Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

Kesinleşen Mahkeme Kararındaki Hukuka Aykırılıklar Nasıl Giderilir?

Kesinleşen Mahkeme Kararındaki Hukuka Aykırılıklar Nasıl Giderilir?

Yukarıda da işaret edildiği gibi; Cumhuriyet savcısı ilamları inceleyerek hü­kümlü aleyhine hataya düşülmüş veya kanuna aykırılık bulunup bulunmadığı hu­susları inceleyerek tespit eder. Cumhuriyet savcısı, ilamda hataya düşülmüş veya kanuna aykırılık bulunduğunu tespit ederse, bunların düzeltilmesi için infaza baş­lamadan önce, karar kesinleşmiş olduğundan 5271 sayılı Kanunun 309 ve devam maddelerinde hükme bağlanan kanun yoluna bozma yoluna gidilmek gerekir.

Mahkeme tarafından verilen karar, istinaf veya temyiz incelemesinden geç­meksizin kesinleşmiş ise bu kararlara karşı CMK.nun 309 ve 310. maddeleri uya­rınca kanun yararına bozma başvurusunda bulunulabilir.

Hukuka aykırı unsurlar içeren mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvu­rulmuş ve bu suretle mahkeme hükmü kesinleşmiş ise bu halde ancak CMK.nun 311. maddesinde hükme bağlanan nedenlere dayanılarak hükümlü lehine yargıla­manın yenilenmesi yoluna başvurulabilir.

Kanun yararına bozma kanun yolu, temyiz veya istinaf yoluna başvurma im­kanı olmayan veya temyiz veya istinaf incelemesine tabi tutulmaksızın kesinleşen hükümlere karşı başvurulur. Bu nedenle önceden Yargıtay denetiminden geçmiş olan kesin hükümler aleyhine kanun yararına bozma talebiyle başvurulamaz.

İşte bu başlık altında, kesinleşen mahkeme kararlarına karşı yapılacak olağa­nüstü kanun yolları inceleme konusu yapılacaktır.

Kanun Yoluna Bozma

İnfaz amacıyla Cumhuriyet savcılığına gönderilen ilamların incelenmesi so­nucunda, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen ve hukuka aykırı hususlar içeren hükme karşı, kanun yararına bozma kanun yoluna başvurula­bilir. Ancak olağanüstü ve istisnaî olma özelliğinden dolayı kanun yararına bozma yoluna başvurulabilmesi için, mahkemelerin asıl ceza davasını çözmeye devam et­mesinin artık imkansız hale gelmiş olması ve kanuna aykırılığın ortadan kaldırıla­bilmesi için kanun yararına bozma yolundan başka imkân bulunmamasının gerekli olduğu da muhakkaktır.

İnfaz aşamasında sıklıkla başvurulan “kanun yararına bozma” kanun yolu (‘MK.nun 309. maddesinde hükme bağlanmıştır. Söz konusu hükme göre; mahke­me tarafından verilen ve istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanı, hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.

Temyiz veya istinaf incelenmesinden geçerek kesinleşen kararlara karşı kanun yoluna gidilemez.

Ancak olağan kanun yollarına (itiraz, istinaf veya temyiz) başvurulması gerekirken, sürelerin geçirilip yazılı emirle hükmün bozulmasının istenmesi usule aykırıdır. Bu hususu vurgulayan Adalet Bakanlığı Ceza Genel Müdürlüğü’nün 16.12.1990 tarih ve 1980 sayılı genelgeye göre; bilindiği üzere, CMUK’nun 343 (CMK.nun 309) maddesinde, hakim tarafından ve mahkemelerden verilen ve Yargıtayca elenmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerin, istisnaen denetlenmesini olağanüstü bir kanun yolu olan yazılı emir (kanun yararına bozma) yoluna başvurabilmesi öngörmekte ve Yargıtay’ı, davayı kabul ederek kesinleşmiş kararı bozmasının kural olarak kanun yararına olduğu kabul edilmektedir. Yazılı emir (kanun yararına bozma) sebepleri; bozma sebebi bulunan kanuna aykırılık Mahkemelerden, davanın esasını kapsayacak surette verilen hükümlerin, bozulması, ilgili kişilerin aleyhine tesir etmemekte, özellikle, yargılamanın yeniden yapılmasına, soruşturmanın derinleştirilmesine yasal olarak olanak bulunmamaktadır… Ayrıca mahkeme kararında belirlenen kanuna aykırılıkların, her şeyden önce olağan kanun yolu bulunan, itiraz ve temyiz yollarına başvurmak suretiyle halli cihedine gidilmesi ve bu konu ile ilgili yasa hükümlerinin uygulanmasına bilmelidir. Aksi takdirde; temyiz ya da itiraz süresinin, Cumhuriyet savcılarınce kaabul değer görülmeyen nedenlerle geçirilerek, sonradan kararın yazılı (kanun  yararına bozma) yolu ile bozdurulması isteminde bulunulması, adaleten beklenen isabet ve çabukluk ilkesi ile bağdaşmayacağı gibi, Yüksek Yargıtay’ın gereksiz olarak ve çok sayıda işle karşı karşıya bırakılması sonucunu da doğurmaktadır. Son zamanlarda bu konu ile ilgili olarak, Bakanlığa intikal eden dosyaların incelenmesinden; özellikle sulh ceza mahkemesince verilen ve ilgili Cumhuriyet savcısının duruşmalarına katıldığı; Asliye veya Ağır Ceza Mahkemesinin, kendisi hazır olduğu halde okunan, tefhim edilen kararları hakkında da kanuni süresi içinde temyiz yoluna başvurulmayıp, sonradan yazılı emir (kanun yararına bozma) talebinde bulunulduğu anlaşılmakta ve bu yolda işlem yapılması hiçbir surette isabetli ve doğru görülmemektedir.

Olağan üstü temyiz de denilen bu kanun yoluna, istinaf veya temyiz incelenmesinden geçmeksizin kesinleşmiş bulunan kararlarda, gerek maddi hukuk ve gerek usul hukukuna ilişkin aykırılıkları giderilmesi için başvurulabilir.

Kanun yoluna başvurma, her hangi bir süreye tabi değildir.

Denetinden geçmeden kesinleşen mahkeme kararında hukuka aykırılık halinin bulunduğunu re’sen yapmış olduğu inceleme sonucu veya sanık, müdafii veya müdahiller tafından verilen dilekçe üzerine tespit edebilir.

İnfaz görevini yürüten cumhuriyet savcısı, denetimden geçmeden kesinleşen ilamda ciddi maddi ve usul hataları yapılarak hüküm oluşturulduğunu tespit etmesi halinde dosyayı hükmü veren mahkemeden incelemek üzere celp eder. Daha sonra, hukuka aykırılık nedenlerini içeren bir yazı düzenleyerek dosyayı Adalet Bakanlığına gönderir. Kanun yararına bozma yoluna gidildiği ve dosyanın Adalet Bakanlığına gönderildiği hükmü veren mahkemeye bildirilmesi gerekir.

Sanık veya müdafisi tarafından, infaza konu ilamın, temyiz veya istinaf incelemesi yapılmaksızın kesinleştiğinden, hukuka aykırılığın ciddi olduğundan bahisle yapmış olduğu yazılı müracaatı üzerine, yine dosya ilgili mahkemeden celp edilerek ve dosya üzerinde inceleme yapılır. Yapılan inceleme sonucunda başvurunun yerinde olup olmadığına dair düşüncesini de içeren yazıyı hazırlanarak, başvuru dilekçesi mahkeme dosyası ile birlikte Adalet Bakanlığına gönderilir. Kanun yolunu yetkisi Adalet Bakanlığına ait olması nedeniyle, başvuru dilekçesi, “kanun yoluna bozma yoluna gidilmesine gerek bulunmadığı” gerekçe gösterilerek reddedilemez. Her halükârda başvuru dilekçesi Adalet Bakanlığına gönderilmesi gerekir.

Kanun yararına bozma talebinde bulunulması gereken hallerde dikkat edilmesi gereken hususları içeren Adalet Bakanlığı Ceza İşlen Genel Müdürlüğü’nün “Kanun Yararına bozma taleplerinde uyulması gereken usul ve esaslar” konulu 1.1.2006 tarih ve 16 sayılı genelge yayınlanmıştır. Söz konusu genelge şu hususları içermektedir:

GENELGE

Kanun yararına bozma talepleriyle ilgili olarak gönderilen dosyalarda bir kısım ak­saklıklar görülmekle birlikte, özellikle Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından “hukuka aykırılık hâlinin bulunup bulunmadığına ilişkin” gerekçeli görüşün dosyaya eklenmedi­ği, dağınık ve kapsamlı dosyaların dizi pusulasına bağlanmaksızın, eksiklikleri varsa gi­derilmeden ve üst yazıya bağlanmadan derkenar havale ile ağır ceza Cumhuriyet başsav­cılıkları da aracı kılınmaksızın Bakanlığımız Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderildi­ği ve gereksiz yazışmalara sebebiyet verilerek işin sonuçlanmasının gecikmesine sebe­biyet verildiği gözlenmektedir.

Bilindiği üzere; kanun yararına bozma 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310’uncu maddelerinde düzenlenmiş olup, hâkim veya mahkeme tarafından veri­len ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yoludur. Bu olağanüstü kanun yolu ile kanunların eşit biçimde uygulanması, Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen kararlardaki hu­kuka aykırılıkların giderilmesi, Yargıtayın kanunları yorumlayarak içtihat birliğini oluş­turmak görevini yerine getirmesinin sağlanması amaçlanmaktadır.

Ayrıca; Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında da vurgulandığı gibi, bu amacın gerçek­leştirilmesi için kanun yararına bozmada ortaya konan hukuka aykırılığın ciddî boyutlara varması gerekir. Keza 26/10/1932 tarihli ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, uygulamadaki hatalardan başka esas ve hükme etkili olan usul hata­larından dolayı da kanun yararına bozma yoluna gidilebilecektir. Ancak olağanüstü ve istisnaî olma özelliğinden dolayı kanun yararına bozma yoluna başvurulabilmesi için, mahkemelerin asıl ceza davasını çözmeye devam etmesinin artık imkansız hale gelmiş olması ve kanuna aykırılığın ortadan kaldırılabilmesi için kanun yararına bozma yolun­dan başka imkân bulunmamasının gerekli olduğu da muhakkaktır.

Bu nedenle; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309’uncu maddesi uyarın­ca, kanun yararına bozma talebi ile Bakanlığımız Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönde­rilecek olan dosyalarda dikkat edilmesi gereken hususların hatırlatılmasında yarar gö­rülmüştür.

Bu itibarla;

  • Öncelikle karar ve hükümlerin 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre taraflara usulüne uygun şekilde tebliğ edilerek kesinleşip kesinleşmediğinin, özellikle anılan Kanun’un 21 ve 35’inci maddeleri uyarınca yapılan tebligatta bu madde­lerde aranan şartlara uyulup uyulmadığının kontrol edilmesi,
  • Hâkim ve mahkeme kararlarında hukuka aykırılık bulunması durumunda önce­likle, itiraz ve temyiz kanun yollarına müracaat edilmesi, bu yollar kullanılma­dın kararın kesinleşmesi ve kanun yararına bozmada ortaya konan hukuka aykırılığın ciddî boyutlarda bulunduğunun tespiti durumunda olağanüstü ve istisnaî kanun yolu olan kanunun yararına bozma yoluna başvurulması,
  • 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 310’uncu maddesinde, kanun yararına bozma yoluna başvurma yetkisinin, anılan Kanun’un 309’uncu maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendindeki hükümlünün cezası­nın kaldırılması veya daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiren hâllere özgü olmak üzere re’sen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından da kullanılabileceğinin belirtilmiş  olması karşısında, başvuru sahiplerinin bu yöndeki taleplerinin merciince değerlendirilmek üzere dosyanın; Bakanlık aracı kılınmaksızın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, ilgili Cumhuriyet başsavcılığınca bu yola başvurulacak ise Bakanlığımız Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerektiği,

Kovuşturmaya yer olmadığı kararlarına yönelik itiraz üzerine verilen merci karar­ları, adlî sicil kaydının silinmesine ilişkin kararlar ile iddianamenin iadesi gibi kararların (d) bendi kapsamı dışında kaldığının hatırdan çıkarılmaması,

  • Kanun yararına bozma talebine konu kararı kapsayan dosyanın eksikliklerinin (nüfus kaydı, doktor raporu, bağlantılı dosya ve belgeler) giderilmesi, dağınık ve kap­samlı dosyaların düzene sokulması ile gönderilen tüm dosyaların dizi pusulasına bağ­lanması,
  • Cumhuriyet başsavcılığı tarafından “Hukuka aykırılık hâlinin bulunup bulunma­dığına ilişkin” olarak düzenlenecek gerekçeli görüşün dosyasına eklenmesi,
  • Cezaların infazı aşamasında hükümlüler tarafından verilen kanun yararına boz­ma talebini içeren dilekçelerin, mahkûmiyet kararma ilişkin olması ve bu kararı veren mahkemenin de infazın yapıldığı yerden başka bir mahalde bulunması hâlinde, dilekçe­nin ilgili mahkemenin bulunduğu yer Cumhuriyet başsavcılığına iletilerek dosyası ile birlikte Bakanlığımız Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmesinin sağlanması,
  • Dosyanın veya ilgili evrakın gözden geçirilerek, belgelerin takılı ve bağlantılı dosyalar da eklenmek suretiyle (icra takip dosyaları, vb.) düzenli olarak, 02/11/2004 ta­rihli ve 25658 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Resmî Yazışmalarda Uygulanacak Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun bir üst yazı ekinde ağır ceza Cumhuriyet başsavcılığı aracılığıyla Bakanlığımız Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gön­derilmesi.

UYGULAMADAN ÖRNEK

T.C.

LÜLEBURGAZ

CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI

SAYI: 2011/1

ADALET BAKANLIĞI

CEZA İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NE

SUNULMAK ÜZERE

CUMHURİYET BAŞSAVCIĞINA LÜLEBURGAZ

Hırsızlık suçundan sanık Mehmet SEFA hakkında Lüleburgaz Konya 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.01.2011 tarih ve 2010/41-2011/111 sayılı karar temyiz edilmeksizin 12.03.2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Hükümlü Mehmet SEFA’nın suç tarihi itibariyle 18 yaşından küçük olduğu gözetilerek ce­zadan 5237 sayılı TCK.nun 31/3. maddesi uyarınca üçte bir oranında indirim yapılması gerekmektedir.

Kısa ve gerekçeli karar içeriğine göre yaş küçüklüğünden dolayı temel cezadan indirim yapılmaksızın sanık aleyhine fazla ceza tayini suretiyle hüküm oluşturulması yasaya aykırıdır.

Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, aleyhine kanun yoluna başvurulmayarak 12.02.201 ‘ tarihinde kesinleşen mahkeme ilamının CMK.nun 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulma yoluna  başvurulması hususu bilgi ve takdirleine arz olunur.

Adalet Bakanlığına gönderilen dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda kanun yoluna bozma yoluna gidilmesine gerek görülmemesi halinde, dosya yerel Cumhuriyet savcılığına iade edilir. İade edilen dosya ilgili mahkemesine gönderilir. Sanık veya müdafisi tarafından kanun yoluna başvurulması gerektiğinden bahisle dilekçe verilmiş ise Adalet Bakanlığı’nın kanun yoluna gidilmesine gerek bulun­madığına dair karar, başvuru sahibine tebliğ edilir. Aynı gerekçelerle ikinci bir kez aynı mahkeme kararı için kanun yararına bozma yoluna gidilemez. Ancak farklı gerekçelerle yeniden aynı hükme karşı kanun yararına bozma yoluna başvurulabi­lir.

Usule aykırı şekilde tebligat yapılması nedeniyle hükmün kesinleşmediğini tespit eden Bakanlık, kesinleşmemiş bulunan mahkeme kararının kanun yararına bozma incelemesine konu edilememesine karar verir. Örnek:

“Suç uydurmak suçundan C.H. nun 5237 sayılı TCK.nun 271/1, 62, 50/1-a, 52/2. maddeleri gereğince 750 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Lüleburgaz 2. Asliye Ceza Mahkemesinin …. tarihli ve … sayılı kararını kapsayan dosya incelendi: Yokluğunda verilen kararın sanığa, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ edilerek kesinleştirildiği anlaşılmış ise de, anılan maddenin uygulanabilmesi için ge­rekli ön koşul olan kendisine veya adresine aynı Kanun’un gösterdiği usullere göre, daha önce yapılmış bir tebliğ işleminin bulunması veya tebliğ yapılmamış ise söz konusu Ka­nun’un 35. maddesinin son fıkrasında gösterilen istisnai durumlardan birinin oluşmasının gerekli olması karşısında; gerekçeli kararın tebliğ için sanığın bilinen son adresine 7201 sa­yılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi dışındaki maddeleri uyarınca çıkartılmış tebligat bu­lunmaması sebebiyle anılan Kanun maddesi uyarınca doğrudan yapılan tebligatın geçerli sayılamayacağı gibi, Tebligat Tüzüğü’nün 55/2. maddesi yollamasıyla aynı Tüzüğün 28. maddesinde adres araştırmasına yönelik olmak üzere belirtilen şekil şartları yerine getiril­meden yapılan tebligatın da geçerli sayılamayacağı, bu hususun Yargıtay 10. Ceza Dairesi­nin 01.12.2004 tarih, 2004/20415- 12070 sayılı ilamında da kabul edildiği anlaşılmakla, ke­sinleşmemiş bulunan Lüleburgaz 2. Asliye Ceza Mahkemesinin … tarihli ve … sayılı kara­rı kanun yararına bozma incelemesine konu edilmemiştir…”

Aynı şekilde kanun yararına bozma talebi üzerine yapılan inceleme sonunda tebligatın usulsüz olduğunu belirleyen Yargıtay, hükmün kesinleşmediğinden ba­hisle talebin reddine karar verilir. Örnek:

“… Tebligat Kanunun 19 ve Tebligat Tüzüğü’nün 25. maddeleri uyarınca, tutuklu ve hükümlülere ait cezaevi idaresine çıkarılan tebligat bizzat kendilerine yapılır. Bu tebliği, hükümlü ve tutuklunun bulunduğu cezaevi veya müessese müdürü, bunlar da yoksa orayı idare eden memur temin eder, ancak tebligat bu kişilere yapılmaz. Bu görevliler, hükümlü ve tutuklunun tebligatı alması için aranıp bulundurulması sağlarlar. Ancak 1 yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı ceza ile mahkum olanlara ait tebligat, Tebligat Tüzüğünün 16. maddesi gereğince, hükümlünün yasal temsilcisine yapılır. – Bu açıklamalar ışığında yapı­lan incelemede; sanığın yokluğunda verilen kararın tebliği için çıkarılan davetiyenin, sanı­ğın bulunduğu Bayrampaşa Cezaevine sevk edildiği ve burada, yukarıda belirtilen işlemler yerine getirilmeksizin, evrak memuruna teslim edilmesi suretiyle usulüne aykırı olarak teb­liğ edildiğinin anlaşılması ve sanığın usulsüz bu tebligattan haberdar olup olmadığının da dosya kapsamından tesbit edilmemiş olması karşısında, yasaya uygun olarak tebliğ edilerek kesinleşmemiş, bu nedenle de sanık tarafından temyiz olanağı bulunan söz konusu hüküm aleyhine, kanun yararına bozma yoluna başvurulması mümkün olmadığından, talebin 5271 •.ayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca reddine… karar verildi.”

Kanun yararına bozma yoluna başvurulması infazı durdurmaz. Hukuka aykırı­lığın çok ciddi olduğu ve infazın durdurulmaması halinde telafisi mümkün olmayan zararların doğabileceği kanaatine varılmış ise ilgili mahkemeden infazın durdurul­masına dair karar verilmesi için talepte bulunulması gerekir. Mahkeme infazın de­vamına karar verilmiş ise infaza devam edilir, infazın durdurulmasına karar veril­miş ise infaz durdurulur. Bu halde ilamat kaydı kapatılarak ilam, ilgili mahkemesi­ne bila infaz iade edilir.

UYGULAMADAN ÖRNEK

T.C.

LÜLEBURGAZ

CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI

İLMAT NO: 2011/111

  1. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’NE

LÜLEBURGAZ

Hırsızlık suçundan sanık Mehmet SEFA hakkında Mahkemenizce verilen 11.01.2011 tarih ve 2010/41-2011/111 sayılı karar temyiz edilmeksizin 12.03.2011 tari­hinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Hükümlü Mehmet SEFA’nın suç tarihi itibariyle 18 yaşından küçük olduğu gözeti­lerek cezadan 5237 sayılı TCK.nun 31/3. maddesi uyarınca üçte bir oranında indirim ya­pılması gerekmesine karşın, belirtilen indirim oranı uygulanmaksızın hüküm oluşturul­ması yasaya aykırı olduğu ve kesin hükme karşı CMK.nun 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozma talebinde bulunulacaktır. Hükümlü aleyhine verilen 10 ay hapis cezasına ait ilamın infazı devam etmektedir. Temyiz edilmeksizin kesinleşen mahkeme kararını­za karşı kanun yararına bozma talebinde bulunulması ve ileride telafisi mümkün olma­yan zararların doğma ihtimalinin olması dikkate alınarak İNFAZIN DURDURULMA­SINA KARAR verilmesi kamu adına talep olunur. 11.03.2011

Cumhuriyet Savcısı 36819

Kanun yararına bozma yoluna ancak, Adalet Bakanlığı’nın yazılı istemi üze­rine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından başvurulabilir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımın Adalet Bakanlığı’nın kanun yoluna başvurma talebini geri çevirme yetkisi bulunmamaktadır. Başsavcılık her halükarda talebi ilgili Yargıtay Ceza Dairesine iletmek zorundadır.

Adalet Bakanının kanun yararına bozma yoluna başvurulabilmesi amacıyla maddi ve usul hukukuna ilişkin hataların (hukuka aykırılığın) çok ciddi boyutlara varması gerekir. Hakimin kanaat ve takdirine ait meselelerden dolayı bu yola baş vuramaz. Örneğin eksik kovuşturma yapıldığı ve toplanması gereken deliller toplanmadığı, kararların gerekçeleri hakkında yetersizlik veya çelişkili durum bulunduğu, kararların gerekçeleri hakkında yetersizlik veya çelişkili durum bulunduğu, karardan sonra ortaya çıkan yeni vakıa ile tespit edilen yasaya aykırılık, delil takdirinde hataya düşüldüğü gerekçesiyle kesinleşen mahkeme kararının kanun yararına bozulması talep edilemez. Çünkü “kanun yararına bozma” kanun yolu, temyizden veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen mahkeme kararları­na karşı gidilebilen ve kanun yararı temeline dayanan olağanüstü bir yoldur. Bu olağanüstü dişiliğin duyarlılıkla korunması ve salt hukuki yanılgılarda bu yola gi­dilmesi zorunludur. O nedenle de sanığa karşı hukuka aykırılıkla ilgisi olmayan, yalnızca maddi/ fiili ve takdiri sorunlarla ilgili olan Yargıtay’ın ilk mahkemelerin yerine geçerek karar veremeyeceği ve düzeltme yapamayacağı konularda bu yola gidilmesi olanaksızdır. Bir başka değişle, kanun yararına bozma üzerine yeniden duruşma açılarak yeniden karar verilemeyeceği için, bu yol yalnız Yargıtay’ın ilk mahkeme yerine geçerek bir düzeltme yapabileceği sorunlarla sınırlıdır.

Hemen belirtmek isterim ki; kanun yararına bozma konusu yapılabilecek hu­kuka aykırılık halleri, CMK.nun 309. maddesinde açıkça hükme bağlanmıştır. Söz konusu madde incelendiğinde, bunların uygulamadaki yanlışlıklar ile esasa etkili usul hatalarından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle her usule aykırı haller kanun yararına bozma konusu yapılamaz. CMK.nun 289. maddesinde hükme bağ­lanan hukuka kesin aykırılık haller kanun yararına bozma konusu yapılabilir. Delil takdirinde hataya düşüldüğünden bahisle bir mahkeme kararının kanun yararına bozması talep edilemez. Örneğin verilen ceza hükmünün ertelenmesi gerektiği ileri sürülerek kanun yararına bozma yoluna gidilemez.

Cezanın kaldırılmasını veya daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiren hal­lere özgü olmak şartı ile (Adalet Bakanlığı’nın istemi olmasa bile) Yargıtay Cum­huriyet Başsavcısı tarafından re’sen kanun yararına bozma yoluna başvurabilir (CMK.nun m. 310,1).

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı kanun yararına bozma yoluna tebliğname ile gidecek ve söz konusu tebliğnamesinde, Adalet Bakanlığı’nın yazılı emrinde yer alan temyiz sebeplerini gösterir. Yargıtay Başsavcısı, Adalet Bakanlığı tarafında bildirilen bozma nedenlerini “aynen” tebliğnamesine yazacak; başkaca bozmayı gerektiren başka bir neden tebliğnameye yazılamaz.

Mahkumiyet hükmüne esas olan suçun yasal unsurlarının oluşmadığının tespiti halinde mahkumiyet hükmünün CMK. 309, 310. maddeleri gereğince bo­zulmasına karar verilmekle birlikte eylemin yasal öğelerinin gerçekleşmediği ge­rekçesiyle sanığın beraatına ve hakkında verilen cezanın çektirilmemesine de karar verilir. Örnek:

“… Sanık hakkında Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu görevlilerine yalan beyanda bulunduğu iddiası ile kamu davası açılmış olmasına göre, anılan kurum çalışan­larının memur (kamu görevlisi) niteliğinde bulunmadığından TCK.nun 343 (5237 sayılı TCK.nun 206) maddesinde öngörülen memura yalan beyanda bulunmak suçunun un­surları yönünden oluşmadığı gözetilmeden beraatına yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle CMUK’un 343 (CMK. 309, 310) maddesi uyarınca anılan kararın bozulması dairemizden istenilmiştir. – Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden kabulü ile yalan beyan suçundan sanık H. I. hakkında … 3. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 13.09.2001 tarih ve 2001/ 765- 772 sayılı kararın CMUK’un 343’üncü (CMK. 309, 310) maddesi gereğince bozulmasına, TCK.nun 279. (CMK.nun 6) maddesine göre; Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun görevlileri memur (kamu görevlisi) niteliği taşımadığı bu nedenle eylemin yasal öğelerinin gerçekleşmediğinin anlaşılması karşısında sanığın beraatına, hakkında verilen cezanın çektirilmemesine karar verildi.”140

Ceza Mahkemesine ait kararlar usulen kesinleşmeden, bu kararlar aleyhine yazılı emir yoluna gidilemez. Kesinleşmeyen mahkeme kararlarına karşı yazılı emir yoluna başvurulmuş ise talebin reddine karar verilir. Örnek:

“..Dosyanın Sıkıyönetim Mahkemesine gönderilmesine dair verilen karar sanığın gıyabında verilmiş olup, sanığa tebliğ edilmemiş bulunması sebebiyle henüz kesinleşmediğinden bu kararın CMUK.nun 343 üncü maddesi gereğince yazılı emir yoluyla ince­lenmesi mümkün değildir. – Kesinleşmemiş bir karar için verilen yazılı emre dayanan tebliğnamedeki isteğin reddine karar verilmiştir.”141

Hakimin takdirine bırakılmış konular hakkında yazılı emir yoluna başvurulamayacağı gibi; böyle bir husus hakkında yazılı emir yoluna başvurulmuş ise hük­mün CMK.nun 309.maddesi gereğince bozulmasına karar verilemez142.Örnek:

“….Temel cezanın suç konusu şeyin veya ika edilen zararın değerine bağlı olarak artı­rılması veya eksiltilmesi TCK.nun 522.maddesi hükmü gereği ise de bunun oranın tespiti hakimin takdir yetkisine mevdu bir husustur. Hiç kuşku yok ki sözü edilen artırmada azami oranı uygulayan hakimin bunun gerekçesini ya da bu uygulaya takdir hakkına dayanarak yaptığını kararında açıklaması zorunludur. Böyle bir hata ile malul kesinleşmemiş bir hü­küm aleyhine temyiz yoluna başvurulması halinde Yargıtay’ca bozma yapılabilecek ve fa­kat hakimin takdir hakkı kullanılmak suretiyle işin esasına hükmolunmayacaktır. Gerçekten CMUK.nun 322.maddesi buna engeldir. 14.11.1977 tarih ve 3/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi, kesinleşmiş bir hüküm aleyhine, yalnızca TCK.nun 522.maddesindeki artırma oranın seçiminde gerekçe gösterilmemesi ya da takdire dayanıldığının açıklanmaması biçiminde yapılmış bir hata yüzünden, CMUK.nun 343.maddesi çerçevesinde bozma yaparak tabii hakimin takdirine bırakılmış bir konuda karar ve­rilmesi mümkün değildir. Kaldı ki, 343.maddenin Yargıtay’a tanıdığı iki tür kararla ilgili kati hükümleri de buna engeldir. Bu itibarla; sözü edilen Tevhidi İçtihat Kararı gereğince, Adalet Bakanının, hakimin takdir hakkına taalluk eden böyle bir kanuna muhalefet halini haber alması üzerine, hükmün bozulması için C.Başsavcıhğma vereceği yazılı emre dayanılarak düzenlenecek ihbarnamenin kabul edilmesine imkan yoktur.”1 3

Yazılı Emir yoluna, ancak ceza mahkemeleri ve hakimliklerince verilen hüküm ve kararlara karşı başvurulabilir. Usulün 309.maddesindeki “mahkeme­ler” ve “hakim” deyimlerinin ceza mahkemelerini ve hakimini ifade etmesi nede­niyle hukuk mahkemelerinden verilen kararlara karşı yazılı emir yoluna baş­vurulamaz. Bu nedenle hukuk mahkemeleri tarafından HUMK.nuıı 150.maddesine dayanılarak verilen inzibatı nitelikteki kararlarına karşı yazılı emir yoluna başvurulamaz. Örnek :

“Bir izaleyi şuyu davasının keşfi sırasında bilirkişiye bağırarak keşfin intizamını bozması nedeniyle (….Sulh Hukuk Mahkemesi) nin 14.6.1976 günlü kararı ile HUMK .nun 150.maddesi gereğince bir hafta hafif hapse mahkum edilen (Y) nin şartla salıvermesine yer olmadığına ilişkin aynı mahkemeden verilen 16.6.1976 tarihli karara vuku bulan itirazın reddi yolunda bu yer Asliye Hukuk Mahkemesince ittihaz olunan 16.6.1976 günlü karat aleyhine Adalet Bakanlığından verilen 18.8.1976 gün ve 35833 sayılı yazılı emirlerine da yalı olarak dava dosyası C. Başsavcılığının 20.8.1976 gün ve 609 sayılı tebliğnamesiyle bozulması isteğiyle gönderildiği Yargıtay Yedince Ceza Dairesinin 23.11.1976 günlü kaıaıı ile; Yargıtay incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerle kanuna muhalefet edildiğini haber alan Adalet Bakanının o karar ve hükmün bozulması için Yargıtay’a milı.ı caat etmesi yolunda C.Başsavcıhğma yazılı emir verebileceğini içeren CMUK.nun 343.maddesinin ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz olunabileceklerini hükme bağlayan aynı Yasasının 305 .maddesiyle birlikte incelenmesinden yazılı emire konu teşkil edecek hüküm ve kararların ceza mahkemeleri ve hakimleri tarafından verilmiş hü­küm ve kararlarla sınırlı olduğu anlaşılmaktadır. – Adalet Bakanlığının 18.8.1976 gün ve 35833 sayılı yazılı emirine konu olan kararın ise Boğazlıyan Asliye Hukuk Mahkemesince verilmiş bir karar olması nedeniyle konunun CMUK.nun 343.maddesi kapsamı içerisinde mütalaasına yasal olanak görülmemiştir. – Bu nedenle yazılı emire dayalı tebliğname münderecatı yerinde görülmediğinden reddine…karar verilmiş bulunmaktadır. – C.Başsavcılığı itirazında : CMUK.nun 305.maddesi karar başlığı ve kapsamından da anlaşılacağı gibi (temyizi kabil olan ve olmayan hükümleri) sınırlamakta olup temyize ve binnetice tekerrüre esas olmayacak hükümler hakkında adı geçen Yasanının 343.maddesi hükümleri çerçeve­sinde temyize başvurulacağı hükmünü taşımaktadır. – Bir başka anlatışla 305.maddesinin son fıkrası, temyiz olunmayan hükümler açısından 343.maddeye yollama yapmakta buna karşın 343.madde kendi yapısı içerisinde bağımsız hükümleri kapsamaktadır. Bu nedenle 3O5.maddenin son fıkrası hükmünden, yazılı emire konu teşkil edecek hüküm ve kararlarla sınırlı olduğu sonucunun çıkarılmasına yasal olanak yoktur. – Diğer taraftan 343.maddede de böyle bir sınırlayıcı hüküm yoktur. Böyle bir sınırlamanın varlığı halinde HUMK.nun 150.maddesine göre bütün koşulları ile özgürlüğü kısıtlayan bir cezanın uygulanması ve ye­rine getirilmesi açısından ortaya çıkacak yasaya aykırılık, yasal denetimden yoksun bıra­kılmış olacaktır. – Bu nedenlerle Yargıtay Yedinci Ceza Dairesinin 23.11.1976 tarih ve 8995/8921 sayılı kararının kaldırılarak ihbarnamemiz veçhile …Asliye Hukuk Mahkemesi­nin kararının bozulmasına karar verilmesi istenmiştir. – 1- HUMK.nun 427.maddesi CMUK.nun 305.maddesi doğrultusunda temyizi kabil olan ve olmayan kararları açıklamış­tır. Her iki usul Kanununun hukuk ve ceza mahkemelerinde ayrı ayrı uygulanmak üzere yü­rürlüğe konulduğunda ve sarahat olan hallerde birinin diğer mahkemede uygulanamayaca­ğında ve bu nedenle de mahkemelerden verilen her türlü kararı kendi usul yasasına bağlı olarak aleyhlerine kanun yoluna başvurulacağında bir terüddüt yoktur ve bu yüzdendir ki İcra ve İflas hukukunda ayrık hükümler getirilmiştir. – Nitekim CMUK.nun 343 .maddesinde gösterilen olağanüstü yasa yolu doğrultusunda ve buna paralel olarak HUMK.nun 427/3 madde ve fıkrasında da hukuk mahkemelerinden verilen kararlar aleyhi­ne bu çeşit bir yasa yoluyla hükmün kanun yararına bozulabileceği yasalaştırılmıştır. – Bu durumda ise “Hürriyeti kısıtlayıcı” ve “yerine getirme hukuku” ile ilgili de olan hukuk mahkemesinden verilen (kesin bir hükmün) Yargıtay’ın Ceza Dairesince denetlenmesine yasal olanak bulunmamaktadır. CMUK.nun 343.maddesindeki “mahkemeler” ve “hakim” deyimlerinin yasanın uygulama alanı gözönüne alındığında ve 305.madde ile birlikte düşü­nüldüğünde “Ceza Mahkemeleri ve Hakimleri” olduğu şüphe götürmez. Bunun gibi HUMK.nun 427.maddesi de “mahkemelerden verilen kararlar” derken bunun hukuk mah­kemeleri olduğu aynı biçim bir kesinlik gösterir. – Böylece yukarıda aynen alınan Yargıtay Yedince Ceza Dairesinin (yazılı emire dayalı tebliğname münderecatı yerinde bulunmadı­ğından reddine) ilişkin kararı usule ve yasaya uygun bulmuştur. Bu itibarla C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.”

Yine infaz sırasında tereddüt doğurabilecek bir husus hakkında ancak 5275 sayılı Kanunun 98 ve devam maddeleri gereğince ilgili mahkemesinden bir karar alınması gerekir. Bu halde yazılı emir yoluna başvurulamaz.

Yazılı emir üzerine bozulan kararlara hakkında direnme kararı verilemez. Örnek:

“….CYUK.nun 343.maddesinde, yazılı emir yoluyla vaki bozmalarda gerek Yargı­tay’ca ve gerekse mahalli mahkemelerce bozma sebebine göre ne gibi bir işlem yapılacağı gösterilmiş bulunmakta ve bu madde hükmünce bozulan hüküm ve kararlara karşı direnme kararı verilemeyeceği sözü geçen madde ile aynı Kanunun 326.maddesi hükmünden açıkça anlaşılmaktadır. – Bu itibarla yazılı emir yoluyla verilmiş olan bozma kararlarına karşı mahkemenin eski kararda direnmeye karar vermesi CYUK.nun 343.maddesinin söz ve özüne, Yargıtay’ın yerleşmiş ve benimsenmiş uygulamalarına aykırı bulunduğun­dan direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.” 

Kanun yararına bozma talebini inceleyen ilgili ceza daire, mahkeme kararını hükümlünün lehine bozması halinde bozma kararında cezanın tamamen veya kıs­men çektirilmemesine de karar verilir. Örneğin mahkumiyet kararını tamamen or­tadan kaldırılmasına karar verilmiş ise infazın tamamen çektirilmemesine, daha az ceza hükmedilmesi gerektiği hallerinde ise cezanın kısmen çektirilmemesine karar verilir. Son halde Yargıtay ilgili Ceza Dairesi uygulanması gereken cezanın ne­den ibaret olduğunu kararında açıkça göstermelidir.

Usule aykırılık halinin bulunduğu tesbiti halinde de cezanın çektirilmemesi gerektiğine karar verilebilir. Örneğin 18 yaşından küçük sanığın müdafisi olmadan yargılama yapılmış olduğu tespit edilmesi halinde kararın bozulmasına ve cezanın çektirilmemesine karar verilir.

Kural olarak, kanun yararına bozma talebi üzerine bozulan mahkeme hükmü, davanın esasını çözümlüyorsa yerel mahkeme yeniden yargılama yapmasına gere­kir. Aksi halde yani bozma hükmü davanın esasını çözümlemiyorsa, yargılamanın tekrarlanmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak şu hususu işaret etmek isteri ki; cezanın çektirilmemesine karar verildiği hallerde, kanun yararına bozma kararın­dan sonra yeniden duruşma açılıp bir karar verilemez. Aksi halde, verilen kararın hukuki bir değeri kalmaz. Örnek:

“… Esasa ilişkin olmayan hükümlerde, yazılı emir verilen karardan (kanun yararına bozma kararından) sonra mahkemelerin işi tekrar ele alarak yargılama ve karara bağlama­ları hukuki değerden yoksun olup; yok hükmündedir..”148

Kanun yararına bozma talebine konu dayanak yapılan belge veya delilin yargılama aşamasında, hüküm verilmeden önce dosya içerinde bulunması ve mahkemece hukuka aykırı şekilde bu belge veya delili gözetmeden hüküm vermesi gere kir. Söz konusu belge veya delil karar kesinleştikten elde edilecek olursa bunları kanun yararına bozma talebine dayanak teşkil etmez. Karar kesinleştikten sonra ele geçirilen ve mahkemece değerlendirmeye alınmayan belge veya delil ancak CMK.nun 311 ve devam maddelerinde hükme bağlanan yargılamanın yenilenmesi talebine dayanak teşkil eder.

Yargılamanın Yenilenmesi

Hatalı delile dayanan ve kesin hükümlerin kaldırılması imkanı sağlayan yargılamanın yenilemesi olağan üstü kanun yolu infaz hukuku ile sınırlı bir şekilde inceleme konusu yapılacaktır.

Kararın infazından önceki veya infazdan sonraki bir tarihe yargılamanın iadesi talebinde bulunulabilir.

Yargılamanın iadesi, ya hükümlünün lehine veya aleyhine başvurulabilir. İn­faz hukuku bakımından daha çok hükümlünün lehine yargılamanın yenilenmesi ta­lebinde bulunulabilir.

CMK.nun 311. maddesi uyarınca; kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir da­va, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:

  1. Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.
  2. Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileye­cek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulundu­ğu veya oy verdiği anlaşılırsa.
  3. Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dı­şında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.
  4. Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.
  5. Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.
  6. Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Söz­leşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılı­ğa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mah­kemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.

Yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması hükmün infazını ertelemez. Ancak mahkeme, infazın geri bırakılmasına veya durdurulmasına karar verebilir (CMK.nun 312).

Yargılamanın yenilenmesi ancak kesinlemiş hükümlere karşı olanaklıdır ve adaletin gereğini yerine getirmek amacını taşıdığı için, aslında kesin hüküm kavramına aykırı nitelikteki bu kurum kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu nedenle bir hükme karşı gidilebilecek veya hatanın giderilmesini sağlayacak başka bir yol varsa yargılamanın yenilenmesinin istenemez. Aynı nedenle, fiil ve niteliği değişme­dikçe buna uygun kanun hükmünde öngörülen alt ve üst sınırlar içinde yer alan ce­zanın değiştirilmesi, artırılması veya eksiltilmesi için de yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulamaz.

Yargılamanın yenilenmesi talebi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemi kabule değer olup olmadığına karar verir. Bu karar duruşma yapıl­maksızın verilir.

Yargılamanın yenilemesi halinde üç evreli inceleme gerekmektedir. îlk evresi: kabule şayan olup olmadığının mahkemece evrak üzerinde incelenmesi, ikinci evresi: Kabule şayan görüldüğünden ilk soruşturma niteliğinde delillerin toplanması, üçüncü evresi ise; kanıtların yargılamanın yenilenmesini gerektirir ciddiyette ise duruşmanın açılmasıdır.

Yargılamanın yenilenmesi istemi, kanunda belirlenen şekilde yapılmamış veya yargılamanın yenilenmesi gerektirecek yasal hiçbir neden gösterilmemiş veya bunu doğrulayacak deliller açıklanmamış ise bu istem kabule değer görülmeyerek reddedilir.

Yargılamanın iadesi talebi, kabule şayanına karar verilmesi üzerine delillerin toplanmasına geçilir.

Deliller toplanıp inceleme yapıldıktan sonra evrak üzerinden yargılamanın yenilenmesi ile yeniden duruşma açılmasına karar verilir. Bu halde mahkeme önce “tensip tutanağı” düzenleyerek duruşma gününü tespit eder. Duruşma gününde du­ruşma başlanır. Kovuşturma aşamasındaki gibi deliller ikame olunup tartışılması tamamlandıktan sonra müdahile, Cumhuriyet savcısına, sanığa, müdafisine sırası ile söz verilir, son söz sanığa verildikten sonra mahkemece ya evvelki hükmün tas­dikine veya evvelce verilmiş olan hükmün iptaline karar verilir. İptal kararı ile bir­likte yeni baştan hüküm tesis edilir.