Overbooking Hakkında Önemli Bilgiler

Dolandırıcılık Suçunda Tüzel Kişiler Hakkında Güvenlik Tedbiri Nasıl Uygulanır?

[column width=”1/1″ last=”true” title=”” title_type=”single” animation=”none” implicit=”true”]

Dolandırıcılık Suçunda Tüzel Kişiler Hakkında Güvenlik Tedbiri Nasıl Uygulanır?

TÜZEL KİŞİLER HAKKINDA GÜVENLİK TEDBİRİ UYGULANMA­SI

MADDE 169.- (1) Hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçla­rının işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

Malvarlığına karşı suçların ortak hükümlerinden biri olan 169.maddeye göre, hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarının işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında aynı Kanunun 60.maddesinde belirtilen, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır.

5237 sayılı TCK.nun özel hukuk tüzel kişileri hakkında hükmedilebilecek gü­venlik tedbirlerinin tür ve koşullarını düzenleyen 60.maddesi;

  • Bir kamu kuruntunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin iştirakiyle ve bu iznin verdiği yet­kinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına işlenen kasıtlı suçlardan mahkumiyet halinde, iznin iptaline karar verilir.
  • Müsadere hükümleri, yararına işlenen suçlarda özel hukuk tüzel kişileri hakkında da uygulanır.
  • Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin uygulanmasının işlenen fiile nazaran da ha ağır sonuçlar ortaya çıkarabileceği durumlarda, hakim bu tedbirlere hükmetmeyebilir.
  • Bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hallerde uygulanır.”

Hükmünü ihtiva etmektedir.

TÜZEL KİŞİ VE ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİLERİ KAVRAMLARI VE UNSURLARI:

Hukuki bir kavram olarak Tüzel kişi, “belirli, ortak ve sürekli bir amacı geı çekleştirmek ve başlı başına bağımsız bir varlığa sahip olmak üzere örgütlenmiş hukuk düzeni tarafından kendilerine hukuk sujesi olma niteliği tanınan kişi veya mal toplulukları” olarak tanımlanmaktadır. Tüzel kişiliğin, amaç, bağımsızlık ve örgütleme amacı taşıması gerekmektedir. Tüzel kişinin amacı belirli ortak ve sürekli olmalıdır. Tüzel kişiliğin bağımsızlık unsurunu içsel açıdan kendisini oluşturan kişilerden bağımsız bir varlığı olmasını dışsal açıdan ise tüzel kişinin üçüncü kişilerle bağımsız bir hukuk sujesi olarak hukuki ilişkiler kurabilmesini ifade etmektedir. Örgütlenme unsuru ise, bir kişi ve mal topluluğunun bağımsız bir hukuki varlık olarak iradesini açıklayacak ve amacını gerçekleştirmek üzere faliyette bulunacak organlarının oluşmasını ifade eder.

TCK.nun 60.maddesinde sözü edilen ve haklarında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilebileceği öngörülen tüzel kişiler “özel hukuk tüzel kişileri” dir. Bu itibarla kamu hukuku tüzel kişileri bu madde kapsamında değildirler. Bu nedenle kamu tüzel kişilerine güvenlik tedbiri uygulanması söz konusu olmayacaktır. Esasen, TCK.nun 60.maddesinde tüzel kişiler için öngörülen “iznin iptali” ve “müsadere” güvenlik tedbirlerinin, hukuk düzenimizde devlete karşı cebri icranın mümkün olmamasının yanısıra, kamu hizmetlerine egemen olan kamu hizmetlerin de devamlılık, zorunluluk ve vazgeçilmezlik şeklindeki ilkeler karşısında, kamu tü­zel kişileri bakımından uygun düşmeyeceği açıktır. Zira, kamu tüzel kişilerine gü­venlik tedbiri uygulanması, sonuçta kamu hizmetlerinden yararlanan vatandaşlara yaptırım uygulanması anlamına gelecektir. Bu itibarla 5237 sayılı TCK.nun 20/2. ve 60.maddelerinde sadece özel hukuk tüzel kişilerine işlenen suç dolayısıyla “iz­nin iptali” ve “müsadere” güvenlik tedbirlerinin uygulanacağına ilişkin düzenleme­sini isabetli buluyoruz.

Özel hukuk tüzel kişileri, özel hukuk alanında faaliyet göstermek üzere huku­ki bir işlem ile kurulan tüzel kişilerdir. Bunlar izledikleri amaca göre “kazanç pay­laşma amacı güden tüzel kişiler” ve “kazanç paylaşma amacı gütmeyen tüzel kişi­ler” şeklinde bir ayırıma tabi tutulabilir.

Kazanç paylaşma amacı güden tüzel kişiler; Türk Ticaret Kanununda düzen­lenen kollektif, komandit, anonim ve limited şirketler ile Kooperatifler Kanununda düzenlenen kooperatiflerdir. Borçlar Kanununda (BK 520-541.md.) düzenlenmiş olan adi şirketin ise tüzel kişiliği bulunmamaktadır.

Kazanç paylaşma amacı gütmeyen tüzel kişiler ise, Medeni Kanunda öngöriien demekler ve vakıflar ile özel kanunları ile düzenlenen sendikalar ve siya­si partilerdir.

ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİLERİ HAKKINDA CEZA YAPTIRIMI UYGULANAMAMASI (TCK. 20/2.F.):

5237 sayılı TCK.nun getirdiği yeniliklerden birisi de; 20.maddenin 2.fıkrasında “Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dola­yısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.” hükmüyle kural olarak tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamayacağının kabul edilmiş olmasıdır.

Anayasamızda da güvence altına alınan “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ku­ralının gereği olarak sadece gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebi­lir. Ancak bu ilke, işlenen suç dolayısıyla özel hukuk tüzel kişileri hakkında güven­lik tedbiri niteliğinde yatırımlara hükmedilmesine engel değildir.

Nitekim, karşılaştırmalı hukukta, Almanya, İtalya, İspanya, İsviçre, Avustur­ya, Lüksemburg ve Rusya hukuk sistemleri tüzel kişilerin ceza sorumluluğunu ka­bul etmemişlerdir.

Almanya’da tüzel kişilerin ve kişi topluluklarının sadece organ ve temsilcileri aracılığı ile hareket yeteneğinin bulunduğu ve dolayısıyla bunların doğrudan ceza- landırılamayacağı kabul edilmektedir. Alman ceza hukuku doktrininde, kusurlu olmanın sadece gerçek kişiler bakımından söz konusu olduğu, bu nedenle tüzel ki­şilikler ve kişi toplulukları için cezada var olan sosyal-ahlaki onaylamama ve kı­nama niteliğinin bir şey ifade etmediği, kusur ve hareket kavramları ile tüzel kişi­nin cezalandırılmasının uyuşmayacağı, tüzel kişinin organlarının işledikleri fiiller nedeniyle tüzel kişinin malvarlığında ortaya çıkacak artışın ceza dışında başka yap­tırımlarla alınmasının gerçekleştirileceği vurgulanmaktadır. İtalyan hukukunda ise, tüzel kişilerin sadece idari para cezalarının muhatabı olması ve ceza yargılamasının dışında bırakılması gerektiği kabul edilmiştir. Buna karşılık, Fransa, Belçika, Hol­landa, İngiltere, Kanada, ABD, Finlandiya, Portekiz ve Danimarka’da tüzel kişile­rin ceza sorumluluğu bulunduğu kabul edilmiştir.

5237 sayılı yeni TCK.nun 20.maddesinin 2.fıkrası hükmüne göre; tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamayacaktır. Bu hükmün doğal sonucu olarak TCK.nun 52.maddesinde öngörülen adli para cezaları, tüzel kişiler hakkında uygu­lanamaz hale gelmiştir. Bu itibarla, özel kanunlarda bulunan ve tüzel kişilere para cezası verileceğini öngören hükümlerin, yeni TCK.nun yürürlüğe girmesinden iti­baren uygulanamaz hale geleceği, zira bu Kanunun “özel kanunlarla ilişki” başlıklı 5.maddesinin “Bu kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.” hükmü gereğince bu Kanunda benim­senen ilkelerle çelişik hükümlerin uygulanma kabiliyetinin kalmayacağı anlaşıl­maktadır. Ancak, 5252 sayılı “Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun”un Geçici 1.maddesi hükmü uyarınca, diğer kanunların, 5237 sa­yılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hüküm­leri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 ta­rihine kadar uygulanacaktır.

TÜZEL KİŞİLER HAKKINDA GÜVENLİK TEDBİRLERİ (TCK. 60.MD.):

Güvenlik tedbirleri, tehlikeli failler hakkında ceza yerine veya ceza ile birlikte hükmolunan, tehlikelilik ile orantılı olan, genellikle failin iyileştirilmesi amacını ön planda tutan kanunla belirlenen ve hakim tarafından karara bağlanan yaptırımlardır. Güvenlik tedbirleri kusur yeteneği olan faillere olduğu kadar kusur yeteneği olmayan faillere de uygulanabilir.

Tüzel kişilerin kusur yeteneği olmadığı için haklarında ceza yaptırımları uygulamak ceza hukukunun temel prensiplerine aykırı olacağından, onlar için de güvenlik tedbirlerine başvurulması yerinde olacaktır. Ancak tüzel kişilere güvenlik tedbirlerinin uygulanabilmesi için, onların toplumsal açıdan bir tehlike arzetmesi aranmalıdır. Bununla birlikte, tüzel kişilerin yapılarına uygun güvenlik tedbirlerinin kanunda açıkça tespit edilmesi zorunludur.

Nitekim, TCK.nun 60.maddesinde, özel hukuk tüzel kişileri hakkında hükmedilebilecek güvenlik tedbirlerinin tür ve koşulları düzenlenmiştir.

Burada, güvenlik tedbirlerinin muhatabı olarak özel hukuk tüzel kişiliği göste­rilmiştir. Özel hukuk tüzel kişilerinin kazanç paylaşma amacı güdüp gütmedikleri arasında bir ayırım gözetilmemiştir. Bu durumda, kollektif, komandit, anonim, limited şirketler, kooperatifler, dernekler, vakıflar ve sendikalar hakkında suç dola­yısıyla kanunda öngörülmüş olmak kaydıyla 60.maddede belirtilen “iznin iptali” ve “müsadere” niteliğindeki güvenlik tedbirleri uygulanabilecektir. Tüzel kişi sıfatını almamış birlik veya gruplar bu hükmün kapsamı dışındadır. Kamu hukuku tüzel ki­şileri de bu sorumluluğun dışında tutulmuştur. Kanaatimizce, özel hukuk alanında da faaliyetlerde bulunan kamu hukuku tüzel kişilerinin bu sorumluluğun kapsamı dışında tutulması eşitlik ilkesi (TCK. 3.md.) açısından tartışmaya açık kapı bıraka­cak niteliktedir. Ayrıca, hem kamu hukuku ve hem de özel hukuk kurallarının uy­gulandığı kamu iktisadi teşebbüslerinin bu düzenleme karşısında güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımların muhatabı olup olmayacağı da tartışma konusu oluştura­caktır. Bu hüküm, özel hukuka tabi yabancı tüzel kişiler bakımından da uygulana­bilecektir.

60.maddede öngörülen güvenlik tedbirlerinin uygulanması bakımından aranı­lan önkoşul, bir kamu kuruluşunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan bir özel hukuk tüzel kişisinin varlığıdır.

5271 sayılı CMK.nun “Tüzel kişinin temsili” başlıklı 249.maddesi;

“Madde 249.- (1) Bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan do­layı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda tüzel kişinin organ veya temsilcisi, ka­tılan veya savunma makamı yanında yer alan sıfatıyla duruşmaya kabul edilir.

  • Bu durumda, tüzel kişinin organ veya temsilcisi bu Kanunun katılana veya sanığa sağladığı haklardan yararlanır.
  • Birinci fıkra hükmü, sanığın aynı zamanda tüzel kişinin organ veya tem­silcisi sıfatını taşıması halinde uygulanmaz.” hükmünü ihtiva etmektedir. Bu hü­kümle tüzel kişilerin kamu davasında temsili hususu düzenlemek suretiyle sistemin muhakeme hukuku bakımından işleyişine açıklık getirilmiş bulunmaktadır. TCK. 60.maddesinde öngörülen ilk güvenlik tedbiri, faaliyet izninin iptalidir. Bu güven­lik tedbirinin uygulanmasının koşulları ise,

I- Suçun organ veya temsilcilerinin iştirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılabilmesi suretiyle işlenmesi,

II- Tüzel kişi yararına işlenen kasıtlı suçlardan mahkumiyet kararı verilmesidir. Diğer bir deyişle aranan ilk koşul özel hukuk tüzel kişisine belirli bir faaliyette bulunabilmesine ilişkin bir kamu kurumunca verilen bir iznin varlığı, ikinci ko­şul ise, bu iznin sağladığı yetkini kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına kasıtlı bir suç işlenmesidir. Burada söz konusu olay suç, tüzel kişi yararına işlenmiş herhangi bir suç değildir. İşlenen suçla, verilen iznin kullanılması arasında “neden­sellik bağı” olmalıdır. Ayrıca, özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin bu suçun işlenmesine iştirak etmeleri gerekir.

Kanaatimizce, tüzel kişiye atfedilen davranışların yönetim yetkisi bulunan ki­şilerle (organ veya temsilcileriyle) sınırlandırılması, modern tüzel kişiliğin organi­zasyon biçimine uymadığından, uygulamada boşluklar doğacaktır. Sorumluluğun sınırının yönetim fonksiyonu gösteren bütün kişilere kadar genişletilmesi daha isa­betli olacaktır. Diğer yandan, bir tüzel kişinin organ veya temsilcisinin iştirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması suretiyle bizzat kendi yararına ve­ya üçüncü bir kişi yararına hareket ederek kasıtlı bir suç işlerse, tüzel kişilik 60.maddede öngörülen güvenlik tedbirlerinin muhatabı olmayacaktır. Tüzel kişinin güvenlik tedbirlerinden sorumlu olabilmesi için kasıtlı suçun tüzel kişi lehine, na­mına veya onun için işlenmesi aranmamış, yalnızca yararına işlenmiş olması yeterli sayılmıştır. Bu yararın ekonomik nitelik taşıması şart değildir, manevi bir yarar da olabilir. Örneğin, dolandırıcılık, hırsızlık ve güveni kötüye kullanma suçlarından elde edilen gelirlere meşruiyet görüntüsü kazandırmak için bir döviz bürosunun kullanılması halinde, bu döviz bürosunu işleten özel hukuk tüzel kişisinin, döviz bürosu işletmek için aldığı izin iptal edilecektir.

TCK. 60.maddesinin 2.fıkrasında, özel hukuk tüzel kişileri bakımından öngö­rülen ikinci güvenlik tedbiri ise müsaderedir. Buna göre tüzel kişi yararına işlendiği belirlenen suç bakımından, müsadere hükümlerindeki (TCK. 54., 55.md.) koşullar­da gerçekleşmiş olmalıdır. Bu takdirde, o suçla bağlantılı olan eşya ve maddi çıkar­ların müsaderesine hükmedilecektir. Bu halde iyiniyetli üçüncü kişilerin hakları ko­runacaktır.

60.maddenin 3.fıkrasında hakime “orantılılık” ilkesine dayalı olarak, bu mad dede yazılı güvenlik tedbirlerinin uygulanmasının işlenen fiile nazaran daha ağıı sonuçlar ortaya çıkarabileceği durumlarda bu tedbirlere hükmetmeyebilme konu sunda takdir yetkisi verilmiştir. Yasa koyucu, bu hükümle, özel hukuk tüzel kişileı ı ile ilgili güvenlik tedbirlerinin uygulanmasında, işlenen suç dikkate alındığında doğabilecek çok ağır sonuçları, örneğin çok sayıda kişinin işsiz kalması veya iyi niyetli üçüncü kişiler bakımından telafisi güç kayıpların meydana gelmesini önle meyi amaçlamıştır.

60.maddenin 4.fıkrasına göre, bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hallerde uygulanır. Diğer bir deyişle, özel hukuk tüzel kişileri hakkında uygulan.ı cak güvenlik tedbirlerine, her suç bakımından değil, kanunda özel olarak belirtilen hallerde hükmedilebilecektir.

[/column]