Hakaret Suçu Nedir? Hakaret Suçunun Unsurları Nelerdir?
Suçun Kanuni Unsuru
Kanun’un 125/1. maddesine göre, “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (…) (1) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.”
Suçla Korunan Hukuki Değer
Suçla korunan hukuki değer bireylerin şeref ve sosyal saygınlığıdır. Bu kavramın içine kişilerin kendilerine karşı besledikleri içsel değer ile başkalarının o insana verdikleri değer dahildir. Bunlardan birincisine “kişinin onur, şeref ve haysiyeti” İkincisine “kişinin şöhret ve saygınlığı” denir.
Hukuk düzeni bu suçları oluşturan fiilleri cezalandırmakla toplumu oluşturan bireylerin kişiliklerine gerekli saygıyı sağlamak amacını gütmektedir.
Doktrinde hakaret suçunun “soyut tehlike suçu” olduğu ağırlıklı olarak kabul edilmektedir.
Fail ve Mağdur
Suçun faili açısından suç herhangi bir özellik göstermez; herkes bu suçun faili olabilir.
Suçun mağduru noktasında ise Kanun’da “bir kimse” ifadesi kullanıldığından “herkes” bu suçun mağduru olabilir. Ancak uygulamada bu “herkes” kavramının içine Kanun’da düzenlenmemesi sebebiyle tüzel kişilerin dahil olmadığı kabul edilmektedir. Doktrinde ise bu görüş eleştirilmektedir.
Öte yandan herkes kavramının içine çocuklar, akıl hastaları ve hatta geçmişi, sosyal durumu veya işi nedeniyle toplumda “şerefsiz” olarak nitelendirilen kişiler dahi dahildir. Bir insan öldüğünde onun hak ehliyeti de sona ermiş olacağından, ölüler bu suçun mağduru olamazlar. 130. maddede düzenlenen “kişinin hatırasına hakaret” suçu ile ise ölünün hatırası ve yakınları korunmaktadır.
Ayrıca mağdurun belli veya belirlenebilir kişi veya kişiler olması gerekir. Bu Kanun’un 126. maddesinde “Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.” denmek suretiyle ifade edilmiştir. Bu şartın gerçekleşmemiş olması durumunda 216. maddede düzenlenen “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçu gündeme gelebilir. Ancak bu maddede belirtilen saiklerle hareket edilmeksizin belli bir topluluğa yönelik olarak tahkir içerikli sözler söylenmesi durumunda topluluğa karşı tek bir hakaret suçunun oluştuğunun kabulü ve dolayısıyla da tek bir hakaret suçunun varlığını kabul gerekir. Bu anlamda olmak üzere örneğin bir spor kulübü başkanının şampiyonluk kutlamaları esnasında belli bir tribüne dönerek, “Paralı köpekler” ifadesini kullanması durumunda tribündeki kişi sayısı kadar değil, topluluğa yönelik tek bir hakaret suçu oluşmuştur.
Hakaret suçunda “dolaylı mağdur” olunabilmesi de mümkündür ve buna “dolaylı hakaret” adı verilir. Buna örnek olarak bir kişiye “o… çocuğu” denmesi verilebilir. Bu hâlde hem kendisine doğrudan sövülen kişinin hem de onun annesinin şikâyet hakkı vardır ve bu fiil zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasını gerektirir.
Hakaret suçu ani suçlardandır. Yani hakaret neticesinde Kanun tarafından suç sayılan netice belli bir süre devam etmemektedir. Böylece hakaret suçunun kesintisiz suç şeklinde işlenebilmesi mümkün değildir.
Suçun Maddi Unsuru
Maddi unsur konusunda kanun koyucu suçun oluşumu noktasında iki ayrı fiilin varlığını kabul etmiştir. Bunlardan ilki, isnadın, başkasının onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte “somut bir fiil veya olgu isnat edilmesi”dir. Hakaretin bu nitelikte olması yeterli olup, suçun tehlike suçu olduğu da gözönüne alındığında, mağdurun gerçekten onur, şeref ve saygınlığının rencide edilmiş olması aranmaz. Ortalama örf ve adet kurallarına göre tahkir edici nitelikte sayılmayan fiiller ise mağdurun aşırı alınganlığı nedeniyle hakaret suçuna vücut vermez. Ancak isnad edilen fiilin tahkir edici sayılıp sayılmayacağının belirlenmesinde mağdurun sıfatı, sosyal konumu, fiilin işlenmesi sırasındaki hâl ve şartlar gözönünde bulundurulur.
Somut bir fiil veya olgu isnadından anlaşılması gereken ise gerçekleşmiş belirli bir olayın veya işlenmiş bir fiilin mağdura yüklenmesidir. Burada fail açısından seçimlik hareketler söz konusudur. Yani failin bu iki davranış tarzından birini sergilemiş olması suçun oluşumu için ye- terlidir. Somutluktan anlaşılması gereken ise doğruluğu veya yanlışlığı ortaya çıkarılabilecek, ispatlanması olanaklı fiildir. Bu anlamda örneğin, “A, hırsızın tekidir.” denilirse “sövme”, “Dükkanımdaki bilgisayarları A çaldı.” denilirse “hakaret” suçu oluşur.
Özünde bir düşünce açıklaması olan suçun maddi unsuru, sözle, yazıyla, görüntüyle veya herhangi bir davranışla gerçekleştirilebilecektir.
Suçun oluşumunda alternatifli olarak aranan ikinci fiil ise “sövme”dir. Sövme durumunda ilkinden farklı olarak “somut bir fiil veya olgu” isnadı yoktur. Aslında 765 sayılı Kanun döneminde iki ayrı suç olarak düzenlenen bu durum 5237 sayılı Kanun ile “Hakaret” suçu altında birleştirilmiştir. Böylece örneğin birisine “Hırsızsın” demek sövme sayılır ve bu anlamda yine hakaret suçuna vücut verir. Bir kişiye sövülmesi demek aslında o kişiye “fahişe”, “kör”, “topal”, “ahmak”, “psikopat” gibi olumsuz sıfatların yüklenmesi anlamına gelmektedir.
Suçun ihmali bir davranışla işlenip işlenemeyeceği, örneğin birinin uzattığı elin sıkılmaması ile bu suçun meydana gelip gelmeyeceği hususu tartışmalıdır.
Ayrıca hakaret suçunun maddi unsuru suçun huzurda ve gıyapta işlenmiş olması bakımından da ayrılmaktadır. Suçun huzurda işlenmiş sayılabilmesi için mağdurun söylenen sözü veya yapılan hareketi herhangi bir aracıya ihtiyaç duyulmaksızın doğrudan doğruya görmüş, işitmiş olması gerekir. Ayrıca ses veya görüntü kullanılan araçlarla da suçun huzurda işlenebilmesi mümkündür.
Suçun mağdurun gıyabında işlenebilmesi için ise suça en ez üç kişinin ihtilat etmiş olması gerekir. İhtilat şartı söz, yazı veya herhangi başka bir araçla gerçekleşmiş olabilir ancak bu üç kişinin birarada bulunmaları ve fiile aynı zamanda vakıf olmaları gerekli değildir. Suç, üçüncü ihtilafın gerçekleştirildiği anda gerçekleşmiş olur.
Ayrıca ihtilat edecek kişilerin, söylenen sözün hakaret oluşturduğunu anlayabilecek durumda olmaları icap eder. Bu nedenle küçüklük, akıl hastalığı, sarhoşluk gibi nedenlerle, ihtilat edilen kişiler söylenen sözün hakaret niteliğini anlayabilecek durumda değilseler, asgari sayının belirlenmesinde gözönünde bulundurulmazlar. Yine bu sayının belirlenmesinde fail de gözönünde bulundurulmaz.
Öte yandan ihtilat unsurunun varlığı için failin ihtilat ettiği kimseleri tanıması şart değil ise de ihtilafın failin fiilinden ileri gelmesi yani aralarında illiyet bağının bulunması gerekir.
Suçun Manevi Unsuru
Tartışmalı olmakla beraber suçun oluşumu noktasında genel kast yeterlidir ve suç olası kast ile de işlenebilir.
Hakaret Suçuna İlişkin Özel Cezasızlık veya Cezada İndirim Sebepleri
İddia ve Savunma Dokunulmazlığı
Kanun’un 128. maddesi, “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.”hükmünü amirdir.
Görüldüğü üzere Kanun iddia ve savunma dokunulmazlığı konusunda “yargı mercileri önünde işlenenler” ve “idari makamlar önünde işlenenler” olmak üzere ikili bir ayrıma gitmiştir. Bu düzenleme ile aslında Anayasa’nın 36. maddesinde yalnızca yargı mercileri ile sınırlandırılmış hakkın kapsamı genişletilmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nda belirtilen hak kapsamında ilk olarak; mahkemeler, icra daireleri veya savcılık önünde verilen yazılı başvuru, dilekçe, istem vs. hakaret suçu oluşmayacaktır. Ancak bunun olabilmesi için kullanılan ifadelerin sübjektif olarak iddiayı kanıtlamak veya savunmayı yapmak amacıyla kullanılmış olması ve objektif olarak da iddia ve savunmayı geliştirecek derece ölçüde bulunması gerekir. Kısaca kullanılan bu ifadeler amaca hizmet etmeli, uyuşmazlıkla alakalı olmalıdır. Aksi takdirde bunlar gerçek olsalar bile iddia ve savunma dokunulmazlığından söz edilemez. Böylece örneğin sanığın hırsızlıkla yargılandığı bir ceza davasında dahi katılanın sanık için bunlar ailece zaten hırsız demesi “hakaret” suçuna vücut verecektir. Çünkü böyle bir ifadenin uyuşmazlığın çözümüne katkısının olmadığı açık olduğu gibi ceza yargılamasında yargılananın fail değil fiil olduğu da unutulmamalıdır.
Bu cezasızlığın sebebi tartışma ve hak arama özgürlüğünü tesis etmektir. Taraflar (ve vekilleri) maddi gerçeğe ulaşılabilmesi adına, yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmalıdır. Bu hak, taraflara ve vekillerine tanınmış bir özgürlük olup, yargılamaya katılanlar dışında örneğin duruşmaya katılmış olan taraf yakınının duruşma esnasında karşı tarafa sarf edeceği kötü bir söz hâlinde bu dokunulmazlıktan yararlanabilmesi mümkün değildir.
İkinci olarak, idari makamlara yapılan başvuru, istem, iddia ve savunmalar da iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamına girmektedir. Ancak uyuşmazlık yok ve isnat doğru değil, küçültücü ise fiil suç teşkil edecektir. Böylece örneğin usulüne uygun bir kamulaştırma işlemi yapılmaksızın devletin özel mülkiyetteki bir araziye el atması durumunda vatandaşın valiliğe başvurarak idarenin kanunsuz, keyfi davrandığı ileri sürmesi bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Haksız Fiile Karşı Hakaret
Kanun’un 129/1. maddesine göre, “Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. ”
Haksız fiilden kasdedilen, hakarete maruz kalan mağdur tarafından yapılan hukuka aykırı fiildir. Söz konusu fiil faili tahrik etmelidir ancak konusunun suç teşkil etmesi de gerekmez. Kabahat türünden haksızlık olabileceği özel hukuk haksızlığı da olabilir.
Haksız fiile karşı hakaretin doğrudan bir cezasızlık sebebi olmadığına, hâkim tarafından cezada indirim sebebi olarak da değerlendirilebileceğine özellikle dikkat edilmelidir. Bu hüküm olmasaydı dahi genel kural gereğince yine “haksız tahrik” hükümleri uyarınca cezada indirim yapılabilmesi mümkün olacaktı. Ancak burada haksız tahrikten farklı olarak haksız fiil teşkil eden davranışa karşı derhal reaksiyonda bulunulmakta ve hakaret içeren sözler sarf edilmektedir.
Yaralamaya Karşı Hakaret
Kanun’un 129/2. maddesi, hakaret suçunun kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi hâlinde kişiye hiç ceza verilmeyeceğini öngörmüştür. Burada yaralamadan kasdedilen, vücuda indirilen darbe sonucu acı verilmesi, algılama yeteneğinin veya sağlığının bozulmasıdır.
Kasten yaralamanın doğrudan faile yönelmiş olması gibi bir zorunluluk aranmadığı ve üçüncü kişiye yönelik kasten yaralama da fail üzerinde aynı psikolojil etkiyi doğuracağı için üçüncü kişiye yönelik kasten yaralamaya tepki olarak işlenen hakaret de bu hükmün uygulanması sonucunu doğurur.
Öte yandan Kanun’da açıkça “kasten yaralamadan bahsedildiği için taksirle yaralamaya karşı bu cezasızlık sebebinden yararlanılması mümkün değildir. Bunun gibi doktrinde öldürmeye teşebbüs, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında da bu imkândan yaralanılmasının mümkün olmadığı, çünkü bu imkânın yalnızca “kasten yaralama” ile sınırlandırılmış olduğu belirtilmekte ve hüküm eleştiri konusu yapılmaktadır.
Kasten yaralamanın belirli bir ağırlık derecesine ulaşması ise önem arz etmemektedir. Önemli olan, yaralama ile buna tepki olarak işlenen hakaret arasında nedensellik ilişkisinin kurulabilmesidir.
Karşılıklı Hakaret
Kanun’un 129/3. maddesine göre, “Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. ”
Burada öngörülen sebebin de doğrudan bir cezasızlık sebebi olmadığına, duruma göre cezada indirim sebebi olarak kabul edilebileceğine dikkat edilmelidir. Hâkimin açık bir şekilde bu düzenleme için takdir yetkisine sahip olduğunu kabul etmek gerekir.
Hakaretin karşılıklı olduğunun kabul edilebilmesi için hakaretler arasında illiyet bağı olmalıdır. Yani bu hakaretlerden biri yapıldığı için diğer hakaret de karşı tarafça yapılmış olmalıdır. Başka bir ifadeyle biri diğerinin neticesi olmalıdır. Bunlardan her ikisinde de somut fiil veya olgu isnadı ya da sövme olabileceği gibi birisinde somut fiil veya olgu isnadı, diğerinde sövme olabilir.
Bu hükmün uygulanabilmesi için tarafların karşılıklı olarak, TCK m. 125 anlamında hakaret suçunu işlemeleri gerektiğinden, örneğin, hakarete uğrayan kişinin, “Kem söz sahibine aittir.” demesi veya onu saygılı olmaya davet etmesi hakaret olarak değerlendilemez.
İspat Hakkı
Anayasa’nın “İspat hakkı” başlıklı 39. maddesine göre, “Kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karşı, bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı açılan hakaret davalarında, sanık, isnadın doğruluğunu ispat hakkına sahiptir Bunun dışındaki hallerde ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikayetçinin ispata razı olmasına bağlıdır. ”
Türk Ceza Kanunu da bu düzenlemeye paralel bir düzenlemeye yer vermiştir. Buna göre Kanun’un 127/1. maddesi uyarınca, “İsnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması halinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi halinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hallerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikayetçinin ispata razı olmasına bağlıdır. ”
Bu hakkın yalnızca somut isnatlarda kullanılabileceğine, yani “sövme” suretiyle işlenen hakaret suçunda kullanılamayacağına dikkat edilmelidir.
Kanun, yukarıda yer alan düzenleme ile şu üç durumda ispat hakkının varlığını kabul etmiştir:
İsnat olunan fiilin içeriğinin suç olması ve hakaret suçunun mağduru olan isnat edilen fiilin failinin, bu suçtan kesinleşmiş mahkumiyetinin bulunası (Mahkumiyet kararı, hakaretten önce kesinleşmemiş olmalıdır),
İsnat edilen fiilin ispatında kamu yararı bulunduğuna mahkemece karar verilmesi,
Hakaret maruz kalan müşteki mağdurun isnat edilen fiilin doğru veya yanlışlığını tartışmayı mahkemeden talep etmesi ve ispat hakkını faile tanımasıdır.
Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ise “İspat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi halinde, cezaya hükmedilir. ”
Suçun Nitelikli Hâlleri
Türk Ceza Kanunu’nun 125/3. maddesine göre, “Hakaret suçunun; a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı, b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, c) Kişinin men
sup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.” Ayrıca TCK m. 125/4 gereğince hakaretin alanen işlenmiş olması cezanın arttırılabileceği hâllerden biridir.
Suçun Özel Görünüş Şekilleri
Teşebbüs
Hakaret suçu, neticesi harekete bitişik suç olduğu için bir başka ifadeyle hareket yapılır yapılmaz netice meydana geldiği için kural olarak teşebbüse müsait değildir. Ancak hakaret suçunun huzura eşit sayılan durumların ortaya çıkmasını sağlayan araçlardan yazılı olanlarının kullanılması yoluyla işlenmesi durumunda, örneğin mektupla hakaret edildiğinde icra hareketleri kısımlara bölünebildiğinden, suç teşebbüse müsait bir hâl alacaktır.
İçtima
Hakaret suçunun gerek aynı mağdura karşı farklı zamanlarda (TCK m. 43/1) gerekse de farklı mağdurlara karşı aynı zamanda (TCK m. 43/2) olacak şekilde zincirleme suç olarak işlenebilmesi mümkündür.
Ancak yukarıda işaret ettiğimiz gibi eğer suç belli bir topluluğu hedef alarak, fail açısından toplulukta ver alan kişilerin kimlikleri önem arz etmeksizin işlenirse fail zincirleme suç hükümleri uygulanmaksızın tek bir hakaret suçundan sorumlu tutulacak, kimliklerinin, yaptıkları görevlerin fail açısından önem arz ettiği durumlarda ise TCK m. 43/2 uyarınca fail zincirleme suç hükümleri çerçevesinde hakaret suçundan sorumlu olacaktır. Bu noktada konuyu yukarıda verdiğimiz bir kulüp başkanının belli bir tribüne dönerek “Paralı köpekler” ifadesini kullanması örneği ile açıklayacak olursak, burada kulüp başkanı açısından o tribünde kimlerin yer aldığı önemli olmadığından ve hatta fail bu kişileri hiç tanımadığından, hakaret aslında bu kişilerin bireysel nitelikleri gözetilerek yapılmamakta, “topluluk” hedef alınmaktadır. Bu nedenle söz konusu örnekte tek bir hakaret suçunun varlığını kabul gerekir ve bu durumda fail hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmaz. Ancak örneğin onuncu defa bir meslek sınavının mülâkatına giren bir kişi için komisyon üyelerinin kimler olduğu, onların nitelikleri, hasılı bireysel özellikleri önemli olduğundan, fail bu kişileri bireysel olarak dikkate alıp, hedef konumuna getirdiğinden, failin bu kişilere “Hepiniz şerefsizsiniz, siz de hiç vicdan, Allah korkusu yok. ” demesi durumunda failin cezası TCK m. 43/2 kapsamında arttırım uygulanarak belirlenecektir. Nitekim 125/5. maddede “Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.” denmek suretiyle bu husus tekrar mahiyetinde vurgulanmıştır.
Değişik zamanlarda farklı kişilere karşı suçun işlenmiş olması durumunda ise mağdur sayısınca suçun oluştuğunu kabul gerekir ve bu durumda gerçek içtima yapılır, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkün değildir.
İştirak
Hakaret suçu, iştirak bakımından herhangi bir özellik göstermez. İştirakin tüm şekillerinin teorik olarak bu suçta mümkün olabileceği kabul edilmektedir.
MUHAKEMEYE İLİŞKİN KURALLAR
Hakaret suçunun takibi kural olarak şikâyete bağlıdır ve bu nedenle de CMK m. 253 uyarınca uzlaşmaya tabidir. Şikâyet etme hakkına mağdur sahip olmakla birlikte mağdurun bu hakkını kullanmadan ölmesi durumunda veya suçun ölmüş kişinin hatırasına karşı işlenmiş olması durumunda; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikâyette bulunulabilir.
Kamu görevlisine görevi nedeniyle hakaret edilmiş olması durumunda ise suçun takibi resen yapılır.
Yeri gelmişken ilginç bir hususa dikkatinizi çekmek istiyoruz. Buna göre, kamu görevlisinin görevinden ötürü tehdit edilmesi Kanun’da tehdit suçunun nitelikli hâli olarak düzenlenmemişken, hakaret suçu için bu durum nitelikli hâl olarak öngörülmüştür.