BOŞANMA VE NAFAKA DAVASI
ÇOCUĞUN YAŞI VE İHTİYAÇLARI DİKKATE ALINARAK TEDBİR NAFAKASI TAKDİR EDİLMESİNİN UYGUN OLDUĞU – DAVACI KADIN YARARINA TAKDİR EDİLEN NAFAKA MİKTARININ İSE HAKKANİYETE UYGUN BULUNDUĞU – İSTİNAF İSTEĞİNİN ESASTAN REDDİNE KARAR VERİLDİĞİ
İzmir BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
2. Hukuk Dairesi
Esas: 2016 / 197
Karar: 2016 / 184
Karar Tarihi: 30.12.2016
ÖZET: Somut davada, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, ihtiyaçları ve nafaka yükümlüsünün (davalı babanın) gelir durumu nazara alındığında; çocuk için takdir edilen ……… TL tedbir nafakası miktarı fazla olup, çocuğun yaşı ve ihtiyaçları dikkate alınarak ………. TL aylık tedbir nafakası takdir edilmesi uygun görülmüştür. Davalı davacı kadın yararına takdir edilen nafaka miktarı ise hakkaniyete uygun bulunmuştur. Bu sebeple davacı davalının istinat talebi sadece, müşterek çocuk yararına takdir edilen tedbir nafakası miktarı yönünden kabul edilmiştir. İstinaf isteğinin esastan reddine karar verilmiştir.
(4721 S. K. m. 166, 195, 197) (6100 S. K. m. 353, 361)
Taraflar arasındaki boşanma ve birleşen tedbir nafakası davasının yapılan yargılaması sonunda, ilk derece mahkemesince verilen yukarıda tarih ve numarası gösterilen, boşanma davasının reddine, birleşen nafaka davacının kısmen kabulü ile, kadın yararına 500 TL, müşterek çocuk yararına 700 TL aylık tedbir nafakası verilmesine ilişkin karara karşı davacı davalı erkek tarafından her iki dava aleyhine de istinaf yoluna başvurulmakla evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI İLE YARGILAMA SÜRECİ:
Davacı davalı erkek, dava dilekçesinde, borçları nedeniyle üç yıl ayrı bir ev tutma imkanlarının bulunmadığını, davalının bilerek evlendiği halde, davalının davacının ailesi ile yaşamak hususunda sıkıntılar yaşamaya başladığını ve ayrı eve çıkmak istediğini, kabul edilmeyince davacıya ve ailesine karşı saygısız tavır takındığını, davalının 1 Temmuzda yaşanan bir kavgayı bahane ederek evi terk ettiğini, boşanmaya ve velayetin kendisine verilmesini talep etmiştir.
Davalı davacı kadın, birleşen dava dilekçesinde, eşinin bağımsız ev temin etmediğini, eşinin annesi, ablası ve ablasının lise ve üniversite çağında iki oğluyla birlikle aynı evde yaşadıklarını, eşinin annesi ve ablasının evliliğe müdahale ettiklerini, kötü davranıp aşağıladıklarını, son olayda eşinin kadının rahatsızlığını önemsemeyip tartışma çıkardığını, eşinin annesi ve ablasının kül tablası fırlattıklarını, sabah olunca kendi ailesinin geldiğini, eşinin annesi ve ablasının kadını istemeyip olayı büyütünce ailesiyle Eskişehir’e dönmek zorunda kaldığını belirterek, kendisi ve çocuk için aylık 750’şer TL tedbir nafakasına hükmedilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacı davalı erkeğin boşanma davasının reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile, dava tarihinden itibaren çocuk için aylık 700 TL. kadın için aylık 500 TL tedbir nafakasına hükmedilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF TALEPLERİ:
Davacı davalı erkek, kadının erkeğin ekonomik durumunu ve erkeğin ailesiyle birlikte yaşayacaklarını bildiğini, kadına her hangi bir eziyet yapılmadığını, kadının sonra huysuzluk ve kapris yapmaya başladığını, evi terk ettiğini, kül tablasının kadına değil sehpaya çarpıldığını, nafaka bedelinin çok yüksek olduğunu, 3.800 TL maaş aldığını, borçlarına karşılık 730 TL kesinti yapıldığını, kredi borçları nedeniyle her ay 2.700 TL ödemesi olduğunu, kararın ortadan kaldırılmasını, asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
GEREKÇE:
Boşanma davası yönünden,
Dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep vesaiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir.
Taraflar daha öncede boşanmışlar, 18.09.2014 tarihinde tekrar evlenmişler, 01.07.2015 tarihine kadar birlikte yaşamışlardır Dinlenilen tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından, birlikte yaşanılan evde, taraflardan başka, erkeğin annesi, ablası ve ablasının üniversiteye ve liseye giden iki erkek çocuğunun bulunduğu, birlikte yaşam sırasında, davalı davacı kadın ile, kayınvalidesi ve görümcesi arasında sorunlar yaşandığı ve kadının ayrı bir eve çıkmak istediği anlaşılmaktadır. Son olayda, erkeğin, kadının, kayınvalidenin, görümcenin içinde bulunduğu bir tartışmanın yaşandığı, görümcenin sinirlenip küllüğü yere fırlattığı, kadının ailesini arayıp çağırdığı, ailesi geldiğinde, erkeğin işte bulunduğu sırada kayınvalidenin kadını ve ailesini evden kovduğu bu şekilde tarafların ayrı yaşamaya başladıkları görülmektedir.
Türk Medeni Kanununun 166. maddesinde “evlilik birliği, ortak hayalı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği” hükme bağlanmıştır. Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu oltaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da madem ki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep eder. Öyle ise Türk Medeni Kanunun 166. Maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz yada az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2).
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen, bağımsız bir ev temin etmeyen ve ailesinin eşine müdahalesine sessiz kalan davacı davalı erkeğin tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Açıklanan sebeplerle, davacı davalı erkeğin boşanmaya yönelik istinaf talebi yerinde görülmemiştir.
Birleşen tedbir nafakası yönünden,
Dava, ayrı yaşamakta haklılık iddiasına dayalı tedbir nafakası istemine ilişkindir.
4721 sayılı MK. nun 195. maddesi uyarınca, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde eşler ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilir. Hakim, gerektiği takdirde eşlerden birinin istemi üzerine kanunda öngörülen önlemleri alır.
Aynı yasanın 197. maddesine göre de; eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir.
Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hakim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır.
Buna göre davacının aynı yaşamada, haklı olup olmadığının araştırılması ve “ayrı yaşamada haklılık” olgusunun kanıtlanması gerekir. Yukarıda boşanmaya ilişkin istinaf incelemesinde de belirtildiği üzere, erkeğin bağımsız ev temin etmemesi ve ailesinin eşine müdahalesine sessiz kalması nedeniyle kadın ayrı yaşamakta haklıdır. Çocuk yönünden ayrı yaşamakta haklılık araştırılmaz Bu nedenle tedbir nafakasına hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmadığından, bu yöne ilişkin istinaf talebi yerinde görülmemiştir.
Nafaka miktarları yönünden,
davacı davalı astsubay olup 3.800 TL maaş almaktadır. Ancak, kız kardeşinin eşine olan kefalet borcu nedeniyle borçlu durumdadır. Müşterek çocuk, 06.03.2012 doğumludur. Davalı davacı ise ev hanımıdır. Somut davada, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, ihtiyaçları ve nafaka yükümlüsünün (davalı babanın) gelir durumu nazara alındığında; çocuk için takdir edilen 700 TL tedbir nafakası miktarı fazla olup, çocuğun yaşı ve ihtiyaçları dikkate alınarak 500 TL aylık tedbir nafakası takdir edilmesi uygun görülmüştür. Davalı davacı kadın yararına takdir edilen nafaka miktarı ise hakkaniyete uygun bulunmuştur. Bu sebeple davacı davalının istinat talebi sadece, müşterek çocuk yararına takdir edilen tedbir nafakası miktarı yönünden kabul edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda gösterilen sebeplerle,
1- Davacı davalı erkeğin, reddedilen boşanma davası ve birleşen tedbir nafakası davasında davalı davacı kadın yararına takdir edilen tedbir nafakasına yönelik istinaf taleplerinin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2- Davacı, davalı erkeğin, müşterek çocuk yararına takdir edilen tedbir nafakasına yönelik istinaf talebinin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile hükmün düzeltilerek yeniden hüküm tesisine,
3- Davacı davalı erkeğin boşanma davasının REDDİNE,
a- Alınması gereken, 29,20 TL harcın peşin alınan 27,70 TL. harçtan mahsubu ile kalan 1,50 TL harç terkin sınırının altında kaldığından tahsili için yazı yazılmasına yer olmadığına,
b- Davacı davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
c- Davalı davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihindeki AAÜT gereğince 1.800,00 TL vekalet ücretinin davacı davalıdan tahsili ile davalı davacıya ödenmesine,
4- Davalı davacı kadının birleşen davasının kısmen KABULÜ ile,
a- İlk derece mahkemesinin 25.01.2016 tarihli ara kararı ile tedbir nafakasına hükmedilmesi nedeniyle tahsilde tekerrüre sebebiyet verilmemek kaydı ile dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere müşterek çocuk T. için aylık 500,00-TL, davalı davacı kadın için aylık 500,00-TL tedbir nafakasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
b- Alınması gereken 136,56 TL. harcın peşin alınan 27,70 TL. harçtan mahsubu ile kalan 108,86 TL. harcın davacı-birleşen dava davalısından tahsili ile hazineye irat kaydına,
c- Davalı-birleşen dava davacısı tarafından peşin yatırılan 27,70 TL harcın davacı-birleşen dava davalısından tahsili ile davalı-birleşen dava davacısına ödenmesine,
d- Davalı-birleşen dava davacısı tarafından yapılan tebligat, posta gideri olmak üzere toplam 77,00-TL yargılama giderinin kabul oranına göre 51,33 TL yargılama giderinin davacı-birleşen dava davalısından tahsili ile davalı-birleşen dava davacısına ödenmesine, kalanın kendi üzerinde bırakılmasına,
e- Davalı-birleşen dava davacısı Y. kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihindeki AAÜT gereğince 1.800,00-TL vekalet ücretinin davacı-birleşen dava davalısı E. A.’dan tahsili ile davalı-birleşen dava davacısına ödenmesine,
5- Artan avansın karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
6- Davacı davalıdan peşin alınan 79,70-TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 410 TL istinaf peşin harcının isteği halinde yatırana iadesine,
7- Davacı davalı tarafından yapılan 79,70-TL istinaf başvuru harcı ve 15,30 TL dosya gönderme masrafından oluşan toplam 95 TL istinaf giderinin davalı davacıdan alınarak davacı davalıya verilmesine,
Dair 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 361/1 maddesi gereğince, tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde Yargıtay’a temyizi kabil olmak üzere, dosya üzerinden oybirliği ile karar verildi. 30.12.2016