Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

TCK m. 30 Yanılma Nedir? Şartları Nelerdir?

TCK m. 30 Yanılma Nedir? Şartları Nelerdir?

Fiili Yanılma: (m.30/1, 2, 3): Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî un­surları bilmeyen bir kimse, kasten h areket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır. Bu durum doktrinde fiili yanılma olarak adlandırılır. Fiili yanılma kastı ortadan kaldırır. Kişinin kendisinin sanarak başkasının bavulunu alması veya hizmetçinin beyine çay götürürken yanlışlıkla şeker yerine zehir dolu kavanozu alması hâlleri fiili yanılmanın örnekleridir. Failin taksirinden dolayı sorumlu tutulabilmesi için kanunun bunu düzenlemiş olması gerekir. O hâlde verdiğimiz ilk örnekte kişi taksirinden de sorumlu olmayacakken, ikinci durumda taksirinden dolayı sorumlu olacaktır. Zira hırsızlık suçunun taksirle işlenebilmesi mümkün değilken, taksirle yaralama veya öldürme suçları Kanun tarafından düzenlenmiştir.

Fiili yanılmaya dayanan sözde suç ile kusurluluğu etkileyen fiili ya­nılmanın birbirinden farklı olduk­larına özellikle dikkat edilmelidir. Fiili yanılmaya dayanan sözde suç hâlinde failde suç işleme iradesi vardır ancak tipiklik şartı gerçek­leşmediğinden suç oluşmamıştır. Oysa kusurluluğu etkileyen fiili yanılmada failde suç işleme kastı yoktur.

Yani örneğin, fiili yanılmaya da­yanan sözde suçta fail başkasının bavulunu almak istemiş ancak yanlışlıkla kendi bavulunu alıyor- ken, kusurluluğu etkileyen fiili ya­nılmada kişi (hiçbir suç işleme ira­desine sahip değilken) kendi ba­vulu zannederek başkasının ba­vulunu almaktadır. (18 yaşından küçük zannederek aslında büyük birisiyle cinsel ilişkiye giriyorsa fi­ili yanılmaya dayanan sözde suç, 18 yaşından büyük zannederek aslında küçük birisiyle cinsel iliş­kiye giriyorsa fiili yanılma vardır). Ayrıca bu noktada fiili yanılmanın kusurluluğu tamamen ortadan kaldırmadığına, yalnızca etkiledi­ğine, şartların varlığı halinde tak­sir sorumluluğunun devam edece­ğine özellikle dikkat edilmelidir.

(1) Fail, öncelikle suç tipindeki maddi un­surlarda yanılmış olabilir (TCK m. 30/1). Eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususla­ra ilişkin bir yanılmadır. Failin suç tipindeki un­surlarda yanılması, bu suçun kasten işlenmesini engeller. Bu takdirde suç ancak taksirle işlendi­ğinde cezalandırılabilen bir suç ise (hizmetçi ör­neğinde olduğu gibi), fail cezalandırılabilir.

Suç tipindeki unsurlardaki yanılmanın kişi­nin kusuruna dayanıp dayanmamasının bir öne­mi yoktur. Dolayısıyla hatanın kaçınılabilir olup olmadığı noktasında da bir değerlendirme yapıl­maz. Örneğin sarhoş olduğu için yanlışlıkla kendi evi zannederek komşusunun kapısı açık kalmış evine giren kimse bakımından, sarhoş olmasay­dı bu hatayı yapmazdı denilemez; bu kişi hatasından yararlanır.

Öte yandan, kasıtlı suçlarda hata başka bir suçun ortaya çıkmasına neden olmuşsa artık fail bu hatasından yararlanamaz. ZİRA FAİL YANILMASAYDI DA FİİL SUÇ TEŞKİL EDECEKTİ! Bu durumda hata irade lehine çözümlenir. Zira TCK’nın genel prensipleri failin gerçekleşme­yen ağır neticeden sorumlu tutulmasına engeldir. Örneğin başkasının kaybedilmiş olduğunu düşündüğü bir eşyasını alan kimse aslında bu eşyanın kaybedilmemiş olması durumunda hır­sızlık suçundan değil, kaybolmuş veya hata so­nucu ele geçmiş eşya üzerindeki tasarruf suçun­dan (TCK m. 160) cezalandırılır.

(2) Kişi, suçun nitelikli unsurlarında da ya­nılmış olabilir (TCK m. 30/2). Bu durumda ANA İLKE ŞUDUR:

FAİLİN KASTETTİĞİNDEN DAHA AĞIR BİR SONUÇ GERÇEKLEŞMİŞ­SE FAİL AĞIR SONUÇTAN DEĞİL, KASTEDİP DE GERÇEKLEŞTİREME­DİĞİ SONUÇTAN SORUMLUDUR!

Yani aslında işin mantığını kav­ramak adına suçun nitelikli un­surları açısından, fail lehine yo­rum yapılır gibi bir sonuca varı­labilir.

İşlenen suçta var olan cezanın arttırıl­masını gerektiren unsur failce bilinmi­yorsa, bu nitelikli unsur fail hakkında uygulanmaz. Örneğin, A’nın hasmı sa­narak babasını öldürmesi durumunda fail hakkında üstsoyu öldürmekten dola­yı ağırlaştırıcı sebep uygulanmayacaktır (GERÇEK DURUM İTİBARİYLE AĞIRLATICI SEBEP MEVCUT).

Fail, işlediği suçta ağırlaştırıcı sebep bulunduğunu zannediyor ama aslında böyle bir sebep mevcut değilse, gerçek durum itibariyle fiilde herhangi bir ağır

laştırıcı sebebin bulunmaması nedeniyle fail yine suçun basit şeklinden sorumlu olacaktır. Örneğin, A’nın babasını öldür­mek isterken yanlışlıkla arkadaşını öl­dürmesinde durum bu şekildedir (GER­ÇEK DURUM İTİBARİYLE AĞIRLATICI SEBEP MEVCUT DEĞİL).

Fiilde hafifletici sebep mevcut olduğu hâlde bu failce bilinmiyorsa, fail objektif olarak mevcut olan bu hafifletici sebep­ten yararlanır. Örneğin, değerli bir kolye­yi almak isterken onun değersiz taklidi alan fail TCK m. 145’teki hafifletici se­bepten yararlanır (GERÇEKTE HAFİF­LETİCİ SEBEP MEVCUT).

Fail olayda hafifletici sebep olmadı­ğı hâlde, hafifletici sebebin olduğunu sanıyorsa, esas alınacak husus failin sübjektif durumudur ve fail bu hafifletici sebepten yararlanır. Yani örneğin değer­siz sanarak değerli bir kolyeyi alan fail de TCK m. 145’teki hafifletici sebepten yararlanır (GERÇEKTE HAFİFLETİCİ SEBEP MEVCUT DEĞİL).

Ayrıca hem gerçekleştirilmesi istenen hem de gerçekleşen suçlarda ağırlaş­tırıcı sebep bulunmasına rağmen fail hakkında ağırlaştırıcı sebebin uygulan­maması gibi bir sonuçta ortaya çıkabilir. Örneğin, A salladığı bıçakla abisini öl­dürmek isterken aniden araya giren ba­basını öldürmüştür. Burada fail, abisini öldürmek istediği hâlde netice öyle ger­çekleşmediği için neticeye bakılarak bu ağırlatıcı sebep A hakkında uygulanma­yacak, babasını öldürmek gibi bir iradesi de bulunmadığından, iradeye bakılarak ondan kaynaklanan ağırlatıcı sebep de A hakkında uygulanmayacaktır.

(3) Fail, hukuka uygunluk nedenlerinde de yanılmış olabilir (TCK m. 30/3). Ancak bu nok­tada hemen şunu belirtmek gerekir ki esasen hukuk düzeninin hiçbir zaman kabul etmediği bir durumu failin hukuka uygunluk nedeni zan­netmesinin bir önemi yoktur. Örneğin, failin tedip hakkının var olduğunu zannederek 26 yaşındaki oğlunu dövmesinde ya da kendisini aldatan eşini öldürmeye hakkı olduğunu zannetmesinde hu­kuka uygunluk sebebinin bulunmadığı hususu açıktır.

Buna karşılık:

Olayda gerçek durum itibariyle bir hu­kuka uygunluk sebebi var ancak fail tarafından bu bilinmiyorsa, kanaatimiz­ce fail bu hukuka uygunluk sebebinden yararlanacaktır. Zira yukarıda da belirtti­ğimiz üzere, hukuka uygunluk sebepleri objektif niteliktedir. Ancak hemen belirt­mek gerekir ki bu husus doktrinde tartış­malıdır.

Gerçek durum itibariyle olayda hukuka uygunluk sebebi mevcut değil ancak fail mevcut olduğunu zannediyorsa, ikili bir ayrıma gitmek gerekir. Böyle bir du­rumda, TCK m. 30/3 gereğince, faildeki hata kaçınılmaz ise yani failin yanılma­sında hiçbir kusuru (oysa suçun maddi unsurlarındaki yanılmada failin kusurlu olmasının hiçbir öneminin bulunmadığı­nı hatırlayınız) yoksa failin kastı kalk­mış olur ancak duruma göre taksirden sorumluluğu söz konusu olabilir. Failin, yanılmasında kusurunun bulunması du­rumunda ise hukuka uygunluk sebebin­den yararlanabilmesi mümkün değildir.

(4) Fail, kusurluluğu etkileyen nedenlerde de yanılmış olabilir (TCK m. 30/3). Bu bağlamda failin ister kusurluluğu ortadan kaldıran nedenle­rin maddi şartlarında isterse de kusurluluğu azal­tan nedenlerin varlığında hataya düşmüş olsun, yine TCK m. 30/3 uyarınca, bu hatası ancak ka­çınılmaz olduğunda bundan yararlanacaktır O hâlde örneğin, sıklıkla deprem olan bir yerde yoldan ağır tonajlı bir kamyon geçmekte iken fail deprem olduğunu zanneder ve evden dışarı çık­ması esnasında komşusunun küçük çocuğunu ezerse hatasından yararlanacak ancak sanığın hiçbir zaman meydana gelmemiş ve kendisine yönelmemiş bir eylemin haksız olduğu inancı içerisinde hareket ederek suç işlemesi durumun­da sanık bundan yararlanamayacaktır.

Hukuki Yanılma (m. 30/4): TCK m. 4’e göre, “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sa­yılmaz.” (BÜTÜN YASALARI DEĞİL, YALNIZCA CEZA YASALARINI BİLMEMEK). Ancak yine Türk Ceza Kanunu’na göre (m. 30/4), “İşlediği fi­ilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz. ”

Kanunumuzun hukuki yanılma konusunda değer tanıdığı yanıl­gı haksızlık yanılgısıdır. İşlediği fiilin hukuken kabul görmez bir davranış olduğu hususundaki hatanın kaçınılmaz olması halin­de kişi kusurlu sayılmaz.

(Haksızlık yanılgısının, kasta et­kisi yoktur; bu yanılgı kişinin işle­diği haksızlık açısından yalnızca kusurunun belirlenmesinde bir rol oynamaktadır).

İşte bundan dolayı failin hataya düşmesi kaçınılmaz olmalı; diğer bir söyleyişle hata failin özensizliğinden kaynaklanmamalıdır. Böyle bir durumda ise fail hakkında, kusurunun bulunma­ması nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi gerekecektir.

Hukuki hatanın kural olarak kastı ortadan kaldırmadığını çünkü esasen failin fiili islediğini bildiğini ve istediğini ancak fiilin hukuka aykırı olmadığı, haklı olduğu, yasak olmadığı yönünde bir düşüncesinin bulunduğunu rahatlıkla söyle­yebiliriz. Bir başka ifadeyle; haksızlık yanılgısı, kasta etkili olan bir husus olmayıp; kişinin işlediği haksızlık açısından sadece kusurunun belirlen­mesinde bir rol oynamaktadır.

Ayrıca hukuki yanılmaya dayanan sözde suçtan farklı olarak burada da suç işleme kastı ile hareket edilmediğine dikkat edilmelidir (Oysa hatırlanacağı üzere, hukuki yanılmaya dayanan sözde suçta kişi suç işlemek amacıyla hareket etmekte ancak fiili yasalarda suç olarak tanımlanmamakta idi. Zina örneğinde olduğu gibi).

Şahısta Yanılma

Fail, iradenin gerçekleştirildiği safhada yanıl­maktadır. Böylece failin istemediği netice gerçek­leşmiş olsa dahi neticeyi gerçekleştirmek istediği konu ile gerçekleşen konu aynı nitelikte ise, fiil kasten işlenmiş olmakta, tek bir suçtan sorumlu olunmaktadır. Bu nedenledir ki şahısta yanılma (tek neticeli yanılma), hiçbir zaman esaslı bir yanılma olarak kabul edilmez. Ortada bütün un­surları ile gerçekleşmiş bir suç vardır. Mağdurun değişmesi ise bu durumda bir değişiklik oluştur­maz; kusurluluğu kaldırıcı bir etki yapmaz. Zira mağdurun şahsına göre ceza belirlenmesi gibi bir usul bulunmamaktadır.