Suçun Maddi Unsuru Nedir?
Dış alemde bir değişiklik meydana getirmeye yönelik icrai veya ihmali bir hareket bulunmadıkça, bir suçun varlığı ileri sürülemez. Suçun maddi unsuruyla anlatılmaya çalışılan da ortada bir fiilin bulunmasının gerekliliğidir.
Ortada bir fiilin varlığından bahsedebilmek için her şeyden önce bir hareket olmalı ve bu hareketin sonucunda da bir netice meydana gelmelidir.
Hareket
Kanunun suç saydığı neticeye sebep olan, insan bedeninin iradi bir işidir. “Yapma” veya “yapmama” şeklinde ortaya çıkabilir.
Hareketin Asgari Şartları
Bir insan hareketi olmalıdır. Dolayısıyla tüzel kişilerin bir suçun faili olamayacağını söyleyen yazarların dayanak noktası budur. Zira tüzel kişilerde hareket eden organ veya temsilcileridir. Nitekim TCK m. 20 / 2’de de tüzel kişilerin cezai sorumluluğunun bulunmadığı açıkça belirtilmiştir.
İhmali de olsa bir dış hareket, vücut hareketi bulunmalıdır.
Hareket iradi olmalıdır. Bu manada akıl hastalarının, yaşı küçük olanların ve sarhoşların hareketleri de ceza hukuku manasında bir harekettir. Çünkü düşünce yapıları ne kadar sakat olursa olsun, belli bir düşünce sistematiğinden geçerek bu hareketleri yapmaktadırlar. Bu iradelerindeki sakatlık bizi suçun bir diğer unsuru olan manevi unsuru incelerken ilgilendirecektir. Bu anlamda şu hareketler iradi olmadıkları için ceza hukuku manasında hareket olarak adlandırılamayacaklardır
Tam bir şuur kaybı ile yapılan hareketler (uyurgezerler, hipnozun etkisinde olanlar, sara hastaları).
Karşı konulamayan bir kuvvetin etkisi ile yapılan mekanik hareketler (Vitrinin önünde duran bir kişiyi ittiriyorlar, o kişi de vitrine çarpıp camı kırıyor. Burada bir kişinin ittirilmesi ile cansız başka bir nesnenin ittirilmesi arasında fark olmadığına dikkat edilmelidir).
Refleks hareketler (arı sokması sonucunda o esnada kullanılan vincin kontol sisteminin bırakılması).
Mücbir sebebin (zorlayıcı nedenin) etkisi ile yapılan hareketler (Fırtına nedeniyle dümeni kırılan geminin, kaptanın iradesinden çıkıp, rıhtıma çarparak bazı yolcuların ölümüne sebep olması). Burada manevi bir alternatifsizlik söz konusudur.
Hareketin Özelliği Bakımından Suçlar
a) Tek hareketli suç-çok hareketli suç: Tek hareketli suçlarda suçun işlenebilmesi için sayıca tek bir hareketin yapılması yeterlidir. Kasten öldürme, hırsızlık, yalan yere yemin, suç işlemeye tahrik suçları buna örnektir.
Çok hareketli suçlarda ise, suçun oluşabilmesi için suç tipindeki hareketlerin sayıca hepsinin birden yapılması gerekir. Yağma, dolandırıcılık, özel belgede sahtecilik suçları buna örnektir.
Serbest hareketli suç-bağlı hareketli suç: Serbest hareketli suçlarda suçun oluşması için bir hareket gerekliyse de bu hareketin nasıl olması gerektiği konusunda bir belirleme yapılmamıştır. Örneğin kasten öldürme suçu boğarak, yakarak, silahla vb. şekilde işlenebilir. Bu suç bakımından önemli olan ölüm neticesini kasten meydana getirmektir. Yine hırsızlık, cinsel saldırı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları buna örnek gösterilebilir.
Bağlı hareketli suçlarda ise kanun, hareketi özellikle belirlemiştir ve bu hareket dışında suçun işlenebilmesi mümkün değildir. Serbest hareketli suçların aksine, suç tipinde o suçu oluşturan hareketler somutlaştırılmıştır; suçta ancak kanunda gösterilen bu hareketlerle işlenebilir. Örneğin yağma suçu ancak cebir veya tehdit ile işlenebilir.
Suç, eğer tanımında yer alan hareketlerden bir veya bir kaçının gerçekleştirilmesiyle işlenebiliyorsa seçenek (seçimlik) hareketli suç var Ceza normunda söz konusu hareketler birbirinden bağımsız olarak gösterilmiştir. Bir başka ifadeyle, kanunda gösterilen hareketlerin hepsinin aynı anda gerçekleştirilmesi gerekmez; bu hareketlerden birinin dahi icrası yeterlidir (yeter ki söz konusu hareketlerden biri yapılıyor olsun). İşte bu nedenle, seçenek hareketli suç tanımında hareketler „veya“ bağlacıyla birbirine bağlanırlar. Suç tanımında gösterilen seçimlik hareketlerden birkaçının birlikte gerçekleştirilmiş olması hâlinde de tek suç oluşur. Resmi belgede sahtecilik (Resmi belgenin sahte olarak düzenlenmesi, başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi ya da kullanılması şekillerinden herhangi biriyle işlenebilir), hakaret, bilişim sistemini engelleme, güveni kötüye kullanma, mala zarar verme, konut dokunulmazlığının ihlali suçları buna örnektir.
Öte yandan, suç tanımında seçenekli olarak gösterilen hareketlerden bir kısmının icrai bir kısmının ihmali olması da mümkündür. Nitekim konut dokunulmazlığının ihlali suçunda durum böyledir. Bu suç, bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak girilmesi ile işlenebileceği gibi rıza ile girdikten sonra buradan çıkmamak suretiyle de işlenebilir.
Seçimlik hareketli suçların aynı zamanda bağlı hareketli suçlar olduğunu da söylememiz uygun olur. Zira suçun ancak hangi hareketlerin seçimlik olarak gerçekleştirilmesiyle işlenebileceği bizatihi kanunda gösterilmiştir. O hâlde bu suçların bağlı hareketli olduklarını kabul etmek gerekir.
Hareketin Şekline Göre Suçlar
İcrai ve ihmali suçlar şeklinde ayrılırlar. İhmali suçlar da kendi içinde saf ihmali suçlar (gerçek ihmali suçlar) ve ihmal suretiyle icra suçları (garantörsel ihmali suçlar-görünüşte ihmali suçlar) şeklinde ayrılırlar.
Saf ihmali suçların icari bir davranışla işlenebilmesi mümkün değildir, bunlar ancak ihmali bir davranışla işlenebilirler. Burada failin, garantörsel ihmali suçlardan farklı olarak, garantör olması gerekmemekte, ihmali hareketin yapılmasıyla suç işlenmiş olmaktadır. TCK m. 98’deki yardımın ihmali ve m. 257/2’deki görevin ihmali suretiyle kötüye kullanılması, suçları buna örnektir.
İhmal suretiyle icra suçları ise, esasen icrai bir davranışla işlenmesi mümkün olan bir davranışın ihmali bir davranışla işlenmesi şeklinde karşımıza çıkar. Ancak bu suçlar yalnızca garantörlük sıfatı bulunan kişiler tarafından işlenebilir (o hâlde özgü suçtur. Yani suçun failinin ancak belli bir sıfatı taşıyanların olabileceği bir suçtur) ve bu garantörlük sıfatı kanundan, sözleşmeden veya öngelen tehlikeli eylemden kaynaklanabilir.
Garantörlük, hareketsiz kalan bir neticeden dolayı hukuken sorumlu tutmaya müsaade eden yakın ilişkiye verilen addır. PVSK’nın yüklediği sorumluluk kanundan kaynaklanan garantörlüğe, cankurtaranın sorumluluğu sözleşmeden kaynaklanana, otomobiliyle taksirle yayaya çarpan bir kişinin ona yardım etme yükümlülüğü ise öngelen tehlikeli eylemden dolayı oluşan garantörlüğe bir örnektir.
Netice
Kendisine hukuken değer tanınan, yapılmak veya engel olunmamak suretiyle oluşturulan hareketle meydana gelen dış alemdeki değişikliktir. Ceza hukukunu yalnızca dış alemdeki ve suç tiplerinde belirtilmiş olan netice ilgilendirir. Nasıl hareketsiz suç olmaz ise neticesiz suç diye bir şey de yoktur. Şekli suçlarda sadece netice harekete bitişiktir. Yoksa onlarda da netice vardır.
Neticenin Beliriş Şekline Göre Ayrım
Neticesi harekete bitişik suç (sırf hareket suçları, şekli suç)-Neticesi hareketten ayrılabilen suç (maddi suç): Hareketin yapılması ile neticenin meydana geldiği ve neticenin meydana gelmesi ile de suçun tamamlandığı suçlara “neticesi harekete bitişik suç” adı verilir. Bu tür suçlarda zaman ve yer bakımından kural olarak hareket ile neticenin birbirinden ayrılması mümkün olmaz. Adil yargılanmayı etkilemeye teşebbüs, hakaret, yalan yere tanıklık, suç işlemek için örgüt kurma, görevi ihmal, iftira suçları bunlara örnek olarak verilebilir. Bu suçlara kural olarak teşebbüs mümkün olmamakla birlikte istisnai olarak icra hareketlerinin bölünebildiği hâllerde teşebbüs mümkündür (Örneğin, iftira içerikli savcılığa yazılmış bir mektup postada kayboluyor).
Neticesi hareketten ayrılabilen suçta ise (maddi suç), hareket ile netice arasına yer ve zaman girebilmektedir. Kasten öldürme suçu tipik örneğidir. Hareket ile netice birbirinden ayrıiabil- diği için teşebbüs her zaman mümkündür.
Ani suçlar-kesintisiz suçlar: Ani suçlarda hareketten doğan netice devam etmeyip derhal sona ermektedir. Başka bir ifadeyle, suçla korunan hukuki menfaat ihlali anlık gerçekleşmektedir. Burada ani suçların neticesi harekete bitişik suçlardan farkına dikkat edilmelidir. Neticesi harekete bitişik suçlarda değerlendirme hareket ile neticenin birbiri ile olan bağlantısı açısından yapılmaktadır. Ani suçlarda ise harekete ilişkin bir değerlendirme yoktur; yalnızca neticenin devam edip etmediğine bakılır.
Eğer kanunun suç saydığı o netice devam etmemekte ise ani suç, devam eden bir netice var ise kesintisiz suç söz konusudur. Ayrıca failin, ihlalin devamına son verme iktidarına da sahip olması gerekir. Kişinin hürriyetinden yoksun kılınması, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi, insan ticareti, karşılıksız yararlanma suçunun haksız elektrik kullanımı şeklinde işlenmesi (TCK m. 163/3-Muhtemel kesintisiz suç; zira aslında ani olarak da işlenebilen bir suçtur) suçları hep kesintisiz suça birer örnektir.
Bu noktada suçun meydana getirdiği iz-eser ile kesintisiz suç asla birbirine karıştırılmamalıdır. Örneğin birisine atılan yumruk neticesinde o kişinin yüzünde sabit iz meydana gelmişse bu devam eden izdir; kesintisiz suç değildir. Çünkü burada kanunun suç saydığı netice birisine yumruk atarak zarar verilmesidir ve yumruğun atılmasıyla da bu zararlı netice meydana gelmiştir; artık o netice devam etmemektedir. O hâlde kasten yaralama suçunun ani suç olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bunun gibi birden çok evlilik suçu da bir ani suçtur. Yine bunun gibi TCK’nın 155. maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma suçunda da benzer bir durum vardır. Buna göre örneğin, birisinden otomobilini ödünç alan bir kişinin daha sonra bu otomobili başkasına satması ya da otomobili hiç almadığını beyan etmesi ancak otomobilin de kendisinde veya sattığını kişide kalması durumunda bu kişilerin sürdürdüğü zilyetlik suçun kesintisiz suç olduğu anlamına gelmeyecek, suçun meydana getirdiği iz-emare olarak değerlendirilecektir.
Zamanaşımı, kesintinin gerçekleştiği tarihten itibaren başlar (m. 66/6)
Suçun, kesintinin gerçekleştiği yer ve zamanda işlendiği kabul edilir.
Şikâyet süresi kesintinin gerçekleşmesiyle işlemeye başlar. Yine yaş ve isnat yeteneğinin belirlenmesinde de sürekliliğin başladığı tarih değil, son bulduğu tarih dikkate alınır.
Kesintisiz suçlarda kanunun suç saydığı neticenin devam etmesi evresinde azmettirme ve suçun işlenmesinden önce yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırma dışında, iştirakin bütün şekilleri uygulanabilecektir.
Kesintisiz suçlara teşebbüsün ve suç işlenmeye devam ettikçe (yani zararlı neticenin devam etmesi evresinde de) meşru savunmanın mümkün olduğu unutulmamalıdır.
c) Zarar suçu-tehlike suçu: Kural, bir suçun oluşabilmesi için zararın meydana gelmiş olmasının gerekmesidir. O hâlde zarar suçlarını, suçun ancak belli bir zararın meydana gelmesi ile işlenebilen suçlar olarak tanımlayabilmemiz mümkündür. Örneğin, kasten öldürme, hırsızlık, mala zarar verme suçları bir zarar suçudur.
Tehlike suçları ise, suçun oluşabilmesi için bir zararın meydana gelmesinin gerekmediği, objektif olarak zarar tehlikesinin varlığının yeterli olduğu (somut tehlike suçu) veya bu tehlike olmasa bile suç tanımında gösterilen hareketin yapılması veya yapamamasıyla birlikte kanun koyucunun bunun varlığını kabul ettiği (soyut tehlike suçu) suçlardır46. Hızlı araç kullanarak başkalarını tehlikeye sokanlar cezalandırılır denilirse somut, hızlı araç kullananlar cezalandırılır denildiğinde ise soyut tehlike suçudur. Kanunumuzda bir örnek vermek gerekirse, m.170/1-b deki durum somut (Örneğin toprak kaymasına sebep olmak suretiyle başkalarının hayatını, sağlığını veya malvarlığını tehlikeye atacak biçimde korku. panik, kaygı yaratması somut tehlike suçudur), m. 170/2 (Başlı başına toprak kaymasına yol açmış olması ise soyut tehlike suçudur) deki durum ise soyut tehlike suçuna örnektir.
Kalkışma Suç Tipleri (Teşebbüs Suçları): Kanun koyucunun, bir suçun hazırlık hareketlerini veya teşebbüs durumunu (tamamlanmamış halini) tamamlanmış gibi cezalandırdığı suçlardır. Kanun koyucu korumak istediği yararın önemini göz önünde tutarak, failin cezalandırılabilmesi™ daha ön bir safhaya çekmektedir.
TCK m. 309’da düzenlenen “Anayasayı ihlal”, 310’da düzenlenen “Cumhurbaşkanına suikast” bu suç tipine örnek olarak verilebilir. Yine (yakın tarihli bir düzenleme olduğu için önemlidir) 6352 sayılı Yasa ile TCK m. 255/2’de düzenlenen “Nüfuz ticareti” suçunda da menfaat sağlanması konusunda anlaşmaya varılmış olması suçun tamamlanmış gibi cezalandırılabilmesi açısından yeterlidir.