CMK m. 100 Tutuklama Nedir? Tutuklama İşlemi Nasıl Yerine Getirilir?
Tutuklama, ceza muhakemesindeki en ağır koruma tedbiridir. Zira kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmaksızın bir kişinin özgürlüğü bağlanmaktadır. Bu kadar ağır bir tedbir olmasına binaen Anayasa’da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde tutuklamaya ilişkin sıkı kurallar ortaya konmuştur.
Anayasa’daki düzenlemeye göre: ‘‘Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. ’’
TUTUKLAMA ANCAK HÂKİM VEYA MAHKEME KARARI İLE MÜMKÜN OLABİLMEKTEDİR; BU KURALIN BİR İSTİSNASI HUKUKUMUZDA YOKTUR!
Tutuklama Şartları
Tutuklama şartlarının neler olduğunu incelemeye geçmeden önce hemen belirtmeliyiz ki aşağıda bahsedeceğimiz şartlar gerçekleşmiş olsa bile tutuklama kararı verilmek zorunda değildir. Zira yukarıda da belirttiğimiz üzere, tutuklama, en ağır koruma tedbiri olduğundan, Ka- nun’daki işin mantığı, mümkün olduğu ölçüde bir kişiyi tutuksuz yargılamaktır.
Kanun’un 100/1. maddesine göre, ancak kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması VE (+) bir tutuklama nedeninin mevcudiyeti hâlinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilecektir.
Maddi Şartlar
Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığını Gösteren Somut Delillerin Bulunması
6526 sayılı Yasa değişikliğinden önce, tutuklama kararı verilebilmesi için öncelikli koşul olarak kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması aranmakta iken, yasa değişikliğiyle “olguların” ifadesi “somut delillerin” şeklinde değiştirilmiştir. Böylece koruma tedbirlerinin en ağırı olan tutuklama tedbirine başvuru- labilmesinin koşulları daha da ağırlaştırılmış ve bu hususta “elle tutulur” somut delillerin varlığı aranır kılınmıştır.
Bir Tutuklama Nedeninin Bulunması
Tutuklama kararı verilebilmesi için gerekli olan maddi şartlardan İkincisi, bir tutuklama nedeninin bulunmasıdır. Yasa’nın 100. maddesi bazı durumları tutuklama nedeni olarak saymış, bazı suçlarda ise bu saydığı hâllerden biri mevcut olmasa bile tutuklama nedeninin varlığını peşin olarak kabul etmiştir. Ancak her iki hâlde de dikkat edilmesi gereken, yukarıda öncelikli koşul olarak belirttiğimiz somut delillerin mevcudiyetinin aranacak olmasıdır.
Kanun’un 100/2. maddesine göre, kaçma ve delilleri karartma şüphesi tutuklama sebepleri olarak öngörülmüştür.
Kaçma Şüphesi
Somut birtakım olgular kişinin kaçacağı şüphesini uyandırıyorsa bu tutuklama nedeni gerçekleşmiş demektir. Doktrinde somut olgulara örnek olarak; kişinin pasaport alması, uçak bileti satın alması, yataklık şüphesi bulunan kimselerle ilişki kurması verilmektedir. Hâkim, kararında hangi olguya dayanarak tutuklama kararı verdiğini belirtmelidir. Buna karşılık, örneğin, birçok kişinin önünde suç işledikten sonra kendisi teslim olan biri için kaçma şüphesinin varlığından bahsedilemeyecektir.
Delilleri Karartma Şüphesi
Öncelikle belirtmek gerekir ki delilleri karartma bakımından da “kuvvetli şüphe” aranmaktadır. Böylece, suçu işlediği hususunda kuvvetli şüphe bulunan bir kimsenin delilleri karartacağına ilişkin olarak da kuvvetli şüphe varsa, hakkında tutuklama kararı verilebilecektir.
Delilleri karartmadan anlaşılması gereken ise 100/2’ye göre;
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
şeklindeki davranışlardır.
Deliller toplanmış veya zaten karartılmış ise bu sebeple tutuklama kararı da verilemez.
Varsayılan Tutuklama Nedenleri
Yasa koyucu, kendince önemli gördüğü bazı suçlar açısından yukarıdaki tutuklama nedenleri var olmasa dahi bunları var kabul ederek tutuklama yapılabilmesine olanak tanımıştır. Ancak burada da yine öncelikli olarak kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin mevcudiyetinin aranacağı ve yine tutuklama nedeninin varsayılmak zorunda olmadığı unutulmamalıdır.
3359 sayılı Kanun’un Ek 12. maddesinde sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu tutuklama nedeninin varsayılacağı suçlar arasında gösterilmiştir.
Ayrıca 7196 sayılı Kanun ile göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarının da tutuklama sebebinin varsayıldığı suçlar arasına eklendiğine dikkat edilmelidir.
Şekli Şartlar
Tutuklama Yasağının Bulunmaması
Kanun’un 100/4. maddesine göre, ‘‘Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya VÜCUT DOKUNULMAZLIĞINA KARSI KASTEN İŞLENENLER HARİÇ OLMAK ÜZERE hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.” “Ayrıca yine aynı maddeye 6763 sayılı Kanun ile eklenen ikinci fıkra uyarınca söz konusu kural, azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle verilen adli kontrol tedbirinin ihlali hâlinde de uygulanabilecektir. Ancak, bu durumda tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde dokuz aydan, diğer işlerde iki aydan fazla olamaz. ” Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, CMK m. 112’ye göre, adlî kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebileceğidir.
Suç için kanunda öngörülen adli para cezasının adli para cezası ile birlikte olması durumunda ise tutuklama kararı verilebilecektir. Ancak bu hâlde de hapis cezasının üst sınırının iki yıldan fazla olması gerekir.
Ayrıca Çocuk Koruma Kanunu’nun 21. maddesine göre de “Onbeş yaşını doldurmamış çocuklar hakkında üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerinden dolayı tutuklama kararı verilemez. ”
Muhakeme Engelinin Bulunmaması
Kişinin yargılanmasını engelleyen bir hususun varlığı durumunda, yargılanamayacak bir kimse hakkında tutuklama kararı da verilemez. Böylece örneğin, affa veya zamanaşımına uğramış suçlardan ötürü tutuklama kararı verilemeyecektir. Keza yasama dokunulmazlığı bulunan bir kimse hakkında da tutuklama kararı verilebilmesi mümkün olmayacaktır.
Ayrıca hazır bulunmayan kimse hakkında da kural olarak tutuklama kararı verilebilmesi mümkün değildir. Ancak CMK m. 248/5 uyarınca, kaçak hakkında, yine 100. maddedeki koşullar da aranarak, sulh ceza hâkimi veya mahkeme tarafından yokluğunda tutuklama kararı verilebilir.
Sanığa Güvence Belgesi Verilmemiş Olması
Mahkeme, CMK m. 246/1 ve 248/7’ye göre gaip veya kaçak sanığa duruşmaya gelmesi hâlinde tutuklanmayacağı hususunda bir güvence belgesi verebilir ve bu güvence koşullara bağlanabilir. İşte böyle bir belgenin verilmiş olması durumunda duruşmaya gelen sanık tutuklanama- yacaktır. Ancak sanık, hapis cezası ile mahkûm olur veya kaçmak hazırlığında bulunur veya güvence belgesinin bağlı olduğu koşullara uymazsa belgenin hükmü kalmaz.
Tutuklamanın Orantılı/Ölçülü Olması
Kanun’un 100/1. maddesinde ifade edildiği üzere, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez. Böylece aslında tüm koruma tedbirleri için geçerli olan orantılılık ilkesi tutuklama için açık bir şekilde vurgulanmış olmaktadır.
Hâkim veya Mahkeme Kararının Bulunması
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi tutuklama kararı ancak hâkim veya mahkeme tarafından verilebilir. Bu kuralın herhangi bir istisnası bulunmamaktadır.
Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına ancak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından karar verilebilir. Sulh ceza hâkimi soruşturma evresinde resen tutuklama kararı veremez. Ancak sulh ceza hâkimin Cumhuriyet savcısının rolünü üstlendiği CMK m. 163 uygulamasında, suçüstü hâli ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhuriyet savcısına erişilemiyorsa veya olay genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının iş gücünü aşıyorsa sulh ceza hâkimi resen tutuklama kararı verebilecektir.
Kovuşturma evresinde ise yargılamayı yapan mahkeme savcının talebi üzerine tutuklama kararı verebileceği gibi resen de bu kararı verebilir. Bu arada Yargıtay’ın tutuklama kararı verebilmesi mümkün değilken, tutukluluğun kaldırılmasına karar verebilmesi mümkündür.
Savcı, tutuklama talep ettiğinde mutlaka bu talebinin gerekçesini de belirtmek zorundadır. Ayrıca adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere de yer vermek zorundadır.
Mahkeme ise tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
- Kuvvetli suç şüphesini,
- Tutuklama nedenlerinin varlığını,
- Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterir.
Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır (CMK m. 101/3). Bu, zorunlu müdafilik hâllerinden biridir.
CMK m. 101/4’e göre, tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanığın derhal serbest bırakılması icap eder.
Tutuklananın Yakınlarına Durumun Bildirilmesi
Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir (CMK m. 107/1).
Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir (CMK m. 107/2).
Şüpheli veya sanık yabancı olduğunda tutuklanma durumu, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir (CMK m. 107/3).
Tutuklama Kararına İtiraz
Hâkimin veya mahkemenin vermiş olduğu tutuklama, tutukluluğun devamı veya tahliye isteminin reddi kararlarına karşı itiraz kanun yolu tanınmıştır.
Nasıl ki tutuklama kararına karşı kararın ilgilileri itiraz hakkına haiz iseler savcı da tutuklamama kararına karşı bu hakka haizdir. Bu durumda ise esasen itiraz üzerine verilen kararlar kesin olmakla beraber, eğer savcının tutuklamama kararına karşı yapmış olduğu itiraz üzerine merci
tarafından tutuklama kararı verilmiş ise, ilgilisi de merciin vereceği tutuklama kararına karşı itiraz yoluna gidebilecektir.
Yapılan itiraz üzerine savcıdan görüş alınması durumunda, bu görüş şüpheli, sanık veya müdafiine bildirilir. Şüpheli, sanık veya müdafii üç gün içinde görüşünü bildirebilir (CMK m. 270/2).
İtiraz, ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilecek bir beyanla yapılır. Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir (CMK m. 268/2).
Sulh ceza hâkimliği kararlarına yapılan itirazların incelenmesi, o yerde birden fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen hâkimliğe; son numaralı hâkimlik için bir numaralı hâkimliğe; ağır ceza mahkemesinin bulunmadığı yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine; ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, en yakın ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine aittir (CMK m. 268/3-a).
İtiraz üzerine ilk defa sulh ceza hâkimliği tarafından verilen tutuklama kararlarına itiraz edilmesi durumunda da yukarıdaki usul uygulanır. Ancak, ilk tutuklama talebini reddeden sulh ceza hâkimliği, tutuklama kararını itiraz mercii olarak inceleyemez (CMK m. 268/3-b).
Asliye ceza mahkemesi hâkimi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesine ve bu mahkeme ile başkanı tarafından verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi, o yerde ağır ceza mahkemesinin birden çok dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye; son numaralı daire için birinci daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi varsa, en yakın ağır ceza mahkemesine aittir (CMK m. 268/3-c).
Tutuklama Süreleri
Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir (CMK m. 102/1).
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde ise, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez (CMK m. 102/2).
Söz konusu süre 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda beş yıldır. Başka bir ifadeyle bu suçlar bakımından toplam tutukluluk süresi 7 yıl, uzatma sürelerinin toplamı 5 yıldır. Bu düzenleme 694 sayılı KHK ile 2017 yılında CMK’ya eklenmiş 7078 sayılı Kanun ile de 2018 yılında yasalaşmıştır.
Tutukluluğun uzatılmasına ilişkin kararlar, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir (CMK m. 102/3).
İstinaf ve temyiz incelemesinde geçen sürelerin de bu sürelerden sayılması gerektiği açık olmakla birlikte aksi yönde içtihatlar olduğu unutulmamalıdır.
7188 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle tutukluluk süreleri soruşturma evresinde kendi içinde daha sınırlandırılmıştır. Buna göre, soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemez. Ancak, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından bu süre en çok bir yıl altı ay olup, gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
Öte yandan söz konusu maddede öngörülen tutukluluk süreleri, fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmamış çocuklar bakımından yarı oranında, on sekiz yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ise dörtte üç oranında uygulanacaktır. Bu sınırlamanın yalnızca soruşturma evresi ile sınırlı olmadığınına, kovuşturma evresini de kapsadığına ayrıca dikkat edilmelidir.
Tutuklama Kararının Geri Alınması
103/2. madde uyarınca, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re’sen serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest kalır. Kovuşturma evresinde ise savcıya böyle bir yetki verilmemiştir. Bunun için mahkemenin tutuklama kararını kaldırması gerekir.
Savcı, şüpheliyi serbest bırakmak yerine sulh ceza hâkiminden adli kontrol altına alınmasını da talep edebilir. Ayrıca hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafii de aynı istemde bulunabilirler (CMK m. 103/1).
Savcının sulh ceza hâkiminden adli kontrol kararı istemesi durumunda, hâkim şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verir. Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir (CMK m. 105).
Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık da salıverilme talebinde bulunabilir (CMK m. 104/1).
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Bu kararlara itiraz edilebilir (CMK m. 104/2).
Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yar- gıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re’sen de verilebilir (CMK m. 104/3).
Salıverilmeden önce şüpheli veya sanık, yetkili yargı merciine veya tutukevinin müdürüne adresini ve varsa telefon numarasını bildirmekle yükümlüdür (CMK m. 106/3).
Şüpheli veya sanığa soruşturmanın veya kovuşturmanın sona erdirileceği tarihe kadar, yeniden beyanda bulunmak suretiyle veya iadeli taahhütlü mektupla önceden verdiği adreslerdeki her türlü değişiklikleri bildirmesi ihtar olunur; ayrıca, ihtara uygun hareket etmediğinde, önceden bildirdiği adrese tebligatın yapılacağı bildirilir. Bu ihtarların yapıldığını belirten ve yeni adresleri içeren tutanak veya tutukevi müdürünün düzenleyeceği belgenin aslı veya örneği yargı merciine gönderilir (CMK m. 106/2).
Tutuklama Kararının Gözden Geçirilmesi
Hukukumuzda tutuklama kararının düzenli aralıklarla incelenmesi öngörülerek, bu tedbirin geçici oluşu bir kez daha vurgulanmıştır.
Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir (CMK m. 108/1). Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, şüpheli de bu belirtilen süre içinde tutukluluk durumunun gözden geçirilmesini talep edebilir.
Kovuşturma evresinde ise iş artık mahkemeye geçmiş olduğundan, hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da yukarıda belirtmiş olduğumuz otuzar günlük süre içinde resen karar verir (CMK m. 108/3).