önemli kusur içeriyorsa, eksiklik nedeniyle kapsamlı ya da çok emek harcayarak delil toplanması gerekiyorsa … ” şeklinde ve Avusturya hukukunda “… gerekçe kontrolü yapılamayacak ölçüde yetersizse, karar kendi içinde çelişkiler içeriyorsa veya gerekçe içermiyorsa ve bunlar hükmün tashihi yolu ile düzeltilebilecek nitelikte değilse …” şeklinde düzenlenmiştir.

Gözütok” … bir dosyada esastan karar verilmiş ise delillerin hiç toplanmaması veya hiç değerlendirilmemesi normal şartlarda gerçekleşmesi mümkün olamayacak bir durumdur. … bir kısım deliller toplanmış olsa da toplanması gereken kapsamlı deliller var ise yani İlk Derece Mahkemesinin yaptığı tahkikat hiç bir şekilde uyuşmazlığı çözmeye yaklaşmış olmayıp, daha yapılması gereken kapsamlı delil toplama işlemleri var ise yani yapılacak tahkikat hüküm kurmanın çok uzağında olmak üzere eksik incelemeyi içerdiği halde karar verilmişse bu halde Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’nin eksik delilleri tümüyle toplamak zorunda olmadığı ve esası incelemeden İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın karar veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerektiği …” şeklinde değerlendirmede bulunmuş ayrıca bu maddenin uygulanması konusunda ölçüyü koyarken Anayasanın 36/2. maddesindeki kuraldan da yaralanabileceğini belirtmiştir. Bu maddeye göre hiç bir mahkeme görev ve yetkisi içindeki davaya bakmadan kaçınamaz, bu kaçınmama davaya bakmak kadar, davaya bakmanın gerektirdiği işlemleri yapmaktan kaçınmamayı da kapsar. Açık kanun hükümlerinin sonucu toplanması gereken deliller toplanmayarak tahkikat işlemleri büyük ölçüde eksik bırakılmış ise bu eksiklikler tamamlanmak üzere dosyanın esası incelenmeksizin İlk Derece Mahkemesine gönderilmesi gerektiğini ifade etmiştir. (Zeki Gözütok; Hukuk davalarında istinaf ve temyiz, Temmuz 2006 sf. 112 ve devamı)

Bu madde kapsamında isabetli bir değerlendirme yapabilmek için istinaf mahkemesinin temel niteliğinin göz önünde bulundurulması gerekir. Ceza yargısının aksine hukuk yargısında dar istinaf sistemi benimsenmiştir. Bu sistemin en temel özelliği ise denetimin asıl olmasıdır. Yeniden yargılama ise ikincildir ve maddi vakıa denetiminin içinde değerlendirilmesi gerekir. Buradan da anlaşılacağı üzere istinaf mahkemesi her ne kadar bir vakıa mahkemesi olsa da esas itibari ile bir denetim mahkemesidir. İstinaf kanun yolunda asıl olan denetimdir. Başka bir ifade ile istinafta temyiz gibi mahkeme kararlarına karşı öngörülmüş olağan bir kanun yoludur. Bunun sonucu olarak her ikisinde de denetim muhakemesi yapılır. İstinaf kanun yolu yargılaması ilk derece aşamasında dosyanın tam olarak tekemmül etmiş olması varsayımı üzerine oturtulmuştur. Bu nedenle istinaf mahkemesinin esas hakkında bir denetim yapabilmesi ve bir karar verebilmesi ilk derece mahkemesinde usulünce verilmiş esasa ilişkin bir kararın varlığına bağlıdır.

Maddenin lafzı gibi anlaşılması istinaf incelemesini bir denetim mekanizması olmaktan çıkartıp yeniden yargılama mekanizması haline getirir. Özellikle çok yetersiz olmakla birlikte, delillerin kısmen toplandığı veya kısmen değerlendirildiği hallerde iş yükünün tamamen istinaf aşamasına kaymasına ve ilk derece mahkemelerinin formalite bir yargılama yapılmasına neden olur ki, bu durum hem taraflar hem de istinaf mahkemeleri bakımından katlanamaz sonuçlara neden olabilir.

Sonuç olarak işin esasının incelenmesine geçilebilmesi için, ilk derece aşamasında en azından hüküm kurmaya yetecek kadar delillerin toplanmış olması ve bu delillerin hükümle bağlantısının kurulmuş olması gerekir.

İlk derece mahkemesince bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, aslında temelde hukuki dinlenilme hakkının ihlalidir. Çünkü tarafların davanın esası ile ilgili gösterdikleri delillerin hiç toplanmaması veya toplanmış olmakla beraber hiç değerlendirilmemesi, adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri olan hukuki dinlenilme hakkına aykırıdır. Hukuki dinlenilme hakkı gereğince, tarafların usulüne uygun şekilde incelemeye elverişli ve caiz olan delilerin toplanması, daha sonra değerlendirilerek karar verilmesi gerekir. İlk derece mahkemesi, bu zorunlu temel hakkı ihlal etmişse duruşma yapılmadan karar verilebilecektir. Bölge adliye mahkemesi böyle bir durumda esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve dosyanın yeniden görüşülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verecektir.

Somut olay yönünden yukarıdaki ilke ve prensipler yanında taraf talepleri yönünden öncelikle araştırılması gereken bir husus varsa bu araştırmanın yapılması gerektiği de ifade edilmelidir. İşçilik alacaklarının talep edildiği davalar yönünden çalışma süresi ve aylık ücret miktarı bu duruma örnekler olarak sayılabilir.

4857 sayılı iş Kanununda 32.nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.

Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.

İş sözleşmesinin tarafları, asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.

4857 sayılı Yasanın 8.inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.

Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8.inci ve 37.nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dişiliği önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.

Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.

Somut olayda; davacı ile davalılar arasında ücret konusu ihtilaflıdır. Mahkemece, bu uyuşmazlığı çözmek için usulüne uygun emsal ücret araştırması yapılmamıştır. Gerçek ücretin tespiti işçilik alacaklarına dair davalarının en temel konusudur. Dosya kapsamındaki kısmen yapılan ücret araştırması ve tanık ifadeleri hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olmadığı gibi kısmen toplanan deliller olan tanık Umut’un beyanı ve Denizli Ticaret Odası yazısının hükümle bağlantısı kurulmamıştır. Ücret yönünden başkaca tanık ve delil toplanmamasının gerekçesi de açıklanmamıştır. HMK 27. ve 31. maddelerindeki ilkelerde İlk derece mahkemesi tarafından gözetilmelidir.

Taraf tanıkları mahkemece dinlenmiş ancak, sadece davacı tanığı Umut’un ücrete dair beyanı alınmış, diğer tanıkların bu yönde beyanları hiç alınmamıştır.

Emsal ücret konusunda sadece Denizli Ticaret Odasına müzekkere yazılmıştır.

Yine davacının işyerindeki görevi sadece tanık Umut’un ifadesinde ayrıntılı olarak belirlenmiş, diğer tanıklar sadece “depo sorumlusu” olarak beyanda bulunmuşlardır.

Bu itibarla;

Mahkemece bütün tanıklar yeniden dinlenerek; tanıkların ve davacının işe giriş ve ayrılış ve tarihlerinin, depo sorumlusu olduğu iddia edilen davacının yaptığı işin vasıf ve mahiyetinin, davacının en son bilinen aylık ücret miktarının sorularak tespiti, davacının yaptığı işin niteliği tanık beyanları ile aydınlatıldıktan sonra davacının emsal ücret miktarının tespiti için Meslek kuruluşları ve Sendikalar nezdinde araştırma yapılması, TÜİK verilerinden de bu kapsamda yararlanılması ve belirtilen eksiklikler giderildikten sonra bilirkişiden yeniden rapor alınarak sonuca gidilmesi gerekmektedir.

Yukarıda belirtilen nedenlerle; Davacı vekilinin delil listesinde yargılama sırasında tanık deliline dayandığı ayrıca ücret araştırması yapılmasını talep ettiği halde bu deliller hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olarak toplanmadan ve delillerin toplanmama gerekçesi kararda belirtilmeden karar verilmiş olduğu anlaşıldığından, ilk derece mahkemesinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı kararının HMK 353/1-a maddesi 6. bendi kapsamında kaldırılarak dosyanın mahalline gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

İş Mahkemesinin Kararının Kaldırılması Gereği

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ve nedenlerle;

1- HMK’ nun 353/1-a. Maddesinin 6. bendi gereğince Denizli 2. İş mahkemesinin 2014/305 Esas, 2016/210 Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,

2-Dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,

3-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,

4- Davacı tarafça yatırılan istinaf peşin harcının istek halinde davacı tarafa iadesine,

5- Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,

Dosya üzerinden oybirliği ile 21.10.2016 tarihinde kesin olarak karar verildi.