Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

Uzlaştırmada Edim

Uzlaştırmada Edim

Uzlaştırmada Zararın Tespiti ve Telâfisi

Uzlaşma, uzlaştırmaya tâbi bir suç nedeniyle şüpheli veya sanık ile mağdur veya suçtan zarar gören arasındaki uyuşmazlığın, uzlaştırma bürosu denetiminde, zararın kısmen veya tamamen giderimi, eski hâlin iadesi veya hukuka uygun maddî veya manevî diğer bir edim karşılığında yahut uzlaşmayı sağlayacak diğer bir usulle anlaşmaları suretiyle giderilmesidir.

Uzlaştırmanın telâfisi aşamasında, mağdurun ihtiyaçları ve failin yapabilecekleri veya verebilecekleri belirlenir. Bu aşamada amaç, mağdurun ihtiyaçları ve failin telâfi kapasitesi ışığında, tarafların şahsî durumları ve somut olaya özgü koşullara uygun bir şekilde mağdurun zararını gidermeye matuf edimlerin konuşulmasıdır. Bu nedenle, görünenden öte altta yatan ihtiyaçları ve çıkarları iletişim yoluyla ortaya çıkarmak, iyi bir netice elde etmek için ortak çabayı arttırabilir ve daha doyurucu sonuçlar doğurabilir. Örneğin, belden aşağısı felçli mağdurun evi için alışveriş yapmakta zorlanması ve bu ihtiyacını belirli bir süre boyunca failin karşılaması (CMUY m. 33/1-ç), tamamen ihtiyaçlar ve yapılabileceklerin ortaya çıkardığı bir telâfi şeklidir. Müzakere sırasında ihtiyaçların doğru tespit edilebilmesi için, taraflar birbirlerinden ve uzlaştırmacıdan kaynaklanabilecek zaman baskısından arındırılmalıdır. Zaman baskısı, müzakereyi onarım ve iletişim odaklı olmaktan çıkarıp anlaşma odaklı hâle getirebilir. Bu da uzlaştırmanın başarısını olumsuz etkiler.

Taraflar iletişim (müzakere) sürecinde, ortaya çıkan zarar ve bunun ne şekilde telâfi edileceğini konuşabilirler. Zarar, kişinin sahip olduğu maddî veya manevi varlıklarında bir eksilmeyi veya hasara uğramasını ifade eder ve genelde maddî ve manevî zarar kavramlarıyla tanımlanır. Uzlaşma sonucu üzerinde anlaşılan edim maddi zararı karşılamaya yönelik olabileceği gibi manevî zararı gidermeye yönelik de olabilir. Maddi zarar, “bir kimsenin iradesi dışında malvarlığında meydana gelen azalmayı” ifade etmektedir. Suç teşkil eden fiil meydana gelmeden önce mağdurun malvarlığıyla suçun işlenmesinden sonraki malvarlığı arasındaki fark, maddi zararı oluşturur. Haksız fiilin malvarlığına yönelik zararı maddî zarardır Haksız fiilin malvarlığı veya şahıs varlığı değerlerine yönelik olarak verdiği zarar sonuçta malvarlığı değerinde eksilmeye neden olmuşsa, maddî zarar vardır. Maddî zararın ekonomik ve somut bir değeri bulunduğundan, kanıtlanabilir ve hesaplanabilir.

Manevi zarar ise, haksız fiile bağlı olarak “kişilik hakkının ihlal edilmesi nedeniyle bir kişinin acı ve elem duymasını” ifade eder Manevi zarar, bilhassa mağdurun kişilik haklarına saldırı oluşturan (TMK m. 24; TBK m. 56); hakaret, yaralama, tehdit gibi suçlarda görülür. Manevî zararın maddî ve hesaplanabilir bir yönü yoktur. Bu nedenle zararın kapsamını belirlemek güç ve görecelidir. Uzlaştırmada, maddî ve manevî zararlar ile fiilî zarar ve yoksun kalman zararlar talep edilebilir.

Telâfi, maddî ve manevî tazminat, bir meslek edindirme kursuna katılma, sözlü veya yazılı özür dileme şeklinde yahut bunlardan birkaçının birlikte belirlenmesi şeklinde olabilir. Benzer suçlarda taraflarca belirlenen edimler tamamen farklı olabilir. Bir mağdur tarafından makul olarak kabul edebilecek edimi diğeri kabul etmeyebilir. Bazı mağdurları sadece para almak mutlu edebilirken, bazılarını da benzer bir suç işlenmesini engelleyecek faaliyetleri edim olarak belirlemek mutlu edebilir. Yine bazı mağdurlar içten bir özrü yeterli bulabilirken bazıları da sadece suç nedeniyle hissettiklerini anlatmayı ve bunun fail üzerindeki etkilerini görme fırsatını zararın telâfisi için yeterli bulabilir.

Uzlaştırmacı, mağdurun ihtiyaçlarını karşılayan bir anlaşma ortaya çıkabilmesi için üzerinde anlaşılabilecek edim türleri ve bunlardan bazılarının birlikte kararlaştırılabileceği hususunda tarafları bilgilendirilmelidir. Bütün bunlara rağmen failin verebilecekleri ve yapabilecekleri, zararı tam olarak karşılamayabilir veya eski hâle getiremeyebilir. Bu gibi durumlarda önemli olan, failin zararı sembolik bile olsa telâfi etmek için belirlenen edimlerle birlikte anlamlı bir sorumluluk alması ve gayret göstermesidir. Uzlaştırmacı, telâfi şeklinin onarım sürecine katkıları bakımından şu konuları gözden geçirmelidir:

  1. Failin özrünün samimi olup olmadığı,
  2. Failin gösterdiği pişmanlığın samimi olup olmadığı,
  3. Sorumluluğu gerçekten kabul edip etmediği,
  4. Failin toplantıda kibirli davranıp davranmadığı,
  5. Failin zararı telâfi ederken aşağılanma duygusuna maruz kalıp kalmadığı,
  6. Varılan anlaşmanın zararı telâfi edip etmediği,
  7. Tarafların ortaya çıkan anlaşmanın geliştirilmesinde yeterince et­kili olup olmadığı,
  8. Tarafların edimi ve anlaşmayı özgür iradeleri belirleyip belirlem­ediği,
  9. Anlaşmanın taraflarda adalet hissi uyandırıp uyandırmadığı.

Telafi sürecinde anlaşmaya varılırken taraflar birbirlerini dinlemeli ve anlamalıdır. Fail, mağdurun suç nedeniyle uğradığı zararı, yaşadıkları, hissettikleri ve içine düştüğü durumu; mağdur da failin suçu işlemesinin nedenlerini görebilmelidir. Eğer bu konularda tatmin edici sonuçlar alınmışsa, bu durum müzakerenin anlaşma değil iletişim odaklı yürütüldüğünün göstergesidir.

Uzlaştırma sonunda varılan anlaşma tarafların ihtiyaç ve iradelerini yansıtıyorsa ve bu bakımdan iyi kaleme alınmışsa, failin davranışlarını yönlendirmede belirleyici olur ve bu da onanma süreç sonlandıktan sonra dahi katkı sağlar. Bununla birlikte, bazı uzlaştırma müzakerelerinde tarafların arasında kurulan diyalog, yazılı bir anlaşma yapılmaksızın da ihtiyaçlarını karşılayabilir.

Uzlaştırmacının görevi ve tarafsız konumu itibariyle, mağdurun zararının belirlenmesi için bilirkişi ve keşif incelemesi yaptırması veya uzman görüşü alması mümkün değildir. Çünkü uzlaştırma bir muhakeme süreci değil, tarafların müşterek yararlarının araştırılması için gerçekleştirilen bir görüşme zeminidir. Soruşturmanın kapsamı içerisine girmekteyse Cumhuriyet savcısı, uzlaştırmacı görevlendirmeden önce bu konuda (örneğin trafik kazasında kusur ve hasar miktarı) bir keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırmışsa bundan yararlanılabilir. Ayrıca zararın belirlenmesi için, soruşturma belgelerine yansıyan tutanaklar, tanık anlatımları ve tarafların ifadelerinden yararlanılabileceği gibi, tarafların sunacakları bilgi ve belgelerden de yararlanılabilir. Taraflar zararın tespitiyle ilgili dava açarak veya delil tespiti yoluyla keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırabilir yahut uzman görüşü alıp müzakerelerde sunabilirler.

Uzlaştırmada Giderilebilecek Zararlar

Uzlaştırma süreci sonunda uzlaşmaya varılması hâlinde zararın giderilmesi söz konusudur. Zarar, bir eksilmeyi ifade etmektedir. Ceza hukukunda yer verilen suç tipleriyle korunması amaçlanan ise aslında hukukî yarardır. Hukukî yarar kavramı zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir. Hukukî yarar kavramının kapsamına sadece zarar değil, aynı zamanda zarar tehlikesi de dâhildir. Suçun işlenmesiyle birlikte her zaman zarar doğmayabilir, ancak zarar doğduğu takdirde hukuki yararla zarar örtüşmektedir. Uzlaştırma kurumunda hukukî yararın ihlal edilmesi zararın doğmasıyla sınırlı tutulmuştur. Bu anlamda edim de “failin, eylemi ile sebebiyet verdiği maddi ve/veya manevi zararı gidermesini” ifade etmektedir.

Uzlaştırma sürecinde tarafların zararın miktarı konusunda serbest olarak anlaşabileceği gibi hiçbir maddî edim üzerinde de konuşmayabilirler. Kanun ve Yönetmelikte zararın tazmin yöntemi konusunda bir sınırlama yoktur. Maddi zararın maddî tazmin yöntemleriyle giderilmesi ve manevî zararın da manevî yöntemlerle giderilmesi şart olmadığından, maddî zararın manevî bir yöntemle veya manevî zararın maddî bir tazmin yöntemiyle giderilmesi mümkündür.

Manevî zararın ne şekilde giderileceği ise tarafların isteklerine göre değişebilir. Manevî zarar karşılığı bir miktar para (manevî tazminat) veya ekonomik değeri olan bir şeyin verilebileceği gibi, failin ekonomik değerle ölçülmeyen başka bir edimde bulunulması da mümkündür. Bunun tipik örneği özür dileme, barışma konuşması yapma, özür yazısı yayınlatma, hayır amaçlı bir kuruma bir miktar paranın bağışlanması gibi manevi veya maddi edimlerle manevi zararın giderilmesidir.

Uzlaştırmanın amacı, tarafların iletişim kurmasına dayalı olarak tatmin olması olduğundan, maddî zararın manevî tatmin ile giderimi de mümkündür. Nitekim Yönetmeliğin 33, 1/e maddesi uyarınca mağdur veya suçtan zarar görenden özür dilenmesi, her iki zarar türü bakımından geçerli bir tazmin yöntemidir.

Zararın Giderilmesine Yönelik Edimler

Edim Kavramı

Edim, CMK veya Yönetmelikte tanımlanmamıştır. Esasen borçlar hukukuna ait bir terim olduğundan tanım ihtiyacı da bulunmamaktadır. Edim kavramı, alacaklının borçludan isteyebileceği ve borçlunun da yapmak zorunda olduğu davranış, ivaz olarak tanımlanır. Borç ilişkisini kuran temel sebepler kanun, sözleşme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşmedir. Suç işlenmesi nedeniyle mağdur ile fail arasında kurulan borç ilişkisi, haksız fiilden doğan borç ilişkisidir. Haksız I i i İlerden Doğan Borç İlişkilerinde sorumluluğu düzenleyen TBK m. 49 hükmü şıı şekildedir:

“I. Genel olarak

MADDE 49- Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür”.

Borç ilişkisinin borçlu tarafı, alacaklı tarafa, borcun konusu olan edimi ifa etmekle yükümlü olduğundan edim terimi, borçlunun ifa ile yükümlü olduğu bu davranış biçimini ifade eder. Edim borcun konusu olduğundan, haksız fiil hukukunda fiiliyle başkasına zarar veren kişinin edimi, verdiği zarar bedelini ödemek veya eski hale getirmek gibi ifa yöntemlerinden oluşur. Edimin mutlaka maddi ve ekonomik karşılığı bulunması gerekmez; alacaklıya manevî yönden yarar sağlayan ifalar da edim kavramına dâhildir.

Yapma veya yapmama edimlerinde, borçlunun alacaklıya karşı borçlanmış olduğu şey, edim eylemidir. Borçlu edimini tam ve ayıpsız olarak yerine getirirse, borcunu ifa etmiş ve böylece borç ilişkisini sona erdirmiş olur. Şüphelinin, kırmış olduğu mağdurun otomobilinin camını yaptırmayı taahhüt etmesi buna örnek verilebilir.

Verme edimlerinde ise, edim sonucu öne çıkar ve borçlu edimin sonucunu borçlanır. Örneğin şüphelinin, hırsızlık suçunun konusu olan bisikleti mağdura iade etmesinde durum böyledir.

Edim çoğunlukla alacaklı yararına bir davranış olmasına rağmen üçüncü bir kişi yararına da olabilir. Örneğin şüphelinin hayır amaçlı bir kuruma para bağışlaması mümkündür.

Kanunda edimin konusu üzerinde herhangi bir sınırlama yoktur. Hukuka ve ahlaka aykırı bulunmamak koşuluyla her türlü maddî ve manevî edim ifanın konusunu oluşturabilir. Edimin sınırını hukuk ve ahlaka uygunluk çizmektedir. Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüz olup (TBK m. 27), bu tür edimlerin ifası istenemez.

Edim Türleri

Olumlu veya Olumsuz Edimler

Borçlunun belirli bir icrai davranışta bulunmasının gerekli bulunduğu edimler olumlu edimdir. Borçlunun belirli bir davranıştan kaçınmasının zorunlu olduğu edimle ise olumsuz edimdir. Örneğin şüphelinin apartman dairesinde gürültü yapmamayı taahhüt etmesi olumsuz (yapmama-katlanma) edimidir.

Âni, Sürekli veya Dönemli Edimler

Edimin konusunu oluşturan davranışın bir defada yapılıp borcun sona er­dirilmesini sağlayan edim ani edimdir. Borcun süregelen birden fazla davranışlar­la ifa edilmesi halinde sürekli edimden söz edilir. Borcun tamamının bir defada (def’aten) ödenmesi, ani edimdir. Borcun kişinin hayatı veya belirli bir dönemi boyunca irat şeklinde ödenmesi ise sürekli edime örnektir.

Edimin belirli sayıdaki ve belirli sürelerle yenilenen davranışlarla ifa edil meşine dönemli edim veya aralıklı edim denilir. Örneğin borcun taksitler halinde ödenmesi bu şekildedir.

  • Şahsî veya Maddî Edimler şahsi edim şeklinde ifadır. Bahçe duvarının onarım bedelinin para veya ekonomik değeri olan bir mal ile ödenmesi ise maddî edim sayılır.

Verme, Yapma, Yapmama Edimleri

Yapma borcunda edimin konusu, alacaklı yararına bir hizmetin, işin, eserin yapılmasıdır. Yapma ediminin kararlaştırıldığı bir sözleşmede, borçlu belli bir şeyi vermeyi yahut fiilen belli bir işi yapmayı borçlanmıştır. Mağdura verilen zarar, fail tarafından aynen ifa yoluyla yerine getirilebilir. Örneğin kaporta ustası olan bir fail, maddî hasarlı trafik kazası nedeniyle mağdurun otomobiline vermiş olduğu hasarı tamir edebilir.

Yapmama edimi, alacaklı yararına bir davranıştan kaçınmak, bir işi yapmamak veya yapılan davranışa katlanmak şeklinde ifa edilir.

Verme borcunda ise edimin konusu, maddî bir şeyin alacaklıya verilmesinden ibarettir.

Uzlaşmaya Konu Edimin Hukuka ve Ahlâka Aykırı Olmaması

Tarafların üzerinde anlaştıkları herhangi bir edim uzlaştırmanın konusunu oluşturabilir. Taraflar, uzlaştırma müzakereleri sonunda, Yönetmelikte sayılan edim çeşitlerinden biri veya birkaçı üzerinde anlaşmaya varabilecekleri gibi, bunların dışında da hukuka uygun bir edim kararlaştırabilirler. Yönetmelik, anlaşmanın konusunu belirli bir edimin yerine getirilmesi ile sınırlamamış, taraflara esnek davranabilme olanağı tanımıştır. Bu bağlamda, uzlaştırma anlaşmasının konusunu oluşturan edimler çok çeşitli olabilir. Uzlaştırma müzakerelerinin sonunda elde edilen anlaşmanın en önemli amacının taraflar arasındaki ilişkinin onarılması okluğu hatırlanarak edimler belirlenmelidir.

Önemli olan, kararlaştırılan ve uzlaştırma raporuna yazılan edimin makul, hukuka, ahlâka ve ölçülülük ilkesine uygun olması, ifasının imkânsız olmamasıdır. Edim, kanunun emredici kurallarına, genel ahlâka, kamu düzenine ve kişilik haklarına uygun olmalıdır. Örneğin failin belli süreyle kumar oynamayı, evlenmemeyi veya kendisine mağdur tarafından tokat atılması taahhüdünü içeren edim, kişilik haklarına aykırı olacağından geçersizdir. Edim belirlenirken, Cumhuriyet savcısı veya mahkemece uzlaştırma raporu veya uzlaşma belgesindeki edimin denetleneceği ve hukuka ve ahlaka uygun bulunmaması hâlinde raporun onaylanmayabileceği dikkate alınmalıdır.

Edimin hukuka ve ahlaka uygun olmadığı kanaatine ulaşan uzlaştırmacı nalları bu konuda uyarmalıdır. Edimin hukuka ve ahlaka uygun olup olmadığı konusunda şüpheye düşen uzlaştırmacı, Cumhuriyet savcısı ile görüşebilir, Cumhuriyet savcısı bu konuda uzlaştırmacıya talimat verebilir (CMUY m.31/2). Edimin imkânsızlığı da bu kapsamda değerlendirilmelidir.

Edimin uzlaştırma raporu tanzim edildiğinde belirli veya belirlenebilir olmalıdır.

Edimin icra edilebileceği dikkate alınarak, içeriği somut veya ifa edileceği tarihte yer ve konu itibariyle nesnel olarak belirlenebilir durumda olmalıdır. Edimin ne zaman ve nasıl yerine getirileceği sadece taraflar açısından değil, üçüncü bir kişi tarafından da belirli veya belirlenebilir olmalıdır. Örneğin failin, 15.11.2017 günü mağdura 10.000-TL ödeyeceğine ilişkin para borcu içeren edim belirlidir. Failin mağdurun otomobiline vermiş olduğu maddî zararın tamamını en geç 15.11.2017 tarihinde nakden tazmin edeceğine dair taahhüt içeren edim borcu ise belirlenebilir durumdadır. Buna mukabil, failin mağdura yeni bir cep telefonu satın alacağı şeklindeki edim borcunda, cep telefonunun marka ve modeline ilişkin hiçbir objektif kıstas belirtilmemiş olduğundan, edim ne belirlidir ne de belirlenebilir niteliktedir.

Uzlaşmaya Konu Olabilecek Edim Türleri

Uzlaştırma, işlenen bir suçtan zarar gören mağdurun veya hakkı ihlal edilen gerçek veya tüzel kişinin, failden zararının giderilmesini istemesi ve iki tarafın özgür iradeleriyle üzerinde anlaştıkları giderim biçiminin ifa edilmesiyle uyuşmazlığın sona erdirilmesi prensibine dayanmaktadır. Bu nedenle uzlaşmada edimin konusu, fiil ile verilen zarardır. Fiilin işlenmesi sonucunda verilen zararın maddî veya manevî zarar olmasına göre edimin konusu değişebileceği gibi, tarafların anlaşacakları herhangi bir ifa yöntemi de edim olarak kararlaştırılabilir. Edim olmaksızın da tarafların anlaşması mümkündür (CMUY m. 33/2).

Uzlaştırma süreci sonunda varılan anlaşma ile taraflarca bir yahut birden çok edimin ifasının kararlaştırılması hâlinde önemli olan, edimin onarıcı adalet anlayışına hizmet edebilecek nitelikte olmasıdır. Çünkü uzlaştırmanın amacı, fail ve mağdurun birlikte hareket ederek, suçu ve yarattığı sonuçları anlayıp, değerlendirerek ortaya çıkan zararın telafisini birlikte planlamaları olanağını sağlamaktır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde, fail ve mağdurun nasıl uzlaşmaya varabileceği belirtilmemiştir. Fail ve mağdur, suçtan ortaya çıkan maddî veya manevî zararın kısmen veya tamamen giderilmesi şartıyla bu anlaşmaya varabilir; fakat uzlaşmaya varılması için mağdura sadece bir miktar para ödenmesi şart değildir. Maddî tazmin bazen mağdurun her yönden onarılması için yeterli olmayabilir ve özellikle manevi ihtiyaçlarına cevap vermeyebilir. Bu sebeple, taraflar arasında hukuka ve ahlaka uygun olmak kaydıyla, Yönetmelikle belirtilen edimler veya bunların dışında başkaca edimler de belirlenebilir. Örneğin fail, mağdura bir miktar para ödeyebileceği gibi, eski hâlin iadesi yoluyla zararın aynen tazmini, mağdurun yanında ücretsiz çalışmak, hayır amaçlı kurukışlara bağış yapmak gibi diğer maddî hizmetlerde bulunarak, mağdurdan özür dileyerek, özellikle  hayır amaçlı kuruluşlarda olmak üzere sosyal bu kuruluşta gönüllü çalışarak, bir kamu hizmetinin görülmesine katılarak veya topluma faydalı bir birey olmasını sağlayacak bir iyileştirme ve eğitim programına katılmak gibi diğer bazı yükümlülükler altına girerek de mağdurun zararını giderebilir. Fail tarafından mağdurun belirli bir süre istihdam edilmesi,uyuşmazlıkla bağlantılı olan bazı yerlere girmekten failin men edilmesi, kitap okuma, kirletilen yerlerin temizletilmesi, zarar verilen eşyanın tamir edilmesi, mağdurun kendisine veya üçüncü bir kişiye işlerinde yardım etmesi, uzlaşmanın konusunu oluşturabilecek edimlere örnek olarak verilebilir.

Çocukların taraf olduğu uzlaştırmalarda, çocuğun, mağdurun zararını mutlaka bir miktar para ödeyerek gidermesi amaca uygun olmadığı gibi, çoğu zaman mümkün de değildir. Çocuklar tarafından işlenen suçlarda uzlaştırmanın, çocuğu topluma kazandırma ve çocuğa çatışma çözme eğitimi vermede kullanılacak bir yol olma işlevi daha açık görülmektedir. Bu nedenle çocukların, mağdurun zararını gidermek amacıyla diğer giderim yollarını kullanmasına olanak tanınmalıdır. Bu mülâhazalarla düzenlenen Uzlaştırma Yönetmeliğinin 33. maddesine göre, taraflar uzlaştırma sonunda belli bir edim yerine getirilmeksizin (edimsiz) anlaşmaya varabilecekleri gibi (CMUY m. 33/2), bu maddede sayılan edimlerden bir veya birkaçını yahut bunların dışında belirlenen hukuka ve ahlaka uygun başka bir edimi de giderim şekli olarak kararlaştırabilirler. Yönetmelikte giderim şekilleri, örnek olarak şu şekilde düzenlenmiştir(CMUY m. 33/1):

  1. Fiilden kaynaklanan maddî veya manevî zararın tamamen yahut kısmen tazmin edilmesi veya eski hâle getirilmesi,
  2. Mağdurun veya suçtan zarar görenin haklarına halef olan üçüncü kişi yahut kişilerin maddî veya manevî zararlarının tamamen veya kısmen tazmin edilmesi yahut eski hâle getirilmesi,
  3. Bir kamu kurumu veya kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluş ile yardıma muhtaç kişi yahut kişilere bağış yapmak gibi edimlerde bulunulması,
  4.  Mağdur, suçtan zarar gören, bunların gösterecekleri üçüncü şahıs veya bir kamu kurumu yahut kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluşun belirli hizmetlerinin geçici süreyle yerine getirilmesi,
  5. Topluma faydalı birey olmayı sağlayacak bir programa katılımın sağlanması,
  6. Mağdurdan veya suçtan zarar görenden özür dilenmesi.

Mağdurun Fiilden Kaynaklanan Maddî veya Manevî Zararının Tamamen yahut Kısmen Tazmin Edilmesi

Fiilden kaynaklanan zararın maddî veya manevî zarar biçiminde gerçekleşmesi olanaklıdır. Mala karşı işlenen suçlarda ortaya çıkan zarar maddi nitelikte, şahsa karşı işlenen suçlarda ise daha çok manevi nitelikte oluşmaktadır. Her iki tür zararın da para ödenmesi veya ekonomik değeri olan bir malın teslimi suretiyle karşılanması mümkündür. Uygulamada en çok tercih edilen ifa yöntemi, zararın karşılığı olan bir miktar paranın mağdura ödenmesidir. Ödemenin bir defada yapılması veya takside bağlanması mümkündür.

Mala karşı işlenen suçlarda verme borcu doğuran edimler ön plâna çıkmakta ve mağdur nezdinde kabul gömlekteyken, şahsa karşı suçlarda yapma veya yapmama şeklindeki edimlerin daha fazla tercih edildiği gözlenmektedir. Örneğin hırsızlık suçlarında çoğu kez failin çalınan malların mağdura aynen iadesi yahut karşılığının nakden tazmini edim olarak kararlaştırılmaktayken, hakaret suçlarında failin mağdurdan özür dilenmesi veya failin mağdura bundan böyle saygısız davranışlardan kaçınmaya söz vermesi gibi edimler kararlaştırılabilmektedir.

Uzlaşmaya konu edimin, zarar karşılığı olarak belirlenen bir bedelin ödenmesi olarak belirlenmesi durumunda, kararlaştırılan bedelin zararı kısmen veya tamamen karşılayıp karşılamadığının Cumhuriyet savcısı veya mahkemece denetlenmesi gerekli değildir. Zarara oranla fahiş bir bedelin kararlaştırılmış bulunması hâlinde, uzlaştırmanın özgür iradeye dayanıp dayanmadığı ve hukuka uygun olup olmadığının gözden geçirilmesi gerekir (CMK m. 253/17).

Edimin, bir defada, taksitle veya irat şeklinde ödenmesi mümkündür. Tazminat yurt parası veya yabancı para cinsinden de kararlaştırılabilir. şeklinde tazminden söz edilir. İrat şeklindeki tazmin yönteminde mağdurun hayatı boyu veya yaşamının belirli bir dönemi boyunca belirli aralıklarla ödeme yapılması kararlaştırılır. Örneğin mağdurun öğrencilik yaşamı boyunca veya ölünceye kadar aylık bir miktar para ödenmesi kararlaştırılabilir.

Doktrinde, irat şeklinde ödemenin uzlaştırma bakımından olanaklı olup olmadığı tartışılmıştır. Çünkü edimin ifasının sonraya bırakılması durumunda Cumhuriyet savcısı veya hâkimin vereceği kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları 5 yıl sürelidir.

CMK 253/19 ve 254/2. maddelerde “edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi” hâlleri öngörülmüştür. Bu takdirde kamu davasının açılmasının ertelenmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları verilecektir. Dolayısıyla, kanun koyucu uzlaştırmada edimin süreklilik göstermesinin mümkün olduğunu kabul etmiş, edimin süreklilik göstermesi veya 5 yılı aşan bir süre için takside bağlanması durumunda, verilecek kararların ne olacağı konusunu düzenlememiştir. Bu durumda doktrinde iki farklı yorum olabileceği belirtilmiştir. İlkinde, erteleme veya geri bırakma kararlarındaki denetim süresinin 5 yıl yerine edim süresi gözetilerek alınması tercih edilebilir. Ancak bu yorumun, CMK m. 171/2 ve 231/5’te düzenlenen hukukî kuramların sistemini bozabileceğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca mağdurun hayatı boyunca sürecek bir ödeme sürecinin adliye tarafından takip edilmesinin hukuken doğra olmadığı da söylenmiştir. İkinci yorum uyarınca, edimin süreklilik arzetmesi hâlinde, 5 yıl içerisinde kararlaştırıldığı gibi ifa gerçekleşmiş ise uzlaştırma bürosu Cumhuriyet savcısınca kovuşturmaya yer olmadığı kararının verilmesi ve ceza uyuşmazlığının bu şekilde son bulması gerekir. Buna karşılık, 5 yıldan sonra idimin ifasından kaçınılması durumunda, mağdurun ilâm niteliğinde olan uzlaşma tutanağına dayanarak icra yoluyla alacağını tahsil yoluna başvurması gerekir.

Mağdurun veya Suçtan Zarar Görenin Haklarına Halef Olan Üçüncü Kişilerin Maddî veya Manevî Zararının Tamamen yahut Kısmen Tazmin Edilmesi

Fail, mağdur veya suçtan zarar görenin haklarına halef olan üçüncü kişilerin maddi veya manevî zararını tamamen yahut kısmen tazmin ederek de edimini ifa edebilir.

Uzlaştırma Yönetmeliğinin 33. maddesinin (b) bendinde ifade edilen, “mağdurun veya suçtan zarar görenin haklarına halef olan üçüncü kişi yahut kişiler”,Genellikle sigorta şirketleri olacaktır. Zarar sigortalarında sigorta tazminatını ödeyen sigortacı, sigortalıya halel olur ve sigortalının zarardan sorumlu olan kişiye karşı sahip olduğu dava ve talep haklarını kazanır (TTK m. 1472; 1481). Böylece sigortacı, sigortalının dava edebileceği her şahsı dava edebilir.

Mal ve sorumluluk sigortasında sigortacı, sigortalının uğradığı zararı tazmin eder (TTK m. 1459) ve sigorta tazminatını ödedikten sonra, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder. Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı uyarınca, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir (TTK m. 1472/1). Sigortalı, TTK m. 1472/ l’e göre sigortacıya geçen haklarını ihlâl edici şekilde davranırsa, sigortacıya karşı sorumlu olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmişse, sigortalı kalan kısımdan dolayı sorumlulara karşı sahip olduğu başvurma hakkını korur (TTK m. 1472/2).

Örneğin mağdurun hem yaralandığı hem de otomobilinin zarar gördüğü, maddî hasarlı ve taksirli yaralamalı bir trafik kazası sebebiyle yapılan soruşturmada mağdur, kendi kasko sigortasından tazminat almadan önce faille uzlaşırsa, hem otomobilin zararını hem de yaralanması nedeniyle uğradığı zararını tazmin ettirebilir ve sigortacının müzakerelere katılması gerekmez. Bu halde mağdur (sigortalı), faili ibra etmiş olacağından, sigortacı mağdura (sigortalıya) halef olmaz ve faile rücu edemez. Mağdur ile fail, otomobile verilen zarar için de uzlaşırsa, uzlaştırma raporunun imzalanmasıyla mağdur faili ibra etmiş olur ve TTK m. 1472/2 uyarınca sigortacıya geçen haklarını ihlâl edici şekilde davranarak sigortacının faile rücu hakkını ortadan kaldırdığından, sigortacıya karşı kendisi sorumlu olur.

Mağdurun veya Suçtan Zarar Görenin Kendisinin yahut Haklarına Halef Olan Üçüncü Kişilerin Maddî veya Manevî Zararlarının Eski Hâle Getirilmesi

Maddi zararı giderim yöntemlerinden biri olan eski hâle getirmede, eşyada meydana gelen bozulma, yıpranma gibi eşyanın değerini azaltan fiillerin etkisinin giderilmesi amaçlanır. Kural olarak, eksilmeler giderilmiş ve eski hale dönülmüş ise artık bir zararın bulunmadığı kabul edilir.

Haksız fiil sonucu meydana gelen zarar her zaman bir mal veya eşyada fizikî bir bozulma veya eksilme şeklinde olmayacağı gibi, eski hale getirme de her zaman mal ve eşyadaki fizikî bozulmanın eski hale getirilmesi şeklinde de gerçekleşmeyebilir. Örneğin, yanıltıcı beyanlarla bir ürün hakkında tüketicilerin zihninde yanlış bir kanaat uyandırılması, bir ürünün başka bir ürünle karıştırılmasına neden olacak etiket, isim ve logo kullanılması, haksız fiile maruz kalan ürünün marka değerinde bir azalmaya ve tüketicilerin olumsuz etkilenmeleri nedeniyle haksız fiile maruz kalan ürün sahibinin zarara uğramasına neden olabilir. Bu gibi hâllerde haksız fiilinin etkilerinin ortadan kaldırılabilmesi ve meydana gelen zararın giderilebilmesi için, maddi ve manevi tazminat ve taklit ürünlerin toplatılması yetmeyebilir. Ayrıca, yanında yanıltıcı beyanların düzeltilmesi de gerekebilir. Örneğin TTK m. 56,1/c’de haksız fiil (rekabet) nedeniyle zarara uğrayanın, haksız rekabetin sonucu olan maddi durumunun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını isteyebileceği belirtilmektedir. Buna imkân tanıyan davaya da eski hâle getirme davası denilir.

Bir Kamu Kurumu veya Kamu Yararına Hizmet Veren Özel Bir Kuruluş ile Yardıma Muhtaç Kişi yahut Kişilere Bağış Yaparak Zararın Tazmini

CMK m. 253’te, mutlaka suçtan zarar görene edimin ifa edileceğine dair bir hüküm bulunmamakta, yalnızca edimin yerine getirilmesinden söz edilmektedir. (CMK m. 253/19). Üzerinde uzlaşılan edimin mağdur veya suçtan zarar görene ifa edilmesi mümkün olduğu gibi, başka bir kişi veya kişilere ifa edilmesi mümkündür. Uzlaştırmada mağdur, failden kendi lehine bir edim ifasını istemek yerine, failin suça konu eyleminin yarattığı sonuçlardan samimi pişmanlık duyması ve sosyal bir sorumluluk üstlenmesini tercih edebilir. Onarıcı adalet anlayışı, mağdurların ihtiyaçlarının karşılanmasını amaçladığı gibi, faillerin suç teşkil eden fiillerinin sorumluluklarını üstlenmelerini de amaçlar. Bu tür edimlerde mağdurun ihtiyaç ve beklentisi, failin topluma bir yarar sağlamasıdır. Bu tür sosyal edimlerle faile, hatalarını düzeltme ve sorumluluk alma fırsatı verilerek, failin güçlenmesi sağlandığı gibi toplumdan dışlanması da önlenmiş olur.

Bağış yapılacak kişi veya kişiler üzerinde tarafların uzlaşması ve uzlaştırma raporunda bu kişilerin isimlerinin belirtilmesi gerekir. Yine bazı kurumların bağış kabul etmesinin yasak olduğu da gözetilerek, eğer bir kuruma bağış yapılacak ise bu durumun açıklığa kavuşturulması yararlı olur. Bağışın bir miktar para şeklinde yapılması da zorunlu olmayıp, belirli bir taşınır, aşınmaz veya kullanım hakkı gibi bir değerin verilmesi yoluyla yapılması da mümkündür.

Yönetmelikte, bir kamu kurumu veya kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluş ile yardıma muhtaç kişi yahut kişilere bağış yapılmasına imkân tanımıştır. Taraflar, yoksul, geçinmeleri için başkalarının yardımına ihtiyaç duyan kişilere bağış yapabilir. Bağış yapılan kişinin gerçekten yardıma muhtaç olup olmadığı konusunda da failin bir sorumluluğu yoktur. Çünkü taraflar edimi özgür iradeleri ile belirlemişler ve bağış yapılacak kişiyi de serbestçe kararlaştırmışlardır.

Uzlaştırma raporunda, üçüncü kişi veya kişilere bağışlanacak para miktarı veya eşyanın niteliği ile tarihi yer almalıdır. Bu açıklama, edimin ifa edilip edilmediğinin tespiti ve ondan sonra yapılacak işlemler bakımından önem taşır. Burada bağış olarak adlandırılan bir edim vardır. Çünkü failin yapıp yapmamakta özgür olduğu bir bağış söz konusu olmayıp, varılan anlaşma uyarınca yapılması zorunlu bir bağış, yani bir edim vardır. Bu edimin ifa edilmemesi halinde de CMK. m. 253/19 uyarınca işlem yapılır.

Bir kamu kurumu veya kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluş ile yardıma muhtaç kişi yahut kişilere bağış yapılması ediminin ifasının imkânsız olmaması ve ifa edilebilmesi için, uzlaştırma tutanağı düzenlenmeden önce, edimin ifa edileceği kişi veya kuramlarla görüşülerek, bu kişi veya kuramların bağış kabul edip etmeyecekleri hususunun tespiti gerekir. Aksi halde uzlaştırma raporundaki edim ifa edilemeyebilir ve bu da uzlaştırmanın başarısızlık ile sonuçlanmasına yol açabilir.

Mağdur, Suçtan Zarar Gören, Bunların Gösterecekleri Üçüncü Şahıs veya Bir Kamu Kurumu yahut Kamu Yararına Hizmet Veren Özel Bir Kuruluşun Belirli Hizmetlerinin Geçici Süreyle Yerine Getirilmesi Yoluyla Zararın Tazmini

CMK’da edimin ifa şekli hususunda sınırlayıcı bir ifade yer almadığından, edimin belirli hizmetlerinin geçici süreyle yerine getirilmesi yoluyla ifa edilmesi mümkündür. Yalnızca suçtan zarar gören veya mağdurun yararına değil, onların gösterecekleri üçüncü şahıs veya bir kamu kurumu yahut kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluşun yararına da belli bir hizmetin yerine getirilmesi mümkündür (CMUY m. 33/1-ç).

Bağış yaparak zararın tazmininden farklı olarak bu edimden akdî veya ayni bir bağış yapılmamakta, mağdur veya suçtan zarar gören kişi dışında üçüncü bir kişi veya kuruma bizzat fail tarafından hizmet verilmektedir. Bağış yaparak zararın tazmininden diğer bir fark ise, edimin kime karşı yerine getirileceği noktasındadır. Mağdura bağış yapılamazken, bu maddede belirtilen edim konusu hizmet mağdur ve suçtan zarar görene veya bunların gösterecekleri üçüncü şahsa, bir kamu kuruntuna yahut kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluşa verilir.

Bilhassa para ödeme gücü bulunmayan failler bakımından uzlaştırma hükümlerinin başarıyla uygulanabilmesi ve onarıcı adaletin amacına hizmet edebilmesi için, edimin bir hizmet ifası yöntemiyle yerine getirilmesi büyük yarar taşımaktadır.

Bu edim şekli genelde mala zarar verme suçlarında uygundur. Örneğin mağdurun zarar gören duvarının tamiri, boyanması, bahçe bakımının belli süreyle yapılması gibi hizmetler yapılabilir. Buna karşılık bazı suçlarda bu şekilde bir edimin belirlenmesi her zaman amaca uygun olmayabilir. Örneğin, kasten yaralama, hakaret ve benzeri kişiye yönelik suçlarda failin, mağdur veya suçtan zarar görenin belirli bir hizmetinde çalışması mağdur bakımından suçun yarattığı olumsuz etkilerin canlanması sonucunu doğurabilir. Ayrıca edimin bu şekilde ifa edilmesi, mağdur bakımından uğramış olduğu maddi ve manevi zararın giderilmesinden öte şahsî intikam duygularını tatmin aracı da olmamalıdır. Bazı hâllerde edimin bu şekilde ifa edilmesi yeni sorunlara da neden olabilir. Bu sebeple, uzlaştırmacı özellikle kasten yaralama veya hakaret gibi manevî zarara neden olan suçlar bakımından, mağdurun veya suçtan zarar görenin bir hizmetini yapma şeklinde bir edim belirlerken dikkatli hareket etmeli, taraflara başka yöntemlerle edimin ifa edilebileceğini hatırlatmalıdır.

Bir kamu kurumu veya kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluş yararına da belli bir hizmetin yerine getirilmesi suretiyle de hizmet edimi ifa edilebilir. Uzlaştırmanın başarı ile sonuçlanabilmesi için bu durumda, uzlaştırmacının, yararına hizmet yapılması düşünülen kamu kurumu veya kuruluşları ile kamu yararına çalışan özel kurum yetkilileri ile görüşülerek hizmet almak isteyip istemediklerinin tespit etmesi uygun olur. Aksi hâlde uzlaştırma girişimi başarısızlıkla sonuçlanabilir.

Kamu kurum veya kuruluşları ile kamu yararına hizmet veren kuruluşların, geçici de olsa kendileri yararına hizmet yapmak isteyen kişilerin taleplerini yerine getirme mecburiyeti yoktur. Belirli hizmetlerinin geçici süreyle yerine getirilmesi yoluyla zararın tazmini, sürekli değil geçici olarak yerine getirilmesi gereken bu edimdir. Hizmetin yerine getirilmesi belirli bir zaman dilimine veya sayıya bağlanabilir. Örneğin bu edim 01.11.2017-10.11.2017 tarihleri arasında her gün sabah saat 09.00 dan 12.30’a kadar, belirlenmiş bir okulun bahçesinin temizlenmesi veya 2017-2018 öğretim yılı içinde, belirlenmiş bir okulun bahçesinin 2 ay içinde 10 defa süpürülmesi şeklinde olabilir.

Topluma Faydalı Birey Olmayı Sağlayacak Bir Programa Katılarak Zararın Tazmini

Failin, kendisini topluma kazandırabilmesi amacıyla, bizzat toplum hizmetinde çalışma ve topluma faydalı birey olmasını sağlayacak toplum yararına hizmet eden programlara katılma şeklindeki edimleri kabul etmesi mümkündür. Kanunda ve yönetmelikte bu programlardan ne anlaşılması gerektiğine dair bir açıklık yok ise de, okuma yazma bilmeyen failin okuma yazma kursuna devam etmesi, alkol ve benzeri maddelerin etkisiyle işlenen suçlar bakımından bir iyileştirme programına katılması, taksirle işlenen bazı suçlarda, örneğin dikkatsiz şekilde araç kullanarak yaralanmak trafik kazasına sebebiyet veren failin bir sürücü kursuna devam etmesi, özellikle çocuk suçlular bakımından meslek ve sanal edinmelerini sağlamak amacıyla bir eğitim kurumuna devam etmesi şeklindeki programlar bu edime örnek olarak gösterilebilir.

Topluma faydalı birey olmayı sağlayacak programlara katılmak belli bir ücreti gerektirebilir. Ödeme gücü bulunan failler bakımından bu programlara katılmak sorun teşkil etmez ise de, ödeme gücü bulunmayan kişiler ve özellikle çocuk failler bakımından bu edimin yerine getirilmesi güç görünmektedir. Bu gibi programlar kişilerin meslek ve sorumluluk sahibi bir vatandaş olmasına ve dolayısıyla suçun önlenmesine katkıda bulunacağından, sosyal devlet ve hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak ödeme gücü bulunmayan faillerin ve özellikle de çocukların bu tür programlara katılma ücretinin devlet tarafından karşılanması uygun olacaktır.

Bu tür bir edim belirlenmeden önce, edimin ifa edilmesine elverişli kurum ve kuruluşların bulunup bulunmadığı, failin bu programlara katılma imkânının mevcut olup olmadığı araştırılmalıdır. Hizmet ediminde olduğu gibi bu edimin yerine getirilip getirilmediği de takip edilmelidir.

Mağdur veya Suçtan Zarar Görenden Özür Dilenmesi Yoluyla Zararın Tazmini

Özür dileme şeklindeki edimlerde fail, mağdura verdiği zarar ve işlediği haksızlıktan doğan sorumluluğu üstlenerek, pişmanlık ve utanma duyduğunu mağdura ifade eder ve ileride bir daha aynı hatayı tekrarlamayacağını söyleyerek yaptığı yanlıştan ötürü bağışlanmasını ister.

Maddî zarara neden olan suçlar bakımından, tarafların anlaşması koşuluyla özür dilemek suretiyle bu edimin yerine getirilmesi mümkün ise de, özür daha ziyade hakaret gibi manevi bir zarara neden olan suçlarda uygulanma yeteneğine sahiptir ve maddî bir edimden daha çok mağdurun tatmin edilmesini sağlamaya elverişlidir Mağdur veya suçtan zarar görenden özür dilenmesi, birçok ceza uzlaştırmasında yararlı olabilecek ve mağdurun tatmin olmasını sağlayabilecek bir seçenek olup, sosyal gerçekliğe de uygundur. Mevzuatta, özür dileme biçimindeki giderim şekillerine rastlamak mümkündür. Örneğin, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un, “Uyarı, Para Cezası, Durdurma ve İptal” başlıklı 33. maddesinde özür dileme, yaptırımlar arasında özel olarak sayılmıştır. Buna göre Üst Kurul, öngördüğü yükümlülükleri yerine getirmeyen, izin şartlarını ihlal eden, yayın ilkelerine ve bu Kanunda belirtilen diğer esaslara aykırı yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını uyarır veya aynı yayın kuşağında açık şekilde özür dilemesini ister. Bu talebe uyulmaması veya aykırılığın tekrarı hâlinde ihlâle konu olan programın yayını, bir ilâ oniki kez arasında durdurulur.

Özür dilemenin mutlaka “özür diliyorum” şeklinde ifade edilmesi gerekli değildir. “Yanlış yaptım, beni bağışlamanızı istiyorum”, “kusurlu olduğumu kabul ediyorum, bir daha böyle bir şey yapmayacağım, beni hoşgörün” ve benzeri şekildeki pişmanlığını dile getiren sözlerle özrün ifade edilmesinin mümkün olduğu gibi özür mektubu gibi yollarla ifade edilmesi de mümkündür. Özür, ancak failin şahsen yerine getirebileceği bir edim olduğundan, başkasının fail adına özür dilemesi bu edimin konusu olamaz.

Özrün mutlaka sözlü olarak dilenmesi gerekli değildir, yazılı olarak da özür dilenebilir. Ancak ileride bir sorunla karşılaşmamak için özrün ne şekilde ve hangi sözcüklerle ifade edileceğinin uzlaştırma raporunda yazılmasında yarar vardır.

Eğer uzlaşma görüşmeleri sırasında özür dilenmiş ise, edim yerine getirilmiş demektir. Uzlaştırma raporunda edimin özür dileme şeklinde yerine getirildiği yazılıp rapor uzlaştırma bürosuna sunulmalıdır.

Bazen de özür dilenmesi bir edim olarak uzlaştırma raporunda yer alabilir ve bu özür dilenmesi sonraki bir tarihe bırakılabilir. Özellikle basın yoluyla yapılan hakaretlerde özrün aynı şekilde yapılması kararlaştırılan hâllerde veya işyeri gibi bir topluluk önünde yapılan hakaretlerde özrün de bir topluluk önünde yapılması kararlaştırılan durumlarda özür dilenmesinin sonraya bırakılması mümkündür. İşte bu gibi durumlarda özür dilenmesi suretiyle edimin ifa edilmesi üzerine, Cumhuriyet savcısı uzlaştırma hükümlerine göre kamu davası açılmasına yer olmadığına, hâkim de kamu davasının düşmesine karar verir. Uzlaştırmacının görevi, uzlaştırma raporunun düzenlenerek büroya sunmakla sona ereceğinden, konusu maddi bir edim olmayan diğer edimlerde olduğu gibi bu edimin yerine getirilip getirilmediği veya uzlaştırma raporuna uygun bir şekilde ifa edilip edilmediği de uzlaştırma bürosunca tespit edilmelidir.

Edimin Fail Yararına Üçüncü Kişi Tarafından Yerine Getirilmesi

Tarafların uzlaştırma müzakereleri sonunda vardıkları anlaşmanın konusunu oluşturan edim veya edimler,failce şahsen ifası zorunlu olan nitelikte değilse ” açıkça yasaklanmamışsa, fail yararına üçüncü bir kişi tarafından da yerine getirilebilir. Ancak edim şahsî bir edim olup bunun bizzat fail tarafından yerine getirilmesi gerekiyor veya ortada maddî bir edim söz konusu olup da bu edimin fail yararına üçüncü bir kişi tarafından yerine getirilmesi açıkça yasaklanmış ise, artık o edimin fail üçüncü bir kişi tarafından yerine getirilmesi mümkün değildir. Örneğin failin mağdurdan özür dilemesi bizzat yapılması gereken bir edim olup, başka bir kimsenin fail yararına mağdurdan özür dilemesi hâlinde edim yerine getirilmemiş olur.

Üzerinde anlaşmaya varılan edim maddî nitelikte ve bunun fail yararına üçüncü kişi tarafından yerine getirilmesi yasaklanmamışsa, edimin fail yararına üçüncü kişi tarafından yerine getirilmesi mümkündür. Mevzuatta, uzlaştırmaya konu edimin, fail yararına üçüncü kişi tarafından yerine getirilmesini yasaklayan bir hükme yer verilmemiştir.

Özellikle maddî nitelikteki zararların telâfisi amacıyla taraflarca belirlenen para ediminin, ekonomik durumu müsait olmayan fail yararına failin yakınlarınca yerine getirilmesi mümkündür. Üçüncü kişi, taraflarca kararlaştırılan ve fail yararına üstlendiği edimi yerine getirmezse, fail edimin yerine getirilmemesinin sonuçlarından sorumlu olur.

Edimin Yerine Getirilmesinin Takibi ve Yerine Getirilmemesinin Sonuçları

Soruşturma evresinde, edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik göstermesi sebebiyle şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verildiğinde, edimin yerine getirilip getirilmediğinin takibi uzlaştırma bürosu tarafından yapılır (CMUY m. 20/2). Kovuşturma evresinde bu görev infaz savcılığına aittir.

Taraflarca kararlaştırılan edimin yerine getirilmiş veya getirilmemiş olması, farklı hukukî sonuçlara bağlanmıştır. Bu nedenle edimin yerine getirildiğinin belgelenmesi bilhassa fail bakımından önem taşır. Fail tarafından bizzat veya onun adına üçüncü bir kişi tarafından edimin yerine getirildiği, edimin niteliğine uygun düşecek bir belge ile örneğin tanzim edilecek bir makbuz, banka dekontu, âdi yazılı bir makbuzla belgelenmeli ve bu belge geciktirilmeksizin fail tarafından uzlaştırma bürosuna ibraz edilmeli yahut ibraz edilmesi sağlanmalıdır.

Uygulamada konusu para olan edimler, çoğunlukla uzlaşmanın sağlandığı an veya uzlaştırma raporunun tanzimi anında defaten ve elden ifa edilmektedir. Edimin defaten ifa edilmesi hâlinde, bu ifa uzlaştırma raporuna yazılacağından artık edimin ifa edilmemesi söz konusu olmayacaktır.

Edimin yerine getirilmemesi, ancak edimin taksite bağlanması, ileriki hu tarihe bırakılması veya süreklilik arz etmesi hallerinde söz konusu olacaktır. Ancak kimi zaman konusu para veya para ile ölçülebilir bir şeyin verilmesi gibi edimler taraflarca vadeye veya takside bağlanmakta, aynı zamanda konusu bir şeyi yapma, yapmama, eski hale getirme, hizmet görme veya bir programa dahil olmak

gibi edimlerde olduğu gibi edimin yerine getirilmesi ileri bir tarihe bırakılmakta ve zamana yayılmaktadır. Bu gibi durumlarda, uzlaşmanın sağlandığı veya uzlaştırma raporunun (uzlaşma belgesinin) tanzim edildiği tarihte edim henüz yerine getirilmemiş bulunmaktadır.

Soruşturma evresinde kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi (şüpheli tarafından borçlanılan edimin süresinde, kısmen dahi ifa edilmemesi) hâlinde, hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilen şüphelinin kasıtlı bir suç işlemiş olması aranmaksızın, kamu davası açılır (CMK m. 253/19; CMUY m. 20/4).

Kovuşturma evresinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi (sanık tarafından borçlanılan edimin süresinde, kısmen dahi ifa edilmemesi) hâlinde, mahkeme tarafından CMK m.231/11’deki şartlar aranmaksızın hüküm açıklanır (CMK m.254/2; CMUY m.27/4).

Edimin yerine getirilmemesi halinde mağdurun veya suçtan zarar görenin artık zararın tazminini sağlamak için bir tazminat davası açamayacağını baştan bilerek hareket etmesi önemlidir. Edimin ifa edilmemesi hâlinde uzlaştırma raporu, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38. maddesinde yazılı ilâm mahiyetini haiz belgelerden sayılır (CMK m.253/9; CMUY m.20/5; 27/5). Böylece uzlaştırma raporu veya uzlaştırma belgesi ilâmlı icraya konu olabilir ve edim alacaklısı (mağdur) ilâmlı icra yoluyla failden edim alacağını talep edebilir. Bu nedenle, elinde ilâm niteliğinde belge olan edim alacaklısının, edimin ifasını sağlamak için faile karşı ayrıca bir dava açması veya ilâmsız icra yoluyla takip yapmasında hukukî yararı (HMK m. 114) yoktur.

Küçük adına kararlaştırılan edim, özür dilemek gibi küçüğün şahsen yerine getireceği bir edim değilse, kanunî temsilci tarafından yerine getirilmelidir. Tam ehliyetsizler ile sınırlı ehliyetsizlerin kendilerinin değil kanunî temsilcilerinin uzlaşmaya yetkili olduğu dikkate alındığında (TMK m. 16), uzlaştırma raporunda imzası olan kanunî temsilci edimi yerine getirilmez ise, bundan küçük veya kısıtlı sorumlu tutulacaktır. Çocuk, borçlarından ana ve babanın çocuk malları üzerindeki haklarına bakılmaksızın kendi malvarlığı ile sorumludur (TMK m. 343/2).

Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukukî işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür (TMK m. 403).Ayırt etme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi, vasinin açık veya örtülü izni veya sonraki onamasıyla yükümlülük altına girebilir veya bir haktan vazgeçebilir (TMK m. 451/1).

Diğer yandan, acele hâllerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma, sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması vesayet makamının izni gerektirdiğinden (TMK m 462/8), vasinin kısıtlı adına kabul ettiği uzlaştırma raporundaki makamı tarafından onaylanması da gerekir. Kamu vesayetini yürüten vesayet daireleri, vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi ve denetim makamı olan asliye hukuk mahkemesidir (TMK m. 397/2). Vesayet işlerinde yetki ise, küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki vesayet dairelerine aittir (TMK m. 411). Dolayısıyla, uzlaştırma raporundaki edimi onaylayacak görevli ve yetkili mahkeme de, küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki sulh hukuk mahkemesi olmaktadır. Kanunî temsilci ile temsil olunan arasında bir menfaat çatışması varsa kayyum atanır (TMK m. 426) ve yetkiler kayyım tarafından kullanılır.