Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

Temyiz İstemi Nasıl Yapılır? Temyizin Süresi Ne Kadar?

Temyiz İstemi Nasıl Yapılır? Temyizin Süresi Ne Kadar?


Temyiz İstemi ve Süresi

Madde 291 – (1) Temyiz istemi, hükmün açıklanma­sından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mah­kemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tuta­nağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuk­lu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.

(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.

Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin ya­pılabilmesi için bir temyiz davasının açılması gerekir. Temyiz davasınm açılabilmesi için de CMK’nın 291. maddesinde ara­nan iki şartın gerçekleşmiş olması gerekir. Bunlardan ilki istek, İkincisi ise süre şartıdır. Yargıtay uygulamasında başvuranın hükmü temyiz etmekte hukuki yararının bulunması gerektiği de vurgulanmaktadır.

Temyizde İstek Şartı

Davasız yargılama olmaz ilkesi gereğince temyiz ince­lemesi yapılabilmesi için bir temyiz davası açılması yani tem­yiz isteminde bulunulması gerekir.

5271 sayılı CMK’da ise kendiliğinden (otomatik) temyiz kurumu düzenlenmemiş, on beş yıl ve daha fazla hapis ceza­larına ilişkin hükümler de dahil temyiz davasının açılması is­tek koşuluna bağlanmıştır. Buna karşılık CMK’da kendiliğin­den (otomatik) istinaf kurumu düzenlenmiştir. İstinaf kanun yolunda, on beş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hü­kümler için istek koşulu aranmamaktadır (CMK m. 272/1).

Temyiz Başvuru Şekli ve Başvurulacak Mercii

Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle söz­lü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır (CMK m.291/1).

CMK’nın 291’nci maddesinde, tutuklu bulunan sanık hakkında 263. madde hükmünün saklı olduğu belirtilmiştir. CMK m. 263’te tutukluların kanun yollarına nasıl başvuracağı konusunda özel düzenleme yapılmıştır. Buna göre, tutuklu bulunan şüpheli veya sanık ise zabıt kâtibine veya tutuklu bu­lunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun yollarına başvurabilir (CMK m.263).

Başvurunun dilekçe ile yapılması halinde, dilekçenin tem­yiz istemi niteliğinde olduğunun anlaşılması yeterli olup, tem­yiz sözcüğünün geçmesine gerek yoktur. Dilekçenin başvuru sahibi tarafından imzalanmış olması da gerekir. Temyiz dilek­çesinin imzasız olması halinde Yargıtay, temyiz istemini red­detmemekte, dilekçenin başvuru sahibine ait olup olmadığının sorularak, ona ait ise imza eksikliğinin giderilmesi için dosyayı ilk derece mahkemesine geri göndermektedir. İmza atamayan kişilerin dilekçeye parmak basması veya kendilerine özgü bir işaret yapmaları da parmak izinin veya işaretin başvurana ait olduğunun doğrulanmış olması koşuluyla geçerli sayılır.

Uygulamada dilekçenin hangi tarihte verildiği hâkim ha­valesine bakılarak tespit edilmekle birlikte temyiz dilekçesin­de hâkim havalesi bulunmasına gerek yoktur. Hâkim havalesi bulunmayan dilekçenin hangi tarihte verildiği, temyiz defteri­ne kayıt edildiği tarihe, UYAP kayıtlarına veya alındı belgesi­ne bakılarak tespit edilebilir.

Her türlü belgenin elektronik ortamda düzenlenmesine ilişkin CMK’nın 38/A maddesi uyarınca; her türlü ceza muha­kemesi işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılır ve elektronik imzalı belgenin elle atılan imzalı bel­geyle çelişmesi halinde UYAP’ta kayıtlı olan güvenli elektro­nik imzalı belge geçerli kabul edilir (CMK m. 38/A-5).

Hâkim havalesi bulunmayan temyiz dilekçesinin UYAP üzerinden elektronik imza ile gönderildiği tarihte veya tara­narak sisteme aktarıldığı tarihte verildiği kabul edilmelidir.

Kural olarak temyiz başvuru dilekçesinin hükmü veren mahkemeye verilmesi gerekir. Ancak temyiz dilekçesinin, hükmü veren mahkemeye gönderilmek üzere başka bir yer mahkemesine verilmesi de mümkündür.

Cumhuriyet savcısı da dahil temyiz kanun yoluna baş­vurma hakkı olanlar açısından kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, başvu­ranın haklarını ortadan kaldırmaz. Bu durumda başvurunun yapıldığı merci, başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mer­cie gönderir (CMK m.264).

Telefonla tutanak tutturmak suretiyle temyiz kanun yo­luna başvurulması mümkün değildir. Ancak kimin tarafından gönderildiği yeterince açık olan telgraf veya taahhütlü mek­tupla da temyiz kanun yoluna başvurulmasına bir engel yok­tur. Bu durumda, dilekçenin postaya verildiği tarih değil mahkemeye ulaştığı tarih esas alınır.

Başvurunun sözlü beyan ile yapılması halinde, temyiz kanun yoluna başvurulduğuna dair yeterli bir açıklama içeren bayana ilişkin bir tutanak düzenlenir ve tutanak başvuru sahi­bi ile zabıt katibi tarafından imzalanır. Tutanağın ayrıca hâki­me de onaylatılması gerekir.

Tutuklu bulunan sanık, zabıt kâtibine veya tutuklu bu­lunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun yollarına başvurabilir (CMK M. 263).

Zabıt kâtibine başvuru hâlinde, kanun yollarına başvuru beyanı veya dilekçesi ilgili deftere kaydedildikten sonra bu hususları belirten bir tutanak düzenlenerek tutuklu bulunan sanığa bir örneği verilir.

Kurum müdürüne başvuru hâlinde de başvuru beyanı veya dilekçesi ilgili deftere kaydedildikten sonra bu hususları belirten bir tutanak düzenlenerek tutuklu bulunan sanığa bir örneği verilir ve tutanak ve dilekçe derhâl ilgili mahkemeye gönderilir. Zabıt kâtibi başvuruyu ilgili deftere kaydeder.

Zabıt kâtibi veya kurum müdürü tarafından ikinci fıkra hükmüne göre işlem yapıldığı zaman kanun yolları için bu Kanunda belirlenen süreler kesilmiş sayılır. Buna göre tutuklu bulunan, sanık sözlü olarak tutuklu bulunduğu kurum müdü­rüne veya kararı veren mahkemenin zabıt kâtibine başvurabi­lir. Bu başvuruyu dilekçeyle de yapabilir.

CMK’nın 263. maddesinde bahsedilen şüpheli veya sanık kavramına yalnızca o suçtan tutuklu olanlar değil başka suç­tan tutuklu ya da hükümlü olanlar da dahildir.

Tutuklu sanık ya bulunduğu kurum müdürüne ya da hükmü veren mahkemenin zabıt katibine başvurabilir.

Uygulamada ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ya da hükümlü kurum müdürüne başvurmak yerine, ceza infaz kurumu aracılığı ile ilgili mahkemeye gönderilmek üzere ka­nun yoluna başvuru dilekçesi yazmakta ve idare tarafından dilekçenin üzerine alındığına ya da görüldüğüne dair bir ibare yazılarak tarih atılmaktadır. Bu durumda dilekçenin idareye verildiği tarih başvuru tarihi kabul edilmektedir. Dilekçenin hangi tarihte verildiği konusunda bir bilgi yoksa hangi tarihte verildiği ceza infaz kurumundan sorularak veya UYAP kayıt­ları incelenerek tespit edilmelidir.

Temyizde Süre Şartı

Temyiz davasının açılması için yasa, bir süre kabul etmiş­tir. Temyiz süresi hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün iken 7035 sayılı Kanunun 21. md. ile CMK’nın 291/1. madde­sinde yapılan değişiklikle bu süre on beş güne çıkarılmıştır. 7035 sayılı Kanunda yer alan geçici hüküm nedeniyle temyiz süresine ilişkin olarak yapılan değişiklik, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygu­lanacaktır. Bu itibarla 7035 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 05.08.2017 günü ve sonrasında verilen hükümler için temyiz süresi on beş gün, 05.08.2017 gününden önce verilen hüküm­ler için ise yedi gündür.

5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8/1. maddesine göre, “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahke­melerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2’nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322′ nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları ha­riç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır. (Ek cüm­le: 1/7/2016-6723/33 md.) Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez.” Bu nedenle bölge adli­ye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20/07/2016 tarihinden önce verilen ve Yargıtay incelemesinden geçen dosyalar hakkında 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca hüküm kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’un temyiz kanun yo­luna ilişkin 305 ila 326. maddelerinin uygulanması gerekti­ğinden, bu tür dosyalarda bozma üzerine 20/07/2016 tarihin­den sonra verilen hükümler için de 1412 sayılı CMUK’un 310. maddesi uyarınca temyiz süresi bir haftadır. Buna rağmen temyiz süresinin on beş gün olduğu belirtilerek taraflar ya­nıltılmışsa, Yargıtay, mahkemenin yanılgı sonucu tarafa bil­dirdiği on beş günlük süreyi geçirmemek koşuluyla temyiz isteminin süresinde olduğunu kabul ederek hükmün esasını incelemektedir. Hatta bu şekilde yanıltılan kişinin avukat olması halinde dahi Yargıtay temyiz isteminin süresinde ol­duğunu kabul etmektedir.

Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yoklu­ğunda açıklanmışsa temyiz süresi tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlar.

Ceza muhakemesi hukukunda bir işlemin yapılabileceği sürenin yukarı sınırının gösterildiği durumlarda hak düşürü­cü süre söz konusu olur. Temyiz süresi de hukuki niteliği iti­bariyle hak düşürücü bir süredir ve kusursuz geçirilmesi ha­linde, CMK’nın 40, 41 ve 42. maddelerine göre eski hale getir­me yoluna gitmek mümkündür.

7035 sayılı Kanunla CMK’nın 291. maddesinde yapılan değişiklik ile temyiz süresi on beş gün olarak belirlendiği hal­de, CMK’nın 296/2. maddesinde öngörülen temyiz talebinin reddi kararma karşı Yargıtaya başvuru süresi yedi gün olup bu süre uzatılmamıştır. Ancak bu sürenin on beş gün olduğu belirtilerek taraflar yanıltılmışsa, Yargıtay, on beş gün içinde temyiz yoluna başvurmak koşuluyla başvurunun süresinde yapıldığını kabul ederek inceleme yapmaktadır.

CMK’nın 291. maddesinin birinci fıkrasına göre, hükmün yüze karşı açıklanmasından (tefhiminden) itibaren on beş gün içinde temyiz kanun yoluna başvurulması gerekir. Ancak hü­küm, temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olanların yoklu­ğunda açıklanmış ise temyiz süresi tebliğ tarihinden başlar (CMK m.291/2).

Temyiz davası açılması için öngörülen on beş günlük süre hem bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısı hem de tem­yiz kanun yoluna başvurma hakkı olan diğer kişiler için geçerlidir. CMK’nın 38/a-5. maddesi gereğince, elektronik imzalı belgenin elle atılan imzalı belgeyle çelişmesi halinde UYAP’ta kayıtlı olan güvenli elektronik imzalı belgenin geçerli olacağı­nın kabul edilmesi gerekir.

Elektronik imza ile imzalanarak elektronik ortamda gön­derilen kararlar yönünden Cumhuriyet savcısının İstinaf ka­nun yoluna başvuru süresinin özel ve sonraki düzenleme ol­ması sebebiyle CMK’nın 38/A maddesi gereğince kararın Cumhuriyet savcısının UYAP ekranına düştüğü tarihte tebliğ edilmiş sayılacağından, CMK’nın 39/1. maddesi gereğince gün ile belirlenen süreler tebligatın yapıldığının ertesi günü başlar, hükmü gereğince mahkeme dosyası ve hükmün Cumhuriyet savcısının görüldü ekranına düştüğü tarihin ertesi günü baş­layacağı ayrıca dosyanın fiziki olarak Cumhuriyet savcısına teslimine gerek olmadığına” karar vermiştir.

CMK’nın 39. maddesi uyarmca, gün ile belirlenen süre­lerde tefhim veya tebliğin yapıldığı gün dikkate alınmaz. Bu nedenle on beş günlük temyiz süresi, hükmün yüze karşı açık­lanması halinde açıklandığının ertesi günü, yoklukta verilmesi halinde ise tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar (CMK m.39/1 ve ilgili Yönetmelik m.46).

UYAP haricinde yapılacak başvurunun son gün mesai sa­ati bitimine kadar yapılması gerekir. Ancak başvuru UYAP üzerinden elektronik ortamda yapılacak ise süre gün sonunda saat 00.00’da biter (CMK m.38/A-9).

Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhu­riyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürü­tülmesine Dair Yönetmeliğin, kanun yoluna başvuru işlemleri başlıklı 46. maddesine göre; başvuru dilekçesinin elektronik ortama aktarılması gerekir ve kanun yolu başvurusu da, ka­nun yolu dilekçesinin kaydedildiği tarihte yapılmış sayılır. Ancak herhangi bir nedenle elektronik ortamda işlem yapıla­maması hâlinde durum bir tutanakla tespit edilir ve işlem fizi­kî ortamda yapılır. Bu durumda kanun yolu başvuru dilekçesi tutanağın düzenlendiği tarihte verilmiş sayılır.

On beş günlük sürenin son günü tatile rastlarsa süre, tati­lin ertesi günü biter (CMK m.39/4). Ancak, Ceza Genel Kurulu’nun 22/06/2010 tarihli ve 119-155 sayılı kararmda da belir­tildiği gibi, kamu görevlilerinin idari izinli sayıldığı günler resmi tatil olarak değerlendirilemez ve süreler işlemeye de­vam eder bu nedenle on beş günlük sürenin son gününün ida­ri izin sayılan güne rastlaması halinde o gün başvurunun ya­pılması gerekir.

Adli tatile ilişkin CMK’nın 331/1. maddesine göre, ceza iş­lerini gören makam ve mahkemeler her yıl bir eylülde başla­mak üzere, yirmi temmuzdan otuz bir ağustosa kadar çalış­maya ara verirler.

Soruşturma ile tutuklu işlere ilişkin kovuşturmaların ve ivedi sayılacak diğer hususların tatil süresi içinde ne suretle yerine getirileceği, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir (CMK m.331/2).

Tatil süresince bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay, yal­nız tutuklu hükümlere ilişkin veya Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu gereğince görülen işlerin incelemelerini yapar.

Adlî tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bit­tiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılır (CMK m.331/4).

Sürenin üç gün uzaması kuralının uygulanabilmesi için, adlî tatil içinde görülemeyen dava ve işlerle ilgili kararın tebli­ğinin tatilden önce gerçekleştirilmesi, işlemeye başlayan sürenin adlî tatil içinde sona ermesi gerekir. Bu takdirde tatilden önce işleyen kısma bakılmaksızın, süre, adlî tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzayacaktır.

14/02/1934 tarihli ve 47/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kara­rma göre; adlî tatilde görülemeyen davalarla ilgili kararların, adlî tatile rastlayan dönemde tebliği halinde ise süre hiç işlemez ve 15 günlük temyiz süresi adlî tatilin bitiminden itibaren iş­lemeye başlar.

Ancak, adlî tatil içinde görülebilen tutuklu hükümlere ilişkin işler ile Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu gereğince görülen işler yönünden CMK’nın 331 maddesinin 4. fıkra hükmü uygulanmayacak, bu tür dava ve işlerle ilgili sü­reler adlî tatil içinde de işleyecektir.

aa) Hükmün Yüze Karşı Açıklanması Halinde Temyiz Süresi

Temyiz kanun yoluna başvuru için öngörülen on beş gün­lük süre yüze karşı verilen hükmün açıklanmasından itibaren işlemeye başlar.

Sanık müdafi veya katılan vekilinin hazır olmadığı otu­rumda, sanık veya katılanın yüzüne karşı verilen hükme karşı temyiz süresi hükmün açıklanmasından itibaren işleme­ye başlar. Kararın ayrıca sanık müdafisine veya katılan vekili­ne tebliğine gerek yoktur. Bu durumda gerek olmadığı halde sanık müdafisine veya katılan vekiline yapılan tebligat bir hak doğurmaz ve yeni bir süre işlemeye başlamaz.

Aynı şekilde hükmün, sanık müdafi veya katılan vekili­nin yüzüne karşı açıklanması halinde, süre tefhimden itibaren işlemeye başlar, kararın ayrıca sanığa veya katılana tebliği ge­rekmez ve gerekmediği halde yapılan tebligat süre yönünden yeni bir hak doğurmaz.

Ancak Yargıtay, CMK’nın 150. maddesi uyarınca kendisi­ne zorunlu müdafi atandığından sanığın haberdar edilmediği durumlarda zorunlu müdafiye yapılan tefhim ve tebliğin, kendisine bağlanan hukuksal sonuçları doğurmayacağına ay­rıca sanığa da tebligat yapılması gerektiğine karar vermiştir. Bu durumda sanık müdafi tarafından temyiz yoluna başvu­rulması halinde, hükmün sanığa da tebliği için iadesi gerekir.

5271 sayılı CMK’nın 150/2. maddesi uyarınca kovuştur­ma aşamasında kendisine zorunlu müdafi atanan ve yargı­lama devam ederken on sekiz yaşını dolduran suça sürükle­nen çocuğun müdafi istemediğini beyan etmesi halinde, zo­runlu müdafinin görevi sona ereceğinden, yokluğunda veri­len kararın suça sürüklenen çocuğa tebliğ edilmesi gerekir. Görevi sona eren zorunlu müdafinin suça sürüklenen çocuk hakkında verilen hükmü temyize hak ve yetkisi bulunma­maktadır. On sekiz yaşını doldurduğu halde müdafi iste­mediğine ilişkin bir beyanı yoksa zorunlu müdafinin görevi devam edecektir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve bu kararın kesinleşmesinden sonra örneğin, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi nedeniyle hüküm açıklama yargılaması sıra­sında dahi zorunlu müdafinin görevi devam eder. Ancak bu yargılama sırasında on sekiz yaşını dolduran suça sürüklenen çocuğun, müdafi istemediğini beyan etmesi durumunda müdafinin görevi sona erecek ve yokluğunda verilen kararın suça sürüklenen çocuğa tebliği gerekecektir.

bb) Hükmün Başvurma Hakkı Olanların Yokluğunda Açıklanması Halinde Temyiz Süresi

Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yoklu­ğunda açıklanmışsa, on beş günlük süre tebliğ tarihinden baş­lar (CMK m.291/2).

Tebligat işlemleri 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanu- nu’nda belirtilen özel hükümler saklı kalmak koşulu ile 7201 sayılı Tebligat Kanunu’na göre yapılacaktır.

Temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olan kişi hükümlü veya tutuklu ise hükmün kendisine bir tutanak ile tebliği ye­terli değildir ayrıca kararın kendisine okunup anlatılması ge­rekir (CMK m.35/3).

Kanun yollarına başvurma hakkı olan kişinin hükümlü olması nedeniyle kendisine vasi atanmış olsa bile hakkmdaki mahkumiyet hükmü, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen bizzat sanığa yapılması icap eden tebligatlardan olduğundan sanık yerine sanığın vasisine yapılan tebligat geçersizdir. Bu durumda hükmün sanığa tebliğ edilmesi gerekir.

Yargıtaym istikrar kazanmış olan uygulamasına göre, ta­rafların yokluğunda verilen kararın, 7201 sayılı Tebligat Kanu­nu’nun 11. maddesindeki, “vekil ile takip edilen işlerde tebliga­tın vekile yapılacağına” ilişkin hükmü uyarınca sanık veya ka- tılana değil sanık müdafi veya katılan vekiline yapılması gere­kir. Avukatları yerine kendilerine yapılan tebliğ hukuki sonuç doğurmaz ve temyiz süresinin başlamasına neden olmaz.

Kişi kendisini birden fazla avukat ile temsil ettirmiş ise bunlardan birisine tebligat yapılması yeterlidir.

Sanığın eşi veya yasal temsilcisi için kanun yollarına baş­vurma süresi kararın şüpheli veya sanığa tefhim ya da tebli­ğinden itibaren işlemeye başlayacaktır. Kararın ayrıca yasal temsilci ve eşe bildirilmesine gerek yoktur.

cc) Eski Hâle Getirme Süresi İçinde Temyiz Süresinin İşlemesi

Madde 292 – (1) Sanığın aleyhine, yokluğunda verilen hükümlerde eski hâle getirme istemiyle ilgili olarak 274 üncü madde hükümleri uygulanır.

Bu maddeninin atıf yaptığı CMK’nın 274. maddesinde is­tinafa özgü olarak, eski hale getirme konusunda ayrı bir dü­zenlemeye yer verilmiştir. Buna göre; “sanık, yokluğunda aleyhine verilen hükümlere karşı eski hâle getirme isteminde bulunabilir. Eski hâle getirme süresi içinde de istinaf süresi işler. Sanığın eski hâle getirme isteminde bulunduğu hâllerde, ayrıca istinaf isteminde bulunması gerekir. Bu hâlde istinaf istemi ile ilişkili işler, eski hâle getirme istemi hakkında karar verilinceye kadar ertelenir.”

Sanığın CMK’nın 274. maddesi uyarınca eski hale getirme istemi ile birlikte temyize başvurabilmesi için Kanun’da iki koşul öngörülmüştür.

Sanığın eski hale getirme istemi ile birlikte temyiz iste­minde bulunabilmesi için aranan birinci koşul; hükmün sanı­ğın yokluğunda verilmiş olmasıdır. Sanığın eski hale getirme istemi ile birlikte temyiz isteminde bulunabilmesinin ikinci koşulu ise hükmün sanığın aleyhine olmasıdır.

Eski hale getirme süresi içinde temyiz süresi de işleyece­ğinden, eski hale getirme başvurusunda ayrıca temyiz istemi­nin de belirtilmesi gerekir.

CMK’nın 274. maddesinin sağladığı olanaktan yalnızca yokluğunda aleyhine hüküm verilen sanık yararlanır. Ancak bu hüküm, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı olan samğm dışındaki kişilerin eski hale getirme isteminde bulunma hakla­rını ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenleme değildir. Sanık dışındaki kişiler CMK’mn 40 ve devamı maddeleri uyarınca eski hale getirme isteminde bulunabilirler.

Süresi içinde usul işlemi yapılsaydı, esasa hangi mahke­me hükmedecek idiyse, eski hâle getirme dilekçesi hakkında da o mahkeme karar verir (CMK m.42/1). O halde temyiz sü­resinin geçirilmiş olması nedeniyle ileri sürülen eski hale ge­tirme istemleri hakkında inceleme ve karar verme görevi, temyiz incelemesi yapacak olan Yargıtaya aittir. Yargıtay, başvuranın süreyi kaçırmakta kusurunun bulunup bulunma­dığını, süresinde eski hale getirme isteminde bulunup bulun­madığını inceleyerek bir karar verecektir.

Eski hâle getirme dilekçesi, kararın yerine getirilmesini durdurmaz; ancak, Yargıtay ilgili dairesi yerine getirmeyi erte­leyebilir (CMK m. 42/3).