Yayın Yoluyla Hakaret Davası
T.C YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2000 / 4-108
Karar: 2000 / 114
Karar Tarihi: 01.01.2000
ÖZET: Her ne kadar, yerel mahkemece yazıda ileri sürülen hususların eleştiri niteliğinde bulunduğu kabul edilerek beraat kararı verilmişse de, bu kararın temyiz edilerek kesinleşmemiş olması karşısında, hükümden sonra yürürlüğe giren yasanın buyurucu hükmüne göre, davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesinin sağlanması yönünden ve bu nedenle bozulmasında zorunluluk bulunmaktadır. (765 S. K. m. 2, 480, 482, 489, 490) (4454 S. K. m. 1, 2, 3) (1412 S. K. m. 344) (5680 S. K. m. 35)
Dava: Yayın yoluyla hakaret suçundan sanıklar S. A. ve O. G.’in beraatlerine ilişkin Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesince 3.12.1998 gün ve 821/1437 sayı ile verilen kararın katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 7.4.2000 gün ve 2533/2676 sayı ile;
<Sanıkların durumunun hüküm tarihinden sonra 3.9.1999 tarihinde yürürlüğe giren 4454 sayılı Yasa karşısında yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu> gerekçesi ile daire üyelerinden E.Ç. ve K.Y.B.’ın, <Hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 4454 sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunun genel gerekçesi, 2. maddesi ve yasanın genel içeriği karşısında, beraat ya da düşme hükümlerinin esasına girilerek incelenmesi ve uygun bulunması halinde de onanması gerektiği, aksine uygulamanın kişileri erteleme süresince ceza tehdidi altında bırakacağı, bu durumun da ceza adaletine ve yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği> görüşüyle karşı oyları ile hükmün başka yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yazıda İleri Sürülen Hususların Eleştiri Niteliğinde Bulunduğunun Kabul Edildiği
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 10.5.2000 gün ve 26023 sayı ile;
<Sanıklar atılı suçtan beraat etmiştir. Karardan sonra yürürlüğe giren 4454 sayılı Yasa TCK. nun 2/2. maddesi uyarınca lehe sayılarak uygulanmıştır. Oysa beraat kararı bu yasanın yürürlüğe girmesinden önce verilmiş olup daha lehe bir karardır. Maddi bir kurum olan 4454 sayılı Yasa hükümleri lehte olduğu yönünde düşünce ile geriye yürütülmüştür. En lehteki hüküm kaldırılarak daha az lehte olan yasanın TCY.nın 2/2. maddesine göre uygulanması hukukun temel ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle Yerel Mahkemece verilen karar esastan incelenerek beraat kararı yerinde ise onanmalı, yoksa bozularak 4454 sayılı Yasanın uygulanması sağlanmalıdır. Aksini kabul etmek sanığın aleyhine bir durum doğurmaktadır. Ayrıca beraat eden sanıkları erteleme süresince baskı altında tutmanın da Yasa koyucunun amacına ters düşeceği> görüşüyle itiraz yoluna başvurarak Özel Daire kararının kaldırılmasını ve Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU KARARI
Sorumlu müdürlüğünü sanık S. A.’ın yürüttüğü gazetenin 25.1.1997 günlü nüshasının, birinci sahifesinde yer alan ve sanık Oğuz Güven tarafından kaleme alınmış bulunan yazı ile yakınan S. Z. P.’a yayın yoluyla hakaret edildiği iddiasıyla açılan davada, sanıkların beraatlerine karar verilmiş olup Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, temyiz incelemesi aşamasında yürürlüğe giren 4454 sayılı Yasa hükümleri karşısında somut olayda esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması olanağı bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Verilen Beraat Kararının Kesinleşmediği
Konuya ilişkin yasal düzenlemeler incelendiğinde;
3.9.1999 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4454 sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Yasanın 1. maddesinin 1. fıkrasında, <23 Nisan 1999 tarihine kadar sorumlu müdür sıfatı ile işlenmiş suçlar dahil, basın yoluyla yahut sözlü veya görüntülü yayın araçlarıyla işlenmiş olup ilgili kanun maddesinde öngörülen şahsi hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı oniki yılı geçmeyen suçlardan dolayı oniki yıl veya daha az şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkûm edilmiş bulunan kimselerin cezalarının infazı ertelenmiştir>
- fıkrasında, <İlgili kanun maddesinde öngörülen şahsi hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı oniki yılı geçmeyen suçlardan dolayı birinci fıkrada sayılanlar hakkında henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış veya son soruşturma aşamasına geçilmiş olmakla beraber henüz hüküm kurulmamış veya verilen hüküm kesinleşmemiş ise, davanın açılması veya kesin hükme bağlanması ertelenir> hükümlerine yer verilmiştir.
Aynı Yasanın <Ertelemenin Sonuçları> başlığını taşıyan 2. maddesinin 3. fıkrası, <davanın açılması veya hükme bağlanmasının ertelenmiş bulunduğu hallerde erteleme tarihinden itibaren üç yıllık süre içerisinde işlenen ve birinci madde kapsamına giren kasıtlı bir suç nedeniyle mahkûm olunduğunda, ertelenen suçtan dolayı dava açılır veya ertelenmiş olan davaya devam edilerek hüküm kurulur>,
- fıkrası, <Üç yıllık süre birinci madde kapsamına giren kasıtlı bir cürümden dolayı yeniden mahkûm edilmeksizin geçirildiğinde, ertelenmeden yararlanan hakkındaki mahkûmiyet vaki olmamış sayılır veya bu suçtan dolayı kamu davası açılmaz. Açılmış olan davanın ortadan kaldırılmasına karar verilir> hükümlerini taşımaktadır.
Öte yandan, Yasanın 1. maddesinin gerekçesinde açıkça <Takibata geçilmemiş veya daha dava açılmamış yahut henüz hüküm kurulmamış veya hüküm kesinleşmemiş ise davanın açılmasının veya kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi öngörülmektedir> denilmektedir.
Madde metninden açıkça anlaşıldığı üzere, 23 Nisan 1999 tarihine kadar sorumlu müdür sıfatı ile veya basın yoluyla suç işlendiği iddiası ile yapılan kovuşturmalarda davanın açılması, dava açılıp hükmün kesinleşmemiş olması halinde ise kesin hükme bağlanması ertelenecektir. Nitekim 1. maddenin yukarıda yer verilen gerekçesi de yasa koyucunun buyurucu bir hüküm getirerek bu konuda, yoruma yer bırakmadığını göstermektedir. Buyurucu nitelikteki bu hüküm karşısında, beraat veya mahkûmiyet hükmüne ilişkin bir ayrıma gidilmediği de nazara alındığında, esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması olanaksızdır. Davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi hususundaki karar ise Yerel Mahkemece verilecektir. Bu nedenle, Yerel Mahkemece sanık hakkında davanın esasına ilişkin olarak verilmiş olan kararın temyiz edilmiş olması halinde bu kararın kesinleştiğinden söz edilemiyeceğinden hükmün 4454 sayılı Yasanın 1/3 madde ve fıkrası uyarınca bozularak dosyanın mahkemesine iadesi ve mahkemece de davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi gerekir. Bu durumda sanıkların ceza tehdidi altında bulunduklarının ileri sürülmesi olanaksızdır. Zira 2. maddedeki koşullar gerçekleşirse ertelenmiş olan davaya devamla yapılan yargılamanın sonucuna göre hüküm kurulacaktır.
Yine, 4454 sayılı Yasanın 3. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olan 4304 sayılı, 12.7.1997 Tarihine Kadar Sorumlu Müdür Sıfatı ile İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Yasada da sorumlu müdürler hakkında aynı düzenlemelere yer verilmiş olup bu Yasanın uygulaması sırasında da gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerce, kesinleşmemiş hükümler bakımından, kesin hükme bağlanmalarının ertelenmesi doğrultusunda kararlar verildiği anlaşılmaktadır. (Ceza Genel Kurulunun 17.3.1998 gün ve 530/89 sayılı ve 2.6.1998 gün ve 143/207 sayılı kararları)
Hükümden Sonra Yürürlüğe Giren Yasa Uyarınca Davanın Kesin Hükme Bağlanmasının Ertelenmesi Gereği
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıklar hakkında yayın yoluyla hakaret suçundan dava açılmış olup, suç tarihi 25.1.1997 tarihidir. Her ne kadar Yerel Mahkemece yazıda ileri sürülen hususların eleştiri niteliğinde bulunduğu kabul edilerek beraat kararı verilmişse de bu kararın, temyiz edilerek kesinleşmemiş olması karşısında hükümden sonra yürürlüğe giren 4454 sayılı Yasanın 1. maddesinin buyurucu hükmüne göre, davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesinin sağlanması yönünden ve bu nedenle bozulmasında zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla Özel Dairenin bu doğrultudaki bozma kararı isabetli olduğundan, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyesi K.Y.Bal ise, <28.8.1999 tarihinde kabul edilip, 3.9.1999 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren: 4454 sayılı Basın ve Yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin dava ve cezaların ertelenmesine dair kanunun gerek genel başlığına, gerekse madde başlıklarına bakınca; ertelemenin tüm soruşturma ve davalara yönelik olduğu düşünülebilir. Oysa karşı oy yazımızda da vurguladığımız üzere, yasanın genel gerekçesine bakıldığında; <..sorumlu müdür sıfatı ile veya basın yoluyla yahut sözlü veya görüntülü yayın araçlarıyla işlenen suçlara ilişkin davalar ve cezaların infazı için erteleme hükümleri getirilmesi toplumsal barışın sağlanması ve sürdürülmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.> denildikten sonra devamla,
<Tasarıyla, 18 Nisan 1999 tarihine kadar sorumlu müdür sıfatıyla veya basın yayın yoluyla yahut sözlü veya görüntülü yayın araçlarıyla işlenen suçlardan dolayı; verilen cezaların infazının veya bu suçlar nedeniyle açılması gerekli davaların açılmasının yahut açılmış olan davaların kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi ve bunun sonucunda da şahsa bağlı olarak ceza mahkumiyetinden kurtulması sağlanmış olmaktadır> denilmekte,
Anayasa komisyonu raporunda ise; <Düşünceyi açıklama ve yazma özgürlüğünün demokrasilerin en temel esaslarından biri olması sebebiyle; basın, sözlü veya görüntülü yayın araçlarıyla işlenen suçlara yönelik bir ertelemenin öngörüldüğü ifade edilmiştir. Bu araçların işlevlerinin gereği gibi yerine getirilmeleri için bu düzenlemenin gerekli olduğu belirtilmiştir. Daha önce de bu yönde uygulama yapıldığına dikkat çekilmiştir.
Tasarı ile getirilen af olmayıp cezaların ertelenmesidir. Bu nedenle eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiği şeklinde değerlendirmemek gerekir.> İfadelerine yer verilmektedir.
Genel gerekçedeki <açılması gerekli davalar> ve Anayasa komisyonu raporundaki, tasarı ile getirilenin af olmayıp cezaların ertelenmesi olduğuna ilişkin açıklamaların altını çizmek gerekir. Bunlardan anlaşılması gereken de kanımızca takipsizlik kararı verilmesi gereken olaylarla ilgili takipsizlik kararlarının verilmesi gerektiği, öte yandan asıl amacın da cezaların ertelenmesi olduğudur.
Mahkumiyeti erteleyen bir yasanın beraate ya da düşme kararına ilişkin hükmü incelenmeksizin ertelemeye yönlendirmesinin kendi felsefesi ile çelişki yaratacağı açıktır. Yine böyle dar bir yorumun bırakınız toplumsal barışı sağlamasını, toplumsal barışı tahrip edeceği ve eşitsizlik yaratacağı da kuşkusuzdur.
Dairemizin inceleme konusuna giren sövme ve hakaret suçlarının bir bölümünü de basın yoluyla işlenen sövme ve hakaret suçları oluşturmaktadır.
Yine bu suçlardan <görevliye sövme> suçları ceza yasamızın Devlet İdaresi aleyhinde işlenen cürümler başlıklı üçüncü babının dokuzuncu faslında, hakaret ve Sövme Suçları ise şahıslara karşı işlenen suçlar başlıklı Dokuzuncu babın yedinci faslında yer almaktadır. Bu ikinci gruba giren suçlar aynı zamanda CYY.mızın 344. maddesinde öngörülen ve kişisel dava yoluyla da takibi olanaklı suçlardır. Ancak CYY.nın 344. maddesinin 4.bendinde 11.5.1988 tarihli ve 3445 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle 480 ve 482. maddelerde yazılı suçlar neşir yoluyla veya radyo ve televizyon veya benzeri kitle haberleşme araçlarıyla işlenmişse usulüne göre Cumhuriyet savcıları tarafından takip olunur hükmü getirilmiştir.
5680 sayılı yasanın 35. maddesi <Basın yoluyla işlenmiş bulunan suçlardan dolayı, günlük mevkuteler hakkında altı ay, diğer basılmış eserler hakkında bir yıl içinde açılmayan davalar dinlenmez.> hükmünü,
TCY.nın 490. maddesi <Bu fasıldan beyan olunan cürümlerden dolayı açılacak dava altı ay geçmesi ile ortadan kalkar>. hükmünü,
Yine aynı yasanın 489. maddesi: <Davacının hüküm katileşmeye kadar davasından vazgeçmesi ile hukuku amme davası sakıt olur.> hükmünü getirmiştir.
Gerek 35. maddedeki, gerekse 490. maddedeki süreler bilindiği gibi hak düşürücü sürelerdir. Bu sürelerin geçmesi ile davanın açılamayacağı da kesindir. Bir an için Beraat kararını bir yana bırakacak olursak; basın yasasında öngörülen sürelerin geçmesi üzerine yerel mahkemece verilmiş düşme kararını, ya da sıklıkla olmasa da karşılaştığımız gibi süresi geçmesine karşın açılmış, hükümlülük ya da beraatle sonuçlanmış olan ve bu durumda da dava koşulu bulunmayan davayı, 4454 sayılı yasaya salt bu yorumu getirerek ertelemenin yukarıda arz ettiğimiz genel gerekçede vurgulanan toplumsal barışa ne ölçüde katkıda bulunacağını anlamak ve açıklamak olanaklı değildir.
Bir başka sorun, hükümlülük kararı verildikten sonra temyiz aşamasında yakınma geri alınmışsa; aynı hakaret suçunu, biri basın yoluyla diğeri yüze karşı işleyen iki sanıktan birincisinin davasını 4454 sayılı yasa uyarınca ertelerken, diğerinin kararını düşme kararı verilmesi için bozduğumuz takdirde Anayasa Komisyonunun gerekçesinde vurguladığı esasen Anayasada da var olan eşitlik ilkesini üstelik her ikisi de yürürlükte olan aynı yasa maddesine dayanan vazgeçmelere karşın nasıl sağlayacağız?
Yerel mahkemenin beraat ya da düşme kararı vermesine karşın bu davayı erteleyerek kişiyi üç yıl boyunca ceza tehdidi altında tutmanın hukuka, adalete ve toplumsal barışa, kısaca yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği, koşullu olarak mahkumiyetten kurtarılmaya çalışılan sanıktan beraat ya da düşmeyi esirgemek anlamına geleceği, üstüne üstlük incelenen kararın yasa çıkmadan önce sonuçlanmış olması karşısında adaleti daha da geciktireceği, o nedenle bu tür kararların esasına girilerek incelenip uygun ise onanması, aksi halde ertelenmek üzere bozulması görüş ve düşüncesinde olduğumdan Yüce Genel Kurulun sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyorum.> görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, oyçokluğu ile karar verildi.