Kurum avukatlığı – Emanet hesabında biriken vekalet ücreti – Görevli mahkeme – Hukuk Genel Kurulu Kararı
Kurum avukatlığı
Emanet hesabında biriken vekalet ücretinin teamül ve yasaya aykırı olarak dağıtıldığı iddiası
Görevli mahkeme
Özet: Avukatın çalıştığı müvekkili kurumun emanet hesabında biriken yargılama gideri mahiyetindeki vekalet ücretlerinden oluşan alacakların teamül ve yönetmeliğe aykırı olarak dağıtılmasından dolayı açtığı davaya genel mahkemede bakılması gerekmektedir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
“…Taraflar arasındaki “Alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Fatih Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 23.12.2005 gün ve 2004/372, 2005/348 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafın¬dan istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 09.05.2006 gün ve 2006/4415- 7353 sayılı ilamı ile;
(… Davacı, davalı bünyesinde kurulu Belbim AŞ kadrosu ile Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olarak avukatlık yaptığını çalıştığı dönemde emanet hesabında biriken ve avukatlara dağıtılan vekalet ücretinden yararlandırılmadığını ileri sürerek 8.278.310.163 TL’nin faizi ile ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı ile davalı arasındaki ilişki hizmet sözleşmesine dayanmaktadır.
Bu gibi hizmet sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklara ilişkin davaların İş Mahkemelerinde görülmesi 4857 ve 5521 Sayılı Kanunların 1. maddeleri hükümleri gereğidir. Mahkemece bu yönler gözönünde tutularak ayrı bir İş Mahkemesi varsa dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi, tersi durumda davaya İş Mahkemesi niteliği ile bakılması gerekir.
Bu yönlerin gözden kaçırılması bozma nedenidir…),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan vc dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili; avukat olan müvekkilinin, davalı İSKİ Genel Müdürlüğü ile BELBİM A.Ş. arasında imzalanan “Hukuk Hizmetleri Protokolü” çerçevesinde, 24.7.1997-13.5.2002 tarihleri arasında İSKİ Genel Müdürlüğü bünyesinde çalıştığını; davalı kurumda çalışan tüm avukatların müşterek vekaletname ile davalıyı temsil etmeleri nedeniyle, dava ve icra dosyalarından tahsil edilen vekalet ücretlerinin emanet hesabında toplandığını ve fiili uygulamaya göre, memur ve avukatlar arasında eşit dağıtıldı¬ğını; ancak müvekkilinin, fiili uygulamaya ve Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesine aykırı olarak, çalıştığı dönemde emanet hesabında biriken ve avukatlara dağıtılan vekalet ücretlerinden yararlandırmadığını ileri sürerek toplam 8.278.310.163 TL vekalet ücretinin, her bir kalem vekalet ücreti için ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı dan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekili; müvekkilinin, dava dışı BELBİM AŞ’den 13.06.1996 tarihli Hukuk Hizmetleri Protokolü çerçevesinde avukatlık hizmeti satın aldığını; BELBİM AŞ personeli olup, davalı İSKİ Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan davacı nın, söz konusu Protokol hükümlerine göre müvekkilin¬den vekalet ücreti talep edemeyeceğini savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, “davacının Belbim AŞ’nin kadrolu avukatı olarak İSKİ Genel Müdürlüğü hukuk servisinde çalıştığı; idari veya mali kaza mercilerince idare veya avukat yararına takdir olunan vekalet ücretinin avukatlar arasında bordro tanzimi suretiyle eşit olarak dağıtılmasını öngören İSKİ Genel Müdürlüğü Birinci Hukuk Müşavirliğinin Kuruluş Görev ve Yetki Yönetmeliğinin 30. maddesi hükmüne göre, emanet hesabında toplanan vekalet ücretinden davacıya da ödeme yapılması gerektiğinin anlaşıldığı” gerekçesiyle “davanın kısmen kabulüne” dair verilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece “davacının isteminin, dava ve icra takibi nedeni ile mahkeme ve icra dairelerince taraf lehine takdir edilen ve borçlulardan tahsil edilen avukatlık ücretinden payına düşen miktarın, Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesi uyarınca davalı dan tahsiline yönelik bulunduğu, bu itibarla vekalet akdi hükümlerine göre çözümlenmesi gereken davanın, genel mahkemelerde görülüp sonuçlandırılması gerektiği” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Dosyada bulunan bilgi ve belgelerden, davalı İSKİ Genel Müdürlüğü’nün ihtiyaç duyduğu avukatlık hizmetinin, davalının ortağı olduğu dava dışı BELBİM AŞ bünyesinde çalışan avukatlar tarafından bila bedel verilmesine ilişkin olarak anılan taraflar arasında imzalanan 13.6.1996 tarihli “Hukuk Hizmetleri Protokolü” ne yöre, İSKİ Genel Müdürlüğü 1. Hukuk Müşavirliğinde görevlendirilen davacının, işe alınma ve ücreti ite ilgili değerlendirme ve işlem¬lerin davalı tarafından düzenlendiği; davacını n, davalı İSKİ Genel Müdürlüğü’nü dava ve takipler ile sair ihtilaflardan dolayı temsil etmek üzere vekil tayin edildiği anlatmaktadır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın, iş mahkemesinde mi yoksa genel mahkemelerde mi görülüp sonuçlandırılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti üzerinde durulmasında yarar vardır.
Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğreti ve uygulamada duraksama yoktur.
Genel Mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe, Medeni Yargılama Hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar, genel mahkemelerin görevine girer (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001, Cilt 1, s: 164).
Buna karşın özel mahkemeler belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakta görevlidir. Eş söyleyişle özel mahkemeler özel yasalarla kurulmuş olup, özel yasalarında belirtilen davaları yürütür.
Nitekim, TC Anayasasının 142. maddesinde, mahkemelerin görevlerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
Bu noktada, mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez yada değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 gün E. 1977/4, K: 1977/4 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı gerekçesinden).
23.5.1960 günü ve 11/10 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme kararında da belirtildiği gibi ayrık hükümlerin dar olarak yorumlanmasına yoruma ilişkin temel bir kuraldır.
Şu duruma göre, İş Mahkemelerinin görevleri istisnai nitelik taşıdığı için, görevlerinin geniş yoruma değil dar yoruma tabi tutulması esastır. (8.12.1982 gün, E:4, K:4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı)
Bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın hangi mahkemede görüleceğinin çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun I. maddesi ve 29.6.1960 gün, 1960/13-15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın, İş Mahkemelerinin, işçi sayılan kimseler¬le (Kanunun değiştirilen 2. maddesinin C, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların bu mahkemelerde çözümleneceği açıklanmıştır. İş mahkemeleri ayrıca, 5018 Sayılı Kanunun 4/E fıkrasına göre sendikaların açacakları ve bu sıfatla aleyhine açılacak hukuk davalarına İşçi Sigortaları Kurumu ile Sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahiplerinin arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara bakacaktır.
4857 sayılı İş Kanununun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret eklemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir” tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanununda “Hizmet akdi” sözcüğü terkedilmiş, yerine “İş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.
Hizmet sözleşmesinin, “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeyi taahhüt eder” şeklindeki tanımı Borçlar Kanununun 313/1. maddesinde yapılmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirginken, 4857 sayılı yeni iş Kanununda, daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir.
Bağımlılık, iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasında temel bir ilke olup, bu unsur, hizmetini işverenin gözetimi ve yönetimi altında yapmayı ifade eder. Ne var ki, iş hukukunun dinamik yapısı ortaya çıkan atipik iş ilişkileri, yeni istihdam modelleri, bu unsurun ele alınmasında her somut olayın niteliğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır.
Zaman unsurundan amaç; bir kimsenin günlük belirli bir zaman dilimi içerisinde iş gücünü bir işveren emrine tahsis etmesidir.
Az yukarıda değinildiği üzere; ücret, BK. m.313 anlamında hizmet akdini oluşturan unsurlardandır. Görülen iş karşılığı işverenin belli bir zaman dilimi için ödemiş olduğu bedel, ücret unsurunu oluşturur.
Sonuç itibariyle, hizmet sözleşmesini karaktcrize eden unsurlar, “zaman”, “bağımlılık” ve “ücret” olarak aralanmakta ve “ücret” unsurunun yokluğu durumunda çalışma ya vekalet sözleşmesine, ya da bir sözleşme ilişkisi bulunmaksızın hatır, yardım, dayanışma, arkadaşlık gibi bir nedene dayanmaktadır.
Somut olayda; davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünde avukat olarak görev yapan davacının, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164. maddesine dayanarak, yargı kararıyla karşı tarafa yükletilen ve davalı tarafça emanet hesabında biriktirilen vekalet ücretinden payına isabet eden bölümü dava etmesiyle ortaya çıkan görev sorununun, az yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda çözümlenmesi gerektir.
Gerçekten, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Birinci Hukuk Müşavirliğini Kuruluş Görev ve Yetki Yönetmeliği’nin 30. maddesinde, davalı bünyesinde çalışan memurlarını takip ettikleri dava ve icra takipleri sonucunda tarifeye dayalı olarak karşı tarafa yükletilen vekalet ücretlerinin tahsilini müteakip emanet hesabına aktarılacağı ve belirli oranlarda avukatlara dağıtılacağı belirtilmiştir.
Davacının isteminin dayandığı hukuki esas, kendisi ile davalı arasında yapılan hizmet sözleşmesi ile davalının üzerine aldığı “ücret” borcuna ilişkin olmayıp; emanet hesabında toplanan vekalet ücretinin, teamül ve Yönetmelik hükümlerine aykırı olarak ödenmemesi esasına dayanmaktadır. Başka bir deyimle davacı, yargı kararıyla karşı tarafa yükletilen ve davalı tarafça emanet hesabında biriktirilen vekalet ücretinden payına isabet eden bölümü, anılan Yönetmelik hükümlerine ve 1136 sayılı Avukatlık; Kanununun 164. maddesine dayanarak talep etmektedir.
Uyuşmazlığın çözümünde, yanlar arasındaki hukuki ilişkide öncelikle Borçlar Kanununun vekalet akdi hükümleri uygulanabilecektir.
Hal böyle olunca; açık kanun hükmü ile iş mahkemesinde görüleceği belirtilmemiş olan bu tür davalar genel mahkemelerde görüleceğinden Yerel Mahkemenin, genel mahkemenin görevli olduğuna ilişkin direnmesi usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki; davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir (Yargıtay HGK„ 09.05.2007 T., 2007/13-247 E.-2007/262 K.).