TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu ve Cezası
MADDE 219.- (1) İmam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi dini reislerden biri vazifesini ifa sırasında alenen hükümet idaresini ve Devlet kanunlarını ve hükümet icraatını takbih ve tezyif ederse bir aydan bir seneye kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır veya bunlardan birine hükmolunabilir.
- Yukarıdaki fıkrada gösterilen kimselerden biri işbu sıfattan bilistifade hükümetin idaresini ve kanun ve nizam ve emirleri ve dairelerden birine ait olan vazife ve salahiyeti takbih ve tezyife veya halkı kanunlara yahut hükümet emirlerini icraya veya memuru memuriyetinin vazifesi icabına karşı itaatsizliğe tahrik ve teşvik edecek olursa üç aydan iki seneye kadar hapse ve adli para cezası ve müebbeden veya muvakkaten bilfiil o vazifeyi icradan ve onun menfaat ve aidatını almaktan memnuiyetine hükmolunur.
- Kendi sıfatlarından istifade ederek kanuna göre kazanılmış olan haklara muhalif iş ve sözlerde bulunmaya, bir kimseyi icbar ve ikna eden din reis ve memurları hakkında dahi baladaki fıkrada yazılı ceza tertip olunur.
- Bunlardan biri dini sıfatından istifade ederek, birinci fıkrada yazılı fiillerden başka bir cürüm işlerse altıda bir miktarı çoğaltılmak şartıyla o cürüm için kanunda yazılı olan ceza ile mahkûm olur.
- Şu kadar ki kanun işbu sıfatı esasen nazarıitibara almış ise cezayı çoğaltmaya mahal yoktur.
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu Açıklama
219.maddede yer alan suçlar, 765 sayılı ETCK’nun 241. ve 242.maddelerden aynen alınmış ve suçların unsurlarının içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılmamış, sadece ETCK’nun 242.maddesinin birinci fıkrasındaki suçun alenen işlenmesine ilişkin ağırlatıcı nedene yeni düzenlemede yer verilmemiştir.
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu Suçla Korunan Hukuksal Değer
Maddede tanımlanan suçlarla korunmak istenilen hukuksal yarar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin laik niteliğinin doğal sonucu olarak din adamlarının görevlerinden kaynaklanan büyük telkin kudretinin kötüye kullanılmasını önlemek ve böylece kamu barışını korumaktır.
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu Suçun Faili Ve Mağduru
Maddedeki suçların faili herhangi bir din için çalışan “imam, hatip, vaiz, rahip ve haham gibi” din adamlarıdır. Kanunda dinler arasında “semavi dinler” veya “Devletçe tanınan dinler” gibi bir ayrım yapılmamıştır. Önemli olein failin “din” olarak kabul edilen herhangi bir inanç sistemi için çalışıyor olmasıdır.
Maddede geçen “imam, hatip ve vaiz” İslam din görevlileri olup bunlar örnek- seme metoduyla sayılmıştır. 633 sayılı “Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” hükümlerine göre Diyanet İşleri Başkanı, yardımcıları, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeleri, Dini Hizmetler ve Din Görevlileri Olgunlaştırma Dairesi Üyeleri ve tüm bu görevlere vekalet edenler ile il ve ilçe kuruluşlarının başında bulunan müftüler de bu bağlamda din görevlileri sayılırlar ve suçun faili olabilirler.
“Rahip (keşiş)”, genellikle manastırda yaşayarak görev yapan Hıristiyan din adamıdır. Papa, patrik, piskopos, papaz gibi Hıristiyan din adamları da bu suçun faili olabilirler. “Haham” ise, Yahudi (Musevi) din adamıdır. Bir ülkedeki Yahudi topluluğunun dini başkanına da “hahambaşı” denilmektedir.
Maddede yer alan suçların mağduru ise Devlettir.
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu Suçun Maddi Unsuru
1.Fıkradaki Suçun Maddi Unsuru
Maddenin 1.fıkrasındaki suçun maddi unsuru, din görevlilerinin görevlerini yerine getirirken Devlet idaresini veya Kanunlarını veya hükümet, icraatını alenen takbih veya tezyif etmeleridir. “Takbih” deyimi “kınama, ayıplama”; “tezyif” deyimi ise “aşağılama” anlamında olup eleştiri sınırını aşan ağır hareketi ifade etmektedir. Takbih veya tezyif suretiyle kötüleme sadece küçük görme ve aşağılamayı değil olumsuz beyanlarda bulunmayı da kapsar. Takbih veya tezyif fiili söz, yazı, resim, işaret veya başka bir şekilde işlenebilir.
Suçun oluşabilmesi için din adamının (failin), takbih veya tezyif fiilini görevinin ifası sırasında ve “alenen” işlemiş olması gerekir. Aleniyet için aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleştiği koşullar itibariyle belirli olmayan ve birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olmasıdır. Herkesin girebileceği cami, kilise ve havra gibi mabetlerde veya genel olarak bir dinin mensuplarının katılabileceği bir törende işlenen fiillerde aleniyet unsuru gerçekleşir. Buna karşılık, ancak belirli davetlilerin girebileceği bir nikah merasimi, sünnet veya mevlit töreni başkalarınca algılanabilir şekilde gerçekleştirilmediği takdirde aleni sayılmaz.
Hıristiyanlıkta din adamları, ayrı bir sınıf (ruhban sınıfı) oluşturduğundan ve bunların dini hizmet dışında bir görevleri olmadığından, papaz, rahip, rahibe gibi Hıristiyan din adamları her zaman görevli sayılırlar. İslam ve Musevi dinlerinde ise ruhban sınıfı bulunmadığından, maddede yer alan “vazifesini ifa sırasında” kavramını, failin herhangi bir dinsel ibadet veya töreni yönetmesi veya bunda yer alması şeklinde yorumlamak gerekir.
“Hükümet idaresi” deyimi, Türkiye Cumhuriyetinin Yasama, Yürütme ve Yargı organları ile diğer tüm kamu kurum ve kuruluşlarını; “Kanunlar” deyimi, yürürlükte olan tüm kanunları; “Hükümet icraatı” deyimi ise, doğrudan Hükümetçe yapılan işlemleri ve alınan kararları, bu kararlar sonucu yapılan faaliyetleri, tüzük, yönetmelik genelge gibi düzenlemeleri, kanun tasarılarını kapsamaktadır. Örneğin, bir papazın kilise içerisinde, halk huzurunda bu görevini ifa ederken hükümetin icraatlarını aşağılayacak ve kınayacak nitelikte bir konuşma yapması ile anılan suç oluşur.maddedeki “Hükümet idaresi” deyiminin suçla korunan hukuksal yarar da gözetildiğinde “Devlet idaresi” şeklinde daha geniş anlamda anlaşılması gerekir.
2.Fıkradaki Suçun Maddi Unsuru
Maddenin 2.fıkrasındaki suçun maddi unsuru, din adamı olan failin bu sıfatından yararlanarak hükümetin idaresini ve kanun ve nizam ve emirleri ve dairelerden birine ait olan görev ve yetkileri takbih ve tezyife veya halkı kanunlara yahut hükümet emirlerini icraya veya memuru memuriyetinin gerektirdiği görevlere karşı itaatsızlığa tahrik ve teşvik etmesidir.
Bu suçun oluşabilmesi için, fiilin görevin ifası sırasında ve alenen işlenmesi aranmamıştır. Failin, bu seçimlik hareketlerden birini sahip olduğu din adamlığı sıfatından yararlanarak işlemesi bu suçun oluşması için yeterlidir. Failin bu sıfatından yararlanarak fiili işlemesi, bu sıfatının bilinmesini gerektirir. Örneğin bir din adamı, bir seyahat sırasında, sıfatından hiç söz etmeksizin veya bunu karşı tarafa bildirmeksizin veya karşı tarafın failin sıfatı konusunda bilgi sahibi olmamaları halinde, hükümetin icraatını kötülemesi halinde bu suçun oluşması mümkün değildir.
“Tahrik ve teşvik”in, halkı kanunların yahut hükümet emirlerinin içeriğine veya hükümlerine aykırı davranmaya ya da memuru görevinin gereklerine uymamaya kışkırtmaya yönelik olarak gerçekleşmesi gerekir. Tahrik ve teşvikin şekli önemli değildir. Yazıyla, sözle, şarkıyla, duayla hatta işaretle dahi yapılmış olabilir. Suç tahrik ve teşvikin yapılmasıyla tamamlanır. Ayrıca, tahrik ve teşvik sonucunda muhatap kişilerin tahrik ve teşvik doğrultusunda davranmış olmaları, yani bu fiilden dolayı maddi bir neticenin meydana gelmiş olması gerekmez. Ancak bu husus, YTCK’nun 61.maddesi uyarınca temel cezanın tayini sırasında mahkemece değerlendirilir.
3.Fıkradaki Suçun Maddi Unsuru
Maddenin 3.fıkrasındaki suçun maddi unsuru, failin (din adamının), bu sıfatından yararlanarak kanuna göre kazanılmış olan haklara aykırı iş ve sözlerde bulunmaya, bir kimseyi icbar ve ikna etmesidir. Bu suç bakımında da, fiilin görevin yerine getirilmesi sırasında ve alenen işlenmiş olması zorunlu değildir. Failin, bu fiili sahip olduğu sıfattan yararlanarak işlemesi suçun oluşması için yeterlidir.
“Kazanılmış haklar7‘ dan maksat, bir pozitif hukuk normuyla elde edilmiş olan herhangi bir haktır. Örneğin medeni nikahla evlenmeden kaçınılması ve bu durumda olanların zina halinde olduğunun söylenmesi bu nitelikte bir davranıştır.” İcbar ve ikna”dan maksat ise, bir kimsenin belirli bir hareketin dinen gerekli olduğuna inandırılmasıdır. Mağdurun başka şekilde davranamaz ruhi bir duruma getirilmesi halinde “icbar”, bu hareketin doğruluğuna inandırılması durumunda ise “ikna” söz konusudur. İcbar ve ikna’nın bir arada bulunması gerekmez. Fiil, icbar suretiyle (örneğin, cehennem korkusu, uhrevi bir gazaba uğrayacakları tehdidi) işlenebileceği gibi ikna suretiyle (örneğin, uhrevi nimetlere, cennete kavuşmaya vesile olacağı vaadi gibi) de işlenebilir ve böylece muhatabın belirli bir harekette bulunmaya icba veya ikna edilmesi halinde 219/3.fıkra hükmü uygulama alanı bulur. Ancak, ikna veya icbar ile muhataba yaptırılmak istenilen şeyin kanuna göre kazanılmış olan haklara aykırı iş ve sözlerde bulunmak olması gerekir.
Bu fiilden dolayı maddi bir neticenin meydana gelmesi gerekmez. Ancak, hâkim YTCK’nun öl.maddesi uyarınca neticenin meydana gelmiş olup olmamasını temel cezayı belirlerken gözetecektir.
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu Suçun Manevi Unsuru
Bu suçların manevi unsurları bakımından genel kast yeterlidir. Özel kast aranmadığından dolayı failin saiki önem taşımaz. Bu suçların taksirle işlenmesi mümkün değildir.
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu Suça Etki Eden Nedenler
Maddedeki suçlara özgü cezanın artırılmasını veya daha az ceza verilmesini gerektiren özel bir hüküm öngörülmemiştir.
Maddenin 4. ve 5.fıkralarında din adamlarına özgü genel nitelikte ağırlatın nedenlere yer verilmiştir. 4.fıkra hükmüne göre, din adamlarından (faillerden) biri dini sıfatından yararlanarak, birinci fıkrada yazılı fiillerden başka bir suç işlerse, o suçla ilgili kanunda yazılı ceza altıda bir oranında artırılarak hükmolunacaktır. Ancak 5.fıkra hükmüne göre, cezada bu artırımın yapılabilmesi için failin bu sıfatının (din adamlığı sıfatının) kanunda esasen gözetilmemiş olması gerekir. Aksi takdirde bu artırım hükmü uygulanamaz.
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu Teşebbüs
Maddede tanımlanan suçlar “sırf hareket suçu” niteliğinde bulunduğundan, ancak icra hareketlerinin kısımlara bölünebildiği durumlarda bu suça teşebbüs mümkündür.
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu İştirak
Fail açısından “özgü suç” durumu söz konusu olduğundan din adamı sıfatı bulunmayan kişilerin bu suçlara ancak şerik (azmettiren veya yardım eden) sıfatlarıyla iştirakleri söz konusu olabilir (YTCK 40/2.md.)
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu İçtima
Özel bir içtima kuralı getirilmediğinden, suçların içtimai bakımından genel hükümler uygulanır. Aynı fiille, maddedeki suçların seçimlik hareketlerinin birden fazlasının işlenmesi, örneğin aynı konuşmada failin birden fazla kanun ve devlet kurumunu ve Hükümetin icraatlarını takbih ve tezyif etmesi halinde tek suç oluşur. Ancak, Kanunun özel surette hükme bağladığı durumlarda, örneğin, Kanunlara uymamaya tahrik (217.md.), halkı kin veya düşmanlığa tahrik veya aşağılama (216.md.), suçu ve suçluyu övme (215.md.) suç işlemeye tahrik (214.md.), halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit (213.md.) hallerinde 219. maddenin değil, sayılan bu özel hükümlerin uygulanması verilecek cezanın ayrıca 219/4.fıkradaki genel ağırlatıcı nedenden dolayı artırılması gerekir. Eylemin özel bir kanuna aykırılık oluşturması halinde de bu şekilde uygulama yapılması gerekir.
Bu suçların kısa aralıklarla değişik zamanlarda işlenmesi halinde zincirleme suç hükümleri (43.md.) uygulanır.
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu Kovuşturma
Maddedeki suçların soruşturma ve kovuşturmaları re’sen yapılır. Diyanet İşleri Başkanlığı merkez teşkilatında görevli bulunanlarla müftü dışındaki diğer din görevlileri ceza kanunu uygulamasında kamu görevlisi sayıl- madıklarından, bunlar hakkında 4483 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaz.
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu Görevli Mahkeme
5235 sayılı Kanunun lO.maddesi uyarınca, bu suçlar dolayısıyla açılan davalara bakma görevi sulh ceza mahkemesine aittir.
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu Suçun Yaptırımı
1.fıkradaki suçun yaptırımı bir aydan bir seneye kadar hapis ve adli para cezasıdır. Ancak hâkim bu cezalardan sadece birini tercih ederek hüküm kurabilir. İkinci fıkradaki suçun yaptırımı üç aydan iki seneye kadar hapis ve adli para cezası ve müebbeden veya muvakkaten fiilen o görevi yerine getirmekten ve onun menfaat ve aidatını (nakdi veya ayni ekonomik değerle ifade edilen getirilerini) almaktan yasaklanma cezalarıdır. Maddenin 3.fıkrasındaki suçu işleyen faile de 2.fıkrada yazılı olan cezalar verilecektir.
TCK m 219 Görev Sırasında Din Hizmetlerini Kötüye Kullanma Suçu Dava Zamanaşımı
YTCK’nun 66/1-e bendi uyarınca, bu suçların dava zamanaşımı süresi sekiz yıldır.