Overbooking Hakkında Önemli Bilgiler

Avukatın haklı azline ilişkin Yargıtay kararları

Avukatın haklı azline ilişkin Yargıtay kararları

Taraflar arasındaki “İtirazın İptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Üsküdar Asliye 4. Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.9.2007 gün ve 2007/27-254 sayılı Kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 28.10.2008 gün ve 2008/11747- 12610 sayılı ilamı ile;

(… Davacı, avukat olduğunu, davalıya hizmet verdiğini, verdiği hizmetin karşılığı olarak 16.5.2005 tarihli sözleşme ile davalının 330.000 USD ödemeyi taahhüt etmesine ve aradan 15 ay geçmesine rağmen taahhüdünü yerine getirmediğini, kendisini haksız olarak azlettiğini, girişilen icra takibine de itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline %40 tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, dayanılan sözleşmede sözleşmeye konu taşın-mazların satılması halinde 330.000 USD ödeneceğinin öngörüldüğünü, taşınmazların satılmadığını, vekillik görevi devam ederken ve alacak muaccel olmadan ihtarname gönderip talepte bulunduğunu, davacının hukuki bilgisizliği nedeniyle kendisine vekaleten yanlış davalar açtığını ve kaybettiğini, azlin haklı olduğunu, davacının talepte bulunamayacağını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmede, sözleşmeye konu taşınmazların satılmasından sonra davacı avukata sözleşme tarihine kadar ifa ettiği işler karşılığı olarak 330.000 USD ödeneceğinin kararlaştırıldığı, davalı Kooperatifler Genel Kurulu’nun 14.1.2007 tarihli oturumda taşınmazların satımını gayri muayyen süre ile ertelediği ve böylece BK’nın 154. maddesi hükmü çerçevesinde alacağının muaccel hale geldiği, azlin haksız olduğu gerekçe gösterilerek davanın kabulüne karar verilmiş; davalının temyizi üzerine Dairemizce onanmış; bu kez davalı karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Toplanan delillerden ve dosya kapsamından davalı Kooperatifin davacı avukata verdiği 1.12.2001 tarihli vekaletname gereğince davacının davalıya vekaleten 24.5.2002 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurarak mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden bahisle dava dışı idarenin tazminata mahkum edilmesini istemiş; adı geçen mahkemece de iç hukuk yollan tüketilmeksizin böyle bir dava açılamayacağı gerekçesiyle 27.4.2004 yönünden kabul edil- mezlik kararı verildiği, yine davacı avukatın davalı vekili olarak 3.2.2004 tarihinde Maliye Hazinesi’ne karşı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Anayasa Mahkemesi’nce 2960 sayılı Yasa’nın 3194 sayılı Yasa ile değişik 3/g maddesinin iptal edilmesi ve iptal edilen Yasa yerine yeni bir yasa çıkarmadığından bahisle, Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/27 esas sayılı dosyası ile tazminat davası açtığı, mahkemece Yasama Meclisi’ni hâzinenin temsil edemeyeceği gibi, Yasama Meclisi’ne karşı böyle bir dava açılamayacağı gerekçe gösterilmek suretiyle açılan davanın 2.3.2005 gününde reddine karar verildiği, ret kararının daha sonra Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiği, anılan mahkeme kararından sonra tarafların 16.5.2005 gününde bir araya gelerek işbu davaya konu edilen “İş ve ücret Sözleşmesi”ni imzaladıkları, sözleşmenin “KONU” başlıklı bölümünde sözleşmeye konu edilen taşınmazlar listelendikten sonra “AMAÇ” başlıklı bölümünde de 7 bent halinde bu taşınmazların davacı avukatça kamulaştırılmalarının sağlanması veya kamulaştırılması el atma hükümleri çerçevesinde bedellerinin tahsil edilmesi veya imara açılmalarının sağlanması, ya da onnan olarak kamulaştırılmalarının sağlanması veya turizm alanı ilan edilmesi veya kamuya ait başka taşınmazla takas edilmesinin sağlanması, bu amaçların kısmen veya birlikte gerçekleştirilmesi taahhüdüne bulunulduğu, aynı sözleşmenin devam eden “Amaç Kapsamındaki Diğer İşler” başlıklı bölümünün 5. bendinde de “vekilin bugüne kadar ifa ettiği diğer hizmetleri karşılığında, sözleşmenin konu başlığı altında yazılı taşınmaz malların satılması halinde kendisine iş sahibi tarafından 330.000 USD ücret ödenecektir;” yazılı olup, davacı da sözleşmenin bu hükmüne dayanarak talepte bulunmuştur. Öncelikle belirtmek gerekir ki az yukarıda da açıklandığı gibi davacı avukat, davalı müvekkilinin yararına olmayacak şekilde, onu yönlendirmek suretiyle Yasama Meclisi’ne karşı dava açmış, iç hukuk yollarını tüketmeden yine ona vekaleten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden tazminat talebinde bulunmuştur. Nitekim açılan her iki davada da davalı müvekkilin aleyhine sonuçlanmıştır. Sözleşme tarihine kadar davacı vekilin, davalı müvekkili yararına yaptığı herhangi bir iş de bulunmamaktadır. Buna rağmen davalıya güven telkin etmek ve ileriye yönelik olarak verdiği bu güvenin sonuçlarını taahhüt etmek suretiyle, onunla eldeki davaya konu edilen sözleşmeyi imzalamış olmasına rağmen taahhütlerini gerçekleştirememiştir. Kaldı ki sözleşmede davacı avukatın üstlendiği 7 bent halinde belirtilen işler çok geniş kapsamlı, bunlardan birisi olmaz ise diğerinin gerçekleştirileceği belirtilmiş ise de, bunların çoğu avukat tarafından gerçekleştirilmesi olanağı olmayan hususlardır. Oysa ki, BK 390 ve devamı maddeleri hükümlerine göre vekalet ilişkisi karşılıklı güvene dayalı bir ilişki olup, vekilin üstlendiği görevini ve yapacağı işi doğruluk ve özenle yerine getirmesi zorunlu olduğu gibi gerçekleştiremeyeceği, yerine getiremeyeceği hususları vekil olarak avukatın vaat etmemesi, böyle bir işi kabul etmemesi gerekir. Davacı avukat bu kuralı ihlal etmiş dolayısı ile davalı vekil edeninin güvenini sarsmış olup, bunu fark eden davalı vekil eden haklı olarak davacıyı vekillikten azil etmiştir. Öyle ise azil haklı olduğundan, davacının gerçekleştirdiği davalı yararına olumlu iş de olmadığından, davacı davalıdan bir talepte bulunamaz. Mahkemece,
davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü usul ve Yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Ne var ki mahkeme kararı bu gerekçe ile bozulacak iken zuhulen onanmamış olduğu yeniden yapılan inceleme sonunda anlaşıldığından davalının karar düzeltme talebi kabul edilmeli, dairemiz onama karan kaldırılmalı, mahkeme kararı bozulmalıdır…),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma karannda açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve Yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme karan bozulmalıdır. (Y. HGK. 15.7.2009, 13/290-350)

Mahkemece “azlin haksız olduğu” kabul edilerek, davacının hak ettiği ücretten, sarf ettiği emek ve mesaisine göre %50 oranında indirim yapılmak suretiyle 33.961,18 TL üzerinden takibe vaki itirazın iptaline, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, fazlaya ve inkar tazminatına ilişkin taleplerin ise reddine karar verilmiş, hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Avukatın, vekil olarak borçları Türk Borçlar Kanununun 505 (Mülga Borçlar Kanununun 389) ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanununun 506. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık Unvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Türk Borçlar Kanununun 506. (Mülga Borçlar Kanununun 390.) maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir.
Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır.
Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.
Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin, 20.5.2010 tarihli azilname ile sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, “davacının fahiş avukatlık ücreti istediğini, davaları takip etmeyeceği tehdidinde bulunduğunu, makbuz kesmediğini belirterek, azlin haklı olduğunu savunmuştur. Dosyada mevcut olan davacı tarafından davalıya gönderilen 26.2.2010 tarihli e-posta yazısında, “.. .tahkim dosyanızdaki görevimden çekilmenin en doğrusu olacağını düşünüyorum, 31.3.2010 tarihli e-posta yazısında ise, “…bugün itibariyle mahkeme nezdinde başka hiçbir hukuki işlemde bulunmayacağımı, davayı takip faaliyetimi dondurduğumu üzülerek bildiririm. ifadeleri bulunduğu gibi, yine 17.5.2010 tarihli e-posta yazısında da, vekalet ücretinde iyileştirme yapılmasına ilişkin taleplerin bulunduğu görülmektedir. Söz konusu bu yazılar, davalı müvekkilin davacı avukatına karşı güven duygusunu ortadan kaldırıcı niteliktedir. O halde mahkemece azlin haklı olduğu kabul edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirmelerle azlin haksız olduğu kabul edilmek suretiyle, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 20.1.2015,2014/8063 – 2015/606)

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; dava, davacı avukatlar tarafından haksız azil iddiasına dayalı olarak açılan vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasında 26.9.2008 tarihinde başlayan vekalet ilişkisinin, 25.7.2012 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacılar, azlin haksız olduğunu ileri sürerken, davalı ise cevap dilekçesinde belirtmiş olduğu nedenlerle davacı avukatları haklı olarak azlettiğini savunmuştur.Avukatın, vekil olarak borçları dava tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanununun 389 ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvammn gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatım azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” Hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Avukat bu durumda ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.
Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkin olup, davacılar ile davalı İhsan arasında yazılı ücret sözleşmesi olmadan avukat olan davacıların davalıya hukuki yardımlarda bulunduğu, vekalet ilişkisinin 27.6.2011 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukatlar, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, davacıların görevini sadakat ve özenle yerine getirmediğini, azlin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir. Davaya konu yapılan Konya 6. İcra Müdürlüğü’nün 2009/8854 Esas sayılı takip dosyasında, davalı İhsan lehine davacı avukatlar tarafından toplam 118.478.75.TL’nın tahsili amacıyla 21.7.2009 tarihinde icra takibinde bulunulduğu, 11.8.2009 tarihinde borçlunun taşınmazı üzerine kaydı haciz talebinde bulunulduğu sonrasında borçlunun arabası üzerine haciz konulması istenildiği ve bunlar üzerine kayden haciz konulduğu, 2010 yılı içinde yapılan son işlemden sonra 15.6.2011 tarihindeki menkul mallara haciz konulması talebi ile 22.6.2011 tarihinde yapılan menkul haczine kadar herhangi bir işlem yapılmadığı; dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca davacı avukatların üzerine aldıkları vekalet görevinin gereklerini tam ve sağlıklı olarak yerine getirmedikleri, davacı avukatların, borçlu ve alacaklı olan davalıların kardeş olmaları nedeniyle davalı İhsan’ın kaydi hacizlerin dışında fiili haciz yapılmaması, kıymet takdiri ve satış istenmemesi yönünde sözlü talimat verdiğinden dolayı bu yönde çalışma yapmadıkları yönündeki iddialarını yazılı olarak belgelendiremedikleri ve davalı İhsan’ ın vekil olan davacıları 27.6.2011 tarihinde yaptığı azilde haklı olduğunun kabulü gerekir. Nitekim mahkemenin kabulü de bu yöndedir.
Az yukarıda da değinildiği gibi, Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Bu itibarla somut olayda, sonuçlanıp kesinleşen iş bulunmadığından mahkemece açılan davanın davalı İhsan yönünden de reddine karar verilmesi gerekirken az yukarıda yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 18.6.2014, 2014/12732 – 2014/19597)

Taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin, 20.5.2010 tarihli azilname ile sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, azlin haklı olduğunu savunmaktadır. O halde taraflar arasındaki uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığma karar verilebilecektir. Davalı davacının fahiş avukatlık ücreti istediğini, davaları takip etmeyeceği tehdidinde bulunduğunu makbuz kesmediğini bu nedenle azledildiğini savunmuştur. Davacı tarafından inkar edilmeyen e-postalardan tahkim dosyasındaki görevinden çekilmesinin doğru olacağı, mahkeme nezdinde hukuki işlemde bulunmayacağı, davayı takip faaliyetini durdurduğu, vekalet ücretinde iyileştirme yapılması talebi olduğu, ödemelerin elden yapılması gerektiği yazıları bulunmaktadır. Bu yazılar güven duygusunu ortadan kaldırıcı niteliktedir. Mahkemece azlin haklı olduğu kabul edilerek sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 15.9.2014, 2014/5894-2014/26905)

Taraflar arasındaki vekaletnamenin 9.6.2010 tarihli olup, vekalet ilişkisinin 5.9.2011 tarihli azilname ile sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, davacmın görevini sadakat ve özenle yerine getirmediğini, davaları takip etmediği için davaların müracaata kaldığını, kendisini zarara uğrattığını belirterek azlin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir.
Mahkemece, yargılama esnasında aldırılan bilirkişi raporundaki açık tespitlere ve azlin haklı olduğu noktasındaki belirlemeye rağmen gerekçeli kararda, az yukarıda değinildiği üzere, “davacı avukatın takip ettiği dosyalardaki ihmallerinin davalının hak kaybına neden olmadığı yine bu durumların olağan meslek (görev) aksamaları niteliğinde bulunduğu” şeklindeki genel ve soyut ifadelerle azlin haksız olduğu kabul edilerek hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır. Bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, davacı avukatın davalı vekili sıfatıyla takip ettiği dava dosyalarında duruşmalara katılmayarak dosyaların müracaata kalmasına neden olduğu, delil listesinin hazırlanmasında özensiz davrandığı, yine mahkemece kendisine verilen kesin süre içinde istenilen açıklamaları mahkemesine vermediği, ara kararlarının gereğini yerine getirmediği dosya kapsamından ve bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca davacı avukat haklı nedenlerle azledildiği için Avukatlık Kanunu’nun 174/2. maddesi hükmüne göre davalıdan hiçbir ücret isteyemez. Mahkemece, davacının haklı azil nedeniyle ücret isteyemeyeceği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 16.6.2014,2014/3598 – 2014/10274)

Taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin, 20.5.2010 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, azlin haklı olduğunu savunmaktadır. O halde taraflar arasındaki uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir. Davalı davacının fahiş avukatlık ücreti istediğini, davaları takip etmeyeceği tehdidinde bulunduğunu makbuz kesmediğini bu nedenle azledildiğini savunmuştur. Davacı tarafından inkar edilmeyen e-postalardan tahkim dosyasındaki görevinden çekilmesinin doğru olacağı, mahkeme nezdinde hukuki işlem de bulunmayacağı davacıyı takip faaliyetini durdurduğunu, vekalet ücretinde iyileştirme yapılması talebi olduğunu, ödemelerin elden yapılması gerektiği yazıları bulunmaktadır. Bu yazılar güven duygusunu ortadan kaldırıcı niteliktedir. Mahkemece azlin haklı olduğunu kabul ederek sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 26.6.2014,2014/2625-2014/21474)

Taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin, 6.3.2008 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Mahkemece azlin haklı olduğu kanaatine varılmış bilirkişi raporu esas alınarak icra dosyaları için sarfedilen emek ve icra dosyalarının gelmiş olduğu aşama nazara alınarak 40.000 TL vekalet ücretinin tahsiline karar verilmiştir. Konya 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/807 E. sayılı dosyasının incelemesinde davacının yanında çalışan Harun Atalay’ın yakınına ait bononun tahsili amacı ile ve vekaletname masrafından tasarruf etmek için lehtar kısmına davalının isminin yazıldığı bu şekilde davalının aslında alacaklı olmadığı bonodan dolayı adına takip başlatıldığı anlaşılmıştır. Davalı anılan bu olay nedeni ile şikayet edilmişse de, hakkında takipsizlik kararı verilmiş, avukatın yanında çalışanın ise özel evrakta sahtecilik suçundan dolayı cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bu husus başlı başına davalı-karşı davacının güvenin sarsılmasına neden olduğundan davalı karşı davacının azli haklıdır. Mahkemece de azil haklı bulunmuş, icra dosyalarının geldiği aşama ve avukatın emek ve mesaisi nazara alınarak davacı yararına 40.000 TL vekalet ücreti takdir edilmiştir. Ne var ki HUMK 62 ve (HMK73) ve gerekse Av. Kanunun 171/1 maddesine göre avukat icra takibini sonuçlandırıp alacağın tamamını tahsil etmeden vekalet ücretini müvekkilden isteyemez. O halde mahkemece de kabul edildiği üzere azlin haklı olduğu ve icra takibinin sonuçlandırılmadığı nazara alınarak asıl dava yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 10.9.2014, 2014/120 – 2014/26037)

Dava, sözleşme kapsamında verilen danışmanlık ve avukatlık hizmeti nedeni ile sözleşmeden doğan alacakların davalıdan tahsili istemi ile açılmıştır.. Taraflar arasında düzenlenen 1.5.2011 tarihli avukatlık ve danışmanlık hizmet sözleşmesinin 4.2.a maddesinde “Konusu para ile ölçülebilen davalarda ücret 1500 TL den az olmamak üzere dava değerinin %5’i dir. Bu ücretin yarısı peşin geriye kalan yansı dava sonu ödenecektir” yazılıdır. Sözleşmenin bu açık hükmüne rağmen davacı avukat sözleşmenin düzenlenmesinden kısa bir süre sonra 16.8.2011 tarihinde davalıya gönderdiği ihtarnamesinde toplam 15 icra takibi ve dava dosyası yönünden asıl alacak ve karşı yan vekalet ücreti yönünden 13.329,20 TL ücretinin kendisine ödenmesi aksi taktirde istifa edeceğini bildirmiş davalı ise 19.8.2011 tarihli cevabi ihtarnamesi ile henüz tahsilat yapılmadan vekalet ücreti alacağının istenemeyeceğini güven ilişkisinin sarsıldığını bu nedenle davacıya güvenin kalmadığını kendisini azlettiğini bildirmiştir. HUMK 62 (HMK 73) ve Avukatlık Kanunu 171/1 ve AAÜT/2 gereği avukat dava ve takip dosyalarını kesin hükme bağlamadan müvekkilinden (aksi sözleşmede kararlaştırılmış olmadıkça) ücret talep edemez. AK’nın 164/son maddesinde ise “Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.” hükmü yazılıdır. Davacı avukat yasanın bu amir hükümlerini göz ardı ederek henüz kesinleşmiş davalar ve tahsil edilmiş icra dosyalan bulunmadan davalıya böyle bir ihtarname göndermekle davalının güvenini sarsmıştır. Davalıda cevabi ihtarnameyle derhal davacıyı vekillikten azletmiştir. Azil haklıdır. Avukatlık Kanunu 174/1. maddesinde “Üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri vermek zorundadır.” hükmü yazılı olup davacı, avukatlık sözleşmesinde kararlaştırılan aylık ücret dışında başka bir ücret talep edemez.. Mevcut hükümleri göz ardı ederek yazılı şekilde davanın kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir. (Y. 13. HD. 23.6.2014, 2014/3737 – 2014/20850)

Davacı avukatın, vekalet akdi devam ederken, Kurtalan Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/153 esas sayılı dosyasında davalı kurum aleyhine hırsızlık suçu işleyen sanığın vekilliğini üstlenerek avukatlık kanuna, avukatlık meslek kurallarına ve taraflarca imzalanan avukatlık sözleşmesine aykırı davrandığı sabittir. Bu nedenle davalının savunmasında belirttiği, bilirkişi raporlarında tespit edildiği ve mahkemeninde kabulünde olduğu üzere davalı, davacıyı haklı olarak azletmiş olup yine davacının bu sebeple haklı olarak azil edilmesine rağmen diğer avukatlarla eşit icra takip dosyası verilmediği gerekçesiyle istifa etmesi de haksızdır. Somut olayda, azil haklı olduğu ve davacının istifası haksız olduğu için davacı sadece azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşen işler için vekalet ücreti talep edebilir. Davacı, azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen dava ve takiplerden dolayı hiç bir vekalet ücreti talep edemeyeceği gibi davacı lehine hakkaniyet tazminatına da hükmedilmesi de doğru değildir. Hal böyle olunca; mahkemece, açıklanan hususlar doğrultusunda inceleme ve değerlendirme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 27.5.2013, 2013/29642 – 2013/16539)

Taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Davacılar, azlin haksız olduğunu ileri sürerken, davalı ise, icra dosyalarından yapılan tahsilatların kendisine bildirilmediğini ve verilmediğini, bu nedenle azlin haklı olduğunu savunmuştur. Davacı avukatların İlgın İcra Müdürlüğü’nün 2006/1472 Esas ve 2005/2038 Esas sayılı dosyalarında değişik tarihlerde tahsilat yaptıkları, davalının şikayeti üzerine Konya Barosu Başkanlığının 30.5.2012 tarihli kararı ile davacıların “icra dosyalarından yapılan tahsilatların hapis hakkı kullanılacak olsa bile şikayetçiye geç bildirilmesi veya bildirilmemesi sebebiyle ayrı ayrı uyarma cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulumun 21.2.2013 tarih 2012/564 Esas ve 2013/119 Karar sayılı kararı ile uyarma cezalarının onandığı anlaşılmaktadır. O halde davacı avukatların, gerek “müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirmesi” gerektiğine ilişkin Avukatlık Kanununun 166. maddesine ve gerekse “müvekkil adına alınan paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin müvekkile duyurulur ve verilir.” şeklindeki Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 43. maddesine aykırı hareket ederek, müvekkilleri davalı adına yapmış oldukları bir kısım tahsilatları haksız olarak yedlerinde tuttukları, bu husustan müvekkillerini haberdar etmedikleri anlaşıldığından davalı tarafından haklı olarak azledildiklerinin kabulü gerekir. Bu itibarla mahkemece “haklı azlin” gerektirdiği sonuçlara göre bir inceleme ve değerlendirme yapılarak, azilden önce kesinleşen işler bakımından yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek hesaplama yapılması için ek rapor alınması ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle davacıların sarfettiği emekleri, mesaisi ve üstlendikleri işleri getirdikleri durum nazara alınarak yazılı şekilde tüm dosyalar yönünden vekalet ücretine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 13.3.2014, 2013/26241 – 2014/7226)

Dava, vekalet ücreti alacağı istemine ilişkin olup, taraflar arasındaki ücret sözleşmesi gereğince avukat olan davacıların davalılara hukuki yardımlarda bulunduğu, vekalet ilişkisinin 8.6.2009 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukatlar, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalılar ise, davacıların görevini sadakat ve özenle yerine getirmediğini, azlin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalıların vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir. Davacılar ile davalılar arasında ayrı ayrı imzalanan 20.2.2009 tarihli Avukatlık ücret sözleşmesinin sözleşme konusu iş başlıklı 1. maddesinin son fıkrasına göre, davacı avukatların davalı müvekkillerinin bildireceği elektronik posta adresine her ayın ilk haftası yürüyen işlerle ilgili rapor gönderileceğinin hüküm altına alındığı, davacı avukatların 30.3.2009 tarihinde rapor gönderdiği, davalıların
1.4.2009 tarihinde bu rapor ile ilgili açıklama istediği, tarafların 4.4.2009 tarihinde bu hususta telefonla görüştükleri, davalıların 6.4.2009 tarihinde yazılı olarak davacılara yapılmasını istedikleri işlemleri ve bunlarla ilgili cevapları acilen istediklerini bildirdikleri, ancak cevap verilmemesi üzerine 5.5.2009 tarihinde yeniden, 6.4.2009 tarihinde yazılan yazıya cevap verilmesini istemelerine rağmen yazılı cevap verilmediğinin ve aylık raporun verilmediğinin bildirildiği ve aylık raporun gönderilmesinin istendiği ancak davacıların bunlara karşılık olarak 21.5.2009. 25.5.2009 ve 30.5.2009 tarihinde elektronik posta yoluyla bilgi verdiği, buna göre davacıların sözleşme gereğince her ayın ilk haftası yürüyen işlerle ilgili elektronik posta yoluyla bilgi verme yükümlülüğüne aykırı davrandıkları ve bu hususta davalıların vekili olan davacıları 8.6.2009 tarihinde yaptıkları azilde haklı oldukları dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Az yukarıda da değinildiği gibi, Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Bu itibarla somut olayda mahkemece, sonuçlanıp kesinleşen iş bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 30.4.2014, 2013/23877 – 2014/14106)

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin, 30.5.2011 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Mahkemece bilirkişi raporu esas alınarak azlin haksız olduğu kanaatine varılmıştır. Oysa ki davalı savunmasında davacı avukatın icra dosyasında tahsil ettiği bir kısım alacaktan 8.000 TL’sini uhdesinde tuttuğunu azlin haklı olduğunu belirtmiştir, bu husus davacının da kabulündedir. Ne var ki HUMK 62.ve 73 ve gerekse Av. Kanunun 171/1 maddesine göre avukat icra takibini sonuçlandırıp alacağın tamamını tahsil etmeden vekalet ücretini müvekkilden isteyemez. Davacının anılan yasa hükmüne aykırı davrandığı ve bir kısım parayı uhdesinde tutması sebebi ile azil haklıdır. O halde mahkemece azlin haklı olduğu nazara alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 19.3.2014,2013/30545 – 2014/8067)

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, taraflar arasında yazılı ücret olmadan avukat olan davacının davalıya hukuki yardımlarda bulunduğu, vekalet ilişkisinin 10.12.2010 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, davacının görevini sadakat ve özenle yerine getirmediğini, azlin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir. Davaya konu yapılan Adana 2. İcra Müdürlüğü’ nün 2009/4806 Esas sayılı takip dosyasında, davalı lehine davacı avukat tarafından toplam 4.449.90TL’nın tahsili amacıyla 8.4.2009 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibinde bulunulduğu, 24.8.2009 tarihinde hacze gidildiğinde haciz yapılmadan borcun taksitler halinde ödenmesi hususunda taahhüt alındığı ancak sonrasında herhangi bir ödeme yapılmamasına rağmen azil tarihi olan 10.12.2010 tarihine kadar davacı avukat tarafından herhangi bir işlem yapılmadığı; 2009/10018 Esas sayılı takip dosyasında, toplam 1.685.76.TL’nın tahsili amacıyla 31.8.2009 tarihinde kambiyo senedine mahsus haciz yoluyla icra takibinde bulunulduğu, 20.1.2010 tarihinde haciz için yazı alınmasına rağmen azil tarihine kadar hacze gidilmediği gib herhangi bir işlemde yapılmadığı; 2009/7520 Esas sayılı takip dosyasında, toplam 5.796.95.TL’ nın tahsili için 27.5.2009 tarihinde kambiyo senedine mahsus haciz yolu ile icra takibinde bulunulduğu, borçlu adına çıkarılan tebligatın 17.6.2009 tarihinde iade edilmesine rağmen azil tarihi olan
10.12.2010 tarihine kadar herhangi bir işlem yapılmadığı; buna göre davacı avukatın üzerine aldığı vekalet görevinin gereklerini tam ve sağlıklı olarak yerine getirmediği ve davalının vekil olan davacıyı 10.12.2010 tarihinde yaptığı azilde haklı olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Az yukarıda da değinildiği gibi, Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Bu itibarla somut olayda, sonuçlanıp kesinleşen iş bulunmadığından mahkemece açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken az yukarıda yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD, 9.4.2014,2013/19989 – 2014/10798)

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; Dava, vekalet ücreti alacağı istemine ilişkin olup, taraflar arasındaki ücret sözleşmesi gereğince avukat olan davacıların davalıya hukuki yardımlarda bulunduğu, vekalet ilişkisinin 19.7.2010 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukatlar, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, davacıların görevini sadakat ve özenle yerine getirmediğini, azlin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir. Vekalet sözleşmesinin yapılmasına dayanak olan uyuşmazlık yönünde davalı lehine davadışı hastane aleyhine davacılar tarafından tanzim olunan 26.2.2007 tarihli dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklan saklı kalmak kaydı ile 30.000.TL gündüz çalışma ücreti, 7.000.00.TL gece nöbet ücreti polmak üzere toplam 37.000.TL’nın akdin feshi tarihi olan 9.8.2006 tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsilinin talep edildiği, yargılama sırasında 16.12.2008 tarihinde verilen ıslah dilekçesi ile de gündüz çalışma ücretinin 29.541.00.TL, gece nöbet ücretinin 10.609.00.TL daha artırıldığı ve bunlar yönünden de iş akdinin feshi tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsilinin istendiği, İstanbul 1. İş Mahkemesi’ nin 7.4.2010 tarih ve 2007/299 Esas 2010/308 Karar sayılı kararı ile davanın kabulü ile 30.000.00.TL ücret ile 7.000.00.TL nöbet ücret alacağının dava tarihinden, bakiye 29.541.00.TL ücret ile 10.609.00.TL nöbet ücreti alacağının ıslah tarihi 16.12.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verildiği, verilen bu kararın vekil olan davacıların yüzüne karşı verildiği, ancak bu kararın vekil olan davacılar tarafından temyiz edilmediği, İş Kanunu’nun 34. maddesinin 1. fıkra son cümlesine göre, “gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır” hükmüne rağmen davacıların vekil olarak yazdıkları dava ve ıslah dilekçesinde faizin niteliği belirtilmeksizin sadece faiz isteminde bulunmaları ve mahkemece yapılan yargılama sonucunda yüzlerine karşı mahkemece yasal faize hükmedilmesine karşın bu kararın temyiz edilmemesi nedeniyle davacı vekillerin davalı müvekkilini faiz alacağı yönünden zarara uğrattıkları ve bu hususta davalının vekili olan davacıları 19.7.2010 tarihinde yaptığı azilde haklı olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Az yukarıda da değinildiği gibi, Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Bu itibarla somut olayda mahkemece, sonuçlanıp kesinleşen iş bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 2.4.2014,2013/23659 – 2014/9968)

Taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin, 30.5.2011 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Mahkemece bilirkişi raporu esas alınarak azlin haksız olduğu kanaatine varılmıştır. Oysa ki davalı savunmasında davacı avukatın icra dosyasında tahsil ettiği bir kısım alacaktan 8.000 TL’sini uhdesinde tuttuğunu azlin haklı olduğunu belirtmiştir, bu husus davacının da kabulündedir. Ne var ki HUMK 62.ve 73 ve gerekse Av. Kanunun 171/1 maddesine göre avukat icra takibini sonuçlandırıp alacağın tamamını tahsil etmeden vekalet ücretini müvekkilden isteyemez. Davacının anılan yasa hükmüne aykırı davrandığı ve bir kısım parayı uhdesinde tutması sebebi ile azil haklıdır. O halde mahkemece azlin haklı olduğu nazara alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 19.3.2014,2013/30545 – 2014/8067)

Taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin, 28.2.2012 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, azlin haklı olduğunu savunmaktadır. O halde taraflar arasındaki uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir. Davalı taraf davacı avukatın fahiş avukatlık ücreti isteyerek uzlaşma zeminini ortadan kardırdığını belirtmekte ise de mesleğini hayatını kazanmak için icra eden bir avukatın kendisine tanınan vekalet ücretini teminat altına almak istemesinde yasal bir engel yoktur.
Bununla birlikte davalı davacının kendisinden gereğinden fazla masraf alındığını savunmuştur. Avukatlık Kanununun 173/2. maddesinde, “Avukata tevdi edilen işin yapılması veya yapıldıktan sonra sonucunun alınması için gerekli bütün vergi, resim, harç ve giderler, iş sahibinin sorumluluğu altında olup, avukat tarafından ilk istekle avukata veya gerektiği yere ödenir. Bu harcamaların avukat tarafından yapılabilmesi için yeteri kadar avansın iş sahibi tarafından verilmiş olması gerekir.” hükmü mevcut olup, bu hüküm gereğince, işin görülmesi için gerekli olan tüm masrafların iş sahibi tarafından işin başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak kabul edilmektedir. Davacı avukatın takip edilen dosyada anlaşılacağı üzere birtakım masrafları yaptığı sabittir; ancak davalı savunduğu şekilde fazla masraf verdiğini yazılı delillerle ispatlayamamıştır. O halde mahkemece azlin haksız olduğu gerekçesi ile davacı avukatın kazandığı vekalet ücretinin hesaplanarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken davanı reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 5.3.2014, 2013/23262 – 2014/6068)

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasındaki 1.4.2010 tarihli vekalet ücret sözleşmesi gereğince avukat olan davalının davacıya hukuki yardımlarda bulunduğu, vekalet ilişkisinin icra dosyasından çekilen 30.000-TL’nin istenmesine rağmen ödenmediği gerekçesiyle 8.11.2010 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı, azlin haklı olduğunu ileri sürerek icra dosyasından çekilen 30.000-TL ile davalıya masraf olarak verilen ya da gönderilen paraların tahsilini istemiştir. Davalı ise icra takibi nedeniyle hak ettiği ve rüçhanlı olan karşı yan vekalet ücreti alacağını tahsil ettiğini savunarak davanın reddini dilemiştir. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davacının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir.
Avukatlık Kanunu’nun 164/son maddesi hükmüne göre, kural olarak karşı tarafa yükletilen vekalet ücreti avukata aittir. Karşı tarafa tahmil edilecek vekalet ücretinin miktarı, dava ve icra takibinin sonuçlanması ile belli olur. Vekil edenin avukatına ödeme borcu da, bunun karşı taraftan tahsil edildiği anda doğar. Henüz karşı taraftan vekalet ücreti alacağını tahsil etmemiş olan müvekkilden, avukat bu ücret alacağını isteyemez. Ancak kural böyle olmakla birlikte hakim bu kurala sıkı sıkıya bağlı kalınmamalı. Avukatlık Kanunu’nun 164/son maddesine işlerlik kazandıracak şekilde her olayın özelliğine, durum ve şartlarına göre değerlendirme yapılmalı, özellikle MK’nun 2. maddesinde belirtilen hakkın kötüye kullanılmasına, dürüstlük kurallarının ihlaline izin verilmemeli, gerektiğinde müvekkilin bu alacağını karşı taraftan tahsil etmiş olduğu da kabul edilmelidir. Bu durumda somut olayda; davalının, icra takibinin devamı esnasında alacağın tamamen tahsili sağlanmadan, henüz muaccel hale gelmemiş olan karşı yan vekalet ücreti alacağını icra dosyasına yatırılan ilk kısım paradan tahsil etmesi usul ve yasaya aykırı olup, azil işleminin haklı olduğu anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan bilirkişi raporu ve mahkemenin kabulü de bu yöndedir. Ancak mahkemece bu saptamadan sonra, taraflar arasındaki sözleşmenin 3. maddesinde bulunan “…tahsilatta aşama kaydedildiği taktirde müvekkil vekil ile vekalet ilişkisini sona erdirmesi durumunda, dava konusu miktarın %5’ini vekalet ücreti olarak ödemekle yükümlüdür” düzenlemesi gereğince tahsilat harcı yatırıldıktan sonra davalının uhdesinde kalan meblağın %5’i olan 7.050 TL’nin vekalet ücretine karşılık olarak alıkonulabileceği gerekçesiyle bakiye 21.762 TL yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Az yukarıda da değinildiği gibi. Avukatlık Kanununun 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Bu hükmün aksine yapılacak düzenlemeler geçersizdir. Hal böyle olunca taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 3. maddesinde yer alan bu hüküm geçersiz olup, somut olayda uygulama olanağı bulunmamaktadır. Hal böyle olunca davalının uhdesinde bulunan tüm meblağın davacıya iadesine karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
3- Davalı avukatın davacıya gönderdiği 22.11.2010 tarihli ihtarnamede ve aynı zamanda cevap dilekçesinde dosyalara yatırılan makbuzlu harcamaların toplamının 1.861,55 TL olduğunu açıkça ikrar etmesine rağmen, mahkemece davacı tarafından davalıya verilen gider avansının tamamının kullanılmış olmasının hayatın olağan akışına ve genel yaşam deneylerine uygun olduğu yönünde görüş bildiren bilirkişi raporuna itibar edilerek masraflar yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece davalıya ödendiği kredi kartı slibi ile ispatlanan 2.000 TL ve havale ile gönderilen 2.125 Euro’dan yapılan 1.861,55 TL harcamanın mahsubundan sonra taleple bağlılık ilkesi de gözetilerek kalan kısmın davacıya iadesine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle ve yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 28.11.2013, 2013/1604 – 2013/29439)

Davalının alacağın tahsili amacı ile davacıya vekalet verildiği sabit olup uyuşmazlık davacının haksız azledilip azledilmediği noktasında toplanmaktadır. Davacının, davalıdan aldığı 20.10.2010 tarihli vekaletnameye istinaden davalının alacağını tahsil etmek amacı ile 60.000 TL asıl alacak üzerinden kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip başlattığı, dava dışı borçludan aylık 7000 TL taksitler halinde borcun ödenmesi hususunda taahhüt aldığı, davacının icra dosyasından yasal kesintiler düşüldükten sonra kalan 6.305,60 TL’yi 16.12.2010 ve 18.11.2010 tahsil etmesine rağmen davalıya 4.000’er TL teslim ettiği dosya kapsamı ile sabittir. Davalıya teslim edilen bu miktarlar yönünden davacı avukat herhangi bir açıklama yapmamıştır. Bu durumda davacının, davalının kendisine duyduğu güveni sarstığı, dolayısı ile azlin haklı olduğu anlaşılmıştır. O halde mahkemece davacının azil tarihine kadar olan bitmiş ve kesinleşmiş işlerden dolayı, ücrete hak kazandığı kabul edilerek vekalet ücretinin hesaplanması gerekirken yazılı şekilde azlin haklılığı tartışılmadan hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 30.10.2013, 2013/10465 – 2013/26401)

Somut olayda davacı, haksız olarak azledildiğini belirterek, Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2009/704 esas sayılı dava dosyası nedeniyle vekalet ücreti alacağının tahsilini istemiş olup, davalı ise iki nedenle azlin haklı olduğunu savunmuştur. Davacının azil nedenlerinden biri, “aynı dava nedeniyle nakit olarak vermiş olduğu teminat bedelinin yerine davacı tarafından banka teminat mektubunun sunulması ve daha sonra da bedelinin alınması” diğeri de “kendisinin taraf olduğu bir başka dosyada davacının karşı tarafın avukatlığını üstlenmiş olmasıdır. Mahkemece ilk azil nedeni hakkında değerlendirme yapılmışsa da, ikinci azil nedeni hakkında ise herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır.
Oysa ki iş bu davada vekalet ücretine konu olan Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2009/704 esas sayılı dava devam etmekte iken, davalının başka bir vekili tarafından, İlker  ve Turgut ’a karşı açılmış olan Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2010/83 esas sayılı dava dosyasında, davacı avukatın 2.10.2010 tarihli vekaletname ile karşı tarafın (İlker, Turgut ) vekilliğini üstlendiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Avukatın, vekalet ilişkisi devam etmekte iken müvekkiline ait bir başka dosyada karşı tarafın vekilliğini üstlenmesi, müvekkilin avukatına olan güvenini sarsan, vekilin sadakat borcuna aykırı davrandığını gösteren bir husustur. O halde davalının, 7.10.2010 tarihli azilname ile davacı avukatı haklı olarak azlettiğinin kabulü gerekir. Haklı azil halinde ücret talep edilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece ikinci azil nedeni incelenmeksizin azlin haksız olduğunun kabulü ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir (Y. 13. HD. 17.9.2013, 2013/14957 – 2013/21554)

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin, 5.5.2009 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, aldığı avanslarla ilgili zamanında bilgi ve hesap vermeyen, bu nedenle mü
vekkili davalıyı vergi ziyamdan dolayı zarara uğratan davacının haklı olarak azledildiğinin kabulü gerekir. Az yukarıda da belirtildiği üzere, haklı azil halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü olmadığından, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. O halde mahkemece açıklanan hususlar gözardı edilerek, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 9.4.2013,2013/5049 – 2013/9015)

Davacıların 13.6.2000 tarihli vekaletname ile davalıların avukatlığını üstlendikleri ve takip ettikleri, davada karar verildikten sonra henüz kesinleşmeden 10.2.2003 tarihinde azledildikleri, dosyadaki delillerden anlaşılmış olup davacılar vekalet ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle yapılan icra takibine davalıların itiraz ettiklerini belirterek, itira-zın iptali talepli bu davayı açmışlardır. Davacılar, davalıların avukatı olarak takip ettikleri Tuzla İcra Tetkik Merci’nin 2000/74 Esas sayılı dosyasına yatırılan 15.000.000.000 TL teminatı geri aldıkları halde, davalı müvekkillere iade etmedikleri için, haklı olarak azledilmişlerdir. Avukatlık Kanunun 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde, ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise, ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü getirilmiştir. Azlin haklı olduğu anlaşıldığına ve azil tarihine kadar da davacıların bitirdiği dava bulunmadığına göre, davacılar vekalet ücretine hak kazanmamıştır. Asıl davanın reddi gerekirken, mahkemece, yazılı şekilde davanın kabulü usul ve yasaya aykırıdır. (Y. 13. HD. 18.3.2013, 2012/24642 – 2013/6521)

Avukatlık Kanununun 174. maddesinde “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcuttur. Mahkemece hükme esas alman bilirkişi raporunda, davacı avukatın davalı Ayşe’nin velayetinin kaldırılması için Küçükçekmece 2.Aile Mahkemesinin 2008/1391 esas sayılı dosyası ile ihbarda bulunduğu, bu ihbar nedeniyle güven ilişkisinin devam etmeyeceği gerekçesiyle azlin Küçükçekmece 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/552 esas sayılı dosya yönünden haklı olduğu, Küçükçekmece 2.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/16 esas sayılı dosya yönünden haksız olduğu belirtilmiştir. Azil işlemi bir bütün olup bir dosyada azlin haklı, diğerinde haksız olduğu kabul edilemez. Azlin haklı olduğuna ilişkin gerekçe yerindedir. Haklı azil halinde avukat ancak takip ederek sonuçlandırdığı işlerden dolayı ücrete hak kazanır. Sonuçlandırdığı bir iş yok ise herhangi bir ücret isteyebilmesi olanaklı değildir. Davacı avukat tarafından azil tarihi itibariyle tamamlanmış iş olmadığına göre davacı vekalet ücreti isteyemez. Öyle olunca mahkemece davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 14.3.2013, 2012/11526 – 2013/6308)

Asıl dava, haklı azil iddiasına dayalı olarak, davalı avukata ödenen bir kısım peşin vekalet ücretlerinin iadesi, birleşen dava, davalı avukatın şirket adına yapmış olduğu tahsilatlardan, zimmetinde bulundurduğu miktarın tahsili, davalı-karşı davacı avukat tarafından açılan dava ise, azil nedeniyle ödenmeyen vekalet ücreti alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Taraflar arasında 24.7.1998 tarihli yazılı ücret sözleşmesi ile başlayan vekalet ilişkisinin, 31.1.2002 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı şirket, davalı avukatın, ahzu kabz yetkisine dayanarak şirket adına yapmış olduğu bir kısım tahsilatları, şirket hesabına aktarmadığının tespit edilmesi, bu durumun 23.1.2002 tarihli belge ile davalı tarafından da ikrar edilmesi sonucunda, güven ilişkisinin zedelendiğini, davalı avukatı haklı olarak azlettiklerini ileri sürerken, davalı ise, görevini sadakat ve özenle yerine getirdiğini, azlin haksız olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgilidir.
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, “…davalı avukat tarafından davacıya hitaben yazılan 23.1.2002 tarihli yazının, karşılıklı olarak hesap görülmesi isteğini taşıdığı, hesap görülmesi sırasında davalı avukatın, 3. kişilerden aldığı değerler ile ücret ve masraf alacakları ortaya konularak, tarafların birbirlerinden alacaklı ya da borçlu olup olmadıklarının belirlenmesinin mümkün olduğu, bu itibarla davacı şirketin, 23.1.2002 tarihli azilnamesi ile hiçbir gerekçe ileri sürmeden, gördüğü lüzum üzerine davalıyı vekaletten azletmesinin haksız azil niteliğinde olduğu” belirtilmiştir.
Oysa ki davalı-karşı davacı avukat tarafından bizzat kendi el yazısı ile yazılıp imzalanan 23.1.2002 tarihli belgede aynen, “açılan dava ve icra takip dosyalarından bir kısmında yapılan tahsilatların küçük bir bölümü, Ankara Bölge Müdürlüğünün kayıt altına alamadığı çeşitli masraflara harcandığı gibi, bir kısmı da uhdemde kalmıştır. Bu meyanda yapılacak ikili çalışma ile çıkacak bedeli defaten şirketinize ödemek ve açık hesabımı kapatmak istiyorum.” Açıklaması bulunmakta olup, davalı bu açıklaması ile, davalı şirket adına yapmış olduğu tahsilatların bir kısmım haksız olarak uhdesinde tuttuğunu açıkça ikrar etmiştir. Yine şikayet üzerine Ankara Barosu tarafından yapılan soruşturma dosyası içinde yer alan ve davalı-karşı davacı avukat tarafından, “Yapı Kredi A.Ş. Hukuk İşleri Müdürlüğüne” hitaben verilen 26.1.2002 tarihli dilekçede mevcut olan “Yoğun iş programında kendimizce yetersiz gördüğümüz yüksek rakamlı dosyaların ücretlerinden bir kısmım yasal olandan ziyade tahsilatın %10’u gibi bir orana taşımış olmamız haksız gerçeğini, yukarıda sunduğumuz gerçek tablo elbetteki silemez. Yaptığımız hatanın ve doğuracağı sonuçların tamamının bilincindeyiz. Ancak bu kadar özverili çalışma temposunda bu hatanın bir kez olsun affedilmesini sizlerden tüm utancımız ile talep ediyorum.” şeklindeki beyanlarla da bu ikrar teyit edilmiştir.
O halde davalı avukatın, gerek “müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirmesi” gerektiğine ilişkin Avukatlık Kanununun 166. maddesine, gerekse “müvekkil adına alman paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin müvekkile duyurulur ve verilir.” şeklindeki Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 43. maddesine aykırı hareket ederek, müvekkili davacı-karşı davalı şirket adına yapmış olduğu bir kısım tahsilatları haksız olarak yedinde tuttuğu, bu husustan müvekkilini haberdar etmediği, olayın tespit edilmesi üzerine de, kendi el yazısı ve imzası ile “tahsilatları haksız olarak yedinde alıkoyma” şeklindeki özen ve sadakat borcuna aykırı eylemini açıkça ikrar ettiği anlaşıldığından, davacı-karşı davalı tarafından haklı olarak azledildiğinin kabulü gerekir. Bu itibarla mahkemece taraflar arasındaki asıl, birleşen ve karşı davalarda, az yukarıda açıklanan haklı azlin gerektirdiği sonuçlara göre bir inceleme ve değerlendirme yapılarak, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle “azlin haksız olduğunun” kabulü ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 5.3.2013,2012/12876 – 2013/5157)

Temsil ve vekalet ilişkisi tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekalet sözleşmesi, sonucu itibariyle bir güven ilişkisi olduğundan vekalet konusunun yerine getirilmesinden vekile düşen başlıca yükümlülük onu özen ve sadakatle ifa etmesidir. Vekilin güven sarsıcı hareketleri nedeniyle azli halinde azlin haklı sebebe dayandığının kabulü gerekir. Somut uyuşmazlık itibariyle; Davacı avukatların davalı kurumun vekaletini üstlenerek vekalet ücretine esas bu davanın konusu olan Mesudiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/34 esas sayılı dava dosyasını takip ettikleri sırada davalı kurumu zarara uğrattıklarından bahisle haklarında Ordu Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/72 esas sayılı dosyasında dava açılan sanıkların vekaletini üstlendikleri anlaşılmaktadır. Davacı avukatlar, davalı kurumun mağdur olarak yer aldığı Ordu Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/72 esas sayılı dosyasında yargılanan sanıkların vekaletini üstlenerek davalı ile aralarındaki vekalet akdinin esaslı unsurlarından güven unsurunu ihlal etmişlerdir. Bu itibarla davalı kurum tarafından, davacı avukatlar hakkında yapılan azil işlemi mahkemenin de kabulünde olduğu üzere haklı sebebe dayanmaktadır.
Avukatlık Kanununun 174. maddesine göre Avukatın kusur ve ihmalinden kaynaklanan nedenlerle azledilmesi halinde herhangi bir ücret talep edemeyeceği düzenlenmiş olup, azil tarihi itibariyle vekalet ücretine esas bu davanın konusu olan Mesudiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/34 esas sayılı dava dosyasının derdest olması itibariyle tamamlanan bir iş bulunmadığından davacı vekiller hiçbir ücret talep edemeyecektir. Öyle olunca mahkemece davamn tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HI). 25.2.2013, 2012/28094 – 2013/4291)

Dava, vekalet ücreti alacağına ilişkin olup, davacı, davalının kendisini haksız olarak azlettiğinden bahisle aralarında akdedilen yazılı ücret sözleşmesine göre hesaplanacak olan vekalet ücretinin davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı ise azlin haklı olduğunu, ücret sözleşmesine göre dava ile ilgili tüm masrafların avukat tarafından karşılanması gerektiği halde davacı avukatın mahkemece verilen mehile rağmen eksik harcı yatırmayıp bu harcı kendisinden tahsil etmeye kalkıştığını, bu durumun güvenini sarstığım ve avukatı azlettiğini savunmuştur.
Taraflar arasında akdedilen sözleşme hükümlerine göre eksik harcın tamamlanması avukatın sorumluluğunda olup, mahkemece verilen iki ayrı mehile rağmen yatırılmayıp davalıya gönderilen ihtarname ile müvekkilden tahsil edilmeye çalışılmış olması nedeniyle azil haklı olup, mahkemece alman bilirkişi raporu ile de bu husus sabittir. Bu durumda azlin haklılığı, azil tarihine kadar da davacı avukat tarafından sonuçlandırılmış hiçbir işin bulunmayışı gözetilerek davanın reddi gerekirken, yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 5.2.2013, 2013/455 – 2013/2281)

Temsil ve vekalet ilişkisi tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekalet sözleşmesi, sonucu itibariyle bir güven ilişkisi olduğundan vekalet konusunun yerine getirilmesinde vekile düşen başlıca yüküm, vekalet görevini özen ve sadakatle ifa etmesidir. Vekilin güven sarsıcı hareketleri nedeniyle azli halinde azlin haklı sebebe dayandığının kabulü gerekir. Somut uyuşmazlık itibariyle davacı avukatın vekalet ücretine esas bu davanın konusu olan Yatağan Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2009/222 esas sayılı davanın devamı sırasmda davaya konu taşınmazın karşı tarafının hissesini satın alan ve daha sonra davaya da dahil olan İlker’in vekaletini alarak ve hatta dosyamız davalısı Metin’in davacı, İlker’in davalı olduğu Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2010/83 esas sayılı dosyadaki davada İlker’i vekil sıfatıyla temsilen hareket ederek aradaki vekalet akdinin esaslı unsurlarından güven unsurunu ihlal etmiştir. Davalı tarafından yapılan azil işlemi mahkemeninde kabulünde olduğu üzere haklı sebebe dayanmaktadır.
Avukatlık Kanununun 174. maddesine göre avukatın kusur ve ihmalinden kaynaklanan nedenlerle azledilmesi halinde herhangi bir ücret talep edemeyeceği düzenlenmiş olup, azil tarihi itibariyle vekalet ücretine esas bu davanın konusu olan Yatağan Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2009/222 esas sayılı dava dosyasının derdest olması itibariyle tamamlanan bir iş bulunmadığından davacı vekil hiçbir ücret talep edemeyecektir. Öyle olunca mahkemece davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 11.2.2013, 2012/14126 – 2013/2993)

Davacı avukat, davalı tarafından 12.4.2007 tarihli azilname ile haksız olarak azledildiğini belirterek, vekalet ücretinin tahsili talepli bu davayı açmıştır. Davalı ise, çocuklarıyla davacı arasında Ağır Ceza mahkemelerinde devam eden davalar bulunduğunu, bu nedenle davacıyı azlettiğini savunmuştur. Gerçekten de, Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/68 E. ve 2009/457 E. sayılı dosyalarında ve Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/179 E. sayılı dosyasında, davacı avukat ile davalının oğulları ve kızı hasım durumundadır. Bu durumda davacı avukat ile davalı müvekkil arasındaki güven ilişkisi ortadan kalkmış olacağından, davalının davacıyı azli haklıdır. Davacı avukat, ancak azil tarihinde bitirmiş olduğu işler nedeniyle vekalet ücreti talep edebilir. Mahkemece, azil haksız kabul edilerek davanın kısmen kabulü, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 14.1.2013, 2012/18165 – 2013/258)

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; Dava, vekalet ücreti alacağı nedeniyle başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkin olup, taraflar arasındaki ücret sözleşmesi gereğince avukat olan davacının davalılara hukuki yardımlarda bulunduğu, vekalet ilişkisinin 21.5.2008 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, davacının görevini sadakat ve özenle yerine getirmediğini, azlin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir.
Davalı tarafın haklı azil nedeni olarak ileri sürdüğü nedenlerden biri, davacı avukatın hukuki yardım görevleri içinde olan, “Cem hakkındaki şikayet dilekçesinin takibinin yapılmamış olması ve verilen takipsizlik kararına karşı da itiraz yoluna başvurulmaması”dır. Gerçekten de davacı avukatın, ücret sözleşmesi ile davalılara vermeyi taahhüt ettiği hukuki yardımlardan biri olan, “Cem’in suç vasfındaki eylemlerine karşılık ceza davaları açılması” hususu ile ilgili olarak, adı geçen kişi hakkında “güveni kötüye kullanma” suç isnadıyla Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına 6.12.2007 tarihinde şikayet dilekçesi verdiği, yapılan soruşturma sonucunda şüpheli hakkında 11.12.2007 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu karara karşı davacı tarafından itiraz yoluna başvurulmadığı, dolayısıyla bu konudaki vekalet görevi ile ilgili olarak gerekli özen ve dikkatin gösterilmediği ve yapılan azil işleminin haklı olduğu anlaşıldığı gibi, hükme esas alman bilirkişi raporu ve mahkemenin kabulü de bu yöndedir.
Az yukarıda da değinildiği gibi, Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” Hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Bu itibarla somut olayda mahkemece, azle neden olan iş dışındaki davalarla ilgili olarak harcanan zaman ve emek nedeniyle sözleşmede öngörülen ücretin bir bölümü üzerinden hüküm kurulmuş olması isabetli değildir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, mahkemenin kabulünün aksine, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. O halde mahkemece açıklanan hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 11.12.2012,2012/11696-2012/28359)

Dava, haksız azil iddiasına dayalı vekalet alacağı isteminden ibarettir. Davalı savunmasında, davacının icra dosyasını takip etmediğini, kendi çabalan ile alacağı tahsil etmek durumunda kaldığını, bu nedenle azlinin haklı olduğunu, davacının vekalet ücretini hak etmediğini savunmuştur. Vekil olunan ceza davasında, karşılıksız çek keşide etmek suçundan yapılan soruşturma ve kovuşturmaya davacının müşteki vekili olarak katıldığı ve davanın, sonradan yasa uyarlaması yönünde bozulmuş dahi olsa, sanıklar aleyhine karara bağlandığı sabit olup bu halde davacı tamamladığı iş yönünden mahkemenin de kabulünde olan 450,00TL vekalet ücretini hak etmiştir. Ne var ki; icra takibi yönünden yapılan incelemede Kadıköy 4.İcra Müdürlüğünün 2007/3186 sayılı dosyasıyla 20.3.2007 tarihinde başlatılan kambiyo senetlerine mahsus icra takibinde, borçlunun aracına haciz şerhi konulduktan sonra hiçbir işlem yapılmadığı ve dosyanın 14.6.2008 tarihinde takipsizlik nedeniyle işlemden kaldırıldığı, 22.2.2011 tarihinde davalı alacaklı asilin durumdan haberdar olduğu, çek aslını ve haczin fekkini istediği, 4.3.2011 tarihinde de tahsil nedeniyle ibrada bulunduğu ve aynı tarihte davacıyı azlettiği anlaşılmaktadır. Bu halde, icra dosyası yönünden davacının vekalet görevinin gereklerini ve sorumluluğunu yerine getirdiğini ispat külfeti davacıda olup, bu husus ispatlanamadığına göre icra dosyasında davacının vekalet ücretine hak kazanamayacağının kabulü gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. (Y. 13. HD. 15.11.2012,2012/18953-2012/25636)

Tarailar arasında imzalanan sözleşme kapsamında davacı avukatın, davalının hukuk müşavirliğini yürüttüğü ve bu kapsamda kendisine tevdi edilen icra takip dosyalarının takip ettiği ve ancak Ankara 17.İcra Müdürlüğünün 2009/1006 Esas sayılı dosyasında tahsil ettiği 66.080 TL ve 70.000 TL’m makul süre içinde davalı hesabına aktarmadığı anlaşılmaktadır. Davacının tahsil ettiği parayı makul sürede müvekkiline vermesi vekalet ilişkisinin gereği olup, makul sürenin aşılması haklı azil nedenidir. Dava konusu olayda, davacının hapis hakkını kullanmasını gerektirecek meblağdan daha yüksek bir miktarı makul süreyi aşacak bir süre uhdesinde tutması haklı azil nedeni olup mahkemenin de kabulü bu yöndedir. Olayda çözülmesi gereken sorun, davacının haklı olarak azledilmesine rağmen ücrete hak kazanıp kazanmadığı, kazanmış ise miktarının ve olduğu hususudur. Hemen belirtmek gerekir ki, haklı azil halinde avukat ancak takip ederek sonuçlandırdığı işlerden dolayı ücrete hak kazanır. Sonuçlandırdığı bir iş yok ise herhangi bir ücret isteyebilmesi olanaklı değildir. Eldeki davaya konu icra takiplerinin halen devam ettiği ve sonuçlanmadığı ise sabittir. Davacı avukat henüz işi sonuçlandırmadığı için ücrete hak kazanmamıştır. Bu itibarla sarfettiği emek ve mesaisi oranında ücret isteme hakkına da sahip değildir. Mahkemece değinilen bu yön gözetilerek davanın tümüyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 23.10.2012, 2012/8036 – 2012/24189)

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; davacı avukatın, davalının boşanma davasında vekilliğini üstlendiği, ancak 18 Şubat 2010 tarihinde davalı müvekkili tarafından azledildiği anlaşılmaktadır. Davacı, vekaletten azlinin haksız olduğunu ileri sürerken, davalı ise azlin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığı, yükümlü ise ödenmesi gereken ücretin miktarı belirlenebilecektir. Davalı taraf azil nedeni olarak, boşanma davasına verilen cevap dilekçesinde bariz yanlışlıkların ve çelişkilerin olmasını göstermiştir. Davacı avukatın yaptığı bu hatalar, davalı müvekkili aleyhine zarar verici netice doğurmamasına karşın, “özen borcu” konusundaki yükümlülüğün yerine getirilmediğinin açık bir göstergesidir. Az yukarıda da açıklandığı üzere taraflar arasındaki “güven ilişkisi” vekalet akdinin en önemli unsurlarından olup, davacı avukatına olan güveninin sarsıldığının, dolayısıyla azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Keza, mahkemenin kabulü de azlin haklı olduğu yönündedir. Haklı azil halinde, müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü olmadığından davacı ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücretinin tahsilini isteyebilir. Hal böyle iken, mahkemece açıklanan hususlar gözardı edilerek, aksine düşüncelerle, yazılı şekilde hü-küm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD.
12.9.2012, 2012/13627-2012/19156)

Davacının davalı şirketi temsilen takip ettiği Antalya 3. İcra Müdürlüğünün 2007/4909 esas sayılı takip dosyasının incelenmesinden davacının 9.5.2007 tarihli dilekçesiyle davalının vekilliğinden istifa ettiği icra müdürlüğüne bildirildiği, istifa dilekçesinin alacaklı aşıla (davalıya) 29.5.2007 tarihinde tebliğ edildiği, bundan sonra davacı avukatın 18.6.2007 tarihinde eski vekaletnamesini yine aynı dosyaya sunmak suretiyle bir takım işlemler yaptırdığını ve haciz istediği 24.10.2007 tarihinde borçlunun evine hacze gidildiği, haciz sırasında borçlunun borcunu ödediğini beyan etmesi üzerine de davacı avukatın “şimdilik haciz yapılmasın” şeklinde beyanda bulunduğu, yine bu tarih itibariyle de (24.10.2007) davalının davacı avukatı gördüğü lüzum üzerine azlettiği anlaşılmıştır.
Vekil ile vekil eden arasında bulunan vekalet sözleşmesinin temel dayanağı güven saygı ve sadakat ilişkisidir. Vekilin güven sarsıcı harekette bulunması sonucu müvekkil tarafından azledilmesi halinde azil haklı olur. Az yukarıda açıklandığı üzere davacı avukat takip ettiği icra dosyasında davalının vekilliğinden istifa etmiş, istifa dilekçesi davalı müvekkiline tebliğ edilmiş, bundan sonra yeni bir vekaletname sunmadan eski vekaletnamesini ibraz etmek suretiyle aynı icra dosyası üzerinden bir kısım işlemler yapmış borçlunun evine hacze gitmiş böylece vekil edenin güvenini sarsmış, aynı günde davalı tarafından azledilmiştir. Hal böyle olunca da azlin haksız olduğundan söz edilmesine olanak yoktur.
Azil haklı olunca da Avukatlık Kanunun 174. maddesi hükmünce ücret talebinde bulunulamaz. Ancak azilden önce bitirilmiş işler yönünden talepte bulunabilir. Mahkemenin bu yönü gözardı ederek yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar vermiş olması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 11.6.2012, 2012/5576-202/15017)

Vekil-vekil eden arasmda bulunan vekalet sözleşmesinin temel dayanağı güven ve saygı ilişkisidir. Güven sarsıcı harekette bulunulması sonucu ilişkinin sarsılması, buna da davacı tarafın tutum ve davranışının yol açması halinde azil haklıdır. Davacı, takip ettiği Antalya 3 İcra Müdürlüğünün 2007/4909 esas sayılı dosyasına, 9.5.2007 tarihli dilekçeyi sunarak vekillikten istifa ettiğini bildirdiği, istifa dilekçesinin alacaklı aşıla 29.5.2007 tarihinde tebliğ edildiği görülmüş, davacının 18.6.2007 tarihinde dosyaya tekrar aynı vekaletini sunduğu, alacaklı vekili olarak nüfus kaydının çıkartılması için nüfus müdürlüğüne yazı yazılmasını istediği ve 23.10.2007 tarihinde haciz ve muhafaza talep ettiği, 24.10.2007 tarihinde borçlunun evine gidildiği, borçlunun borcunu alacaklı şirkete ödediğini beyan etmesi üzerine vekilin “şimdilik işlem yapılmasın” dediği, davacının istifa ettiği dosyada eski vekaletini tekrar dosyaya sunup önce borçlunun nüfus kaydını istediği daha sonra borçlu aleyhine haciz yapılmasını talep ettiği, davalının yeni vekaletname vermeden davacının böyle bir taleple icra müdürlüğüne başvurmasının icra müdürlüğünce kabul edilmemesi gerekirken kabul edildiği ve vekil olan davacının isteğiyle asılın haberi olmaksızın borçlunun evine hacze gidildiği, davalının davacı tarafından söz konusu 3 İcra dosyasında hacze gittiği gün davacıyı vekillikten azlettiği bu nedenle de davalının davacıyı vekillikten azletmesinin haklı olduğunun kabullü gerekir. Haklı azil halinde henüz sonuçlanmayan davalar ve icra takipleri için Avukatlık Kanununun 174 maddesi gereğince ücret isteyemez. Ancak azilden önce bitirilmiş işlerle, azle sebep teşkil etmeyen dosyalar için davacı avukatın ücrete hak kazanacağı açıktır. Hal böyle olunca, davacı avukat davalı tarafından haklı olarak azledildiğinden derdest olan davaya konu icra takibinden dolayı vekalet ücreti isteyemez mahkemece bu husus dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir. (Y. 13. HD. 11.6.2012,2011/15607 – 2012/15014)

Davacı avukat, haksız azil nedeniyle, ödenmeyen vekalet ücreti alacağının tahsili istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı, haklı azil nedeniyle avukatın ücret talep edemeyeceğini savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, azlin haksız olduğundan bahisle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Avukatlık Kanununun, 174/2. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Bu durumda davacı avukatın alacağının muaccel olup olmadığı hususu önem arzetmektedir. Yasada avukatlık ücretinin ne zaman muaccel olacağı konusunda açık bir hüküm bulunmamakla beraber, Avukatlık Kanununun 171/1 maddesinde düzenlenen “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi”nin 2. maddesinde düzenlenen “…avukatlık ücreti, kesin hüküm elde edi-linceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.” hükümleri gereğince vekalet ücreti alacağının, üstlenilen işin bitmesi ile muaccel hale geldiğinin kabulü gerekir. Bu kabule göre avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini isteyemez. Halbuki, davacı avukat, davalı adına takip ettiği dava dosyasının derdest olduğu sırada, davalı şirkete gönderdiği elektronik posta ile vekalet ücreti talep ettiği, davalının da cevabın da ise dava sonucunda vekalet ücretini ödeyeceğini belirttiği bu hususların dosya kapsamından anlaşıldığı gibi davalılarında kabulündedir. Öyle olunca henüz muaccel olmayan bir alacağın talep edilmesi nedeniyle taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiğinin kabulü ve bu nedenle yapılan azlin haklı olduğu kabul etmek gerekir. Mahkemece bu husus dikkate alınarak haklı azil nedeniyle davacı avukatın ücret talebinde bulunamayacağından dolayı açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir. (Y. 13. IID. 9.4.2012, 2012/2209-2012/9590)

Davalının temyiz itirazlarının incelenmesinde; davalının 3.7.2006 tarihli vekaletname ile davacı avukatı vekil tayin ettiği, davacınında bu vekaletnameye dayalı olarak Kadıköy 1. Ticaret Mahkemesinin 2006/457 sayılı davasını davacı adına takip ettiği ve ayrıca davalının taraf olduğu başka dava ve icra dosyalarında davalı vekili olarak görev yaptığı, akabinde 12.10.2009 tarihinde davalıca çekilen ihtarname ile sebeplerinde bildirilmek suretiyle davacının azledildiği hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, davacının haklı nedenlerle azledilip azledilmediği ve ücrete hak kazanıp kazanmadığı hususlarında toplanmaktadır. Davacı avukatın davalının taraf olduğu (davalı sıfatıyla) İzmir 9. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/205 sayılı dosyasında 6.5.2009 tarihli duruşmaya mazeret bildirmeden katılmadığı ve akabinde de karan temyiz etmediği anlaşılmaktadır. Davacı avukat olması nedeniyle, duruşmalara müvekkili adına katılmak, katılamadığı durumlarda ise mazeretini belgeleyerek mahkemeye bildirmek zorundadır. Öte yandan 2007/205 sayılı dosyanın infazına yönelik olarak dava dışı alacaklı tarafından davalı aleyhine yürütülen İzmir 22. İcra Müdürlüğünün 2009/11401 E. sayılı takip dosyasında da ödeme emri kendisine tebliğ edildiği halde bu durumu davalıya bildirmeyerek cüzi bir miktar için davalının evinde haciz yapılmasına sebep olmuştur. Esasen bu hususlar mahkemeninde kabulünde olup, bu hususların vuku bulması nedeniyle davacının haklı olarak azledildiğinin gerekir. Mahkemece azlin haklı olarak kabul edilmiş ve ancak davacının 2006/457 sayılı dosyadaki emek ve mesaisine karşılık alması gereken ücretin yarısına hükmedilmiştir. Oysaki davacı, haklı nedenlerle azledil- diği için herhangi bir ücret isteyemez. Mahkemece, davacının haklı olarak azledildiği kabul edilmesine rağmen, haklı asil nedeniyle ücret isteyemeyeceği gözetilerek davanın tümüyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. (Y. 13. HD. 21.2.2012, 2011/11573 – 2012/34478)

Davacı, kambiyo senedine dayalı alacağının tahsili için davalı avukat ile anlaştıklarını, davalının alacağının tahsili için dava dışı borçlu aleyhine takip başlattığını, ana borcunun 9.4.2009 tarihi itibariyle 41.644,97 TL olduğunu, davalının 17.4.2009 tarihinde borçlu ile anlaşarak borcu 29.200,00 TL olarak kabul ettiğini böylece kendisinin
12.444,0 TL zarara uğratıldığını ileri sürerek bu bedelin tahsili istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı davanın reddini dilemiş, mahkemece, davalı avukatın özen borcunu yerine getirmediği, borçlu ile yaptığı anlaşma gereğince bir kısım alacaktan vazgeçildiği ancak vazgeçilen alacaktan 3.612,21 TL nin vekalet ücreti olduğu belirtilerek bu kısım düştükten sonra kalan 9.032,76 TL’nin tahsiline karar verilmiştir. Avukatlık mesleği güven mesleğidir. Davalının haklı olarak azledildiği mahkemeninde kabulündedir. 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 174. maddesi gereğince haklı sebeplerle azledilen avukat hiç bir ücret isteyemez. Dolayısıyla vazgeçilen kısım vekalet ücretini de olsa davalının haksız olarak vazgeçtiği açıktır. Davacı hiç bir ücret talep edemeyeceğine göre mahkemece avukatlık ücretinin düşürülerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetsiz olup aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir. (Y. 13. HD. 30.1.2012, 2011/19938-2012/4103)

Davacının, davalıya vekaleten ‘‘kamulaştırması/, el atma davası” ile diğer bir kısım davalarda hukuki yardımlarda bulunduğu, ancak 13.11.2006 tarihinde davalı müvekkili tarafından azledildiği anlaşılmaktadır. Davacı, vekaletten azlinin haksız olduğunu ileri sürerken, davalı ise azlin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığı, yükümlü ise ödenmesi gereken ücretin miktarı belirlenebilecektir.
Davalı tarafından öncelikli azil nedeni olarak, “davacının takip etmiş olduğu davada, iki kez duruşmalara mazeretsiz olarak katılmayarak dosyanın işlemden kaldırılmasına neden olduğu” hususu gösterilmiş, ayrıca “ıslah dilekçesinin geç verilmesi”, “davanın uzamasına sebebiyet verilmesi” gibi hususlar da azil nedeni olarak belirtilmiştir.
Davacı avukatın, davalıya vekaleten takip ettiği Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/12 esas sayılı “kamulaştırması/ el atma davası”sının 17.8.2005 tarihli duruşmasına mazeretsiz olarak katılmadığı, dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, daha sonra yenilenen davanın 4/10/2006 tarihli duruşmasına da mazeretsiz olarak katılmadığı için dosyanın ikinci kez işlemden kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar mahkemece de benimsenen 30.6.2010 tarihli bilirkişi raporunda, “davacı avukatın her iki işlemden kaldırma olayından kısa bir süre sonra yenileme dilekçesi vermesi nedeniyle, davayı takip etmeme gibi ihmali bir davranış içerisinde olmadığı, istemeden de olsa bazı duruşmaların saatinin kaçırılmasının mümkün olduğu, esasen dosyanın bütünü gözetilerek, vekalet görevinin özenle yerine getirip getirmediğine ve bunun sonucunda davalının zarara uğratılıp uğratılmadığına bakılması gerektiği, olayda ise dava iki kez takipsiz bırakılmışsa da sonuç itibariyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmediği, dolayısıyla bu husustaki azil nedeninin haksız olduğu” belirtilmişse de, Avukatlık Kanununun 34. maddesinde düzenlenmiş olan “avukatın özen borcu’nun, objektif sorumluluk olduğu göz önüne alındığında, basiretli bir avukatın mazeretsiz olarak duruşmaya katılmaması, bunun sonucunda da dosyanın müracaata bırakılması, üstelik bir süre sonra aynı olayın tekrar etmesi, “özen borcu” konusundaki yükümlülüğün yerine getirilmediğinin açık bir göstergesidir. Bu konuda davalı tarafından savunmada değinilen, “işlerin yo-ğunluğu”, “adliyenin geniş ve mesafeli olması”, “duruşma saatlerinin çakışması” gibi sübjektif nedenlerin dikkate alınması ise mümkün değildir. Az yukarıda da açıklandığı üzere taraflar arasındaki “güven ilişkisi” vekalet akdinin en önemli unsurlanndan olup, davalı müvekkilin, iki kez işlemden kaldırılan, dosyanın bir kez daha müracaata bırakılması halinde, “davanın açılmamış sayılmasına” karar verilmesinin söz konusu olduğu bir durumda uğrayacağı zararlar dikkate alındığında, davacı avukatına olan güveninin sarsıldığının, dolayısıyla azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Haklı azil halinde, müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü olmadığından davacı ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücretinin tahsilini isteyebilir. Mahkemece açıklanan hususlar gözardı edilerek, aksine düşüncelerle azlin haksız olduğu kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 24.1.2012, 2011/6338 – 2012/884)

Dava, vekalet ücreti alacağına ilişkin olup, dava dışı Avukat Rahime Kaya’nın, davalının vekili olarak Tavşanlı 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan “hisse devri ve alacak” davasını takip ettiği, ancak yargılama devam etmekte iken 25.2.2008 tarihinde azledildiği, dava dışı avukat tarafından vekalet ücreti alacağının tahsili için 11.3.2008 tarihinde takip başlatıldığı, 12.3.2008 tarihinde takip alacağının davacıya temlik edildiği, davacı tarafından da itirazın iptali istemiyle eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Davacı, dava dışı Rahime’nin vekaletten azlinin haksız olduğunu, bu nedenle takip konusu vekalet ücretinin ödenmesi gerektiğini ileri sürmüş, davalı ise azlin haklı olduğunu, ücret talep edilemeyeceğini savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığı, yükümlü ise ödenmesi gereken ücretin miktarı belirlenebilecektir.
Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” Hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahip olup, avukatın, azille birlikte üzerine aldığı işi devam ettirip tamamlama olanağı kalmadığından, azilden sonra davanın müvekkil lehine ya da aleyhine sonuçlanmış olması da, sonuca etkili değildir. Kaldı ki azille birlikte vekalet ücreti muaccel hale geleceğinden, alacağın tahsili için işin sonuçlanmasını beklemeye de gerek yoktur.
Dava konusu olayda, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda özetle, “dava dışı avukat Rahime’nin davalıyı vekil olarak temsil ettiği davada, “şirket hisse devrine” ilişkin 7.6.2007 tarihli devir sözleşmesinde, devredilen pay bedelinin
25.0, 00 TL olması nedeniyle, 27.12.2007 tarihinde açılan davada 500.000,00 TL’nin talep edilmesinin dikkat çekici olduğu, vekalet görevinin gerektirdiği özen ve sorumluluğun yerine getirildiği konusunda kesin kanaate ulaşılamadığından davalının dava dışı vekilini azletmesinin haklı olduğu, haklı olarak azledilen avukatın kural olarak ücret talep edemeyeceği, azlin haklı olduğu kabul edilmese dahi, vekalete esas Tavşanlı Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2007/413 esas sayılı dava reddedilmiş olup, Avukatlık Kanununun 164/4. maddesinde ifade edilen “kazanılan bölüm” olmadığından talep edilebilecek ücretin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde belirtilen maktu ücret olan 500,00 TL olduğu, daha önceden yapılan ödeme nedeniyle davalının vekalet ücreti borcu bulunmadığı, Avukatlık Kanununun 163. maddesinin 2. fıkrasında bulunan “….ifa edilmiş sözleşmenin geçersizliği ileri sürülemez.” Hükmü gereğince, daha önce ödenmiş olan
1.900,0 TL vekalet ücretinin iadesinin de talep edilemeyeceği” belirtilmiş, mahkemece de söz konusu rapor gereğince azlin haklı olduğu, azil tarihindeki Avukatlık Ücret Sözleşmesine göre de dava dışı Avukatın 500,00 TL ücrete hak kazandığı benimsenerek, bu miktar vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Oysa ki vekil olarak takip edilen Tavşanlı Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2007/413 esas sayılı dava, harca esas değer 500.000,00 TL gösterilmek suretiyle bizzat davalı asil tarafından 17.12.2007 tarihinde açılmış, dava dışı Avukat Rahime Kaya’ya ise bu tarihten sonra
14.1.2008 tarihinde vekaletname verilmiş, avukat tarafından da söz konusu vekaletname
7.2.2008 tarihinde dosyaya ibraz edilmek suretiyle bu tarihten sonra dava takip edilmeye başlanmış olduğundan, olayda dava dışı avukatın yüksek miktar üzerinden dava açtığından söz edilemeyeceği gibi, bu konunun haklı azil nedeni olarak kabul edilmesi de mümkün değildir. Bu durumda söz konusu davayı özenle ve gereği gibi takip eden dava dışı avukatın haklı nedenle azledildiği kanıtlanamamıştır. Dolayısıyla azil haksız olup, yazılı bir ücret sözleşmesi bulunmadığından, dava dışı avukatın hak ettiği vekalet ücreti, 5043 sayılı yasa ile değişik Avukatlık Kanununun 164/4. maddesinde belirtilen “müddeabihin” değerinin %10’u ile %20’si arasında tespit ve takdir edilerek, belirlenecek bu miktardan, daha önce peşin olarak ödenen ücretin de mahsubundan sonra kalan miktar üzerinden hüküm kurulmalıdır. Az yukarda da açıklandığı üzere avukatın, azille birlikte üzerine aldığı işi devam ettirip tamamlama olanağı kalmadığından, azilden sonra davanın müvekkil aleyhine sonuçlanmış olması, bilirkişi raporunda belirtilen görüşün aksine, sadece maktu ücretin ödenmesini de gerektirmez. Mahkemece “azlin haklı olduğu” yönündeki kabul, isabetsiz olduğu gibi, hükme esas alındığı belirtilen bilirkişi raporunda, “haksız azlin” kabulü halinde ödenmesi öngörülen maktu ücretin tahsiline karar verilmiş olması da, kabul şekli yönünden çelişkilidir. O halde açıklanan tüm bu nedenler gözardı edilerek, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. Hl). 21.12.2010,2010/4641 – 2010/17406)

Davacı avukatın, davalı ile arasındaki tarihsiz sözleşme ile davalının vekili olduğu ve aylık 1000 YTL ücret alacağı, bu sözleşmenin 1.1.2005 tarihli olduğunun tarafların kabulünde bulunduğu, 5.5.2006 tarihli azilname ile davacının vekaletten azledildiği, dosyadaki delillerden anlaşılmış olup, davacı haksız azil nedeniyle ödenmeyen ücretlerinin ve takip etliği davalarda karşı tarafa yüklenen vekalet ücretlerinin tahsili için icra takibi yaptığını belirterek, itirazın iptali talepli bu davayı açmıştır. Davalı ise, azlin haklı olduğunu savunmuştur. Her ne kadar hükme esas alınan 25.6.2007 tarihli bilirkişi raporunda ve bu raporun tekrarı mahiyetinde olan 10.10.2007 tarihli ek raporda azlin haksız olduğu belirtilerek ücret hesabı yapılmış ise de, davacı avukatın Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/5 Esas sayılı dosyasında mazeretsiz olarak keşfe katılmadığı; Tuzla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/6 Esas sayılı dosyasında mazeretsiz olarak dört kez; Tuzla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/809 E. Sayılı dosyasında yedi kez duruşmalara katılmadığı; davalı kooperatiften masrafa mahsuben aldığı avansların hesabını vermediği dosyadaki delillerden anlaşılmış olup, azil haklıdır. Davacı 5.5.2006 azil tarihine kadar geçen süre için aylık 1000 YTL vekalet ücretlerini isteyebilir. Bu süre içinde ödenmeyen tek ücret 2006 Nisan ayı ücreti olan 1000 YTL.dir. Davacı bunun dışında herhangi bir talepte bulunamaz. Mahkemece, 2006 Nisan ayı ücreti olan 1000 YTL için davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 29.11.2010, 2010/7973 – 2010/15785)

Davacılar davalı şirketin avukatı olarak yetki verilen davaları takip ederken haksız olarak azledilmeleri üzerine vekalet ücretinin ödetilmesi için eldeki davayı açmışlardır. Davalı, davacı avukatların üzerlerine aldıkları işi gereği gibi takip etmediklerini, dosyalar hakkında bilgi verilmediğini, hatta davayı avukatların kusuru yüzünden kaybettiklerini, avukatlar hakkında pek çok soruşturma olması nedeniyle vekil olarak tutmakta hata ettiklerini anladıklarını, davacılarla ilişkilerde sorun yaşadıklarını bildirerek davanın reddini dilemişlerdir. Bilirkişi raporunda davacıların vekil olarak takip ettikleri 2001/804 ve 2002/589 esas sayılı dava dosyalarının derdest olup 2002/589 esas sayılı dava dosyasında açtıkları karşı davanın takipsiz bırakılması nedeniyle açılmamış sayılmasına karar verildi-ği belirtilmiştir. Davacı avukatlar açtıkları karşı davanın davalı müvekkillerinin talimatı ile takipsiz bırakıldığını ispat edemedikleri takdirde müvekkillerine karşı vazifesini azami özenle yerine getirme borcuna aykırı davrandığının ve dolayısı ile azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece, bahsedilen dava dosyalarının getirtilip incelerek davacılara bu konuda müvekkillerinin talimatı olup olmadığı hususunda delilleri sorulup toplanarak, ispatlanamadığı takdirde azlin haklı olarak yapıldığının kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 14.10.2010, 2010/4235-2010/13268)

Vekil, Borçlar Kanununun 392. maddesi hükmüne göre yaptığı iş sırasında Vekil eden adına tahsil ettiği paraları zimmetinde tutmadan müvekkiline intikal ettirmek, vekil edenin adına veya yararına yaptığı tüm işlerin hesabını müvekkiline vermek zorundadır. Azlin haklı olup olmaması, salt Avukatın üzerine aldığı iş ve davaları gerektiği şekilde takip edip etmemesine göre değil, yaptığı tahsilatların hesabım tam ve eksiksiz verip vermemesine, bu yolda müvekkilinin güven duygusunu sarsıp, sarsmamasına göre de değerlendirilmelidir. Bu açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı avukatlar tarafından takip edilen dava dosyası henüz derdest iken ve vekalet ücreti alacağı henüz muaccel hale gelmediği halde, makul ölçüyü aşar şekilde davacı talebi gözetilerek 6.653 TL. gibi bir meblağın hapis hakkı olarak elde tutulması ve hesap verilmemesi davacının güvenini sarsıcı nitelikte sayılmalıdır. Dolayısıyla davacı tarafından davalıların 20.6.2006 tarihinde azledilmesi haklı nedene dayanmaktadır. Avukatlık Kanununun 174/2. maddesi hükmüne göre avukat kusur veya ihmali nedeniyle azil edilmiş yani azil haklı ise ücretinin ödenmesi gerekmez. Somut olayımızda davalı avukatlar haklı olarak azil edildiğine göre, davacıdan hiçbir ücret talep edemezler. Mahkemece, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, davacı yararına bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 23.9.2010, 2009/16245 – 2010/11921)

Mahkemece, taraflar arasındaki ücret sözleşmesinin herhangi bir miktarı kapsamadığından geçersiz olup, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin uygulanması gerektiği ancak dava dilekçesi ile bildirilen toplam 12.000 TL. üzerinden takdiren %20 oranı uygulanarak 2.400 TL. vekalet ücretinin hakkaniyete uygun olduğu gerekçesi ile yazılı şekilde karar verilmiştir. Davalılar tarafından davacıya gönderilen 3.5.2005 tarihli ihtar içeriği değerlendirildiğinde, avukat tarafından kullanılacak yetkilerin talimatla sınırlandırıldığı, bu hali ile hukuki yardımdan el çekme niteliğinde azil olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı avukat, azil olmadığı halde davalardan el çektiği ve takipsiz bıraktığı bu hali ile, Avukatlık Kanununun 174/1 Maddesine göre, üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçtiği için ücret talebinde bulunamaz. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 15.7.2010,2010/2836-2010/10597)

Taraflar arasında düzenlenen 21.9.2005 tarihli avukatlık ücret sözleşmesi ile davacı avukatm Samsun 1. ve 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin dava dosyalarında davalının vekili sıfatıyla yer almayı üstlendiği, davacının 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin dosyasına 23.6.2006 tarihinde dilekçe vermek suretiyle katıldığı, davacının akabinde 21.12.2006 tarihli ıslah dilekçesi ile davadaki talebi 21.491.86 TL olarak ıslah ettiğini ve ancak ıslah dilekçesinde faiz talebinde bulunmadığı, davalının 4.4.2007 tarihinde davacıyı azletmesi üzerine dosyanın başka bir avukat tarafından takip edilmeye başlandığı, davalının tayin ettiği yeni vekilin daha sonra ıslah edilen miktarda faiz talebinde bulunmasına rağmen mahkemece verilen kararda ıslah edilen kısma faiz uygulanmadığı, kararın Talia Kurt tarafından bu yönüyle temyiz edilmesine rağmen Yargıtayca onandığı ve bu haliyle kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı avukatın bahsedilen dava dosyasında ıslah dilekçesi ile birlikte faiz talep etmemiş olması gerekli özen ve ihtimamı göstermediği ve görevini layıkıyla yapmadığını gösterir. Davacının görevini yaparken gerekli özen ve ihtimamı göstermemesi sonucunda müvekkilinin zarar uğraması da şart olmadığı gibi, dava konusu olayda faiz istenmemiş olmakla müvekkilini de zarara uğrattığı sabittir. Hal böyle olunca davacı avukatın davalı tarafından haklı olarak azledildiğinin kabulü zorunlu olup, esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir. Davada çözülmesi gereken bir diğer sorun ise, davacı avukatın 3.Asliye Hukuk Mahkemesi dava dosyası nedeniyle haklı olarak azledilmesi halinde takip ettiği diğer dava dosyasından ücret talep edip edemeyeceği sorunudur. Hemen belirtmek gerekir ki, davacı avukatın herhangi bir nedenle haklı olarak azledilmesi halinde takip ettiği diğer işlerden dolayı herhangi bir ücret talep etmesi kural olarak mümkün değil ise de, avukat ancak azil tarihine kadar takip edip sonuçlandırdığı işlerden dolayı ücret isteyebilir. Dava konusu olayda, davacı avukatın 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin dava dosyasındaki özensizlik nedeniyle haklı olarak azledildiği ve azil tarihinde de 1.Asliye Hukuk Mahkemesi dava dosyası da sonuçlanmadığı için 1.Asliye Hukuk Mahkemesi dava dosyasından dolayıda herhangi bir ücret isteyemez. Mahkemece değinilen bu hususlar gözetilerek davanın tümüyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 22.6.2010, 2010/5134-2010/9148)

Davacının, davalının avukatı olarak 2.7.2001 tarihli vekaletnameye istinaden Antalya Asliye Ticaret Mahkemesinin 2001/739 esas sayılı dosyası ile menli tespit davası ve Antalya İş Mahkemesinin 2001/767 (Antalya 5.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/170)esas sayılı dosyası ile işçilik alacaklarına ilişkin tazminat davası açtığı, Antalya 6.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/730 esas sayılı dosyası ile davalı aleyhine açılan davada davalıyı vekil olarak temsil ettiği, aralarında 6.7.2001 tarihli yazılı avukatlık ücret sözleşmesi düzenlendiği, davalar sonuçlanmadan 11.11.2002 tarihinde davalının davacı vekili azlettiği dosya kapsamından anlaşılmakta olup bu hususlar tarallar arasında da ihtilafsızdır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık azlin haklı olup olmadığı noktasındadır. Davalının azil sebebi olarak ileri sürdüğü hususlardan biri de davacı vekilin gerekli araştırmayı yapmadan özen borcuna aykırı davranarak işçilik alacaklarının tahsili için İş Mahkemesine dava açmak suretiyle görevsizlik kararı verilmesine sebebiyet vermesidir. Mahkemece azlin haksız olduğu kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, 4857 sayılı İş Kanununun 4. maddesinde hava taşıma işlerinde çalışan uçuş personelinin İş Kanunu kapsamında olmadığı açıkça düzenlenmiştir. Avukatın kanunun açıkça düzenlediği hususu bildiğinin kabulü gerekir. Avukatlık ücret sözleşmesinde İş Mahkemesinde dava açılacağı hususunun belirtilmiş olması davacı lehine hak doğurmaz. Davacı avukat takip ettiği dava ve işleri özen ve ihtimamla takip etmek ve müvekkiline düzenli ve doğru bilgi vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen davacının azli haklı sebebe dayanmaktadır. Azilin haklı olması halinde kural olarak davacı vekalet ücreti isteyemez. Öyle olunca mahkemece davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile azil haksız kabul edilmek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 27.5.2010, 2009/15484 – 2010/7225)

Vekil, Borçlar Kanununun 392. maddesi hükmüne göre yaptığı İş sırasında vekil eden adına tahsil ettiği paraları zimmetinde tutmadan müvekkiline intikal ettirmek, vekil edenin adına veya yararına yaptığı tüm işlerin hesabını müvekkiline vermek zorundadır. Davalı, icra dosyasından tahsil ettiği paranın miktarı hakkında davacı müvekkiline bilgi ve hesap vermediği gibi, uhdesinde tutarak ödeme yapmadığı ve davalının tahsilat miktarını icra dosyasından öğrenmesi üzerine davacı avukatı 8.5.2007 tarihinde azil ettiği bu nedenle azlin haklı nedene dayandığı kabul edilmelidir. Avukatlık Kanunu’nun 174/2. maddesi hükmüne göre avukat kusur veya ihmali nedeniyle azil edilmiş yani azil haklı ise ücretinin ödenmesi gerekmez. Somut olayımızda, davacı avukat haklı olarak azil edildiğine göre, davacı avukat davalıdan hiçbir ücret talep edemez. Ancak azilden önce kesinleşen ve azle sebep teşkil etmeyen dosyalar için davacı avukatın ücrete hak kazandığı aşikardır. Hal böyle olunca, mahkemece azilden önce kesinleşmiş olup davacının azline sebep olmayan dosyalar yönünden davacının hakkettiği ücrete hükmedilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 13.5.2010, 2010/5675-2010/6711)

Vekil, Borçlar Kanununun 392. maddesi hükmüne göre yaptığı iş sırasında vekil eden adına tahsil ettiği paraları zimmetinde tutmadan müvekkiline intikal ettirmek, vekil edenin adına veya yararına yaptığı tüm işlerin hesabını müvekkiline vermek zorundadır. Davacı avukatın, icra dosyasından tahsil ettiği paraların miktarı hakkında davalı müvekkiline makul sürede bilgi ve hesap vermediği gibi, eksik olarak ödeme yaptığı gözetildiğinde, davalının gerçek tahsilat miktarını icra dosyasından öğrenmesi üzerine davacı avukatı 15.3.2007 tarihinde azil etmesinin haklı nedene dayandığının kabulü gerekir.
Avukatlık Kanunu’nun 174/2. maddesi hükmüne göre avukat kusur veya ihmali nedeniyle azil edilmiş yani azil haklı ise ücretinin ödenmesi gerekmez. Taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmayan hallerde vekalet ücreti üstlenilen işin sonuçlanması ile muaccel olur. Somut olayımızda davalı avukat haklı olarak azil edildiğine göre, tam ücret talep etme hakkına sahip olmayıp, ancak bitirdiği işlerden dolayı hak ve nesafete göre ücret isteyebileceği gözetilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 28.12.2009,2009/5688 – 2009/15479)

Davacının Avukat olduğu dava dışı Ömer Tekeli adına Polatlı 2. İcra Dairesinin 2007/1304 esas sayılı dosyası ile dava dışı SS. Polatlı Çiğdem Konut Yapı Kooperatifi aleyhinde takip başlattığı, Ömer’in alacağını 6.3.2008 tarihinde davalıya temlik etmesi neticesinde davalının vekaletini alarak dosyaya kaldığı yerden vekil olarak devam ettiği, aynı kooperatif adına alacaklısı Nevzat olan icra takibini ise Polatlı İcra Dairesinin 2007/1124 Esas sayılı dosya üzerinden yürüttüğü, Nevzat’ın dosyası için icra müdürlüğünce borçlunun bankalardaki alacaklarına haciz konulması için yazılar yazdırdığı ve bunun neticesinde dosyaya borçlu kooperatife ait paraların dosyaya aktarılmasını sağladığı buna karşılık davalıya ait dosyada ise sade gayrimenkul haczine gittiği anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının azledilmesinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı hususundadır. Avukatlık Kanunun 174. maddesinin 2. fıkrası avukatın kusur ve ihmalinden dolayı azledilmesi halinde ücretin ödenmesinin gerekmediğini, hükme bağlamaktadır. Davacı avukatın aynı borçluya karşı başlattığı İcra takibinde davalıya ait dosyada üçüncü şahıslara haciz ihbarnamesi göndermemekle daha çabuk ve kolay elde edilebilecek olacağının tahsil sürecinin geciktirildiği ve dolayısı ile özensiz davrandığı açıktır. Vekalet ilişkisi güvene dayanan bir sözleşme olduğuna göre davacı avukatın kendisi tevdi edilen islerde özensiz davranması müvekkilinin güvenini sarsar. Bu nedenle müvekkil vekili bulunan davacı avukatı azletmekte haklıdır. Böylece azil haklı olduğuna göre davacı avukat her hangi bir ücret isteyemez. Mahkemece bu yön gözetilmeden yazılı gerekçe ile isteğin kabul edilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD.14.12.2009,2009/8351 – 2009/14675)

Davacı, davalıya ait İcra takibi, Asliye Ceza dosyası ve İş Mahkemesindeki dosyaları takip ettiğini haksız olarak azlcdildiğini belirterek vekalet ücret alacaklarının tahsili isteminde bulunmuş, davalı, özellikle yüksek miktarlı icra dosyasının takibini sürüncemede bıraktığını, itirazın iptali davasının açılması için kendisine geç haber verdiğini, haklı olarak azlettiğini savunmuş, mahkemece, alınan bilirkişi raporu ile davacının icra takibini izlemesi ve itirazın iptali konusunda kusurunun bulunmadığının belirlendiği bu nedenle vekalet alacağını hak ettiği sonucuna varılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı şirketin 6.6.2000 tarihli vekaletname ile davacı avukatı vekil atadığı, davalının bu vekalete dayanarak 16.5.2005 tarihinde davalı adına borçlu Ramazan Açıkgöz hakkında 703.720,00 (1.223.770,00 YTL) Euro miktarlı takip başlattığı, yapılan ilk tebligatın 27.5.2005 tarihinde bila tebliğ iade edildiği, davacı avukatın 26.1.2006 tarihinde yeni adrese ikinci tebligatı çıkardığı, bu tebligatın da 15.2.2006 tarihinde bila tebliğ iade edildiği, davacı avukatın 9.10.2006 tarihinde borçlunun adresinin tespiti için savcılık araştırması yapılmasını istediği, savcılıkça tebliğ adresinin tespiti üzerine, tespit edilen adresin daha önce bila tebliğ yapılan adres olduğundan tebligat kanununun 35. maddesine göre çıkartılan tebligatın borçluya 25.11.2006 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine borçlunun 27.11.2006 tarihinde borca itiraz ettiği, davacı vekilin 7.2.2007 günü davalı şirkete faks göndererek itirazın iptali davasının açılması konusunda talimat istediği, davalı tarafından 28.3.2007 tarihinde adi yazılı, 16.4.2007 tarihinde ise noterden gönderdiği ihtarlar ile davacı avukatı azlettiği konusu dosya kapsamından anlaşıldığı gibi bu husus taraflar arasında da tartışmasızdır. Davacı avukatı icra takibine 16.5.2005 tarihinde icra takibine girişmiş olup, borçluya çıkarılan ilk tebligat 27.5.2005 tarihinde bila tebliğ geri dönmesine rağmen ikinci tebligatın 6 ay sonra ve 26.1.2006 tarihinde çıkarıldığı yine bu tebligatın da 15.2.2006 tarihinde bila tebliğ dönmesine rağmen adres tahkiki için savcılık araştırmasının 8 ay sonra ve 9.10.2006 tarihinde talep edildiği görülmektedir. Davacı toplam 14 aya varan bu gecikmede kusurun olmadığını kanıtlayamamıştır. Bu nedenle azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Böyle olunca, haklı azil nedeniyle davacı avukatın derdest dosyalar yönünden vekalet ücret alacağı talep edemeyeceğinden derdest dosyalar yönünden davanın reddine, ancak azil tarihinden önce kesinleşmiş dosyalar var ise bu dosyalar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle davanın tümünün kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir. (Y. 13. HD. 8.6.2009, 2008/15985 – 2009/7821)

Davacının, 28.12.1999 tarihli vekaletname ile davalının vekilliğini üstlendiğini, arada yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığı ve 27.8.2004 tarihinde davalının davacıyı azlettiği, dosyadaki delillerden anlaşılmaktadır. Davacı haksız olarak azledildiğini belirterek, şimdilik 10.000 YTL vekalet ücretinin tahsili talepli bu davayı açmıştır. Davalı ise, azlin haklı olduğunu savunmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının davalının vekili olarak Kartal 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1998/441 Esas sayılı davayı takip ettiği dönemde, iki kez dosyanın işlemden kaldırılmasına neden olduğu ve altı kez mazeret dilekçesi verdiği böylece davacının davanın iki yıl gecikmesine neden olduğu açıklanmış olup, bu bilgilerin doğruluğu dosyanın incelenmesiyle de anlaşılmıştır. Bu durumda davalının davacıyı azletmesi haklı olup, davacı vekalet ücreti isteyemez. Mahkemece, davanın reddi gerekirken, yazılı şekilde davanın kısmen kabulü, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 1.6.2009, 2009/933 – 2009/7502)

Davalı avukatın, davacı adına takip ettiği icra dosyasında borçludan aldığı paralan davacıya vermediği ve davacının 4.9.2007 tarihinde davalıyı azlettiği anlaşılmakta olup, mahkemenin bu gerekçeyle azlin haklı olduğuna dair karan davalı tarafça temyiz edilmemiştir. Davalı mahkeme karannı temyiz etmemek suretiyle azlin haklı olduğunu kabul etmektedir. Haklı nedenlerle azledilen avukat ise Avukatlık Yasasının 174. maddesi uyarınca herhangi bir ücret talebinde bulunamaz. Mahkemece, değinilen bu yön gözetilerek davalı avukatın uhdesinde bulunan tüm miktann tahsiline karar verilmesi gerekirken yazdı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykındır. (Y. 13. HD. 27.4.2009,2008/14666 – 2009/5640)

Davacı ile davalı arasında 20.9.1999 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinin yapıldığı, 10.0 DM ödenmesinin kararlaştırıldığı, 22.9.1999 tarihinde tezyid-i bedel davasının açıldığı, davanın 27.11.2001 tarihinde kısmen kabul edilip 16.675,75 YTL ye hükme- dildiği, karar harcının 20.8.2004 tarihinde yatırıldığı, davacının 29.9.2004 tarihinde azledilmiş olduğu, dosyanın yargılama aşamalarından geçerek hükmün 19.12.2005 tarihinde kesinleştiği tüm dosya içeriği ile sabittir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık azlin haklı olup olmadığı konusundadır. Davacının, vekillik görevini BK. 389 ve 390 maddeleri hükmü gereğince sadakatle, gerekli dikkat ve özeni göstererek ifa etmesi gerekir. Ayrıca, BK 392 maddesi uyarınca vekil müvekkiline hesap verme yükümlülüğündedir. Üstlendiği işi takip edip, bu konuda müvekkilini yönlendirmek davacı avukatın görevidir. Davacı avukat olarak, 27.11.2001 tarihinde lehe sonuçlanan kararın tebliğe çıkarılması için bakiye ilam harcı ile tebliğ masraflarının kendilerince ödenmesi gerektiğini müvekkili olan davalıya bildirip, ondan bu masrafları istemesi ve onu bu konuda ikaz etmesi gerekir. Davacı bu konuda davalıyı ikaz ettiğini, istediği halde davalının bunları ödemediğini kanıtlamalıdır. Bu konuda herhangi bir belge delil getirmemiştir. Nitekim azilden bir ay kadar önce davacı bakiye harcı ödeyerek üç yıl gecikme ile kararı tebliğe çıkarmış olup, buda davalının, davacıya bakiye ilam harcı ile tebliğ masraflarının daha önce ödediğini göstermektedir. Aksinin kabulü hayatın olağan akışına da aykırıdır. Hal böyle olunca davalının davacıya güveninin kalmaması nedeniyle azletmiş olmasında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Mahkemece azlin haklı olduğunun kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 12.3.2009, 2009/627 – 2009/3280)

Davacı avukatın davalı adına açtığı Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2001/265 sayılı dava dosyasında karşı taraftan 35.000,00 YTL katkı payını istediği ve ancak fazlaya dair haklannı saklı tutmadığı gibi faiz talebinde de bulunmadığı, akabinde tüm dosyaların birleştiği Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/177 (eskisi 2001/193) E. sayılı davasında katkı payından dolayı ıslah ile 585,29 YTL daha talep ettiği ve başka bir dosya ile de katkı payına işleyen faiz için dava açtığı anlaşılmaktadır. Avukatın üzerine aldığı işi özenle yürütmesi şarttır. Vekalet sözleşmesi kurulurken taraflar arasında başlangıçta var olan güvenin ilişki devam ederken de sürmesi vekalet ilişkisinin gereğidir. Avukatın üzerine aldığı işi yürütürken özensiz davranması, veya vekalet ilişkisi devam ederken başlangıçta var olan güvenin yitirilmesine neden olan olayların vuku bulması halinde avukatın azledilmesinin haklı nedene dayalı olduğunun kabulü zorunlu olup, azilnamede sebep gösterilmemiş olması da bu sonucu değiştirmez. Dava konusu olay değerlendirildiğinde, davacı avukatın katkı payına ilişkin davayı açarken fazlaya dair haklannı saklı tutmaması nedeniyle ıslah ile artırılan miktarın reddine neden olduğu, yine katkı payı davasını açarken faiz isteğinde bulunmayıp faiz hususunda ayn bir dava açarak fazla masraf yapılmasına ve zaman kaybına neden olduğu ve bu ihtarla davalının davacıyı haklı nedenlere dayanarak azlettiği anlaşılmaktadır. Davacı haklı olarak azledildiği içinde davalıdan talepte bulunması olanaklı değildir. Mahkemece, değinilen bu yönler gözetilerek davacı avukat tarafından açılan asıl davanın reddine karar verilmesi, karşı dava yönünden de tarafların delilleri ve karşı delilleri sorulup alınmak suretiyle inceleme yapılarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. (Y. 13. HD. 23.2.2009, 2009/1295 – 2009/2191)

Davalı, iflas masasının temyiz itirazlarının incelenmesinde; davacı avukatın davalı iflas masasına 24.12.2003 tarihli vekaletname ile vekil olarak tayin edildiği, davacının ken- dişine verilen görev kapsamında iflas masasının taraf olduğu davaları takip etmeye başladığı ve 13.9.2004 tarihli azilname ile de “lüzum üzerine” denilmek suretiyle azledildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı ile davalı arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmamaktadır. Ancak vekaletname verilmesiyle taraflar arasında hukuken geçerli bir vekalet ilişkisinin kurulmuş olduğu belirgindir. Vekil, vekalet görevini ifa ederken vekaletin konusunu oluşturan işi özenle yapmakta yükümlüdür. Vekalet sözleşmesinin çok sıkı bir şekilde karşılıklı güvene dayalı olduğunun kabulü zorunlu olup, sözleşmenin kuruluş aşamasında var olan güvenin sözleşmenin devamı sırasında da varlığının devam etmesi gereklidir. Eğer başlangıçta mevcut olan karşılıklı güven sözleşme süresi içerisinde gerçekleşen olgulardan dolayı bir taraf yönünden haklı olarak zedelenir veya ortadan kalkarsa, o taraf sözleşmeyi her zaman feshetme hakkına sahiptir.
Dava konusu somut olay incelendiğinde, davalı, davayı davaları takip etmede gerekli özeni göstermediği için haklı olarak azlettiğini ileri sürmektedir. Dosya içinde bulunan bilgi ve belgeler ile alınan bilirkişi raporları incelendiğinden, davacı avukatın vekaletname alıp davaları takip etmeye başladığı tarih ile azledildiği tarih arasındaki kısa sürede az sayıda duruşmaya girdiği görev süresi içindeki tarihlerde yapılan duruşmalardan 3 adedine mazeret beyan ederek katılmadığı, Kocaeli 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/54 sayılı dosyasında 25.5.2004 tarihli duruşmada iflas masasını temsilen hazır bulunan davacı avukata, davaya dahil olunan TMSF’nin beyanlarına ve müdahale dilekçesine karşı beyanda bulunması için süre verilmesine rağmen herhangi bir beyanda bulunmayıp bir sonraki duruşma gününden
14.9.2004 tarihli duruşmaya katılmayacağına dair mazeret beyan ettiği anlaşılmaktadır. En önemli görevi duruşmaları takip etmek ve müvekkilinin duruşmalardaki haklarını korumak ve gerekirse bu hususta yazılı ve sözlü beyanlarda bulunmak olan davacı avukatın sık sık mazeret dilekçesi vererek duruşmaları takip etmemesi ve Kocaeli 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/54 sayılı dosyasında 25.5.2004 tarihli duruşmadaki ara kararına rağmen gerekli sürede beyanda bulunmaması bir bütün olarak değerlendirildiğinde davalının davacıya olan güveninin zedelendiği ve bu nedenle davacıyı azlinin haklı nedenlere dayandığının kabulü gerekir. Davacı haklı olarak azledildiği içinde herhangi bir talepte bulunması olanaklı değildir. Mahkemece değinilen bu yönler gözetilerek davanın tümüyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. (Y. 13. HD. 26.1.2009, 2008/12208 – 2009/574)

Davalılar, davacı avukatın tahsil etiği paraları kendilerine ödemediği ve ayrıca takibe konu dosyalarla ilgili bilgi istenmesine rağmen verilmediği gerekçesiyle davacı avukatın azil edildiğini savunmuş, mahkemece davacı avukatın dava ve icra dosyalarını başarı ile takip edip sonuçlandırdığı gerekçesiyle ücrete hak kazandığını kabul ederek yazılı şekilde karar vermiştir BK 392. maddesi gereğince müvekkil vekilinden her zaman takip etiği dava ve icra takipleri için bilgi isteme hakkına haiz olup davacı vekilde bu bilgiyi ve hesabı vermek zorundadır. Şayet bu bilgi ve hesap istenmesine rağmen vekil bundan imtina etmiş ise azil haklı olup vekil, herhangi bir talepte bulunamaz. Ayrıca vekil müvekkilleri adına tahsil ettiği parayı da müvekkillerine vermek zorundadır. Davacı tahsil etiği parayı makul süre içerisinde müvekkillerine vermemişse bu yönüyle de azil haklı olmalıdır. Mahkemece tarafların bu yöndeki tanık ve şikayet dosyası dahil tüm delilleri toplanıp tahsil edilen paraların müvekkillerine makul sürede ödenip ödenmediği, müvekkillerine hesap ve bilgi verip vermediği incelenip, azlin haklı olup olmadığı irdelenerek sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 26.1.2009, 2008/10043 – 2009/617)

Özet: Avukatın azlinin haklı olduğu kesinleşen bir başka dosyada ortaya konulduğuna göre, diğer dosya bakımından da azlin haklı olduğunun kabulü gerekir.Davacı, 8.10.2001 tarihli vekaletname ile davalının vekili olduğunu, taraflar arasında 11.10.2001, 10.2.2003 ve 10.6.2003 tarihli sözleşmelerin imzalandığını, davalıya vekaleten Antalya 5. İcra Müdürlüğünün 2006/4131 sayılı icra takip dosyasını takip ettiğini, ancak 30.6.2006 tarihli ihtarla haksız olarak azledildiğini, oysa ki azilden önceki tüm dava ve takip dosyalarından sulh ve ibra edilmiş olduğunu, bu nedenle de vekalet ücretine hak kazanmasına rağmen ödenmediğini, alacağının tahsili için başlatmış olduğu icra takibine de haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 icra inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının vekalet görevini gereği gibi yerine getirmediğini, vekaleten tahsil ettiği miktarları yedinde tuttuğunu, davalının haklı olarak azledildiğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, alman bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre azlin haksız olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne, itirazın kısmen iptali ile takibin 74.623,65 TL asıl alacak üzerinden devamına, alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1- Davacı avukatın, 11.10.2001, 10.2.2003 tarihlerinde yenilenen ve en son 10.6.2003 tarihli ve 1 yıl süreli olarak düzenlenen ücret sözleşmesi ile davalı kooperatifin hukuki danışmanlığını üstlenerek, dava ve takiplerde de hukuki hizmet verdiği, dava konusu vekalet ücretinin dayanağı olan Antalya 5. İcra Müdürlüğüne ait olan 2006/4131 sayılı icra takip dosyasını da davalıya vekaleten takip ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı avukat, azlin haksız olduğunu, yürüttüğü tüm hukuki hizmetler ile dava ve icra dosyalarından dolayı azilden önce sulh ve ibra edildiğini ileri sürerek, vekalet ücretinin tahsilini istemiş, davalı ise, davacının görevini gerektiği şekilde özen göstererek yapmadığını, dava konusu takip dosyasından Kooperatife vekaleten tahsil ettiği miktarları Kooperatife ödemediğini, azlin haklı olduğunu savunmuştur.
Avukatın, vekil olarak borçları BK’nun 389 ve devam maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, BK.nun 390 maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. Vekil, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, vekil edenin vekilini azli haklıdır. Avukatlık kanununun 174. maddesi hükmüne göre de azil haklı ise avukatlık ücretinin ödenmesi gerekmez, haksız azil halinde ise avukat ücretin tamamına hak kazanır.
Dava konusu olayda, taraflar arasında aynı sözleşmelerden kaynaklanan ve davacı avukat tarafından takip edilen diğer dava ve takiplerle ilgili vekalet ücreti alacağının tahsili için, daha önce açılmış olan Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/369 esas, 2007/285 karar sayılı dava dosyasında, mahkemece azlin haklı olup olmadığı tartışılarak 1.11.2007 tarihinde verilen kararda, “Kooperatifin alacaklı olduğu Antalya 5. İcra Müdürlüğünün 2006/4131 esas sayılı takip dosyasında 25.5.2006 tarihinde 35.264,21 YTL’nin, 29.6.2006 tarihinde de 138.067,46 YTL’nin davacı vekil tarafından tahsil edildiği halde alacaklı Kooperatife ödenmediği ve davacının icra dosyasına takip borçlusu tarafından yapılan bu ödemeleri avukatlık ücreti alacağına mahsuben kullandığını belirterek takip alacaklısı müvekkili Kooperatife ödemediği davacı asilin kabulündedir. Bu durumda davacının vekil olarak müvekkili hesabına tahsil ettiği bedeli müvekkiline ödemesi gerekmesine rağmen hapis hakkını kullandığından bahisle ödemediği anlaşılmakla azlin haklı olduğu sonucuna varılmıştır.” Gerekçesiyle hüküm kurulmuş, kararın temyizi üzerine söz konusu hüküm. Dairemizce 2009/2683 esas, 2009/12316 karar sayılı ve 28.10.2009 tarih ilamla onanmış, 2010/2920 esas, 2010/8736 karar ve 16.6.2010 tarihli ilamla da karar düzeltme talebi reddedilerek hüküm kesinleşmiştir. Davacı avukatın, davalı müvekkili tarafından azlinin haklı olduğu, bu şekilde kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit olduğuna göre, aynı taraflar arasında ve aynı tarihli azlin söz konusu olduğu eldeki davada da, azlin haklı olduğunun kabulü ile. Avukatlık Kanununun 174/2. maddesi gereğince de haklı azil halinde avukat, vekalet ücreti talep edemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 19.4.2011,2010/11227-2011/6061)

Davacı avukatın, davalılardan 12.7.2002 tarihinde aldığı vekalet ile, kamulaştırmasız el atma nedeni ile tazminat davası açıp takip ettiği, bu davanın kısmen kabulüne karar verilip, 22.9.2006 tarihinde kesinleştiği, davacı avukatın mahkeme ilamını 26.10.2004 tarihinde icraya koyduğu, davalıların 23.2.2007 tarihli ihtar ile davacı avukattan Belediye ile dava aşamasında başlayan uzlaşma görüşmeleri devam ettiğinden süreci olumsuz etkilememesi için tahsilat ve işlemleri bir dahaki yazılı talimata kadar durdurmayı talep ettikleri, buna karşılık davacı avukat tarafından 16.3.2007 tarihli ihtar ile dava ve icra takibi nedeni ile toplam 1.594.065 YTL. Vekalet ücretinin ödenmesinin talep edildiği ve davalılar tarafından 6.4.2007 ve 11.4.2007 tarihli ihtarlarla azlediği, dosyadaki bilgi ve belgelerle, tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Mahkemece asıl dava açısından azlin haklı bir nedene dayandığının ispallanamadığı gerekçesi ile icra dosyası ile talep edilen 3.188.072 YTL.nin Avukatlık Ücret Tarifesine göre hesaplanan miktarı talebe hakkı olduğu, birleşen dava açısından da 23.2.2007 tarihli ihtar nedeni ile davacı avukatın müteakip işlemlere devam edemediği bu nedenle yasal vekalet ücretlerini de talebe hakkı olduğu kabul edilerek hüküm kurulmuştur.
Vekil-vekil eden arasında bulunan vekalet sözleşmesinin temel dayanağı güven ve saygı ilişkisidir. Güven sarsıcı harekette bulunulması sonucu ilişkinin sarsılması, buna da davacı tarafın tutum ve davranışının yol açması halinde azil haklıdır. Davacı avukat, vekalet akdi devam ederken, takip ettiği icra dosyasının akıbetini ve sonuçlanmasmı beklemeden gönderdiği ihtar ile aralarındaki yazılı sözleşme ile kararlaştırılan ücretten çok daha fahiş vekalet ücreti talep ederek, davalılar aleyhine bu ücretlerin tahsili için azilden önce eldeki davayı açarak, arasındaki vekalet akdinin esaslı unsurlarını ihlal etmiştir. Bu nedenle davalıların savunmasında belirttiği gibi davacıyı azletmesi haklıdır. Mahkemenin kabulünün aksine, davalılar tarafından yargılama aşamasında da hasımı ile yapılan uzlaşma görüşmeleri nedeni ile, icra takibinin durdurulmasına yönelik olarak gönderilen 23.2.2007 tarihli talimatın vekalet işinden el çektirilmesi olarak kabulüne olanak yoktur.
Avukatlık Kanunu’nun 174/2. maddesi hükmüne göre avukat kusur veya ihmali nedeniyle azil edilmiş yani azil haklı ise ücretinin ödenmesi gerekmez. Somut olayda, davacı avukat haklı olarak azil edildiğine göre, tam ücret talep etme hakkına sahip olmayıp, ancak yaptığı işlerden dolayı emek ve mesaisi gözetilerek, hak ve nesafete göre ücret isteyebileceği kabul edilip, sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 21.1.2010, 2009/6471 – 2010/422)

Davalı avukatın, dava dışı Güneş Sigorta A.Ş’nin vekili olup aldığı tevkil yetkisine dayanarak davacıyı vekil tayin ettiği, davacının bu vekalete dayanarak icra takipleri yapıp davalar açtığı, davacının 30.5.2007 tarihli ihtarnameyle takip ettiği işleri nedeniyle vekalet ücretinin ödenmesini talep ettiği, bunun üzerine 8.6.2007 tarihli ihtarname ile vekillikten azledildiği, dosya içeriğinden anlaşıldığı gibi bu hususlar mahkeme ve tarafların da kabulündedir. Uyuşmazlık azlin haklı olup olmadığı hakkındadır.
Mahkemece, hükme esas alınan 23.6.2008 tarihli bilirkişi raporu ile 1.12.2008 tarihli ek bilirkişi raporunda davacı avukatın bazı dosyalarda vekaleti olmadan icra takibi yaptığı, bazı dosyaları takipsiz bırakarak herhangi bir işlem yapmadığı, bu dosyalarda yasal süreleri geçirdiği, dosya numaraları da belirtilmek suretiyle saptanmış, ancak davacının takip ettiği bir kısım işlerde sona erdirilmemiş olsa dahi hakkaniyet ölçüsünde indirim yapılarak davacının isteyebileceği ücret belirlenmiştir.
Davacı avukatın vekil olarak, vekaletname ibraz etmeden işlem yaptığı bazı dosyaları takipsiz bıraktığı, bu dosyalarda yasal süreleri geçirdiği dosya içeriği ile tespit edilmiştir. Bu hususlar mahkemenin de kabulündedir. BK. 390/11 gereğince vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir surette ifa ile mükelleftir. Avukatlık Kanunu 34. maddesine göre de, avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen ve doğruluk içinde yerine getirmekle yükümlüdür. Avukatın özen borcu, vekilin özen borcuna göre daha ağırdır.
Davacı avukatın, icra dosyalarını takipsiz bıraktığı, yapılan itirazlar üzerine gerekli yasal yollara başvurmadığı dosya içeriği ile saptandığına göre azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Avukatlık Kanunu 174/2 maddesine göre avukat kusur ve ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Haklı nedenlerle azledilen avukat ancak azil tarihe kadar bitirdiği işlerden dolayı ücret isteyebilir. Mahkemece, davacı alacağı hesaplanırken azil tarihinden önce bitirilenler için ücret hesabı yapılıp ödemeler mahsup edildikten sonra kalan miktara hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde ücret hesabı yapılması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 8.3.2010,2009/6993 – 2010/2744)

Davacı, avukat olduğunu ve davalının vekili olarak davalı adına 6 adet dava dosyası ile 1 adet icra takip dosyasını takip ettiğini, ancak davalının kendisini haksız olarak azlettiğini ve ücretininde ödenmediğini ve ücretinin tahsili için yaptığı icra takibine de itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptalini istemiştir.
Davalı, davacının icra dosyalarından ve kiracılardan tahsil ettiği paralan ödemediği için davacı hakkında icra takibi yaptığını, itiraz edilince de açtığı itirazın iptali davalarının lehine sonuçlandığını, davacının haklı olarak azledildiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacı avukatın tahsil ettiği paraları davalıya ödememesi üzerine davalının yaptığı icra takibine itiraz ettiği, davalının itirazın iptali için açtığı Kadıköy l.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/1048 esas sayılı dava dosyasında davacı avukatın itirazının iptaline karar verildiği davacının 2006/1048 sayılı davada verilen karar nedeniyle ücret alacağını dava etmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacının vekil olarak davalı adına dava dosyalarını ve icra takibini takip ettiği, ancak icra dosyalarından tahsil ettiği paraları davalıya vermemesi nedeniyle davalının kendisi aleyhinde icra takibi yapıp itiraz edilince de itirazın iptali davası açıldığı ve davacı avukatın itirazının iptaline karar verildiği ve kararın (Kadıköy 1 .Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/1048 esas sayılı davası) 10.11.2008 tarihinde kesinleştiği dosya kapsamı ile sabittir. Her ne kadar azilname örneği dosyada bulunmamakta ise de, davacı avukatın azlinin bu nedenle haklı olduğu anlaşılmaktadır. Azlin haklı olması halinde kural olarak davacı avukat ücret isteyemez ise de, azil tarihine kadar sonuçlandırdığı işlerden dolayı ücret isteme hakkına sahiptir. Bu itibarla öncelikle; azilname örneği dosya içine alınarak davacı avukatın azledildiği tarih belirlenmeli ve akabinde davacının yaptığı icra takibine konu olan dava ve icra takip dosyaları incelenerek, azil tarihine kadar sonuçlandırdığı işlerden dolayı tam ücret isteyebileceği, sonuçlanmayan işlerden dolayı ise ücret talebinde bulunamayacağı kabul edilerek davacı avukatın ne miktar ücret isteyebileceği saptanmalı ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Mahkemenin değinilen bu yönü gözardı ederek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. (Y. 13. HD. 2.2.2010, 2009/8396 – 2010/1072)

Davacı avukatın muris Ş.E.N’ın 13.10.1998 tarihinde, davalıların da 15.1.2001 tarihinde aldığı vekaletleri ile hem 52 nolu parselin satışına hem de davalarının takibine ilişkin yetki aldığı, 2.4.2002 tarihinde azledildiği ve aralarında yazılı bir sözleşmenin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacı ile davalıların murisi arasındaki vekalet ilişkisinin kapsamının 52 nolu taşınmazdaki işgalcilerin yarattığı fiili durumdan kaynaklanan hukuki sorunun çözümüne dayalı olduğu ve taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davacı avukatın azlinin haklı olup olmadığı, dolayısıyla vekalet ücretine hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.
Davanın konusunu oluşturan davalılar adına açılan men’i müdahale-kal ve ecrimisile ilişkin Üsküdar 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2000/371 esas sayalı davasının 27.9.2001 tarihinde karara çıkmış olmasına rağmen mahkeme ilamının taraflara tebliğe çıkarılmadığı ve yine 2000/378 esas sayılı dosyasının 27.9.2000 tarihinde, 2000/377 esas sayılı dosyasının 18.10.2000 tarihinde, 2000/385 esas sayılı dosyasının
26.4.2001 tarihinde, 2000/373 esas sayılı dosyasının 18.5.2001 tarihinde karara çıkmış olmasına rağmen taraflara tebliğe çıkarılmadığı, bu konuda davacı avukatın davalı müvekkillerini yeterli şekilde bilgilendirdiği konusunda bir delil sunulmadığı, yine kesinleşen 2000/406 ve 407 esas sayılı dosyaların ilamının infazı için yapılan icra takiplerinin de nedensiz olarak yaklaşık 8 ay boyunca işlemsiz bırakıldığı ve bu nedenle davacı avukatın azlinin haklı olduğunun kabulü zorunludur. Aslında bu husus mahkemenin de kabulündedir. Mahkemece, yine aynı taşınmaza yönelik açılan ve azil tarihi itibariyle derdest olan davalar açısından ayrım yapılarak azlin haksız olduğu kabul edilmiş ve %10 üzerinden vekalet ücreti hesabı yapılarak karar verilmiştir.
Taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmayan hallerde vekalet ücreti üstlenilen işin sonuçlanması ile muaccel olur. Yukarıda açıklandığı üzere, vekalet ilişkisinin kapsamı değerlendirildiğinde, davacının bazı dosyaların infazım geciktirmesi, bakiye ilam harçları konusunda davalıları bilgilendirmeyerek işi sürüncemede bırakması nedeni ile azlin haklılığı karşısmda, derdest davalar yönünden de Avukatlık Kanunu’nun 174. maddesi gereğince ücret talep edemeyeceğinin kabulü gerekir. Aksi düşüncelerle mahkemece yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 25.2.2010, 2009/8625 – 2010/2321)

Davacının, davalının avukatı olarak 2006 tarihli vekaletname ile önalım davasında davalıyı temsil ettiği, dava devam ederken 17.1.2008 tarihli azilname ile azledildiği ve taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığı hususları ihtilaflı değildir. Davacı, önalım davasının idare mahkemesinin kararının kesinleşmesini beklediğini, mahkemenin müzekkere yazdığı ve beklendiği halde davalının kesinleşmemiş kararın ve o dosyadaki belgelerin önalım davasına sunulmasını istediğini, birlikte girecekleri celsede mahkemeye sunduğu sırada mahkeme hakimine karşı “Ben bu avukatı istemiyorum, davama girmesin” dediğini, mahkemenin idare mahkemesinin sonucunu bekleme kararı verdiğini, duruşma çıkışında da herkesin içinde bağırarak “delilimi sunmadın, davama girme artık” diyerek kendisini küçük düşürdüğü ve bilahare azilname gönderdiğini ifade ederek ücreti vekaletini talep etmiştir.
Davalı ise davacı avukata dosyaya sunması için verdiği belgeleri sundum dediği halde birlikte girdikleri celsede sunmaya çalışması nedeniyle mahkeme hakimine “Bu avukatı istemiyorum, davama girmesin” dediğini, hakiminde böyle sözlü olmaz, azletmen gerekir dediğini, çıkışta da kendisine karşı “Azletmezsen şerefsizsin” dediğini, kendisininde azilname gönderdiğini ve suç duyurusunda bulunduğunu savunmuştur. Davacı duruşmada geçen olaylan doğrulmakla birlikte duruşma çıkışında davalıya “Azletmezsen şerefsizsin” diye bir söz söylemediğini aksine hem duruşmada hemde çıkışta kendisini istemediğini, azledeceğini söyleyerek hakaret ettiğini bildirmiştir. Davalı aralarında geçen olaylarla ilgili olarak tanık dinletmek istemiş, ancak davacının muvafakat etmemesi üzerine dinlenmemiştir. Davalının davacı avukat hakkındaki suç duyurusu üzerine yürütülen soruşturma sırasında dinlenen tanıklar davalı iddiasını doğrulamışlardır. Davacı avukatın müvekkilinin dosyaya sunulması için davanın başında verdiği delilleri dosyaya sunmadığı, müvekkili ile tartışma sonrası birlikte girdikleri celsede mahkemeye verdiği sabit olduğuna göre müvekkilinin talimatını yerine getirmemesi nedeniyle davalının güveninin sarsıldığı, duruşma çıkışı tartışma sonrası da davacıyı azlettiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat takip ettiği dava ile ilgili olarak özen ve ihtimamla takip etmek ve müvekkiline düzenli ve doğru bilgi vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen davacının azli haklı sebebe dayanmaktadır. Azilin haklı olması halinde kural olarak davacı ücreti vekalet isteyemez. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 28.1.2010, 2009/10309 – 2010/751)

Davacı avukat olduğunu davalı adına icra takiplerini yürüttüğünü, ücret sözleşmesi gereğince ödeme planının davalı tarafından sunulmadığını belirterek, bu nedenle vekalet ücretinin tahsili amacıyla başlattığı icra takibine yapılan haksız itirazın iptali istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı, davacı tarafından yapılan takiplerde hatalar yapıldığını, takip çıkış miktarlarının fazla talep edildiğini, davacının görevini yanlış ifa ettiğini savunarak davanın reddine savunmuştur. Mahkemece, yapılan bilirkişi incelenmesine göre davacının davalıdan olan alacağının her iki icra dosyası için toplam 57.605,53 TL, olduğu, davacı tarafından hizmet verilmiş olduğuna göre bu bedelin davalı tarafından davacıya ödenmesi gerektiği ve davanın bu miktar bölümü kanıtladığından bahis ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, vekilin özen ve sadakatle iş görme yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığı noktasındadır. Vekil, vekaleti iyi bir surette ifa ile yükümlüdür. (B.K. md. 390/2) Eş söyleyişle, müvekkilin kendisine verdiği görevi özen ve sadakatle ifa etmek yükümlülüğü altındadır. Davacı avukat davalının alacaklı dava dışı muris Kadriye’nin borçlu bulunduğu 200.0 USD lik senedi takibe koyarken, davacının miras payını düşürmeden tüm senet bedellerinin diğer mirasçılara karşı takibe geçerek vekilin özen borcuna aykırı davranmıştır. Bu husus ve hukuki hata güveni sarsacak niteliktedir. Öyle olunca davalının savunması da dikkate alındığında, davacı derdest olan takipler yönünden herhangi bir alacak talebinde bulunamaz, icra takiplerinin derdest olduğu hususunda taraflar arasında anlaşmazlıkta bulunmadığına göre davanın talebinin reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir. (Y. 13. HD. 19.12.2011, 2011/3233 – 2011/19538)

Haklı olarak azlettiği avukatı ile yeniden sözleşme imzalayan iş sahibi, sözleşmenin gereği olan ödemeyi yapmalıdır.
Davacı avukat, haksız olarak azledildiğini, vekalet ücretinin ödenmediğini ileri sürerek, şimdilik 5000 YTL vekalet ücreti ile 10.000 YTL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının avukatı olup, ödenmeyen vekalet ücretinin tahsili için bu davayı açmıştır. Davalı ise, azlin haklı olduğunu savunmuştur. Azlin haklı olduğu doğrudur ve mahkemenin kabulü de böyledir. Ne var ki davalı, davacıya 3.6.1999 tarihinde vekaletname vermiş, 27.4.2005 tarihinde haklı olarak vekaletten azletmiş ancak 17.5.2006 tarihinde davacı ile ücret sözleşmesi yapmıştır. Bu durumda azil tarihinde derdest olan dosyalar için,
17.5.2006 tarihli sözleşme ile avukata yetki verilmiş ise, artık bu dosyalar için, davacı avukatın sözleşmeye göre ücret isteyebileceğinin kabulü gerekir. Keza azil tarihine kadar bitirdiği davalar dava konusu yapılmış ise, davacı avukat bunların ücretlerini de isteyebilir. Mahkemece eksik incelemeyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 7.3.2011,2010/13172-2011/3397)

Davacı; 3.8.2007 tarihli ücret sözleşmesi ile davalı tarafın avukatı olup, 29.4.2008 tarihli ihtarname ile haksız olarak azledildiğini belirterek, vekalet ücretinin tahsili talepli bu davayı açmıştır. Davalı ise, dosyalann özenle takip edilmediğini savunmuştur. Davacı avukatın, Ankara 9. icra Müdürlüğünün 2005/1887 ve Ankara 12. İcra Müdürlüğünün 2007/1160 sayılı dosyalarını takipsiz bıraktığı dosyadaki delillerden anlaşılmış olup, azil haklıdır. Bu durumda davacı, ancak azil tarihine kadar bitirdiği davalann ücretini isteyebilir. Mahkemece, bu kabulü uygun şekilde yapılacak hesaplama ile karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde haksız azil değerlendirmesi ile hükmedilmesi usul ve yasaya aykın olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 14.11.2011,2011/7758-2011/16526)

Taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmayan hallerde vekalet ücreti üstlenilen işin sonuçlanması ile muaccel olur. Davacı, takip ettiği ve henüz sonuçlanmayan davalar nedeniyle müvekkili davalı aleyhine ücret alacağı için icra takibi başlatarak ve itirazın iptali davası açarak taraflar arasındaki vekalet akdinin esaslı unsurlarından olan güven unsurunu ihlal etmiştir. Davalının, avukatını azletmesi haklıdır.
Davacı avukatın, davalıdan 17.3.2005 tarihinde aldığı vekalet ile, dava dışı kooperatif tarafından davalı aleyhine açılan alacak davasını takip ettiği, mahkemece
25.10.2007 tarihinde yetkisizlik kararı verildiği, davalı tarafından dava dışı kooperatif aleyhine açılan tapu iptali ve tescili davasının da, karara çıkarak Yargıtay incelmesinde olduğu, davacı avukatın her iki dosya için vekalet ücreti alacağının tahsili için davalı aleyhine 16.3.2009 tarihinde icra takibi yaptığı, ve 16.4.2009 tarihinde de azledildiği dosyadaki bilgi ve belgelerle tüm dosya kapsamından anlaşılmaKtadır. Mahkemece, davacı avukatın azlinin haklı nedene dayandığı ve bu nedenle vekalet ücreti talebinin yersiz olduğu gerekçesi ile dava reddedilmiştir.
Taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmayan hallerde vekalet ücreti üstlenilen işin sonuçlanması ile muaccel olur. Vekil-vekil eden arasında bulunan vekalet sözleşmesinin temel dayanağı güven ve saygı ilişkisidir. Güven sarsıcı harekette bulunulması sonucu ilişkinin sarsılması, buna da davacı tarafın tutum ve davranışının yol açması halinde azil haklıdır. Davacı, takip ettiği ve henüz sonuçlanmayan davalar nedeniyle müvekkili davalı aleyhine icra takibi başlatarak ve itirazın iptali davası açarak taraflar arasındaki vekalet akdinin esaslı unsurlarını ihlal etmiştir. Davalının savunmasında belirttiği gibi davacıyı azletmesi, haklıdır. Bu durumda Avukatlık Kanununun 174 maddesi gereğince ücret isteyemez. Ancak azilden önce bitirilmiş işlerle, azle sebep teşkil etmeyen dosyalar için davacı avukatın ücrete hak kazandığı aşikardır. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan şekilde davacı avukatın hak ettiği ücretin belirlenerek hükmedilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. Hl). 15.12.2011, 2011/8299-2011/19150)

Davacı avukat, davalı adına 1.7.2008 tarihinde başlattığı icra takibine borçlunun
24.7.2008 tarihinde itiraz etmesi üzerine borçlunun itirazının iptali için 3.4.2009 tarihinde açtığı dava sırasında her ne kadar Uyapta sorun olduğunu bu sebeple icrada yatırılan harcın mahsup edilemediğini ve bakiye masraf verilmediği için itirazın iptali davasının geç açıldığını ileri sürmüş ise de bu hususu davacının yazılı delillerle kanıtlaması zorunludur. Davalıdan ayrıca masraf talep edildiğine ilişkin belge sunulamamış olup aksinin tanıkla ispatı olanak değildir. Avukatlık mesleği güven mesleğidir. Bu durum karşısında davalının davacıyı haklı nedenle azlettiği anlaşılmaktadır. Esasen mahkemece de azlin haklı olduğu kabul edilmiştir. 1136 sayılı Avukat Kanunun 174. maddesi gereğince haklı sebeplerle azledilen avukat hiç bir ücret isteyemez. Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 21.12.2011, 2011/10594 – 2011/19814)

Dava vekalet ücreti alacağının tahsiline ilişkin itirazın iptali davasıdır. Davacı, davalının vekili olarak K… Belediyesi aleyhine 20.9.2002 tarihinde dava açmış ve mahkemece 14.11.2003 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı icra takibine itiraz dilekçesinde, davacının davasını vekil olarak açtığını, ancak dava hakkında bilgi vermediğini, bu nedenle haklı olarak azlettiğini savunmuştur. Aşkale Asliye Hukuk Mahkeme- si’nce 14.11.2003 tarihinde verilen karar, davacının azledildiği 18.2.2005 tarihinden sonra 17.6.2005 tarihinde davalı tarafından harç yatırılarak tebliğe çıkarılmıştır. Bu tarihlere göre kararın tebliğe çıkarılmasında bir gecikme olduğu anlaşılmaktadır. Müvekkili lehine verilen kararı en kısa sürede müvekkiline bildirip, yatırılması gereken masraflar konusunda bilgilendirmek vekilin görevidir. Bu yükümlülükleri yerine getirmemesi halinde azil haklı olur ve vekil ücrete hak kazanamaz. Davalı, kendisine bilgi verilmediğini iddia ettiğine göre, bu durumda davacı avukat müvekkili olan davalıya mahkeme kararını tebliğe çıkarabilmek için harç yatırması gerektiğini bildirdiğini yasal delillerle ispat etmelidir. Davacı bu konuda yazılı belge ibraz edemediğine göre, dava dilekçesinde yemin demek suretiyle yemin deliline dayandığından, davacıya; davanın karara bağlanıp harç yatırması gerektiğini bildirdiği iddiası hakkında yemin teklif etme hakkı olduğu hatırlatılmalı, hasıl olacak sonuca göre feshin haklı ya da haksız olduğu belirlenerek hüküm kurulmalıdır. Mahkemece bu yön gözardı edilerek ve de kabul şekli itibarıyla icra takibinden önce davalı temerrüde düşürülmediği halde dava tarihinden önceki, davacının vekil olarak takip ettiği davanın karar tarihinden faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 12.2.2008, 11708- 1869)

Anlaştığı avukatı işe başlatmadan işi başka bir avukata veren iş sahibi ilk anlaştığı avukata ücretini ödemekle yükümlüdür.
Davacılar, davalının kendileri ile yapmış olduğu 4.12.1990 tarihli ücret sözleşmesi ile 3.000.000. TL. vekalet ücreti ödemeyi kabul ettiği halde, sonradan işi başka bir avukata verdiğini ileri sürerek bu konuda yapılan icra takibine vaki itirazın iptalini, takibin devamını, icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemişlerdir.
Davalı, davacıların kendisine ait dava veya herhangi bir işi takip etmediklerini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, 100.000 TL üzerinden takibin devamına, fazla istemin reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı avukatlar ile davalı müvekkilleri arasında davalının kirada oturduğu yerle ilgili olarak mal sahibi ile olan uyuşmazlık nedeniyle sözleşme yaptığı halde ihtilafın davaya dönüşmesi aşamasında işi başka bir avukata takip ettirdiği anlaşılmaktadır.
Av.K.’nın 172. m.’ye göre iş sahibi ilk anlaşmayı yaptığı avukatın muvafakatini almadan bir başka avukata işi tevdi etmiş olması nedeniyle, kararlaştırılan ücretin tamamını ilk avukatına ödemekle yükümlüdür. Mahkemece bu yön gözetilmeden yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Karar bu nedenle bozulmalıdır. (Y. 13. HD. 20.4.1992, 3345 – 4030)

Davacı avukat, 5.12.1983 günlü vekaletname ile davalının vekaletini aldığını ve bir çok dava ve icra işlerini takip ettiğini, davalının bu dava ve takipler için masraf vermediğini, Ankara 10. icradaki dosyasında masraf ve ücreti vekalet alacaklarını kesmeye başlamasını bahane ederek vekaletten azlettiğini, azlin haksız olduğunu ileri sürerek tüm dava ve icra takipleri nedeniyle hak ettiği ücret alacakları tutan 822.780 liranın ödetilmesini istemiştir.
Davalı, davacı avukatın, kendisine hasım durumunda bulunan avukat C.V. ve arkadaşlarının da vekaletini üstlenmiş olduğunu ve bu kişilerin ceza gönnesini önlediğini ve ayrıca borçlu olduğu dosyaya ödenmek üzere para verdiği halde parayı dosyaya yatırmayarak evine haciz gelmesine neden olduğunu ve böylece azle davacının haksız tutumu ve davranışlarının sebebiyet verdiğini bu nedenle vekalet ücretini isteyemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, avukatın vekil edeninin hasmı bulunan kişilerin vekaletini de alarak onların davalarını takip etmesini engelleyen bir hüküm bulunmadığı gibi bu husus başlı başına bir azil sebebi de gösterilmemiş borçlu olduğu dosya için para verdiği fakat davacı avukat tarafından dosyaya yatırılmadığı da ispat edilmemiştir, gerekçesiyle azlin haksız olduğundan bahisle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Gerek Av.K.’mn hükümleri ve gerekse BK’nın 390 ve devamı maddeleri hükümlerine göre, avukat vekalet görevini sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır, sadakat borcu vekilin kendisine değil başkasına ait bir iş görmesinden ve işini gördüğü kimsenin menfaat ve iradesine uygun hareket etmesinin vekaletin zorunlu bir unsuru olmasından çıkarılabilir. (Tandoğan 1982 C.2 s.228)
Av.K.’mn 174. maddesi hükmüne göre avukat haklı bir nedenle azledildiği takdirde ücrete hak kazanamaz. Davalı, davacının, vekaletini üstlendikten sonra hasmı olan C.V. ve arkadaşlarının da başka bir işten dolayı vekaletlerini aldığım, onları ceza takibatından kurtardığını bu nedenle onu azlettiğini bildirmiş, davacı da bu olayı kabul etmiştir. Her ne kadar vekilin başka bir işte vekil edeninin haşininin vekaletini kabul etmesini engelleyen yasa hükmü yoksa da vekalet akdi güven ilkesine dayanan akitlerden olup vekilin vekil edeninin hasmı olan kişinin başka bir işte dahi olsa vekaletini üstlenmiş olması azlin haklı olduğunu kabule yeterlidir. Çünkü; bu vaziyette vekil olan davacının davalının hasmı olan vekil edeni ile daimi ilişki kurmuş olması davalı için bihakkın şüpheyi davet eden ve onun güvenini temelinden sarsacak hallerden sayılmak gerekir. (Necip Bilge, Borçlar Hukuku, 1962, s.261-262, 3. HD. 3.11.1960 tarih 6974-5828 sayılı kararı, 4. HD. 4.10.1973 gün 1972/4786-61 sayılı kararı, Müderrisoğlu s.436)
Mahkemece bu yön gözetilmeden azlin haksız olduğunun kabulü ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Karar bu nedenle bozulmalıdır. (Y. 13. HD. 3.3.1989, 5293-1388)