Yabancı Unsurlu Nafaka İlişkilerinde Uygulanacak Hukuk Milletlerarası Özel Hukuk
Yeryüzünde çok farklı hukuk sistemleri mevcuttur. Her hukukî sistem diğerinden farklı bir hukuk yapısına sahiptir.
Milletlerarası özel hukuk bu farklılıktan doğmuştur. Yabancı unsurlu bir hukukî ilişki veya olayda bu farklı hukuk sistemlerinden hangisinin uygulanacağını tespit problemi milletlerarası hukukun konusunu oluşturur, içinde yabancı unsur taşıyan bir hukukî ilişki veya olayda “yabancı unsur”un varlığı nedeniyle birden fazla kanun çatışma halindedir. İşte bunlardan hangisinin uygulanacağını Milletlerarası Özel Hukuk Kuralları gösterir.
Bu bakımdan Milletlerarası Özel Hukuk esas itibariyle, ihtilafın esasını çözen kurallar olmayıp, ihtilafın hangi kanuna göre çözüleceğini gösterdiğinden gösterici nitelikte kurallardır.
Bu kurallar her devletin kendi yasama organları tarafından ortaya konulur. Bu nitelikleri ile de Milletlerarası Özel Hukuk kuralları iç hukukun bir dalıdır.
Milletlerarası denilmesinin nedeni Yabancı unsurlu bir ilişki ya da bir olayda birden fazla hukuk sistemini karşı karşıya getirdiği içindir.
Yabancı unsur: Bir hukukî ilişkinin yargı organına başvurulacak ülke hukuku dışında başka bir hukuk sistemi ile bağlantı içinde olmasıdır.
Yabancı unsur: İki şekilde ortaya çıkar. Ya kişi yabancıdır, ya ülke yabancıdır.
Örneğin: Almanya’da oturan Türk vatandaşı kocasına karşı Almanya’da boşanma davası açtı, dava ile birlikte kendisi için tedbir, boşanmadan sonra yoksulluk nafakaları ve nezdinde bulunan müşterek çocukları içinde iştirâk nafakası talep etti, bu durumda Alman hâkimi hangi hukuku uygulayacaktır işte uygulanacak bu hukuku Milletlerarası Özel hukuk kuralları gösterir.
Dünyada mevcut her hukuk birliği sayısı kadar da, her devletin kendi Milletlerarası özel hukuk sistemi vardır.
Birden fazla hukuk sistemine dahil kanunların çatışmasından doğan problemlerin azaltılması, çeşitli Devletlerin iç hukuklarının ve Milletlerarası Özel Hukuk sistemlerinin birbirlerine yaklaştınlması ve birleştirilmesi için yapılan çok taraflı Milletlerarası sözleşmelerde, milletlerarası hukukun bir kaynağını oluşturmaktadır.
Kural olarak yeryüzünde her siyasi devletin milli hudutları içinde yürürlükte olan bir iç Hukuk sistemi bulunur. Başka bir deyişle her siyasi birlik bir hukuk birliğini ifade eder.
Bazende bir siyasi birlik içinde birden fazla bölgesel hukuk bulunabilir.
Örneğin: A.B.D.de her biri ayrı hukuk sistemine sahip olan 50 eyalet, Kanada da 10 eyalet Birleşik Krallıkta (İngiltere, Galler, İskoçya, Kuzey İrlanda, Chanel adası, Man adası)
İsviçre’de 22 kanton gibi, yan yana bulunan bu Federal yapıların her birinin ayrı bir iç hukuk sistemi, diğerinin iç hukukundan farklılık gösterir, böyle bir durumda bölgeler arası Kanunlar çatışmasından söz edilir. Bu da Milletlerarası Özel Hukukun konusudur.
Türk Hukuk Sisteminde Milletlerarası Özel Hukuk ihtiyaçlarının çözümünde Temel Yasa 20.5.1982 tarihinde kabul edilmiş olan ve 22.11.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku hakkmdaki kanundur.
Bu kanundan önce Türk Milletlerarası Özel Hukuku, 67 yıl gibi uzunca bir süre Türkiye’de bulunan yabancıların Hukuk ve Vezaifıne ait 1330 tarihli muvakkat Kanuna göre yürütülmüştür.
Usul problemleri de HUMK’un 537-545. maddelerinde düzenlenmiştir. 2675 s.y. yürürlüğe girince bu maddeler ve 1330 tarihli kanun yürürlükten kalkmıştır.
Bu konuda ikinci kaynak; Türkiye’nin taraf olduğu Milletlerarası Özel Hukuk sözleşmeleridir.
Türk Anayasasına göre, Türkiye Cumhuriyeti adına Yabancı Devletlerle ve Milletlerarası Kuruluşlarla yapılacak anlaşmaların onaylanması TBMM, nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. Bu nedenle usulüne göre onaylanarak yürürlüğe konulmuş olan anlaşmalar Anayasamızın 90/5. maddesine göre kanun hükmündedir.
O halde Türkiye’nin onayladığı anlaşmalar, Türk Milletlerarası özel hukukunun kaynağıdır.
Türkiye’nin katıldığı, onaylanıp yürürlüğe koyduğu Milletlerarası Özel Hukuka ait gösterici kuralları getiren ve usul hükümlerini ihtiva eden konumuzla ilgili Milletlerarası anlaşmalar şunlardır. (Bu anlaşmaların uygulanması konusunda ilerde etraflıca bilgi verilecektir).
- Nafaka Alacaklarının yabancı memleketlerde de tahsili ile ilgili (1956 tarihli) New York Sözleşmesi
- Çocuklara karşı nafaka mükellefiyetine uygulanacak kanuna dair sözleşme: 24.10.1956 tarihinde La Haye Konferansında ilk olarak Devletler Hususi hukuku bakımsız ve kimsesiz çocuklar sorununun öncelik ve ivedilikle çözümlenmesi esas alınarak bu sözleşme hazırlanmıştır.
Sözleşme ülkemiz tarafından da 9.9.1971 tarih 1482 sayılı yasa ile uygun bulunmuş ve daha sonra 2.11.1971 Tarih 7/3356 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanmıştır. Adında anlaşılacağı gibi sadece çocuklarla ilgili nafakalar hakkında uygulanır.
- Çocuklara karşı nafaka yükümlülüğü konusundaki kararların tanınması ile tenfızine ilişkin sözleşme.
La Haye akdedilen 15.4.1958 tarihli bu antlaşma 14.9.1972 tarih ve 1620 sayılı Yasa ile onaylanmış ve antlaşma metnide 11.1.1973 tarihinde 14418 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
Antlaşmanın amacı evlenmemiş ve yirmi bir yaşını doldurmamış olan sahih veya gayrı sahih nesepli veyahut evlât edinilmiş bir çocuğun talebi üzerine verilen nafaka konusundaki kararların akit taraflar arasında karşılıklı olarak tanınması ve tenfızinin sağlanmasıdır.
- Nafaka Yükümlülüğüne uygulanacak kanuna dair sözleşme; 2.10.1973 tarihinde La Haye imzalanmıştır.
Bu sözleşme 6.11.1980 Tarih 17152 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Sözleşme 3.11.1980 tarih 2331 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onanmıştır. Sözleşmeye katılma belgeleri 23.8.1983 tarihinde Hollanda Dışişleri Bakanlığına iletilmiş ve sözleşme 1.11.1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bu sözleşmenin 18. maddesi 1. fıkrasında sözleşme Taraf olan Devletler arasındaki ilişkilerde 24.10.1956 tarihinde La Haye akdedilmiş olan çocuklara karşı nafaka yükümlülüğüne uygulanacak kanuna dair sözleşmenin yerine kaim olur denilmektedir. Bu sözleşme ile yukarda sözü edilen sözleşme büyüklere de teşmil edilmiştir.
Sözleşme nafaka yükümlülüğüne hangi kanunun uygulanacağım saptamakta nafaka konusundaki kanunlar ihtilafım düzenlemektedir.
Nafaka yükümlülüğü konusundaki kararların tanınmasına ve tenfizine ilişkin sözleşme ve gerekçesi
Sözleşme taraf olan Devletler arasındaki ilişkilerde 15.4.1958 tarihinde La Haye akdedilmiş olan “Çocuklara karşı nafaka yükümlülüğü konusundaki kararların tanımnası ve tenfızine ilişkin sözleşmenin yerine kaim olur” denilmektedir.
Sözleşme nesebi sahih olmayan bir çocuğa karşı nafaka yükümlülüğü de dahil aile, hısımlık, evlilik veya sıhriyet ilişkilerinden doğan nafaka yükümlülüğüne dair kararlara uygulanır.
Akit Devletlerin adli veya idari mercileri huzurunda yapılan, nafakaya dair Sulhte sözleşme kapsamına alınmıştır.
Karar veya Sulh münhasıran nafaka yükümlülüğüne ilişkin değilse, sözleşmenin etkisi sadece nafaka yükümlülüğüne inhisar eder.
Nafaka yükümlülüğü konusundaki kararların Tanınmasına ve Tenfızine ilişkin 2.10.1973 tarihli La Haye sözleşmesine 3.11.1980 tarihli ve 2332 sayılı Bakanlar Kumlu karan ile katıldık, katılma belgeleri 3.8.1983 tarihinde Hollanda Dış işleri Bakanlığa iletilmiş ve Türkiye için 1.11.1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türk Anayasasına göre usulünce onaylanarak yürürlüğe konulmuş olan Milletlerarası sözleşmeler kanun hükmünde olduğundan bu milletlerarası özel hukuk kaynağı olarak bu sözleşmelerin yürürlüğe girmeleri ile Türk Milletlerarası Özel Hukukunda değişikliğe yol açmaları söz konusudur.
Buna göre, bu sözleşmeler mevcut kanunlardan önce uygulanacaktır. Nitekim 2675 sayılı Yasa yürürlüğe girmeden önce HUMY’un 537-545. maddeleri gereğince ahkamı şahsiyeye veya aile hukukuna ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfızi mümkün değilken Türkiye’nin 14.9.1995 tarihinde onayladığı evlilik bağına ilişkin kararların tanınması ve tenfızine ilişkin sözleşme hükümlerine göre tanıma ve tenfıze karar verilmesi mümkün olmuştur.
Bu konuda bir problemde şudur. Acaba var olan hukuku değiştiren Milletlerarası sözleşmelerin yürürlüğe girmesinden sonra kabul edilen özel bir kanunla sözleşmenin gösterdiği kurallara aykırı hükümler kabul edilmiş ise, ne olacaktır Bu takdirde sonradan yürürlüğe giren özel kanun mu, yoksa ondan önce onaylanıp yürürlüğe konulmuş olan Milletlerarası sözleşme hükmü mü uygulanacaktır.
Bu problem 2675 sayılı Yasa tarafından çözülmüştür. Yukarıdaki sözleşmelerin bir kısmından sonra yürürlüğe giren 2675 sayılı MÖHUK. 1/1. maddesinde Milletlerarası sözleşme hükümlerini saklı tutmuştur. O halde sonradan yürürlüğe giren özel yasa olsa dahi sözleşmeler yürürlükte oldukları sürece geçerliliklerini koruyacaklardır.