TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu ve Cezası
MADDE 181.- (1) İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- Atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki katı kadar artırılır.
- Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi halinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.
- Bu maddenin iki, üç ve dördüncü fıkrasındaki fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu Açıklama
181.maddede tanımlanan “çevrenin kasten kirletilmesi” suçunun 765 sayılı ETCK’da karşılığı bulunmamaktadır.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu Suçla Korunan Hukuksal Yarar
135.maddede tanımlanan suçlarla korunmak istenilen hukuksal yarar, kişilerin sağlıklı bir çevrede yaşama haklarının korunmasıdır. Yaşama hakkının kullanılabilmesi için çevrenin korunması ve korunan çevrede herkesin sağlıklı ve düzenli olarak yaşaması amaçlanmıştır. Çünkü canlı kalabilmenin temel kaynağı sayılan sağlıklı ve temiz bir çevre olmadan insanların hayatta kalmaları ve hak ve hürriyetlerini kullanmak suretiyle varlıklarını ve gelişmelerini sürdürebilmelerinin imkânı yoktur.
Anayasanın 56.maddesinin 1.fıkrasında “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” hükmü ile “sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama hakkı “bir insan hakkı olarak sosyal haklar içinde düzenlenmiştir.maddenin 2.fıkrasında ise “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir” hükmü ile de çevreyi korumanın devletin ve vatandaşların ödevi olduğu vurgulanmıştır. Sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama hakkı uluslararası sözleşmelerde de bir insan hakkı olarak tanınmıştır. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS)’nin hükümleri içinde, her ne kadar açık bir ifadeyle sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama hakkına yer verilmemiş olsa da, İHAS’nin 2.maddesinde kabul edilen yaşama hakkının garanti altına alınabilmesi amacıyla sağlıklı ve düzenli bir şekilde yaşama hakkının İHAS’nin 2., 14. ve 17.maddeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Çünkü, korunması ve bozulmaması gereken çevre ile ekolojik denge insan hayatının devamlılığını sağlamaya yönelik olup, sadece bu bakımdan bir insanın sahip olabileceği en önemli temel hak olarak kabul edilen yaşama hakkının esasını oluşturmaktadır. Canlı hayatının devamı için varlığı zorunlu olan ekolojik dengelerin bozulmaya başlaması, hava, su ve toprağın kirlenmesi halinde, artık bu üç çevre unsurunda yaşamak canlılar için çekilmez bir hal alacağından, canlı hayatı bakımından tehlike taşıyan bir çevrede yaşama hakkının kullanılması mümkün değildir.
Bu nedenle, çevrenin kasten kirletilmesi fiillerinin suç olarak YTCK’nun 181. maddesinde tanımlanması ile Devlet, Anayasanın 56/2.fıkrası ile kendisine yüklenen görevi yerine getirmiş, bu düzenleme ile çevre kirliliğinin önlenmesi suretiyle toplum düzeninin sağlanması ve sağlıklı düzenli bir çevrede yaşama hakkının güvence altına alınması amaçlanmıştır. Bireylere düşen ödev, çevre sorunlarının doğurduğu ve doğurabileceği tehlike ve zararların ciddiyetini göz önüne alarak dengeli ve sağlıklı bir çevre bilinci vasıtasıyla çevrenin korunmasını sağlamaktır.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu Suçun Konusu
181.maddede tanımlanan suçun maddi konusu, canlıların yaşamasını ve gelişmesini sağlayan etkenler bütünlüğü olarak tanımlanan çevrenin atık veya artıklarla zarara uğratılmasıdır. Çevre esasında canlıların içinde yaşadığı ortamdır.
“Çevre”, insan ve canlılar üzerinde ani veya süreli, doğrudan veya dolaylı etkide bulunan, fiziksel kimyasal, toplumsal değerlerin toplamıdır. Hukuksal anlama çevre, bütün vatandaşların ortak varlığı olup, hava, su, toprak, bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginlikleri içermektedir. Ekoloji (doğa bilimi), canlı varlıkları doğal ortam ve bu ortam ile organizmalar arasında kurulan ilişkiler bağlamında incelemektedir. İnsan ve diğer canlıların varlık ve gelişmelerini sürdürebilmeleri için gerekli olan şartların bütününe “ekolojik denge” denilmektedir. Çevre kavramının insan merkezli değil de ekolojik bakış açısını yansıtan oldukça geniş bir tanımına Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinde (4.md) yer vermiştir. Buna göre çevre “canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı” ifade eder. Ekolojinin çevre hukukuna da yansıyan temel kavramlarının başlıcaları, ekosistem, ekolojik denge, besin zinciri ve biyolojik çeşitliliktir. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin 2.maddesindeki tanımına göre “ekosistem”, “birbirleriyle işlevsel birer birim olarak karşılıklı etkileşime giren bitki, hayvan ve mikroorganizmalar ile bunların cansız çevrelerinin dinamik bir karışımı”dır. Eko- sistemin temel işlevi enerji akımı ve güneşten organizmalara enerji aktarımıdır. Ekosistemin bu işlevleri çevresinde canlılann beslenme gereksinimlerini karşılamak için aralarında kurdukları doğal bir denge ile çalışan birbirine bağımlılık ilişkisi “besin zinciri” olarak adlandırılmaktadır. Ekolojinin temel kavramlarından biri olan ve canlı organizmaların sayı, çeşit ve cins ve değişiklik bakımlarından gösterdikleri durumları anlatmak için kullanılan “biyolojik çeşitlilik” kavramı Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinin 2.maddesinde, “kara, deniz ve diğer su ekosistemleri olmak üzere her türlü ortamdaki canlı organizmaların ve bunların parçası oldukları ekolojik komplekslerin değişikliğini göstermekte olup, buna türler içerisindeki ve türler arasındaki çeşitlilik ile ekosistemlerin çeşitliliği dahildir” şeklinde tanımlanmıştır. Eko sistemin işleyişindeki karşılıklı etkileşim-birbirine bağımlılık özelliği nedeniyle sistemin herhangi bir yerinde ortaya çıkan sorun tüm sistemin işleyişini aksatmakta, dolayısıyla tüm canlıların yaşamını etkilemektedir.
Çevreyi oluşturan ve insanlara tüm canlıların yaşam koşullarım belirleyen unsurlar; hava, su ve toprak ile yeşil örtü ve hayvan topluluğu (flora-fauna) dur.
“Hava”; genel bir tanımlama ile atmosferi meydana getiren gazların karışımıdır. Normal bir havada, hacim olarak % 78,09 azot, % 20,95 oksijen, % 0,93 argon ve % 0,03 karbondioksit ile az miktarda diğer gazlardan ve % 5’e ulaşan düzeyde su buharı bulunmaktadır. Hayvanların solunum, bitkilerin ise fotosentez için havaya gereksinimleri vardır. Yeryüzündeki hayat ise bu solunum ve fotosentez dengesine dayanmaktadır. İnsanoğlu ve diğer canlıların, solunumu yapabilmesi için gerekli olan gazların bulunduğu atmosferin troposfer katmanı, bu kuşak altında yaşayan insanlar ve diğer canlıların solunum işlevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmeleri ve hayatlarına devam edebilmeleri için büyük önem arz etmektedir. Atmosferde bulunan gazların karışımlarındaki oransızlık ve yeni gazların kirletici olarak atmosferde hızla fazlalaşması halinde ise, çevre zarar görmektedir “Hava Kirliliği”, atmosfere bırakılan atık maddelerin havanın fiziki bileşimini bozarak bu solunum ve fotosentezi imkânsız veya yetersiz hale getirmesidir. Hava, yapısı itibariyle çok kolay kirlenen ve temizlenmesi ise en zor olan bir çevresel ortamdır. Hava kirliliği, su kirliliğinde olduğu gibi ulusal sınır tanımamakta, kirlilik kolayca yayılabil- mektedir. Hava kirliliğinin temelinde kentleşme ve endüstrileşme olguları yatmaktadır. Hızlı nüfus artışı, kentleşme ve sanayileşme, toplu ısınma ve ulaşım sistemleri sonucunda atmosfere bırakılan kirleticiler, zaman içinde belli oranlara ulaşmakta ve havanın doğal yapısını değiştirmekte, yani havayı kirletmektedirler. Hava içindeki zararlı maddelerin, yoğunlaşması ile hava, insan ve insanın doğal ve yapay çevresi üzerinde olumsuz etkiler yaratmaya başlamaktadır. Hava kirliliğinin bir sonucu olarak, atmosferin bir katmanı olan stratosferin üst kısımlarında yer alan ve en esaslı ekolojik işlevi, güneşten gelen ültraviyole (morötesi) ışınları için süzgeç veya kalkan görevi yapmak olan ozon tabakasında meydana gelen incelme ve delik, canlı yaşamındaki dengelerin tamamen bozulması halini ortaya çıkarmaktadır.
“Su”, tüm canlıların yaşam koşullarını belirleyen temel unsurlardandır. Canlı ve cansız varlıklar arasında hassas bir dengenin olduğu çevrede susuz hayatın sürdürülmesi mümkün değildir. Su yalnızca bir oksijen ve hidrojen kaynağından ibaret olmayıp, aynı zamanda canlı varlıkların yaşamlarındaki en önemli unsurlardan birisidir. Ayrıca su kullandıktan sonra yeniden kendini meydana getiren yegâne doğa maddesidir. Topraktan denizlere, oradan atmosfere ve tekrar toprağa dönen su yeniden denizlere ulaşır. Böylece su, güneşin sağladığı enerji ile sürekli olarak doğada bir döngü içindedir ve bu döngüye “hidrolojik çevrim” adı verilir. Fiziksel açıdan, moleküllerden oluşan, kokusuz, tatsız, renksiz ve saydam bir sıvı olan suyun kimyasal bileşiğini iki hidrojen ve bir oksijen atomundan meydana gelen moleküller oluşturmaktadır. Uygarlığın gelişmesiyle birlikte, insanın suyun doğal döngüsüne yaptığı müdahaleler de artmış, buna bağlı olarak ekolojik dengenin bozulmasıyla “su kirliliği” oluşmuştur. İnsanlar suyu sadece hayatlarını devam ettirebilmek için zorunlu temel bir besin maddesi olarak değil sanayi ham maddesi olarak da kullanılmaktadır. Su kirliliğinin nedenleri tarımsal faaliyetler, sanayileşme ve yerleşim yerleridir.
“Toprak”, tüm doğal varlıkların mekanı ve yaşamın temel kaynağı olan bir çevre unsurudur. Canlı türlerinin büyük bir bölümünün yaşam ortamı olan toprak, çevre ve insan açısından önemli özellikler taşımaktadır. Canlıların yaşamları için gerekli su ve besin maddelerini içeren toprağın korunması sadece toprağın kimyasal, fiziki yapısının değil onun içindeki çeşitli bakteriler, mantarlar ve canlı organizmaların ve üzerinde bulunan yararlı maddelerin korunmasını kapsamaktadır103. Nitekim Anayasamızın 45.maddesinde, tarım arazilerinin, çayır ve meraların amaç dışı kullanımını, tahribini önlemek devlete bir görev olarak verilmiş ve Çevre Kanununun 1.maddesinde de, kırsal, kentsel alanlarda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması, toprak kirlenmesinin önlenmesi, ülkenin bitki ve hayvan varlığının korunması bu kanunun amaçları arasında gösterilmiştir.
“Yeşil örtü ve hayvan topluluğu (flora-fuana)”, hem sağlıklı ve temiz bir çevreyi oluşturan unsurlar ve hem de hayatlarını devam ettirmek için korunan ve gelişen bir çevreye ihtiyaç duyan canlı varlıklardır. Flora adı da verilen yeşil örtü (orman, çayırlar, meralar, milli parklar, tabiat parkları, etrafı yeşil alan ile çevrilmek suretiyle koruma altına alınan kültürel ve doğal anıtlar ve eserler) ekolojik döngüler bakımından önemli değerleri haiz bir çevre unsurudur. Yeşil örtünün, atmosfer kirleticilerinin bazılarını tutmak, yine atmosferdeki zararlı radyoaktif serpintileri önlemek ve içme sularına karışmasını engellemek gibi sayısız yararları vardır. Hayvan topluluğu (fauna) da bir çevre unsuru olarak ekolojik dengenin sağlanmasındaki en önemli faktörler arasında bulunmaktadır.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu Suçun Faili Ve Mağduru
Çevrenin kasten kirletilmesi suçunun faili, herhangi bir gerçek kişi olabilir. Tüzel kişilerin cezai sorumluluğu kabul edilmediğinden, bu durumda ceza sorumluluğu özel hukuk tüzel kişilerde görevli olan gerçek kişiler yönünden işletilebilecektir. Özel hukuk tüzel kişileri hakkında bu suçun nitelikli halleri olan iki, üç ve dördüncü fıkralardaki fiillerden dolayı bunlara özgü (YTCK 6O.md.) güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu Suçun Maddi Unsuru
l.Fıkradaki Suçun Maddi Unsuru
181.maddenin 1.fıkrasında tanımlanan suç, atık veya atıkların toprağa, suya veya havaya kasten verilmesiyle oluşur. Ancak bu fiillerin cezalandırılabilmesi için, atık veya artıkların ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak doğal ortama bırakılması ve bunun çevreye zarar verecek boyutta olması gerekir.
Bir faaliyet sonucu çevreye bırakılan veya atılan zararlı maddelere “atık” adı verilir. Atıklar katı, sıvı ve gaz şeklinde olabilirler. Çevre için zararlı olmayan maddeler bu anlamda atık sayılmaz. “Artık” ise, bir sanayi faaliyeti sonunda yararlanılması mümkün olmayan ve çevreye bırakılan maddelerdir. Bunlar çevreye zarar veriyorsa, atık maddeler artık madde niteliğine dönüşür. Katı atıklar, evsel atık şeklinde olabileceği gibi, park ve bahçelerden atılan bitkisel atıklar, sanayi ve ticaret atıkları, hafriyat toprağı ve inşaat moloz ve kalıntıları şeklinde de olabilir. Evsel su arıtma tesislerinden çıkan arıtma çamurları ile sanayi üretimi sonucu çıkan sanayi çamuru da katı artık sayılmaktadır.
Atık veya artıklann “çevreye zarar verecek” şekilde toprağa, suya havaya kasten verilmesinden maksat, bu fiil sonucunda ortaya çıkan zararlı etkilerin (kirliliğin) yalnızca insan sağlığı ve maddi varlıkları değil çevresel varlıkları da zarar tehlikesiyle karşı karşıya bırakmış olmasıdır. Zira burada sözü edilen çevre, atık veya artık maddelerin insan faaliyetleri sonucunda verileceği, toprak, su ve hava (yani alıcı ortamlar) olup çevreye zarar verme (kirlilik) olgusunun, başta insan sağlığı olmak üzere çevre kalitesi (veya ekosistemler veya ekolojik denge) ve çevresel maddi varlıklar da dikkate alınarak belirlenmesi gerekmektedir. Kirliliğin çevreye zarar verecek boyutta olması yeterli olup ayrıca bir zararın gerçekleşmesi şart değildir.
Toprağa bırakılan atık veya artıklar, toprağın fiziksel ve kimyasal yapısını bozmakta, dolayısıyla verimini düşürmekte ve buna “toprak kirliliği” denilmektedir. Örneğin çöp olarak adlandırdığımız katı atıkların gerektiği gibi uzaklaştırılmaması ve toprak üzerine atılması veya gömülmesi neticesinde, bu katı atıklarda bulunan organik maddelerin çürümesi sonucunda çıkan hidrojen sülfür ve metan gibi gazların kapalı yerlerde birikerek koku, zehirleyici etkiler ve patlama tehlikesine sebep olması mümkündür. Katı atıklardan dağılan sızıntı, suların su kaynaklarını kirletmesi, toprağı verimsizleştirmesi kaçınılmazdır. Hızla gelişen endüstriden kaynaklanan atıkların toprağa sızması neticesinde verimli topraklar zarara uğratılmaktadır.
Atık ve artıkların suya bırakılması, etkileri çok tehlikeli çevresel zararlara neden olmakta ve bunun sonucunda ortaya çıkan, kullanımı kısıtlayan veya engelleyen ve ekolojik dengeyi bozan kalite değişimine “su kirliliği” denilmektedir. Su kirliliği doğuran sebepler, konutlardan ve endüstriden kaynaklanan atıkların su ortamlarına arıtılmaksızın boşaltılmaları, tarımda verimi fazlalaştırmak amacıyla kullanılan maddelerin sulara taşınmaları, deniz taşımacılığında gemilerin atıklarını su ortamlarına doğrudan vermeleri gibi insanlardan kaynaklanan faaliyetlerle gerçekleşmektedir. Endüstriyel atık sular, ayrışmaz veya güç ayrışabilir türden maddelerin yanında toksit bileşenleri de içerdiklerinden, bu suların alıcı ortamlara boşaltılmalarının etkileri çok tehlikeli olabilmektedir. Azotlu ve fosforlu gübrelere ait çözeltiler ile bol miktarda fosfor içeren deterjan bileşikleri, konutlardan toplanan kanalizasyonun arıtılmadan akarsulara ve denizlere verilmesi de su ortamını tehdit etmekte ve çevreye zarar vermekte, su ortamında yaşayan canlıları olumsuz olarak etkilemektedir.
Atık veya artıkların havaya kasten verilmesi halinde oluşan “hava kirliliği” yüzde 90 kadar büyük bir kısmı gazlardan olmak üzere partikül ve likit maddelerin oluşturduğu emisyonların kompleks bir serisinden ibarettir. Diğer bir tanıma göre hava kirliliği, insanlar tarafından atmosfere karıştırılan yabancı maddeler vasıtasıyla hava bileşiminin bozulması ya da atmosferde toz, gaz, duman, koku, su buharı şeklinde bulunabilecek olan kirleticilerin canlılar ile eşyalara zarar verebilecek miktara yükselmesidir. Hava kirliliğinin nedenleri ise genel olarak şehirlerdeki ısınma sistemleri ve motorlu taşıtlar ile endüstriyel merkezlerdeki fabrikaların yaydığı kirleticilerden kaynaklanmaktadır. Kirliliğe neden olan bu kirleticiler havada bulunan karbon monoksit, kükürt dioksit, azot monoksit gazları ve hidrokarbonlar ile parçacıklarıdır. Bu kirleticilerin hangi miktarlarının zararlı olduğu gerek uluslararası kuruluşlar ve gerekse devletler tarafından hazırlanan “Hava Kirliliği Standartları” vasıtasıyla belirlenmektedir. Türkiye’de bu standartlar, 12 Kasım 1986 gün ve 19269 sayılı RG’de yayınlanarak yürürlüğe konulan Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği tarafından belirlenmiştir. Fabrikaların üretim sürecinde özel bir arıtımdan geçirmeden yaydığı gazlar, konutların ve işyerlerinin ısıtılmasında ısı değeri düşük fakat kükürt miktarı yüksek yakıtların kullanılması, kurşunlu benzin kullanan araçların yaydığı gazlar havaya karışarak ve daha sonra da bitkilere ve içme sularına ulaşarak canlı sağlığını tehdit etmektedir. Keza, hava kirleticileri arasında önemli yer tutan kükürt dioksit atmosferde su ile birleşerek sulfüroz ve nitrik asitlere dönüşmekte ve neticede asit yağmuru adı verilen yağışlar vasıtasıyla tekrar çevre unsurlarına ulaşmakta ve böylece çevreye karışan asit, ormanlara, nehirlere, göllere, binalara ve tarihi eserlere önemli zararlar vermekte ve bunlarda yaşayan canlıların sağlığını da tehlikeye düşürmektedir.
Suçun oluşabilmesi için, atık veya artıkların, tür, nitelik ve miktar bakımından bir suyu, havayı veya toprağı kirletme veya zararlı tarzda değiştirmek bakımından elverişli olması gerekir. Ayrıca eylemin ilgili konularla belirlenen teknik usullere aykırı olarak işlenmesi gerekir. Bu teknik usuller, çevreyi korumaya yönelik kanunlarla belirlenmelidir. Çevre Kanunu ve ilgili Yönetmeliklerde bu tür kurallar mevcuttur.
2.Fıkradaki Suçun Maddi Unsuru
181.maddenin 2.fıkrasmdaki suçun maddi unsuru atık veya artıkların izinsiz olarak ülkeye sokulması ile oluşmaktadır. Bu maddelerin gümrük kapılarından veya diğer yerlerden ülkeye sokulması önemli değildir. Önemli olan bunların izinsiz olarak ülkeye sokulmasıdır. Yasa koyucu bu hükümle atık veya artıkların sınır aşan tehlike boyutunu gözeterek, özellikle gelişmiş ülkelerden gelişmemiş ülkelere taşınmasına sıkça rastlanan bu maddelerin ülkemize sokulmasını önlemeyi amaçlamıştır.
Suçun Nitelikli Hali (181/4.Fıkra)
Maddenin 4.fıkrasında, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan atık veya artıkların diğer bir takım özellikleri, bu sonuçlar açısından daha ağır cezayı gerektiren ayrı bir nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu hükmün uygulanabilmesi için, suç konusu atık veya artıkların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olması gerekir.
Örneğin, havaya verilen gazların içerdiği kurşundan zehirlenme insanlarda geri zekâlılık ve davranış bozukluklarına neden olduğu gibi ileri safhalarda ölüme dahi sebebiyet vermektedir. Keza, kükürt oranı yüksek olan duman ve kurumun bulunduğu yağışların çevreye bıraktığı zararlı maddelerin etkisiyle bitki ve hayvanların yaşamasına engel olduğu söylenmiştir. Asit yağmurlarının sulara karışmasıyla özellikle su ortamlarında yaşayan canlıların toplu olarak hayatlarım kaybettikleri gözlenmektedir.
Radyoaktif maddelerinin nükleer tesislerde kullanılması sonucunda Plütonyum gibi çoğu doğada bulunmayan büyük miktarlarda gaz, likit ve katı atıklar ortaya çıkmaktadır. Üstelik bu maddelerin bir kere oluştuktan sonra yok edilmeleri de oldukça güçtür. Kanaatimizce, bu durumda “radyasyon yayma” suçunu düzenleyen 172/3.fıkrasının değil 181/4.fıkra hükmünün uygulanması gerekir.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu Suçun Manevi Unsuru
181.maddede tanımlanan suçlar, kasten işlenebilen suçlardır. Çevrenin taksirle kirletilmesi halinde bu madde değil, 182.madde hükmü uygulanır.
Kast, özellikle, doğal ortama verilen atık veya artık maddenin özellikleri itibariyle çevreye zarar verecek boyutta olduğunu ve eylemin ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olduğunu kapsamalıdır. Olayda kasden gerçekleştirilen icrai bir hareketin olup olmadığı, genel kriterlere göre belirlenir. Kastın suçun unsurlarına yönelik olması ve bütün unsurları kapsaması gerekir.
Suça konu olan atık veya artıkların çevreye zarar verecek boyutta olup olmadığı, zararın ne oranda olduğu ve çevre üzerinde nasıl bir etki doğurduğu meselelerin çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerekli kıldığından bu hususlarda Ekoloji (doğa bilimi) uzmanlarından mütalaa alınması gerekir. Resmi bir makamın bu fiilleri öğrenmesine rağmen göz yumması, fiili hukuka uygun hale getirmez.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu Suça Etki Eden Nedenler
181.maddenin 3.fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi, verilecek cezanın artırılması sebebini oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle, atık veya artıkların kalıcı özellik gösterme niteliği bu suçlar açısından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu durumda, bir ve ikinci fıkralara göre verilecek ceza iki katı oranında artırılacaktır. Kalıcı özellik göstermekten maksat, suça konu olan atık veya artık madde açısından kirletmenin kalıcı olması ve uzun bir süre devam etmesi ve önemli bir çerçevede bulunmasıdır. Bu sadece bir süre için değil, uzun süre içinde olur. Yinede burada uygun bir yoğunluk da gereklidir. Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik gösteren nitelikte olup olmadığı bakımından uzman bir bilirkişiden mütalaa alınmalıdır. Örneğin kimyasal atık maddeler toprağa verildiğinde toprağı tamamen çoraklaştırmakta ve böyle bir kalıcı özellik göstermektedir.
181.maddede tanımlanan suçlar bakımından daha az ceza verilmesini gerektiren bir hükme yer verilmemiştir.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu Teşebbüs
Maddede tanımlanan suçlara teşebbüs olanaklıdır. Örneğin, atık veya artıkların izinsiz olarak ülkeye sokmak isteyen bir geminin veya bu maddeleri doğal ortama boşaltmak üzere olan kişilerin icra hareketine başlama aşamasında güvenlik güçlerince fark edilip yakalanması halinde suça teşebbüs söz konusu olur.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu İştirak
Bu suçlara iştirakin her hali (37-41.md.) mümkündür.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu İçtima
Suçların içtimai bakımından özel bir hüküm bulunmadığından bu hususta ortaya çıkacak sorunların genel hükümler (42-44.md.) çerçevesinde çözümlenmesi gerekir.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu Kovuşturma
Bu suçların savuşturulması ve kovuşturulması re’sen yapılır. YTCK’nun 344/1-b maddesi uyarınca 181/1.fıkrasının yürürlük tarihi 1.6.2007, diğer fıkralarının yürürlük tarihi ise 1.6.2005’tir.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu Görevli Mahkeme
Maddenin 1.fıkrasında tanımlanan suçta sulh ceza, 2. ve 4.fıkralarında tanımlanan suçlarda ise, asliye ceza mahkemesi görevlidir. 5271 sayılı CMK’nun 15.maddesinin 4.fıkrasına göre, çevreyi kirletme suçu, yabancı bayrağı taşıyan bir gemi tarafından Türk kara suları dışında işlendiği takdirde, suçun işlendiği yere en yakın veya geminin Türkiye’de ilk uğradığı limanın bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu Suçların yaptırımı
Maddeninl.fıkrasındaki suçun yaptırımı, altı aydan iki yıla kadar hapistir. Atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokma suçunun yaptırımı bir yıldan üç yıla kadar hapistir. Atık veya artıkların kalıcı özellik göstermesi halinde 1. ve 2.fıkralara göre verilecek cezalar iki katı kadar artırılacaktır (181/3.fıkra). Maddenin 4.fıkrasmda tanımlanan, bir ve ikinci fıkralardaki suçlann nitelikli halini oluşturan suçun yaptırımı ise beş yıldan yirmi yıla (49/1.md) kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezasıdır. 181.maddenin iki, üç ve dördüncü fıkrasındaki fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. YTCK’nun 6O.maddesine göre bu güvenlik tedbirleri iznin iptali ve müsaderedir.
TCK m 181 Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu Dava Zamanaşımı
Maddenin 1. ve 2.fıkralarındaki suçların dava zamanaşımı süresi YTCK’nun 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıldır. Ancak, 1. ve 2.fıkrasmdaki suçlar bakımından 3.fıkrada tanımlanan ve cezanın iki katı kadar artırılmasını öngören nitelikli halin uygulanması halinde dava zamanaşımı süresi 66/3-4 fıkralar delaletiyle aynı maddenin 1-d bendi uyarınca onbeş yıldır.maddenin 4.fıkrasında tanımlanan suçun dava zamanaşımı süresi ise 66/1-c bendi uyarınca yirmi yıldır.