Ticari Dava Sayılmanın Sonuçları
Bir hukuk davasının ticari dava sayılmasının en önemli sonucu,TTK’nin 5 inci maddesinde düzenlenmiştir. TTK’nin 5 inci maddesine göre aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. TTK’nin4 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, ticari davalarda da deliller ile bunların sunulması 12.1.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tâbidir; miktar veya değeri yüz bin Türk lirasını geçmeyen ticari davalarda basit yargılama usulü uygulanır.HMK’de ticari davalar için özel bir yargılama usulü ve özel bir delil sistemi düzenlenmemiştir. TTK’de de özel bir yargılama usulü ve delil sistemi düzenlenmemiştir. Ancak HMK’nin 222 inci maddesine göre mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtları birbirini doğrulamış ise, ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.
TTK’nin 5 inci maddesi ve HMK’nin 222 inci maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılmasına bağlanan en önemli sonuçlar görevli mahkemelerin asliye ticaret mahkemeleri olması ve ticari davalarda ticari defter kayıtlarının kanunda sayılan şartların gerçekleşmesi halinde sahibi lehine ve aleyhine delil olarak kabul edilmesidir. Ticari davalarda ticari defter kayıtlarının delil olarak kullanılabilmesi, HMK ile kabul edilen kanuni delil sistemi ile ortaya çıkan ispat sorunlarını da önemli oranda azaltmaktadır. Uygulamada ticari davalarda tarafların ticari defter kayıtlarına dayanıp dayanmadıklarına bakılmaksızın HMK 222 inci maddesinin birinci fıkrası dikkate alınarak mahkemece kendiliğinden ticari defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak yargılama yapılmaktadır. Ticari dava niteliğinde olmayan diğer hukuk davalarında ticari defter kayıtlarına delil olarak dayanılması ise kural olarak mümkün değildir. Bu durumda, ticari defter kayıtlarına ancak HMK’nin 199 vd. maddelerindeki koşullarla delil olarak dayanılabilir.
Yargıtay’a göre de ticari davalarda, ticari defter kayıtlarının sahibi leh ve aleyhine delil olarak değerlendirilebilmesi için HMK’nin 222 inci maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olması gerekir. Mahkemenin bu değerlendirmeyi yapabilmesi için konu teknik bilgiyi gerektirmekle bilirkişi oy ve görüşüne başvurulmalıdır. Yargıtay 15. HD’nin bir kararı aynen “….Dava, satış sözleşmesinden kaynaklanan, birleşen dava ise eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın ödenmediği iddiasıyla yapılan takibe itiraz nedeniyle İİK’nın 67. maddeye göre açılmış itirazın iptâli davalarıdır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümlerine göre: Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.. (HMK 222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması ve defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK 222/4). 6100 Sayılı HMK hükümlerine göre; mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir (266/1). Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler (281/1). Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir (281/2). Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir (281/3). Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir (HMK 282/1)….” şeklindedir.
Yargıtay kararları ile bir uyuşmazlığın ticari iş niteliğinde olması halinde bu durumun ticari dava için yeterli olmadığı vurgulanmıştır. Yargıtay 15. HD’nin bir kararı aynen “….Diğer taraftan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez….” şeklindedir.
TTK’nin4 üncü maddesinin birinci fıkrasıanlamında her iki tarafın ticari işletmesine ilişkin hususlardan doğan uyuşmazlıklarla ilgili nispi ticari dava aynı zamanda ticari işletme ile ilişkili olması sebebi ile TTK’nin 3 üncü maddesi gereğince ticari iştir. Diğer yandan,TTK’nin4 üncü maddesinin birinci fıkrasının(a) bendi gereğince,TTK’de düzenlenen hususlara ilişkin mutlak ticari dava da TTK’nin 3 üncü maddesi gereğince ticari iştir. Ticari dava ve ticari iş kavramı birbirlerine çok yakın iki farklı kavramdır. Tüm ticari davalar ticari iş olmadığı gibi tüm ticari işlerde ticari dava değildir.
Ticari dava sayılmanın bir diğer önemli sonucu da TTK’nin 5/A maddesi gereğince,konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olmasıdır. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir(HUAK m.18A/2, c. 4).