İstinaf incelemesinde yapılamayacak işlemler nelerdir?
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 357. maddesinde istinaf incelemesi sırasında yapılamayacak bazı yargılama işlemlerine yer verilmiştir. Bu işlemler istinaf incelemesinin mahiyetinden kaynaklanan hususlar olup, dar istinaf sisteminin özelliği de nazara alındığında bu işlemlerin yapılamaması çok doğaldır. Kanun koyucu istinaf kanun yolunun özelliklerini dikkate alarak bazı taraf işlemlerini ve mahkeme tarafından yapılabilecek usul işlemlerini yargılamayı geciktirebileceği ve yargılamaya olumlu katkı yapmayacağı düşüncesiyle açıkça yasaklamış, tarafların tasarruf ilkesini deyim yerinde ise kısıtlama yoluna gitmiştir.
Karşı Dava Açma Yasağı
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 357/1 maddesinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf incelemesi sırasında karşı dava açılamayacağı kabul edilmiş olduğundan, istinaf incelemesi sırasında karşı dava açılması mümkün değildir. İstinaf incelemesinin özelliği de nazara alındığında karşı dava açılamayacağı sonucuna zaten ulaşılabilir. İlk derece mahkemesinde hiçbir incelemeye tabi tutulmayan karşı dava talebinin istinaf mahkemesince nazara alınması mümkün değildir.
Müdahale Talebinde Bulunma Yasağı
Bilindiği üzere davaya müdahale asli (HMK 65) ve fer’i (HMK 66) olmak üzere iki türlüdür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 357/1 maddesinde istinaf incelemesinde müdahale talebinde bulunulmayacağı hükme bağlanarak, HMK’nın 65 ve 66. maddelerinde getirilen düzenlemeler pekiştirilmiştir. Bu haliyle, istinaf incelemesi sırasında gerek asli gerekse fer’i müdahale taleplerinin incelenemeyeceği, bu türden taleplerin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 357/1 maddesi gerekçe gösterilmek suretiyle reddine karar verilmesi gerektiği açıktır. Bu noktada her ne kadar kanun hükmü ile açıkça yasaklanmış olmasa da istinafta davanın ihbar edilemeyeceğini de burada zikretmek yerinde olur. Davanın kendisine ihbar edildiği kişinin davayı ihbar edenin yanında bulunup ona yardım etmesi müdahale talebinin yasak olması nedeniyle mümkün bulunmadığına göre hiçbir işlem yapamayacak kişiye davanın ihbar edilmesi de mantıklı olmayacaktır. Bu nedenle davarım ihbarının da istinaf aşamasında mümkün olmadığım söylemek gerekir.
Islah Talebinde Bulunma Yasağı
Tarafların gerçekleştirmiş oldukları usul işlemlerini kısmen veya tamamen değiştirmesi anlamına gelen ıslah, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 177/1 maddesi uyarınca tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 357/1 maddesinde de, istinaf incelemesi sırasında ıslah yoluna başvurulamayacağı ifade edilmek suretiyle konu pekiştirilmiştir. Genellikle müddeabihin artırılması olarak karşımıza çıkan ıslah müessesesi, istinafın mantığı ve ilkelerine ters bir durum olduğundan kanun koyucu tarafından açıkça yasaklanmıştır.
Birleştirme Talebinde Bulunma Yasağı
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 357/1 maddesi uyarınca, 166/1 fıkrası hükmü saklı kalmak üzere, istinaf incelemesi sırasında davaların birleştirilmesi istenemez.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 357/1 maddesinde birleştirme yasağının istinası olarak sunulan 166/1 maddesinde aynen “Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.” hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda, kural olarak istinaf incelemesi sırasında birleştirme talebi kabul edilemezse de, aşağıdaki şartların oluşması halinde birleştirme kararı verilmesi mümkün olacaktır. Buna göre, istinaf incelemesi sırasında birleştirme talebinin kabulü ya da re’sen birleştirme kararı verilebilmesi için;
- Birleştirilmesi düşünülen davaların aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki mahkemelerde açılmış bulunması,
- Açılan davalar arasında bağlantı bulunması gerekir.
Başka bir anlatımla, ayrı yargı çevresinde bulundan dava dosyalarının istinaf incelemesi sırasında birleştirilmesi mümkün değildir. Örneğin; Ankara İstinaf mahkemesinde görülün bir dava ile İzmir İstinaf Mahkemesinde görülen bir davanın birleştirilmesi düşünülemez. Diğer taraftan, aralarında bağlantı bulunmayan davaların birleştirilmesinin mümkün olmadığı da izahtan varestedir. Aynı şekilde istinaf mahkemesinde görülen bir dava ile aynı istinaf mahkemesinin yargı çevresinde olsa dahi, ilk derece mahkemesinde görülen bir davanın birleştirilmesi de mümkün değildir. Zira, dosyanın biri istinaf incelemesinde iken diğeri henüz ilk derece aşamasındadır ve ayrı aşamalarda bulunan bu dosyaların birleştirilmesi düşünülemez. Örneğin; Ankara İstinaf Mahkemesinde görülen bir dava ile Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen bir davanın birleştirilmesi, aynı şekilde Kayseri Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen bir dava ile Kayseri Bölge Adliye Mahkemesinde görülen bir davanın birleştirilmesi mümkün değildir.
Buna karşılık Ankara İstinaf Mahkemesinin bir dairesinde görülen bir dava aynı dairede görülen bir başka dava ile yargılama sona erinceye kadar tarafların talebi üzerine ya da re’sen birleştirilebilir. Aynı istinaf mahkemesinin farklı dairelerinde görülen davaların birleştirilip birleştirilemeyeceğine ilişkin yasada açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu noktada ilk derece mahkemeleri uygulamasının örnek alınması mümkündür. Bilindiği üzere ilk derece mahkemelerinde aynı yerde bulunan aynı sıfatı haiz mahkemeler aynı mahkemeler sayılmakta ve buna göre birleştirme kararları verilmektedir. Bu durumun dayanağı ise 14.02.1992 tarih,1991/3 Esas ve 1992/2 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olup bu içtihadın istinaf mahkemeleri açısından da nazara alınarak aynı yerde bulunan aynı sıfat ve düzeyi haiz mahkemelerin aynı mahkeme sayılması ve buna göre yorum yapılarak her aşamada, tarafların talebi üzerine ya da re’sen birleştirme kararı verilebileceği değerlendirilmektedir. Bu yorum HMK’nın 166/5. fıkra hükmüne de uygun düşmektedir. Nitekim, bu hükümde istinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların asıl hukukî ilişkiye ait kararı inceleyen istinaf mahkemesinde yapılması gerektiği düzenlenmiş bulunmaktadır. Ancak işbölümü kuralları düşünüldüğünde bu ihtimalin gerçekleşmesi de pek de mümkün değildir. Nitekim Yargıtay uygulamasında böyle bir sorun ile karşılaşılmamış, bir Yargıtay Dairesinde görülen bir dava ile başka bir dairede görülen davanın birleştirilmesi söz konusu olmamıştır.
Yeni Delil Gösterme ile İddia ve Savunmada Bulunma Yasağı
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 357/1-son cümlesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi’nce re’sen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.
Diğer taraftan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 357/3 maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği halde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine imkân bulunmayan deliller Bölge Adliye Mahkemesi’nce incelenebilir. Burada iki önemli istisna hükmü getirilmiş bulunmaktadır.
Birinci istisna; ilk derece mahkemesinde usulüne uygun şekilde gösterilmiş olmasına rağmen ilk derece mahkemesince bu delillerin toplanması talebi, hiç gerekçe gösterilmeden ya da hukuka aykırı gerekçe ile reddedilmişse, istinaf mahkemesi bu delilleri toplayıp değerlendirilebilecektir. İlk halde gerekçesiz red halinde davanın tarafının hukukî dinlenilme hakkının ihlali sonucu ortaya çıktığından talep olmaksızın re’sen nazara alınarak bu delillerin toplanması mümkün iken, ikinci halde gerekçenin hukuka aykırı olması durumunda bu durumun istinaf sebepleri içerisinde ileri sürülmesi zorunludur.
ikinci istisna ise, mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan delilin incelenebileceği düzenlemesidir. İlk halde ilk derece mahkemesinde ileri sürülen ve fakat ilk derece mahkemesince incelenmeyen bir delil söz konusu iken ikinci halde ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen ve istinaf mahkemesinde ileri sürülen bir delil bulunmaktadır. İkinci istisna halde ileri sürülen bir delilin istinaf mahkemesince incelenebilmesi için;
- Bu delilin ilk derece mahkemesinde ileri sürülmesinin mümkün olmaması,
- Bu ileri sürülmeme keyfiyeti mücbir sebepten kaynaklanmalıdır.
- Yetki Sözleşmesi Yapma Yasağı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 17. maddesinde aynen “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Ancak bu kuralın Kanunla kısıtlanmasının mümkün olduğu açıktır. Nitekim 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 357/2 maddesinde Bölge adliye Mahkemeleri için yetki sözleşmesi yapılamayacağı ifade edilmek suretiyle yetki sözleşmesi yapma özgürlüğüne bir kısıtlama getirilmiş bulunmaktadır. Kanun koyucu istinaf mahkemelerinin yetkisini kesin ve kamu düzeninden sayarak istinaf mahkemesinin yetkisine ilişkin yetki sözleşmesi yapılamayacağını düzenlemiş ise de yetkinin kesin olmadığı hallerde ilk derece mahkemesinin yetkisinin, yetki sözleşmesi ile belirlenmesi halinde zımnen istinaf mahkemesinin yetkisi de düzenlenmiş bulunmakta olup, buna yasal bir engel bulunmamaktadır. Konunun iyi anlaşılması bakımından bir örnek vermek gerekirse; yetkili ilk derece mahkemesinin Kırıkkale ve dolayısıyla yetkili istinaf mahkemesinin Ankara olduğu bir uyuşmazlık ile ilgili taraflar yasal koşulları bulunmak kaydıyla yetki sözleşmesi yaparak yetkili mahkemenin Burdur olduğunu belirlemek suretiyle dolayısıyla istinaf mahkemesini de Antalya olarak belirlemiş olmaktadır. Şüphesiz bu durum yasal olarak mümkün bulunmaktadır.