Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

Türk Ceza Hukukunda Taksir

Türk Ceza Hukukunda Taksir

Taksir Nedir?

Manevi unsurun diğer bir türüdür. Kanun’un 22/2-3. maddesinde tanımlanmıştır. 22/2. maddedeki tanıma göre. “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” Bilinçli taksir hâli ise 22/3. maddede tanımlanmaktadır. Buna göre ise, “Kişinin öngördüğü neticeyi istememe­sine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır. ”

Taksirle gerçekleştirilen davranışın haksızlık unsurunu, objektif özen yükümlülüğünün ihlali oluşturur. Bu yükümlülüğün tayininde, failin şah­si kabiliyetleri gözönünde bulundurulmaksızın, objektif esastan hareket edilir. Objektif özen yükümlülüğü, belli kişiden soyut, gereklilik yargı­sını ifade eder. Örneğin motorlu araç kullanırken uyulması gereken kurallar objektif olarak bellidir; bunlar kişiden kişiye değişmezler. Bu hem bilinçli hem bilinçsiz taksir hâli için böyledir.

Öte yandan, tıpkı dikkat ve özen yükümlü­lüğünde olduğu gibi neticenin öngörülebilirliği de objektif açıdan değerlendirilmelidir. Başka bir ifadeyle, taksir halinin yalnızca herkes tarafından öngörülebilir neticeler bakımından geçerlilik arz ettiğine dikkat edilmelidir. Eğer bir netice hiç kim­se tarafından (yani objektif olarak) öngörülebilir değilse kaza-tesadüf hali söz konusu olur. Ob­jektif olarak öngörülebilmesi mümkün olan netice failce öngörülememişse bilinçsiz taksir, öngörül­müş ancak fail kendi yeteneklerine, şuuruna güvenerek “bir şey olmaz” düşüncesiyle neticeyi istemeksizin hareket etmişse bilinçli taksir söz konusu olur.

Taksirin Unsurları

Taksirli bir fiilin cezalandırılabilmesi için kanunda bu yönde açık hüküm bulunma­sı gerekir.

Objektif nitelikteki dikkat ve özen yüküm­lülüğü, (bunun mevcudiyetini ve muhte­vasını idrak edebilecek ve aynı zamanda bu doğrultuda hareket edebilecek kişi tarafından) yerine getirilmemiş olmalıdır.

Hareket, bilerek ve isteyerek yapılmalı­dır. Yani iradi olmalıdır. Bu hareket icrai bir davranışta bulunmak şeklinde olabi­leceği gibi ihmali bir davranış şeklinde de tezahür edebilir.

Netice, herkes tarafından öngörülebilir nitelikte ancak failce istenmemiş bir neti­ce olmalıdır. Neticenin herkes tarafından öngörülebilir nitelikte bir netice olması taksiri kaza ve tesadüften ayıran özellik­tir.

Hareket ile netice arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Zira yukarıda suçun unsurlarında da belirttiğimiz gibi neden­sellik bağı suçun unsurlarındandır ve bu nasıl ki kasıtlı suçlar açısından böyle ise taksirli suçlar açısından da böyledir. Taksirli olsun olmasın her türlü suç için mutlaka hareket ile netice arasında ne­densellik bağının bulunması gerekir.

Taksirin Kasttan Farkı

Taksir hâlinde hareket istenerek yapılır ama meydana gelen netice ya öngörülme imkânı as­lında varken fail tarafından öngörülemediğinden (bilinçsiz taksir) ya da öngörülmesine rağmen “bir şey olmaz canım” düşüncesiyle hareket edil­diğinden (bilinçli taksir) İSTENMEDEN gerçekle­şir. Bu itibarla, taksirden bahsedebilmek için ön­celikle kanuni tarife uygun fiilin işlenebileceğinin öngörülme imkânının mevcut olması gerekir.

OYSA KASTTA MUTLAKA İSTEME UNSURU VARDIR! Başka bir İfa­deyle, KASTTA kanunun suç say­dığı NETİCE fail tarafından İSTEN­MEKTEDİR.

BELİRTTİĞİMİZ ÜZERE, TAKSİRDE KASTTAN FARKLI OLARAK, İSTE­ME UNSURU BULUNMADIĞINDAN, TAKSİRLİ SUÇLARA İŞTİRAK VE TEŞEBBÜS MÜMKÜN DEĞİL­DİR!

Öte yandan kasten sorumluluk kural, taksir­le sorumluluk ise istisnadır. Yani bir kişinin kas­ten hareket ettiği sabit ve diğer şartlar da yerine gelmiş ise o kişi cezalandırılacakken, taksirle hareket ettiği sabit olan bir kişinin cezalandırı­labilmesi için mutlaka kanunda o hareketin tak­sirli hâlinin de cezalandırılmasının öngörülmüş olması, suça ilişkin kanuni tarifte bunun açıkça belirtilmiş olması gerekir. Aksi hâlde fail beraat eder (Bkz. CMK m. 223/2-a). Bu bağlamda ör­neğin, TCK’nın 151. maddesinde “mala zarar verme” suçu düzenlenmekte olup, başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tama­men yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kul­lanılamaz hale getiren veya kirleten kişinin ce­zalandırılacağı öngörülmüş ancak bu fiilin taksirli hâli düzenlenmediğinden, bir başkasının aracına trafik kazası neticesinde (taksirle) (%100 kusurlu olsa dahi) zarar veren kişinin Türk Ceza Kanunu bağlamında herhangi bir sorumluluğundan bah­sedilmemiştir.

Hareket noktasında kast ile tak­sir arasında herhangi bir fark yoktur. Bu bağlamda olmak üze­re, nasıl ki kasten işlenen suçlar­da hareketin iradi olması gere­kiyorsa, taksirli suçlar açısından da iradilik aranır. Burada ayrı bir parantezi ihmali suçlar için açmak gerekir. İhmali suçlar, kasten işlenebileceği gibi taksir­le de işlenebilir. Bundan başka, hareket ile netice arasında ne­densellik bağı bulunmalı, eş söy­leyişle, somut olayda gerçekleşen netice ile failin objektif özen yü­kümlülüğünün ihlali niteliğinde­ki davranışı arasında illiyet bağı olmalıdır. Ayrıca kasti ve taksirli suç tiplerinde hukuka aykırılık da aynıdır.

TAKSİRLİ SUÇLAR, KASTLI SUÇLA­RIN HAFİFLETİLMİŞ ŞEKLİ OLMAYIP ONDAN BAĞIMSIZDIRLAR!

Bilinçli Taksir-Bilinçsiz Taksir Ayrımı­nın Önemi

Yukarıda da aktardığımız üzere, taksirden bahsedebilmek için öncelikle neticenin öngörüle­bilir olup olmadığına bakmak gerekecektir. Ne­ticenin öngörülebilir olduğu belirlendikten sonra ise; i) Kendisine çok güvendiyse bilinçli taksir, ii) Neticeyi öngörememiş ise bilinçsiz taksirdir.

Daha açık bir anlatımla neticenin öngörül­müş olması, ancak buna karşın istenmemesi bilinçli taksirdir. Bilinçsiz taksirden farkı da bura­dadır, bilinçsiz taksirde fail, neticeyi öngörmesi gerekirken öngörememektedir. Bilinçli taksirde ise bu netice öngörülmekte ancak istenmemek­tedir.

Bilinçli taksir halinde taksirli suça ilişkin ceza arttırılır (m.22/3).

Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ai­levî durumu bakımından, artık bir ce­zanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmış­sa ceza verilmez: bilinçli taksir hâlinde ise verilecek cezada indirime gidilebilir.

Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde, adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygu­lanmaz (m. 50/4).

Taksirle yaralama suçunun takibi şikâ­yete bağlıdır. Bilinçli taksir halinde ise (m. 89/1 dışında) takibat re’sen yapı­lır (m. 89/1 halinde yani taksirle yara­lamanın basit halinde de bilinçli taksir olsa bile takibatın şikâyete binaen ya­pılacağı unutulmamalıdır, m. 89/5).

Olası Kast-Bilinçli Taksir Ayrımı

Gerek olası kastta gerek bilinçli taksirde hareket iradidir ve netice de fail tarafından ön­görülmüştür. Ancak aralarındaki fark neticenin iradi olup olmadığı, yani failce neticenin istenip istenmediği noktasında ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, olası kastta netice de iradiyken, failce istenirken (kabullenilmişken), bilinçli taksirde ne­tice iradi değildir; failce istenmemektedir. 

Netice Sebebiyle Ağırlaşmış Suç (Kast-Taksir Kombinasyonu)

Suçun oluşması için gerekli olan neticeden daha ağır (veya başka) neticelerin gerçekleş­mesi durumunda failin cezasının arttırılması ge­reken suçlardır. Bunlarda, suçun basit şekli için failin kast şeklindeki kusuru araştırılacak; ancak kusurun yöneldiği netice dışında, daha ağır bir neticenin gerçekleşmesi hâlinde, failin bu ağır netice bakımından da TCK m. 23 gereğince (en azından) taksiri aranacaktır.

Unsurları;

Fail, belirli bir neticeyi gerçekleştirmeye yönelik ilk hareketini kasten gerçekleş- tirmelidir (Taksir-taksir kombinasyonu mümkün değildir).

İlk hareket ile netice arasında nedensel­lik bağı bulunmalıdır.

Failin meydana gelen daha ağır (veya başka) netice bakımından en azından taksiri106 bulunmalıdır (Bu ifade failin kastının da olabileceği şeklinde anlaşıl­mamalı, fail tamamen kusursuz olma­malı, mutlaka failde taksir hâli mevcut olmalı, yani kast-taksir kombinasyonu mevcut olmalıdır107 şeklinde anlaşılma­lıdır. Aksi hâlde yani kasten işlenen fiil­den kaynaklanan daha ağır neticeler fail tarafından öngörülmüş ve kabullenilmiş ise kast-olası kast kombinasyonu, şayet        bu neticeler fail tarafından öngörülmüş ve irade edilmişse kast-kast kombinas­yonu söz konusu olacak ve birazdan örnekle de açıklayacağımız üzere, mey­dana gelen bu daha ağır neticeler ba­kımından failin kasten sorumluluğu söz konusu olacaktır.

Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin olarak kanunda açık düzenleme bulunmalıdır.

Her iki suçun mağduru aynı olmalıdır.

Meydana gelen netice kastedilenden daha ağır veya başka bir netice olmalı­dır.

Neticesi Sebebiyle Ağırlaşan Suçlarda Sorumluluk

  1. Meydana gelen daha ağır netice hiç kimse tarafından öngörülebilir bir netice değilse bundan sorumlu olunmaz, yalnızca kastedilen ilk neticeden sorumlu olunur.
  2. Meydana gelen daha ağır netice öngö­rülebilir ancak fail bunu öngörememiş ya da ön­görmesine rağmen “bir şey olmaz” düşüncesiyle hareket etmişse netice sebebiyle ağırlaşmış suç­tan sorumlu olunur.
  3. Meydana gelen daha ağır netice öngörüle­bilir, fail öngörmüş ve “olursa olsun” düşüncesiy­le hareket etmişse kastından dolayı yalnızca bu ağır neticeden sorumlu olur.

Örnek: A’nın amacı B’vi yaralamak ancak o andaki somut şartlarda A’nın ölebileceğini öngör­me imkânına sahip değil fakat B, A’nın davranışı neticesinde ölüyor. A, yalnızca kasten yaralama­dan sorumludur. A’nın amacı yine yalnızca yara­lamak olmakla beraber eğer B’nin ölebileceğini öngörme imkânına sahip olsaydı netice sebebiy­le ağırlaşmış yaralamadan sorumlu olurdu. Oysa A, yaralamak amacıyla B’ye vursa fakat “ölürse de ölsün” dese idi sorumluluğu kasten öldürme­den dolayı olacak idi.

Yaşanmış bir hadiseden örnek vermemiz gerekirse: Bayan (A) ile komşusu Bay (K) tartış­maya başlar ve (K), (A)’nın üzerine yürür. Bunun üzerine (A)’nın oğlu (O) da (K)’ya terlik fırla­tır ve terlik (K)’nın cinsel organına isabet eder. Kalp rahatsızlığı da olan (K) bu fiil neticesinde ölür. Olayda (O)’nun kastı açıkça yaralamaya yönelik olduğundan, meydana gelen ölüm neticesinden (O)’nun kasten sorumluluğu yoktur. O hâlde (O)’nun netice sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama suçundan sorumlu olup olma­dığına bakmak gerekir. Eğer (O), terlik fırlatma neticesinde ölümün meydana gelebileceğini ön­görmek durumundaydı diyebiliyorsak netice se­bebiyle ağırlaşmış kasten yaralamadan sorumlu olacak, böyle bir öngörme yükümlülüğü yoktur dediğimizde ise sorumluluğu yalnızca kasten ya­ralamadan olacaktır. Özetle ifade etmemiz gere­kirse, sırf başka bir netice meydana geldiği için (O)’nun sorumluluğu kabul edilmeyecek, failin bu netice bakımından kusurunun olup olmadığı araştırılacaktır. Zira 5237 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esası kabul edilmemiştir.

Ayrıca failin temel suça ilişkin fiili ile meyda­na gelen ağır netice arasında nedensellik bağı­nın bulunması da gerekmektedir. Bu bakımdan hareket ile netice arasındaki nedensellik bağı­nın kesilmesi durumunda failin, ağır neticeden sorumlu tutulması mümkün değildir. Örneğin, (A)’nın yaralamada bulunması sonucu öldürücü olmayacak şekilde yaralanarak hastaneye kal­dırılan (B)’nin müdahalede bulunan doktorun yanlış ilaç vermesi neticesinde ölmesi durumun­da, doktorun kusurlu hareketi, (A)’nın hareketi ile netice arasındaki illiyet bağını kesmiştir. Bu durumda (A) yalnızdan kasten yaralamadan so­rumludur.

Örneğimizde (O)’nun, (K)’daki kalp rahat­sızlığını biliyor ve “ölürse de ölsün, böylece işe yaramaz bir komşudan kurtulmuş oluruz” dü­şüncesiyle hareket ettiğinin tespit edilebilmesi durumunda ise olası kastı nedeniyle meydana gelen ölüm neticesinden kasten sorumluluğu söz konusu olacak ve bu durumda hakkında TCK m. 81 uygulanarak olası kast indirimi (m. 21/2) ya­pılacaktır.