Kastın Unsurları
maddenin 1.fıkrasındaki tanıma göre, kastın varlığı için, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi zorunludur. Buna göre kastın unsurları, bilme ve isteme olmaktadır.
Kastın “Bilme” Unsuru
Bilme, failin iradesiyle yaptığı hareketin ve ondan doğabilecek sonucun ne olduğunu bilmesi, tanıması, bu konuda bilinçli davranmasıdır. Failin bilmesi demek, bilinçli olması, yaptığı hareketi ve ondan doğacak neticeyi öngörmesi demektir. İsteme ise, failin bildiği, öngördüğü hareketi ve o hareketten doğan neticeyi arzulaması, elde etmeye yönelik irade göstermesidir. Bilme ile istemenin en önemli farkı, ilkinde hareketi anlamaya yönelik bilinçli davranış sözkonusu iken, diğerinde bu andan itibaren failde oluşan arzu, istek gündeme gelmektedir. Örneğin kasten adam öldürme suçunda fail, ateşli silahı kullanarak hasmını öldürebileceğini öngörür, anlar ve bu konuda bilgi sahibidir. Eğer bu öngörme ve dolayısıyla bilme yoksa, zaten kasttan ve devamındaki istemeden bahsedemeyiz.
Centel’e göre, failin kastından sözedebilmesi için bilmesi gereken hususlar şunlardır. Fail, öncelikle işlediği suçun yasada gösterilmiş olan tüm unsurlarını bilmeli, yani öngörmüş olmalıdır. Öte yandan fail, suça etkili olan ağırlatıcı nedenleri mağdurla ilgili örneğin memur olma gibi hukuki veya usul-füruğdan olma gibi fiili özellikleri bilmelidir.
Dönmezer/Erman’a göre fail, ayrıca, suçun kurucu unsurlarını, yaptığı veya yapacağı hareketi bilmelidir. Bu bağlamda failin suçun maddi konusunu bilmesi gerektiği gibi; fail sonucu da bilmiş ve öngörmüş olmalıdır. Sonuç, icrai suçlarda yasanın yasakladığı, ihmali suçlarda ise yasanın gerçekleştirilmesini emrettiği sonuçtur.
Özgenç/Şahin’e göre suçun kanuni tarifinde yer alan bütün maddi unsurlar kast kavramına dahildir. Suçun haksızlık muhtevasını belirleyen unsurlar (yazarlara göre “önşartlar” kavramı gereksiz olup bu unsurlardan sayılmaz.) fail tarafından bilinmeli ki, kastının varlığından bahsedilebilesin. Failin bilmesi gereken bu unsurlar, geçmişte (örneğin cürüm mahsulü eşyayı satmalma suçunun oluşabilmesi için Kanunda failin birşeyin bunun cürüm mahsulü olduğunu bildiği halde satmalması gerekir.) veya halen (örneğin çalınan eşyanın başkasına ait olması) mevcut olan bir hususa ilişkin olabileceği gibi, ileride gerçekleşecek bir hususa da ilişkin olabilir. Bu itibarla; işlenen fiilin sebebiyet verdiği ve kanun tanımda yer alan “netice”nin bilinmesi de, kastın varlığı açısından gereklidir. Kişi gerek fail olarak kendisine ilişkin gerek mağdurun objektif vasfına ilişkin olarak suçun kanuni tarifinde belirtilen (örneğin fail veya mağdurun “devlet memuru” olması, mağdurun yaşı veya reşit olup olmaması gibi) hususların bilincinde olmalıdır. Ancak fail, suç teşkil eden fiilin icra ediliş şekline ilişkin olarak kanuni tarifte belirtilen unsurların (bu unsurlar suçun basit şekline veya nitelikli şekline ilişkin olabilir) bilincinde olmalıdır. Buna karşın, suçun kanuni tanımında yer almakla birlikte, fiilin harksızlık muhtevasında etkili olmayan hususlar (örneğin objektif cezalandırılabilirle suçlarında olduğu gibi) kast kavramına dahil edilmediklerinden, bu şartın gerçekleşip gerçekleşmediğinin bilinip bilinmemesi, kastın varlığı açısından önem taşımamaktadır. Yazarlara göre, failin işlediği suçun maddi unsurları hakkındaki bilgisine göre; kast, doğrudan kast ve muhtemel (gayri muayyen) kast olmak üzere, ikiye ayrılmaktadır.
Öndere göre, kastta bilme unsurunun nedensellik ilişkisini kapsaması gerekmez. Örneğin, fail öldürmek için boğazını sıktığı kişiyi öldü sanarak denize atsa ve henüz ölmemiş olan mağdur boğularak ölse, fail ölüm sonucunu gerçekleştirmek için hareket ettiğinden, başlangıçtaki kastın sonucu kapsadığı kabul edilir. İlliyet bağındaki önemsiz sapmalar, kastın varlığına halel getirmez.
Kastın “İsteme” Unsuru
Kastın varlığı için suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların bilerek gerçekleştirilmesi yetmez; bunların istenmiş olması da gerekir. Buna kastın irade unsuru da denir. Kasti suçlarda irade neticeye, taksirli suçlarda ise irade harekete yöneliktir. Kasdi-taksirli suç ayrımında en belirleyici kıstas, neticenin fail tarafından istenmiş olup olmadığıdır. Neticenin istendiği veya gayrı muayyen (muhtemel, olası) kastta olduğu gibi hareketin icra ediliş biçimine göre, neticenin istendiği açıkça anlaşılan durumlarda taksirden değil kasıtlı bir eylemden söz edilir.
Öztürk/Erdem/Özbek’e göre, birden fazla neticeler sözkonusu ise, istemek bakımından iki durum ortaya çıkar. 1) Failin asıl istediği netice veya neticelerin gerçekleşmesi için başka bazı neticelerin gerçekleşmesi zorunlu ise, fail bu diğer neticeleri de istemiş sayılır ve burada tüm neticeler bakımından failin muayyen bir kastı vardır. 2) Buna karşılık, failin istediği netice veya neticelerin gerçekleşmesi için başka bazı neticelerin gerçekleşmesi zorunlu değil, fakat fail tarafından başka bazı neticelerin dahi gerçekleşebileceği bilinmiş, tasavvur edilebilmiş, buna rağmen asıl istenilen netice veya neticeleri gerçekleştirecek hareketi yapmışsa, somut olayda gerçekleşen diğer neticeleri de fail istemiş demektir. Burada gerçekleştirmek istediği netice veya neticeler bakımından muayyen (doğrudan) kast, öngörülen diğer neticeler bakımından ise gayrimuayyen (olası) kast sözkonusudur.
Centel’e göre ise, söz konusu diğer sonuçların gerçekleşmesini istememiş ve bunun için çaba göstermiş olan fail açısından, kastın meydana gelen tüm sonuçları kapsadığı söylenemez. Bu halde bilinçli taksirin varlığından sözedilir.
Şen’e göre failin, suç teşkil eden fiildeki hareketi ve ondan doğabilecek veya doğan neticeyi istemesi gerekir. İstemeye dair irade, fail tarafından açıkça ortaya konabileceği gibi, zımni, yani örtülü olarak da kendisini gösterebilir.