Overbooking Hakkında Önemli Bilgiler

Zilyedlik Davası Nedir? Zilyedlik Davası Nasıl Açılır?

Zilyedlik Davası Nedir? Zilyedlik Davası Nasıl Açılır?

Zilyedlik Kavramı ve Türleri

Zilyetlik şey (eşya) üzerinde fiili bir hâkimiyet kurmak ve onu hakkın yasal sınırları le kullanmaktır.

MK.nun dördüncü bölüm 3. kısmında düzenlenen zilyetliğin tarifi 973. maddede Imıştır. Buna Göre; “Bir şey üzerinde fiili hâkimiyeti bulunan kimse onun edidir.”

Bu tanıma göre, zilyetlikten bahsedebilmek için ortada bir eşya olmalı ve bu eşya üzerinde bir kimsenin fiili hâkimiyeti bulunmalıdır. Bu hâkimiyetin sahibine MK.numuz zilyed adını vermiştir.

MK.nun tarifinde Fiili hâkimiyet kelimesi kullanılmıştır. Önceki Kanunda Fiili tasarruf ibaresi mevcuttu. Tasarruf tabirinin kaldırılarak yerine yeni yasada hâkimiyet tabirinin kullanıldığını görmekteyiz. Bu ibare bize göre doğrudur. Çünkü: Tasarruf çok geniş anlamı olan hakkın devrini dahi kapsayan bir kelimedir. Oysa hâkimiyet kelimesi tasarruf tabirinin çok dar anlamını ifade etmektedir.

Doğal olarak her mülkiyet hakkı sahibi ayni zamanda eşyanın zilyedidir. Fakat her zilyed malik olmayabilir. Ancak bazen mülkiyet hakkı sahibi de, o şeyin zilyedi olmayabilir.

Örneğin bir hırsız otomobilinizi çalarsa, siz otomobilin maliki olmakla beraber artık yedi olamazsınız. Burada kaybedilen sadece eşyanın zilyetliğidir. Mülkiyet hakkı kaybedilmez. Bu sebeple polis hırsızı yakalarda yasal işlem yapılırsa araç malike teslim edilir. Böylece evvelce kaybedilmiş olan zilyetlik geri döner.

Zilyetlik Türleri

Asli ve fer’i zilyetlik

Asli zilyetlik ve fer”i zilyetlik ayırımı tatbikatta sıkça karşımıza çıkmaktadır. Bu ayırım MK. nun 974. maddesinde yer almıştır. Buna Göre: “zilyet, bir sınırlı ayni hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur.

Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan asli zilyet, diğeri fer”i zilyettir.”

Medeni Kanunumuzdaki bu yasal düzenleme uyarınca malik o şey üzerinde aslı zilyet olur. Örneğin kiraya verilmiş bir dairenin maliki onun asli zilyedidir. Fakat bu dairenin kiracısı ise malike karşı fer’i zilyet olur. Ancak burada kiracı da bir alt kiracıya daireyi kiralarsa o zaman malike karşı fer’i zilyet olan kiracı hemen sıfat değiştirmekle ve alt kiracıya karşı asli zilyet olmaktadır. Örneğimizde malik asli zilyet, diğer kiracı ve alt kiracı ise malike karşı fer’i zilyet olurlar. Asli-Fer’i zilyetlik ayırımının yapılabilmesi için mutlaka en az iki kişinin olması gerekmektedir. Yoksa tek kişi söz konusu ise, bu ayrım yapılmaz. Örneğin daire malikin uhdesinde olup ta kiraya verilmemişse, burada malı tek başına zilyet olduğu için bu ayırım yapılmaz. İşçi, Şoför veya hizmetçinin zilyetliği malı elinde tutanlar adına olduğu için bunlar başkası adına zilyet dahi sayılmazlar. Bun­ların zilyetliğine “zilyet yardımcılığı” veya “hizmet zilyetliği” denmektedir. Bunlar zilyet adına dahi zilyetlik hükümlerinden yararlanamaz. Mala saldırı halinde ancak meşru müdafaa (BK.m.52) hükmünden yararlanabilirler.

Dolaylı ve dolaysız zilyetlik

Zilyetliğin bir başka ayırımı; dolaylı ve dolaysız zilyetlik olarak yapılmaktadır. Bir şey üzerinde fiili hâkimiyeti aracısız kullanan kimsenin zilyetliği dolaysız zilyetliktir. Buna karşın eşya üzerinde fiili hâkimiyet bir aracı kanalı ile kullanılmakta ise o zaman bu zil­yetlikte dolaylı zilyetlik olur. Bu ayırım vasıtalı zilyetlik ve vasıtasız zilyetlik şeklinde de adlandırılmaktadır.

Yukarıda verdiğimiz daire maliki ve kiracı örneğine dönecek olursak, örneğimizde malikin zilyetliği dolaylı zilyetliktir. Yani malik mülkünü kiraya verdiği için kiracısı aracılığı ile bu zilyetliği kullanmaktadır. Kiracının zilyetliği ise dolaysız vasıtasız zilyetliktir. Kiracı bir başkasının aracılığına gerek duymadan doğrudan doğruya kendi kullanmaktadır. Öyleyse dolaysız zilyettir. Eğer kiracı da başka bir şahsa kiraya verirse bu durumda kendi zilyetliği dolaylı ve fakat alt kiracının zilyetliği dolaysız zilyetlik olur. Çünkü alt kıracı malı doğrudan doğruya elinde bulundurmaktadır.

Dolaylı ve dolaysız zilyetlik ayırımı da MK.nun 975.inci maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede ; “Bir şeyde fiili hâkimiyetini doğrudan doğruya sürdüren kimse dolaysız zilyet, başka bir kişi aracılığı ile sürdüren kimse dolaylı zilyet­tir.” denmektedir.

Uygulamada yukarıda gösterilen iki gurup ayırım, yani asli zilyetlik ve fer’i zilyetlik ayırımı ile, dolaylı ve dolaysız zilyetlik ayırımı konularında problemler sıkça görüldüğü için, yasa koyucu, bu iki ayırımı yasa ile düzenlemek gereğini duymuştur. Bizde MK.nunumuz da yer alan bu iki ayırımı açıklamakla yetindik. Ancak değinilen bu iki ayı­rımdan başka doktrinde;

Tek başına zilyetlik-birlikte zilyetlik

İyi niyetli zilyetlik-kötü niyetli zilyetlik

Haklı zilyetlik-haksız zilyetlik

gibi sınıflandırmalar da yapılmaktadır. Eserimiz daha çok uygulamaya yönelik oldu­ğu için okurları yormamak ve lüzumu halinde doktrine bakma şansları olduğunu hesaba katarak zilyetliğin tüm sınıflandırmaları konusunda ayrıntıya girilmemiştir.

Zilyetliğin Geçici Olarak Kesilmesi

Türk Medeni Kanununun 976. maddesi zilyetliğin geçici olarak kesilmesinden bah­seder. Anılan madde “fiili hâkimiyetin geçici nitelikteki sebeplerle kullanılma­ması veya kullanma olanağının ortadan kalkması zilyetliği sona erdirmez.” şeklinde düzenlenmiştir.

Maddeden anlaşıldığı gibi geçici sebeplerle, eşya üzerinde fiili hâkimiyetin ortadan kalkması ya da bu hâkimiyeti kullanma olanağının yok olması zilyetliği ortadan kaldırmaz.

Hırsızın Aracı veya aracın radyosunu çalması durumunda, zilyetlik kesilir. Fakat belli :aman sonra polisin yakalaması halinde tekrar çalınan mal sahibine iade edilir. Böylece bu olayda bir menkul zilyetliğinin geçici olarak kesilmesi söz konusudur. Öte yandan sel gelerek bir dere yatağının taşması sonucu dere kenarındaki bir taşınmaz geçici bir zaman kullanılamaz. Fakat muayyen bir süre sonunda suların çekilmesi üzerine ta­laz tekrar kullanılabilir hale geleceği için bu durumda da zilyetlik geçici olarak kesilmiş olduğundan zilyetlik sona ermez.

Zilyetliğin Devri

Hazırlar Arasında Zilyetliğin Devri

MK.nun 977. maddesi zilyetliğin hazırlar arasında devrini düzenlemiştir. Maddeye göre; “zilyetlik, şeyin veya şey üzerinde hâkimiyeti sağlayacak araçların, edinene teslimi veya edinenin önceki zilyedin rızasıyla şey üzerinde hâkimiyeti kullanacak duruma gelmesi halinde devredilmiş olur.

Bir eşya üzerindeki zilyetliğin, başka bir kişinin iradesi gerekmeksizin kendi zilyetlik iradesi ile kazanılması, (aslen) kazanma olarak nitelenir. Aslen kazanmada önceki zilyetliğe dayanma veya devralma söz konusu değildir. Av. hayvanlarının tutulması, balık avlanması gibi kimsenin zilyetliğinde bulunmayan veya terk edilen ya da rıza dışı elden çıkan eşya üzerindeki zilyetlik de aslen kazanma vardır.

Zilyetliğin devren (fer’i) kazanılması, önceki zilyedin rızası ile zilyetliğin bir başka kişiye devredilmesi demektir. MK.nun Zilyetliğin devrini; hazırlar arasında teslim 977), Hazır olmayanlar arasında temsilciye teslim (m.978), teslimsiz devir 979) ve “emtiayı temsil eden senetlerin teslimi”, olmak üzere dört başlıkta ve dört ayrı madde ile düzenlemiştir.

Malın teslimi hukuki bir tasarruftur. Bu sebeple teslimde öteki hukuki tasarruflara uygulanan; temyiz kudreti, tasarruf ehliyeti, irade fesadı gibi hususlar, zilyetliğin devri konusunda dahi geçerlidir.

Yasamıza göre hazırlar arasında zilyetliğin devri, karşılıklı rızalar (Anlaşma) ile şeyin teslimi suretiyle olmaktadır. Örneğin bir otomobil satımı halinde otomobil alıcısı ile satı­cısının yüz yüze anlaşmaları ve otomobilin, edinene teslimi ile zilyetlik devredilmiş olur, Bunun sonucunda satıcı zilyetliği kaybetmiş, alıcı ise zilyetliği kazanmış olur.

Keza; tapusuz taşınmazlarda, taşınmaz satışı ve teslimi ile taşınmazı satın alan onun zilyedi olur. Satan ise zilyetliği kaybetmiş bulunur.

Hazır Olmayanlar Arasında Zilyetliğin Devri

Hazır olmayanlar arasında devirden bahseden 978. maddeye göre: “Temsilciye yapılan teslim, temsil edilene yapılmış gibi zilyetliği geçirir.”

Böylece hazırlar arasında yapılan teslimi düzenleyen 977. madde ışığı altında 978. madde ile de yine teslim düzenlenmiş ve fakat bu kez bizzat tarafların huzuru şart olmayıp edinenin temsilcisinin huzuru ile yapılan teslimi de zilyetliğin devri ve geçerliliği hususunda yasamız yeterli saymıştır.

Temsilciye yapılan teslimin geçerli sayılması için burada temsilcinin vekâleti olması ya da vekâleti yoksa, yapılan teslim alma işlemine temsil ettiği şahsın icazet vermesi gerekmektedir. Bu iki şıktan biri şeklinde yapılmayan teslim hükümsüz kalmaktadır.

Teslimsiz Devir

Zilyetliğin teslimsiz devri, MK.nun 979.maddesinde yer almaktadır. Bu madde üç fıkra halinde düzenlenmiştir. Madde metni;

“Bir üçüncü kişi veya zilyetliği devreden, özel bir hukuki ilişkiye dayana­rak zilyet olmakta devam ederse zilyetlik, teslim gerçekleşmeksizin kazanıl­mış olur.

Zilyetliğin bu yolla devri, zilyet olmakta devam eden üçüncü kişiye karşı, ancak durumun devreden tarafından kendisine bildirildiği andan başlayarak hüküm doğurur.

Üçüncü kişi, zilyetliği devredene karşı ileri sürebileceği sebeplerle şeyi edinene vermekten kaçınabilir.” “ hükmünü içermektedir

Maddenin birinci fıkrası ile yapılan düzenlemede; Zilyetliği devreden şahıs özel bir hukuki ilişkiye dayanarak esas itibariyle malı kendi hâkimiyetinde alıkoymakta ve fa­kat kazanana dolaylı bir zilyetlik bırakmaktadır. Buna hukukta “Hükmen Teslim” denmektedir.

Örneğin yaz ortasında parasını ödeyerek 10 ton kömür alan bir kimsenin bu kömü­rü, depoda bekleterek kışın soğuklar başladığında kendi evine göndermesini istemesini örnek gösterebiliriz. Eğer 979. madde olmasa kömürcü, kömürü evvela satın alan kim­seye götürerek deposuna teslim edecek, sonrada tekrar teslim alarak getirip kendi de­posunda kışa kadar tutacaktır. İşte hayatın olağan akışına aykırı olan bu gibi anormal ve luzumsuz tekrarlardan kurtulmak için, 979 madde düzenlenmiştir. Buna göre, kömürcü sattığı kömürün parasını alarak kömürü hükmen teslim etmiş olur. Kar yağdığı zamanda kömürleri satın alana teslim eder. Örneğimizdeki özel hukuki ilişki emanet ilişkisi olup, kömürcü kömürleri satın alan adına kömürlerin fer’i zilyedidir. Kömürcünün bu zilyetliği lıııkmen teslim kuralları uyarınca edinilmiş bir zilyetliktir.

Maddenin 2. fıkrası uyarınca; Zilyetliğin bu yolla devri, zilyet olmakta devam eden iK.ııncü kişiye karşı durumun kendisine bildirildiği andan başlayarak geçerli olur.

Yasa koyucu bu bildirimi her hangi bir şekle tabi tutmamıştır. Yazılı olabileceği gibi sözlü bildirimde geçerlidir. Ancak ileride ispat kolaylığı olması bakımından bildirimin yazılı olmasında fayda vardır.

Doktrinde; dolaylı zilyetliği devreden ile devralan arasında zilyetliğin devri konu­lunla yapılan anlaşmaya “zilyetliğin havalesi” veya “Havale yolu ile zilyetliğin kazanılması” denmektedir. Havale ile kazanmanın olabilmesi için

  1. Devredenin zilyet olması,
  2. Devralanın zilyet bulunması,
  3. Devredenle devralan arasında havale anlaşmasının yapılmış olması, şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.

Maddenin üçüncü fıkrasında üçüncü kişinin zilyetliği devredene karşı ileri sürebileceği sebeplerle, şeyi edinene vermekten kaçınabileceğini düzenlenmiştir.

Örneğin tapuya şerh edilmiş kira akdin de kiracı, taşınmazı kira müddeti sona ermeden mecuru satın alana teslim etmeyebilir.

Kişisel hak sahibi olan fer’i zilyedin eşya üzerinde hapis hakkı varsa bu hakkı da yeni zilyede karşı kullanabilir.

Emtiayı Temsil Eden Senetlerin Teslimi

Zilyetliğin devri başlığının son şekli MK.nun 980. maddesi ile hükme bağlamıştır.

Maddeye göre; “Bir taşıyıcıya veya umumi mağazaya bırakılmış emtiayı temsil eden kıymetli evrakın teslimi, emtianın teslimi gibi sonuç doğurur.

Kıymetli evrakı iyi niyetle teslim alan kimse ile emtiayı iyi niyetle teslim eden kimse arasında uyuşmazlık çıkarsa emtiayı teslim alan tercih olunur.”

Madde hükmü ile emtiayı temsil eden senetlerde zilyetliğin devri iki şarta bağ­rıştır.

  • Taşıyıcıya veya umumi mağazaya bir mal teslim edilmiş bulunmalı.
  • Bu bırakılan mal için kıymetli evrak niteliğinde bir senet verilmiş olmalıdır.

TTK.nun 744. maddesi ile umumi mağaza vasfı taşıyan antrepolara kıymetli evrak düzenleme yetkisi verilmiştir.

Bu mağazalar; TTK.nun 746 maddesinde yer alan ve malın mülkiyetini geçiren makbuz senedi ile, 747. maddede düzenlenen ve Rehin Senedi olan Varant dır.

Makbuz senedinin bir kişiden öbürüne geçirilmesi, malın malik niteliği ile dolaylı (vasıtalı) zilyetliğini, varantın teslimi ise, malın rehin hakkı nedeniyle dolaylı fer’i zilyetli­ği geçirir. (TTK.m.751/b 1, 2)

Bu senetlerin dışında kalan, örneğin marka, Fiş, gibi yazılı belgeler, malları temsil mezler. Bunlar sadece malın alınmış olduğunun kanıtıdır. Ayrıca Demiryolu, havayolu ile taşımada verilen senetlerde kıymetli evrak niteliğinde değildir.

Bu senetlerin teslimi eşyanın zilyetliğini geçirir. Taşıyıcı ya da umumi mağaza sahibi bu senedi iyi niyetli üçüncü şahsa teslim ederse üçüncü şahsın zilyetliği korunur.

Maddenin son cümlesine göre, taraflar arasında uyuşmazlık çıkması halinde emtiayı teslim alan tercih olunur.

Zilyetliğin Hükümleri

Zilyetliğin Korunması

Savunma hakkı

Türk Medeni Kanununun 981-996 maddelerinde zilyetliğin hükümleri düzenlenmiş bulunmaktadır.

  1. madde korunma üst başlığı ile savunma hakkını hükme bağlamıştır. Maddeye göre Zilyet her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir.

Zilyet, rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı ko­varak, taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini koruyabilir. Ancak, zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorundadır.”

Gasp; zilyedin rızası hilafına zilyetliğin ele geçirilmesidir. Saldırı ise zilyedin hâki­miyetini kullanmasına engel olunmasıdır. Malın çalınmasında gasp, o mala zarar veril­mesinde örneğin arabanın camlarının kırılmasında saldırı söz konusu olur. Keza taşın­maza haksız yere girilerek sahiplenmek amacı ile traktörle sürülüp tohum ekilmesi gasp, lak.ıt ekili ürünü toplamak ya da hayvanlara ekinleri yedirmek ise saldırıdır.

Madde içeriğinden anlaşılacağı üzere zilyet taşınmazlara tecavüz halinde tecavüz edeni kovmak ve taşınırlarda ise malı alıp kaçanın elinde yakalamak ve geri almak için kuvvet kullanabilir. Son fıkra ise bu kuvvet kullanmadaki ölçüyü koymuş, durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmayı ise yasaklamıştır.

Zorla elinden almak ya da taşınmazdan kovmak zilyede verilen bir meşru müda­faa hakkıdır. Ancak bu hakkı kullanırken dengeli olmak zorundadır. Örneğin elindeki çantayı alıp kaçan bir çocuğu tutarak çantasını fizik gücü ile elini kolunu tutarak geri alabilmesi meşru müdafaa hakkının kullanılmasıdır. Fakat onu ateşli silah veya kesici alol kullanmak suretiyle yaralama hakkına sahip değildir. Aksi halde zilyedin cezai ve hukuki sorumluluğu doğar.

Zilyetliğin gasbında dava hakkı

İade ve tazminat davası

Zilyetliği gasp edilen kimse, gasp eden şahıs ya da şahıslara karşı iade davası açarak eşyayı geri alabilir. Zilyet, MK.nun 981. Maddesinde yer alan kuvvet kullanma hakkını kullanmamış veya yasanın kendisine verdiği bu imkândan yararlanmamış ise, o zaman mahkemeye müracaat ederek zilyetliği elinden alan kişi ya da kişilere karşı iade davası açabilir.

Zilyetliğin gaspında dava hakkını, yasa koyucu MK.nun 982. maddesi ile düzenlemiştir. Maddeye göre: “başkasının zilyet bulunduğu bir şeyi gasbeden kimse, o şey üzerinde üstün bir hakka sahip olduğunu iddia etse bile onu geri vermek­le yükümlüdür.

Davalı, o şeyi davacıdan geri almasını gerektirecek üstün bir hakka sahip olduğunu derhal ispat ederse onu geri vermekten kaçınabilir.

Dava, şeyin geri verilmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur.”

Zilyedin “iade davası” açarak iki konuyu ispat etmesi yeterlidir. Birincisi kendisinin daha önce zilyet olduğu, İkincisi de davalıya kendi isteği ve rızası dışında eşyanın geçmiş olduğu. Bu iki husus ispatlandığı takdirde iade davası kabul olunur. Yok eğer bu iki husustan biri ya da ikisi birlikte ispatlanamaz ise dava reddedilir.

örneğin Aracın kapının önünden çalınması halinde, aracın trafik ruhsatı önceki zilyedi İspatlamaktadır. Davalının elinde haksız olarak bulunması da illiyet bağını ispatlamaktadır. Bu durumda dava kabul edilir.

Ancak olayımızda davalı derhal üstün bir hakkı olduğunu ispatlarsa dava reddolunur.

Yasa koyucunun buradaki amacı gerçek hak sahibini değil zilyedi korumaktır. Bu sebeple bazen gerçek hak sahibi değil, zilyet açtığı davayı kazanmaktadır. Hatta hırsız bir malı çalsa, zilyet hırsızın elinden bu malı zorla alsa, bu durumda iade davasını hırsız bile açabilmektedir. Çünkü, Zilyetlik sebebiyle iade davası Zilyedi korumak amacı gütmektedir. Hırsızda zilyet olduğuna göre bu davayı pek ala açabilir. Böyle bir halin vukuunda gerçek hak sahibi hırsıza karşı üstün bir hakkı olduğunu ispatlamak zorundadır.

Madde uyarınca Zilyetliği gasp edilen kimse, bu sebeple gasp eden şahıs ya da şahıslara karşı “tazminat davası” açarak zararın giderilmesini de isteyebilir.

Zilyetliğe saldırıya dava hakkı

Zilyetliğine her hangi bir tecavüz yapılması halinde zilyet, bu tecavüzün kaldırılmasını mahkemeden isteyebilir. Ayrıca zilyet saldırının sona erdirilmesini, sebebinin önlenmesini ve zararın giderilmesini de isteme hakkına sahiptir.

Konu hakkındaki düzenleme MK.nun 983. maddesi ile düzenlenmiştir. Bu maddeye “Saldırıda bulunan, şey üzerinde bir hak iddia etse bile; zilyetliği saldırıya uğrayan ona karşı dava açabilir.

Dava, saldırının sona erdirilmesine, sebebinin önlenmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur.”

Yasanın tabiri ile, saldırıda bulunan şey üzerinde bir hak iddia etse bile zilyetliği ya uğrayan kimse ona karşı dava açabilir. Bu sebeple gaspta üstün hak sahibi olduğunu iddia eden şahsın bunu derhal ispat etmesi halinde onu geri vermekten kaçınma hakkı bu maddeye göre açılacak davada tanınmamıştır. Bu nedenle buradaki davanın iade davasından farklı olduğu görülmektedir. Bu davada üstün hak iddiası nazara alınmaz.

Gaspta gasp edene karşı dava açıldığı gibi, tecavüzün (ref’i) kaldırılması davası tecavüz eden şahıs veya şahıslara karşı açılır. Maddenin son fıkrasında, Tecavüz sebebinin önlenmesi (men’i) davası ile zararın giderilmesine yönelik olarak Tazminat davası açılabilmesi de hükme bağlanmıştır.

Dava hakkının düşmesi

Yukarıda açıklanan zilyetlik davalarını açmak için yasada çok kısa süreler düzenlenmiştir. MK.nun 984. maddesinde “Gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayarak iki ay ve her halde fiilin üzerin­den bir yıl geçmekle düşer.” denmektedir.

Buna göre fail ve fiilin öğrenilmesinden itibaren iki ay ve olay tarihinden itibaren 1 yıl geçmekle dava hakkı düşer.

Maddenin başlığında dava hakkının düşmesi dendiği ve metninde gösterilen süıe davanın açılmaması halinde bu hakkın düşeceği konusunda kesin bir ifade kullanıldığı için bize göre bu süre hak düşürücü süredir. Bu sebepledir ki süresi içinde zaman aşımı def’i ileri sürülmese bile hâkim kendiliğinden nazara alır. Mahkemenin gözünden kaçması halinde Yargıtay aşamasında re’sen nazara alınır.

HMUK.nun 501. maddesi uyarınca zilyetlik davalarında seri muhakeme usulü uygulanır.

Zilyetliğin idari yolla korunması

MK.nun gösterdiği ve yukarıda açıklanan davalardan başka, yasa koyucu sadece taşınmazlara mahsus olmak üzere zilyetliğin idari yolla korunmasını da düzenlemiştir.

3091 sayılı gayrimenkul zilyetliğine tecavüzü önleyen bu kanun uyarınca: taşınmaz­lara vaki tecavüz halinde illerde vali, ilçelerde kaymakam, tecavüzün men’i kararı vere­bilmektedir.

Taşınmazına el konulan, yanı başkası tarafından taşınmazı sürülen, ekilen veya otu biçilen, ya da üzerine inşaat yapıldığını öğrenen zilyet, taşınmazı il merkezi veya bu merkeze bağlı köyde ise valiliğe, ilçede ise kaymakamlığa yazılı olarak dilekçe ile başvurur.

Zilyedin tecavüzü öğrendiği tarihten itibaren 60 gün ve her halde tecavüz tari­hinden itibaren 1 yıl içinde müracaatı şarttır. Aksi takdirde süre aşımı sebebiyle talep r eddedilir.

Bu başvuru üzerine vali veya kaymakam, bir ya da birkaç memuru görevlendirerek taşınmazın başında keşif yaptırır,

Muhakkik olarak isimlendirilen bu memurlar, tarafların iddialarını ve yeminle tanıkları dinleyerek tecavüz olup olmadığını tespit eder, krokisini de çizdirerek düzenleyeceği bir raporu, vali veya kaymakama sunarlar.

3091 sayılı yasada zilyetliğin korunması amaçlandığı için yapılan incelemede zilyet­liğin tecavüze uğrayıp uğramadığı araştırılır. Yoksa mülkiyet yönü araştırılmaz.

Vali veya kaymakam, ilgili dosyayı inceleyerek kararını verir. Bütün bu işlemler 15 gün içinde sonuçlandırılır.

İddianın ispatlanması halinde tecavüzün men’ine, ispatlanmaması durumunda ise talebin reddine karar verilir. Men kararı verilmesi halinde üstün hak iddiasında bulunan kimsenin adliye mahkemelerinde dava açma hakkı vardır.

Vali ya da kaymakamın verdiği karar taraflara tebliğ edilir. Bu karara karşı adli yargıda tedbir kararı verilemez (m.7.)

Bu karar kesindir. İdari bir karar olduğundan ötürü, kararın iptali için İdari yargıda dava açılabilir. Ancak hemen belirtelim ki, karar sadece tecavüzü önler nitelikte olup, hakkın çözümü kararı olmadığı için, üstün hakkı olanın adli yargıya başvurarak dava açması mümkündür.

1091 sayılı yasaya göre karar veren makam, tayin edeceği memurlar ile kararı in­faz ettirir. Yani taşınmazın başına gidilerek, taşınmaz zilyedine teslim edilir ve mütecavize de tekrar girmesi halinde suç işleyeceği ve cezalandırılacağı bildirilir.

Zilyetlik dolayısıyla hakkın korunması

Mülkiyet karinesi:

Menkul mallarda zilyetlik mülkiyet karinesidir. Bu sebeple MK.nun 985. maddesi bu esası şöyle düzenlemiştir. “Taşınırın zilyedi onun maliki sayılır. Önceki zilyetler­le zilyetlikleri süresince o taşınırın maliki sayılırlar.”

Görüldüğü üzere yasamız; halen zilyet bulunanlar için, birinci fıkrada ve eski zilyetler lehine olarak ta ikinci fıkrada yapılan düzenleme ile her iki zilyet için elinde bulun­durmayı onun mülkiyet karinesi olarak kabul etmiştir.

Örneğin atı çalınan şahıs, eski zilyet olup atı elinde bulundurduğu sürece mülkiyet karinesi uyarınca atın maliki sayılır. Çalan hırsız ise şimdiki zilyettir. Yukarıda bahsi ge­çen madde uyarınca hırsız şimdiki zilyet olduğu için, mülkiyet karinesi onun hakkında geçerlidir. Eğer 2. Fıkradaki düzenleme olmasa idi. Mülkiyet karinesi sadece hırsız için geçerli olacaktı. Buda hayatın olağan akışına ters düşecek ve hırsızı ödüllendirmek gibi garip bir haksızlığın ortaya çıkmasına sebep olacaktı. İşte bunu önlemek için yasa koyu­cu 2. fıkra ile bir başka düzenleme yapma zorunluluğunu duymuştur ve önceki zilyedin lehine zilyetlik süresi boyunca mülkiyet karinesini koymuştur. Olayımızda atın sahibi, ön­ceki zilyetliğini ve atının çalındığını ispat ederek bu hükme göre atını geri alabilmektedir.

Fer’i zilyetlikte karine

MK.nun 986. maddesinde fer’i zilyet lehine bir hak karinesi düzenlenmiş bulun­maktadır.

Maddeye göre;”Bir taşınıra malik olma iradesi bulunmaksızın zilyet olan kimse, taşınırı kendisinden iyi niyetle aldığı kişinin mülkiyet karinesine da­yanabilir.

Taşınıra bir sınırlı ayni hak veya kişisel hak iddiasıyla zilyet bulunan kim­senin iddia ettiği hakkın varlığı karine olarak kabul edilir. Ancak, zilyet bu karineyi şeyi kendisine vermiş olan kişiye karşı ileri sürülemez.”

Böylece kullandığınız otomobili kiralandığınızı ileri sürerseniz esas itibariyle bu iddi anız doğru kabul edilir. Fer’i zilyet kullandığı şeyi bir başkasına vermiş bulunursa, kendi- side vasıtalı zilyet olur. Bu halde bile maddenin koyduğu bu karineden yararlanır. Ancak maddenin son fıkrasında zilyet bu karineyi eşyayı kendisine vermiş olan kimseye karşı kullanamaz.

Davaya karşı savunma

Menkul malın zilyedi, kendisi aleyhine eğer bir dava açılmış olursa, açılan her da­vada üstün hakka sahip olduğu karinesine dayanabilir.

Nitekim MK.nun 987.maddesi bu prensibi şu şekilde düzenlemiştir. ” Bir taşınırın zilyedi, kendisine karşı açılan her davada üstün hakka sahip olduğu karinesi­ne dayanabilir.

Gasp ve saldırıya ilişkin hükümler saklıdır.”

Maddeye göre önceki zilyet ile sonraki zilyet karşılaşınca önceki zilyet tercih edile­cektir. Bu madde ile hali hazırdaki zilyede ispat kolaylığı tanınmıştır. Fakat hâlihazırdaki zilyet zilyetliği önceki zilyetten gasp etmiş ise bu maddeden yararlanamaz. Çünkü;

Tasarruf yetkisi ve taşınır davası

Kendi rızası hilafına zilyetliği sona erdirilen bir kimse, hâlihazır zilyedin hak karinesini çürüterek ve kendi hak karinesine dayanarak eşyayı ondan geri alabilir. Bu imkân adece menkul mallarda geçerli olduğu için buna tatbikat ve öğretide “menkul dava­sı” ya da “taşınır davası” denmektedir.

Örneğin atı çalınan kişi, hırsıza karşı zilyetlik davaları açma süresini geçirmiş olursa, bu durumda menkul davası açmalıdır.

MK.nun 988.maddesi;

  1. Emin sıfatıyla zilyetten edinme başlığı ile: “Bir taşınırın emin sıfatıyla zil­yedinden o şey üzerinde iyi niyetle mülkiyet veya sınırlı ayni hak edinen kim­senin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur.” diyerek düzenlemiştir.
  2. 989. madde ise; kaybedilen ve çalınan eşya bakımından “Taşınırı çalınan, kaybolan ya da iradesi dışında başka her hangi bir şekilde elinden çıkan zilyet, o şeyi elinde bulunduran her kese karşı beş yıl içinde taşınır davası açabilir.

Bu taşınır, açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlar­dan iyi niyetle edinilmiş ise; iyi niyetli birinci ve sonraki edinenlere karşı ta­şınır davası, ancak ödenen bedelin geri verilmesi koşuluyla açılabilir.

Diğer konularda iyi niyetli zilyedin haklarına ilişkin hükümler uygulanır.”

düzenlemesine ilişkindir.

Maddenin unsurlarına baktığımız zaman taşınır davası açabilmenin şartlarını şu şekilde sıralayabiliriz.

aa) Zilyetliğin zilyedin, iradesi dışında kaybedilmiş olması,
bb) Davacı tarafından hâlihazır zilyedin üstün hak karinesinin çürütülmesi.
cc) Davanın 5 yıllık süre içinde açılmış olması.

Ancak hemen belirtelim ki 991. madde uyarınca, kötü niyetli zilyetlere karşı dava süresi yoktur. Bunlara karşı her zaman dava açılabilir.

dd) Önceki zilyedin, zilyetliği iyi niyetle elde etmiş olması,

Eğer önceki zilyet de zilyetliği iyi niyetle elde etmemişse yani kötü niyetle malı elde etmiş olursa sonraki zilyede karşı dava açamaz.(MK.m.991 )

Maddenin anlamına göre iki kötü niyetli zilyetten hali hazırdaki kötü niyetli zilyet korunmaktadır.

ee) Çalınan veya irade dışı elden çıkan para veya hamile yazılı senetlerin kötü niyetle alınmış olması,

Çalınan veya irade dışında elden çıkan para veya hamile yazılı senetleri iyi niyetle kazanan kimseye karşı taşınır davası açılamaz.

MK.nun 990. maddesi ne göre; “Zilyet, iradesi dışında elinden çıkmış olsa bi­le, para ve hamile yazılı senetleri iyi niyetle edinmiş olan kimseye karşı taşı­nır davası açamaz”

İrade dışında elden çıkmış mal, açık artırmada veya benzeri eşya satanlardan iyi niyetle elde edilmiş ise, bu durumda taşınır mal davası ancak ödenen bedelin geri ve verilmesi koşulu ile açılabilir.(MK.m.989/son)

Ancak bunun için talep gerekmektedir. Yoksa bu husus kamu düzeninden sayılma- dığı için hâkim re’sen nazara alamaz. Çünkü: HMUK.nun 74. maddesine göre hâkim taleple bağlı olduğu için taleple bağlılık ilkesine uymak zorundadır.

Taşınmazlarda karine

Menkullerde elinde bulunduran zilyedin malik sayıldığına dair hak karinesi genel olarak tüm taşınmazlar için tanınmamıştır. Yasa koyucu sadece tapuda kayıtlı taşın­mazlar için mülkiyet karinesi kabul etmiş olup, tapusuz taşınmazlarda üstün hakkın ispatı gerekmektedir.

MK.nun 992. maddesi bu ilkeyi aşağıdaki şekilde düzenlemiştir.“.-Tapuya kayıtlı taşınmazlarda, hak karinesinden ve zilyetlikten doğan dava açma hakkından yalnız adına tescil bulunan kimse yararlanır.

Bununla birlikte taşınmaz üzerinde fiili hâkimiyeti bulunan kimse, gasp veya saldırı sebebiyle dava açabilir. “

Bu maddeye göre tapuda kayıtlı taşınmazlarda taşınmaz maliki veya onun mirasçı­ları için hak karinesi geçerlidir. İkinci fıkrada ise taşınmaz üzerinde fiili hâkimiyeti bulu­nan kimsenin gasp ve saldırı sebebiyle dava açabileceği hükme bağlanmış bulunmaktadır.

İster tapulu olsun ister tapusuz, bir taşınmazın haksız zilyedinden, bu zilyetliğe da­yanarak hak kazanılması imkânı yoktur. Yani bu durumda hak karinesi uygulanmaz.

Ancak, bizzat hakkının varlığını ispat eden kimsenin hakkı korunur. Hak ispat edil­medikçe sadece zilyetliği gasp ve saldırıya karşı koruyan davalardan ve idari yoldan zilyet yararlanabilir.

Bu husustaki süreleri geçiren kimse, hakkını ispat etmedikçe, her hangi bir karine­den yararlanamaz.

Sorumluluk

İyi niyetli zilyet bakımından

Yararlanma

MK.nun 993. maddesine göre: “İyi niyetle zilyedi bulunduğu şeyi, karineyle mevcut hakkına uygun şekilde kullanan veya ondan yararlanan zilyet, o şeyi geri vermekle yükümlü olduğu kimseye karşı bu yüzden her hangi bir tazmi­nat ödemek zorunda değildir.

İyi niyetli zilyet, şeyin kaybedilmesinden, yok olmasından veya hasara uğramasından sorumlu olmaz.”

Aleyhine açılan bir davada zilyet malı geri vermek zorunda kalırsa, maddeye göre iyi niyetli zilyet, yani zilyetliğin haksız olduğunu bilmeyen veya bilebilecek durumda olmayan zilyet, mal ne vaziyette ise onu o şekilde geri vermekle yükümlü olup, ayrıca tazminat ödemez.

Malın çalınması, kaybedilmesi veya irade dışı elinden çıkması halinde, iyi niyetli zil­yet, artık geri vermekle yükümlü tutulamaz. Hasara uğraması halinde ise tazminatla mükellef olmaz.

Tazminat

İyi niyetli zilyede yasanın tanıdığı başka bir hakta tazminat hakkıdır. MK.nun 994. maddesinde; “İyi niyetli zilyet, geri vermeyi isteyen kimseden şey için yapmış olduğu zorunlu ve yararlı giderleri tazmin etmesini isteyebilir. Ve bu tazmi­nat ödeninceye kadar şeyi geri vermekten kaçınabilir.”

İyi niyetli zilyet, diğer giderler için tazminat isteyemez. Ancak şeyin geri verilmesinden önce kendisine bu giderler için bir tazminat önerilmezse, ken­disi tarafından o şeyle birleştirilen ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri o şeyi geri vermeden önce ayırıp alabilir.

Zilyedin elde ettiği ürünler, yaptığı giderler sebebiyle doğan alacaklarına mahsup edilir.”şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Yapılan düzenlemeye göre üç ayrı masraf kalemi belirlenmiştir.

aa) Zorunlu giderler: Malın korunması ve iktisadı değerini kaybetmemesi için yapılan giderler zorunlu giderlerdir. Bunlara zaruri giderlerde denmektedir

Örneğin kiracının çürümüş ve akmakta olan su borularını değiştirmesi gibi. Bu gi­derleri iyi niyetli zilyet kiralanan daireyi teslim ederken isteyebilir.

bb) Faydalı giderler: O malın değerini artıran giderlere faydalı giderler (Faydalı masraflar) denmektedir. Örneğimizde sobalı eve kalorifer tesisatı çekilmesi gibi. Tıpkı zorunlu giderlerde olduğu gibi faydalı giderleri de zilyedin isteme hakkı vardır.
cc) Lüks giderler: Zorunlu ve faydalı olmayan giderlere lüks giderler (lüks masraflar) denmektedir. Kiracının mecur da bir takım lüks masraflar yapması, örneğin evin duvarlarına kendi zevkine göre tablolar asması ya da yağlıboya resimler çizdirmesi birer lüks masraftır. Kendisine bu giderler için şeyin geri verilmesinden önce tazminat öneril­mezse lüks masraflar zilyet iyi niyetlide olsa istenemez.

Ancak eve zarar vermeden söküp götürülebilmesi mümkün ise söküp alınabilir. Yok eğer sökülmesi zarar vermekte ise bu durumda bırakmak zorundadır. Örneğimizde bir çiviye asılan tabloları alıp götürebilir.

Fakat duvara çizdirdiği yağlı boya resimleri sökemez. Çünkü: bunları sökmeye kalkarsa evin boya ve badanası zarar görür.

Eğer iyi niyetli zilyet ürünlerden yararlanmış ise bu durumda ürün bedelleri tazminattan mahsup edilir. Yani indirilir.

Kaybolmuş ve elden çıkmış bir mal için yapılan masraflar istenemez.

Zilyede faydalı ve zaruri masrafları alıncaya kadar malı elinde tutma yetkisini yasa tanımıştır. Böylece zilyedin bu masrafları alıncaya kadar bir nevi Hapis hakkına benzeyen geri vermekten kaçınma (İmtina ) hakkı mevcuttur. Çünkü hapis hakkında hak sahibinin o şeyi satarak alacağını karşılama hakkı vardır. Oysa zilyedin böyle bir hakkı yoktur.

İyi Niyetli Olmayan Zilyet Bakımından

 MK. nun 995. maddesine göre iyi niyetli olmayan zilyet geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorundadır.

îyi niyetli olmayan zilyet, yaptığı giderlerden ancak hak sahibi için de zo­runlu olanların tazmin edilmesini isteyebilir.

İyi niyetli olmayan zilyet, şeyi kime geri vereceğini bilmediği sürece an­cak kusuruyla verdiği zararlardan sorumlu olur.”

Maddeye göre iyi niyetli olmayan zilyet, malı geri verdikten başka malı alıkoyması nedeniyle hak sahibinin, uğradığı zararları tazmin etmekle mükelleftir.

Elde ettiği ürünün bedelini yine mal sahibine ödemek zorundadır. Kötü niyetli zilyet bunlardan başka elde etmeyi ihmal ettiği ürünleri de tazmin etmek zorundadır. Örneğin mahsulü toplamayarak ağaçta kalması sonucu ortaya çıkan zararı da tazmin ile mükelleftir.

Kötü niyetli zilyet bu malı kullanmaktan dolayı uygulamada fuzuli işgal ettiği ve fu­zuli şagil durumunda olduğu için Ecrimisil adı verilen bir tazminatı ödemek zorundadır.

25.5.1938 gün ve 37/29-38/10 K. sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararına göre; Ecrimisil, yıllık kira karşılığı olarak hesaplanmakta ve BK.nun 126. maddesi gereğince 5 yıllık zaman aşımına tabi olmaktadır. Bu nedenle ancak 5 yıllık ecrimisil istenebilmektedir.

Maddenin ikinci fıkrası kötü niyetli zilyede hak sahibinin yapmak zorunda olduğu giderleri talep hakkını tanımıştır.

Örneğin bir atın ot ve yem yemesi gerekmektedir. Bu konuda mal sahibi de ayni giderleri yapacaktı. Öyle ise iyi niyetli olmayan zilyet atın beslenme giderlerini, iade edeceği at sahibinden isteyebilir.

Nihayet kötü niyetli zilyet şeyi kime vereceğini bilmediği sürece ancak kusuru ile verdiği zararlardan sorumludur.

Kazandırıcı Zaman Aşımından Yararlanma

Kazandırıcı zaman aşımından yararlanma hakkına sahip olan zilyet, zilyetliği kendi­sine devreden ayni yetkiye sahip idiyse onun zilyetlik süresini kendi süresine ekleyebilir.

MK.nun 996. maddesinde yer alan bu ilkeye göre; bilhassa taşınmazlarda zaman aşımı ile iktisaptan bahseden 713. madde uyarınca, zilyedin kendisine taşınmazı haklı sebeple devreden kişinin yani satanın ya da miras bırakan kimsenin zilyetlik süresini kendi zilyetlik süresine eklemesi hükmü düzenlenmiştir.

Örneğin babası bir taşınmazı 10 yıl kullansa, babasının ölümü ile hali hazır zilyedin kendi si de 10 yıl kullanmış olursa ikisinin toplam zilyetlik süresi 20 yılı doldurduğu için bu taşınmazın kendi adına tescilini isteyebilir.

Taşınır (menkul) Davasının Öteki Davalardan Farkı

aa) Menkul davası sadece menkul eşya için açılabilir. Yargıtay içtihatları ile tapusuz taşınmazlar içinde menkul davası açma imkânı tanınmıştır. Oysa menkul davası dışında açılan öteki zilyetlik davaları, tapulu ve tapusuz tüm taşınmazlar için açılabil­mektedir.
bb) Menkul davası irade dışı elden çıkan bütün haller için açılabilir. Oysa diğer zil­yetlik davası sadece gasp ve saldırı hallerinde açılabilir.
cc) Menkul davaları irade dışı elden çıkma tarihinden itibaren iyi niyetli zilyede karşı 5 yıl içinde, kötü niyetli zilyede karşı her zaman açılabilir. Diğer zilyetlik davaları İse fiil ve faile ıttıladan itibaren iki ay ve fiil tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süreye bağlıdır.
dd) Menkul davasında davalı üstün hak sahibi olduğunu savunmasında ileri sürebilir. Zilyetlik davalarında davalı genel olarak üstün hak sahibi olduğu savunmasını ileri süremez.
ee) Menkul davalarında mahkemenin görevi, dava değerine göre; belirlendiği halde diğer zilyetlik davalarında münhasıran Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir. (HUMK m.8)

Taşınır davasının istihkak davasından farkı

Eski Medeni Kanunumuzun 901,902 ve 903. maddelerinde zilyetlik iade davası için İstihkak davası ibaresi kullanılmıştır. 4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanununda yapılan düzenleme ile istihkak davası kelimesi haklı olarak kullanılmamış, bunun yerine malın ladesi bakımından Taşınır Davası (MK. m.989) denilmiştir.

Menkul davasında zilyetliğin ispatı yeterlidir. İstihkak davasında ise Mülkiyet hakkı­nın ispatlanması gerekir. Zilyetliğin ispatı ise çok defa Mülkiyet hakkının ispatından çok daha kolaydır.

Taşınır davasının sebepsiz iktisap davasından farkı

Menkul davasında eşya hak sahibinin rızası dışında elinden çıkmıştır. Oysa sebepsiz iktisaba dayanan iade davasında hak sahibinin rızasının olup olmaması önemli değildir. Malın elinden çıkmış olması yeterlidir. Öte yandan menkul davası her ne kadar bir zilyet İlk davası ise de niteliği itibariyle ayni nitelikte bir davadır. Hâlbuki Sebepsiz iktisap davaısı şahsi nitelikte bir davadır. Bunlardan başka menkul davası, MK.nun hükümleri ile düzenlenmiş iken, sebepsiz iktisap davası BK.nu hükümleri ile düzenlenmiştir.

Zilyedlik Davalarında Görev

Zilyetlik davalarında HMK.nun 8/3. maddesi uyarınca Sulh Hukuk Mahkemeleri görevlidir.

Ancak Menkul davalarında, dava değeri esas alınır. Buna göre ………….. ye kadar Sulh Hukuk Mahkemesi, bu miktarın üstündekiler de Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir.(HMK.m.8)

Zilyedlik Davalarında Yetki

Taşınırlar ile tazminat davalarında davalının ikametgahı mahkemesi, (HMK.m.9)

Taşınmazlarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi (HMK m. 13)

Zilyedlik Davalarında Davacı

Malı gasp edilen, saldırıya uğrayan ya da hasar verilen veya iradesi dışında elinden çıkan zilyet

Zilyedlik Davalarında Davalı

Malı gasp eden, saldırı yapan, hasara uğratan veya zilyedin iradesi dışında şeyi alan kimse ya da kimseler.

Zilyedlik Davalarında Davanın türleri

Zilyetlikle ilgili olarak açılacak dava türleri ve yasal dayanakları şunlardır.

  1. Şeyin geri verilmesi-iade davası, (MK.m.982)
  2. Zararın giderilmesi-tazminat davası, (ecrimisil) (MK.m.982, BK.m.41)
  3. Saldırının sona erdirilmesi (tecavüzün ref’i- tecavüzün men’i) davası (MK.m.983)
  4. Saldırı sebebinin önlenmesi davası, (MK.m.983/2)
  5. Zararın giderilmesi-tazminat davası (MK.m.983/2)
  6. Taşınır davası-(menkul davası), (MK.m. 989)
  7. Giderleri isteme davası (MK.m.995/2).

Zilyedlik Davalarında Dava açma süresi

Gasp ve saldırıda; failin ve fiilin öğrenilmesinden itibaren iki ay ve herhalde, olay­dan itibaren I yıl. (MK.m.984).Buradaki süre hak düşürücü süredir.

Taşınır ( Menkul ) davası malın irade dışı elden çıktığı tarihten itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılır.(MK.m.989)

Giderleri talep hakkı öğrenme tarihinden itibaren 1 yıl ve her halde hakkın doğu­mundan itibaren 10 yıl (BK.m.66)

Tazminat davası: fail ve fiilin öğrenilmesinden 1 yıl, haksız fiilin doğumundan 10 yıl çinde açılır. (BK.m.60.)

Ecrimisil davaları, her zaman açılabilir. Ancak geriye doğru sadece 5 yıllık kira bc deli karşılığı istenebilir. (YİBK. 8.3.1950 gün ve 22/4 )

İdari yoldan (Vali veya Kaymakamlıktan) tecavüzün men’i isteği; öğrenme tarihin­den 60 gün ve her halde tecavüz tarihinden 1 yıl. (3091 S.K.m.4)

Zilyedlik Davalarında Muhakeme Usulü

Zilyetlik davalarında seri muhakeme usulü uygulanır.(HUMK. m.50)

Tanık anlatımları, belgeler, bilirkişi raporu, yemin v.s. tüm deliller kullanılır.

Zilyedlik Davalarında Hukuki sebepler

MK.nun 973-996.maddeleri arasında yer alan hükümler,

BK.nun 60, ya da 66, maddeleri,

1950 gün ve 22/4 sayılı YİBK