Overbooking Hakkında Önemli Bilgiler

İnfaz Hukukunda İlkeler Nelerdir?

İnfaz Hukukunda İlkeler Nelerdir?

Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin cezalarını infaz ederken hak­sız muameleye veya ayrımcılığa maruz kalmaması amacıyla göz önünde bulundu­rulması gerekli temel ilkeler 5275 sayılı Kanunun 2. maddesinde açıkça hükme bağlanmıştır. Söz konusu temel ilkelerden ilki “kanun önünde eşitlik ilkesi”, di­ğeri ise “insan onuru ile bağdaşmayan ceza ve işleme tabi tutulamaması ilke­sizdir.

İnfazda Eşitlik İlkesi

Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi inanç, milli veya sosyal köken ve siyasi veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanacağını hükme bağlayan 5275 sayılı Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının dayanağı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14 üncü maddesi, diğer milletlera­rası sözleşme ve hak bildirilerinde ve Anayasa’nın 10. maddesinde hükme bağla­nan “kanun önünde eşitlik ilkesi” sidir.

“Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa Cezaevi Ku­ralları Hakkmdaki R (87) 3 sayılı Tavsiye Kararı”nın, “ana ilkeler” başlıklı kısım­da da belirtildiği gibi hürriyetten yoksunluk insana saygıyı sağlayıcı maddi ve ma­nevi koşullarda ve bu kurallara uygunluk içerisinde gerçekleştirilecektir. Bu kural­lar tarafsızlık içerisinde uygulanacaktır. Irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ve diğer fikir, ulusal veya sosyal orijin, doğum, ekonomik diğer duruma dayalı olarak ayırı­cı işlem yapılmayacağı ve mahpusların mensup olduğu grubun dini inançlarına ve ahlaki kaidelerine saygı gösterilmesinin zorunlu olduğuna işaret edilmiştir.

“Mahpusların Tretmanı İçin Temel Prensipler” isimli uluslar arası sözleş­menin 6. maddesine göre ise sözleşmedeki kurallar taraf gözetmeden uygulanır. Kuralların uygulanmasında ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir fikir, ulusal veya toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya diğer bir statü gibi sebeplerle ayrımcılık yapılamayacağı ve mahpusların mensubu oldukları dinsel inançlara ve ahlaki ilkelere saygı gösterilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Anayasa Mahkemesinin bir çok kararında açıkça vurgulandığı gibi; Anaya­sa’nın 10. maddesinde hükme bağlanan “eşitlik ilkesi” ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasa­larca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Durum ve konumlarındaki özel­likler, kimi kişi ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hu­kuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa, Ana­yasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz. Örneğin aynı tarihte suç iş­leyen kişiler bakımından şartla tahliye tarihi belirlenirken, aynı kurallara tabi tu­tulması gerekir. Aksine uygulama ile aynı tarihte suç işleyen kişiler hakkında farklı kurallar uygulanmak suretiyle bir kişinin tahliye olması gereken tarihten önce veya sonra tahliye edilmesi eşitlik ilkesine aykırıdır. Ancak mükerrirlere özgü infaz re­jiminde mükerrir hükümlünün, diğer hükümlülere nazaran daha fazla hapis yatması eşitlik ilkesine aykırı olmaz.

Yukarıda açıklanan ulusal ve uluslarası metinler metinler birlikte değerlendirildiğinde; infaz kuralları uygulanırken söz konusu ilke göz önünde bulundurulması zorunludur. Başka bir ifade ile kanun önünde eşitlik ilkesinin doğal sonucu olarak, infazda temel ilkenin, kanun önünde eşitlik olduğu, bu bağlamda, infaz sırasında aynı statüde ye alan hiçbir hükümlü veya tutukluya ırk, renk, din, mezhep, milliyet, siyasal veya başka fikir ve düşünceler, milli ve sosyal köken, bir azınlığa mensup olma, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumlar ve benzeri nedenlerle ayrıcalık tanınamaz ve farklı bir uygulama yapılamaz. Örneğin infaz kurumunda bulunan bir kısmı sırf sosyal kökenleri dikkate alınarak telefon görüşmeleri diğer hükümlülere nazaran daha kısa tutulması veya hükümlünün zengin olması nedeniyle  bu muameleye tabi tutulması  sayılan bu tür uygulamalar yasak olup; bu yasağa tüm infaz kurumu personelinin titizlikle uyması zorunludur.

Hemen belirtmek isterim ki; ceza ve güvenlik tedbirlerinin hükümlünün kişi­liğine uydurulması maksadı ile hükümlünün iyileştirilmesi amacını taşıyan bireyselliğine, yukarıda belirtilen temel ilkeye aykırı uygulama sayılmaz. Örneğin infaz kurumunda açılan bir mesleki kursa, bazı şartları taşıyan (lise veya yüksek okul mezunu) hükümlülerin katılmasını sağlamak söz konusu ilkeye aykırı olmayacaktır.

İnfazda insan onuru ile bağdaşmayan ceza ve işleme tabi tutulmama İlkesi

İnfaz sırasında dikkat edilecek temel ilkelerden diğeri ise “insan onuru ile bağdaşmayan ceza ve işleme tabi tutulamaması” ilkesidir. Bu ilkeyi hükme bağlayan Anayasa’nın 17. maddesine göre; hiç kimse insan onuru ile bağdaşmayan ceza ve işleme tabi tutulamaz.

Tutuklama veya Hapsetmenin Herhangi Bir Şekline Tabi Tutulan Kişilerin korunması İçin Prensipler Bütünü isimli Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 6 nolu prensibine göre; herhangi bir şekilde tutuklanan veya hapsedilen bir kimse, iş­kenceye veya zalimane, insanlık dışı veya küçültücü muamele veya cezaya tabi tutulamaz. Hiç bir koşul işkenceyi veya diğer zalimane, insanlık dışı veya küçültücü muamele veya cezayı haklı göstermek için öne sürülemez.

“Zalimane, insanlık dışı ve küçültücü muamele veya ceza” deyiminden kasıt, tutuklu veya hükümlünün yer ve zamanın farkında olmasını ya da görme ve işitme gibi doğal duyu organlarından herhangi birini geçici veya sürekli olarak kullanmasını engelleyecek hapsedilme koşullarına tabi tutulması da dahil olmak üzere bedensel veya ruhsal istismarlara karşı mümkün olabilen en geniş şekilde korunmasını ifade eder.

Yukarıda açıklanan hususlara paralel bir düzenleme getiren 5275 sayılı Kanunun 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zali­mane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunamaz . Söz konusu hükümle ceza ve güvenlik tedbirleri infaz edilirken, hükümlü üzerinde zalimane, aşağılayıcı ve insanlık dışı etki yapılması engellenmiş ve cezanın insan onuruna akışır bir biçimde yerine getirilmesi sağlanmıştır. Örneğin hiçbir hükümlü, haklı bir neden olmaksızın aç, susuz veya uykusuz bırakılamaz.