SAVUNMA DİLEKÇE ÖRNEĞİ CEZA MAHKEMESİNE ESASA İLİŞKİN
Esas Hakkında Savunma Dilekçesi
Dosya Esas No: …/…
Duruşma Günü: …/…/…
………….AĞIR CEZA MAHKEMESİNE
ESAS HAKKINDA
SAVUNMA YAPAN SANIK : Adı ve Soyadı, T.C. Kimlik No:
Adres
VEKİLİ : Avukat Adı ve Soyadı
Adres
SUÇ : Adam öldürme, adam öldürmeye tam teşebbüs
SUÇ TARİHİ : …/…/…
TALEP KONUSU : Esas hakkında savunmalarımızın kabulü ile müvekkilim hakkında ceza verilmesine yer olmadığına ve tahliyesine, diğer sanıkların mahkûmiyetine karar verilmesi dileğidir.
SAVUNMALARIMIZ :
1- İddia makamının esas hakkındaki mütalâasına katılmıyoruz. …/…/… tarihinde Çayırlı İlçesi Büyükyayla Köyünde tanık S. Y. ile çobanlık yapmaları nedeni ile köyün hayvanlarını merada otlattıkları sırada, RG’nin, müvekkilime “A. koyduğumun çocuğu siz görürüsünüz” deyip, kuzuları alarak köye dönüp, amcası B. ve abisi Z. G. ile birlikte ve silahlanarak, müvekkil ve Selahattin’in hayvan otlattığı meraya gelerek, hakarete yeniden başlamışlar daha sonra da saldırıya geçmişler.
2- Müvekkilime R. G.’nin nişan alıp ateş açması sonucu sol bileğinden ve elinden yaralanmış, bu sırada Z.’nin ise elindeki sopayı müvekkilimin sol omzuna, sol koluna vurması sonucu, müvekkilim sopa ile de yaralanmış ve kendisine ateş edildiğinde, kendisini savunmak için müvekkilim sağ eli ile çıkardığı bıçağını bu saldırılarını def etmek için ölen Z. G.’ye hedef gözetmeksizin sallamıştır. Bu durum meşru müdafaadır.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda arz edilen nedenlerle esas hakkındaki savunmalarımızın kabulü ile müvekkilimin 5237 sayılı TCK 25. ya da 27/2 maddesindeki meşru müdafaa halinde bulunması nedeni ile cezalandırılmasına yer olmadığına ve tahliyesine, müvekkilimi öldürmeye kastederek ateş açıp yaralayan sanık RG’nin adam öldürmeye tam teşebbüsten yani 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 448, 62, sanık B.’nin de ateş açma sırasında mermi vermesi nedeni ile adam öldürmeye tam teşebbüs suçuna fer’i olarak iştirak sureti ile katılmaktan Türk Ceza Kanunu 448, 62, 65. maddelerinden cezalandırılmalarına, müvekkilim bu olaydan zarar gördüğünden aynı zamanda müvekkilimin müdahilliğine karar verilmesini, mahkeme tecziye görüşünde ise müvekkil sanık lehine lehe mevzuatın uygulanmasına karar verilmesini saygıyla talep ederim. …/…/…
Sanık Vekili
Avukat Adı ve Soyadı
İmza
……………….. (6.) ASLİYE CEZA MAHKEMESİ SAYIN HÂKİMLİĞİ ‘NE
DOSYA ESAS NO: 20……./……….
SANIK : H. Ç. (T.C. Kimlik No: XXX)
Adres
KATILANLAR :
1) F.Ç.
(T.C. Kimlik No: XXX)
Adres
2) Muhammed Çağrı ÇALIKOĞLU
(T.C. Kimlik No: XXX)
Adres
VEKİLİ : Av. … (İstanbul Barosu-XXXXX)
Adres
DAVACI : K.H
KATILAN : G.U. (T.C. Kimlik No: XXX)
KATILAN-SANIKLAR :
1) İ.U (T.C. Kimlik No: XXX)
2) D.A.U. (T.C. Kimlik No: XXX)
3) M.U (T.C. Kimlik No: XXX)
SUÇ : SİLAHLA KASTEN YARALAMA, 6136 S.K. MUHALEFET (RUHSATSIZ ATEŞLİ SİLAHLARLA MERMİLERİ SATIN ALMA VEYA TAŞIMA VEYA BULUNDURMA), KASTEN YARALAMA
SUÇ TARİHİ VE YERİ : 29.04.2009 –Kağıthane/İSTANBUL
SEVK MADDESİ :
a) M.U’a karşı eylemi- 5237 SAYILI TCK’NIN 86/1, 3-e, 87/1-d, 54, 63. Maddeleri
b) İ.U’a karşı eylemi- 5237 SAYILI TCK’NIN 86/1, 3-e, 87/3, 53, 54. Maddeleri
c) D.A.U’a karşı eylemi- 5237 SAYILI TCK’NIN 86/2, 3-e, 53. Maddeleri
d) G.U.’a karşı eylemi- 5237 SAYILI TCK’NIN 86/2, 53. Maddeleri
6136 S.K. 13/1. Maddeleri, TCK. 53,54
KONU : … CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NIN 09.06.2009 TARİH VE 2009/… SORUŞTURMA, 2009/… ESAS, 2009/… İDDİANAME NOLU İDDİANAME’Sİ AÇILAN KAMU DAVASINA İLİŞKİN ESASA İLİŞKİN SAVUNMA DİLEKÇEMİZDİR.
AÇIKLAMALAR :
1- MÜVEKKİL SANIK VE MÜVEKKİL KATILANLARIN BEYANLARI:
A- a) MÜVEKKİL SANIK H.Ç.’NUN, 30.04.2009 TARİHLİ EMNİYET (KAĞITHANE İLÇE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ ASAYİŞ BÜRO AMİRLİĞİ’NDEKİ) İFADESİNDE; ‘’ 29.04.2009 günü saat 19.00 sıralarında işten eve geldiğini, evde akşam yemeğinin hazırlanması beklerken komşunun zile basması üzerine oğlu Furkan’ın dövüldüğünü öğrendiğini, bunun üzerine dışarıya çıktığını, oğluna ne olduğunu sorduğunu, BOĞAZ KISMINDA KIZARIKLIK, SURATINDA DARP İZLERİ BULUNDUĞUNU gördüğünde, arkadaşları HALİT ve UFUK’a ne olduğunu sorduğunda aynı sokakta ikamet şahısların OĞLUNU DÖVDÜKLERİNİ söylediklerini, bunun üzerine yeni taşınan bu şahısların evlerinin önüne gittiğini, yeğeni Çağrı vasıtasıyla bu şahısları konuşmak üzere çağırttığını, olayın başlangıç sebebinin bir bayanın (G.U’ın) oğluna tekme atması üzerine başladığını, oğlunun neden vuruyorsun demesi üzerine kadının yanında bulunan şahsın oğluna saldırdığını ve daha sonra bu dövme olayına 3 erkek şahsında katıldığını oğlu FURKAN’dan öğrendiğini, çağrı üzerine beklenilen evin önünde, evden demir çubuklarla çıkan şahısların saldırması üzerine, KENDİSİNİ SAVUNMAYA GEÇEREK içlerinden birinin elinden demir çubuğu alıp birisine vurduğunu, vurduğu şahsın ŞİŞMAN birisi olduğunu, diğer şahısların üzerine gelmeye başlaması devam ettiğinden KORKUTMAK AMACIYLA 7,65 mm. Çağlı tabanca ile yere doğru iki el ateş ettiğini, kimsenin yaralandığını görmediğini ve olay yerinden de heyecanla uzaklaştığını, olay yerinde KESER ile darp edilen bayanı ve diğer şahsı kendinin DARP ETMEDİĞİNİ, bu şahısların kavga esnasında kendisine saldıran şahıslarca darp edilmiş olabileceklerini, boğuşma esnasında kafasından darbe aldığını, bu olayın böyle olmasını istemediğini, pişman olduğunu, 40 yıldır oturduğu semtte hiçbir komşusuyla kavgalarının olmadığını’’ beyan etmektedir.
b) MÜVEKKİL SANIK H.Ç’NUN, 30.04.2009 TARİHLİ MAHKEME (… 3. SULH CEZA MAHKEMESİ’NİN 2009/… NOLU SORGU ZAPTINDAKİ) İFADESİNDE; ‘’ EMNİYETTEKİ İFADESİNİ TEKRARLA, evden çıkan beş kişiden dördünün erkek olduğunu, ELLERİNDE DEMİR ÇUBUKLARLA OLDUĞUNU, KENDİLERİNE SALDIRILDIĞINI, BAŞINDAN İSABET ALDIĞINI, KENDİSİNİ SAVUNMAYA GEÇEREK içlerinden birinin elinden demir çubuğu alıp birisine vurduğunu, diğerlerinin elinde demir çubukları görüp üzerine gelmeye devam ettiklerini anlayınca tabancayı çekip KORKUTMAK AMACIYLA yere doğru bir el ateş ettiğini, birisinin yaralandığını, sonra bir kez daha ateş ettiğini ve kimsenin yaralanıp yaralanmadığını görmediğini ve olay yerinden sonra uzaklaştıklarını, DAHA SONRA SİLAHLA BİRLİKTE TESLİM OLDUĞUNU, PİŞMAN OLDUĞUNU’’ beyan etmektedir.
c) MÜVEKKİL SANIK H.Ç.’NUN, 21.07.2009 TARİHLİ SAYIN MAHKEME NEZNİNDE BAŞLAYAN YARGILAMANIN 1. CELSESİNDEKİ İFADESİNDE; ‘’ Olay günü, oğlu F.’ın yaralandığını görünce, kimin kendisini dövdüğünü öğrenince BUNLARIN PROBLEM ÇIKARTABİLECEKLERİNİ DÜŞÜNDÜĞÜ İÇİN arabasında bulunan ruhsatsız tabancayı alarak ne olduğunu öğrenmek ve niye dövdüklerini sorabilmek için evin önünde bekleyerek yeğeni M.Ç’yı onlara gönderdiğini, onların kalabalık bir şekilde ellerinde DEMİR BORULAR, KESER VE EKMEK BIÇAĞI İLE YÜRÜYEREK GELMELERİ İLE SALDIRMALARI ÜZERİNE, ÖNCE KENDİSİNİ KORUMAYA ÇALIŞTIĞINI, SONRA KENDİSİNİ KORUMAK AMACIYLA YERE DOĞRU İKİ EL ATEŞ ETTİĞİNİ, ŞAHISLARA NİŞAN ALMADIĞINI, YARALAMA KASTININ OLMADIĞINI PİŞMAN OLDUĞUNU’’ beyan etmektedir.
B- a) MÜVEKKİL KATILAN F.Ç’NUN, 29.04.2009 TARİHLİ EMNİYET (KAĞITHANE İLÇE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ ÇOCUK BÜRO AMİRLİĞİ’NDEKİ) İFADESİNDE; ‘’ 29.04.2009 günü saat 19.30 sıralarında evin yakınında bulunan bakkalın önünde otururken yakın zamanda sokaklarına taşınan birinin NE BAKIYORSUN? demesi üzerine, BAKIYORUM NE OLACAK dediğini, ARTİSTLİK YAPMA! demesi üzerine YAPARSAM NE OLACAK deyince bu şahsın ANİDEN SAĞ YANAĞINA TOKAT ATTIĞINI, kendisi savunmak için karşılık bu şahsın kaçtığını, ancak kısa bir süre sonra babası ve ağabeyi ile birlikte gelerek kendisini DARP ETTİKLERİNİ Amcasının oğlu MÇ.’nın kavgayı ayırmaya çalışırken DARP EDİLDİĞİNİ, şahısların olay yerinden gitmeleri üzerine, eve gitmekten çekindiğini, mahalleden arkadaşı Bünyamin’in baban çağırıyor demesi üzerine, BABASINA OLAYIN GERÇEK YÜZÜNÜ ANLATMADIĞINI, ANCAK AMCASININ OĞLU MUHAMMED ÇAĞRI VE OLAYI GÖREN ARKADAŞI BÜNYAMİN’İN ANLATMASI ÜZERİNE bu şahısların evlerine gidildiğini, ancak kendisini darp eden bu şahısların KESER VE SOPALARLA KENDİLERİNE SALDIRDIKLARINI, arada çıkan kavga da KENDİSİNE YAPILAN SALDIRIYI ÖNLEMEK AMACIYLA babasının 2 el ateş ettiğini, ŞAHISLARDAN BİRİNİN VURULDUĞUNU GÖRDÜĞÜNÜ, Sinan adlı şahsın ortalığı yatıştırması üzerine eve gittiklerini, sonra polislerin geldiğini, hastaneye gittiklerini, KENDİSİNİ DARP EDEN ŞAHISLARDAN DAVACI VE ŞİKAYETÇİ OLDUĞUNU, UZLAŞMAK İSTEMEDİĞİNİ’’ beyan etmektedir.
b) MÜVEKKİL KATILAN F.Ç’NUN, 27.05.2009 TARİHLİ SAVCILIK (… C. SAVCILIĞININ, 2009/… SORUŞTURMA NOLU) İFADESİNDE; ‘’ Kendisinin G. adlı bayana laf atmadığını, yanında bulunan 20 yaşlarında bir şahsın kendisine laf attığını, o sırada tartışma çıktığını, bu şahsın kendisini dövdüğünü, bu şahısların gidip beş dakika sonra yanlarında üç dört kişiyle gelip tekrar kendisini DÖVDÜKLERİNİ, bu olayı babası duyunca gel bakalım bunun nedeni öğrenelim demesi üzerine onların evinin önüne gittiklerini, tekrar aynı şahısların SOPALARLA VE KAZMALARLA SALDIRDIKLARINI, kimseyi dövmediğini, kimseye laf atmadığını, hakaret etmediğini, kendisini döven Gülfidan ve yanınki erkeklerden şikayetçi olduğunu, uzlaşmak istemediğini’’ beyan etmektedir.
c) MÜVEKKİL KATILAN F.Ç.’NUN, 21.07.2009 TARİHLİ SAYIN MAHKEME NEZNİNDE BAŞLAYAN YARGILAMANIN 1. CELSESİNDEKİ İFADESİNDE; ‘’Olay günü kendisini darp eden sanıkların evinin yakınında bulunan bakkalın önünde oturduğunu, daha önce kendisinden önce burada bulunan genölerin gürültü yaptıklarını, buna kızan Gülfidan adlı bayan ile yanında bulunan kişinin dışarıya çıkarak kendisinin buradan gitmesini istedikleri, kendisinin yanıt vermesi üzerine HAKARET ETTİKLERİNİ, bunun üzerine bu iki kişi dışında başka şahıslarında evden dışarıya kendisine SALDIRDIKLARINI, DÖVDÜKLERİNİ VE DAYAK YEDİĞİNİ, sonra babasının yanına geldiğini, KENDİSİNİ YARALAYAN ŞAHISLARIN G., İ., D. VE M. ADLI ŞAHISLAR OLDUĞUNU, babasının olayında kavgaya karışmadığını, bu kişilerden şikâyetçi olduğunu’’ beyan etmektedir.
C- a)MÜVEKKİL KATILAN M.Ç. Ç.’NUN, 29.04.2009 TARİHLİ EMNİYET (… İLÇE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ ÇOCUK BÜRO AMİRLİĞİ’NDEKİ) İFADESİNDE; ‘’ 29.04.2009 günü saat 19.30 sıralarında bisikletini eve bırakmak üzere mahalleye geldiğinde, amcasının oğlu F.’ın 3 kişi tarafından dövüldüğünü görünce ayırmak amacıyla hareket ederken, YAŞI BÜYÜK OLAN BİR ŞAHSIN KENDİSİNE YUMRUK ATTIĞINI, yine Furkan’ı ayırmaya çalıştığını, şahısların olay yerinden ayrılmaları üzerine olayı duyan amcasının aşağıya indiğini, F.’ı sorduğunu, kendisinin ve Bünyamin adlı arkadaşlarının olayı anlattıklarını, Bünyamin’in Furkan’ı çağırması üzerine amcasının Furkan’dan da olayı dinlediğini, sonra bu şahısların evlerine gidildiğini, ancak bu şahısların KESER VE SOPALARLA KENDİLERİNE SALDIRDIKLARINI, arada çıkan kavga da korktuğundan eve gittiğini, amcasının ateş ettiğini görmediğini, sonra evlerine polislerin geldiğini, hastaneye gittiklerini, kendisini darp eden şahsın adını bilmediği YAŞI BÜYÜK OLAN BU ŞAHISTAN DAVACI VE ŞİKAYETÇİ OLDUĞUNU, UZLAŞMAK İSTEMEDİĞİNİ’’ beyan etmektedir.
b) MÜVEKKİL KATILAN M. Ç. Ç.’NUN, 27.05.2009 TARİHLİ SAVCILIK (…C. SAVCILIĞININ, 2009/… SORUŞTURMA NOLU) İFADESİNDE; ‘’Kendisinin Furkan’ın darp edildiği kavga başladığında olay yerine geldiğini, KAVGAYI AYIRMAYA ÇALIŞIRKEN KENDİSİNE DE VURULDUĞUNU, kimseye vurmadığını, kimseye laf atmadığını, hakaret etmediğini, yüzüne yumruk atan kişi ile birlikte, kendisine kavga esnasında vuran kişilerden şikâyetçi olduğunu, suçlamaları kabul etmediğini, uzlaşmak istemediğini’’ beyan etmektedir.
c) MÜVEKKİL KATILAN M. Ç. Ç. NUN, 21.07.2009 TARİHLİ SAYIN MAHKEME NEZNİNDE BAŞLAYAN YARGILAMANIN 1. CELSESİNDEKİ İFADESİNDE; ‘’Kendisinin F. ın dövüldüğünü görünce, KAVGAYI AYIRMAYA ÇALIŞIRKEN KENDİSİNE DE VURULDUĞUNU, KENDİSİNE VURAN KİŞİNİN MÜJDAT ADLI ŞAHIS OLDUĞUNU, bu şekilde yaralandığını, amcası Hakan’a olayı anlattığını, konuşmak için bu şahısların evine gidildiğinde amcasının göndermesi üzerine kapının zilini kendisinin çaldığını, kapıyı Müjdat ve kadının açtığını, amcasının konuşmak için çağırdığını söylediğini, sonra olay yerinden ayrıldığını, olayı da evinin balkonundan seyrettiğini, olay duvarın arkasında olduğundan olayı tam olarak göremediğini, silah sesi duyması üzerine korkarak evin içine girdiğini ve şikayetçi olduğunu’’ beyan etmektedir.
2- OLAYIN HUKUKEN NİTELENDİRİLMESİ:
MEVCUT DOSYA İÇİNDEKİ DELİLLER, MÜVEKKİL SANIK H. İLE MÜVEKKİL KATILANLARIN AKSİ KANITLANMAYAN BEYANLARI, OLAYIN OLUŞ ŞEKLİ, MÜVEKKİL SANIK HAKAN’IN İÇİNDE BULUNDUĞU RUH HALİ, OLAYI ÇIKARANLARIN VE SEBEP OLANLARIN BAŞTAN BERİ KARŞI TARAF KATILAN VE SANIKLAR OLDUĞU DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDE, SALDIRI EYLEMİNE KARŞI YAPILABİLECEK SAVUNMA İMKÂNLARININ KISITLILIĞI, SALDIRIYA MÜTEAKİBEN YAPILAN KARŞILIK EYLEMİN EŞ ZAMANLI OLUŞU HUSUSLARI GÖZETİLDİĞİNDE, MÜVEKKİL SANIK HAKAN’IN EYLEMİNİN 5237 SAYILI TCK.’NIN 27. MADDESİNİN 2. FIKRASINA UYGUN DÜŞEN EYLEMİ OLUŞTURDUĞU KANAATİNDEYİZ.
5237 Sayılı TCK.’nın 27. Maddesine göre; (1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.
Madde Gerekçesi- ‘’Madde ile ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran ne¬denlerin hepsini kapsamına alacak surette sınırın kast olmaksızın aşılması hâli düzenlenmiştir.
Sınır kasten aşıldığında, örneğin, meşru savunmada bulunan kişi vaki saldırıyı defetmek için saldırganı öldürmenin şart olmadığını bile bile ve sırf tecavüze uğramış olması fırsatından yararlanarak saldırganı öldürdüğü tak¬dirde hukuka aykırılığın kalkmayacağı ve failin bu maddedeki herhangi bir ceza indiriminden yararlanamayacağı şüphesizdir. Bu nedenle madde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlini kapsamaktadır.
Yukarıda verilen örnekte fail, maruz kaldığı saldırı dolayısıyla ve içinde bulunduğu durum itibarıyla esasta gerekli olandan fazla bir savun¬mada bulunmuş olabilir. Sınırın aşılmasındaki bu taksir kendisinin cezalan¬dırılmasına yol açabilirse de, bunun için işlenen suçun taksirle işlendiği tak¬dirde de cezalandırılabilen bir fiil olması zorunludur. Demek oluyor ki, bu gibi hâllerde işlenen suçun niteliğine bakılacak ve sadece kast bulunduğu takdirde cezalandırılabilen bir suç söz konusu ise faile ceza verilmeyecek buna karşılık, suç taksirle işlendiği takdirde de cezalandırılabilen fiillerden birini oluşturduğunda, maddede öngörülen biçimde cezadan indirim yapıla¬rak faile taksirli suçtan dolayı ceza verilecektir.
Bölüm başlığına paralel olarak, madde metnindeki “hukuka uygunluk nedenleri” yerine, “ceza sorumluluğunu kaldıran nedenler” ibaresi konul¬muştur.
Maddenin ikinci fıkrasında meşru savunma hakkına ilişkin özel bir sı¬nırın aşılması hâli düzenlenmiştir. Buna göre, meşru savunmada sınırın aşılması, fail bakımından mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya te¬laştan ileri gelmiş ise, faile ceza verilmeyecektir.
Hükûmet Tasarısında, maddenin ikinci fıkrası bütün hukuka uygunluk nedenlerini kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Oysa heyecan, korku veya telaş, ancak meşru savunma hâlinde söz konusu olabileceği için, fıkra met¬ninin başına “meşru savunmada” ibaresi konulmuştur. ‘’
Maddenin ilgili fıkrasında geçen sözcüklerin, bilimsel açıklamalarının yapılmasının, müvekkil sanık Hakan’ın eyleminin bu tanımlara uygun olduğu, doğru, tutarlı ve daha net şekilde değerlendirilebilecektir.
Bu sebeple; sözkonusu 5237 Sayılı Yasanın 27/2. Fıkrası içinde geçen ‘’heyecan, korku veya telaş’’ terimlerinin sözlük anlamındaki karşılığını, literatürdeki kaynaklar aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır.
‘’Korku; Algılanan bir tehlike, tehdit anında hissedilen ve nahoş bir gerilim, güçlü bir kaçma veya kavga etme dürtüsü, hızlı kalp atışları, kaslarda gerginlik vb. belirtilerle yaşanan yoğun bir duygusal uyarılma (heyecan) kaygı. (Kaynak: Psikoloji Sözlüğü, Selçuk Budak, Bilim ve Sanat Yayınları, Sh. 465)
Panik; 1.) Hızlı soluklanma, çaresizlik, dehşet duygusu vb. gibi fiziksel, özerk ve ruhsal tepkilerle yaşanan akut kaygı. Tehlike karşısında doğal ve sağlıklı bir tepki olan panik, geçici felç veya baygınlık yaratabilir. Belirsizlik, yorgunluk, telkin, engellenme ve başkalarının histerik davranışları dehşet duygusunu artırır. Panik dışsal streslerden (-dış kaynaklı) kaynaklanabileceği gibi, içsel stresten (-iç kaynaklı kaygı) de kaynaklanabilir. 2.) Gerçek veya varsayılan bir tehdit karşısında çok sayıda insanın yoğun duygularla, öz- yıkıcı, usdışı davranışlarla tepki gösterdiği bir kitlesel davranış (-bulaşma, kitle histerisi) (Kaynak: Psikoloji Sözlüğü, Selçuk Budak, Bilim ve Sanat Yayınları, Sh. 584)
Endişe; Tasa, kaygı, kuşku. Endişe etmek tasalanmak, kaygılanmak, endişeye düşmek, tasaya kapılmak, kaygılanmak. (Kaynak: Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 1. Cilt, Sh. 711)
Vahamet; Güçsüz duruma düşmek, güçsüzlük, korkulacak tehlikeli durum, vahamet kesp etmek gittikçe zorlaşmak, tehlikeli ve korkulacak bir durum almak (Kaynak: Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Sh. 2326)…’’
AÇIKLAMALAR ÇERÇEVESİNDE, MÜVEKKİL SANIK MÜDAFİİ OLARAK MÜVEKKİLİMİN OLAY ESNASINDA RUH HALİ DEĞERLENDİRİLDİĞİNDE; KARŞI TARAFÇA BAŞLATILAN SALDIRININ MÜVEKKİLİN KAPILDIĞI KORKU (KAVGA ETME DÜRTÜSÜ), PANİK (TEHLİKE KARŞISINDA DOĞAL VE SAĞLIKLI BİR TEPKİ), TELAŞ İÇİNDE İKEN, SALDIRININ DEVAMLILIĞINI ENGELLEME VE OLAYIN VAHAMETİNİ DEĞİŞTİREBİLME RUH HALİ İÇERSİNDE, EŞ ZAMANLI OLARAK YAPTIĞI EYLEMİN VAR OLAN SALDIRILARI ORTADAN KALDIRMAK AMACIYLA EYLEMDE BULUNDUĞU VE BU EYLEMİN DE SINIRIN AŞILMASI BAŞLIĞI ALTINDA DÜZENLENEN 5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNUNUN 27.MADDESİNİN 2. FIKRASINDA BELİRTİLEN SUÇ TİPİNE UYDUĞU VE BU SUÇUN UNSURLARINA UYGUN DÜŞEN EYLEMİ HAKKINDA DA CEZA TAYİN EDİLEMEYECEĞİ KANAATİNDEYİZ.
3- YARGITAY KARARLARI VE DOKTRİN (ÖĞRETİ) IŞIĞINDA OLAYIMIZI İRDELEME VE DEĞERLENDİRME:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18.02.1991 Tarih ve 1-4 Esas, 39 Karar Sayılı hükmün içeriğinde de belirtildiği üzere, ‘’… Ortada hiç bir şey yokken saldıran maktülün, yandıktan sonra yeniden ve daha şiddetli şekilde saldırması kuvvetle muhtemeldir. Tekrarından korkulan bir saldırı sözkonusudur. Nefse yönelik saldırının tekrar edilme tehlikesi bulunduğundan, tecavüz henüz önlenememiştir. Sanık; “yandım” diyerek odaya giden maktülün, gelerek kendisini öldüreceği korkusuyla peşinden odaya gitmiş ve onu öldürmüştür. Fiil, kanuni savunma koşulları içinde işlenmiştir.’’ görüşünün yanında aynı şekilde, Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 24.12.1999 Tarih ve 3224 Esas, 4448 Karar sayılı içtihatı içeriğinde de benzer şekilde, ‘’… bıçaklı saldırı ve yaralama eylemlerinin mutlak surette önlenmesi ve etkisiz kılınmasının zorunlu hale gelmesi, ne zaman kesileceğinin belli olmaması, cana kast eder nitelikte ve nefse yönelik sanığı yasal savunma konumuna sokmuş olması ve devam eden saldırının hangi aşamada önlenebileceği bilinmeyeceğinden, saldırının, devamından başka türlü kurtulması mümkün olmadığı, dosyadaki delillerden anlaşılmakla’’ diyen istikrar kazanmış içtihatlarının, müvekkil sanık H.’ın eylemi ile muhakkak bir surette örtüştüğü anlaşılmaktadır.
Müvekkil sanık H., kendisini savunmak amacıyla hareket ederken, orantılı güç kullanmıştır. Her ne kadar birinin elinden kaptığı demir boru ile birinin kafasına vurmuşsa da eylem bitmemiş, toplu saldırıya geçen bu gruba karşı silahla yaralanmasına kasıt ve iradi olarak istenmese de, sebebiyet vermiştir. Olayı kendi başına başlatan kendisi değildir.
‘’Ancak, saldırının halen varlığını geniş manada anlamak ve başlayacağı artık muhakkak olan bir saldırıyı başlanmış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur (Manzinl, 343; Ranleri, 146; Maglore, 308; Antollsel, 212; R.De Lestang, No: 101). Saldırının bilfiil başlaması beklenecek olursa, bir çok hallerde savunma etkisini kaybetmiş olur. Örneğin, elindeki tüfeği ihtara rağmen bırakmayan bir kimse saldırıya başlamış sayılacağı gibi hasmını yere yıkan kişinin bu saldırısını daha ileri derecelere götüreceği anlaşılmakta ise yine saldırı sona ermiş sayılmaz (Magglore, 308). 1931 günlü İtalyan Ceza Kanunu “Saldırının değil ondan doğan tehlikelerin halen var olmasından” söz etmiştir. Henüz başlamamış bir saldırı da tehlike teşkil edebilir ve sona eren bir saldırının tekrar edilmesi tehlikesi de bulunabilir (Parinaln, 534; R.De Lestang, No: 101;Logoz, Art. 33, No: 2
a).
Savunmada zorunluluk bulunup bulunmadığı da, her olayın özelliğine göre saptanmalıdır. Belli bir halde zorunlu olmayan bir savunma, başka koşullar altında zorunlu görülebilir (Ralnerl, 148; Battiol, 215; Magglore, 311; Antollsel, 213; Garraud, 11 No: 446). Saldırıya uğrayanın bizzat tail olması gerekmez. Üçüncü bir kişinin tecavüze maruz kalması halinde de kanuni savunma koşulları gerçekleşebilir.
Failin kendisi veya bir başkasını savunurken karşılaştığı koşullarla ve vasıtalarla denk olmayan biçimde savunmada bulunması veya saldırganı etkisiz hale getirdikten sonra da müdafaa ve tepkilerinde ısrar etmesi halinde zaruret sınırının aşılması söz konusu olacaktır.
Failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir tehlikenin def’inden ziyade kin duygusunu tatmine yönelik ise “zaruret sınırını” aşma değil, ancak tahrik sözkonusu olur (Majno, 1, No: 231)’’ (CGK, 18.02.1991 Tarih ve 1-4 Esas, 39 Karar).
‘’Örneğin, failin karşılaştığı şartlarla münasip olmayan vasıtalarla kendisini müdafaa etmesi veya saldırıcıyı zarar hale getirdikten sonra da müdafaa ve tepkilerinde ısrar etmesi takdirinde zaruret sınırının aşılması bahse konu olur.
Zaruret sınırının aşılması konusunda, failin o anda içinde bulunduğu ruh halini adil bir tarzda göz önünde tutmak lazımdır. Hakimin, failin zaruret sınırını aşma derecesini doğru olarak takdir edebilmesi için, kendisinin tecavüze uğrayan ve o anda ruh hali değişmiş olan failin yerine koyması gerekir. Zaruret sınırını aşma derecesi ve cezadan yapılacak indirim nisbeti, böyle bir inceleme ile tayin ve takdir olunmalıdır. (Logoz, 136, No.6)’’ (CGK, 03.06.1985 Tarih ve 1-93 Esas, 402 Karar).
Alman Ceza Kanununda telaş, korku veya dehşet sebebiyle meşru müdafaada zaruret sınırını aşan fiilden dolayı faile ceza verilemez, demek suretiyle hakimin fiilin o anda içinde bulunduğu heyecan durumunu ve etkilenmesini iyi takdir etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Yasal savunma sınırının aşılması durumunda saldırının devam edip etmeyeceğinin belirlenmesi önemlidir. Eğer saldırı sona ermiş ise bundan sonra devam edebilecek fiilin icrasında yasal savunmanın aşılması değil, intikam almaya yönelik yeni bir suç doğmuştur. Ancak saldırının halen varlığını geniş manada anlamak başlayacağı artık muhakkak olan saldırı da sona ermemiş saymak zorunludur. Bu durumda önemli olan tehlikenin halen varlığını sürdürüp sürdürmediğinin tespiti gerekir.
Yasal savunma sınırının aşılıp aşılmadığını her somut olayda farklı değerlendirilmesi mümkün olduğundan, burada somut kıstaslar koymak yerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve Ceza Dairelerinin örnek teşkil edecek kararlarını somut olay ile birlikte inceleyip değerlendirmek gerekir.
Meşru müdafaada zaruret sınırının aşılıp aşılmadığı araştırılırken, sanığın içinde bulunduğu ruh halinin de gözetilmesi gerekir (CGK, 28.12.1987, 524/695). YARGIÇ KENDİNİ SANIĞIN YERİNE KOYARAK DEĞERLENDİRME YAPMAK DURUMUNDADIR.
‘’27/2 maddeye göre; meşru savunmada saldırı, ‘’saldırı ile orantılı bir karşı saldırı’’ ile def edilmelidir. Ancak, çeşitli nedenlerle savunma amacıyla yapılan karşı saldırı, haksız olan ilk saldırıdan güçlü olabilir. Bu durumda, meşru savunma şartları var olmasına rağmen, saldırı def edildikten başka, ayrıca fazladan etkiler meydana gelebilir. Örneğin, saldırganı yaralayarak bir yere sokmak suretiyle, silah ya da saldırı araçlarının saldırganın elinden zorla alınarak, saldırıyı önlemek olanaklı iken, saldırganın ya çok ağır yaralanması veya öldürülmesi halinde olduğu gibi. Bu durumda genellikle suçun aşıldığı belirlenmekle birlikte, kasten aşılsa bile duyarlı bir psikolojik durumda bulunan kişinin davranışlarını bir makine gibi ayarlaması ve orantılı tepki vermesi beklenemez. Kişi olayın heyecanı, telaşı ve korkusu içinde sınırı istemediği, düşünmediği halde aşabilir. Zira davranışların sağlıklı ve kusursuz biçimde yönlendirme ve denetleme yeteneği açıklanan nedenlerle çok azalmıştır. Bu özel durum nedeniyle oluşan sınır aşılması halinde, kişinin kusurlu olduğunu kabul etmek insan yaradılışına uygun düşmez.’’ (Kaynak: Açıklamalı Yeni Türk Ceza Kanunu, Genel Hükümler (1-75) Birinci Cilt, İsmail Malkoç, Yargıtay Onursal Üyesi, Sh. 62, Malkoç Kitapevi, 2005, Ankara)
‘’Taarruzla müdafaa aynı zamanda olmalıdır. Tehlike veya tecavüzün herhalde mevcut olması lazımdır. Tehlike veya tecavüz sona ermiş ise müdafaa bahse konu olmaz; müdafaa yolunda işlenen fiiller suç olur. Tecavüz edenin zararsız hale getirilmesi veya kaçmış bulunması hallerinde durum aynıdır. Taarruzla müdafaanın aynı zamanda olması demek taarruzun muhakkak veya henüz başlamış olması demektir. (Kaynak: A.P.Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu Açıklaması, 1. Cilt, Sh. 521)
Tehlikeye uğrayan kişinin hak ve çıkarları ile, olası bir tehlikeden korunmak için zarar verilen kişinin hak veya çıkarı arasında denge bulunmalıdır. Bunu yargıç veya mahkeme, her olayın özelliğine göre değerlendirip takdir etmelidir. (Kaynak: Uygulamada Ağır Ceza Davaları, Veysel Gültaş, Sh. 45-46, Adalet Yayınevi, 2002, Ankara)
YUKARIDA ANLATILAN HUSUSLARLA BİRLİKTE, TÜM AÇIKLAMALARIN IŞIĞI ALTINDA, YAŞANILAN SOMUT OLAYIN GEREK 5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNUNU 27. MADDESİNİN 2. FIKRASINDA BELİRLENEN SUÇ NİTELENMESİNE, GEREKSE MÜVEKKİL SANIK H.’IN EYLEMİ İLE ÖRTÜŞEN YARGITAY İÇTİHATLARI VE ÖĞRETİDE BELİRTİLEN ESASLAR ÇERÇEVESİNDE, MÜVEKKİLİN EYLEMİNİN TCK.’NUN27/2. FIKRASINA UYGUN DÜŞEN FİİL OLUŞTURACAĞI VE BU İTİBARLA DA, MÜVEKKİLİMİN İÇİNDE BULUNDUĞU RUH HALİNİN SAYIN MAHKEMENİZCE EN ADİL BİR ŞEKİLDE DEĞERLENDİRİLEREK; SAVUNMA SINIRLARININ AŞILMADIĞI, BU İTİBARLA DA MÜVEKKİLİMİN YAŞADIĞI OLAYIN VAHAMETİ VE BUNUN DOĞURMUŞ OLDUĞU RUH HALİ DEĞERLENDİRİLEREK CEZA TAYİN EDİLMEMESİ GEREKTİĞİNE İLİŞKİN KANAATİMİZİ YENİDEN YİNELİYORUZ.
SONUÇ VE İSTEM : YUKARIDA ARZ VE İZAH EDİLEN NEDENLERDEN ÖTÜRÜ; MEVCUT DOSYA KAPSAMINDA, SANIKLAR İ. U., D. A. U. VE M. U.’IN 5237 SAYILI TCK.’NIN İLGİLİ HÜKÜMLERİ GEREĞİNCE TECZİYESİNE KARAR VERİLMESİNİ KATILANLAR VEKİLİ OLARAK, ATFEDİLEN ATILI MÜSNET SUÇLARDAN DOLAYI, 5237 SAYILI TCK.’NIN 27. MADDESİNİN 2. FIKRASINA GÖRE, CEZA VERİLMEMESİNİ SANIK H.Ç. MÜDAFİİ OLARAK ARZ VE TALEP EDERİM. SAYGILARIMLA.
17.11.2009
SANIK H.Ç
MÜDAFİİ
KATILANLAR
F.Ç.
M.Ç.Ç
VEKİLİ
AV. …
İFTİRA SUÇU SAVUNMA DİLEKÇESİ
…………..ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’NE
2013/….. E.
SANIK : ………
MÜŞTEKİ : ………….
(…………….. Mahkemesinde Görevli Zabıt Katibi)
KONU : Davaya cevap ve müdaafalarım ile CMK md 177/1 gereği esasa etkili olabilecek birtakım delillerin ikmal edilmesi talebine havi dilekçedir.
AÇIKLAMALAR :
OLAYLARIN GELİŞİMİ
1- Mahkemenizin 2012/… E. ve 2012/…..K. Numaralı dosyasından hakkımda İftira suçundan dava açılmış ve mahkemeniz Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kararı vermiştir. Daha sonra o dosyanın müştekisi, mahkemeniz dosyasını ………….. Mahkemesi’nin 2013/……….E. Numaralı dosyasına celbettirerek bana karşı manevi tazminat davası ikame etmiştir.
2- Asliye Hukuk Mahkemesi’nden tarafıma gönderilen tensip zaptı ve dava dilekçesi bila iade olmuş, bunun üzerine davacı tarafça yapılan herhangi bir talep olmaksızın, mahkeme hakiminin de kararı ve muhtemelen de haberi olmaksızın …………….. memurlarından birisi yetkisi olmadan, tarafıma gönderilen ve bila olan tebligattan çok kısa bir süre sonra, adeta iş takipçiliği yaparak usulsüz bir zarfla yeniden tebligat göndermiştir. Tebligat zarfının üzerine ‘tebligat kanunu md 21/2 gereği bu adres mernis adresidir, bila iade edilemez’ gibi bir anlama gelen ibareyle posta memuruna ve mahalle muhtarına ihtaren tebligat zarfı düzenlemiş, bu sebeple de davadan haberdar olmam engellenmiştir. (Memurun kendiliğinden yaptığı bu işlem makul kabul edilebilir ise de, tebligatın usulsüz düzenlenmesi kendisi ile ilgili bazı kuşkuları canlandırmaktadır.)
3- Aradan 2 ay gibi bir süre geçmiş, davadan ve tebligattan Ramazan Bayramı için ……………..’e geldiğimde tesadüfen haberdar olmam üzerine durum ile ilgili bilgi almak, yapılacak bir şey varsa da yardım almak için adalet hizmetinden yararlanma hakkı olan bir vatandaş olarak ……………….. kalemine gittiğimde, memurların tepkisiyle karşılaştım ve tarafıma usulsüz gönderilen tebligat sebebiyle yapılan haksızlık ayrıca kalemde azarlanmak suretiyle tekrarlanmış ve sıradan bir vatandaş olarak yapacak bir şey bulamadığımdan, memurların keyfi davranışını ve kanuna rağmen keyfi uygulama yapıldığının soruşturulmasını istemem zorunlu hale gelmiştir.
4- Yaptığım araştırmada, muhtara bıraktırılan tebligat zarfının aslında kanuna aykırı olduğunu, adalet dağıtan bir kurumun sırf bir memur eliyle bu usulsüzlüğe alet edilmeye çalışıldığını anlayınca, Bimer’e durumu özetleyen şikayetnameyi gönderdim.
Bu şikayet metninde, memurun kanuna aykırı bir şekilde zarfa kaşe bastığını, bu kaşenin nasıl kullanılacağının ve zarfa hangi hallerde bu kaşenin derç edileceğinin sıkı şekil koşullarına bağlı olduğunu, hukuk devletinde yaşıyorsak herkesin aynı ortak kurallara bağlı olması gerektiğini düşünerek bu olaydan sorumlu kişinin kim olduğunu bilmeden ve kimlerin sorumlu olabileceğini işaret ederek soruşturulmasını istedim. Amacım, eğer ortada bir usulsüzlük varsa bu yanlışlığın düzeltilmesi ve eğer art niyet varsa devleti temsil eden bireylerin uyarılması ve adalet arayan bir vatandaş olarak zayi olan hakkımın geri iadesiydi.
5- Aradan bir süre geçmiş, ..…. Cumhuriyet Savcılığı şikayetim üzerine, beni müşteki, bu dava da müşteki olan memuru da şüpheli sıfatıyla dinlemiş ve aynı soruşturma numarasında her nedense mağdur olan benim adıma iddianame düzenlenmiş, şüpheli de müşteki konumuna geçmiştir. Oysaki bu davanın müştekisi Savcılıkta çok çelişkili ifadeler vermiş, fakat bu ifadeleri irdelenmemiştir.
………………. Savcılık İfadesinde;
– Tebligatın kendi Uyap sisteminden çıktığını, bu işlemi sürekli yaptığını ve her zaman tarafların en son tebligat adreslerine yazı gönderdiğini beyan etmiştir.
Fakat en son adresime gönderilen tebligatın bila iade edilmesine ve sistem sorgulaması sırasında kayıtlı mernis adresim çıkmamasına rağmen nasıl olurda bu adrese 21’e göre tebligat gönderebilmiştir.
Bugün bir vatandaş, Başbakan hakkında ilamsız icra takibi yapsa ve bu memurda aynı benim olayımda olduğu gibi böyle bir zarf hazırlayıp mernis adresi olmayan bir adrese gönderse, bu icra takibindeki alacaklı takip kesinleşmekle beraber başbakana dahi hacize gidebilecektir. Ya da memurun sırf bu keyfi hareketleri sebebiyle çok sayıda vatandaş temyiz gibi hayati önem taşıyan bazı haklarını yitirebilecektir. Buna rağmen de memurun bu fiilinin Savcılıkça hoş görülebilir bir durum olarak değerlendirilmesi şaşkınlık vericidir.
– Memur; bu işlemi günde defalarca yaptığını kabul etmektedir, yani mernis adresi olsun olmasın herkese aynı şekilde tebligatı gönderdiğini beyan etmektedir ki, bu durum huzurdaki davadan çok daha vahimdir, memurun bu ifadesinden çıkarılan anlam o katibin iş yaptığı tüm dosyaların sıhhatini eleştirir hale getirmektedir.
– Memur; Savcılık ifadesinde devamla, benim davacı olduğum dosyalarda bu adrese çıkan tebligatları aldığımı beyan edilmiştir, oysa ben şahsen bu adreste 5-6 yıldır 1 kez olsun tebligat almadım, çünkü benim yılda birkaç gün evde bulunduğum sırada 1 kez olsun posta memuru bana tebligat getirmemiştir. Buna rağmen memurun gerçeğe aykırı bu beyanı nasıl olur da savcılık makamınca tetkik edilmemiştir. Başka bir mesele de, memur benim davacı olduğum dosyaları nereden bilmektedir. Kendisi, ifadesinin başında beni tanımadığını beyan etmiştir, yani hem beni tanımaması, hem de sözde davacı olduğum başka dosyalarda tebligatların bana yapıldığını bilmesi şaşkınlık vericidir. Belli ki, memure hanım benimle ilgili olan tüm hukuk dosyaları tetkik etmiştir, ya da beni yakınen tanımaktadır. Oysa başka
dosyalarım incelenecek olursa bu adreste yaklaşık 6 yıldır tebligatlar daima bila iade olmuştur.
Memurun hem beni tanımadığını beyan etmesi, hem de bila olan tebligatın hemen ardından talep ve karar olmaksızın usulsüz tebligat düzenlemesi memura duyduğum şüpheyi yoğunlaştırmakta, bu davada davacı yanı koruduğu şüphesini kuvvetlendirmektedir.
– Memur; ifadesinin sonuna doğru, bu adreste olduğumdan muhtarın tebligatı aldığını beyan etmiş, fakat her nedense bu adrese tebligatların daima bila olduğu gerçeğini söylememiş ve savcılık makamı da buna ilişkin resen yapması gereken araştırmayı yapmamış, bu araştırmaları mahkemenize bırakmış, benim sıfatım müşteki olması gerekirken sanık olarak değerlendirilmiştir.
– Memurun ifadesinde, sözde benim söylediğim ‘Avukatlardan menfaat karşılığı iş yapıyor’ şeklindeki beyanı da gerçekleri ve söylenilenleri çarptırmakla açıklanabilir. Asla böyle bir beyanım olmamıştır, müştekiyi bu konuda ispata davet ediyorum.
İFTİRA SUÇUNUN UNSURLARI EKSİKTİR
İftira suçunun işlenebilmesi için, failin ‘şu kişi, şu suçu işlemiştir’ gibi somut bir isnadı mağdura yöneltmesi gerekmektedir, oysa ben Anayasa’nın her vatandaşa verdiği bir hak olan dilekçe hakkımı kullanırken, vuku bulan olayları hiç değiştirmeksizin anlattım. Kesin olan kısımları kesin bir dille, kesin olmayan ve araştırılması gereken kısımları da ihtimallere göre kategorize ederek dile getirmem her nedense iftira olarak yorumlanmıştır.
Md 267 (1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Suçun unsurlarından Fiil
Suçun tamam olabilmesi için mağdura Hukuka aykırı bir fiil isnat etmem gerekirdi. Oysa Bimer’e yaptığım şikayette adını ve cismini bilmediğim bir memurun, her nedense görevini ve yetkisini aşarak, herhangi bir talep veya karar olmaksızın, belki de doğmuş ya da doğması muhtemel bir menfaat karşılığında tebligat göndermesinin gayrı normal olduğu ve durumun araştırılmasını istemem söz konusu olmuştur. Tüm bunlara rağmen benim durumum yukarıdaki alıntı uyarınca belli bir davranışa ilişkin olumsuz değer yargısı taşımaktadır. Genel ifadeler taşıyan, ihtimalleri ihtiva eden isnatlar iftira değildir. Kaldı ki, tarafsız olması gereken zabıt katibinin iş takipçiliği yaparak, kanuna aykırı bir şekilde davada taraf teşkilini sağlama gayesi onun yaptığı bu işlemlerin sıhhatini eleştirir hale getirmektedir ki, yaptığım şikayette bu durumun tahkik edilmesini istemem anayasal bir haktır. Buna rağmen de memurun yaptığı usulsüzlük tartışılmamış, haklı ve mağdur olan şahsım ayrıca bu dava da sanık statüsüne getirilmiştir.
Bu bakımdan suçta fiil unsuru eksiktir.
Manevi Unsur
İftira suçu kasten işlenebilir bir suçtur. TCK md 267 gereği ‘işlenmediğini bildiği halde‘ ibaresine yer vererek, suçun işlenmesi için doğrudan kastla hareket etme şartı aranmıştır.
Oysa aşağıdaki alıntıda tam da benim durumumum yansıtılmakta, buna göre İddia makamının ve müştekinin suç işlediğim yönündeki yorumu isabetli değildir.
Aşağıdaki sunduğum Ceza Genel Kurul kararları ve istikrar kazanmış Yargıtay içtihatları gereği kesin suçsuz olduğunu bildiğim bir kimseye alenen suç itham etmem söz konusu olmadığından, sadece memurun yapmış olduğu işlemleri taraf tutarak gerçekleştirdiğinin karine olarak kabul edilmesi gerektiğini dile getirerek yapmış olduğum şikayet sebebiyle açılan huzurdaki davada beraatim gerekmektedir. Aksi halde her takipsizlik kararı bir iftira davasının sebebi haline getirecektir.
İDDİANAMEDEKİ VE SORUŞTURMADAKİ EKSİKLİK/LER
Soruşturma, dolaylı yoldan talebim ile açılmakla beraber, soruşturmanın başında dosyada müştekiyken işaret ve talep ettiğim deliller toplanmadığı gibi, dayanak gösterdiğim kanun maddeleri sorgulanmamış, bu işler mahkemenizin üzerine bırakılmıştır. Oysa o kadar delil göstermeme ve beyan etmeme rağmen bunlar tutanaklarda yer bulmamıştır.
1- İddianamede, yeterli delili sunmadığımdan cezalandırılmam talep edilmiştir, oysa aşağıda sunduğum alıntıda da zikredildiği üzere yaptığım şikayetin gerçek olup olmadığını ispat yükümlülüğüm bulunmamaktadır. Zira isnadın gerçek olup olmadığını, öyle bir suçun işlenip işlenmediğini araştırmak kovuşturma organlarının ödevidir. Kaldı ki, muhbir veya şikayetçinin kovuşturma konusunda hiçbir hak ve yetkisi de yoktur. Buradaki benim tek yetkim, yapılamayan işlemlere karşı bir üst merciye şikayet hakkımdır.
2- Savcılık Makamı, Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair kararda, memurun maddi hatası olduğuna ve dolayısıyla da haklılığıma zımmen kanaat getirmesine rağmen, hakkımda İftira suçundan İddianame düzenlenmesi orantılı olmadığı gibi mağduriyetimi daha da artırmıştır.
TEBLİGAT KANUNU İLE AÇIKLAMALAR VE TARAF TEŞKİLİNİN HUKUK USULÜNDE NASIL SAĞLANMASI GEREKTİĞİ
Bilinmektedir ki, esasa ilişkin hükümler tartışmaya ve yoruma açık, usule ilişkin hükümler net ve emredici kuralları ihtiva etmektedir. Bu yüzden usul hukuku konusu alanına giren Tebligat Kanunu ve Nizamnamesinde, mutlak riayet edilmesi gereken hususlar belirtilmiştir.
Memurun usule aykırı izlediği yöntem:
1- Davacı, dava dilekçesinde davalı olarak ismimin altında yer alan ve Mayıs 2011’de resmen ayrıldığım ………………………… adresine tebligatın gönderilmesini istemiştir.
2- Buna rağmen tebligat, 5-6 yıl önce ayrıldığım ……………….. No:66’ya gönderilmiş ve tebligat ‘Adreste bulunmadığımdan ve yeni adres beyan etmeksizin ayrıldığımdan’ muhtar tasdikiyle bila iade edilmiştir.
3- Buna tebligattan …………..’de yaşayan davacı ve ………….’da mesleğini ifa eden davacı vekilinden önce yeminli zabıt katibi haberdar olmuş ve bu durumu kendisine görev bilerek ve ilgili Nüfus Müdürlüğü’ne yazı yazmaya ve Mernis Sorgu sistemine de girmeye gerek duymadan, ya da gerekli sorgulamaları yapıp mernis adresim olmadığını bile bile, muhtar imzasıyla bila iade olan adresime ısrarla 21’e göre zarf hazırlayıp tebligatın iade olmasının önüne geçerek tebligat göndermiştir.
Oysa, Hukuk Mahkemeleri Usulü, Ceza Mahkemeleri’nin aksine taleple bağlıdır ve talep olmaksızın mahkemenin resen yapacağı işlemlerde mutlaka hakim kararıyla yapılmaktadır.
Zabıt Katibi’nin kendi kendine yargılamaları hızlandırma amacı başarıya ulaşmış, zabıt katibi taraf teşkilini kendince bulduğu bir yöntemle sağlamıştır, fakat memurun bu hatası beraberinde başkaca davaları getirmiştir.
İzlenilmesi Gereken Yöntem:
1- Dava dilekçesinde belirtilen adrese ya da sistemde çıkan adrese tebligat memur tarafından tensiple beraber gönderilmelidir, eğer tebligat bila iade olursa davacının talebiyle ya da 6100 Sayılı yasa gereği hakim kararıyla resen 19.01. 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 11.01.2011 tarihli 6099 sayılı yasayla değişik 7201 sayılı yasanın 21/2 maddesi gereğince mernis adresime tebligat yapılmalıydı.
2- Mernis adresim olmadığından Noter, Mahkeme, Savcılık, Muhtarlık gibi resmi kurumlardan tebligata yarar adres-ler-im istenmeli, daha önce beyan ettiğim adreslerden birine bila olan bir tebligatta beyan ettiğim adresle uyuşması halinde Tebligat Kanunu md 35 gereği tebligat yapılmalıydı.
Bu şekilde tebligat yapılsaydı, posta memuru tebligatı o adresin kapısına yapıştıracak, ailem de bana bu tebligatı ulaştırabilecekti, bu maddenin gerekçesi de kişinin en azından eski komşuları, eşi dostu tebligattan muhatabı haberdar edebilsinler şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Zayi Olan Haklarım :
1- Normal şartlarda tebligattaki amaç muhatabın bilgisine ulaştırmaktır. 35’e göre tebligat yapılsa mutlaka kapımın önünden geçip kapıya yapıştırılan yazıyuı görenler ya da ailem beni davadan haberdar edecek ben de tebligatın içinde bulunan Tensip Zaptında adı geçen 6100 Sayılı Hmk md 140 gereği yasal 2 haftalık sürede delillerimi, yetki itirazı, zaman aşımı defii gibi savunmalarımı dile getirebilecektim.
2- Yeni kanunla uygulaması sertleştirilmiş Teksif İlkesi gereği 2 haftadan sonra getirdiğim deliller ne olursa olsun, yargılamanın esasına etki edecek dahi olsa delil olarak hukuk mahkemelerinde kullanılmamaya başlanmıştır. Bu tebligatta 2 hafta içinde davaya cevap dilekçemde delilleri getirmekten vazgeçmiş sayılacağım ihtarına rağmen bu delilleri mahkemesine götürme hakkım elimden gayrı hukuki bir şekilde alınmış, sonuçta da tarafımdan bu itirazlar yapılamamıştır.
Savcılığın İkamet Ettiğim Yer ile ilgili tespiti:
1- Müşteki sıfatıyla savcılıkta verdiğim ifade de, sabit ikametimin olmadığını, şehir dışında, nakliye ve pazarlama yaptığım kamyonetlerde ve pansiyonlarda konakladığımı, Bolvadin’e geldiğimde de kardeşimin evinde kaldığımı beyan etmem üzerine, No:66 ile biten her iki adresin tespiti ve ikisinin aynı konut olup olmadığı huşuları Emniyet’e tahkik edilmesi için sorulmuştur.
2- Akabinde Nüfus müdürlüğü’ne yazı yazılmış ve gelen cevapta da, Nüfus Müdürlüğü 01.12.2013 tarih ve 18:38 saatli cevabında Türkiye’de herhangi bir adresim olmadığını belirtmiştir.
3- Buna rağmen de, savcılık makamınca memurun keyfi davranışını haklı bulunmuş ve şahsıma karşı iddianame tanzim edilmiştir.
NETİCE VE TALEP : Yukarıda izah ettiğim ve resen nazara alınacak sebeplerle;
1-
A- Usul hükümlerinin devletin bireye olan taahhüdü, esas hükümlerinin de bireyin devlete olan taahhüdü olduğundan,
B- Esasa riayet etmeyen bireye yaptırım olarak ceza verilmesi gerektiği, usule riayet etmeyen ve devlet adına imzaya yetkili olan memurların da hata ve kasıtlarından devletin sorumlu olduğu ve yaptırıma da memur adına devletin katlanması gerektiği hukuk devletinde kabul gördüğü göz önünde bulundurulursa
– Temel usul kuralları içerisinde zikredilen Tebligat Mevzuatı’na aykırı davranan memurun işbu aykırılığının tespitine,
– Soruşturma dosyasındaki delillerden de görüleceği üzere Türkiye’de herhangi bir adresim olmamasına rağmen, memurun tebligat zarfına tebligatın bila olmasını engelleyici kaşeyi birden çok kez derç ettiğinin tespitine,
– Şayet tebligatın usulüne ilişkin yorum veya karar mercii hukuk mahkemesi ise, takipsizlik kararı ve iddianamede zikredilen memur hatasının ya da kastının sebebinin soruşturulmasına ve daha sonra işbu davanın esasına girilmesine.
2- Bu tip durumların her zaman yaşanan sorunlar olduğu, fakat keyfi memur muamelelerinin şikayete konu olmaması ve soruşturulmaması sebebiyle devletin taahhüdünü yerine getirmemesinin zararına da bireyin katlanmak zorunda kalması ve hukuksuzluğun şekilde devam etmesinden zarar görenin aslında birey değil de toplum vicdanı ve hukuk devleti olmasından,
3- Anayasal bir hak olan, dilekçe hakkımı kullanırken bu pozisyona düştüğümden,
4- Göz göre göre yapılan hukuka aykırılığın, yine göz göre göre savcılıkça hoş görülmesinin hakkını arayan birisi olarak vicdan yaralayıcı bir durum olduğundan,
5- Soruşturmanın henüz tamamlanmadan İddianame hazırlanmasının, Cmk md 170 v.d. maddeleri gereğince mahkemeniz üzerine bir yük teşkil edeceği aşikar olduğundan derhal Beraat kararı verilmesini arz ve talep ederim.14.02.2014
……………………
Sanık
KAÇAKÇILIK SUÇU SAVUNMA DİLEKÇESİ ÖRNEĞİ
……………………..ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE
DOSYA NO :
SANIK :
MÜDAFİ :
KONU : Savunma dilekçemizdir.
AÇIKLAMALAR:
1) Müvekkil sanık hakkında Hassa Asliye Ceza Mahkemesinin … sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde 5607 Sayılı Yasaya Muhalefet suçundan mahkumiyet kararı verilmiş ancak verilen hüküm, katılan vekilinin temyiz talebi üzerine Yargıtay .. Ceza Dairesince mahkumiyet hükmünün kurulduğu kanun maddelerinin düzeltilmesi ve eksik hususların bulunması sebebiyle bozulmuştur. Ancak müvekkil suçsuz olup beraati gerekmektedir.
2) Şöyle ki; müvekkil kamyon şoförüdür. Götürdüğü mala karşılık mal sahibinin teklifi üzerine mal sahibine ait olan petrol istasyonuna gitmiş ve ürün karşılığı kadar mazot almıştır.
3) Dönerken Bu önce Kırıkhan’da kolluk görevlileri tarafından durdurulmuş ancak bir sorun yaşamamış ve gitmesine izin verilmiştir. Daha sonra Hassa’da kolluk görevlileri tarafından tekrar durdurulmuş ve müvekkil emniyete götürülmüştür. Araçtan mazot örnekleri alınmıştır. Alınan örnekler üzerinden yapılan test sonuçlarına göre araçta bulunan mazot, ulusal marker içermediğinden müvekkil hakkında akaryakıt kaçakçılığı sebebiyle işlem başlatılmıştır.
4) Ancak müvekkil, daha önce vermiş olduğu beyanlarından da açıkça anlaşıldığı üzere mazotun kaçak olduğunu yapılan test sonuçları doğrultusunda öğrenmiştir. Bu nedenle suç işleme kastı olmadığından beraati gerekmektedir.
5) Yine müvekkil suç konusu mazotu, getirmiş olduğu yük karşılığında ve yükün maliyeti kadar almıştır. Müvekkilin de daha önce bahsettiği üzere kullanmış olduğu aracın depo kapasitesinin yarısı kadar mazot almıştır. O halde buradan açıkça anlaşılacağı üzere müvekkil suç işleme saiki ile değil gerçekten getirmiş olduğu ürünün karşılığı kadar yakıt almıştır.
6) Ancak yine de müvekkilin suç konusu yakıtı, kaçak olduğunu bilerek ve isteyerek aldığını düşünsek bile yukarıda bahsettiğimiz üzere araç deposunun kapasitesinin yaklaşık yarısı kadar mazot ile dolu olması bile kişisel kullanım ve tüketim amaçlı olup müvekkilin bu saikle hareket etmediğini göstermektedir. Yine soruşturma aşamasında keşif sonucu alınan bilirkişi raporunda, ”kaçak eşyanın taşıma aracının yüküne göre miktar ve hacim bakımından tamamını veya ağırlıklı bölümünü oluşturmadığı” kanaatine varılmıştır. O halde bilirkişi raporundan da anlaşıldığı ve yukarıda bahsettiğimiz üzere araç içerisinde yer alan mazot miktarı akaryakıt kaçakçılığı suçunun maddi unsuru açısından bu suçu işlemeye elverişli nitelikte değildir. Bu nedenle müvekkilin beraati gerekmektedir.
7) Araçta bulunan yakıt miktarı yukarıda bahsettiğimiz üzere aracın depo kapasitesinin yarısı kadardır. O halde açıkça anlaşılacağı üzere müvekkil bu yakıtı kişisel kullanım ve tüketim amacıyla almıştır. Bununla ilgili olarak 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3. Maddesinin 11. fıkrasında: ”Ulusal marker uygulamasına tabi olup da, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun belirlediği seviyenin altında ulusal marker içeren veya hiç içermeyen akaryakıtı; a) Ticari amaçla … bulunduran veya nakleden, … c) Bu özelliğini bilerek ve ticari amaçla satın alan…” kişilerin cezalandırılmasını hükme bağlamıştır. Bu nedenle müvekkilin dava konusu akaryakıtı ticari amaçla aldığına ilişkin herhangi somut bir delil söz konusu değildir. Bu nedenle müvekkilin beraati gerekmektedir.
Buna ilişkin olarak Yargıtay 19. CD 2019/1545 E. 2019/5800 K. 14.03.2019 tarihli kararında: ”…Olay tutanağında; sanığın aracında yapılan aramada … karton kaçak sigara ve aracın çekicisinin deposunda … LT fazla akaryakıt ele geçirildiği yazılı ise de; sanığın aşamalarda değişmeyen ifadesinde sigara ve yakıtı kişisel kullanımı için aldığını, ticari amacının olmadığını savunması karşısında, her ne kadar sanığın kullanmakta olduğu araç ticari mahiyette ise de dosyada mevcut 13.09.2013 tarihli bilirkişi raporunda sigaraların ve akaryakıtın aracın orijinal bölmelerinde ele geçirildiğinin tespit edilmiş olması… ve ele geçen miktarın kişisel kullanım sınırında kalması karşısında, sanığın ele geçen sigara ve akaryakıtı ticari maksatla bulundurduğuna ilişkin mahkumiyetine yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilerek beraat yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi, Kanuna aykırı, sanık müdafii ile katılan vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye kısmen uygun olarak, HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca, BOZULMASINA,.. Oy birliği ile karar verildi.”
8) Yargıtay CGK 2017/512 E. 2019/38 K. 22.01.2019 tarihli kararında: ”…5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda hiç ya da yeterli seviyede ulusal marker içermeyen akaryakıtın bu özelliği bilinerek satın alınmasının suç teşkil edebilmesi için failin ticari amaçla satın almış olması şartı aranmış ancak “ticari amaçla satın alma” kavramından ne anlaşılması gerektiği hususunda bir tanımlamaya yer verilmemiştir.
Ticari amaç birçok kaçakçılık suçunda aranan bir manevi unsur olup öğretide bu konuda; ‘Ticari amaç maddi menfaat elde etmek amacıdır. Ticaret maddi kazanç için yapılan faaliyettir. Failin amacı kazanç dışında amaç ise maddi unsuru eksik kalacaktır.’ (Erdener Yurtcan, Yeni Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Şerhi, Beta Yayınları, İstanbul, 2007, s.21); ‘Bu suç düzenlemesinde kast, özel kasttır. Bu nedenle, bu suç düzenlemesi ancak özel kastla işlenebilir. Bu özel kast, faildeki ticari amacı ifade eder. Fail, suç teşkil eden seçimlik hareketleri, ticari amaçla (saikle) işlemesi gerekir. Eğer, failde ticari amaç bulunmuyorsa, bu suç oluşmayacaktır. Bu nedenle, bu seçimlik hareketin kişisel kullanımlar için yapılması bu suçu oluşturmayacaktır.’ (Mustafa Özen, 5607 sayılı Kaçakçılık Kanununda Düzenlenen Suçlar, Adalet Yayınevi, 1.Bası, Ankara, 2015, s.98); ‘Yurda kaçak olarak sokulmamış ancak yeterli veya hiç marker içermeyen akaryakıtın, ticari amaçla üretilmesi, bulundurulması, nakledilmesi satışa arz edilmesi, satılması ve markersiz olma özelliği bilinerek ticari amaçla satın alma hareketlerinin fail tarafında bilerek ve istenerek yapılması halinde manevi unsur gerçekleşmiş olacaktır. Ticari amaç gözetmeden kendi ihtiyacı için akaryakıt üreten, nakleden, bulunduran veya satın alan kişinin bu fiillerinde kasten hareket ettiği kabul edilemez. Bir olayda manevi unsurun gerçekleşip gerçekleşmediği, somut olayın tüm özellikleri, ele geçen eşyanın miktar ve değeri ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun, ceza sorumluluğunun şahsiliğini, kastı, taksiri, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenleri düzenleyen 20–34. madde hükümleri birlikte değerlendirilerek belirlenmelidir.’ (Seyfettin Çilesiz, İçtihatlı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Açıklaması, 5. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2018, s. 376-377); ‘Ticari amaç olması için, belli bir uğraşın sonunda maddi bir menfaat gereklidir. Kazanç dışında başka bir amaç varsa belirtilen suç oluşmayacaktır. Örneğin, fail acıyarak yardım etmek veya korumak amacıyla belirtilen fiilleri işlerse bu takdirde koşulları çerçevesinde iştirak iradesi araştırılacaktır. Kişisel kullanım veya tüketim çerçevesinde yapılanlar suç kapsamında değerlendirilmemektedir.’ (Dilara Şahin, 5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunundaki İthalat Kaçakçılığı Suçları ve Kabahatler, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2011, s.68); ‘Kendisinin kişisel kullanım ve tüketimi için kaçak eşyanın satın alınması, saklanması, taşınması hareketleri kasten işlense dahi bu suç oluşmayacaktır’ (Selçuk Bütün, 5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Kapsamında Gümrük Kaçakçılığı Suçları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli, 2008, s.70) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Tüm bu nedenlerle failin ticari amaçla hareket edip etmediği, ekonomik ve sosyal durumu, suça konu eşyanın cinsi, nevi, kullanım yeri, zamanı, miktarı, değeri, bulundurma ve ele geçiriliş biçimi gibi hususlar gözetilerek her olayın özelliğine göre değerlendirilip belirlenmelidir…”
9) Yine iddia olunan suç konusu mazot, aracın deposunda bulunmuştur. Bu nedenle söz konusu mazot, ulusal marker ölçümü neticesinde geçersiz olsa dahi depoda bulunması yukarıda paylaşmış olduğumuz Yargıtay kararlarına göre gizleme saiki olmadan kişisel kullanım ve tüketim için alınmış olması suçun maddi ve manevi unsuru açısından elverişli değildir.
11) Ayrıca müvekkil suçu kabul anlamına gelmeksizin dava konusu akaryakıtın vergisini de ödemiş olup bu nedenle hüküm verilirken bunun da göz önüne alınması gerekmektedir.
TALEP VE SONUÇ: Yukarıda izah edilen nedenler ve paylaşmış olduğumuz Yargıtay kararları ışığında dava konusu akaryakıtın kişisel kullanım sınırlarında olması ve ticari amaçla satın alındığına ilişkin somut herhangi bir somut delil olmaması nedeniyle suçun unsurları oluşmadığından müvekkilin beraatine, eğer mahkeme aksi kanaatte ise lehe hükümlerin uygulanmasına karar verilmesini vekaleten talep ederim. ../../..
Sanık Müdafi