İptal Davasına Konu Olamayacak İşlemler
- İdarenin İç İşleyişi ile İlgili İşlemler
- Hazırlık İşlemleri
- Görüş Bildiren İşlemleri
- Açıklayıcı ve Bilgi verici İşlemler
- Uygulama İle İlgili İşlemler
- İdari Başvuru Yolu Tüketilmemiş İşlemler
- Uygulama Kabiliyeti Kalmamış İşlemler
- Adli ve Askeri Yargının Denetiminde Bulunan İşlemler
- Yok Hükmünde Olan İşlemler
- Yasalarla Yargı Denetim Dışında Tutulan İşlemler
- Devlet Tüzel Kişiliği İçerisinde ve Aynı Kademede Yer Alan Bakanlıkların Birbirleri ile Olan İlişkileri
- Hükümet Tasarrufu
İdarenin İç İşleyişi İle İlgili İşlemler
İdare Hukukunda, düzenleyici işlem, idarenin, aynı durumda olan idare edilenler için bağlayıcı, soyut hukuk kuralı koyan, yani normatif nitelikte olan tek yanlı tasarruflarına verilen addır. Bu nitelikte olmayan, daha önce yürürlüğe konulan üst hukuk normunu yineleyen veya bu üst hukuk normunun nasıl anlaşılması gerektiği konusunda alt idari birimlere ya da idare edilenlere açıklamalar getiren idari tasarruflar, Hukuk Düzeni’nde herhangi bir değişiklik oluşturamayacaklarından, idare edilenler yönünden bağlayıcı, dolayısıyla da düzenleyici değildirler. İdarenin bu nitelikteki bir işleminin, idari yargı denetimine tabi tutulması, bu denetimin varlık nedenine uygun düşmez.
İdarelerin iç işleyişi ile ilgili genelge, sirküler ve tebliğ gibi başkalarının hukukunda değişiklik oluşturmayan işlemler iptal davasına konu edilmezler. Bu işlemler idarenin çalışma düzenine ilişkin olabilir. İdarenin iç yazışmaları ve idari kararların nasıl uygulanacağına dair açıklamalar bu kapsamda değerlendirilir.
Burada önemli olan idarenin iç işleyişi ile ilgili işlemlerin gerek kamu görevlilerinin gerekse bireylerin hak ve menfaatlerine dokunmaması gerekir. Böyle olması halinde hukuki sonuç doğurup icrailik kazanacaklarından idari davaya konu olabilmektedirler.
Hazırlık İşlemleri
Hazırlık işlemleri, kişilerin hukuki durumlarını henüz etkilemeyen kesin ve icrai işlemin tesis edilebilmesi için yapılan çalışmaları içermektedir. Bu tür işlemler ancak nihai işlemin iptali istemiyle açılacak davada hukuka aykırı olduğu hususu ileri sürülebilir. Örneğin vergi inceleme raporu, müfettiş raporu ve kamulaştırmadan önce yapılan işlemler hazırlık işlemleridir.
Görüş Bildiren İşlemler
İdare hukuku ilkelerine göre; objektif veya sübjektif hukuki sonuçlar doğurmak üzere, öngörülen idari usul kuralları yerine getirilerek yürürlüğe konulan genel, düzenleyici işlemlerle, kişisel uygulama işlemleri idari davaya konu olabilir.
Görüş bildiren işlemler, kendi başına bir hak ve yükümlülük doğurmayan sadece idarelerin kendiliğinden veya ilgililerin başvurusu üzerine aydınlatmak ve yol göstermek amacını taşıyan işlemlerdir.
Uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla bildirilen görüşler, tavsiye ve danışma yazıları, kesin ve yürütülmesi gereken işlemler olmadıkları gibi hukuki sonuç doğuracak nitelik taşımadıkları için idari davaya konu olamazlar.
Açıklayıcı ve Bilgi Verici İşlemler
Kural koyucu, yani düzenleyici nitelikte olmayan, yalnızca “açıklama” yapan işlemler iptal davasına konu olamazlar. Belirli konularda bilgi edinmek için idareye sorulan sorular ve yapılan başvurulara karşılık olarak idarenin verdiği cevap ve açıklamalar, belirli bir hukuki durumu ya da olguyu belirtmekle yetinen “icrailik” niteliğinden yoksun işlemler olduğu için iptal davasına konu olamazlar.
Uygulama İle İlgili İşlemler
İdarelerce önceden tesis edilmiş bir işlemin uygulamasını göstermek için aldığı kararlar yeni bir hukuki durum yaratmadığı sürece iptal davasına konu olamazlar.
Örneğin, mülki sınır kararlarının arazide nereye isabet ettiğine ilişkin olarak yapılan toprak üstü çalışması ile yeniden bir sınır çizilmeyip sadece daha önceden tesis edilen idari işlem ile çizilen sınırın arazide nerelere isabet ettiğini göstermek için yapılan bir çalışma olup yeni bir çizim niteliğini kazanmadığı sürece idari davaya konu olamazlar.
İdari Başvuru Yolu Tüketilmemiş İşlemler
Bir idari işlemin kesinleşmesinden önce yapılacak zorunlu itiraz başvuru yollarının düzenlenmiş olduğu durumlarda bu başvurular yapılmadan iptal davası açılması mümkün değildir. Eğer bu şekilde bir dava açılmış ise o zaman henüz işlemin kesinleşmemiş olması ve itiraz edilebilecek merciin bulunması nedeniyle yargı yerlerince idari merciine tevdiine şeklinde kararlar verilmektedir.
Uygulama Kabiliyeti Kalmamış İşlemler
İdari işlemler hakkında, hukuka aykırı olduklarında bahisle iptalleri istemiyle açılan idari davalarda, hukuka uygunluk denetiminin, idari işlemlerin tesis edildikleri tarih itibariyle yapılması gerekir. Bir idari işlem, tesis edildiği tarih itibariyle tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmadığı, geri alınmadığı sürece, bu işleme karşı açılan davanın konusunun ortadan kalktığını kabule olanak bulunmamaktadır.
Adli ve Askeri Yargının Denetiminde Bulunan İşlemler
Hukukumuzda bazı işlemler idareler tarafından tesis edilmekle birlikte hatta o işlemi tesis edenlerin de kamu görevlisi olmasına rağmen yasa hükmü ile bir takım idari işlemlerin denetimi adli yargıya verilmiştir.
Özellikle Medeni Kanun uygulamalarını içeren nüfus kayıtları, tapu kayıtları, bazı idari para cezaları gibi işlemlerin yargısal denetimi ilgili yasa hükümleri ile adli yargıya verilmiştir.
Bu tür işlemlerin iptali istemiyle idari yargı yerlerinde dava açılması mümkün değildir.
Yok Hükmünde Olan İşlemler
İdarenin görevlerini yerine getirirken tek yanlı olarak yaptığı irade açıklaması ile hukuksal sonuç yaratan, hukuk düzeninde değişiklik yapan idari işlemler yetki, şekil, sebep, konu ve amaç yönlerinden hukuka uygun olmak zorundadır. Bu öğelerden herhangi birinde hukuka aykırılığın bulunması idari işlemi sakatlar.
İdari işlemlerdeki sakatlık, idarenin hukuk dışı davranışlarından ya da işlemi tesis ederken iradesinde meydana gelen bozukluklardan doğabilir. Bazı sakatlıklar, idari işlemin geçerliğine olumsuz bir etkide bulunmaz iken, bazı sakatlıklar işlemin iptalini gerektirecek nitelikte olabilir.
Bazı idari işlemler vardır ki, idare hukukunda “yok hükmünde” olan idari işlemler denilen, sakatlıkları çok ağır olan ve hukuk dünyasında hiç doğmamış kabul edilen “batıl” işlemlerdir. Bu tür “batıl” işlemler, ilgililer hakkında hüküm ifade etmezler, hukuksal durumda değişiklik yaratmazlar, çünkü hiç var olmamış sayılırlar.
İdare hukukunda kurucu unsurlarında derhal farkedilebilir nitelikte ağır ve açık sakatlıkları bulunan işlemler “yok hükmünde” olan işlemler olarak adlandırılmaktadır.
Yargısal ve bilimsel içtihatlarda, yokluk halinin ancak, işlemin, asli kurucu unsuru olan yetki unsuru yönünden incelenmesinde fonksiyon veya yetki gaspı hallerinin saptanması veya kanunun açıkça yasakladığı bir konuda yapılması halinde mümkün olabileceği kabul edilmektedir. Bu gibi durumlarda, işlemin “varlık koşulları” oluşmamış olduğundan bizzat işlemin yokluğu sonucu doğmakta, işlem hiç doğmamış, var olmamış sayılmaktadır. Bu tür işlemlere karşı açılacak davalarda süre aşımı bulunmamakta ve yargı yeri işlemin yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermektedir.
Bir idari işlem, açıkça yasaya aykırı veya idarenin hiç yapamayacağı işlemlerden ise, yok hükmünde bir idari işlemden söz ediliyor demektir. Yok hükmünde olan bir idari işlemin iptali için idari yargıda dava açmaya esasen gerek bulunmamaktadır. Fakat, idarenin işlemini yok hükmünde saymayıp yürütmeye devam etmesi, ilgiliyi bu işlemin iptali için dava açmaya zorunlu bırakabilir. İdari işlemin unsurlarındaki olağan hukuka aykırılıklar ise, işlemin “geçerlilik koşulları”na ilişkin olduğundan, böyle bir durumda, ortada hukuka aykırı iptal edilebilir, geçerli bir idari işlem bulunmaktadır. Dava açıldığında yargı yerince bu işlemlerin hukuka uygunluk denetimi yapılarak hukuka aykırılığının saptanması halinde iptaline karar verilmektedir.
Bu gibi durumlarda, idari yargı yerinin, dava konusu işlemin yok hükmi de olduğunu saptayıp uyuşmazlığı çözmesi, idarenin her türlü eylem ve işleminin yargısal denetime bağlı tutulmasını gerektiren “Hukuk Devleti” ilkesine uygun düşecektir.
Yasalarla Yargı Denetim Dışında Tutulan İşlemler
1982 Anayasamız başta olmak üzere bazı kanunlar bir takım işlemlerin yargı yeri önüne gelmesine sınır koymuştur. Anayasamızda yer alan hükümler şunlardır.
. Yüksek Hakem Kurulunun kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir.
- Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.
- Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz.
- Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şuranın kararları yargı denetimi dışındadır.
- Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararlan yargı denetimi dışında bırakılamaz.
- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.
- Sayıştayın kesin hükümleri dolayısıyla idari yargı yoluna başvurulamaz.
Devlet Tüzel Kişiliği İçerisinde ve Aynı Kademede Yer Alan Bakanlıkların Birbirleri İle Olan İlişkileri
Bu hususta yasal bir düzenleme olmamakla birlikte, Danıştay içtihatlarına göre, Devlet tüzel kişiliği içerisinde aynı tüzel kişiliği temsil eden Bakanlıklar arasında, yetki veya diğer nedenlerle ortala çıkan uyuşmazlıkların, bu tüzel kişiliğin kendisi tarafından ve organla arasında eşgüdümü sağlamak düzeltici önlemleri almakla yükümlü üst organca, yani Bakanlar Kurulu veya Başbakanca çözümlenmesi gerekirken bu tür işlemlerin idari davada incelenmesi mümkün değildir.
Hükümet Tasarrufları
Ülkemizde çok yaygın kullanılmamakla beraber bugün itibariyle Anayasamızda bulunan bazı kararlara karşı yargıya başvurma imkanı yoktur. Bu tür kararlara karşı yargı yolu kapalı olduğu şeklinde bir düzenleme de mevcut değildir.
Geçmişte Danıştay’ın bazı kararlarında bu ifadeye yer verilmiştir. Ancak günümüz koşullarında bu tür karara rastlanmamıştır. Hatta hükümetin bazı kararlarına karşı dava açılması üzerine bu kararın hükümet tasarrufu niteliğinde olduğu iddiası yerinde görülmeyerek açılan davalara bakılmıştır.
Hükümet tasarrufları öncelikle yürütmenin kararı olabilir. Yasama faaliyeti veya yargı kararı hükümet tasarrufu olamaz.
Durum yargı açısında böyle iken Anayasamızda yer alan bazı kararlara ilişkin olarak yargı yolu belirtilmemiştir. Bu kararlara nitelikleri itibariyle dava açılması da mümkün değildir.
Bunlara örnek olarak, başbakanın ve bakanların atanmaları ve görevden alınmaları, TBMM’nin toplantıya çağrılması ve Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesine dava açması kararlarını gösterebiliriz.