TCK m 7 Zaman Bakımından Uygulama Ne Anlama Geliyor?
MADDE 7.- (1) işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz, işlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.
- Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
- (Değişik: 29.6.2005-5377/2 md.) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.
- Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.
madde, ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkindir.
Kanun Kavramı
Kanun, yasama organı tarafından belirli usullerden geçirilerek oluşturulan devlet iradesidir.
Kanunların Yürürlüğe Girmesi
Yasama organınca kabul edilen ve Cumhurbaşkanınca yayımlanan bir kanunun yürürlüğe girmesi uygulanabilmesi için gereklidir, ancak kanunlar kanun metninde belirtilen tarihte yürürlüğe girerler. Kanun, metninde belirtilen yürürlük tarihinden sonra yayımlanmışsa, yayımı tarihinde yürürlüğe girdiği kabul edilir.
Resmi Gazete’de yayımlanan kanun metninde, yürürlük tarihi belirtilmemişse, 23 Mayıs 1928 ve 1322 sayılı Kanunların ve Nizamnamelerin Sureti Neşir ve İlanı ve Meriyet Tarihi Hakkında Kanunun 3.maddesi gereğince, kanun yayınlanmayı izleyen günün başlangıcından hesaplanmak üzere, kırkbeşinci günün sonunda yürürlüğe girer. Resmi Gazete’nin bir sayısına sımayan kanunların yayımlanması, Resmi Gazete’nin dört sıyısında tamamlanır ve yürürlük tarihinin hesaplanması da dördüncü günü izleyen başlar (1322 sayılı Kanun 4.madde).
Bazı Kanunların (ceza, vergi ve askerliğe ilişkin kanunlar gibi) yürürlüğe girebilmeleri için, Resmi Gazete’de yayımlanmalarına ek olarak ayrıca yerel ilan koşuluna da bağlanabilir.
Kanunların Yürürlükten Kalkması
Yürürlükte bulunan bir kanun, yasa koyucu tarafından başka bir kanunla açık (sarih) yada örtülü (zımni) biçimde yürürlükten kaldırılabilir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla da kanunlar yürürlükten kalkar.
- Açık ilga: Kanun koyucunun yürürlükte olan bir kanunu başka bir kanun ile yürürlükten kaldırdığını açıkça belirtmesi biçiminde olur.
- Zımni ilga: iki kanunun aynı konuya değinen çelişkili hükümleri içermesi (önceki ve sonraki kanun hükümleri arasında bir çatışmanın olduğu) ve kanun koyucunun sonraki kanun metninde, ilga ile ilgili olarak bir kural koymadığı durumlarda söz konusudur. Zımni ilga çeşitli şekillerde olabilir. Bunlar;
- Birbirini izleyen tarihlerde yapılan iki genel yasadan sonrakinin öncekini yürürlükten kaldırdığının kabul edilmesi,
- Önceki yasanın özel, sonraki yasanın genel olması durumunda, sonrakinin öncekini yürürlükten kaldırdığının kabul edilmesi,
- Önceki ve sonraki yasaların özel yasa olması durumunda, önceki yasanın sonraki yasanın hükümleriyle bağdaşmayan hükümlerinin ortadan kalkması’dır1120.
Selçuk’a göre; “bir yasa hükmünün örtülü olarak değiştirilmesi yada kaldırılması savı, çok ileri bir sav (iddia)dır. Çünkü yasa koyucunun yapması gereken bir işi, onun işlemleri ışığında yargıç yapmaktadır. O yüzden bu sav, yargıcı yasa koyucuya en çok yaklaştıran bir işlemdir. Bunu gözeten Batı öğretisi ve uygulaması, örtülü kaldırma öncesi bir dizi uyarıcı ilke benimsemiş ve ayrıca örtülü kaldırmanın koşullarını bir bir özenle saptamıştır.
Örtülü kaldırma öncesi uyarıcı ilkeler
- aa) Bir yasa ve/veya hüküm açıkça kaldırılmadıkça, onların yürürlüğü, eski e yeni yasaların ve/veya hükümlerin yan yana yaşamaları kuraldır. Zira yasa koyucunun ve yasal düzen kurallarının çelişmezlikleri, çatışmamaları asildir; tersi ve dolayısıyla kaldırma ise ayrıktır (Manzini, s.360; Mantevani, s.638; Kunter, s.319). Kanada Yüksek Mahkemesi, 1909 Paget, 1941 VVilliams, 1947 Bender, 1976 Reine kararlarında bu noktaya değinmiştir (Cote, s.301 vd.).
- bb) İki yasa ve/veya hüküm çatışır/çelişir görünse bile, yukarıdaki kural gereği, yargıç, her iki yasayı ve/veya hükmü uyum içinde yaşatarak çelişkiyi çözmek ve ilkin bu yolla denemek durumundadır. Buna hukukta istikrarlılık/tutarlılık karinesi denmiş (Marini, s.79) ve 1855 Lemon, 1967 Gareau, 1970 davalarında Kanada Yüksek Mahkemesi bu karineyi vurgulamıştır.
- cc) Örtülü kaldırma hükmü, yukarıdaki ilke ve karineler gereği, çok sınırlı, katı ve darlaştırıcı (dar değil) yorumlanır. Ancak değindiği konuda yoğunlaşır. Bu hususta genişletici yorum yasaktır.)Montovani, s.661; Bellavista, s.103; Coviello). Kanada Yüksek Mahkemesi, 1950 King ve 1963 Ace Lumber davalarında bu kuralları uygulamıştır (Cote, s.449-425).
Örtülü kaldırmanın koşullarına gelince
- aa) Her iki hükmün konuları kesinkes özdeş (aynı) olmalıdır (Montovani, s.642; Pedrazzi, s.904).
- bb) Hükümlerin içerikleri/öğeleri birbiriyle örtüştüğü için sonraki öncekini dışlanmalıdır (Montovani, s.643).
- cc) Örtülü kaldırma, kısmi olamaz, bütünüyle olur. Bağdaşmazlık/çatışma tam örtünmeyi gerektirdiğinden, hükmün bir bölümü dışta kaldığı takdirde, bağdaşmaz! ık/çatışma, dolayısıyla örtülü kaldırma söz konusu olamaz (Montovani, s.644). Bu nokta 1931 Cite’de Grant’mere ve 1970 Biron davalarında Kanada Yüksek Mahkemesince vurgulanmıştır (Cote, s.302 vd.) Tersi durumda aynı hüküm bir yönüyle yürürlükten kalkmış olur. Hukuk, böyle bir yürürlük ikiliğine (dualitesine) yada yürürlük çatallaşmasına izin veremez”.
Genel-Özel Hüküm İlişkisi
Bazen, önceki ve sonraki kanun hükümleri arasında genel-özel hüküm ilişkisi söz konusu olabilmektedir. Genel-özel hüküm ilişkisinin koşulları şunlardır;
- Konuda özdeşlik (ayniyet) olmalıdır. Bu konuda doktrin ve uygulama görüş birliği içindedir.
- İki hükümden birinde onu özelleştiren bir öğe (unsur) bulunmalıdır.
Eğer bu koşullar varsa, önce-sonra olmaklığa bakılmadan, genel hüküm geri çekilir; özel hüküm uygulanır. Bu durum esasen eşyanın doğası gereğidir.
Geçmişe Uygulama Yasağı Ve Lehe Kanunun Geçmişe Yürürlüğü (7/1.F.)
TCK.nun /.maddesinin 1.fıkrasında; “işlendiği zamanın kanununa göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar” hükmü ile ceza kanunlarının failin aleyhine olacak şekilde geçmişe uygulanamayacağı kuralı vurgulanmış ve lehe olan kanunun ise geçmişe yürürlü olacağı belirtilmiştir.
Geçmişe Uygulama Yasağı
“Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi” uyarınca ceza kanunları failin zararına olabilecek biçimde geçmişteki eylemlere uygulanamaz. Buna, doktrinde “geçmişe uygulama yasağı” denilmektedir”29. Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasını belirleyen bu kural “hukuk devleti ilkesi” uyarınca yasa koyucunun da yetkisini sınırlayan bir yasaktır. Bu ilke uyarınca, fail hakkında işlendiği zaman suç teşkil etmeyen bir eylem sonraki kanunla geçmişe yürürlü biçimde suç sayılamaz ve suçun cezası da yine sonradan çıkarılan bir kanunla geçmişe yürürlü olarak ağırlaştırılamaz.
Nitekim, 1982 Anayasasının 38.maddesinin 1. ve 2.fıkralarında; “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılanız; kimseye suç işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçlan konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.” denilerek “geçmişe uygulama yasağı” öngörülmüştür.
Geçmişe uygulama yasağı, kıyas yasağında olduğu gibi, suçun tüm unsurları bakımından geçerlidir. Keza, suçun cezasındaki değişiklikler failin aleyhine olduğu takdirde geçmişteki fiillere uygulanamazlar.
5237 sayılı TCK.nun 7/1.fıkrasında getirilen yenilik, geçmişe uygulama yasağının güvenlik tedbirlerini de kapsayacak şekilde düzenlenmiş olmasıdır.
Geçmişe uygulama yasağı, yargılama hukukuna ilişkin kanunları kapsamaz. Keza cezaların infazı rejiminde değişiklik yapan kanunlarda da geçmişe uygulama yasağı uygulanmaz.
Bu itibarla, geçmişe uygulama yasağı uyarınca, yeni suçlar ihdas eden bir kanun ancak yürürlüğe girdikten sonra işlenen suçlar bakımından uygulanabilir, geçmişe yönelik uygulanamaz. Aynı şekilde bir suçun unsurlarında, cezasında, hafifletici nedenlerinde, bu suçtan dolayı mahkumiyetin kanuni neticelerinde sonradan yürürlüğe giren bir kanunla failin aleyhine değişiklikler yapılması, yani durumunun ağırlaştırılması halinde, bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş fiiller açısından uygulanamayacaktır.
Ancak, bir fiil, sonradan yürürlüğe giren bir kanun ile suç olmaktan çıkarılmış veya bir suçun unsurlarında, cezasında, bu suçtan dolayı mahkumiyetin kanuni neticelerinde failin lehine değişiklikler yapmış ise, lehe olan bu değişiklikler geçmişe yürürlü olarak fail hakkında uygulanacaktır.
Zamanaşımı sürelerinin uzatılması veya bazı suçların zamanaşımına tabi olmaktan çıkarılması daha önce işlenmiş suçları da kapsar, ancak bu durum zamanaşımına uğramış olan suçları etkilemez. Ancak Anayasamızın 38/2.fıkrası zamanaşımı halinde de lehe kanunun uygulanacağını amirdir.
Failin Lehine Olan Kanunun Geçmişe Yürürlüğü
Sonradan yürürlüğe giren kanun failin yararına hükümler içeriyorsa bu durumda, artık geçmişe uygulama yasağı uygulanmaz. Yani, lehe olan kanun geçmişe yürürlü olarak fail yararına uygulanır.
Lehe Olan Kanunun Belirlenmesi (7/2.F )
7.maddenin 2.fıkrası hükmüne göre, “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur”. Yasa koyucu, bu hükümle ikiden çok kanunun değişmesi halinde bunlardan hangisi daha lehte ise onun uygulanacağını belirtmiştir.
Esasen, suçları ve cezaları belirten yasalar bakımından, lehe yasanın geçmişe yürürlü olması, failin durumunu ağırlaştıran yasaların ise geçmişe yürürlü olmaması kuralının uygulanabilmesi için, öncelikle hangi yasanın failin lehine olduğunun belirlenmesi gerekir. Bunun için sonradan yürürlüğe giren yasaların, cezaların nev’i ve miktarına, içtimaına, infaz rejimine, güvenlik tedbirlerine, kovuşturma koşullarına, zamanaşımına, mahkemelerin görev ve yetkilerine, yargılama usullerine ilişkin olarak önekine nazaran farklı hükümler sevkedip etmediklerine bakılmalıdır.
Gerek öğretide ve gerekse uygulamada hakim olan görüşe göre, lehe yasanın tespiti için; suç tarihinde yürürlükte bulunan yasa ile sonradan yürürlüğe giren yasa tüm hükümleri ile birlikte uygulanmalı, kesin olarak lehe olanı belirlemek mümkün olduğunda o uygulanmalıdır. Bu belirlemenin mümkün olmadığı ahvalde her iki yasanın sadece lehe olan hükümlerinin alınıp uygulanması mümkün değildir. Lehe yasanın belirlenebilmesi bakımından yapılacak incelemede başvurulacak yöntemle ilgili olarak 23.02.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında özetle; “Suçun işlendiği zamanın yasası ile sonradan yürürlüğe giren yasa hükümleri farklı ise, her iki yasa birbirine karıştırılmamalı, ayrı ayrı her iki yasaya göre hükmedilecek cezalar belirlendikten sonra, sonucuna göre lehte olanı uygulanmalıdır.” denilmektedir.
Bu itibarla lehe yasanın belirlenmesi bakımından karşılaştırmanın soyut değil, somut olarak yapılması ve iki yasanın karma olarak uygulanmaması, bu şekilde belirlenen lehte yasanın olayda kısmen değil, bütün olarak uygulanması gerekmektedir.
Nitekim, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9.maddesinin 4.fıkrasında, “lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” denilerek böyle bir yöntem benimsenmiştir.
Failin lehine olan kanunun belirlenmesinde temel olarak üç ihtimalin söz konusu olduğu belirtilerek, önceki ve sonraki kanunların karşılaştırılmasında şu kriterler gösterilmektedir:
- Önceki ve sonraki kanunun ihtiva ettiği cezaların türleri yönünden farklı olması ihtimalinde, lehe olan kanun belirlenirken, eğer yeni kanunda, eski kanundaki cezaların başka türden cezalara dönüştürülmesi konusunda bir düzenleme varsa öncelikle bu düzenlemeye bakılarak lehe olan kanun belirlenmelidir. Hürriyeti bağlayıcı ceza ile birlikte para cezasının varlığı halinde, daha ağır nitelikte olan hürriyeti bağlayıcı ceza esas alınarak karşılaştırma yapılmak suretiyle sanığın en lehine sonuç veren kanunun saptanması gerekmektedir.
- Her iki kanunun ihtiva ettiği cezalar türleri yönünden aynı, fakat miktar yönünden farklı ise, bu ihtimalde;
- Her iki kanundaki cezanın yukarı sınırları aynı, aşağı sınırları farklı ise aşağı sınırı az olan kanun failin lehinedir.
- Aşağı sınırların aynı, yukarı sınırların farklı olması halinde, yukarı sınırı az olan kanun failin lehinedir.
- Aşağı ve yukarı sınırların farklı olması halinde, alt sınırın az olması fail için kazanılmış hak oluşturmayacağından üst sınırı az olan kanun failin lehinde kabul edilir.
Her iki kanunda sabit ceza öngörülmüşse, miktarı az olan cezayı içeren kanun failin lehinedir.
- İki kanun arasında sadece cezanın çeşidi ve miktarı bakımından değil de, sorumluluğu yada verilecek cezayı değiştirecek diğer haller bakımından da farklılık bulunması durumunda (örneğin, kovuşturma şartları, erteleme, hafifletici ve ağırla- tıcı nedenler bakımından her iki kanun farklı hükümler içeriyorsa) hangi kanunun failin lehine olduğunun belirlenmesi için, hakimin her iki kanunu da somut olaya uygulaması ve hangisi en fazla fail lehine sonuç veriyorsa o kanunu uygulaması gerekmektedir.
Adli ve idari suç kabul edilen kanunlardan idari suçu (kabahati) kabul eden kanun sanık lehinedir. Bir fiili suç olmaktan çıkaran kanun sanık lehinedir. Bu durumda, soruşturma evresinde “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı, kovuşturma evresinde ise CMK.nun 223/2-a bendi uyarınca beraat kararı verilir. Suç olmaktan çıkarılan fiilden dolayı kesinleşmiş olan mahkumiyet kararına konu olan ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ve yasal sonuçları kendiliğinden ortadan kalkar.
Her iki kanunda aynı olan cezaya ilaveten güvenlik tedbiri kabul eden ya da sanığın aleyhine sonuç doğuran güvenlik tedbirine yer veren kanun sanığın aleyhinedir.
İnfaz Rejimine İlişkin Hükümler
7.maddenin 3.fıkrasında; hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç infaz rejimine ilişkin hükümler bakımından aralarında bir ayırım yapılmaksızın ceza ve güvenlik tedbirleri açısından” derhal uygulama kuralı” benimsenmiştir. Bu hüküm uyarınca Kanunun sisteminde bir ceza infaz rejimi olarak kabul edilen hapis cezasının ertelenmesi ile koşullu salıverilme ve mükerrirlere özgü infaz rejimi bakımından, maddenin birinci ve ikinci fıkralarındaki maddi ceza hukukuna ilişkin zaman bakımından uygulama kuralları uygulanacaktır. Diğer bir anlatımla YTCK.nıın erteleme, koşullu salıverme ve tekerrür hükümleri bakımından lehe olan kanun hükümleri esas alınacaktır. Güvenlik tedbirleri hakkında infaz rejimi (infaz usul ve uygulamaları) yönünden hüküm zamanında yürürlükte bulunan kanun hükümlerinin geçerli olacağı belirtilmiş ve böylece tedbirlerin “iyileştirme” işlevi vurgulanmıştır.
Doktrinde, ceza infaz rejimine ilişkin kanunlar açısından, “derhal uygulama kura- lı”nın geçerli olduğu ve ceza infaz rejiminde değişiklik yapan kanunların uygulanması açısından geçmişe uygulama yasağının söz konusu olduğu belirtilmektedir.
Alman Ceza Kanununun 2.maddesinin 6.fıkrasında, emniyet tedbirleri açısından kural olarak hüküm anında yürürlükte olan Kanunun dikkate alınacağı; buna karşılık, kanunda açıkça belirtilen hallerde ise, zaman bakımından uygulamaya ilişkin söz konusu ilkelerin uygulanabileceği kabul edilmiştir.
Kanaatimizce, 3.fıkrada, 29.06.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla yapılan değişiklik isabetli olmuştur. Böylece, YTCK sisteminde hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrür bakımından getirilen infaz rejimini ağırlaştırıcı sonuçlar doğuran hükümlerin uygulamada yol açacağı sorunlar giderilmiştir.
Süreli Ve Geçici Kanunlar Açısından Zaman Bakımından Uygulama (7/4.F.)
7.maddenin 4.fıkrasmda, geçici veya süreli kanunların yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edileceği hükme bağlanmıştır. Yasa koyucu, bu hükümle geçici ve süreli kanunların etkinliğinin ve adaletin sağlanmasını amaçlamıştır. Geçici ve süreli ceza kanunları, olağanüstü halleri (olağanüstü hal ilan edilmesi gibi) ve geçici durumları (seçim dönemi gibi) karşılamak amacıyla meydana getirildiklerinden, bu kanunların nitelikleri ve konu- luş amaçları gözetildiğinde, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş bütün suçlar hakkında uygulanmalarının zorunlu olduğu açıktır. Böyle bir zorunluluğun kabul edilmemesi halinde geçici ve süreli kanunların caydırıcı etkileri kalmaz veya azalır.
Kanaatimizce, 4.fıkra hükmü, suç işleyen herkesin yargılanıp hükümlendirilmesini amaçlamaktadır. Diğer bir deyişle, yargılanıp cezalandırılan kişi ile yargılamadan veya infazdan kaçan kişi arasında ortaya çıkabilecek eşitsizliğin giderilmesi amacıyla bu hüküm getirilmiştir. Ancak, bu hükmün de 7.maddenin 2.fıkrasında öngörülen genel ilkeden ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Yani, lehe kanun değişikliğinin getirilmesi halinde, örneğin, cezadan indirim olmuşsa, fail 2.fıkra uyarınca bu indirimden yararlanacaktır. Dolayısıyla bu hüküm nedeniyle uygulamada herhangi bir sorun meydana gelmeyeceğini düşünmekteyiz.