Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

İlk Derece Mahkemelerince Verilen Hangi Kararlar Kesin Niteliktedir?

İlk Derece Mahkemelerince Verilen Hangi Kararlar Kesin Niteliktedir?

5271 sayılı CMK’nın 272. maddesinin 3. fıkrasına göre;

  1. (Değişik: 31/3/2011-6217/23 md.) Hapis cezasından çev­rilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belir­lenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine,
  2. Üst sınırı beşyüz günü geçmeyen adlî para cezasını ge­rektiren suçlardan beraat hükümlerine,
  3. Kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlere, Karşı istinaf yoluna başvurulamaz.

CMK’nın 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde öngö­rülen istisnai duruma konu para cezası doğrudan hükmolunan adli para cezasıdır. TCK’nın 50. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca hapisten çevrilen adli para cezasının ise miktarı ne olursa olsun aleyhine istinaf kanun yoluna başvurulabilir.

Her bir suç hakkında ayrı ayrı olmak üzere üçbin Türk Li­rası dâhil adlî para cezasma mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yoluna başvurulamaz.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08/06/2010 tarihli ve 2010/3-118 Esas, 2010/139 Karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi; Bir suç nedeniyle verilen karar içerisinde yer alan ceza­lardan her biri ayrı bir hükmü oluşturmayıp, bu cezaların ta­mamı tek bir hükmü meydana getirmektedir. Çeşitli nedenler­le hükmün içerisinde, birden fazla “cezanın” bulunduğu hal­lerde, temyiz sınırının belirlenmesi açısından cezaların her birinin miktarına değil, toplam ceza miktarma bakılması gere­kir. Buna karşılık, aynı kararın içerisinde birden çok hük­mün bulunması halinde, temyiz sınırı her hüküm için diğe­rinden bağımsız olarak ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Sanık hakkında üç bin Türk Lirasından fazla adlî para ce­zasına hükmedilmesine rağmen, aleyhe değiştirme yasağı (CMK m. 283) nedeniyle sonuç cezanın üçbin liranın altına indirilme­si halinde hükmün istinaf kanun yoluna tabi olduğunu düşü­nüyoruz. Yargıtay da bu yönde karar vermiştir.

Ceza Genel Kurulunun 26.03.2013 tarihli ve 2012/12-1515 E, 2013/102 K sayılı ilamında da vurgulandığı gibi, kesin nite­likteki hükümler ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla suç vasfına yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sını­rı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabilecektir. Aynı uygulamanın istinaf kanun yolu için de geçerli olduğunu düşünüyoruz.

O halde Cumhuriyet savcısı veya katılanın kesin nitelik­teki bir hükme karşı suçun niteliğine ilişkin olarak istinaf ka­nun yoluna başvurması mümkündür. Aynı şekilde fiilin doğru olarak nitelendirilmiş olmasına rağmen, hatalı uygula­ma sonucu hükmedilen cezanın kesinlik sınırı içinde kalması halinde de Cumhuriyet savcısı ya da katılanın hüküm aleyhi­ne istinaf yoluna başvurması mümkündür.

CMK’nın 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) ve (b) bentle­rindeki kesinlik sınırlarını “başkaca hiçbir hak kısıtlaması sonu­cu doğurmayan” hükümler ile sınırlı olarak yorumlamak ge­rekir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22/11/2005 tarihli ve 140- 143 sayılı kararında da; “…hükümle (son kararla) verilen tedbir kararlarının temyiz edilebileceği kabul edilmiş, bu doğrultu­da, temyizi olanaklı olmayan bir hükümle bağlantılı olarak verilen “sürücü belgesinin geri alınması” (CGK.25.4.1988- 91/173), “müsadere” (CGK. 01.10.1989-200/274), “erteli cezanın TCY’nm 95/2. maddesi uyarınca aynen infazı, kahvehanenin kara yolu kenarından kaldırılması” (CGK. 14.01.1985-533/10), “iş yerinin kapatılması”, (2. CD. 12.11.1987-8466/8813), “cürme vasıta kılman meslek, san’at ve ticaretin tatili ile kapatma” (2. CD. 15.09.1987-7185/7270) tedbirlerinin hükme her yönüyle temyiz edilebilme yeteneği kazandırdığı” vurgulanmış ve ke­sinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kal­mak koşuluyla, başkaca hiçbir hak kısıtlaması sonucunu do­ğurmayan, para cezasına ilişkin veya para cezası öngörülmüş hükümlerle sınırlı olarak yorumlamanın yasanın ruhuna ve uluslararası sözleşmelerle getirilen ilkelere daha uygun bir çözüm olacağı belirtilmiştir.

Açıklanan nedenlerle, sanık hakkmda kesin nitelikte adli para cezasına hükmedilmesine rağmen para cezası ile birlikte mükerrirlere özgü infaz rejimine (TCK m.58) veya hak yoksunluk­larına ilişkin güvenlik tedbirine (TCK m.53/6) hükmedilmesi halinde karar aleyhine istinaf yoluna başvurulması mümkün hale gelecektir.

İstinaf kanun yoluna tabi bir hükme bağlı olarak verilen zoralım (müsadere) kararı da asıl hüküm ile birlikte istinaf incelemesine tabi olacaktır. Ancak yalnızca zoralıma ilişkin kararın istinafa tabi olup olmadığı zoralım davasına konu eş­yanın değerine göre belirlenir. Eşyanın değeri 6100 sayılı Hu­kuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 341. maddesinde ön­görülen kesinlik sınırları içinde değilse hükme karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir.

Ön ödeme sonucu verilen düşme kararları da 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olup, bu ka­rarlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilmesi için, ön ödemeye esas alınan para cezası miktarının, 5271 sayılı CMK’nın 272. maddesinin 3. fıkrasında öngörülen üç bin Türk Lirasından fazla olması gerekir.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20 Temmuz 2016 tarihinden önce verilen hükümler yönünden 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 305. maddesinin son fıkrası uyarınca kesin nitelik­teki hükümlerin tekerrüre esas alınması mümkün değildi. An­cak 20 Temmuz 2016 tarihinden itibaren verilecek kararlar yö­nünden 1412 sayılı CMUK değil 5271 sayılı CMK uyarınca iş­lem yapılması gerektiği ve gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda gerek diğer kanunlarda kesin nitelikteki hüküm­lerin tekerrüre esas alınamayacağına dair bir hüküm bulun­maması nedeniyle 20 Temmuz 2016 tarihinden sonra işlenen suçlar nedeniyle verilen kesin nitelikteki mahkumiyet hüküm­lerinin tekerrüre esas alınabileceği sonucu ortaya çıkmaktadır.