Avukatlık ücret sözleşmesinde kararlaştırılan vekalet ücretinin muacceliyetine ilişkin Yargıtay kararları
Avukat ile müvekkili arasında düzenlenen ücret sözleşmesi başarıya göre ücret ödenmesini öngören bir sözleşme olmayıp, sözleşme metninde belli bir koşulun oluşması halinde avukata belirli bir ücretin ödeneceği öngörülmüştür. Bu nedenle söz konusu şartın gerçekleşmesi halinde avukatın ücrete hak kazanacağı sonucuna varılmalıdır. Muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur.
Davacı-karşı davalı aleyhine Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 2000/841 Esas sayılı şufa davasını davacı- karşı davalının vekili olarak davalı-karşı davacı avukat üstlendiği, şufa davasınuı kooperatif aleyhine sonuçlanıp, şufa bedelinin faiziyle kooperatife iade edildiği anlaşıldığı gibi, bu konular taraflar arasında çekişmesizdir.
Taraflar arasında yapılan ücret sözleşmesi tarihsiz ise de, içeriğinden sözleşmenin 12.7.2001 tarihinden sonra yapıldığı hiçbir şüphe ve tereddüde yer vermeyecek şekilde anlaşılmaktadır. Bu nedenle sözleşmenin değerlendirilmesi 4667 sayılı yasa ile değişik Avukatlık Kanununun 163. ve 164. maddelerine göre yapılmıştır.
Tarihsiz avukatlık ücret sözleşmesinde taraflar, avukatlık ücretini 30.000.000.000 lira olarak kararlaştırmışlar, peşin ödenen 6.000.000.000 liranın dışında kalan 24.000.000 liranın ödenmesini de 12.7.2001 tarihli celsede verilen ara karan gereği, şufa davasının davacısı tarafından şufa bedelinin yatırılmaması sonucu verilecek mahkeme kararının Yargıtay’ca onanarak kesinleşmesi halinde veya ara kararı gereği yatan şufa bedelinin davanın sonuçlandığı tarihe kadar üst düzeyde gelir elde edecek şekilde değerlendirilmesinin sağlanması, yani her iki halde de davanın sonuçlanması şartına bağlanmıştır. Sözleşmede her iki şartın da gerçekleşmemesi halinde kalan
24.000.000 liranın ödenmeyeceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Öyle olunca bu iki şartta, ücretten kalan miktarın ne zaman ödeneceğine dair belirlemeye yöneliktir. Mahkemenin kabulünde olduğu üzere, yapılan ücret sözleşmesi geçerlidir. Başarıya göre ücret ödenmesini öngören bir sözleşme değildir. Mahkeme sözleşmeyi değerlendirmede bu yönde yanılmıştır. Kaldı ki davalı-karşı davacı avukatın vekil olarak takip ettiği şufa davasında şufa bedeli 512.520.000.000 liranın kooperatif adına bir ay vadeli hesaba yatırılıp değerlendirerek davacıya 616.555.841.470 lira olarak ödendiği, dolayısı ile sözleşmede kararlaştırılan ikinci şartın da gerçekleştiği, şufa bedelinin ne kadar süreli ve vadeli olarak bankaya yatırılmasının avukat olan davalının değil, yargılamayı ya-pan mahkeme hakiminin takdirinde olduğu da bir gerçektir. Bu konuda davalının avukat olarak yapması gerekip de yapmadığı bir şey yoktur.
Taraflar arasında geçerli olan sözleşmeye göre, davalı-karşı davacı avukat bakiye kalan ücrete hak kazanmıştır. Mahkeme 24.000.000.000 lira ilgili davanın reddine karar verilmesi gerekirken, sözleşmenin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek aksi düşüncelerle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
3- Davacı-karşı davalı, aleyhinde karşı tarafça yapılan icra takibinde takip tarihinden öncesi içinde birikmiş faiz istendiği, kendisinin usulüne uygun temerrüde düşürülmediğinden, icra takibinden öncesi için faiz istenemeyeceğini, faiz oranının da yüksek olduğunu iddia etmiştir. BK. 101/1 maddesi hükmüne göre, muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur. Davalı-karşı davacı tarafından dosyaya ibraz edilen 6.6.2002 tarihli ihtarnamede tebliğ şerhi bulunmamakta, davacı-karşı davalının icra takibinden önce temerrüdünün gerçekleşip gerçekleşmediği, talep edilen faiz oranı ile işlemiş faiz oranı ile istenen işlemiş faiz miktarı araştırılarak değerlendirilip, sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
Mahkeme kararının yukarıda 2. ve 3. bentlerde açıklanan nedenlerle bozulması gerekirken, zuhulen onandığı bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından, davalı-karşı davacının karar düzeltme istemi kabul edilmeli, onama kararı kaldırılarak hükmün bozulmasına karar verilmelidir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURUL KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan sonra ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme karan bozulmalıdır. (Y. HGK. 26.4.2006,13/245 – 236)
Dava, vekalet ilişkisinden kaynaklanmakta olup, davacı tarafından davalı avukatın azlinin haklı sebebe dayandığı ileri sürülerek, ücret alacağına konu icra takibi nedeniyle davalıya borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesi talep olunmuştur.
Taraflar arasında işin tamamlanmasından önce vekalet ücretinin ödeneceğine dair ücret sözleşmesi bulunmamaktadır. Avukatlık Kanununun 171/1 maddesinde düzenlenen “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 2. maddesinde düzenlenen “…avukatlık ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.” hükümleri gereğince de avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini talep edemez. (Bkz. Aynı doğrultuda HGK. 23.3.1983 4/562-156; HGK. 3.7.1987 3/92-599; 13. HD. 2005/15433 E. 2008/3694 K.; 13. HD.2008/6280 E. 2008/11580 K.) Ancak haklı azil halinde azil tarihi itibariyle sonuçlanmış davalar ve icra takipleri yönünden muaccel olan vekalet ücreti alacağının ödetilmesini talep edebilir. Öte yandan, vekalet ilişkisi bir bütün olup, vekaletten azil ile birlikte vekalet akdinin en önemli unsurlarından olan “güven ilişkisi” sone ermekle, bu azil işlemi taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet eder.
Somut uyuşmazlıkta davacı ile davalı avukat arasında vekalet ücretine ilişkin yapılmış bir sözleşme olmadığı gibi davalı tarafından takip edilen dava ve icra takipleri yönünden tahakkuk edecek vekalet ücretlerinin bu dava ve icra takipleri sonuçlanmadan önce ödeneceğinin kararlaştırıldığı da davalı tarafça ispat edilememiştir. Bu durumda davalı avukat yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler kapsamında sonuçlanmayan (kesin hüküm elde edilmeyen) işler yönünden vekalet ücretinin ödenmesini talep edemeyecektir. Bu itibarla davalı avukatın muaccel olmayan vekalet ücreti alacağına ilişkin davacıya karşı icra takibi yapması nedeniyle taraflar arasındaki güven ilişkisinin sona erdiği ve davacı tarafından yapılan azil işleminin haklı sebebe dayandığının kabulü gerekir, nitekim mahkemenin de kabulü bu yöndedir. Hal böyle olunca, mahkemece, azil tarihi iti-bariyle davalı tarafından takip edilerek sonuçlandırılan dava ve icra takipleri yönünden davacının hak ettiği vekalet ücretleri hesaplanarak sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 16.9.2013,2012/26676 – 2013/21352)
Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkin olup, taraflar arasındaki 12.9.2005 tarihli “Avukatlık Ücret Sözleşmesi” başlıklı sözleşmenin “Konu” başlıklı bölümünde, “….iş sahibi A. İç ve Dış Ticaret Tekstil Sanayi Limited Şirketi ve Al.Dış Ticaret Limited Şirketi aleyhine, bu tarihten sonra açılacak icra ve ceza takibi ve davalarda hukuki yardımlara ve işin sahibi şirketlerin piyasaya olan borçlarının yeniden yapılandırılmasında verilecek hukuki hizmetlere ilişkin olup, karşılıklı hak ve yükümlülükleri içerir.” düzenlenmesi mevcut olup, “Hizmetin İçeriği” başlıklı bölümünün (2) no’lu maddesinde, “Avukat, bu sözleşme nedeniyle üstlendiği işi, yasalar ve meslek kuralları uyarınca sonuna kadar takip etmekle yükümlüdür.”, “Ücret ve Ödeme” başlıklı bölümünde, “İş sahibi ve müteselsil kefiller tarafından Avukata, konu bölümünde sözü edilen avukatlık hizmetleri nedeniyle verilecek hukuki hizmetlerin karşılığı olarak 125.000,00 Dolar + KDV vekalet ücreti ödemeyi kabul beyan ve taahhüt ederler. 500 Dolar peşin alınmış olup, kefillerin kefaleti bir yılla sınırlı olmayıp asılın sorumluluğu kadardır. Kefil, iş sahibinin sözleşmeden doğan tüm borçlarından müştereken ve müteselsilen sorumludur.” Aynı bölümün (3) no’lu maddesinin son cümlesinde de, “sözleşmenin süresi 1 yıl olup, avukat mevcut dava ve takipleri sonuna kadar takip edecektir.” hükümleri bulunmaktadır.
Davacı, sözleşmede öngörülen vekalet ücreti alacağının tahsili için başlatmış olduğu takibe vaki itiraz üzerine eldeki davayı açmış, davalı ise sözleşmenin geçersiz olduğunu ve ücretin muaccel olmadığım savunmuştur. Taraflar arasındaki vekalet ilişkisinde azil ya da istifanın söz konusu olmadığı, uyuşmazlığın ise, “sözleşmenin geçerli olup olmadığı” ve “alacağın muacceliyeti” ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, 12.9.2005 tarihli Avukatlık Ücret Sözleşmesi, tarafların serbest iradeleri ile imzalanmış olan ve Avukatlık Kanunu ile hukuk ve ahlaka aykırı hükümler içermeyen geçerli bir sözleşme olup, taraflar yönünden bağlayıcıdır. Dava konusu olayda ikinci uyuşmazlık konusu olan “ücretin muaccel olup olmadığı”nın incelenmesine gelince;
Kural olarak bir alacağm ödetilmesini istemek, ancak onun muaccel hale gelmesinden sonra mümkün olabilir. Sözleşmeden doğan vekalet ücret alacağının, avukat tarafından iş sahibinden ne zaman talep edilebileceği, başka bir ifade ile ücretin muacceliyeti, taraflar arasındaki sözleşmede açıkça kararlaştırılabilir. Örneğin ücretin belli bir tarihte ödeneceği hükme bağlanabilir. Bu durumda vekalet ücretinin, tarafların belirlemiş oldukları bu tarihte muaccel olacağı kuşkusuzdur. Ancak taraflar arasındaki sözleşmede böyle bir hüküm yoksa, vekalet ücretinin ne zaman muaccel olacağı konusunda, özel Kanun niteliğindeki Avukatlık Kanunu başta olmak üzere mevzuat hükümlerini irdelemek gereklidir.
Avukatlık Kanunu’nda, ücretin ne zaman muaccel olacağı konusunda açık bir hüküm bulunmamakla beraber, 171/1. maddesinde, “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi”nin 2. maddesinde de, “avukatlık ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.” şeklinde hükümler öngörülmüştür. Yine HUMK.nun 62. Maddesinde de, “vekalet, hükmün katiyet kesbedinceye kadar davanın takibi için icap eden bilumum muameleleri ifaya ve hükmün icrasına… mezuniyeti kapsar.” düzenlemesi mevcuttur. O halde söz konusu bu hükümler gereğince, vekalet ücreti alacağının, üstlenilen işin bitmesi ile muaccel hale geleceğinin kabulü gerekir. Bu kabule göre avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini talep edemez. (Bkz. Aynı doğrultuda HGK. 23.3.1983 4/562-156; HGK. 3.7.1987 3/92-599; 13. HD. 2005/15433 E. 2008/3694 K.)
Somut olayda taraflar arasındaki 12.9.2005 tarihli Avukatlık Ücret Sözleşmesinde, vekalet ücreti 125.000,00 Dolar üzerinden maktu olarak tespit edilmiş olup, ücretin 500,00 Dolarlık kısmının peşin alındığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ne var ki ücretin bakiye kısmının ne zaman ödeneceği konusunda açık bir tarih ya da zaman öngörülmemiş, bununla beraber, az yukarıda değinilen Avukatlık Kanunu hükümlerine paralel olarak, “avukatın üstlendiği işi sonuna kadar takip etmekle yükümlü olduğu” belirtilmiştir. O halde somut olayda, davacı avukatın sözleşme konusu işleri sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini talep edemeyeceğinin kabulü gerekir. Her ne kadar mahkemece sözleşme süresinin (1) yıl olduğu ve sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren bu sürenin geçtiğinden bahisle ücretin muaccel olduğu kabul edilmişse de, olayda söz konusu (1) yıllık sürenin sonunda vekalet ilişkisinin sona erdirilmeyip devam ettiği sabittir. Kaldı ki sözleşmede, sözleşme süresinin (1) yıl olduğu belirtildikten sonra, mevcut dava ve takiplerin sonuna kadar takip edileceği de açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre ücretin, (1) yıllık sürenin dolması ile değil, sözleşmenin “Konu” başlıklı bölümünde belirtilen işlerin sonuçlanması ile muaccel hale geleceği kabul edilmelidir. Dosya kapsamından ve alınan bilirkişi raporundan, sözleşme konusu işlerin sonuçlanıp sonuçlanmadığı ise anlaşılamamaktadır. O halde mahkemece bu yönde bir inceleme ve değerlendirme y apılarak, sözleşme konusu işlerin davacı avukat tarafından sonuçlandırılıp sonuçlandırılmadığı konusunda bilirkişiden ek rapor alınıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanlış değerlendinnelerle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykın olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 23.9.2014, 2013/30781-2014/28360)
Davacının davalının vekili olarak muhtelif dava ve icra dosyalarını takip ettiği, taraflar arasında yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunmadığı ve fazla haklan saklı kalarak davalı aleyhine yaptığı icra takibi ile 5.000 TL. Vekalet ücretinin tahsilini eldeki dava ile talep ettiği tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacı avukatın takip ettiği icra ve dava dosyaları için ayn ayrı vekalet ücreti hesabı yapılarak yazılı şekilde karar verilmiştir.
Taraflar arasmda yazılı sözleşme bulunmayan hallerde vekalet ücreti üstlenilen işin sonuçlanması, azil ya da haklı istifa ile ile muaccel olur. Davacı avukat tarafından Eyüp 2. Asliye Hukuk mahkemesi’nin 2004/78 esasta görülen dava dosyasından 4.5.2004 tarihli dilekçe ile istifa ettiği anlaşılmaktadır. Mahkemece vekalet ücreti hesabı yapılırken ücretin muaccel olup olmadığı üzerinde durulmadan tüm dosy alar için vekalet ücreti takdir edildiği anlaşılmaktadır. Oysa ortada bir azil bulunmadığına göre, davacı avukatın bitirdiği işler açısından vekalet ücretini talebe hakkının olduğu gözetilmeli, istifa ettiği dosya açısında da istifasının haklı olup olmadığı araştırılarak sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece, eksik inceleme ve yanlış değerledirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 19.6.2014, 2014/19407-2014/19646)
Taraflar arasında düzenlenen 27.12.2006 tarihli avukatlık ücret sözleşmesi incelendiğinde, avukatın aldığı işin İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2005/299 Esas sayılı şirketin feshi ve tasfiyesi davası olduğu, bu dava neticesinde davacı lehine hükmedilecek hisse bedelinin ve faizi, tazminat, masraf vs bedelleri de dahil olmak üzere toplamlarının %20’sinin hükümle birlikte avukata derhal peşin olarak ödeneceği hususunun kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Davalı avukat bu sözleşmeye dayanarak, alacağını icra takibine koymuşsa da, davacı tasfiyenin henüz gerçekleşmemiş olduğundan bahisle, icra dosyasında borçlu olmadığının tespitini istemiştir. Dosya kapsamı incelendiğinde, her ne kadar İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2005/299 Esas sayılı dosyasında verilen hükümle şirketin tasfiyesine karar verilmiş ise de, tasfiye henüz gerçekleşmemiş olduğundan, tasfiye sonuçlanmadan vekalet ücreti istenemez. Ancak, tasfiye sonuçlanıp, davacının eline geçecek para sözleşme kapsamında belirlendiğinde vekalet ücreti istenmesi söz konusu olabilir ki, bundan önce davalı tarafından icra takibi yapılması mümkün değildir. Hal böyle olunca, davamn kabulü gerekirken, reddi yönünde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 30.4.2013, 2012/26050 – 2013/10850)
Dava, vekalet ücreti alacağına ilişkin davacının yaptığı icra takibine vaki itirazın iptali davası olup, davalı tarafından verilen vekalete dayalı olarak davacı avukatın davalının taraf olduğu iki ayn dava dosyasında davalıyı temsil ederek avukatlık hizmet verdiği uyuşmazlık konusu değildir. Vekalet ücretine konu alacağın tahsiline yönelik icra takibinin yapıldığı tarih itibariyle davacı avukatın istifa etmediği ve davalı tarafından da azledilmediği anlaşılmaktadır. Taratlar arasında vekalet ücretinin ne zaman ödeneceğine ilişkin yazılı bir sözleşme bulunmadığına göre ilke olarak davacı avukatın avukatlık kanunun 171/1. maddesindeki sorumluluğu kapsamında vekalet ücretini talep etmesi için vekalet ücretine konu davalann sonuçlanmasını beklemesi gerekir. Bir başka ifadeyle vekalet ücreti alacağının muaccel hale geldiği tarih, vekalet ücretine konu davaların kesinleştiği tarihtir. Dava ve icra takip tarihleri itibariyle taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin sonlandırılmadığı ve vekalet sözleşmesine konu davalann devam ettiği gözetilerek vekalet ücreti alacağının muaccel olmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece yukarıda açıklanan ilkelere aykırı olarak muaccel olmayan dava konusu vekalet ücretinin tahsiline ilişkin hüküm tesis edilmiş ise de, bu karara ilişkin davalı tarafça bu yönde bir temyiz talebinin bulunmaması nedeniyle vekalet ücretinin talep edilebilmesine dair davacı lehine usulü kazanılmış hak oluştuğu gözetilerek davacının vekalet ücretini talep edebileceğinin kabulü gerekir.
Taraflar arasında yazılı bir ücret sözleşmesi bulunmadığına göre vekalet ücreti alacağının hesaplanmasında Avukatlık kanunun 164/3. maddesi hükümlerine göre harcı yatırılmış dava değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktarın avukatlık ücreti olarak belirlenmesi gerekir. Ne var ki; davacı dava dilekçesinde Avukatlık Asgari ücret tarifesine göre ücret talep ettiğini beyan etmiş olmakla mahkemece davacının bu talebi ile bağlı kalınarak yapılacak bilirkişi hesaplaması sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde maktu vekalet ücretine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 11.3.2013, 2012/24520 – 2013/5937)
Taraflar arasındaki 8.1.2009 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinde; davalıların, davacı avukatlara 30.6.2009 tarihine kadar 60.000 TL vekalet ücreti ödeyecekleri belirtilmiş olup; davalıların bu ücretin 25.000 TL’sini ödedikleri, bakiye 35.000 TL’nin ödenmediği ihtilafsızdır. Mahkeme Kararında, sözleşmede belirtilen tarihin kesin süre olmadığı ve davalılara ihtarname ile süre verilmediği gerekçesiyle, dava reddedilmiştir. Oysa sözleşmedeki süre, kesin süredir ve ihtarname ile yeniden süre verilmesi gerekmez. Mahkemece, davalıların 35.000 TL borçlu olduklarının kabulü ile sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 27.4.2012,2012/3442 – 2012/11570)
Davacı avukat, haksız azil nedeniyle, ödenmeyen vekalet ücreti alacağının tahsili istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı, haklı azil nedeniyle avukatın ücret talep edemeyeceğini savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, azlin haksız olduğundan bahisle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Avukatlık Kanununun, 174/2. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Bu durumda davacı avukatın alaca-ğının muaccel olup olmadığı hususu öııem arzetmektedir. Yasada avukatlık ücretinin ne zaman muaccel olacağı konusunda açık bir hüküm bulunmamakla beraber, Avukatlık Kanununun 171/1 maddesinde düzenlenen “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi”nin 2. maddesinde düzenlenen “…avukatlık ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.” hükümleri gereğince vekalet ücreti alacağının, üstlenilen işin bitmesi ile muaccel hale geldiğinin kabulü gerekir. Bu kabule göre avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini isteyemez. Halbuki, davacı avukat, davalı adına takip ettiği dava dosyasının derdest olduğu sırada, davalı şirkete gönderdiği elektronik posta ile vekalet ücreti talep ettiği, davalının da cevabın da ise dava sonucunda vekalet ücretini ödeyeceğini belirttiği bu hususlarm dosya kapsamından anlaşıldığı gibi davalılarında kabulündedir. Öyle olunca henüz muaccel olmayan bir alacağın talep edilmesi nedeniyle taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiğinin kabulü ve bu nedenle yapılan azlin haklı olduğu kabul etmek gerekir. Mahkemece bu husus dikkate alınarak haklı azil nedeniyle davacı avukatın ücret talebinde bulunamayacağından dolayı açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir. (Y. 13. HD. 9.4.2012, 2012/2209 – 2012/9590)
Davacı avukat olduğunu, davalıyı idare Mahkemesinde temsil etmek için 21.10.2006 tarihli ücret sözleşmesinin düzenlendiğini, idare mahkemesinde davalıyı temsil ettiğini, idare mahkemesi kararının davalı lehine sonuçlandığını, ücret sözleşmesinde kararlaştırılan ücreti ödemeyen davalının takibe de haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile icra inkar tazminatının tahsilini istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı, idare mahkemesinde görülen davayı başka avukatın takip ettiğini, sözleşmenin oldu bittiye getirildiğini savunarak davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacının ücrete mahsuben aldığı 300 TL.nin mahsubu sonucu itirazın 9.000 TL üzerinden iptaline karar verilmiştir. Taraflar arasındaki 21.6.2006 tarihli ücret sözleşmesi 1. maddesinde ” davanın müsbet sonuçlandığını ve kesinleşmesini takip eden 15 gün içinde ödenecektir ” hükmünün yer aldığı, ücret sözleşmesine konu İdare Mahkemesi kararının 8.12.2010 tarihinde kesinleştiği, davalının davacıyı azil ettiğine dair bir iddia ve delil de bulunmadığı anlaşıldığına göre, muaccel hale gelmeyen ücretin tahsili talep edilemeyeceğinden mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir. (Y. 13. HD. 20.2.2012, 2011/17082 – 2012/3338)
Davacı avukat ödenmeyen vekalet ücretinin tahsili için bu davayı açmıştır. Taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi yoktur. Davacı şifahi kararlaştırma ile ücretin yarısının davanın başında ödeneceğini, bu ücretin ihtara rağmen ödenmediğini ve haklı olarak istifa ettiğini ileri sürmüştür. Davalı davacının belirttiği sözleşmeyi kabul etmemiş ve alacağın muaccel olmadan dava açıldığını savunmuştur. Mahkemece aldırılan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Somut olayda öncelikle çözümlenmesi gereken husus, davacı avukatın üstlendiği ve takip ettiği dava henüz sonuçlanmadan ücretini istemesinin ve bunu teminen istifa edip müvekkiline karşı dava açmasının kusurlu bir hareket olup olmadığıdır. Avukatlık ücretinin ne zaman muaccel olacağı konusunda yasada açık bir hüküm yok ise de, yasanın 171/1 maddesi ve asgari ücret tarifesinin 2. maddesi düzenlemesi karşısında üstlenilen işin bitmesi ile ücretin muaccel olacağı kabul edilmelidir. Nitekim taraflar arasında davacının iddia ettiği şekilde bir sözleşme davalı tarafından kabul edilmediğinden buna itibar edilmesi de olanaklı değildir. Dolayısıyla taraflar arasındaki sözleşmenin varlığı kabul edilmeyince bu sözleşmeye dayalı olarak davacının haklı olarak istifası da söz konusu olamaz. Toplanan delillerden davacının iddiasını yasal delillerle ispat edemediği anlaşılmıştır. Ancak davacı, dava dilekçesinde yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya bu hakkı hatırlatılmalı ve sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Bu hususun göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 28.12.2011,2011/13340-2011/20931)
Davacı, davalı bankanın Mersin şubesinin alacaklarının tahsili için başlattığı icra takiplerinden dolayı sözleşme gereği %4 ücreti ile avukatlık ücret tarifesi gereğince hesaplanacak ve karşı taraftan tahsil edilecek vekalet ücret için bu dava ile talepte bulunmuş, davalı ise bu talepler yönünden bir kısım ödemelerin yapıldığını, bir kısım vekalet ücretlerinin haricen tahsil edildiğini savunmuştur. Taraflar arasında görülüp kesinleşen İstanbul Baro Hakem Kurulunun 2002/84 esas, 2002/69 sayılı kararı kapsamından davacı avukatın azlinin haksız olduğu lesbitinin yapıldığı ve bu kararın kesinleştiği tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki 8.5.1996 tarihli hukuk müşavirliği sözleşmesinin 2. Maddesinde; davacı avukata aylık ücret dışında hizmeti hızlandırmak ve teşvik etmek amacıyla icralarda tahsil edilen paralardan %4 teşvik primi adı altında vekalet ücreti ödeneceği aynca karşı yan vekalet ücretinin de davacı avukata ait olacağı kararlaştırılmıştır. O halde, davacı avukat ancak azil tarihi itibariyle tahsil edilen icra dosyalan için sözleşmede kararlaştırılan %4 oranındaki ücreti talep edebilir. Mahkemece, bu ayrım yapılmadan tüm takip dosyaları için %4 oranı üzerinden vekalet ücreti hesabı yapılıp, karar verilmesi doğru değildir.
Avukatlık kanununun 164/son maddesi hükmüne göre, karşı tarafa yüklenen ücret avukata aittir. Görülmekte olan davada davacı, Avukatlık Kanununun 164/son maddesine göre hasıma yükletilmesi gereken ücreti de talep etmiştir. Karşı tarafa tahmil edilecek vekalet ücretinin miktarı, dava ve icra takibinin sonuçlanması ile belli olur. Vekil edenin avukatına ödeme borcu da, bunun karşı taraftan tahsil edildiği anda doğar. Henüz karşı taraftan vekalet ücreti alacağını tahsil etmemiş olan müvekkilden, avukat bu ücret alacağını isteyemez. Ancak kural böyle olmakla birlikte hakim bu kurala sıkı sıkı bağlanmamak, Avukatlık kanununun 164/son maddesine işlerlik kazandıracak şekilde her olayın özelliğine, durum ve şartlarına göre değerlendirme yapılmalı, özellikle MK’nun 2. maddesinde belirtilen hakkın kötüye kullanılmasına dürüstlük kurallarının ihlaline izin verilmemeli, gerektiğinde müvekkilin bu alacağını da karşı taraftan tahsil etmiş olduğu kabul edilmelidir.
Somut olayımızda davacı ancak azil tarihine kadar sonuçlandırdığı, dosyalar ile yine aynı tarih itibariyle karşı taraftan tahsil ettiği veya tahsil etmiş sayılabileceği ücretleri isteyebilir. Tahsilat olmayan veya tahsil etmiş kabul edilemeyeceği dosyalarla ilgili olarak davacı bir ücret talebinde bulunamaz. Davacının azlinden önce işlemden kaldırılan yada onun ihmali neticesinde tahsilatın geciktiği veya yapılamadığı takip dosyaları yönünden davacı vekalet ücreti adı altında hiçbir ücret isteyemeyeceği gibi, karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti yönünden de azil tarihi itibariyle tahsil edilmeyen veya tahsil edilebilirlik aşamasına gelmeyen takip dosyalan yönünden de talepte bulunamaz.
Hükme esas alınan 2/12/2009 havale tarihli raporda, davacı avukat tarafından takip edilen tüm icra dosyaları için sözleşmede kararlaştırılan %4 oranı üzerinden hesaplama yapılmış, karşı yan vekalet ücreti için davacının azil tarihine kadar sonuçlandırdığı dosyalar ile bu tarih itibariyle tahsil etmiş sayılabileceği ücretleri talep edebileceği açıklanmıştır. Ancak, karşı yan vekalet ücretleri hesaplanırken bazı icra dosyaları için örneğin Mersin 7. İcra Müdürlüğü’nün 2000/1221 takip sayılı dosyasında azil tarihi itibariyle borçluya tebligat yapılamadığı dolayısıyla tahsil edilmiş sayılamayacağı halde karşı yan vekalet ücretine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan davacı, davalı vekili olarak aynı alacak nedeniyle değişik şahıslara karşı ayrı ayrı birden fazla (ipoteğin veya rehnin paraya çevrilmesi, adi takip veya kambiyo hukukuna dayalı takip gibi) takip başlatmışsa aynı alacak nedeniyle birden fazla vekalet ücretine hükmedilmeyeceği de gözden uzak tutulmamalıdır. Örneğin borçlu Güler aleyhine 4. İcra Müdürülüğü’nün 2000/844 ve 2000/845 takip sayılı dosyalarda iki ayrı icra takibi yapıldığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca mahkemece, yukarıda açıklanan şekilde sözleşme hükümleri de gözetilerek, bilirkişi raporlarındaki hesabı yapılan icra dosyalarının sayılarındaki farklılık karşısında davacı talebi ile uyumlu olup olmadığı denetlenerek; davacının talep edebileceği vekalet ücreti alacağı ile karşı tarafa yükletilmesi gereken vekalet ücreti alacağından azil tarihine kadar tahsil edilmiş veya tahsil aşamasına gelmiş alacak miktarları belirlenmeli, bundan sonra tarafların sundukları ödeme belgeleri ve serbest meslek makbuzları da göz önünde bulundurmak suretiyle banka şubelerinin defter ve kayıtları incelenmeli, her bir icra dosyası için varsa ödenen meblağ tespit edilerek hak edilen vekalet ücretinden düşülmeli, sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Bu yönler gözetilmeksizin yetersiz bi-lirkişi kurulu raporu esas alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 17.2.2011,2010/7032 – 2011/2244)
Kural olarak bir alacağın ödetilmesini istemek, ancak onun muaccel hale gelmesinden sonra mümkün olabilir. Yasada avukatlık ücretinin ne zaman muaccel olacağı konusunda açık bir hüküm bulunmamakla beraber, HUMK.nun 62. maddesinde düzenlenen “vekalet, hükmün katiyet kesbedinceye kadar davanın takibi için icap eden bilumum muameleleri ifaya ve hükmün icrasına… mezuniyeti kapsar.” Avukatlık Kanununun 171/1 maddesinde düzenlenen “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 2. maddesinde düzenlenen “…avukatlık ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.” Hükümleri gereğince vekalet ücreti alacağının, üstlenilen işin bitmesi ile muaccel hale geldiğinin kabulü gerekir. Bu kabule göre avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini talep edemez. (Bkz. Aynı doğrultuda HGK. 23.3.1983 4/562-156; HGK. 3.7.1987 3/92-599; 13. HD. 2005/15433 E. 2008/3694 K.)
Somut olayda taraflar arasındaki 5.1.2009 tarihli Avukatlık Ücret Sözleşmesinin 3. maddesinde, “Davanın lehe sonuçlanması durumunda lehe sonuçlanan taşınmaz miktarının karar tarihindeki rayiç değerinin %15’ine karşılık gelen bedel vekalet ücreti olarak Avukata ödenecektir. Aleyhe sonuçlanması durumunda 650,00 YTL bedel ödenecektir.” Hükmü mevcut olup, maddede geçen “davanın lehe sonuçlanması durumunda” ifadesi, “davanın davacı lehine kesinleşmesi” olarak yorumlanması gerektiğinden, tarafların söz konusu bu hükümle, az yukarıda açıklanan, “avukatın işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini talep edemeyeceğine” ilişkin yasada öngörülen düzenlemenin aksini kararlaştırdıkları kabul edilemez. Başka bir ifadeyle, sözleşmedeki bu hüküm, henüz kesinleşmeden kararın verildiği anda ücretin muaccel olacağı anlamında düzenlenmemiştir. Borçlar Kanununun 18. maddesi gereğince sözleşmelerin yorumunda, tarafların gerçek iradelerinin esas alınması gereklidir. Nitekim aynı sözleşmenin 5. maddesinde mevcut olan, “Avukat üzerine aldığı işi kanun ve bu sözleşme hükümleri uyarınca sonuna kadar takip edecektir.” Şeklindeki hüküm de, bu konudaki yasal düzenlemeyle aynı doğrultudadır. Temyiz aşamasındaki duruşma ücreti ile ilgili olan. Sözleşmenin 6. maddesinin son cümlesindeki, “Yargıtay, Danıştay ve Vergi Temyiz Komisyonları huzurunda duruşma ayrı ücrete tabidir.” hükmü de, mahkemenin kabulünün aksine, davanın Yargıtay aşamasında ayrı ücrete tabi olduğunu göstermemektedir. Sonuç olarak davacının vekil sıfatıyla takip ettiği Kocaeli Kadastro Mahkemesine ait 1998/82 esas, 2009/6 karar sayılı dava, iş bu itirazın iptali davasının dayanağı olan icra takip tarihi itibariyle henüz kesinleşmemiş olduğundan, davacının vekalet ücreti alacağının da muaccel olmadığının kabulü gerekir. Mahkemece sözleşmenin yorumunda hataya düşülerek, alacağın muaccel olduğundan bahisle yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 7.12.2010,2010/8558 – 2010/16350)