Kısmi Davada Avukatlık Ücretine ilişkin Yargıtay kararları
Davacı, 21.6.2010 tarihli vekaletname ile davalı Hamza’nın işçilik alacaklarının diğer davalıdan tahsili için vekil olarak tutulduğunu ve aralarında 21.6.2010 tarihli avukatlık ücret sözleşmesi imzalandığını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak dava açtığını ancak davalı Hamza’nın bilgi ve muvafakati dışında duruşma gününden önce bizzat gelip diğer davalıdan hiçbir alacağı olmadığını beyan ederek davadan feragat ettiği ve 14.7.2010 tarihinde gerekçesiz olarak azledildiğini, bir süre sonra davalıya ait işyerinde sigortalı olarak çalışmaya başladığını, tüm bu davranışların aralarında sulh olduklarını gösterdiğini bildirerek avukatlık ücret sözleşmesi hükmü uyarınca fazlaya ilişkin haklan saklı kalarak 10.000 TL nin faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı şirket tarafından temyiz edilmiştir.
1-(…)
2- Dosyaınn incelenmesinde; Davacı avukatın, davalı Hamza’nın işçilik haklarının diğer davalı işverenden tahsili için 21.6.2010 tarihinde vekalet aldığı ve aynı tarihli avukatlık ücret sözleşmesinin imzalandığı, fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak 7.500 TL harca esas değer gösterilerek dava açıldığı, duruşma günü gelmeden davalının bizzat mahkemeye başvurarak, işverenden hiç bir hak ve alacağının bulunmadığını beyan ederek davadan feragat etmesi nedeniyle davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği ve 14.7.2010 tarihinde azledildiği, davalının 1.4.2011 tarihinde işveren firmada tekrar çalışmaya başladığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Mahkemece, davalı Hamza’nın sulh mahiyetindeki feragati nedeniyle 21.6.2010 tarihli avukatlık ücret sözleşmesi uygulanarak, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dayanak avukatlık ücret sözleşmesinin avukatlık ücreti başlıklı kısmında “mahkemenin ıslah dilekçesini de nazara alarak hükmedeceği aşağıdaki alacakların tüm ferileriyle birlikte davalıdan tahsil edilecek tüm alacağın %25 i kadar ücret ödenecektir.” şeklinde belirlenmiştir. Sözleşmenin 4. maddesinde ise “İş davası kısmi dava şeklinde açılacağından dava henüz sonuçlanmadan ıslah dilekçesi verilmeden veya ek dava açılmadan iş sahibinin karşı taraf ile anlaşarak avukatın rızasını almadan davadan feragat etmesi halinde avukat, dava iş sahibinin (halen ıslah dilekçesi veya ek dava ile talep edilmemiş alacak kısmı dahil olmak üzere) tüm alacakları ile feragat anına kadar işlemiş faizinin toplamı üzerinden vekalet ücreti almaya hak kazanacaktır. Davalı taraf ta iş sahibi ile birlikte müteselsilen avukata karşı sorumlu olacaktır.” şeklinde düzenlenmiştir. Ancak sözleşmenin hiç bir yerinde alacağın miktarı zikredilmemiştir. Mahkemece, bilirkişi raporu aldırılarak; Bu sözleşme hükümleri esas alınarak davaya devam edilseydi, davalı Sait’in alabileceği işçilik hakları hesaplatılarak bulunan miktar üzerinden Avukatlık Kanunu 164/4. maddesine göre %10 oran üzerinden, 164/son maddesindeki karşı yan vekalet ücretini de AAÜT’e göre hesaplanarak toplam olarak 12.342,78 TL nin tahsili yönünde itirazın iptaline karar verilmiştir. Konuyla ilgili Avukatlık Kanunundaki hükümlerin incelenmesinde; 164. maddesinde (Değişik: 2/5/2001 – 4667/77 md.) “Avukatlık ücreti, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder.
Yüzde yirmibeşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir.
tkinci fıkraya göre yapılacak sözleşmeler, dava konusu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü taşıyamaz.
Avukatlık asgarî ücret tarifesi altında vekâlet ücreti kararlaştınlamaz. Ücretsiz dava alınması halinde, durum baro yönetim kuruluna bildirilir. (Değişik üçüncü ve dördüncü cümle: 13/1/2004 – 5043/5 md.) Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.
Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.” şeklinde düzenlenmiştir. Yine 165. maddesinde, (Değişik: 2/5/2001 – 4667/78 md.) “İş sahibinin birden çok olması halinde bunlardan her biri, sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar.” şeklinde düzenlenmiştir. Dava konusu somut olayın belirtilen kanun maddeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. Taraflar arasında düzenlenen avukatlık sözleşmesi ücret konusunda belirli miktarı göstermemekte bilakis 164. madde kapsamında tarif edilen şekilde ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı” hallerden birini işaret etmektedir. Zira, dayanak dava dosyasında harca esas değer 7.500 TL olarak gösterilmiş, dava sırasında ıslah yapılmadan evvel davacı asil tarafından sulh mahiyetinde davadan feragat edilmiştir. Bu nedenle davaya devam edilmesi halinde davalının kazanabileceği farazi bir miktar hesaplatılarak bu miktar üzerinden avukatlık ücreti verilemez. Mahkemece, dayanak davanın harca esas değeri esas alınarak Avukatlık Kanunu 164/4 ve 164/son maddeleri hükümlerine göre vekalet ücreti takdiri gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 5.2.2015, 2014/13199-2015/2686)
Dava, taraflar arasındaki vekalet ilişkisinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkin olup, davacı, davalı ile yapılan avukatlık ücret sözleşmesine göre açılan kısmi dava sonucunda hükmedilen bedele konu alacağın tahsili amacıyla icra takibi imkanı verilmemesi nedeniyle mahrum kaldığı icra vekalet ücretleri ile kısmi davanın konusu dışında kalan bakiye alacak miktarı üzerinden yargılama sırasında ıslah suretiyle miktarın artırılmaması ve sonrasında ek dava açmak üzere kendisine yetki verilmemesi nedeniyle mahrum kalınan vekalet ücreti alacağının tahsilini talep etmiştir.
Taraflar arasında yapılan 15.5.2007 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinin “İşin Konusu” başlıklı 1. maddesinde; davacı avukat tarafından, davalı şirket adına kayıtlı 4 adet parsele konu taşınmazın tapu kaydının maliye hâzinesi tarafından iptali nedeniyle, bu taşınmazların bedeline karşılık olarak fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak suretiyle
1.0. 000 YTL dava değeri üzerinden tazminat davası açılacağı, davanın ilerleyen aşa-malarında taşınmazların keşfen belirlenecek değerleri nazara alınarak iş sahibi şirketçe gerek görülmesi halinde miktarın artırılacağı ve davanın başarı ile sonuçlandırılması için davacının üzerine düşen gerekli çabayı göstereceğine dair düzenleme yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacı avukat tarafından sözleşmede kararlaştırıldığı üzere tazminat davasının açıldığı, yapılan yargılama sırasında davacı avukat tarafından ıslahla miktarın artırılmasına ilişkin olarak davalıya gönderilen 27.6.2011 tarihli ihtara rağmen, davalının sözleşmeye uygun olarak bu yönde bir talimatı olmadığı gibi, kısmi davanın kesinleşmesi sonrasında kalan bakiye tazminat bedeline ilişkin olarak dava açmak üzere da-valıya gönderilen ihtarlara konu 2.7.2011 tarihli davalının cevabi yazısında bakiye kısma ilişkin dava açma yetkisinin iş sahibinde bulunduğuna dair sözleşmedeki hükme atıf yapılarak dava açılmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen Avukatlık ücret sözleşmesinde, bu davanın konusu olan taleplere ilişkin olarak, davacı avukatın açacağı kısmi davaya konu hükmün infazı kapsamında davacı avukat tarafından icra takibi yapılacağı ve kalan bakiye miktara konu tazminat bedeli yönünden davacı avukatın dava açmakla görevli ve yetkili olduğuna dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu durumda davacı avukat tarafından sözleşme kapsamında açılan kısmi davanın sonuçlanarak mahkemece verilen kararın kesinleşmesi üzerine davacı avukatın görevinin sona erdiğinin kabulü gerekir.
Hal böyle olunca, mahkemece sözleşmedeki söz konusu düzenlemeler gözetilerek davacının asıl davaya konu talepleri arasında yer alan icra vekalet ücretleri ile bakiye tazminat miktarına konu vekalet ücreti alacağına ilişkin taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde sözleşmenin yorumunda yanılgıya düşülerek bu kısım talepler yönünden de davanın kabulüne dair yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 25.11.2013, 2012/29407 – 2013/29171)
Davalının, manevi tazminat davası ile ilgili vekalet ücretine yönelik temyizi yönünden; Davacı avukat ile davalı arasında, davalının dava dışı şirket aleyhine iş kazasından dolayı açılacak olan maddi tazminat davası ve bu dava sonuçlanınca açılacak manevi tazminat davasına ilişkin olarak imzalanan ve bu davada dayanak yapılan 1.12.2006 tarihli Avukatlık iş – hizmet sözleşmesinin 10. maddesine göre, maddi tazminatta PSD değeri ile hükmedilen maddi tazminat miktarı ve manevi tazminat miktarı toplamı üzerinden %20 avukatlık ücreti olarak ödeneceği, kaybedilen miktar için ücret ödenmeyeceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Dosya kapsamı itibariyle, maddi tazminat davasında karar verildikten sonra davacı avukat tarafından davalı vekili olarak açılan herhangi bir manevi tazminat davası bulunmadığı gibi bu konuda verilen bir hizmette bulunmamaktadır. Davalının daha sonradan başka bir avukata vekaletname verip onun aracılığıyla açtığı manevi tazminat davası yönünden katkı ve emeği de bulunmayan davacı avukat, vermediği hizmetten dolayı herhangi bir ücret talebinde bulunamaz. O halde mahkemece, davacmın manevi tazminat davası yönünden vekalet ücreti talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde bu talebinde kabu-lüne karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD.
3.7.2013, 2013/9747 – 2013/18329)