Overbooking Hakkında Önemli Bilgiler

Limited Şirketlerde Hukuki Sorumluluk

Limited Şirketlerde Hukuki Sorumluluk

6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 644/a maddesine göre; bel­gelerin ve beyanların kanuna aykırılığına ilişkin 549 uncu; sermaye hakkında yanlış beyanlar ve ödeme yetersizliğinin bilinmesi hakkında 550 nci; değer biçilmesinde yolsuzluğa dair 551 inci; kurucuların, yö­netim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorum­luluğunu düzenleyen 553 üncü; denetçilerin ve işlem denetçilerinin sorumluluğuna ilişkin 554 ilâ 561 inci maddelerin anonim şirketlere ilişkin hükümler limited şirketler için de uygulanacaktır.

Belgelerin ve Beyanların Kanuna Aykırı Olması

6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanunu Madde 305

Belgelerin ve beyanların kanuna aykırı olması ile ilgili olarak 6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanununun 305’inci maddesinde; “209 ııııeu maddede yazılı beyanname ile vesika ve sair evrakın hakikat hi­lâli tanzim edilmiş olmasından doğan zararlardan kurucularla bu vesi­ka ve varakaların tanzimine iştirak edenler müteselsilen mesuldürler ve haklarında Ceza Kanunuiııın 350’inci maddesi tatbik olunur.” hükmü yer almaktadır.

6102 saydı Yeni Ticaret Kanunu Madde 549

6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanununun 305’inci maddesinde düzenlenmiş olan belgelerin ve beyanların kanuna aykırı olması ile il­gili düzenleme 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 549’uncu madde­mde aşağıda yer alan düzenleme yapılmıştır.

“Şirketin kuruluşu, sermayesinin artırılması ve azaltılması ile bir­leşme, bölünme, tür değiştirme ve menkul kıymet çıkarma gibi işlem­lerle ilgili belgelerin, izahnamelerin, taahhütlerin, beyanların ve garan­tilerin yanlış, hileli, sahte, gerçeğe aykırı olmasından, gerçeğin sak- I.ııııııış bulunmasından ve diğer kanuna aykırılıklardan doğan zararlar­dı.ııı. belgeleri düzenleyenler veya beyanları yapanlar ile kusurlarının v.ııiığı hâlinde bunlara katılanlar sorumludur.”

6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 549’uncu maddesinde so­rumluluk; kuruluş, birleşme, bölünme, tür değiştirme, sermayenin artı­rılması, azaltılması ve menkul değer ihracı gibi sınırlı sayıda (numerus clausus olarak) belirtilmemiş işlemleri halka açılmayla ilgili olarak izahnameleri kapsamakta, bu işlemler bağlamında belgeleri de düzen­lemektedir. Belgeler doğru olmama, gerçeği yansıtmama, sahtelik ve hile gibi açıkça belirtilen hukuka aykırılıklar ile diğer kanuna aykırı­lıklar çerçevsinde düzenlenmiştir. Hükümde sadece izahname anılmış olmasına rağmen halka açılmayla ilgili her türlü belge hükmün kap­samındadır.

Hukukî sorumluluk davasında aktif dava ehliyeti, “zarar görenler”e ait olup bunlar somut olayın özelliklerine göre paysahipleri, bu sıfatı bu işlemler dolayısıyla yitirenler, menkul değerleri alanlar, bu menkul değerlerin sonraki müktesipleri olabilir. Pasif dava ehliyeti ise “düzenleyenler” ile maddede anılan eylemlere “katılanlar”dır. Bu kav­ramlar, öğreti ve yargı kararıyla belirlenecektir. 6102 sayılı Yeni Tica­ret Kanununun 549’uncu maddesinde “düzenleyen” ile “katılanlar”ın tanımı yapılmamış, ancak bunları farklı sorumluluk sistemlerine bağ­lanmıştır. Düzenleyenler için kusursuz, katılanlar bakımından kusurlu sorumluluk kabul edilmiştir. Katılanlar arasına dağıtanlar da girebilir. Sorumluluk şartları ise kanuna aykırı, doğru olmayan, gerçeği dürüst bir şekilde yansıtmayan beyanlar ve bazı hususların gizlenmiş olması bundan zarar doğmuş bulunması ve uygun nedensellik bağıdır. Birlik­te zarar verilmesi halinde 557’nci madde uygulanır.

Sermaye Hakkında Yanlış Beyanlar ve Ödeme Yetersizliğinin Bilinmesi

6102 sayılı Yeni Ticaret Kanunu Madde 550

sermaye hakkında yanlış beyanlar ve ödeme yeter­sizliği ile ilgili düzenleme 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 550’nci maddesinde aşağıda yer alan düzenleme yapılmıştır.

“Sermaye tamamıyla taahhüt olunmamış veya karşılığı kanun ve­ya esas sözleşme hükümleri gereğince ödenmemişken, taahhüt edilmiş veya ödenmiş gibi gösterenler ile kusurlu olmaları şartıyla, şirket yet­kilileri, bu payları üstlenmiş kabul edilirler ve payların karşılıkları ile zararı faiziyle birlikte müteselsilen öderler.

Sermaye taahhüdünde bulunanların ödeme yeterliliğinin bulun­madığını bilen ve buna onay verenler, söz konusu borcun ödenmeme­sinden doğan zarardan sorumludurlar.”

Sermayenin korunması ilkesinin bir uygulaması olan 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 550/1’inci maddesi, aynı ilke bağlamında öngörülmüş bulunan Yeni Ticaret Kanununun 549’uncu maddenin tamamlayıcısıdır. Yeni Ticaret Kanununun 549’uncu maddenin özel­likle taahhütlere ilişkin yönü Yeni Ticaret Kanununun 550’nci madde ile yakından ilgilidir. îki madde arasındaki ayrım şöyle konulabilir: Sermaye tamamen taahhüt olunmamışken ödenmiş gibi gösterilmişse sermaye taahhüdünde bulunanlar Yeni Ticaret Kanununun 341’inci maddeye göre; onayan noter düzenleyen olarak Yeni Ticaret Kanunu­nun 549’uncu maddeye göre sorumlu olurlar ve onlara katılanlar da aynı hükmün kapsamındadır. Buna karşılık Yeni Ticaret Kanununun ‘vSO’nci madde sermayede bir boşluk kalmamasını sağlamak amacıyla, kusurlu olmaları şartıyla “şirket yetkilileri”nin bu payları üstlenmesini ve zararın varlığı halinde bu zarardan müteselsilen sorumlu olmalarını İnik ine bağlamaktadır. Aynı ilkeler kanun ve esas sözleşme gereği “denmesi gereken pay karşılıkları için de geçerlidir.“Şirket yetkilisi” geniş şekilde anlaşılmalıdır. Kurumlar, yönetim kurulu üyeleri ve iş­lem denetçileri ibarenin kapsamına girebilirler. Şartların varlığı halin­de Yeni Ticaret Kanununun 557’nci madde uygulanır.

Değer Biçilmesinde Yolsuzluk

6102 saydı Yeni Ticaret Kanunu Madde 550

değer biçilmesinde yolsuzluk ile ilgili düzenleme 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 551’inci maddesinde; “Ayni sermayenin veya devralınacak işletme ile aynıların değerlemesinde emsaline oranla yüksek fiyat biçenler, işletme ve aynın niteli­ğini veya durumunu farklı gösterenler ya da başka bir şekilde yolsuz­luk yapanlar, bundan doğan zarardan sorumludur.” hükmü yer almak­tadır.

6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 551’inci maddesi, 6762 sa­yılı Eski Türk Ticaret Kanununun 307’nci maddesinin tekrarıdır. An­cak bazı noktalarda eski hükümden ayrılmıştır. Hükmün uygulanabil­mesi için hile yapılmasına gerek yoktur. Aynî sermayeye emsaline na­zaran yüksek fiyat biçilmiş olması veya işletme veya aynın niteliğinin (meselâ, arsa iken bina; sosyal amaçlı yapı iken üretim birimi; mesken iken turistik tesis gösterilmesi gibi) veya durumunun (meselâ, imaı durumu yokken varmış gibi gösterme; imar durumunu olduğundan iyi gösterme; imar durumu hakkında belirtme yapmama gibi) farklı göste­rilmesi veya başka bir tarzda yolsuzluk yapılması (kurucular kabul etmemişken etmiş göstermek; mahkeme bilirkişisi yerine özel bilirki şiden rapor almak vs. gibi) yeterlidir.

6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 551’inci maddesi kusur esa sına dayalıdır. Bu, özellikle “emsaline nazaran yüksek” ibaresi yönün den önem taşır. 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 551 ’inci maddesi kaleme alınırken “yüksek”lik”, “açık”, “önemli derecede yüksek”, “aşırı” gibi sıfatlara bilinçli olarak yer verilmemiştir. Bunun iki sebebi vardır: Bir taraftan bu sıfatların yorum güçlükleri doğuracağı, diğer ta­raftan da ölçümü altındaki farkların yasal kabul edileceğinden endişe edilmiştir. Oysa mahkeme konuyu hem kusur araştırması hem de tak­dir hakkı bağlamında karara bağlar. Kusursuz sorumluluk, değerlen­dirme, emsal belirleme hatalarının bile sorumluluk doğurmasına yol açardı. Aktif dava ehliyeti şirkete, pay sahiplerine ve alacaklılara ait­tir. Pasif dava ehliyeti somut olaya göre belirlenir.

Kurucuların, Yönetim Kurulu Üyelerinin, Yöneticilerin ve Tasfiye Memurlarının Sorumluluğu

6102 sayılı Yeni Ticaret Kanunu Madde 553

kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticile­rin ve tasfiye memurlarının sorumluluğu ile ilgili düzenleme 6102 sa­yılı Yeni Ticaret Kanununun 553’üncü maddesinde aşağıdaki şekilde hüküm altına alınmıştır.

“Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye me­murları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlal ettikleri takdirde, kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça, hem şir­kete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.

Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göster­mediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.

Hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorum­lu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek ge­çersiz kılınamaz.”

6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanununun 309’uncu maddesinden birçok noktada farklı olan 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 553’üncü maddesinin kaynağı İsveç Borçlar Kanununun 754’iincü maddesidir. 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 553’iincü maddesi kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları hakkında olup; denetçiler, işlem denetçileri ve özel denetçinin sorum­luluğu 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 554’ üncü maddesine ta­bidir. 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 553’üncü maddesi 6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanununun 309’uncu maddesinin aksine hem doğrudan hem de dolayısıyla zarara uygulanır. ‘

Yeni Ticaret Kanununun 553/2’nci maddesi 6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanununun 309’uncu maddesine uygun olarak dava hak­kını şirkete, pay sahibine ve şirket alacaklısına tanımıştır. Aktif dava ehliyetine sahip kişilerin bu yetkilerini kullanabilme şartları Yeni Ti­caret Kanununun 555 ve 556’ncı maddelerinde yer almaktadır.

Yeni Ticaret Kanununun 553/2’nci maddesi kısmen 6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanununun 336’ncı maddesinin son fıkra hükmüne benzemesine rağmen, yeni bir hükümdür. Mevcut hüküm, sadece eski 336’ncı maddenin (5) numaralı bendinde yazılı görevlerden birinin eski 319’uncu madde uyarınca yönetim kurulu üyelerinden birine bı­rakılması durumunda sorumluluğun ancak ilgili üyeye yükletilmesi gerektiğinden, o işlemden dolayı müteselsil sorumluluğun geçerli ol­mayacağını belirtmişti. Tasarının hükmü belli bir maddeye göre devir sınırlamasını kaldırmış, onun yerine kanuna dayanarak, yani kanunun cevaz verdiği tüm devirleri kapsama almıştır. Bu durumda 367’nci madde ile 370’nci maddeler uyarınca yapılan devirler hükmün kapsa­mına girecek, hatta 368’inci madde de (yargı kararlarında öngörülen şartlarla) dikkate alınabilecektir. Ancak hükümde söz konusu olan, kanuna dayalı görev ve yetki devri olduğu için yardımcı kişilere de­virde hüküm uygulanmayacaktır. Ayrıca 367’nci maddedeki görevle­rin devredilmesi olanağı yoktur. Birinci fıkra devredene seçimde ma­kûl özen yükümü yüklemiştir.

Yeni Ticaret Kanununun 553/3’üncü maddesi yönetim organının, organsal işlevi ister kanuna göre devredilmiş olsun, ister organın ken­disinde kalsın üyelerin gözetim yükümlerini tanımakta, ancak bu yü kümün kontrol dışında kalan olgu ve konularda bulunmadığını hükme bağlamaktadır. Bu hüküm yönetim ile görevli kişilerin bu arada yöne­tim kurulu üyelerinin uygun nedensellik bağının veya kusurlarının yokluğu halinde, soyut bir gözetim (nezaret) görevi anlayışına dayanı larak sorumlu tutulmalarına engel olmak amacıyla öngörülmüştüı Çünkü, uygulamada yönetim kurulu üyelerinin insan takatinin üstünde bir gözetim anlayışıyla şirketteki her türlü kanuna veya esas sözleş meye aykırılıktan sorumlu tutuldukları gözlemlenmiştir.

Limited Şirket Zararının Tazmini

6102 sayılı Yeni Ticaret Kanunu Madde 555

limited şirket zararının tazmini ve tazminat davası açma hakkı ile ilgili düzenleme 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 555’inci maddesinde aşağıdaki şekilde hüküm altına alınmıştır.

“Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebi­lirler.

Pay sahibinin açtığı davayı hukuki ve maddi sebepler haklı gös­terdiği takdirde, mahkeme, dava giderleriyle avukatlık ücretini, bu gi­derler davalıya yiikletilemediği hâllerde, davacı pay sahibiyle şirket arasında, hakkaniyete göre paylaştırır.”

Limited şirketin uğradığı zararın şirket tarafından 6102 sayılı Ye­ni Ticaret Kanununun 553 ve 554’üncü maddelerdeki sorumlulardan talep edilmesi, yani aktif dava ehliyetinin şirkette olması normaldir. \yrıca şirketin ihmali veya sorumluların şirkete hakim olmaları sebe­biyle davayı açamamaları olasılığı düşünülerek, zararın tazmini dava- .ını açmak hakkı şirketin pay sahibine de verilmiştir. 6762 sayılı Ka­lınının 309’uncu maddesinin aksine, şirket alacaklısına bu hak tanın­mamıştır. Alacaklı 556. madde uyarınca ancak şirketin iflâsı halinde, ta. minalııı şirkete ödenmesini talep hakkını haiz olur. Böylece pay sa- lnbı dava açabilme yetkisi yönünden şirketle aynı düzeyde kabul edi­lerek alacaklıdan ayrılmıştır. Kanun şirketin borçlarını ödediği sürece 1 SR alacaklının zarara uğramadığı varsayımını kabul etmiştir.

6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 555/1 ’inci maddesinde 6762 sayılı Kanunun 309’ uncu maddesinin aksine doğrudan ve dolaylı za­rar ayrımı yapılmamıştır. Şirket doğrudan zararının varlığında tazmi­nat davasını ikame edebilir; çünkü şirketin 553 ve devamındaki hü­kümler çerçevesinde dolayısıyla zarara uğraması olanağı yoktur. Paysahibi ise hem doğrudan hem de dolayısıyla zararının varlığında bunun tazminini isteyebilir. Paysahibi dolayısıyla zarara uğradığı tak­dirde, tazminatın şirkete verilmesi suretiyle payındaki değer düşüklü­ğünü gidermek amacıyla dava açabilir. 6102 sayılı Yeni Ticaret Ka­nununun 555/2’ncimaddesinde pay sahibi, uğradığı zarar karşısında hareketsiz kalan şirketin yerine davayı açacağı için, dava giderlerini düşünüp davadan vazgeçmesini önleme düşüncesi öngörülmüştür.

Limited Şirketin İflasında Zararının Tazmini

6102 sayılı Yeni Ticaret Kanunu Madde 556

6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanununun 309’uncu maddesinde düzenlenmiş olan limited şirketin iflası durumunda limited şirket zara­rının tazmini ve tazminat davası açma hakkı ile ilgili düzenleme 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 556’ncı maddesinde aşağıdaki şekilde hüküm altına alınmıştır.

“Zarara uğrayan şirketin iflası hâlinde, tazminatın şirkete öden­mesini isteme hakkını şirket alacaklıları da haizdir. Ancak, pay sahip­lerinin ve şirket alacaklılarının istemleri önce iflas idaresince ileri sü­rülür.

İflas idaresi birinci fıkrada öngörülen davayı açmadığı takdirde, her pay sahibi veya şirket alacaklısı mezkûr davayı ikame edebilir. El­de edilen hasıla, İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre, önce dava açan alacaklıların alacaklarının ödenmesine tahsis olunur; bakiye, sermaye payları oranında davacı pay sahiplerine ödenir; artan iflas masasına verilir.

Şirketin istemlerinin devrine ilişkin İcra ve İflas Kanununun 245’inci maddesi hükmü saklıdır.”

Limited şirketin iflası halinde de doğrudan zarara uğrayan kişi olarak tazminat davasının esas davacısının şirket olduğu gerçeği de­ğişmez. Bu anlayışın doğal sonucu olarak, iflas eden bir şirkette taz­minat davasının davacısı iflâs idaresi olabilir. Birinci fıkra, ilk cümle­sinde gerçi alacaklıya şirketin iflâsında dava hakkı tanımıştır. Ancak bu hakkın önce iflas idaresinde olduğu belirtilmiştir. Madde metnin­deki birinci kural uyarınca, iflas idaresinin birinci fıkradaki davayı uçmaması halinde, her pay sahibi ve şirket alacaklısı bu davayı ikame edebilir. Hükümdeki “veya” dava hakkını haiz olanlar arasında bir sıra koymaz. Hükmün diğer yeniliği davadan elde edilen hasılanın önce­likle davayı açanlara tahsis edilmesidir.

Müteselsil Sorumluluk

6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanununda düzenlenmemiş olan müteselsil sorumluluk ile ilgili düzenleme 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 557’nci maddesinde aşağıdaki şekilde hüküm altına alın­mıştır.

“Birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü olmaları hâlin­de, bunlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine göre, zarar şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle bir­likte müteselsil en sorumlu olur.

Davacı birden çok sorumlu kişiyi zararın tamamı için birlikte da­va edebilir ve hâkimin aynı davada her bir davalının tazminat borcunu belirlemesini isteyebilir.

Birden çok sorumlu arasındaki başvuru, durumun bütün gerekleri dikkate alınarak hâkim tarafından belirlenir.”

6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 557’nci maddesinde düzen­lenmiş olan müteselsil sorumluluk ile ilgili açıklamalar madde gerek­çesinde aşağıdaki şekilde yer almıştır.

  1. Müteselsil sorumluluk ağırlaştırılmış sorumluluk demek değil­dir. Bu tür sorumluluk, birden çok kişinin birlikte verdikleri zarardan zarar görene karşı birlikte sorumlu olmaları anlamına gelir. Yoksa, müteselsil sorumluluk, sorumluların tek başlarına sorumlu tutulsalardı bağlı olacakları sorumluluk rejiminden daha ağır şartlar içeren bir re­jimle karşı karşıya bırakılmaları şeklinde yorumlanamaz. Başka bir deyişle, müteselsil sorumluluk birden çok kişinin, bu arada anonim şirketlere ilişkin hükümler çerçevesinde şirket yönetim kurulu üyele­rinin, mevcut zarardan, bu zararın birlikte verilen zarar olup olmadığı dikkate alınmaksızın sorumlu tutulmalarını haklı göstermez.
  2. Sorumluluk, dolayısıyla tazminat hukukunu, uygun nedensellik bağı kuralları yönelir. Bunun doğal sonucu olarak, anonim şirketin yönetim kurulu üyelerinin şirkete birlikte değil de tek başlarına ver dikleri zarardan, miiteselsilen değil, tek başlarına sorumlu olmaları ge­rekir. Zarardan sorumlu olmayan, yani uygun nedensellik bağının dı şında kalan kişinin alacaklının korunması uğruna sorumlu tutulması. müteselsil sorumluluk kavramına açıkça aykırı olduğu gibi hukuka ve adalete de terstir.
  3. Müteselsil sorumluluğun uygulandığı hallerde, önce, sorumlu­ların tek başlarına ve birlikte verdikleri zarar birbirinden ayrılmalıdır. İkinci olarak birlikte verilen zararda da kusurun ağırlığına ve diğer in­dirim olgularına göre farklılaştırılmış teselsüle gidilmelidir. Böylece birlikte verilen zarar da her bir tazminat yükümlüsüne isnat edilebilen zarar da belirlenmelidir. Teselsül tavanı içinde müteselsil sorumluluk gereği açığı kapama yükümü aynen devam eder. Diğer yandan, bu ay­rımı ve teselsül farklılaştırmasını zarara uğrayan yapamaz. Bu sebeple, davacının zararın tamamını dava etmesine ve her bir davalının müteselsildi veya tek başına ödemesi gereken tazminat borcunu belir­lemesini mahkemeden talep etmesine izin verilmelidir. Aksi halde, davacı hem davayı açarken hem de dava sonrasında, aşamayacağı güç­lükler ve çözemeyeceği sorunlarla karşılaşır.

İbra

Limited şirketin ibrası ile ilgili olarak 6762 sayılı Eski Türk Tica­ret Kanununun 380’inci maddesinde yer alan; “Bilançonun tasdikine dair olan umumi heyet kararı, aksine sarahat olmadığı takdirde, idare meclisi azalarıyla müdürler ve murakıpların ibrasını tazammun eder. Bununla beraber bilânçoda bazı hususlar belirtilmemekte veyahut bi- lânço şirketin gerçek durumunun görülmesine mâni yanlış bir takım hususları ihtiva etmekte ise, idare meclisi azalarıyla müdürler ve mu­rakıplar, bilânçonun tasdikiyle ibra edilmiş olmazlar.’’hükmü, 6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 558’inci maddesinde; “İbra kararı ge­nel kurul kararıyla kaldırılamaz. 445’inci madde hükmü saklıdır. Şir­ket genel kurulunun, sorumluluktan ibraya ilişkin kararı, ibranın kap­sadığı açıklanan maddi olaylara ilişkin olarak, şirketin, ibraya olumlu oy veren ve ibra kararını bilerek payı iktisap etmiş olan pay sahipleri­nin dava hakkını kaldırır. Diğer pay sahiplerinin dava hakları ibra ta­rihinden itibaren altı ay geçmesiyle düşer.” Şeklinde hüküm altına alınmıştır.

6102 sayılı Yeni Ticaret Kanununun 558’inci maddesi son yıllar­da oldukça sık rastlanan ancak Yargıtay tarafından uygun görülmeyen, bir genel kurulun aldığı kararı zamanaşımı süresi içinde bir diğer ge­nel kurulun kaldırması uygulamasına ilişkin ihtilafı, yüksek mahke­menin kararlarına uygun olarak çözüme kavuşturmaktadır. Hükme (emel veren düşünce, hakkında dava açılmamış ve (kural olarak) hü­kümlerini doğurmuş bulunan ibra kararının yıllar sonra kaldırılması­nın işlem güvenliği anlayışına ve hukuka uygun olmadığıdır. Öğretide hakim görüş ibrayı menfi borç ikrarı olarak nitelendirdiğine göre, bu ikrardan tek taraflı olarak dönmek olanağı yoktur. Ancak ibra bir ge­nel kurul kararı olduğu için bu karara karşı iptal davası açılabilir. 6102 •.ayılı Yeni Ticaret Kanununun 558’inci maddesinde iki yenilik vardır. İlk yenilik ibraya olumlu oy veren pay sahipleri ve ibra kararını bile- ıck payı iktisap eden kişilerin dava haklarına ilişkindir. İkinci yenilik ise diğer pay sahiplerinin dava haklarının ibra kararının alınmasından altı ay sonra düşeceğine ilişkin hükümdür. Altı aylık süre hak düşürü­cüdür.

Kuruluş ve sermaye artırımında ibra 6102 sayılı Yeni Ticaret Ka­nununun 559’uncu maddesinde; “Kurucuların, yönetim kurulu üyele­rinin, denetçilerin, şirketin kuruluşundan ve sermaye artırımından do­ğan sorumlulukları, şirketin tescili tarihinden itibaren dört yıl geçme­dikçe sulh ve ibra yoluyla kaldırılamaz. Bu sürenin geçmesinden sonra da sulh ve ibra ancak genel kurulun onayıyla geçerlilik kazanır. Bununla beraber, esas sermayenin onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahipleri sulh ve ibranın onaylanmasına karşı iseler, sulh ve ibra genel kurulca onaylanmaz.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.