Arabuluculukta Tarafar Arasındaki Güç Dengesizlikleri, Yönetimi ve Adil Olma, Hakkaniyet
Bazı durumlarda arabuluculukta tarafar arasında ya çok az güç dengesi vardır veya hiç denge yoktur. Büyük bir şirket ile bir şahıs arasındaki arabuluculuk buna örnek verilebilir. Güç dengesizliği çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Bunlardan bazıları arabuluculuk sürecine dikkatli hazırlık, müzakere becerisi, mali kaynak ve hukukçu veya uzmanlara erişim sonucu ortaya çıkmaktadır. Diğerleri ise müzakerelerde zorlama veya iyi niyet eksikliği gibi işbirlikçi olmayan davranışlardan kaynaklanmaktadır.
Arabuluculukta güç dengesizliğinin yarattığı sonuçların arabuluculuk faaliyetinin sonuçları üzerinde olumsuz etkisi vardır. Müzakerelerde öz saygısı düşük, hakları konusunda bilgi sahibi olmayan, kaynakları az olan bireylerin, daha bilgili ve yetkin bireylere göre başarı oranı daha düşüktür. Benzer şekilde arabuluculuk düşmanca bir ortamda gerçekleşirse, varılan anlaşmanın adil veya eşit olması mümkün değildir. Bazı kaynaklar, arabuluculukta güç dengesinin tarafarın kendi kendine karar verme ve arabulucunun tarafsızlığı ile ilgili olduğunu söyler.
Tarafar arasında güç dengesizliğinin söz konusu olduğu hâllerde arabuluculuk neticesinde varılan anlaşmanın adil ve hakkaniyete uygun olması arabulucunun sorumluluğunda mıdır? Arabuluculuk neticesinde varılmak istenen sonuç tarafarın azami menfaatlerinin karşılanmış olması ise; bir sonuca ulaşılmış olması hâlinde sonucun zaten adil ve hakkaniyet uygun olduğunun kabul edilmesi gerekir mi? Bu sorulara verilebilecek cevaplar, arabuluculuk ile ilgili literatürde de farklılaşabilmekledir. Aslında arabuluculuğun amacı tarafarın uyuşmazlıklarına son vermek için kendi kendilerine ortak fayda sağlayacak bir anlaşmaya varmalarına yardımcı olmaktır. Arabulucular, güç dengesizliğinin hangi aşamada tarafarın karar verme süreçlerine etki edeceğini tespit etmeli ve bu durumun üstesinden gelmek için gerekli tedbirleri almalıdır.
Bunun için farklı teknikler mevcuttur. Deneyimli ve yetkin bir arabulucu bu teknikleri nasıl etkili bir şekilde kullanacağını bilmelidir.
Arabulucu her şeyden önce tarafsız bir yaklaşım sergilemelidir; böylelikle tarafar özellikle de güçlü olan taraf, eşit muamele yapılmadığı, daha zayıf olan tarafın korunduğu veya kayırıldığı yönünde bir suçlamada bulunamaz.
Arabuluculuk başlamadan önce, açılış / başlangıç aşamasında, arabulucu katılımcıların uyması gereken eşit konuşma süresi, müzakerede iyi niyet gibi temel kuralları koymalı ve uygulamalıdır.
Tarafar arasında güç dengesinin sağlanması, dış kaynakların kullanımı konusunda da geçerli olmalıdır. Arabulucu zayıf olan tarafın, daha öz güvenli hissetmesi ve doğru kararlar verebilmesi adına oturumlar arasında uzmanlardan bilgi almasını teşvik etmelidir.
Bazı kaynaklar, özel görüşmelerde rol oyunları ile varsayımsal olarak yapılan görüşmelerin taraf egemenliği olasılığını artırabildiğini ifade etmektedir. Arabulucu özel oturumlarda daha zayıf olan tarafa, güven ve kontrol aşılamak için bazı sorular sorabilir, örneğin “Karşı taraf şunu derse nasıl bir cevap vereceksin?”
Sorun aslında hangi tarafın ne kadar güçlü olduğu değil, tarafarın taraf egemenliğinin sağlanması için gerekli güce sahip olmalarıdır.
Bundan dolayı arabulucu, tarafardan birinin sürece etkili bir şekilde katılacak kadar güce sahip olmadığını ve taraf egemenliğinin sağlanamayacağını tespit ederse, süreci sonlandırmalıdır. Bu durumda, daha güçlü olan tarafın zayıf tarafın geleceğine dair karar vermesini önlemek için, zayıf tarafın uyuşmazlığını mahkemeye götürmesi tercih edilebilir.
Kısaca arabuluculuk sürecinin adil olması ve hakkaniyete uygun olması ile anlaşılması gereken, arabulucunun süreç boyunca tarafara eşit şekilde yaklaşarak her iki tarafın da menfaatlerini açıkça ifade edebilme olanağına veya gücüne sahip olup olmadığını kontrol etmesi ve bunu sağlamak için gerekli tedbirleri almasıdır. Arabulucuya tarafların vardıkları anlaşmanın adil ve hakkaniyete uygun olup olmadığını denetleme görevi yüklenmemelidir. Adil ve hakkaniyete uygun şekilde yönetilen süreç sonunda tarafarın vardıkları anlaşmanın kendi menfaatlerine en uygun çözüm şekli olduğunun kabulü gerekir.