Memurlarda Atama İptali Davası Nedir?

Dolandırıcılık Suçu Nedir? Nasıl Oluşur?

Dolandırıcılık Suçu Nedir? Nasıl Oluşur?

MADDE 157.- (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başka­sının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası verilir. (Asliye Ceza)

Malvarlığına karşı işlenen suçların en tipik örneğini oluşturan ve günümüzde en fazla işlenen suçlar arasında yer alan dolandırıcılık suçunun basit hali TCK’nun 157. maddesinde, nitelikli halleri ise 158’inci maddesinde düzenlenmiştir.

Anayasa’nın 76. maddesinde, dolandırıcılık suçunun yüz kızartıcı bir suç ol­duğu belirtilmiştir. Yüz kızartıcı suçlar, ahlak düzeninin çok şiddetle reddettiği, toplumun çok büyük ahlaki tepkiler gösterdiği, kişiyi toplum nazarında küçük dü­şüren suçlardır.

5237 sayılı yeni TCK.nun 157.maddesinde dolandırıcılık suçu; “hileli davra­nışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamak” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere çok hareketli bir suç görüntüsü taşıyan dolandırıcılık suçu 1-) Bir kimseyi kandıracak nitelikte hilenin yapılması, 2-) Hileli davranış neticesinde kendisine karşı bunların kullanıldığı kimsenin veya başkasının zararına olarak failin kendisi veya başkasına bir yarar sağlaması şeklinde birden çok hareketin meydana gelmesi ile oluşmaktadır. Yeni Kanunun bu tanımlaması ile eski Ceza Kanunumuzun 503.maddesinde yapılan tanım arasında bazı farklılıklar bulunmakta ise de suçun unsurları açısından bir fark bulunmamaktadır. Yeni Kanunda “hile ve desise” tabiri yerine “hileli davranışlar”, “haksız menfaat sağlama” yerine “yarar sağlama”, “ha­raya düşürme” yerine “aldatma” tabiri kullanılmış ve ayrıca hilenin “kandırabilecek nitelikte” olması aranmamıştır. Dolayısıyla bu tanımlamanın sonucu olarak, eski Ceza Kanunumuzun 503.maddesinin 2.fıkrasında düzenlenen ve fiilin “mağdurda esasen var olan hatadan, hile ve desise kullanmak suretiyle yararlanılarak işlenme­si” haline, 157.maddede yer verilmemiş bu hususun esasen “ihmali bir hileli davra­nış” oluşturması nedeniyle 157.maddenin kapsamında olduğu madde gerekçesinde belirtilmiştir.

SUÇLA KORUNAN HUKUKSAL DEĞER

Dolandırıcılık suçu kişinin malvarlığına karşı işlenen bir suçtur. Bu suçta fail, bir kimseyi hileli davranışlarla aldatıp onun veya bir başkasının zararına olarak kendisinin veya üçüncü bir kişinin malvarlığına ilişkin bir yarar elde etmektedir. Ancak, dolandırıcılık suçunun kanuni tanımı incelendiğinde, yalnızca malvarlığına ilişkin varlık yada menfaatleri değil, bunların yanı sıra, irade ve karar özgürlüğünü de koruduğu görülmektedir. Buradaki hile kavramı; olaylara ilişkin yalan açıklama­ların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bıraktıracak bir takım dış hareketlerdir. Böylece var olan halden ve şartlardan yararlanarak, hile oluşturan bu hareketler ve haller bulunma- saydı, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatmak, bu su­retle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmektedir. Bu su­retle kişinin irade serbestisi etkilenmektedir. Bu itibarla, dolandırıcılık suçunun iki hukuki konusu bulunmakta, bu suçla bir yandan malvarlığı, diğer yandan irade ve karar özgürlüğü korunmakta ve bu durum dolandırıcılık suçunu öbür suçlardan ayırmak ve eylemi nitelendirmekte belirleyici bir kriter oluşturmaktadır.

SUÇUN KONUSU

Bu suçun maddi konusu, malvarlığına ilişkin herhangi bir değerdir. Bu değer taşınır veya taşınmaz mal olabileceği gibi, bir alacak hakkı da bu suçun maddi ko­nusunu oluşturabilir. Bir kişinin sahip olduğu ve hukuk düzeninin koruması altında bulunan, maddi (ekonomik) değer taşıyan varlık yada menfaatlerin tümü, örneğin para, mal, hukukça hüküm taşıyan senet veya para ile değerlendirilebilecek diğer bir yararın elde edilmesi (haksız yere maaş alınması veya haksız bir ameliyat yaptı­rılması gibi) dolandırıcılığın konusunu oluşturabilecektir. Ancak hileli davra­nışlarla manevi bir yararın elde edilmesi bu suçun konusunu oluşturmaz.

SUÇUN FAİLİ VE MAĞDURU

Suçun Faili

Dolandırıcılık suçunun faili herhangi bir kişi olabilir. Ancak buradaki “kişi” kavramına “tüzel kişiler” dahil değildir. Suçun failinin “tacir veya şirket yöneticisi ya da şirket adına hareket eden kişi olup suçun ticari faaliyetleri sırasında işlenme­si” veya “kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında suçu işleme­leri” 158.maddenin 1.fıkrasının (h) bendinde, keza “serbest meslek sahibi kişiler ta­rafından mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi aynı maddenin 1.fıkrasının (i) bendinde bu suçun birer nitelikli unsuru olarak tanımlanmıştır. Kamu görevlisi olan failin, görev ve sıfatını kötüye kullanarak, menfaatin sağlanması gerektiğine karşı tarafı inandırarak haksız menfa­at temin etmesi bu suçu değil TCK.nun 250/2.maddesinde düzenlenen ikna suretiy­le irtikap suçunu oluşturur. Keza, kamu görevlisi olan failin, görülmesi istenen iş konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı halde, görevli ve yetkili oldu­ğundan ve işi yapacağından bahisle mağduru yanıltarak yarar elde etmesi de bu su­çu değil, TCK.nun 255.maddesinde öngörülen “yetkisi olmadığı halde yarar sağla­ma” suçunu oluşturur.

Suçun işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

Suçun kanuni tanımında açıklandığı üzere, dolandırıcılık suçunun maddi un­surlarından birini oluşturan hileli davranışları gerçekleştiren kişi ile bu davranışlar­la yarar sağlayan kişinin aynı kişi olması gerekmez. Bu itibarla, hileli davranışı ya­parak mağduru aldatan ile yarar sağlayanın farklı kişiler olması halinde, her iki kişi de suçun müşterek faili olarak cezalandırılırlar.

Suçun Mağduru

Suçun mağduru, zarara uğratılan malvarlığının sahibi olan gerçek veya tüzel kişilerdir. Suçun kanuni tanımında “bir kimsenin” aldatılmasından söz edilmesi ne­deniyle, dolandırıcılık suçu ancak belirli bir veya birden fazla (gerçek) kişiye karşı yöneltilen hileli davranışlarla işlenebilir. Toplumun geneline yönelik hileli davra­nışlar, belirli bir veya birden fazla kişiyi aldatmış ise, yine dolandırıcılığın varlığı kabul edilmektedir. Bu itibarla, hile oluşturan davranışlar sonucunda şayet bir kimse aldatılmış ise dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için mağdurun belirlenebilir olması yeterli olup, somut olayda mağdurun mutlaka belirlenmiş olması gerekmez. Ancak, şikayet hakkının kullanılması, açılan davaya suçtan zarar gören sıfatıyla ka­li İma ve etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması bakımından aldatılan kişi (mağdur) ile suçtan zarar gören kişinin belirlenmesi gerekir.

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, gerçekleştirilen hilenin etkisiyle bu İnleye maruz kalan kişinin veya bir üçüncü kişinin zararına olarak fail veya bir l>.ıskasının menfaat elde etmesi gerektiğinden, aldatılan kişi ile malvarlığı zarara uğrayan kişinin aynı kişi olmasına gerek yoktur, ancak bu durumda hileye maruz kalan (aldatılan) kişinin malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunabilme yetkisine sahip bir kişi olması gerekir. Bu yetkiye sahip olmayan bir kişinin aldatılması durumunda dolandırıcılık suçu değil, somut olaydaki duruma göre hırsızlık veya güveni kötüye kullanma suçu oluşur.

Dolandırıcılık suçunun, “kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlan­mak suretiyle” işlenmesi, TCK.nun 158/l-(c) bendinde nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Ancak, mağdurun ehliyetsiz bir kişi olması (tam akıl hastası veya fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneği gelişmemiş bir çocuk olması gibi) yani failin başvurduğu davranışların hileli olduğu­nu algılayabilecek düzeyde fiil ehliyetine sahip olmaması durumunda artık dolandırıcılık suçunun değil, unsurları oluştuğu takdirde hırsızlık suçunun gerçekleştiğin­den söz edilir.