Memurlarda Atama İptali Davası Nedir?

Mahkeme hakkı / Mahkemeye erişim hakkı nedir?

Mahkeme hakkı / Mahkemeye erişim hakkı nedir?

AİHS’e göre iç hukukta bir kanun yolu öngörülmüşse, mevcut olan bu yola başvurma hakkının da etkili bir biçimde kullanılabiliyor olması gerekir (Karakutsya/Ukrayna, B. No: 18986/06, 16.2.2017, § 44). Aksi halde mahkemeye erişim hakkı/mahkeme hakkı ihlal edilmiş olur.

Mahkeme hakkı/mahkemeye erişim hakkı, hak aramak için mahkeme önüne gidebilme olanağının (a) gerçekten, (b) fiilen ve (c) etkili bir biçimde mevcut olmasını gerektirir. Bununla beraber devletin mahkeme hakkı üzerinde birtakım düzenlemeler yaparak sınırlamaya gidebilir. Ancak mahkeme hakkına getirilen sınırlamanın (a) meşru bir amaç gütmesi, (b) hakkın özünü zedelememesi ve (c) güdülen amaçla orantılı olması gerekir.

AYM’ye göre ise adil yargılanma hakkı kapsamında mahkeme hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamı taşımaktadır.

AYM, tıpkı AİHM gibi mahkeme hakkının adil yargılanma hakkının önkoşulu olduğunu belirtmiştir. AYM de mahkeme hakkının sınırlanabileceğini kabul etmiş ancak bu sınırlamanın (a) hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, (b) meşru bir amaç izlemesi, (c) açık ve ölçülü olması ve (d) başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiğini belirtmiştir.

Ayrıca bir davanın hangi mahkemede, hangi sürelere uyularak, nasıl bir usûl izlenerek açılacağına ilişkin belirsizlik bulunması hukuki kesinliği zedeler ve mahkeme hakkı ihlal eder. Nasıl bir yol izleneceği ve hangi usûli adımların atılması gerektiğine ilişkin iç hukukta yer alan usûli kurallar, hukuki kesinlik ilkesine uygun olmalıdır, başvurucuların iddialarının esasının bir mahkeme tarafından incelenmesinden alıkoymamalıdır.

Dava açmaya getirilen sınırlamalar mahkeme hakkını ihlal edebilir

Mahkeme hakkına/mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın AİHM’e göre

  1. Meşru bir amaç gütmesi,
  2. Hakkın özünü zedelememesi ve
  3. Güdülen amaçla orantılı olması gerekir.

AYM de adil yargılanma hakkı kapsamında mahkeme hakkının sınırlanabileceğini kabul etmiş ancak bu sınırlamanın

  1. Hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması,
  2. Meşru bir amaç izlemesi,
  3. Açık ve ölçülü olması ve
  4. Başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiğini belirtmiştir.

Mahkemenin yargı yetkisine yönelik sınırlamalar mahkeme hakkını ihlal edebilir

Mahkemelerin yargı yetkisine getirilecek sınırlamalar doğrudan mahkeme hakkının ihlaline neden olur. İdarenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimi dışında olması, mahkeme hakkına aykırılık oluşturur. Hukuken mahkemeye başvuru hakkının tanınmış olmasının yanı sıra pratikte de ulaşılabilir ve etkili olması gerekir.

Yürürlükteki kurallara uygun olarak bir işleme ilişkin süreç devam ederken yasamanın yeni bir yasa yaparak işlemi askıya alması da mahkeme hakkını ihlal eder. Ayrıca, örneğin, devam etmekte olan bir davanın karşı tarafın lehine yasal düzenleme yapılması silahların eşitliği ilkesine de aykırılık oluşturur.

Özellikle, olağan olarak dava yolu açıkken, yasa çıkararak olağan yargı yolu sadece belirli kişilerin mahkemeye ulaşmasını engelleyecek şekilde fiilen ortadan kaldırılırsa mahkeme hakkı/mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olur. AİHM’e göre, taraf devletlerin medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar konusunda davalar açılmasını önlemek düşüncesi ile kanuni düzenleme yapması AİHS’nin 6. maddesi ile korunan hakları açıkça ihlal eder.

AİHM, Baka/Macaristan [BD] karında, Macaristan Yüksek Mahkemesi eski başkanının, görev süresi dolmadan, kabul edilen bir yasal düzenleme ile başkanlığına son verilmesi olayında, başvuruya konu uyuşmazlığı AİHS’nin 6. maddesi kapsamında değerlendirmiştir.

AİHM, Macaristan yasalarının başvurucuya bahse konu süre boyunca başkanlık yapma hakkı verdiğini, başkanın sadece belirli durumlarda başkanlıktan alınabileceğinin yasalarda öngördüğü, başkanlıktan alınması durumlarında dahi başvurucunun o dönemde mahkemeye erişme ve bu durumun hukuka uygunluğunu denetletme hakkının bulunduğu belirterek somut durumda medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin bir uyuşmazlık bulunduğunu ve bu uyuşmazlığın AİHS’nin 6. maddesinin kapsamına girdiğini değerlendirmiştir (Baka/Macaristan [BD], B. No:  20261/12, 23/6/2016).

Bahsi geçen kararda AİHM, yasal değişiklikle Yüksek Mahkeme Başkanının görev süresi dolmadan görevine son verilmesi ile başvurucunun bu konuda iç hukukta başvuracağı hiçbir merci kalmadığını ve mahkemeye erişim hakkının çıkarılan yasayla açıkça engellenmediğini dikkate alarak somut olaydaki uygulamanın hukukun üstünlüğü ilkesine de aykırı olduğunu vurgulamış, mahkemeye erişim hakkının engellendiğine ve AİHS’nin 6. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Mahkemenin etkili karar vermemesi mahkeme hakkını ihlal eder

Yargı yolu açık olmasına rağmen, ulusal mahkemenin önündeki yargılama sırasında, hem davadaki olaylar hem de hukuki konulara ilişkin tam bir yargı yetkisine sahip olmaması dahi mahkeme hakkını ihlal eder. Örneğin polis tarafından yapılan arama ve el koyma tedbirlerine ilişkin bir başvuruda AİHM, savcının eylemlerine karşı idare mahkemelerine başvurma olanağı olmasına rağmen, idare mahkemelerinin yetkisinin sadece hukukilik denetimi ile sınırlı olmasını ve bu tedbirleri uygun bulmamaları durumunda, kaldırma yetkilerinin olmamasını 6. maddenin ihlali olarak değerlendirmiştir (Veeber/Estonya (No: 1), B. No: 37571/97).

Benzer şekilde AİHM, bir davanın taraflarından birinin iddiasının maddi temelleri ulusal mahkeme tarafından incelenemediğinde mahkemeye etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini kabul etmektedir (Tinnelly ve Mc Elduff/Birleşik Krallık, B. No: 20390/92).

Anayasa’nın 36/2 fıkrasında yer alan, “hiçbir mahkeme görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” hükmü mahkemeye hem maddi hem de hukuki yönden önüne gelen davayı inceleme yükümlülüğü vermektedir. Mahkemenin sadece hukuki yönden değil maddi yönden de davayı ele alma yetkisini sınırlayıcı düzenlemeler Anayasa’nın 36/2 fıkrasına aykırı olacaktır. Bazı konularda yorum yapma yetkisi olmayan, yorum yetkisini bir idari kurum veya kuruluşa bırakan yargı yeri, AİHM tarafından bağımsız bir mahkeme olarak dahi görülmemektedir.

Bu çerçevede AYM, mahkemelerin yargı yetkisine ilişkin şöyle demektedir: “Mahkemeye erişim hakkı bireylerin yalnızca dava açabilme hakkını güvence altına almaz. Yargı mercilerince uyuşmazlığın içinde yer alan maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması gerekir. Bu açıdan mahkemeye erişim hakkı uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını da içerir. Başka bir ifadeyle mahkemeye erişim hakkı, dava açma hakkı ile sınırlı olmaksızın taraflara dava (temyiz) konusunu oluşturan tüm taleplerin esasının incelenerek değerlendirilmesini isteme hakkı sağlar.” (Medikal Kozmetik ve Dış Ticaret Ltd Şti., B. No: 2014/8282).

Kesin hüküm ve mahkeme hakkı

Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkeme hakkı/mahkemeye erişim hakkı, sadece dava açma hakkını veya mahkemenin yargı yetkisinin tam olmasını değil aynı zamanda bir uyuşmazlığın mahkeme tarafından kesin olarak, bağlayıcı ve icra edilebilir niteliğe sahip bir kararla çözümlenmesini de gerektirir.

Ceza, Hukuk veya idare mahkemesinde icra edilebilir bir karara bağlanmayan bir uyuşmazlıkta etkili bir mahkeme hakkından söz edilemez. AİHM’e göre AİHS’nin 6. maddesinde korunan mahkemeye erişim hakkı sadece dava açma hakkının tanınmasını değil, uyuşmazlığın bir sonuca bağlanması, diğer bir deyişle taleplerinin bir mahkeme tarafından incelenmesi hakkını da içerir.

AYM’ye göre mahkeme hakkı; “Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir.” Mahkeme hakkı, sadece derece mahkemesine başvurmayı değil, temyiz yoluna başvurabilmeyi de kapsar.

Hükmün/mahkeme kararının icra edilmesi ve mahkeme hakkı

AİHM, mahkeme kararlarının icra aşamasını da adli yargılama hakkı kapsamında yargılamanın bir parçası olarak değerlendirmektedir. Örneğin kararın icra aşamasının da altı yıl gecikmesi AİHS’nin 6/1 fıkrasının ihlali olarak görülmüştür (Pashov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 20875/07).

Mahkeme kararlarının icrasının geciktirilerek yerine getirilmesinin yanında, kısmen yerine getirilmesi de mahkeme hakkının özüne zarar verebilir ve AİHS’nin 6/1 fıkrasının ihlaline neden olabilir.

Etkili karar verilmemesi mahkemeye erişimi ihlal eder

Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkeme hakkı, yalnızca dava açma hakkını ya da mahkemenin yargı yetkisinin tam olmasını değil, ayrıca bir uyuşmazlığın mahkeme tarafından kesin olarak, bağlayıcı ve icra edilebilir niteliğe sahip bir kararla çözümlenmesini de içerir.

Nitekim AYM de AİHM’in yaklaşıma benzer şekilde şöyle dile getirmiştir: “Adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, uyuşmazlığı hakkında nihai ve icra edilebilir karar verecek bir yargı mercii önüne uyuşmazlığı götürme hakkı olarak tanımlanabilir. Bu nedenle mahkemeye erişim hakkı aynı zamanda mahkemeden icra edilebilir bir karar almayı da içerir. Dava açılmasına herhangi bir engel olmamakla birlikte, mahkemenin davayı çözme yetkisi yoksa ya da kararını uygulatma imkânı bulunmuyorsa mahkemeye erişim hakkından söz edilemez” (E.2011/33, K.2012/54, 11.4.2012).

AYM, aynı yaklaşımını Ali Atlı kararında da teyit etmiştir. İlk derece mahkemesinin beraat kararı başvurucu tarafından avukatlık ücreti yönünden temyiz edilmesine rağmen, dosyanın, 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi nedeniyle temyiz mercii olan Yargıtay’ın ilgili dairesine gönderilmemesinin ele alındığı başvuruda, yargılama sürecinin sonucunda icra edilebilir bir beraat kararı yerine, kovuşturmanın ertelenmesine karar verildiği iddia edilmiştir.

AYM bu iddiaya ilişkin olarak, mahkemelerin iddia ve talepleri etkili bir biçimde inceleme ve sonucunda etkili bir karar verme yükümlülükleri olduğunun altını çizmiştir. AYM’nin değerlendirmesinde şu ifadeler yer almıştır: “Anayasa’daki hakların etkili bir biçimde korunması için, davaya bakan yargı yerlerinin tarafların taleplerini, iddialarını, delillerini etkili bir biçimde inceleme görevleri vardır. Başvurucunun temyiz talebine rağmen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının dosyayı İlk Derece Mahkemesine iade etmesi ve İlk Derece Mahkemesinin kovuşturmanın ertelenmesi kararı vermesinin nedeni, 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesidir. Sonuç olarak başvurucunun temyiz talebi Yargıtayca incelenememiş̧ ve böylece beraat etmesi gereken bir davada kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun etkili karar hakkına saygı gösterilmemiştir.” (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20.3.2014).