Dava açıldıktan sonra müvekkilin vergi barışı yasasından faydalanması durumunda vekalet ücreti
Vergi mahkemesine dava açılması
Vergi barışı
Müvekkilin vergi barışından faydalanması halinde vekalet ücretinin akıbeti
Özet: Davalının, önceden öngörülmesi mümkün olmayan ve devlet politikası gereğince kabul edilmiş olan 4811 sayılı Vergi Barış Kanunu’ndan yararlanmak amacıyla kanunun getirdiği mutlak ön koşulu yerine getirmesi, yasal, bir zorunluluk olup, bu durumun, yasaya uygun davranarak davalardan vazgeçen davalı aleyhine sonuç doğurması kabul edilemez. Davalının, yasanın kendisine tanıdığı bu haktan yararlanmak istemesi, az yukarıda açıklanan ve mahkemenin hükmüne gerekçe olarak dayandığı sözleşmenin 6. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen “davanın geri alınması”, “dava veya alacağın takibinden vazgeçilmesi” “karşı taraf ile sulh olunması”, “Avukatın işten el çektirilmesi” hallerinden biri olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir. Ancak vekaletin başladığı tarihten, davalı tarafından yasadan yararlanmak için müracaat edilen 25.3.2003 tarihine kadar, davacının davalıya, sağladığı hukuki yardım nedeniyle sarfedilen emek ve mesaiye karşılık hak ve nesafete uygun bir avukatlık ücretinin; ödenmesi gerektiği de kabul edilmelidir.
O halde davalı, sözleşmede öngörülen vekalet ücretinden sorumlu tutulamaz.
“…Davacı, davalı şirketin vekili sıfatıyla, şirket hakkında tarh edilen vergi ve cezaların terkini amacıyla, daha önce Adana Vergi Mahkemcsi’nde açılan ve reddedilen davaların Danıştay’da temyiz ve takibini üstlendiğini, taraflar arasında 30.000 doları peşin ödenmek suretiyle 300.000 dolar üzerinden avukatlık ücret sözleşmesi düzenlendiğini, temyizi üzerine Adana 1. Vergi Mahkemesi’nin dosyalarının Danıştay’a gittiğini, 7. Daireye giden davalar hakkında bozma kararı verildiğini, 3. Daireye giden bazı davalar devam ederken davalının 4811 Sayılı Kanundan yararlanmak amacıyla 25.03.2003 tarihinde vergi dairesine başvurması üzerine davaları takip etmesinin olanaksız hale geldiğini, bakiye 270.000 dolar vekalet ücretinin ödenmediğini, tahsili için başlatmış olduğu icra takibine de itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, %40 inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, vekile ödenmesi öngörülen ücretin, yalnız taahhüt edilen sonuca bağlı tutulmuş olması nedeniyle vekalet ücret sözleşmesinin geçersiz olduğunu, Vergi Barışı Kanunu’ndan yararlanmak amacıyla davalardan vazgeçtiğinden, davacıya vekalet ücreti ödemekle yükümlü olmadığım, sözleşmenin 6. maddesindeki düzenlemenin de bu durumu kapsamadığını, savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle davalının Vergi Barışı Kanunu’ndan yararlanmak için başvurması ve davaların takibinden vazgeçmesi nedeniyle işin takip ve sonuçlandırılması engellenmiş olduğundan davacı vekilin vekalet ücretinin tamamını talep edebileceği kabul edilerek, davanın kısmen kabulüne, 353.403,00 YTL’lik takibe ilişkin itirazın iptaline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hüküm, her iki tarafça temyiz edilmiştir.
1. Davalı şirket tarafından Adana 1. Vergi Mahkemesinde açılan 2001/7513-514-515- 516-517-518-519-520 E. Nolu davalarla ilgili olarak iş sahibi davalı S. Turizm Ticaret Pazarlama İşetmecilik AŞ ile davacı avukat arasında tarihsiz “Avukatlık Ücret Sözleşmesi” imzalandığı, 30.000 dolar vekalet ücretinin peşin olarak ödendiği, davacının, yukarıda belirtilen davaların Danıştay nezdindeki takibini, davalının ise 300.0 dolar ücret ödemeyi yüklendikleri, davacı tarafından temyiz edilen söz konusu dosyalardan Danıştay 7. Dairesinde görülmekte olanlar ile ilgili olarak
14.05.2002 tarihinde araştırmaya yönelik bozma kararı verildiği, karar düzeltme talebi üzerine ise 16.09.2003 tarihinde “4811 Sayılı Kanun gereğince başvuruda bulunulduğundan karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde hüküm kurulduğu, keza Danıştay 3. Dairesine giden davalar hakkında da aynı şekilde karar verildiği anlaşılmakta olup, davacı, söz konusu müracaat nedeniyle davaların takibinin imkansız hale geldiğine, bu durumda sözleşmenin 6b. Maddesinin 2. fıkrasında yer alan “Müvekkilin bu sözleşmenin akdinden sonra dosyasını geri alması,… dava veya alacağının takibinden kısmen veya tamamen vazgeçmesi, karşı taraf ile sulh olması veya karşı tarafı ibra etmesi veya haklı bir sebep yokken avukatı azletmesi, işten el çektirmesi gibi işin takip ve sonuçlandırılmasını her ne suretle olursa olsun engellediği durumlarda avukat sözleşmeyi haklı bir sebebe dayanarak feshedebilir. Bu durumda sözleşmede belirtilen ücretin tamamının Avukatın ilk isteminde hemen ve bir defada ödenmesi gerekir.”
Hükmü gereğince sözleşmede kararlaştırılan ücretin kendisine ödenmesi gerektiğini ileri sürerek, bakiye 270.000 dolar ücret alacağının tahsili için başlatmış olduğu icra takibine yapılan itirazın iptalini istemiş, davalı ise davacının bu durumda vekalet ücreti talep edemeyeceğini savunmuştur. 27.02.2003 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren, 4811 sayılı Vergi Barışı Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren, 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu’nun 3. maddesi “…dava açılmaması veya açılmış davalardan vazgeçilmesi şartıyla vergilerin %50’sinin, gecikme zammı, gecikme zamlarının tamamının tahsilinden vazgeçilir” hükmünü taşımakta olup, vergilerin %50’si ile gecikme zammı, vergi cezaları ve faizlerinin tamamının tahsilinden vazgeçilmesi fırsatını doğuran bu kanundan yararlanmanın ön koşulu, madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere, dava açıl¬maması veya açılmış davalardan vazgeçilmesidir.
Davalının, önceden öngörülmesi mümkün olmayan ve devlet politikası gereğince kabul edilmiş olan 4811 sayılı Vergi Barış Kanunu’ndan yararlanmak amacıyla kanunun getirdiği mutlak ön koşulu yerine getirmesi, yasal, bir zorunluluk olup, bu durumun, yasaya uygun davranarak davalardan vazgeçen davalı aleyhine sonuç doğurması kabul edilemez.
Kaldı ki davalının, yasanın kendisine tanıdığı bu haktan yararlanmak istemesi, az yukarıda açıklanan ve mahkemenin hükmüne gerekçe olarak dayandığı sözleşmenin 6. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen “davanın geri alınması”, “dava veya alacağın takibinden vazgeçilmesi” “karşı taraf ile sulh olunması”, “Avukatın işten el çektirilmesi” hallerinden biri olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir.
O halde davalı, sözleşmede öngörülen vekalet ücretinden sorumlu tutulamaz.
Ancak vekaletin başladığı tarihten, davalı tarafından yasadan yararlanmak için müracaat edilen 25.3.2003 tarihine kadar, davacının davalıya, sağladığı hukuki yardım nedeniyle sarfedilen emek ve mesaiye karşılık hak ve nesafete uygun bir avukatlık ücretinin; ödenmesi gerektiği de kabul edilmelidir.
Mahkemece, davacı avukatın, davalının vekili sıfatıyla 25.3.2003 tarihine kadar sarfetmiş olduğu emek ve mesaisi değerlendirilerek. 30.000 Dolar vekalet ücretinin peşin ödenmiş olması da göz önünde bulundurulmak suretiyle, davacının hak ve nesafete göre alması gereken vekalet ücreti tespit edilip, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde sözleşmede kararlaştırılan vekalet ücretinden davalının tümüyle sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir (Yarg. 13.HD., 14.05.2007 T., 2007/1515 E.-2007/6666 K.)