Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

Türk Ceza Hukukunda Kusur Yeteneğini Etkileyen Sebepler

Türk Ceza Hukukunda Kusur Yeteneğini Etkileyen Sebepler

Akıl Hastalığı

Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesi uya­rınca, “Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hu­kuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında gü­venlik tedbirine hükmolunur. ” Bu derecede olma­makla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranış­larını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişinin cezasında ise indirime gidilir.

Dolayısıyla akıl hastalığı nedeniyle kişinin ceza sorumluluğunun bulunmadığını kabul ede­bilmek için (yani TCK m. 32/1 için); ya mevcut akıl hastalığı, kişinin işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğini ortadan kal­dırmalı ya da kişi, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamakla beraber, maruz kaldığı akıl hastalığı nedeniyle, kişinin bu fiille ilgili ola­rak davranışlarını hukukun icapları doğrultusun­da yönlendirme yeteneği ortadan kalkmış veya önemli ölçüde azalmış olmalıdır. Eğer ki kişi­nin davranışlarını yönlendirme yeteneği ortadan kalkmamış veya birinci fıkrada belirtilen derece­ye varmayacak derecede azalmış ise kişinin ce­zasında indirime gidilecektir (TCK m. 32/2).

Bizi ceza genel hukukunda kişi­nin fiili işlediği sırada akıl hastası olması gerektiğinin ilgilendirdiği unutulmamalıdır. Akıl hastalığı­nın sonradan ortaya çıkması ise muhakeme hukukunu ilgilendirmektedir. Akıl hastalarının tedbir sorumluluklarının bulunduğu da akıldan çıkarılmamalıdır.

Ayrıca kişideki algılama ve irade yeteneğinin kaybı ile akıl hastalığı arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu anlamda olmak üzere örneğin, kleptoman birinin hırsızlık suçu işlemesinde ne­densellik bağının varlığı kabul edilecekken, bu ki­şinin kasten öldürme suçunu işlemesi durumun­da nedensellik bağı kabul edilmeyecektir. Keza aynı durum sara hastaları için de geçerlidir. Sara hastası olan bir kişi nöbet sırasında yaralama, öl­dürme, cinsel saldırı suçlarını işleyebilecekken, bu kişinin dolandırıcılık veya sahtecilik suçları işlemesi durumunda, bahsi geçen suçlardan so­rumlu olmayacağını belirtmek mümkün değildir.

Yaşın Kusur Yeteneğine Etkisi

Yaş küçüklüğünün isnat kabiliyetini azaltıcı veya kaldırıcı etkide bulunmasının nedeni, anla­yabilme ve isteyebilme gücünün ancak zamanla ve yaşın ilerlemesiyle olgunluğa kavuşmasıdır.

İlk grup 12 (dahil) yaşından küçük­ Kanun’un 31/1. maddesi uyarınca, “Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan ço­cukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hak­kında, ceza kovuşturması yapılamaz;ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.” Bunların isnat kabiliyetlerinin olmadığı peşinen kabul edilmiştir ve bu bakımdan 12 yaşından kü­çük çocukların isnat kabiliyetlerinin olup olmadı­ğı araştırılamaz (kesin karinedir); kanun koyucu bunun araştırılmasına izin vermez. Haklarında çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.

Suç nedeniyle yakalanamazlar, ancak kim­lik ve suç tespiti için yakalama yapılabilir. (Suç nedeniyle yakalama ile suç tespiti için yakalama birbirinden farklıdır. Suç nedeniyle yakalama durumunda yakalanan kişi duruma göre şüpheli konumundadır ve yakalamanın merkezindedir. Oysa suç tespiti için yakalamada merkezde suç vardır ve o suçun birileri tarafından işlenip işlen­mediği tespit edilmeye çalışılır. Oysa suç nede­niyle yakalamada yakalanan kişinin suçu işleyip işlemediği tespit edilmeye çalışılır). Ayrıca bun­ların suç tespitinde kullanılmaları da mümkün değildir.

İkinci grup küçükler 13 (dahil)-15 (da­hil) yaş arasında olanlardır Kanun un 31/2. maddesine göre, “Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçla­rını algılayamaması veya davranışlarını yönlen­dirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişi­ler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuç­larını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışla­rını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde…”

İlgili hükümden de anlaşılacağı üzere, bun­ların isnat kabiliyetlerinin olup olmadığı araştırılır ve olduğunun tespit edilmesi hâlinde haklarında indirimli olarak ceza verme yoluna gidilir (Bu du­rumda haklarında güvenlik tedbiri uygulanmaz). İsnat kabiliyetinin bulunmadığının tespiti duru­munda ise 12 yaşından küçüklerle aralarında bu açıdan hiçbir fark yoktur. Dolayısıyla böyle bir durumda cezalandırılmaları söz konusu olmaz, ancak yine tedbir sorumlulukları gündeme gele­bilir.

Burada dikkat edilmesi gereken, çocuğun algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği genel olarak değil, işlediği suç bakımından tespit edilecektir. Bu itibarla örneğin, bu yaş grubunda olan bir çocuğun kasten yaralama suçu bakımın­dan kusur yeteneğine sahip olduğu kabul edile­bilecek ancak bu yaştaki bir çocuk cinsel suçlar bakımından kusur yeteneğine sahip olamayabilecektir.

Üçüncü grup 16 (dahil)-18 (dahil) yaş grubudur Bunların isnat kabiliyetlerinin tıpkı 18 yaşını doldurmuş bir kimse gibi olduğu kabul edilir ve ancak haklarında yine indirime gidilerek

İsnat kabiliyetlerinin bulunduğu varsayımın­dan hareketle ceza sorumluluklarının varlığı ka­bul edildiğinden, bunlar hakkında güvenlik ted­birleri uygulanmaz.
ceza tayin edilir (Bu gruba yapılan indirim ikinci gruba yapılan indirimden daha azdır). Kanun bu hususu 31/3. maddede şöyle düzenlemektedir: ‘‘Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hak­kında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası­nı gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdir­de oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz. ”

Fiili işlediği sırada 18 yaşını ta­mamlamamış veya 65 yaşından büyük olanların 3 yıla kadar al­dıkları hapis cezaları ertelenebi­lirken, 18-65 yaş arasında olan­ların 2 yıla kadar aldıkları hapis cezaları ertelenebilir.

Aynı şekilde 18 yaşını tamamla­mayanların veya 65 yaşından bü­yük olanların 1 yıla kadar aldık­ları hapis cezaları TCK m. 50/1’de belirtilen seçenek yaptırımlardan birine çevrilmek zorunda iken, 18-65 yaş arasında olanlar için bu zorunluluk 30 güne kadar olan hapis cezaları bakımından­dır. Bu hususa ileride yaptırım hukuku bahsinde de ayrıntılı ola­rak değinilecektir.

Sağır ve Dilsizlik

Türk Ceza Kanunu’nun 33. maddesi uya­rınca, Kanunun fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri ise on­sekiz yaşını doldurmuş olup da yirmibir yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında uy­gulanır.

Dolayısıyla 15 yaşını doldurmamış bir sağır ve dilsizin isnat kabiliyetinin bulunmadığı kabul edilecek, 16-18 yaş arasında olanlar için somut olaya göre bunun var olup olmadığı araştırılacak, 19-21 yaş için ise isnat kabiliyetlerinin olduğu ka­bul edilecek ancak haklarında, indirimli olarak cezaya hükmolunacaktır.

Geçici Nedenler

Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendir­me yeteneği önemli derecede azalmış olan kişi­ye ceza verilmez (m. 34/1). Geçici neden kav­ramına girebilecek hususların nelerden ibaret olduğunu önceden tespit etmeye imkân yoktur. Bu bakımdan kusur yeteneğini ortadan kaldıran ve akıl hastalığına girmeyen herhangi bir hâl ge­çici nedendir. Ateşli hastalık, hipnotizma, isteme­yerek sarhoşluk, uyku hâli, yeni doğum yapmış kadının psikolojik durumu geçici nedenlere örnek olarak gösterilebilir.

Alkol, uyuşturucu kullanma alış­kanlığı eğer tıbben akıl hastalığı olarak nitelendirilebiliyorsa, bun­lar iradi olarak alınmış olsalar dahi yine de kusur yeteneğini et­kileyen neden olarak kabul edi­lecek ancak bunun sebebi geçici nedenler değil, akıl hastalığı ola­caktır.

Geçici nedenlerin varlığı hâlinde, akıl has­talığı ve yaş küçüklüğünden farklı olarak, (765 sayılı Yasa’dan farklı olarak) tedbir sorumluluğu söz konusu olmaz. Çünkü buna gerek de yoktur; fail devamlı bir şekilde tehlike arz etmemektedir. Bu durum TCK m. 57/7’de düzenlenen durum ile karıştırılmamalıdır. 57/7’de öngörülen güvenlik tedbirinin bağımlılar için olduğuna dikkat edilme­lidir.

Geçici nedenin varlığı nedeniyle failin kusur yeteneğinin mevcut olmadığını belirtebilmek için; a) failin bu nedenin oluşmasında kast ya da tak­sirinin olmaması ve ayrıca b) suçun, geçici ne­denin etkisinin failin üzerinde olduğu bir sırada işlenmiş olması gerekir.

Bu noktada failin iradi olarak alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olmasının üzerinde özel olarak durmak gerekmektedir. Buna göre fail ister kasti sarhoşluk (sarhoş olmak için içer) ister taksirli sarhoşluk (sarhoş olmak için içmez ama sarhoş olur) isterse de tasarlanmış sarhoş­luk (işleyeceği suç için cesaret bulmak için içer) hâli içinde olsun her üç durumda da kendisinin cezai sorumluluğu tamdır. Sarhoş olan kişi, taksirli bir suç işlemişse taksirli suçtan, kasti bir suç işlemişse de kasti suçtan sorumlu olacaktır.

Dolayısıyla failin kasten veya taksirle ceza­landırılması için sarhoşluğun kasıtlı veya taksirli olması önemli değildir. Bu itibarla, ceza alma­yacağı tek durum, dikkat! Taksirli sarhoşluk hali değil, irade dışı sarhoşluk halidir!