TCK m 157 Dolandırıcılık Suçu ve Cezası
TCK m 157 Dolandırıcılık
MADDE 157.- (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası verilir.
5237 sayılı yeni TCK.nun 157.maddcsinde dolandırıcılık suçu; “hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamak” şeklinde tanımlanmıştır. Yeni Kanunun bu tanımlaması ile eski Ceza Kanunumuzun 503.maddesinde yapılan tanım arasında bazı farklılıklar bulunmakta ise de suçun unsurları açısından bir fark bulunmamaktadır. Yeni Kanunda “hile ve desise” tabiri yerine “hileli davranışlar”, “haksız menfaat sağlama” yerine “yarar sağlama”, “hataya düşürme” yerine “aldatma” tabiri kullanılmış ve ayrıca hilenin “kandırılabilecek nitelikte” olması aranmamıştır. Dolayısıyla bu tanımlamanın sonucu olarak, eski Ceza Kanunumuzun 503.maddesinin 2.fıkrasmda düzenlenen ve fiilin “mağdurda esasen var olan hatadan, hile ve desise kullanmak suretiyle yararlanılarak işlenmesi” haline, 157.maddede yer verilmemiş bu hususun esasen “ihmali bir hileli davranış” oluşturması nedeniyle 157.maddenin kapsamında olduğu 157.maddenin gerekçesinde belirtilmiştir.
SUÇLA KORUNAN HUKUKSAL DEĞER
Dolandırıcılık suçu tüm malvarlığına karşı işlenen bir suçtur. Bu suçta fail, bir kimseyi hileli davranışlarla aldatıp onun veya bir başkasının zararına olarak kendisinin veya üçüncü bir kişinin malvarlığına ilişkin bir yarar elde etmektedir. Ancak, dolandırıcılık suçunun kanuni tanımı incelendiğinde, yalnızca malvarlığına ilişkin varlık yada menfaatlerin değil, bunların yanı sıra, irade ve karar özgürlüğünü de koruduğu görülmektedir. Bu itibarla, dolandırıcılık suçunun iki hukuki konusu bulunmakta, bu suçla bir yandan malvarlığı, diğer yandan irade ve karar özgürlüğü korunmakta ve bu durum dolandırıcılık suçunu öbür suçlardan ayırmak ve eylemi nitelendirmekte belirleyici bir kriter oluşturmaktadır.
SUÇUN KONUSU
Bu suçun maddi konusu, malvarlığına ilişkin herhangi bir değerdir.
Bu değer taşınır veya taşınmaz mal olabileceği gibi, bir alacak hakkı da bu suçun maddi konusunu oluşturabilir. Bir kişinin sahip olduğu ve hukuk düzeninin korunması altında bulunan, maddi (ekonomik) değer taşıyan varlık yada menfaatlerin tümü, örneğin para, mal, hukukça hüküm taşıyan senet veya para ile değerlendirilebilecek diğer bir yararın elde edilmesi (haksız yere maaş alınması veya haksız bir ameliyat yaptırılması gibi) dolandırıcılığın konusunu oluşturabilecektir. Ancak hileli davranışlarla manevi bir yararın elde edilmesi bu suçun konusunu oluşturmaz.
Suçun Faili
Dolandırıcılık suçunun faili herhangi bir kimse olabilir. Suçun failinin “tacir veya şirket yöneticisi ya da şirket adına hareket eden kişi olup suçun ticari faaliyetleri sırasında işlenmesi” veya “kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında suçu işlemeleri” 158.maddenin 1.fıkrasının (h) bendinde, keza “serbest meslek sahibi kişiler tarafından mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi aynı maddenin 1.fıkrasının (i) bendinde bu suçun birer nitelikli unsuru olarak tanımlanmıştır. Kamu görevlisi olan failin, görev ve sıfatını kötüye kullanarak, menfaatin sağlanması gerektiğine karşı tarafı inandırarak haksız menfaat temin etmesi bu suçu değil TCK.nun 250/2.maddesinde düzenlenen ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturur. Keza, kamu görevlisi olan failin, görülmesi istenen iş konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı halde, görevli ve yetkili olduğundan ve işi yapacağından bahisle mağduru yanıltarak yarar elde etmesi de bu suçu değil, TCK.nun 255.maddesinde öngörülen “yetkisi olmadığı halde yarar sağlama” suçunu oluşturur.
Suçun işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur (TCK. 169.md.).
Suçun kanuni tanımında açıklandığı üzere, dolandırıcılık suçunun maddi unsurlarından birini oluşturan hileli davranışları gerçekleştiren kişi ile bu davranışlarla yarar sağlayan kişinin aynı kişi olması gerekmez.
Suçun Mağduru
Suçun mağduru, zarara uğratılan malvarlığının sahibi olan gerçek veya tüzel kişilerdir. Suçun kanuni tanımında “bir kimsenin” aldatılmasından söz edilmesi nedeniyle, dolandırıcılık suçu ancak belirli bir veya birden fazla (gerçek) kişiye karşı yöneltilen hileli davranışlarla işlenebilir. Toplumun geneline yönelik hileli davranışlar, belirli bir veya birden fazla kişiyi aldatmış ise, yine dolandırıcılığın varlığı kabul edilmektedir. Bu itibarla, hile oluşturan davranışlar sonucunda şayet bir kimse aldatılmış ise dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için mağdurun belirlenebilir olması yeterli olup, somut olayda mağdurun mutlaka belirlenmiş olması gerekmez.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, gerçekleştirilen hilenin etkisiyle bu hileye maruz kalan kişinin veya bir üçüncü kişinin zararına olarak fail veya bir başkasının menfaat elde etmesi gerektiğinden, aldatılan kişi ile malvarlığı zarara uğrayan kişinin aynı kişi olmasına gerek yoktur, ancak bu durumda hileye maruz kalan (aldatılan) kişinin malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunabilme yetkisine sahip bir kişi olması gerekir. Bu yetkiye sahip olmayan bir kişinin aldatılması durumunda dolandırıcılık suçu değil, somut olaydaki duruma göre hırsızlık veya güveni kötüye kullanma suçu oluşur.
Dolandırıcılık suçunun, “kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle” işlenmesi, TCK.nun 158/l-(c) bendinde nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Ancak, mağdurun ehliyetsiz bir kişi olması (tam akıl hastası veya fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneği gelişmemiş bir çocuk olması gibi) yani failin başvurduğu davranışların hileli olduğunu algılayabilecek düzeyde fiil ehliyetine sahip olmaması durumunda artık dolandırıcılık suçunun değil, unsurları oluştuğu takdirde hırsızlık suçunun gerçekleştiğinden söz edilir.
DOLANDIRICILIK SUÇUNUN DİĞER MALVARLIĞINA KARŞI SUÇLARDAN AYRIMI
Hileli davranışların odak kılındığı dolandırıcılık suçunun malvarlığına karşı suçlardan ayrımına ilişkin ölçülerin ve öğelerin incelenmesinde uygulama açısından yarar bulunmaktadır.
Hırsızlık suçundan ayrımı
Hırsızlık suçu, zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malın fail tarafından, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alınmasıyla oluşmaktadır. Bu suçun maddi konusunu yalnızca taşınır mallar oluşturduğu halde, dolandırıcılık suçu, yalnızca taşınır mallara karşı değil, tüm malvarlığı değerlerine, varlık veya menfaatlerine karşı işlenebilen, insan boyutlu maddi konuyu her zaman içeren, şey boyutlu (somut mal) maddi konuyu ise her zaman içermeyen bir suçtur. Her iki suçun ortak hukuki konuları malvarlığına ilişkin varlık ya da menfaatlerdir. Ancak dolandırıcılık suçunun odak noktasında hile bulunduğundan bu suçla yalnızca malvarlığına ilişkin varlık ya da menfaatler değil, bunların yanı sıra, irade ve karar özgürlüğü de korunmaktadır. Dolandırıcılık suçu, hırsızlık gibi suç failinin tek yanlı etkinliğiyle değil, mağdurun kandırılmış ve aldatılmış iradesi doğrultusunda mağdurun kendisinin veya üçüncü bir kişinin zararına failin ya da adına hareket ettiği kimsenin yararına bir işlemde bulunmasını gerektirmektedir.
Hırsızlık suçu, küçükler ve akıl hastaları aleyhine işlenebilmektedir. Buna karşılık sezgi gücü ve rızai işlemde bulunabilme yeteneğinden yoksun kişilerin, doğal olarak da küçüklerle akıl hastalarının iradelerinin fesada uğratılarak çıkar sağlanması söz konusu olmadığından, bu durumlarda dolandırıcılık suçunun unsurları oluşmaz ve eylem hırsızlık suçunu oluşturur.
Hırsızlıkta suçun hareket unsuru, taşınır malı zilyedinin rızası dışında “alma” gibi tek ve yalın bir davranışla oluşmasına karşın, dolandırıcılıkta hile ile aldatıp yarar sağlama gibi birden çok ve karmaşık davranışlarla oluşmaktadır. Hırsızlıkta “alma” hareketi, herhangi bir biçimde gerçekleşebilmekte iken, “bağlı hareketli suç” türünden sayılan dolandırıcılıkta suçun oluşabilmesi için, yasanın analitik olarak kanuni tipte öngördüğü hareketle gerçekleşmesi zorunludur.
Kast unsuru bakımından ise, hırsızlıkta failin suçu yararlanma kastıyla işlemesi gerektiği ve bu amacın gerçekleşmesi zorunlu olmadığı halde, dolandırıcılıkta hileli davranışlarla aldatma, yarar sağlama ve başkasına zarar verme bilinç ve iadesi, yani genel kastla suç oluşmaktadır.
Güveni kötüye kullanma suçundan ayrımı
Güveni kötüye kullanma suçunda, belli amaçlarla yapılmış ve yöntemlere hukuka uygun, aldatılmamış, özgür rıza ile yasal bir teslim söz konusu olduğu halde dolandırıcılıkta bu teslim, hileyle sakatlanmış, özgür olmayan bir iradeye dayanmaktadır. Diğer bir deyişle, dolandırıcılık suçunda iyi niyeti saptıran hileli davranışlarla mağdurun rızasının fesada uğratılarak (aldatılarak) yarar sağlanması söz konusu iken güveni kötüye kullanma suçunda, malikin özgür iradesiyle ve muhafaza edilmesi veya belirli bir şekilde kullanılması koşuluyla teslim edilen taşınır veya taşınmaz malın üzerinde failin zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunması veya bu devir olgusunu inkarı biçiminde ancak bir malikin yapabileceği seçenekli hareketler söz konusudur.
Yağma suçundan ayrımı
Yağma suçunun hukuki konusu malvarlığı ve kişi özgürlüğü olmasına karşın dolandırıcılıkta malvarlığı ve irade özgürlüğüdür. Dolandırıcılıkta kişinin iradesinin hileli davranışlarla fesada uğratılması, yağmada ise mağdurun iradesinin cebir veya şiddet ve tehditle bertaraf edilmesi söz konusudur. Yağma suçunun maddi konusu yalnızca taşınır mal ve senedin yağmasında olduğu gibi taşınmaz mal ve alacak hakları olabilmekte iken dolandırıcılık suçu her türlü malvarlığı değerlerine karşı işlene- bilmektedir. Mağdur, dolandırıcılıkta hile ile aldatılırken, yağmada bir araç durumuna düşürülmekte, cebir veya tehdit sonucu failden çekinip korkmakta ve bu nedenle kendi zararına işlemde bulunmayı tercih etmek zorunda bırakılmaktadır.
Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçundan ayrımı
Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş olan eşyayı ele geçiren kişinin bunu iade etmek veya yetkili mercileri durumdan haberdar etmek yükümlülüğüne aykırı davranarak, eşya üzerinde malikmiş gibi davranması yeni TCK.nun 160. maddesinde öngörülen suçu oluşturmaktadır. Bu suçta failin taşınır eşya üzerindeki zilyetliği kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde bu iki durumla sınırlı olarak kurulmakta ve fail ele geçen şeyin mülkiyetini ileri sürmektedir. Dolandırıcılıkta ise failin zilyetliği hileli davranış sonucu kurulmaktadır. Bu nedenle eğer taşınır bir maldaki zilyetliğin aktarılmasını doğuran yanılgı, hile sonucu ise 160.maddede öngörülen suç değil dolandırıcılık suçu oluşur. Ancak, zilyetlik, İtile kullanılarak elde edilmemiş, yalnızca yanılgıdan bilerek yararlanılmışsa, kuşkusuz dolandırıcılık söz konusu olmayacak ve eylem 16O.maddeye uyan suçu oluşturacaktır.
SUÇUN MADDİ UNSURU
157.maddede, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kişinin kendisine veya başkasına yarar sağlaması şeklinde tanımlanan ve çok hareketli suç görüntüsü taşıyan dolandırıcılık suçunun oluşumu açısından birden fazla fiilin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu suçun maddi unsuru, failin hileli bir davranışta bulunması, bunun sonucunda mağdurun aldatılmış bulunması ve mağdurun veya üçüncü bir kişinin zararına olarak failin kendisine veya üçüncü bir kişiye yarar sağlaması ile oluşmaktadır.
Hileli davranış
765 sayılı eski Ceza Kanunumuzda dolandırıcılık suçunun maddi unsurunu oluşturan hareket bakımından “hile ve desise”den söz edildiği halde, yeni Kanunun 157.maddesinde yalnızca “hileli davranışlardan söz edilmiş olmasının pratik açıdan önemli bir sonucu bulunmamaktadır. Zira hile, birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap ve oyun, desise ise; entrika olarak tanımlanan eşanlamlı sözcüklerdir.
Hile, objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki meydana getiren her türlü davranıştır. Diğer bir tanıma göre hile, gerçekte mevcut olmayan bir hususu mevcut göstermek veya gerçekleşmiş bir olayı olduğundan
başka türlü ya da hiç gerçekleşmemiş gibi göstermek suretiyle bir insanın yanılgıya düşürülmesidir. Hile, icrai bir davranışla (söz, yazı veya kandırıcı herhangi bir davranışla) gerçekleştirilebileceği gibi, karşı tarafın içine düştüğü hatadan, bir konuda yanlış bilgi sahibi olunmasından yararlanarak da, yani ihmali bir davranışla da, gerçekleştirilebilir. Ancak, bu durumda kişinin hataya düşen karşı tarafı bilgilendirmek konusunda yükümlülüğünün olması gerekir. Hataya düşen kişi ile hukuksal ilişkide bulunan hallerde, böyle bir yükümlülük vardır. Bu yükümlülük Kanundan, yükümlülüğe aykırı daha önceki icrai bir hareketten, sözleşmeden veya sözleşme dışı özel bir güven ilişkisinden ileri gelebilir. Ayrıca, muhatabın belli bir husustaki hatası karşısında kişinin ihmali davranışının, örneğin susmasının, bir beyan, açıklama değerini taşıması gerekir. Suçun yeni Kanundaki tanımında hilenin belirli bir ağırlığa ulaşmış olması zorunluluğu aranmadığı için belirli bir durumda konuşma hukuksal yükümlülüğü altında bulunan kişinin susması da “hileli davranış” sayılabilecektir. Nitekim doktrindeki çoğunluk görüşü, ihmali bir hareketin de, failin garantör olarak hatanın ortaya çıkışı veya devamını engelleme hukuksal yükümlülüğü altında olması ve muhatabını aydınlatmaması koşuluyla, ihmali bir hareketin de dolandırıcılık suçunda hile oluşturabileceği doğrultusundadır.
Hilenin aldatıcı nitelik taşıması gerekir. Bu itibarla, 765 sayılı eski Ceza Kanunumuzun 521/a maddesinde yer alan, ancak yeni Kanunda suç olarak düzenlenmeyen bir ücret karşılığı hizmet veren pansiyon ve otellerde kalarak bedelini ödememek veya lokanta ve benzeri yerlerde yiyip içmek ve bedelini ödememek ya da taksi ve benzeri ulaşım araçlarında kendisini bir yerden bir yere taşıtmak ve bedelini ödememek fiillerinde hile kullanılması söz konusu olmayıp yalnızca ödeme gücünden yoksunluk gizlendiğinden, fail ödeme gücüne kanıtlayın davranışlar sergilemediği takdirde, diğer bir deyişle gizleme davranışına hile gibi somut eylemler eşlik etmediği sürece bu tür karşılıksız yararlanma fiillerinin dolandırıcılık suçunu oluşturacağından söz edilmesi mümkün değildir.
Dolandırıcılık suçunda hileli davranışlar genellikle bir icra hareketi ile gerçekleş- tirilmektedir. Örneğin; Yargıtay, “sanığın, 3 kağıt tabir edilen oyunu oynatmaktan ibaret eyleminin”; “sanığın, tarla almak isteyen müştekiyi, bir tarla gösterip yetkisi olduğunu hatta sahibi ile temas kurarak pazarlık ve rızasını aldığını söyleyerek kandırıp tarla satış bedelini almak biçiminde sübut bulan eyleminin”; “sanığın, otomobil satın almak isteyen şikayetçiye kendisini matematik öğretmeni olarak tanıtıp, suça konu aracın da baldızına ait olduğunu, kendisinin onun adına vekaleten hareket ettiğini söyleyerek, başkasına ait olup iade etmek üzere emaneten aldığı otomobili 4.500.000.000 liraya harici satış sözleşmesi düzenlemek suretiyle sattığı ve 1.575.000.000 lirasını peşin alıp, geri kalanını da 2-3 gün içinde aracın trafikten satışını gerçekleştirmek için getireceği vekaletnameden sonra alacağını söyleyerek bu şekildeki hilelerle şikayetçiyi kandırıp, şikayetçinin aracın ruhsat sahibi ile yapmak istediği telefon görüşmesine de “ruhsat sahibi baldızım şu anda dağ evinde ulaşamazsınız” diyerek onun denetleme eğilimini ortadan kaldırdıktan sonra aldığı para ile ortadan kaybolduğu aracın satış işleminin henüz trafikten devir aşamasına gelmeyip, bedelin tamamen ödenmemesi nedeniyle peşinat kısmı için kandırma öğesinin gerçekleştiği, bu haide mağdurun trafikten araştırma yapmasının beklenemeyeceğinin anlaşıldığı olayda, tamamen ödenmemesi nedeniyle peşinat kısmı için kandırma öğesinin gerçekleştiği, bu halde mağdurun trafikten araştırma yapmasının beklenemeyeceğinin anlaşıldığı olayda, bu oluş içindeki fiilin”; “sanık M.G.’nin yakınana kendisini otopark görevlisi olarak tanıtmak suretiyle aldığı anahtarla diğer sanıkla birlikte otomobili alıp götürme biçimindeki eyleminin”; “sanığın kız kaçırma olayı nedeniyle tarafları barıştıracağını söyleyerek şikayetçiden 150 ABD Doları, 500 Mark ve 26.000.000 lira parayı aldığı ve herhangi bir ara buluculukta bulunmadığı ve paraları da iade etmediği olayda gerçekleşen eylemin” dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna karar vermiştir.
Mağdurun denetleme istek ve imkanını ortadan kaldıracak bir davranış sergilenmediği sürece failin “soyut yalan” boyutunu aşmayan davranışları hile olarak nitelendirilemez ve bu ahvalde dolandırıcılık suçunun yasal unsurları oluşmaz. Örneğin;
“Katılanın araba satın almak amacıyla piyasadan araştırma yaptıktan sonra sanık N.K.’ya ait olup diğer sanık M.G.’nin oto galerisinde satışa çıkardığı aracı sağlam ve üzerinde gösterdiği şekilde kilometre olduğu inancıyla satın aldığı, ancak kısa bir süre sonra araçla seyahat ederken otomobilin arıza yapması üzerine, Opel servisine götürdüğü, burada yapılan incelemede aracın satın alındığı sıradaki kilometresinden fazla kullanıldığı, kilometre göstergesi ile daha bir çok akşamının değiştirildiği, bu şekilde orijinalliğinin kaybolduğunun anlaşıldığı sanıkların da suça konu aracın kaza sonucu tamir edildiğini bildikleri halde katılana sattıkları şeklinde gelişen olayda; sanıkların lüle oluşturacak nitelikte yoğunlaşmış yalanları bulunmadığı gibi, otomobili satın almadan önce herhangi bir servis istasyonuna götürüp, orijinal olup olmadığını kontrol olmadığına sahip olan katılanın denetleme istek ve imkanını da ortadan kaldırmadıkları, bu tablo içinde soyut yalan boyutunu aşmayan beyanlarla dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı ve uyuşmazlığın hukuki nitelik taşıdığı gözetilmeden beraatları yerine yazılı gerekçelerle mahkumiyetlerine karar verilmesi yasaya aykırıdır.”
Aldatma
Suçun kanuni tanımında açıklandığı üzere, dolandırıcılık suçunun oluşması için failin hileli davranışlarla muhatabını “aldatmış” olması gerekmektedir. Aldatma muhatabın iradesini etkileyen bir niteliğe sahip olduğu için, bu suçla aynı zamanda kişilerin irade özgürlüğü de ihlal edilmektedir. Bu itibarla somut olayda failin sergi
lediği hileli davranışın aidatla nitelik taşıması gerekir. Hile, muhatabını aldatıcı nitelikte değilse dolandırıalık suçunun oluştuğundan söz edilemez. Örneğin;
“Suç tarihinde bir başkası ile resmen evli olan şikayetçinin sanık ile yasal olarak evlenmesinin olanaksız olduğu, bu nedenle evlilik işlemi yapılacağından bahisle kaldırıldığının ileri sürülemeyeceği, kaldı ki sanığın evli olduğunu öğrendikten sonra da beraber yaşamak için ziynet eşyası alarak verdiği olayda yüklenen (dolandırıcılık) suçunun yasal unsurları oluşmamıştır.”
Mağdurun veya başkasının zararına olarak failin veya bir başkasının yarar sağlaması
Suçun oluşabilmesi için aldatıcı nitelikteki hileli davranışının etkisiyle mağdurun veya başkasının zararına olarak failin veya bir başkasının bir yarar sağlaması gerekmektedir. Eski Ceza Kanunumuzun 503.maddesinde failin hileli hareketleri sonucunda kendisi veya başkasına elde ettiği menfaatin haksız bir menfaat olması gerektiği arandığı halde, yeni Kanunun 157.maddesine “haksızlık” unsuru alınmamıştır.
Dolandırıcılık suçu anlamında tek başına zarar tehlikesi yeterli olmayıp zararın malvarlığına ilişkin maddi bir zarar niteliğinde bulunması yani malvarlığına ilişkin olarak yapmış olduğu tasarrufun doğrudan doğruya sonucu olması gerekir. Yani aldatılma ile mağdurun malvarlığına ilişkin olarak yapmış olduğu tasarruf arasında uygun nedensellik bağlantısı bulunması gerekmektedir. Zararın bizzat aldatılan (ve tasarrufta bulunan) kişide ortaya çıkması zorunlu olmayıp, bu eylemden üçüncü kişi de zarar görmüş olabilir. Duygusal ve manevi yönden uğranılan zararlar dolandırıcılık suçunu oluşturmaz.
Elde edilen yararın doğrudan doğruya zarar gören kişinin malvarlığından elde edilmiş olması ve elde edilen yararla başvurulan hileli davranış arasında nedensellik bağı bulunması gerekir. Bu yararın doğrudan veya dolayısıyla elde edilmesi önemli değildir. Keza, bu yaran bizzat failin elde etmesiyle bir başkasının elde etmesi arasında bir ayrım gözetilmemiştir.
Dolandıncılık suçunun “bir hukuksal ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi” yeni TCK.nun 159.maddesinde bu suçta daha az cezayı gerektiren bir hal olarak düzenlendiğinden dolayı yasa koyucu 157.maddedeki tanımında elde edilen yararın “haksızlığı” unsuruna yer vermemiş olmakla birlikte buna rağmen 157.madde açısından da dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için elde edilen yararın “haksız” olması gerekir. Haksız yarar’dan maksat, doğrudan veya dolaylı olarak hukuken korunmayan yararlardır. Kanuna ve ahlaka aykırı bir işlemden kaynaklanan örneğin, zamanaşımına uğramış bir alacağı veya kumar alacağını elde etmek için hileye başvurulması dolandırıalık suçunu oluşturmaz.
SUÇUN MANEVİ UNSURU
Bu suçun manevi unsurunu genel kast oluşturur. Failin kastının hileli davranışa, mağdurun aldatılmasına ve haksız yarar sağlamaya yönelik olması gerekir. Eylemin sonucunda failin zarar vermek istediği kişi dışında bir başka kişinin zarara uğramış olması kastı ortadan kaldırmaz. 157.maddede “haksızlık” unsuruna yer verilmemiş
olmasının sonucu olarak failin kastı doğrudan olabileceği gibi, olası kast (TCK. 21/2.md.) da olabilecektir. Diğer bir deyişle, fail İlileli davranışları sonucunda kendisinin veya başkasının elde ettiği yararın malvarlığında artmaya, mağdurun malvarlığında azalmaya neden olduğunun bilinç ve iradesinde olmalıdır.
SUÇUN HUKUKA AYKIRILIK UNSURU
Dolandırıcılık suçu açısından özel bir hukuka uygunluk nedenine Kanunda yer verilmemiştir.
SUÇA ETKİ EDEN SEBEPLER
Dolandırıcılık suçu bakımından özel bir ağırlatıcı neden öngörülmemiştir. Ancak, Kanunun 158.maddesinde dolandırıcılık suçunun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren nitelikli unsurları belirlenmiştir.
Dolandırıcılık suçuna ilişkin hafifletici neden Kanunun 159.maddesinde “daha az cezayı gerektiren hal” başlığı altında düzenlenmiştir. Buna göre, kişinin bir hukuksal ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla dolandırıcılık suçunu işlemesi hafifletici neden sayılmış, bu durumda suçun takibi de suçtan zarar görenin şikayetine tabi kılınmıştır.
Yeni TCK’da eski Kanunun 522.maddesine benzer, malın değerinin az olması nedeniyle dolandırıcılıkta ceza indirimini öngören bir hükme yer verilmemiştir. Ancak, malvarlığına karşı suçlar için ortak hüküm olarak öngörülen 167.maddedeki şalisi cezasızlık sebebi veya cezadan indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler ile 168.maddedeki etkin pişmanlık halindeki indirim hükümlerinden dolandırıcılık suçunun faili de koşulların varlığı halinde yararlanacaktır.
Teşebbüs
Dolandırıcılık suçu, başkasının zararına olarak haksız bir yararın elde edilmesi anında tamamlanır. Mağduru veya bir başkasını aldatmak için hileli davranışlara başvurulmuş olmasına karşın karşı taraf aldanmamış ya ada engel bir sebep yüzünden haksız yarar elde edilmemiş ve dolayısıyla zarar doğmamış ve haksız yarar elde edilememişse bu durumda teşebbüs söz konusu olur. Hakim bu durumda hileli davranışın karşı tarafın malvarlığında meydana getirdiği “tehlikenin ağınlığT’nı teşebbüs nedeniyle cezanın alt ve üst sınırlar arasında tayini bakımından göz önünde bulunduracaktır (TCK. 35/2.md.).
Dolandırıcılık suçunun kanuni tanımında ayrıca bir unsur olarak neticeye de yer verildiğinden suç (haksız) yararın elde edildiği anda tamamlanır. Elde edilen yararın üzerinde fiili bir tasarrufta bulunulması gerekmez. Tasarruf imkanının doğması yeterlidir ve bu anda suç tamamlanır. Suç tanımından ayrıca bir unsur olarak belirlenmiş olan yararın elde edilemediği durumlarda suçun teşebbüs halinde kaldığı kabul edilir. Örneğin;
“Dolandırıcılık suçunda failin icrai hareketlerinin şeyi teslim almakla biteceği, bu anda da esasen suçun oluşacağı, …. somut olayda sanığın, şikayetçinin taksisine binip bir süre dolaştıktan sonra cebindeki değersiz olduğunu bildiği sahte bileziği şikayetçiye verip, taksi ücretinin düşülmesinden sonra üzerinin kendisine haksız bir biçimde ödenmesini sağlamaya yönelik eylemde, ödeme yapılmadan bileziğin sahte olduğunun anlaşılması nedeniyle dolandırıcılık suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurularak fazla ceza tayini yasaya aykırıdır.”; “sanığın “bul karayı al parayı” tabir edilen oyunu oynattığı ve kimliği belirlenemeyen mağdura ait paranın tabure üzerinde bulunduğu sırada, durumu fark eden emniyet görevlilerinin olaya el koyduğu, sanık ve mağdurun olay yerinden uzaklaştıkları, ortada bulunan suça konu paranın henüz sanık tarafından elde edilemediği ve kolluk görevlileri tarafından olaya el konuluncaya kadar geçen süre içinde haksız yarar sağladığı konusunda dosyaya yansıyan herhangi bir kanıt bulunmadığı, üst arama tutanağı içeriğinden sanığın üzerinden para da çıkmadığı eylemin bu nedele teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeden tamamlandığından bahisle sanığa fazla ceza tayini yasaya aykırıdır.
İştirak
Suça iştirak bir özellik göstermez, bu konuda TCK.nun genel hükümleri uygulanacaktır. İştirakin her türlüsü, faillik, şeriklik (azmettirme, yardım etme) dolandırıcılık suçu bakımından uygulanabilir.
İçtima
Suçların içtimai bakımından özel bir hüküm bulunmadığından, dolandırıcılık suçu bakımından içtima sorunu genel hükümler çerçevesinde çözümlenecektir. Hilenin sahte belge kullanılarak gerçekleştirilmesi, yani sahte belgenin aldatıcı vasıta olarak kullanılıp dolandırıcılık suçunun işlenmesi durumunda yeni Kanunun 212.maddesindeki özel düzenleme uyarınca faile hem dolandırıcılıktan ve hem de sahtecilikten dolayı gerçek içtima kuralları uyarınca ceza tayini gerekecektir.
Dolandırıcılık suçunun zincirleme suç biçiminde (43.md.) işlenmesi de mümkündür. Aynı fiille birden fazla kişiye karşı suçun işlenmesi halinde de zincirleme suçun (43/2.md.) oluştuğunun kabulü gerekir. Ancak, birden fazla mağdura karşı ayrı fiillerle suçun işlenmesi durumunda, mağdur sayısınca ayrı suçların oluştuğunun kabulü gerekir.
Kovuşturma
157.maddede tanımlanan dolandırıcılık suçunun soruşturulması ve kovuşturulması C.Savcıhğınca re’sen yapılır.
Görevli Mahkeme
Dolandırıcılık suçundan (157.md.) açılan davalara bakma görevi 5235 sayılı Kanunun 12.maddesi uyarınca Asliye Ceza Mahkemesine aittir.
Suçun Yaptırımı
Suçun yaptırımı bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasıdır. Adli para cezasının alt sınırı 5 gün olup, belirlenen gün sayısının en az 20 en fazla 100 Yeni Türk Lirasıyla çarpılması suretiyle tespit edilecektir (TCK. 52.md.).
Dava Zamanaşımı
157.maddede tanımlanan dolandırıcılık suçu, aynı Kanunun 66/l-(e) bendi hükmüne göre, 8 yıllık asli dava zamanaşımı süresine tabidir. Dava zamanaşımını durduran ve kesen durumların varlığı halinde dava zamanaşımı süresi 67.madde hükmüne göre hesaplanacaktır.