Temyiz İncelemesi Nasıl Yapılır?
Yargıtayın temyiz incelemesini yapması için, hükmün temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olanların tümüne tefhim veya tebliğ edilmiş olması gereklidir. Gerekçeli karar tebliğinde eksiklik varsa dosya bölge adliye mahkemesine geri gönderilir. Eksiklikler tamamlandıktan ve temyiz davası açmak için gerekli koşulların olduğu tespit edildikten sonra temyiz edilen hükmün incelemesine geçilir.
Yargı taydaki temyiz incelemesi kural olarak dosya üzerinden yapılır. Duruşmalı inceleme ise istisnadır.
Duruşmasız incelemede, dosyalar incelenip kurulda açıklanır, müzakeresi yapılır ve karar verilir.
Duruşmalı İnceleme
Madde 299 – (1) On yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerde, Yargıtay, incelemelerini uygun görmesi halinde duruşma yoluyla yapabilir. Duruşma gününden sanığa, katılana, müdafi ve vekile haber verilir. Sanık, duruşmada hazır bulunabileceği gibi, kendisini bir müdafi ile de temsil ettirebilir.
(2) Sanık, tutuklu ise duruşmaya katılmak isteminde bulunamaz.
Duruşmada usul
Madde 300 – (1) Duruşmadan önce görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor üyelere açıklanır. Üyeler, ayrıca bizzat dosyayı incelerler. Bu hususlar gerçekleştikten sonra duruşma açılır.
(2) Duruşmada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya yerine görevlendirdiği Yargıtay Cumhuriyet savcısı, sanık, müdafii, katılan ve vekili iddia ve savunmalarını açıklar. Temyizi istemiş olan tarafa önce söz verilir. Her hâlde son söz sanığındır.
Yargıtay, on yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümler hakkındaki temyiz incelemesini, uygun görmesi halinde duruşma yoluyla yapabilir (CMK m. 299/1).
20/11/2017 tarihli ve 696 sayılı KHK’nin 100 üncü maddesiyle, bu maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “sanığın veya katılanın temyiz başvurusundaki istemi üzerine veya re’sen duruşma yoluyla yapar” ibaresi “uygun görmesi halinde duruşma yoluyla yapabilir” şeklinde değiştirilmiştir.
24 Aralık 2017 tarihli ve 30280 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 696 sayılı KHK ile yapılan değişiklikten önce Yargıtay, on yıl veya daha fazla hapis cezasını içeren hükümlerle ilgili temyiz yargılamasını sanığın veya katılanın temyiz başvurusundaki isteği üzerine duruşmalı olarak yapmak zorundaydı. Bu yönde bir istek olmasa bile CMK’nm 299. maddesi gereğince Yargıtay kendiliğinden duruşmalı olarak yapılmasına karar verebilmekteydi. Değişiklikten sonra Yargıtay artık istemle bağlı değildir. Uygun görmesi halinde duruşmalı inceleme yapacaktır. Re’sen de duruşmalı inceleme yapılması mümkündür.
1412 sayılı CMUK’un 318. maddesinde, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasını isteme yetkisi sadece sanık ve müdafisine tanınmış, katılana bu yetki verilmemiştir. 1412 sayılı CMUK’un, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince uygulanması gereken 318. maddesi uyarınca, -bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlamasından önce verilen ve bozma sonrası tekrar Yargıtaya temyiz incelemesi için gelen davalarda- sanık veya müdafinin talebinin olması halinde duruşma yapılması zorunlu olacaktır.
Temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasına uygulamada “murafaalı temyiz incelemesi” denilmektedir. Maddedeki on yıl veya daha fazla hapis cezasından kastedilen, hükmedilen sonuç ceza olup birden çok suç işlenmişse tek bir eylemden dolayı verilen sonuç ceza için öngörülen süredir. Farklı suçlardan dolayı verilen hapis cezalarının toplamı esas alınmayacaktır.
Aynı sanık hakkında aynı kararla birden çok hüküm verilmişse, duruşmalı inceleme sadece on yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerle ilgili yapılacaktır. Bu koşulu taşımayan hükümlerin temyiz incelemesi ise duruşmasız yapılmalıdır. Yine bazı sanıklar bakımından duruşma yapılamayacaksa uygulamada birleştirme kabul edilmemekte, bir kısmı duruşmalı bir kısmı duruşmasız yapılmaktadır.
Duruşma günü ilgili dairece belirlenir. Duruşma günü sanığa, katılana, müdafi ve vekile haber verilir. Sanık, duruşmada hazır bulunabileceği gibi, kendisini bir müdafi ile de temsil ettirebilir (CMK m.299/1). 5271 sayılı CMK, Yargıtayda yapılan duruşmada eski kanundaki düzenlemeyi benimsemeyerek, vekaletname ile temsili zorunlu kılmamıştır.
Sanık ve katılan duruşmaya gelmez, müdafi ve vekil de yollamazlarsa, inceleme duruşmasız yapılır. Öğretide, duruşmanın sanık bakımından bir teminat olduğu, duruşmada bulunmanın bir yetki olup ödev olmadığı, bu nedenle sanık ve müdafisinin duruşmaya gelmedikleri durumda duruşma isteğinden vazgeçtikleri açıkça anlaşılmadıkça temyiz yargılamasının yine duruşmalı olarak yapılması gerektiği ileri sürülmüştür.
Sanık, tutuklu ise duruşmaya katılmak isteminde bulunamaz (CMK m.299/2). Yargıtaydaki duruşmada hazır bulunma hakkından sadece tutuksuz yargılanan sanıklar faydalanabilecektir.
Temyiz edilen kararın duruşmalı incelemesinde uygulanacak usulün nasıl olacağı CMK m. 300’de düzenlenmiştir. Buna göre duruşmada önce görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından incelenen dosya hakkında hazırlanan rapor duruşmaya katılan üyelere açıklanır. Ayrıca üyeler de dosyayı incelerler. Daha sonra duruşma açılır (CMK m. 300/1).
Duruşmalı yapılacak temyiz incelemesinde iddia makamını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya yerine görevlendirdiği Yargıtay Cumhuriyet savcısı temsil eder.
Temyiz isteminde bulunana önce söz verilmek suretiyle duruşmada hazır olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ya da yerine görevlendirdiği savcı, sanık, müdafi, katılan ve vekili iddia ve savunmalarını açıklar. Duruşma bitirilmeden önce son söz sanığa verilir (CMK m.300/2).
Ceza Genel Kurulu, “Ceza Genel Kurulunda direnme üzerine duruşmalı inceleme yapılabileceğine dair bir yasal düzenleme olmadığından” bahisle duruşma isteminin reddine karar vererek, dosya üzerinde inceleme yapmaktadır.
Temyiz İncelemesinin Kapsamı
Temyizde İncelenecek Hususlar
Madde 301- (1) Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar.
5271 sayılı CMK, temyizde taleple bağlı bir yargılama sistemi kabul etmiştir. Bu nedenle Yargıtayın incelemesi sadece temyiz başvurusunda belirtilen noktalar ile sınırlı olacaktır. Temyiz başvurusunda açıkça hukuka aykırılığı ileri sürülmeyen noktalar incelenemeyecektir. Temyiz eden, başvurusunda, temyiz nedenini göstermek zorundadır (CMK m.294). Kanunda yalnızca temyiz isteminde bulunulan nedenlerin incelenebileceği ve hukuka aykırılığın bu nedende aranacağı kabul edilmiştir. Temyiz nedeni olarak gösterilmeyen bir hususun Yargıtay tarafından nazara alınmaması gerekmektedir.
Temyizde incelenecek hususlar kısıtlanmış olup bunlar;
- Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile,
- Temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar (CMK m.301).
Yargıtay, temyiz dilekçesi veya beyanında, maddî hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlar ile temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması, eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa, bu konuları inceler.
Yargıtay, hükmü hukuka aykırı bulursa bozar. Ancak Yargıtay bozma kararı verirken şu hususları göz önünde bulundurmalıdır: Birincisi, hükmün bozulmasma neden olan hukuka aykırılığın, tarafların temyiz başvurusunda hukuki ihlal iddiasında bulundukları sebeple aynı olması gerekir. Başka bir anlatımla başvuruda ileri sürülmeyen bir hukuka aykırılığı bozmaya esas almamalıdır. Temyiz başvurusunda ileri sürülen hukuka aykırılık iddiası yerinde değil ancak başka bir hukuka aykırılık varsa Yargıtay bu nedenle hükmü bozamayacaktır. Ancak, CMK m. 289’da sayılan hukuka kesin aykırılık hallerinden birinin gerçekleşmesinden dolayı bir hukuka aykırılık varsa, temyiz başvurusunda ileri sürülmesine bakılmaksızın bu hukuka aykırılık bozma nedeni yapılabilecektir.
İkincisi, Yargıtay başvuruda ileri sürülen hukuka aykırılığın gerçekleştiğini tespit etse bile bu aykırılık nedeniyle hemen bozma kararı vermeyecek, bu hukuka aykırılığın hükmü etkileyecek nitelikte olup olmadığını değerlendirecek, hükmü etkilemiş ise bozma kararı verecek, etkilemediyse temyiz başvurusunu esastan reddedecektir. CMK m. 289’da sayılan hukuka kesin aykırılık hallerinden biri varsa Yargıtay artık bu hukuka aykırılığın son karara etkili olup olmadığını değerlendirmeden doğrudan bozma kararı verecektir.
Temyiz başvurusunda gösterilen hukuka aykırılık iddiası yerinde değilse ve CMK m. 289’da sayılan hukuka kesin aykırılık hallerinden biri yoksa başka hukuka aykırılık araştırılamaz. Temyiz dilekçesinde açıklanmış ve hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılık tespit edildikten sonra Yargıtay dilekçe içeriği ile sınırlı değildir. Dilekçede belirtilmeyen diğer hukuka aykırılıklar da bozma ilamında ayrıca gösterilir (CMK m.302/2). Yargıtaym kendiliğinden görebildiği hatalar bozma nedeni yapılamayacaktır.
Yargıtay, hükmün onanmasına karar verdiğinde, bozma nedeni olmayan hukuka aykırılıkları “eleştiri” konusu yapmakta, hükmün bozulmasına karar verdiğinde ise -aleyhe temyiz bulunmaması koşuluyla tekerrür hükümlerinin uygulanmaması hariç- bütün hukuka aykırılıkları bozma nedeni olarak bozma kararma eklemektedir. İstek dışı karar vermek CMUK açısından mümkün ise de CMK açısından mümkün değildir (CMK m. 302/3).
Temyiz başvurusunda açıkça hukuka aykırılığı ileri sürülmeyen noktalarda hükme tesir edecek hukuka aykırılık tespit edilir ve karar bozulmayacak ise bunlar belirtilmekle yetinilmeli fakat bozma nedeni yapılmamalıdır.
CMK’nın 298/1. maddesine göre, Yargıtay, temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddedecektir. Temyiz edenin, temyiz dilekçesi ya da temyiz layihasında hükmün hukuki yönüne ilişkin hiçbir sebep göstermemesi ancak, CMK m. 289’da sayılan hukuka kesin aykırılık hallerinden birinin gerçekleşmesinden dolayı bir hukuka aykırılık bulunması durumunda, konuyla ilgili Yargıtay Daireleri arasında görüş farklılıkları bulunmaktadır. Yargıtay 4. Ceza Dairesi 20.12.2017 tarihli ve 2017/18240-2017/28507 sayılı kararında; “Sanık temyiz dilekçesinde herhangi bir sebep göstermemiş ise de, 5271 sayılı CMK’nrn 289/1. maddesinde temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da maddede yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılacağının belirtilmesi ve anılan maddenin (g) fıkrasında hükmün 230. madde gereğince gerekçeyi içermemesinin hukuka kesin aykırılık hali olarak düzenlenmesi karşısında, temyiz isteğinin kabul edilmesi gerektiği belirlenerek bölge adliye mahkemesi hükmünün bozulmasına” karar vermiştir.
Yargıtay 20. Ceza Dairesi ise, 03.10.2018 tarihli ve 2018/3931- 2018/4163 sayılı kararında, “5271 sayılı CMK’nın 294/1. maddesinde yer alan “Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.” şeklindeki düzenleme de gözetilerek yapılan değerlendirmede, sanığın temyiz dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi göstermediği, sanıklar müdafilerinin CMK’nın 295/1. maddesinde belirtilen süre içerisinde temyiz sebeplerini içeren ek dilekçe de sunmadıkları anlaşıldığından, temyiz isteminin 5271 sayılı CMK’nın 298/1. maddesi uyarınca reddine” karar vermiştir.
İlk görüşe göre; hukuka kesin aykırılık halinde bozma kararı verilmesi zorunludur. CMK 289’uncu maddede sayılan nedenlerden birine ilişkin aykırılık varsa yargılamanın tamamı hukuka aykırı hale gelmiş olacaktır. CMK 289’uncu maddedeki nedenlerden birinin varlığını yasa koyucu, bu aykırılığın son karara etki ettiğini önceden ve yasayla kabul etmiştir.
Bizim de katıldığımız ve Yargıtay Ceza Dairelerinin kararlarından, ağırlıklı olarak benimsendiğini ifade edebileceğimiz görüşe göre ise; Yargıtayın ön incelemesi sırasında, temyiz dilekçesi ya da temyiz layihasında hükmün hukuki yönüne ilişkin hiçbir sebep gösterilmemesi halinde, CMK’nın 298. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği, kabul edilebilirlik denetimine ilişkin bu kuralın hem nispi hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu ve temyiz sebebinin gösterilmemesi durumunda dosyanın içine girerek CMK’nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hallerinin denetlenmesinin mümkün olamayacağıdır. Yargıtayın, CMK m. 289’da belirtilen hukuka kesin aykırılık hallerinden biri veya birkaçı nedeniyle hükmü bozmasına karar verebilmesi için, öncelikle temyiz dilekçesi ya da layihasında, en az bir nispi temyiz sebebinin ileri sürülmüş olması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Temyiz dilekçesi bir veya birden fazla nispi temyiz sebebi içermekle beraber Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın CMK m. 289’da sayılan mutlak hukuka aykırılık hallerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür.
Temyizde Hukuki Denetim
İstinaf kanun yolunda ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümleri hem maddi hem de hukuki yönden denetlenir. Maddi denetim, maddi sorunla ilgilidir. Fiilin işlenip işlenmediği, failin o fiili işleyip işlemediğine ilişkin maddi gerçeğin ortaya çıkarılması gerekir. Maddi denetimde, mahkemelerin delillerin tespiti, değerlendirmesi ve sübut konusundaki yanılgıları yönünden inceleme yapılır. Maddi sorun ortaya konduktan sonra bu sorunun hukuk karşısındaki durumu değerlendirilir. Hukuki denetimde, mahkemelerin sabit kabul ettikleri olaylara hukuk normlarını uygularken hata yapıp yapmadıkları yönünde inceleme yapılır. İstinaf yolunun amacı, yargısal görüş/içtihat birliğinin sağlanması değil, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.
Temyizde ise sadece hukuki denetim benimsenmiştir. Temyiz incelemesinde kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin sabit kabul ettikleri olaylara hukuk normlarını uygularken hata yapıp yapmadıkları incelenir. Maddi sorunlar yani ilk derece veya bölge adliye mahkemesinin delilleri tespiti, değerlendirmesi ve sübut konusundaki yanılgıları yönünden inceleme yapılmamalıdır. Maddi sorun duruşma yapılarak çözümlendiğinden ve temyiz aşamasında delillerin yeniden ortaya konup tartışılması mümkün olmadığından bu yetki söz konusu değildir. Kural olarak maddi sorun temyiz incelemesinin dışındadır.
Yargıtay sadece ilk derece veya bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin belirlemiş olduğu olayın hukuk normları karşısındaki durumu ile ilgili olarak yaptığı tavsif de denilen hukuki değerlendirmesini ve ondan çıkardığı sonuçları denetleyecektir. Uygulanması gereken hukuk normu uygulanmamış veya yanlış veya eksik uygulanmış ise mahkemenin hukuki hata yaptığı, hukuka aykırı karar verdiği kabul edilecektir.
Maddi ceza hukuku normunun somut olaya doğru bir şekilde uygulanabilmesi için, maddi olgunun da gerçeği yansıtması, doğru bir şekilde belirlenmiş ve tespit edilmiş olması gerekir. Doğru belirlenmemiş ve özelikle hukuka aykırı yöntemle yapılmış maddi tespitler, maddi ceza hukuku normunun uygulanmasını doğrudan etkileyecektir. Maddi sorunun çözümünde hukuka aykırılık yapılmışsa, bu durum hukuka aykırılık denetimi kapsamında kabul edilerek Yargıtayda dikkate alınması gerekir.
Yine hukuka aykırılığın, yargılama kurallarının doğru uygulanmaması nedeniyle ileri sürülmesi halinde de Yargıtay hem bu yargılama kurallarına uyulup uyulmadığına hem de bu kuralların uygulanmasına esas teşkil eden ve daha önce mahkemece tespit edilmiş olan maddi vakıaların doğru değerlendirip değerlendirilmediğine bakar. Maddi tespitler, yargılama hukukuna ilişkin normlar ihlal edilerek yapılmışsa, bu husus temyiz kanun yolunda her zaman denetlenebilir.
Maddi sorunun çözümünde vicdani kanaat önemlidir. Hâkimin, delilleri vicdani kanaatine göre serbestçe değerlendirmesi ilkesi temyizde yapılan denetlemenin sınırlarını çizer. Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Huzuruna getirilip tartışılmayan delillere, kişisel ya da gizli bilgilere dayanarak karar veremez. İlk derece mahkemesi hâkiminin kanaatinin mantıklı ve akla uygun bir şekilde oluşmuş olması gerekir. Aksi takdirde bir önyargıya dayanarak veya hata ile ya da keyfi şekilde verilmiş olan bir kararın doğru olarak kabul edilmesi tehlikesi doğar. Hâkimin vicdani kanaatinin oluşmasında mantık kuralları ve tecrübe kuralları ile bilimsel gerçeklikler nazara alınmamışsa bu karar bozulabilir. Bu tür ihlaller muhakeme hukukuna aykırılık teşkil eder.
Hâkim, fiilin işlenip işlenmediği konusunda şüpheye düşer ve buna rağmen mahkumiyet hükmü verirse, “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ihlal edilmiş olacaktır. Delillerin değerlendirilmesi sırasında maddi olayın meydana geliş biçimi hakkında oluşacak her türlü şüphenin sanık lehine olarak yorumlanması ilkesi masumiyet karinesi kapsamındadır.
İlk derece veya bölge adliye mahkemesinde ileri sürülen delilin dikkate alınmaması, ileri sürülen delilin toplanmaması gibi eksiklikler, delil değerlendirmesini ve dolayısıyla hükmün gerekçesini de hukuka aykırı hale getireceğinden bu konuda temyiz incelemesi yapılabilir. Temyiz aşamasında yeni bir delilin ortaya çıkması durumunda da, Yargıtayın bizzat öğrenme yargılaması yapması mümkün olmadığından, temyizde ileri sürülen delilin hukuki değerlendirmesinin yapılması ve esasın çözümlenmesi için hükmü bozmakla yetinmesi gerekir.
Hukuki denetimde hükmün gerekçesinin de dikkate alınması zorunludur (CMK m. 289/1-g, 230). Yargıtay, maddi olayların gerekçede yeterince yansıtılıp yansıtılmadığını ve yansıtılan maddi olaylara ilişkin kanıtların tartışılıp tartışılmadığını, bu tartışma yapılırken, doğa, mantık, deneyim ve hukuk kurallarına uyulup uyulmadığını inceleyecektir. Eğer, gerekçede eksiklik, çelişki, yetersizlik varsa, hüküm bozulmalıdır.
Yargıtay, bölge adliye mahkemesinin yasa yorumunu da denetler. Yasanın yorumu, hukuki bir değerlendirmedir. Temyiz incelemesi sırasında, yasa maddesinin yorum yoluyla maddi olaya uygulanmasının doğru olup olmadığı da değerlendirilir.
Özetle, Yargıtayın yetkisi sadece hukuka uygunluk denetimi yapmakla sınırlı olup, olayın fail tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği veya fiilin işleniş biçimi gibi maddi olaya ilişkin ispat sorunlarım denetleme yetkisi bulunmamaktadır. Yargıtay, varlığı kabul edilen olayı doğru nitelendirmeye odaklanacak, ilk derece ve istinaf yargıcına ait ‘olguya ilişkin vicdani kanaat’ açıklama yetkisini kullanamayacaktır. Yargıtayın temyiz kanun yolundaki denetimi; yasa hükümlerinin yorumlanması, sabit görülen vakıanın hukuki nitelendirilmesi, vakıanın sabit görüldüğüne ilişkin hüküm fıkrası açısından ise ispata ilişkin usul kurallarının doğru uygulanıp uygulanmadığı ve hükmün gerekçesi ile sınırlıdır. Buna karşın temyiz denetiminde maddi olgunun tespitine ilişkin konuların hiçbir şekilde incelenemeyeceği ileri sürülemez. Emredici usul kurallarına aykırılık, maddi vakıanın yanlış ve eksik tespitlere dayandırılması, delillerin değerlendirilmesinde tecrübe ve mantık kurallarına aykırı davranılması, gerekçede tutarsızlık ve çelişkiye düşülmesi gibi durumlar temyiz denetimine konu olabilecektir.