Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

TCK m 128 İddia Ve Savunma Dokunulmazlığı

TCK m 128 İddia Ve Savunma Dokunulmazlığı

MADDE 128.- (1) Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak so­mut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıa­lara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.

TCK m 128 İddia Ve Savunma Dokunulmazlığı Açıklama

128.maddede, hakaret suçları açısından bir hukuka uygunluk sebebi olarak “id­dia ve savunma dokunulmazlığı” ETCK.nun 486.maddesine nazaran yeni ifadelerle ve ihbar ve şikâyette bulunma hakkını da kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmiştir.

Bu hüküm, Anayasa’nın “hak arama hürriyeti” başlıklı 36.maddesi ile “dilekçe hakkı” başlıklı 74.maddesinin YTCK’da hakaret suçları bakımından bir hukuka uygunluk sebebi olarak somutlaştırılmasından ibarettir.

Anayasa’nın 36.maddesinin birinci fıkrasında, “herkes, meşru vasıta ve yollar­dan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmü ile iddia ve savunma hakkı anayasal güvence altına alınmıştır.

Anayasa’nın 74.maddesinin birinci fıkrasında ise “vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.” hükmüyle ihbar ve şikâyet (başvuru) hakkı anayasal güvence altına alınmıştır.

ETCK.nun 486.maddesinden farklı olarak YTCK.nun 128.maddesinde, iddia ve savunma hakkının, yargı mercilerinin yanı sıra idari makamlara yöneltilmiş beyan­lar ile yazılı iddia ve savunmaları kapsar biçimde koşulların varlığı halinde hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilmiş olmasıdır.

Diğer bir farklılık ise, ETCK.nun 486.maddesinde, iddia ve savunma dokunul­mazlığından yararlanabilecek kimselerin, davanın tarafları, taraf vekilleri, tarafların müdafi, müşavir ve yasal temsilcileri olduğu sınırlı bir sayımla belirlenmiş iken, YTCK.nun 128.maddesinde böyle bir sınırlama yapılmamış, bu sayılanları da kap­sayacak şekilde yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunma hakkını kullanan bütün vatandaşlara yapılan isnat ve değerlendirmelerin gerçek ve somut olaylara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması şartıyla bu hakkı tanımıştır.

Ayrıca, ETCK.nun 486.maddesinde, tahkiri içeren yazı ve sözlerin “dava ile ilgili olması” ve “iddia ve savunma sınırını aşmaması” koşul olarak arandığı ve sınırın aşılmasının ne olduğu ifade edildiği halde, YTCK.nun 128.maddesinde, kişilerle ilgili olarak bulunulan isnatların gerçek ve somut olaylara dayanması ve uyuşmaz­lıkla bağlantılı olması gerektiği belirtilmiş “sınırın aşılması” özel olarak hükme bağlanmamıştır.

İddia Ve Savunma Dokunulmazlığının Kapsamı, Koşulla­rı Ve Sonucu

Kapsamı

128.maddedeki “iddia ve savunma dokunulmazlığı” sadece hakaret suçları (125.md.) açısından uygulanma imkânı bulunan bir hakkın (iddia ve savun­ma hakkının) kullanılması hukuka uygunluk sebebidir. Bu itibarla, bu hüküm başka suçlar, örneğin iftira (267.md.) ve suç uydurma (271.md.) suçlarında uygulanmaz.

Koşulları

Bir hakkın kullanılmasının hukuka uygunluk sebebi sayılması için gereken genel koşulların (YTCK. 26/l.md.), ortada bir hakkın mevcudiyeti; bu hak­kın fail tarafından doğrudan doğruya kullanılabilmesi; failin hakkını, bu hakkı do­ğuran sebebin koyduğu sınırlar içinde kullanması; hakkın icrası ile işlenen suç ara­sında fikri bir bağlantının varlığı olduğu bilinmektedir. 128.maddedv, iddia ve savunma dokunulmazlığından yararlanabilecek kişiler bakımından bir sınırlamaya gidilmemiş, bu dokunulmazlığın konusunun “yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar” olduğu belirtil­miş, kişilerin bu dokunulmazlıktan yararlanabilmesi için “hakaretin başvuru veya uyuşmazlıkla bağlantılı olması” ve “isnat ve değerlendirmelerin gerçek ve somut vakıalara dayanması” koşullarının gerçekleşmesi aranmıştır.

İddia ve savunma dokunulmazlığından yararlanabilecek kişiler

ETCK.nun 486.maddesinde bu dokunulmazlıktan yararlanabilecek kişiler, davanın tarafları, taraf vekilleri, tarafların müdafi, müşavir ve yasal temsilcileri ile sınırlan­dırılmıştı. YTCK.nun 128.maddesinde böyle bir sınırlandırmaya gidilmediğinden, yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde ihbar ve şikâyet hakkını veya iddia ve savunma hakkını kullanarak yazılı veya sözlü başvuruda bulunan tüm kişiler, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması koşuluyla bu dokunulmazlıktan yararlanabileceklerdir.

Dokunulmazlığın konusu

ETCK.nun 486.maddesinde dokunulmazlığın konusu “yargı mercilerinde yapılan iddia ve savunmalarla sınırlı idi. YTCK.nun 128.maddesinde yargı mercilerinin yanısıra idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar da dokunulmazlığın konusuna dahil edi­lerek bir genişlik sağlanmıştır.

“Yargı mercileri” deyimi, özel veya genel nitelikte yargı yetkisi bulunan her­hangi bir organı ifade eder. Bu itibarla, 5235 sayılı Kanunda kuruluş, görev ve yetki­leri düzenlenen adli yargı ilk derece mahkemeleri (hukuk ve ceza mahkemeleri) ile bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Askeri Yargıtay, askeri mahkemeler, Uyuşmazlık Mahkemesi, Bölge İdare Mahke­mesi, vergi mahkemesi gibi bir hukuk, ceza ve idare davası kapsamında soruşturma yapmaya ve hüküm vermeye kanunen yetkili olan merciler “yargı mercii” sayılır. Yemin verdirerek tanık dinlemeye yetkili olein C.Savcısı ve hakem de “yargı merci­leri” deyimine dahildir. Nitekim YTCK.nun 6/1-d maddesinde Cumhuriyet Savcı­sının “yargı görevi yapan” kimselerden olduğu belirtilmiştir. Herhangi bir yargı yetkisi bulunmayan adli kolluk, noter ve icra memuru gibi merciler huzurunda yapılan hakaretlerde 128.madde uygulanamaz.

“İdari makamlar” deyimi ise devletin idari yapısı içinde yer alan bütün yönetim mercilerini kapsar. Bu itibarla, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Bakanlıklar ve bun­ların bağlı ve ilgili kuruluşlarıyla taşra kuruluşları, katma bütçeli kuruluşlar, yerel yönetimler, polis, jandarma ve bunlar dışında kalan bütün kolluk gücü gibi kuru­luşlar birer idari makam sayılır.

Hakaretin somut uyuşmazlıkla bağlantılı olması

128.madde hükmüne gö­re, failin iddia ve savunma dokunulmazlığından yararlanabilmesi için, kişilerle ilgili olarak yaptığı somut isnatların yada olumsuz değerlendirmelerin uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir. Somut uyuşmazlıkla bağlantılı olmayan, iddia ve savun­ma hakkının kullanılmasıyla ilişkilendirilemeyen isnatlar gerçek olsa bile iddia ve savunma dokunulmazlığından söz edilemez. Keza, somut vakıalara dayansa bile, uyuşmazlıkla alakası olmayan olumsuz değerlendirmeler açısından da iddia ve savunma hakkının kullanılması söz konusu değildir. Hakaretin somut uyuşmazlık­la bağlantılı olup olmadığının belirlenmesi sorunu, hâkimin takdirine bağlı olan bir husustur. Bu bakımdan yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında yani uyuşmazlıkla bağlantılı bir hareketten söz edilebilmesi ve failin 128.madde hükmünden yararlandırılabil- mesi için, söylenen sözlerin somut uyuşmazlığın yazgısını belirlemede davanın konusuyla mantıksal açıdan bağlantılı bulunması iddia ve savunmaya yarar sağla­ması gerekir. Kanaatimizce bu konuda zorunluluk ölçüsünün aranması bu hakla­rın kullanılmasını kısıtlayacağından “yararlılık” kriteri benimsenerek bu sorun çözümlenmelidir.

YTCK.nun 128.maddesinde ETCK.nun 486.maddesindeki düzenlemeden farklı olarak uyuşmazlığa ilişkin sınırın aşılmamış olması koşuluna yer verilmemiştir. Madde gerekçesinde bu hususla ilgili olarak, “somut uyuşmazlıkla ilgili olmakla birlikte iddia ve savunma sınırını aşan hakareti mutazammın yazı ve sözlerin iddia ve savunma kapsamında mütalaa edilmesi mümkün değildir. Ancak, bu ifadelerin kullanılmasına müsamaha ile bakılabilir. Çünkü bu gibi durumlarda iddia ve sa­vunmanın sınırı genellikle öfke ve gazabın etkisiyle aşılmaktadır. Aslında öfke ve gazap hali, kusurluluğun bir unsuru olan irade yeteneğini etkileyen bir faktördür ve bu durum, kişinin işlediği hakaret suçu dolayısıyla değerlendirilmelidir” denilmek­tedir. Bu açıklamaya göre, sınırın halinde fail hakkında 128.maddenin uygulanması söz konusu değildir, ancak iddia ve savunmanın sınırı öfke ve gazabın etkisiyle aşılmışsa failin hakaret suçunu haksız bir fiile tepki olarak işlediğinin kabulüyle lehine 129/l.fıkra hükmü uygulanabilecektir.

İsnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması

  1. madde hükmünün uygulanabilmesi için, iddia ve savunma hakkının kullanılması bağlamında kişilerle ilgili olarak bulunulan somut isnatların gerçek olması ve yapı­lan olumsuz değerlendirmelerin somut maddi vakıalara dayanması gerekir. Mad­dedeki “somut isnat” teriminin bir madde isnadı suretiyle hakaret suçunun işlen­mesi haline ilişkin olduğu açıktır. Ancak, hukuki bir terim olmayan “olumsuz de­ğerlendirmeler” teriminin “sövme” anlamında kullanıldığının ve maddede belirti­len koşulların varlığı halinde işlenen hakaret ve sövme fiillerinin hukuka uygun sayıldığının kabulü gerekir. Buradaki isnat ve değerlendirmelerin gerçek olması­nın, mutlak gerçeklik olarak değil, “savunmada bulunan tarafça, hal ve icabın ge­rektirdiği ölçüde algılanan o anki görünürdeki gerçeklik” şeklinde anlaşılması ge­rekir. Özellikle ihbar veya şikâyet hakkının kullanılması söz konusu olduğunda, ihbar ve şikâyette bulunan kimsenin, fiilin gerçeğe uygunluğunu ispatla yükümlü olmaması, bu fiilin gerçekten işlenmiş olup olmadığının, bu konuda soruşturma yapmakla görevli mercilerce yapılacak kovuşturma ve soruşturma sonucunda orta­ya çıkarılabileceği ve ihbar ve şikâyette bulunan kimsenin böyle bir incelemede bulunma yetki- ve olanağı da bulunmadığı gözetildiğinde, bu konumdaki failin, mağdurun isnat olunan fiili işlemediğini bildiği sabit olmadıkça örneğin, failin ih­bar veya şikâyet konusu fiil hakkında yanılmış, bu fiilin mağdur tarafından işlendi­ğini zannetmiş bulunması durumlarında sınır aşılmış olmaz. Ancak fail, ihbar veya şikâyetinin konusunu oluşturan fiilin mağdur tarafından işlenmediğini bilerek kovuşturma yapmakla görevli merciye bildirmişse iftira suçunu, bu mercilerin dı­şında kalan kişilere duyurmuşsa hakaret suçunu işlemiş olur ve 128.maddeden yararlanması söz konusu olmaz.

İsnat ve değerlendirmelerin söz ve yazılar şeklinde olması

128.maddede, yargı mercileri veya idari makamlar nezdinden yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda yada olum­suz değerlendirmelerde bulunulması halinden söz edilmesi nedeniyle tahkirin “söz ve yazılar” şekillerinden biriyle işlenmiş olması gerekir. Bu itibarla “fiili” denilen yani işaretlerle veya diğer hareketlerle yapılan somut isnat ve değerlendirmelerde 128.maddedeki hukuka uygunluk sebebi söz konusu olmaz. Ancak, fotoğraf, ses bandı ve sinema filmi gibi yazı ve söz sayılmayan şeylerin somut uyuşmazlıkla bağlantılı olması ve isnat ve değerlendirmelerin gerçek ve somut vakıalara dayan­ması koşuluyla ilgili merciye bir dilekçe ile birlikte veya sözlü iddia veya savunma sırasında ibraz edildikleri takdirde yazı veya sözün tamamlayıcı unsuru sayılır ve 128.madde kapsamında kabul edilirler.

İddia ve savunma hakkının kullanılması halinde verilecek karar

  1. maddede, kişilerle ilgili olarak ortaya atılan somut isnatlar yada olumsuz değerlen­dirmelerin, iddia ve savunma hakkının kapsamı içinde bulunması halinde ceza verilmeyeceği ifade edilmiştir. Bu durumda mahkemece 5271 sayılı CMK’nun 223/2-d maddesi uyarınca, yüklenen hakaret suçunun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda iddia ve savunma hakkının kullanılması hukuka uygunluk nedeni­nin bulunması sebebiyle beraat kararı verilmesi gerekir.