Bono Nedir? Nasıl Düzenlenir?
Bono (veya emre muharrer senet) konusundaki açıklamalara başlamadan önce, basit bir örneğini görmekte yarar vardır.
Bonoda, düzenleyen (borçlu) ile lehtar (alacaklı) arasında bir ilişki vardır. Poliçeden farklı olarak, bonoda muhatap yoktur; senedi düzenleyen ile ödeme yapacak olan kişi aynıdır. Bono, bir kişinin kendisini muhatap gösterdiği poliçeye benzemektedir. Bundan dolayı bonoyu düzenleyen, poliçeyi kabul etmiş olan muhatap gibi düşünülmelidir. Ciro edilmemiş bonodaki ilişki ikili olmakla birlikte, senedin ciro edilmesi ve senet nedeniyle sorumlu kişiler lehine aval verilmesi gibi nedenlerle kişi sayısı artabilir.
Bono, hukuki açıdan “soyut borç ikrarı” niteliğindedir (m. 776/1,b). Ekonomik işlevi açısından bono, daha çok bir kredi aracı olarak kullanılmaktadır. Fakat bazen kısa vadeli yatırım aracı (özellikle senedi iskonto veya kırma denilen yol ile devralan bankalar açısından) veya teminat ya da ödeme aracı olarak da kullanılabilmektedir. TTK m.778, poliçeye ilişkin hükümlerden birçoğuna açıkça yollama yaparak, bu hükümlerin niteliğine aykırı düşmemesi şartıyla bonoya da uygulanması gerektiğini düzenlemiştir.
Bononun Şekil Şartları (Unsurları)
Kıymetli evrakın sıkı şekil şartlarına bağlı tutulduğunu belirtmiştik. TTK, bononun şekil şartlarını saymış olup bu şartlar eksik olduğu takdirde o belge kural olarak bono sayılmaz (m. 776-777).
Bono veya Emre Muharrer Senet Sözcüğü
Senet metninde bono veya “emre muharrer senet” sözcüğünün yer alması gerekir (m. 776/1,a). Şayet senet yabancı bir dilde düzenlenmiş ise, o dildeki bono karşılığı olan sözcüğün yazılması gerekir.
Belirli Bir Bedelin Kayıtsız Şartsız Ödenmesi Vaadi
Bonoda belirli bir bedel içermeli ve bunun kayıtsız ve şartsız ödeneceği vaadedilmiş olmalıdır (m. 776/1, b). Şarta veya temel ilişkiye bağlanmış bir ödeme vaadi, bonoyu geçersiz kılar (m. 777). Bedel, Türk lirası veya yabancı para üzerinden yazılabilir.
Vade
Poliçede olduğu gibi, bonoya da dört tür vadeden (m. 703 vd.) birisi yazılabilir (m. 776/1, c). Vadeyi içermeyen bir senet, görüldüğünde vadeli sayılır (m. 772/2). Görüldüğünde ödenecek bononun, düzenlenme tarihinden itibaren bir yıl içerisinde ödenmek üzere ibraz edilmesi gerekir (m. 704). Aksi takdirde hamil, düzenleyen dışındaki kişilere (başvuru borçlularına) karşı talep hakkını yitirir.
Görüldüğünden belli süre sonra vadeli bononun da düzenlenme tarihinden itibaren bir yıl içerisinde düzenleyene ibraz edilmesi gerekir (m. 693). Fakat bonoda kabul sözkonusu olmadığı için, buradaki ibraz, yalnızca vadenin hesaplanabilmesi açısından önem taşır. Düzenleyen ibraz sırasında bono üzerine tarih yazmaz ise, tarih tespiti için protesto çekilmelidir (m. 695/2).
Senet süresinde ibraz edilmez, görüldüğüne dair şerh alınmaz veya tarih için protesto çekilmez ise, başvuru borçlularından talepte bulunma hakkı düşer (m. 695/2, 730); fakat düzenleyenin sorumluluğu sürer. Bu durumda ibraz, bir yıllık sürenin son günü gerçekleşmiş sayılır ve vade de ona göre saptanır (m. 693, 705/2).
Ödeme Yeri
Bono ödeme yerini içermelidir (m. 776/1, d) fakat açıkça yazılmamış ise, senedin düzenlendiği yer ödeme yeri sayılır (m. 777/3). Düzenleme yeri de gösterilmemiş ise bono geçersiz olur. Bono da adresli veya yerleşim yerli düzenlenebilir.
Lehtar
“Kime veya kimin emrine” ödeme yapılacağı, yani lehtar senette gösterilmelidir (m. 776/1, e). Hamiline bono düzenlenemez. Açıkça gerçek ya da tüzel kişi olduğu belirtilmeli, ad-soyadı veya unvanı yazılmalıdır.
Düzenlenme Günü ve Yeri
Senet, düzenlendiği günü içermelidir aksi takdirde geçersiz olur (m. 776/1,f; 777/1). Düzenlenme yeri de gösterilmelidir fakat açıkça gösterilmese bile düzenleyenin adının (imzasının olmalıydı) yanında yazılı yer düzenlenme yeri sayılır. Bu da yoksa bono geçersiz olur (m. 777/1 ve 4).
Düzenleyenin İmzası
Senet, düzenleyenin imzasını mutlaka içermelidir (m.776/1, g). İmzanın el yazısıyla atılması şarttır. İmzanın yanında düzenleyenin ad-soyadı veya unvanının gösterilmesi zorunlu değildir.
Şekil Şartlarına Aykırılığın Sonuçları
Yukarıda sayılan kayıtların hepsi, bononun geçerliliğine aynı derecede etki yapmadıkları gibi, bunlara ilaveten bonoya yazılabilen (ihtiyari) kayıtlar da vardır. Tüm bu unsur ve kayıtlar birlikte değerlendirildiğinde, geçerlilik açısından bono kayıtları üç grupta toplanır.
- Mutlak zorunlu kayıtlar: Eksiklikleri, belgeyi bono olarak geçersiz kılan şekil şartlarıdır : Bono sözcüğü, belirli bir miktarın kayıtsız ve şartsız ödeneceği vaadi, lehdar, düzenlenme tarihi ve düzenleyenin imzası bu türdendir (m. 776, 777/1).
- Alternatif zorunlu kayıtlar: Senede açıkça yazılmış olmasalar bile eksiklikleri başka bir yoldan giderilmiş sayılan kayıtlardır: Düzenlenme yeri ve ödeme yeri buraya girer. Düzenlenme yeri açıkça gösterilmemiş ise düzenleyenin imzası yanında gösterilen yer, düzenlenme yeri sayılır. Ödeme yeri açıkça gösterilmemiş ise, düzenlenme yeri, aynı zamanda ödeme yeri sayılır. Alternatifler de yok ise, bono geçersizdir (m. 777).
- İhtiyari kayıtlar: İstendiğinde senede yazılabilen ve senet geçerliliği açısından önemi olmayan kayıtlardır. Vade (m. 777/2), faiz (m. 778, 765), aval (778/3, 701), tahkim gibi kayıtlar, ihtiyari kayıtlara örnek olarak verilebilir. Senet üzerine bazı kayıtların yazılmasına izin verilmemiştir, izin verilmemesine rağmen yazılan bu kayıtlar ya geçersiz sayılır (belli bir gün veya düzenlendikten belli süre sonra şeklinde vade içeren senette faiz kaydı, mu- acceliyet kaydı, cezai şart gibi) ya da senedi geçersiz kılar. Örneğin, bedelin ödenmesini şarta bağlayıcı nitelikteki bir kayıt, taksitle ödenmesine dair kayıt bonoyu geçersiz kılar.
Açık (Beyaz) Bono
TTK m.778/2 uyarınca bonolar hakkında da geçerli olan TTK m. 680’e göre; düzenlenmesi sırasında yasal şekil şartlarından biri ya da birkaçı eksik bırakılarak senedi alan kişiye doldurma yetkisi tanınmış olan poliçeye açık ya da beyaz bono (poliçe) denir. Açık bono düzenlenmesi mümkün ve geçerlidir. Genellikle kabul edildiğine göre, açık bonodan bahsedebilmek için senette yalnızca düzenleyenin imzasının bulunması yeterlidir; diğer unsurlar sonradan doldurulabilir. Fakat zorunlu şekil şartları tamamlanmadan geçerli bir bonodan bahsedilemez.
Lehdar, senedin boş bırakılan kısımlarını aradaki anlaşma uyarınca sonradan doldurur. Acaba düzenleyen senedin aradaki anlaşmaya aykırı doldurulduğunu herkese karşı ileri sürebilir mi? İspat yükü kimdedir? Düzenleyen, senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasını senedi alarak anlaşmaya aykırı dolduran kişiye karşı ileri sürebilir fakat bonoyu iyiniyetle devralan üçüncü kişiye karşı kural olarak bunu ileri süremez. Düzenleyen üçüncü kişiye karşı bu savunmasını ancak üçüncü kişi senedi kötü niyetle devralmışsa ya da devir sırasında ağır kusurlu ise yapabilecektir (TTK m.680). Bu hükümler çek için de geçerlidir. HMK m.201 uyarınca, kural olarak senede karşı iddialar ancak senetle ispatlanır. Bu nedenle düzenleyen, açık senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasını kural olarak ancak senetle ispatlayabilir.
İmzaların Bağımsızlığı İlkesi
İmzaların bağımsızlığı (istiklali) ilkesi uyarınca, bonoda (poliçede) imzası bulunan herkes, diğerlerinin sorumluluğundan ayrı ve bağımsız olarak sorumluluk altına girer. Bono (poliçe) üzerine atılan her imza, kendi sahibini diğer imzalardan bağımsız olarak bağlar. Bu kural, kimi zaman hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuruyor görünse bile, tedavül kabiliyeti yüksek kambiyo senetlerinde, işlem güvenliğini sağlamak açısından geçerli olması gereken bir kuraldır. Ehliyetsiz kişinin attığı imza kendisini bağlamadığı gibi, imzası taklit edilen kişinin sorumluluğu da söz konusu olmaz fakat senet geçerli ve diğer imza sahipleri için bağlayıcı kalır. Yetkisiz temsil (m. 678) hâlinde de senetten dolayı, senette temsil edilen olarak görünen kişi değil, yetkisiz temsilci sorumlu tutulur (m. 677).
Anılan ilkenin önemli bir diğer sonucu da, her imza sahibinin, imza attığı andaki senet metni ile sorumluluk altına girmesidir. Kambiyo senetlerinde tahrifat yapmak, resmi evrakta sahtekârlık suçunu oluşturmakta (TCK m.210) ise de, tedavüle çıkarılmasından sonra senet metninde, örneğin bedelde tahrifat yapılmış ise, herkes, imza attığı andaki bedel ne ise onun üzerinden sorumlu olur (TTK m.748).
Ciro
Ciro TTK’da poliçe hükümleri arasında düzenlenmiş (TTK m.681-690); bono ve çek bakımından da kural olarak poliçenin cirosuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiştir (TTK m.778, m.818). Bu nedenle TTK’daki ve açıklamalardaki poliçe sözcüğü yanıltmamalıdır.
Cironun Hukuksal Niteliği
Emre yazılı bir senedin devri için, senedin mülkiyeti yanında senetteki alacak hakkının da devrini sağlamak gerekir. Bu iki hususu bir arada sağlayan hukuki kurum olarak ciro, emre yazılı bir kıymetli evrakın bir başkasına devrine imkân veren soyut bir işlemdir. En yaygın ve normal devir yolu ciro olmakla beraber, emre yazılı senedin bir malvarlığından çıkarak başkasının malvarlığına girmesi başka şekillerde de gerçekleşebilir. Miras, cebri icra, bir ticari işletmenin aktif ve pasifleriyle birlikte devri (TTK m.11/3, TBK m.202), beyaz ciro ile devralan kişinin anlaşarak, senet zilyetliğini başkasına devretmesi (684/2,c), iyiniyetli iktisap (TTK m.686/2) gibi. Hatta, az rastlanmasına rağmen, senetteki hakkın ciro yerine alacağın temliki yolu ile devri de mümkündür (TBK m.183 vd.).
Hamil, ciro ile senet dolayısıyla haiz olduğu tüm hakları değil, senetten doğan hakları devreder (m. 684/1). Buna göre; senedi kabul ve ödeme için arz, protesto gibi hakkı koruyucu işlemleri yapma, başvuru hakkını kullanma gibi yetkiler ciro ile geçer. Ciro ile devrin gerçekleşmesi için senet zilyetliğinin de ciro edilene nakledilmesi gerekir.
Cironun Tarafları
İlk ciro, senet lehtarı veya onun yetkili temsilcisi tarafından, daha sonraki cirolar ise yetkili hamiller tarafından yapılabilir. Senet herhangi bir üçüncü kişiye ciro edilebilir. Senette zaten adı geçen birisine de yapılabilir. Senette ismi bulunan (düzenleyen, lehtar, muhatap, ciranta gibi) birisine yapılan ciroya “geriye ciro” denmektedir. Bu halde alacaklı ve borçlu sıfatları aynı kişide birleşebilmesine rağmen senetteki borç sona ermez; bu kişi senedi tekrar ciro edebilir (TTK m.681/3, karş. TBK m.135).
Senedi geriye ciro yoluyla devralan kişi, ancak kendisinden önceki cirantalara başvurabilir; kendisinden sonraki cirantalara başvuramaz. Bunun gerekçesi, hiç kimsenin daha sonra ödeme yapmak zorunda kalacağı bir kişiden senet bedelini talep edememesi gerektiği düşüncesidir.
Cironun Şekli
Ciro yazılı bir beyandır; sözlü olamaz. Bono (poliçe) üzerine veya bonoya bağlı alonj denilen ve poliçenin arka yüzünün devamı olan kağıt parçası üzerine yazılır (TTK m.683/1). Uygulamada genellikle bononun arkasına yazılır. Ancak, açık olması kaydıyla poliçenin ön yüzüne de ciro kaydı yazılabilir. Bononun arkasına atılan bir imza da ciro sayılır. Oysa herhangi bir açıklama olmaksızın ön yüze atılan bir imza, aval niteliğindedir (TTK m.701). Cironun kayıtsız ve şartsız yapılması gerekir. Ciro, belirli şartlarla yapılmışsa batıl olmaz fakat o şartlar yazılmamış sayılır. Kanunun izin verdiği şartlar bunun dışındadır, ciro yasağı (m. 685/2), sorumsuzluk şartı (m. 685/1) gibi. Kısmi ciro ise batıldır (TTK m.682).
Cironun Yapılabileceği Zaman
Ciro, senedin lehdarın eline geçtiği andan, m. 714 vd.de düzenlenen ödememe protestosu çekilene veya protesto süresi bitene dek yapılabilir. Daha sonra yapılan (gecikmiş) ciro, alacağın temliki hükmündedir (TTK m.690). Yani senedi gecikmiş ciro ile devralan kişi, bir alacağı temlik alan konumuna girer. Ayrıca, bu kişi, senedi temlik edene karşı, kambiyo hukukuna dayanarak başvuruda bulunamaz.
Cironun Türleri
Ciro çeşitli ölçütlere göre sınıflandırılabilir. Biz, özellikle önem taşıyan iki ölçüt çerçevesinde ciro türlerini ele alacağız. Yapılış şekli açısından tam/beyaz ciro olmak üzere iki türlü, yapılış amacı açısından ise, temlik/tahsil/rehin cirosu olmak üzere üç türlü ciro vardır:
Yapılış Şekli Açısından
Ciro şerhinde, kime ciro yapıldığı gösterilmiş ise tam ciro vardır. Örneğin : “Cemil Can’a ödeyiniz. İmza (Lami Kaya)” gibi. Cironun normal şekli budur.
Beyaz ciro ise, ciro yapılan kişinin belirtilmediği cirodur. Ya yalnızca imzayı veya imza ile birlikte devir ibaresini içerir (TTK m.683/2). Böylece senet, hamiline yazılı imiş gibi tedavül eder fakat hamiline senet haline gelmiş olmaz. “Hamiline” ciro da beyaz ciro sayılır (m. 682/3).
TTK m.686/1 uyarınca, bir beyaz ciroyu bir başka ciro takip ederse beyaz cironun, son ciroyu imzalayan kimseye yapıldığı var sayılır. Böylece silsile kanunen düzgün sayılmış olmaktadır. Bir kişi senedi beyaz ciro yoluyla devraldıktan sonra başkasına devretmek isterse, çeşitli devir olanaklarından yararlanabilir (Bkz. m. 684/2).
Yapılış Amacı Açısından
Yapılış amacı açısından üç tür ciro vardır:
Temlik Cirosu
Senedin ve senetteki alacağın devri amacıyla yapılan cirodur. Şekil açısından tam veya beyaz ciro şeklinde olabilir. Şayet bir ciro, tahsil ya da rehin amacıyla yapıldığına dair bir açıklık içermiyor ise, temlik cirosu sayılır. Temlik cirosu üç işleve sahiptir.
- Temlik (devir) işlevi: Temlik cirosu yapılır ve senet zilyetliği devredilirse, senetteki hak devredilmiş olur (m. 684/1).
- Teşhis (tanıtma) işlevi: Borçlu, cirolar sayesinde senedi kendisine ibraz edip alacağı tahsil etmek isteyen kişinin yetkili (= meşru) hamil olup olmadığını saptayabilir. Birbirine bağlı cirolar, hamilin şeklen hak sahipliğine karine oluşturur (m. 686/1). Ciroların birbirine bağlı olması, ciro zincirinin düzgün olması demektir. Yani, ilk ciroyu lehtar yaptıktan sonra, sırası ile her cirantanın bir önceki aşamada kendisine ciro yapılan kişi olarak gözükmesi ve bu silsilenin hamile kadar gelmesidir. Ciro zincirinde kopukluk varsa bu aşamadan sonraki diğer cirolar geçersiz olur.
Şayet cirolar tam ciro şeklinde ise, teşhis tam olarak gerçekleşir. Araya beyaz ciro girdiğinde bu zorlaşmakta ve silsilede kopukluk olduğu sanılmaktadır. Oysa beyaz ciro, ciro silsilesini bozmamaktadır. Çünkü m. 686/1, c. 3, “Bir beyaz ciroya diğer bir ciro izlerse, son ciroyu imzalayan kişi, poliçeyi beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır” diyerek kopukluğu gidermektedir.
- Teminat (garanti) işlevi: Bir poliçeyi temlik cirosu ile devreden ciranta, kendisinden sonra gelen kişilere karşı poliçenin kabul edileceği ve ödeneceği konusunda güvence vermiş sayılır. Bu nedenle, poliçenin kabul edilmemesi veya ödenmemesinden dolayı kural olarak sorumludur.
Tahsil Cirosu
Tahsil cirosu, senetten doğan bütün hakları devretmek için değil, ciro edilen kimseye senet bedelini tahsil ve buna bağlı işlemleri yapma yetkisini vermek için yapılır. Bu tür ciroda, ciro eden senedin mülkiyetini muhafaza etmekte, ciro edilen ise, senet bedelinin tahsili konusunda cirantanın temsilcisi sıfatını kazanmaktadır. Bu itibarla ciro edilen poliçeden doğan hakları kendi adına değil, ciranta adına kullanır. Tahsil cirosunun temlik veya teminat işlevi yoktur; yalnızca teşhis işlevi vardır.
Tahsil cirosu ile poliçeyi devralan hamil, senedi ancak tekrar bir tahsil cirosu ile devredebilir. Temlik veya rehin cirosu yapamaz. Tahsil cirosu ancak tam ciro seklinde yapılabilir ve ayrıca ciroda “tahsil içindir”, “vekâleten”, “tevkil içindir” gibi, tahsil cirosu olduğunu gösterir bir ibare yer almalıdır (m. 688/1). Böyle belirtilerek yapılan ciroya “açık tahsil cirosu” denilmektedir. “Örtülü tahsil cirosu” yapılması da mümkündür.
Tahsil cirosunda, ciro edilen hamil, cirantanın temsilcisi durumunda olduğundan, ancak cirantaya karşı ileri sürülebilecek defiler, hamile karşı da ileri sürülebilir (m. 688/2). Buna karşılık hamilin şahsına karşı ileri sürülebilecek kişisel defiler ileri sürülemez.
Tahsil cirosu ile verilen yetki, cirantanın ölümü ya da fiil ehliyetini kaybetmesi ile sona ermez.(m. 688/3).
Rehin Cirosu
Rehin cirosu, poliçeye bağlanmış olan hakkı, ciro edilen kişiye rehnetmek amacıyla yapılır. Rehin cirosu ile senedi devir alan kişi, feri olmakla beraber senet üzerinde ayni bir hak kazanmıştır. Rehin cirosu ancak bir tam ciro seklinde yapılabilir. Ayrıca ciroda “bedeli rehindir”, “teminat içindir” gibi rehnin varlığını gösteren bir ibarenin bulunması gerekir (Açık rehin cirosu). Örtülü rehin cirosu da yapılabilir.
Rehin cirosu ile poliçeyi devralan kişi, poliçeyi ancak tahsil cirosu ile devredebilir (m. 689/1). Rehin cirosunda poliçeyi devralan senetten doğan hakları kendi adına kullanır. Bu nedenle, cirantaya karşı ileri sürülebilecek şahsi defiler kendisine karşı ileri sürülemez (m. 689/2). Fakat borçlu, rehinle temin edilen asıl alacağa ilişkin defileri ileri sürebilir; çünkü rehin feri nitelikte olduğundan, asıl borç geçersiz ise rehin de geçersiz olacaktır.
Aval
Aval, senet nedeniyle sorumluluk altına girmiş kişiler lehine verilen bir tür özel kefalettir (TTK m.700-702, TTK m.778). Aval sayesinde, senedi devralacaklara ek bir güvence sağlanır. Çünkü senet sorumluları arasına aval veren de katılmış olur. Aval veren kişiye avalist denir.
Avalin Şekli ve Tarafları
Aval, bono (poliçe) veya alonj üzerine, “Aval içindir” ya da benzeri bir ibarenin yazılması ve aval veren kişi tarafından imzalanması suretiyle olur. Kimin lehine verildiğinin de aval şerhinde gösterilmesi gerekir; aksi takdirde düzenleyen lehine verilmiş sayılır. Muhatap ve düzenleyen dışında poliçenin ön yüzünde bir kişinin sadece imzası varsa kanun bunu da aval şerhi saymaktadır (m. 701/3).
Senedin arka yüzüne veya alonj üzerine sadece imza atılırsa bu aval sayılmaz; duruma göre belki, m. 683/2 uyarınca beyaz ciro sayılabilir. Ancak kimin lehine olduğu yazılmadan “aval içindir” yazılıp imza atılırsa yine düzenleyen lehine aval verilmiş sayılır.
Aval kural olarak kayıtsız ve şartsız olmalıdır. Bunun istisnasını kısmi aval oluşturur (TTK m.700/1). Kısmi aval dışındaki bir şartla yapılan aval yine ge- çerlidir; yalnız şartlar geçersiz sayılır. Aval şerhinde tarih gösterilmesi zorunlu değildir; istenirse yazılabilir.
Genellikle üçüncü kişiler aval verir. Gerçi senette imzası olan birisinin de aval vermesine yasal bir engel yoktur (m. 700/2); ancak senette imzası bulunan birisinin (örneğin lehdar, düzenleyen, ciranta) aval vermesi çoğunlukla anlamsız ve yararsızdır. Ancak kısmen kabul eden muhatabın ya da sorumsuzluk şartı koyan cirantanın aval vermesi işe yarayabilir. Birden çok kişinin birlikte aval vermesi de mümkündür.
Aval ancak senette imzası bulunan ve sorumluluğu söz konusu olabilecek kişiler lehine verilebilir; sorumlu olmayanlar için aval verilmez. Örneğin, ciranta senedi ciro ederken kabul etmemeden ve ödememeden sorumsuzluk şartı koymuş ise (m. 685), sorumluluğu söz konusu olamayacağı için, onun lehine aval de verilmez.
Aval, sorumluluk altına girdiği poliçede gözüken bir kişi lehine verilebilir. Bu itibarla, muhatap ancak kabul ettiği andan itibaren sorumluluk altına gireceğinden, onun lehine aval de ancak kabul ettiği andan itibaren verilebilir. Senette imzası bulunmayan birisi lehine aval verilemez. Örneğin, senedi beyaz ciro ile devralıp imza atmaksızın başkasına devreden kişi lehine aval verilmesine olanak yoktur.
Avalin Hükümleri
Sorumluluğu açısından avalist, kimin lehine aval vermiş ise onunla aynı şart ve derecede olmak üzere sorumludur (m. 702, 724). Lehine aval verilen kişiye başvuru hakkı doğduğunda, onun lehine aval verene de başvuru hakkı doğar. Avalist, bono (poliçe) bedelinden dolayı diğer borçlularla birlikte müteselsilen sorumludur (m. 724). Dolayısıyla hamil, önce lehine aval verilen kişiye başvurmak zorunda kalmaksızın doğrudan aval verenden talepte bulunabilir.
Avalistin sorumluluğu, lehine aval verilen kişinin sorumluluğundan bağımsızdır. Çünkü m. 702/2’ye göre, “Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü ge- çerlidir”. Şu hâlde, lehine aval verilenin borcu (örneğin, ehliyetsizlik veya imza sahteliği nedeniyle) geçersiz bile olsa, kural olarak avalist sorumlu kalmakta devam edecek, fakat istisna olarak, şekle ait eksiklikten dolayı aval verilenin borcu geçersiz ise avalist de sorumlu tutulamayacaktır. Örneğin lehine aval verilen kişinin senette el yazılı imzası yok ise, hem lehine aval verilenin hem avalistin borcu geçersiz sayılmalıdır.
Avalist, senet bedelini ödediğinde, lehine aval verdiği kişiye ve ona karşı sorumlu olan diğer kişilere karşı senetten doğan hakları kazanır (m. 702/3). Ödeme yapan avalist başvuru hakkını kullandığında borçlu, diğer poliçe borçlularına karşı öne sürebileceği kişisel defileri avaliste karşı kural olarak ileri süremez (m. 687).
Avalin Sona Ermesi
Kabul eden muhatabın ödeme yapması avali sona erdirir. Ayrıca, hamilin başvuru hakkını kaybetmesi (m. 730) durumunda da avalistin borcu düşer. Poliçenin zayi olması da avalistin borcunu sona erdirir; iptal kararı alınmış olsa bile bu ancak kabul eden muhatap ile onun avalisti açısından hüküm doğurur.
Bononun Ödenmesi
Ödeme İçin İbraz
Bonoya (poliçeye) bağlanmış borç, TBK m.89’un aksine, götürülecek değil, aranacak bir borçtur. Bu nedenle hamilin gelerek senedi borçluya ibraz etmesi gerekir. Ödeme için ibrazın iki büyük önemi vardır: Birincisi, borçluyu temerrüde düşü
rebilmek için temel şarttır. İkincisi, ibraz, borcun ödenmemesi halinde başvuru haklarının kullanılabilmesi için gerekli protesto çekmenin de zorunlu ön şartıdır (m. 713-714).
Süresi
Görüldüğünde vadeli bonun (poliçenin), üzerinde yazılı düzenlenme tarihinden itibaren bir yıl içinde ödeme için ibraz edilmesi gerekir (m. 704). Diğer üç tür vadeli bonolarda (poliçelerde) ise, ödeme gününde veya onu izleyen iki iş günü içerisinde ödeme için ibraz edilmeleri gerekir (m. 708). İbraz süresi hak düşürücü nitelikte olup, mücbir sebeplerin gerçekleşmesi dışında uzamaz. İbraz süresi kaçırıldığı takdirde başlıca şu sonuçlar doğar:
- Hamil açısından alacaklı temerrüdü gerçekleşir ve borçlu, senet bedelini tevdi hakkı kazanır (m. 712, m. 778).
- Hamil, asıl borçlu dışında, başvuru borçlularından talepte bulunma hakkını kaybeder.
- Asıl borçluya başvuru hakkının kapsamı daralır ve yalnızca m. 725/1,a’daki borcu devam eder; aynı maddenin diğer bentlerindeki meblağları ödeme zorunluluğu kalmaz.
Yeri
Bono (poliçe) ödeme yerinde (m. 671/1,e) ibraz edilir. İbraz, borçlunun varsa ticaret yerinde, yoksa konutunda yapılır (m. 755). Ödeme yerinin mülki birim şeklinde senet üzerinde gösterilmesi zorunlu olmakla birlikte, borçlunun ticari veya konut adresinin açıkça yazılması şart olmadığından borçlunun ticaret yeri veya konutun bulunduğu yerin hamil tarafından TTK. m.755/2 uyarınca araştırılması gerekmektedir.
Yöntemi
İbraz, bedelinin ödenmesi talebi ile birlikte senedin borçluya verilmesini gerektirir; yoksa senedin borçluya gösterilmesi ile yetinilmez.
Ödeme
Bonoya (poliçeye) bağlı borç vadenin gelmesi ile muaccel olur. Bononun ödenmesi için ibrazının ilk şartı (vadeden önce müracaat durumları saklı kalmak üzere), vadenin gelmesidir. Senedin vadesinden önce ibrazı durumunda asıl borçlu, vadenin gelmediği defisini ileri sürebilir. Bu defi senet metninden anlaşılan mutlak bir defidir. Hamil vadeden önce bedeli ödemesi için asıl borçluya zorlamada bulunamaz. Asıl borçlu da vadeden önce ödemeyi kabul etmesi için hamili zorlayamaz (TTK m.710).
Muhatabın vadede ödeme yaparken, ciro zincirine göre hamilin meşru hamil olup olmadığını kontrol etmesi gerekir ancak imzaların sağlıklı olup olmadığını araştırma yükümü yoktur. Vadesinden önce ödeme yaparsa borçlunun kontrol yükümlülüğü daha ağırdır. Çünkü, vadesinde ödeme yapıyormuş gibi yukarıdaki kontrolü yapması yanında ayrıca, senetteki imzaların sağlıklı olup olmadığını da araştırması gerekir (m. 710/2). Aksi takdirde, ciro silsilesindeki imzalarda sahtelik var ise, vadeden önce ödeyen muhatap, haklı hamile tekrar ödeme yapmak zorunda kalabilir.
Asıl borçlunun, ödeme yapması ya da bedeli bankaya tevdi etmesi durumunda senetten doğan tüm haklar düşer. Asıl borçlu, senet bedelinin tamamını ödüyorsa senedin geri verilmesini ve üzerine ibra şerhi yazılmasını isteyebilir (m. 709/1). Bu isteğe hamil uymadığı takdirde ise ödeme yapmaktan kaçınabilir.
Hamil kısmi ödemeyi reddedemez (m. 709/2, karş. TBK m.84). Kısmi ödemeyi reddeden hamil, bu miktar için başvuru hakkını yitirir. Kısmi ödeme durumunda hamil, kalan kısım için başvuru hakkına sahiptir. Senedin asıl borçluya verilmesi de gerekmez fakat asıl borçlu, kısmi ödemenin senet üzerine yazılmasını ve kendisine bir makbuz verilmesini isteyebilir (m. 709/3).
Vade gelmiş ancak kimse ortaya çıkmıyor ise, bu durumda asıl borçlunun borcu sona ermez (bkz. m. 730); asıl borçlunun senet bedelini bankaya tevdi etmesi gerekir (m. 712). Aksi takdirde borçlu sıfatı sürecek ve ilerde temerrüt faizi ödemek zorunda kalacaktır.
Ödememe Durumunda Sorumluluk ve Başvuru Hakkı
Hamile Karşı Sorumlu Olanlar ve Sorumluluğun Niteliği
Bonoda (poliçe ve çekte) imzası bulunan herkes, kendisinden sonra gelen herkese karşı, senedin kabul edilmemesi ve ödenmemesinden dolayı kural olarak sorumludur (m. 679, 685, 713). Bu sorumluluk müteselsil olup hamil, kendisinden önceki kişilerin birisine, birkaçına veya tamamına, borçlanma sıralarını gözetmeksizin başvurma hakkına sahiptir (m. 724). Bonodan (poliçeden) dolayı sorumlu tutulabilecek kişiler, asıl borçlu ve başvuru borçluları olmak üzere iki gruba ayrılır:
- Asıl borçlu: Bonunun asıl borçlusu senedi düzenleyen, poliçenin asıl borçlusu kabul eden muhataptır. Asıl borçlunun yanında, varsa onun avalisti ile bunların yetkisiz temsilcileri (TTK m.678) de asıl borçlu gibi sorumludurlar. Bu nedenle, senet vadesi geldiğinde önce asıl borçluya gidilerek ödeme talebinde bulunulması gerekir.
- Başvuru borçluları: Senette imzası olan diğer (kabul etmiş muhatap, varsa onun avalisti ile bunların yetkisiz temsilcileri dışındaki) kişiler olup düzenleyen, cirantalar ve avalistler buraya girer. Senet asıl borçluya ibraz edilip ödenmezse ya da ödeme tehlikeye düşerse, durumun kural olarak protesto çekilmek suretiyle tespiti üzerine, hamil, başvuru borçlularına başvurabilecektir. Hamilin başvurduğu bir kişi ödeme yaparsa, o da kendisinden önceki sorumlulara sıra gözetmeksizin başvurabilir (m. 726) ve bu şekilde yapılan başvurular düzenleyene kadar gelir.
Başvuru Hakkının Kullanılma Şartları
Maddi Şartlar
Başvuru hakkının kullanılabilmesi için aşağıdaki iki olasılıktan birisinin gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan ilki vadede (ödeme gününde); diğeri ise vadeden önce gerçekleşebilmektedir.
- Senedin Ödenmemesi: Zamanında ve usulünce ibraz edilen senet, ödeme gününde asıl borçlu tarafından ödenmez ise, hamil başvuru borçlularına gitme hakkını kazanır (m.713/1).
- Ödemenin Tehlikeye Düşmesi: Vadesi gelmiş olmamasına rağmen, senedin ödenmesi bazı hallerde tehlikeye düşebilir. Ödenme konusunda ciddi kuşkular yaratan bu haller gerçekleştiğinde, hamilin yine vadeyi bekleme-
sine gerek yoktur. Düzenleyen iflas eder veya ödemelerini tatil eder ya da aleyhindeki icta takibi semeresiz kalırsa, hamil vadeden önce başvuru hakkını kullanabilir (m. 713/2,b). Söz konusu durumlarda, vadeden önce başvuru hakkını kullanan hamilin durumu gösteren protesto evrakını ya da aciz vesikasını (İİK. m.105,143) ya da sair diğer belgeleri talebine eklemesi gerekir. Bunun dışında vadeden önce başvuru hakkını doğuran diğer durumlar için bkz. TTK. 713/2,a ve 713/2,c.
Şekli Şart (Protesto Çekilmesi)
Protesto, poliçenin kabul edilmemesi (kabul etmeme protestosu ile ilgili olarak bkz. TTK. 714/2 ve TTK. 714/4) ile bono ve poliçenin asıl borçluları ya da avalist- leri tarafından ödenmemesi durumunda bunların resmen tespit edilmesidir (m. 714/1). Bu tespit noter tarafından yapılır ve protesto evrakına kayıt edilir (m. 715 vd.). Kural olarak protestonun çekilmesi başvuru hakkının kullanılmasının temel şartıdır. Ancak istisnai hallerde, protesto çekilmeksizin başvuru hakkı kullanılabilir. Hamilin başvuru hakkını kullanabilmesi için protesto düzenlemesine gerek olmayan bu istisnai durumlar kanundan (TTK. m.714/6, 731) veya düzenleyenin ya da diğer sorumluların iradesinden (TTK. m.722) kaynaklanabilir.
Senedin ödenmemesi halinin noter aracılığı ile resmen saptanması, ödememe protestosu ile olur. Ödeme yerindeki noterce düzenlenir. İçeriği m. 716’da gösterilmiştir. Hangi süre içerisinde çekileceği konusunda ikili bir ayırım yapılmalıdır.
- Görüldüğünde vadeli bonoda (poliçede), bir yıllık ibraz süresi içinde ödeme için ibraz edilmelidir. Ödenmezse protesto çekilir (m. 714/3). Şayet ödeme için ibraz, sürenin son günü yapılmış ise, protesto izleyen ilk iş günü de çekilebilir (m. 694/1, 714/2-3).
- Diğer üç tür vadeli bonolarda (poliçelerde), ödeme gününü izleyen iki işgünü mesai saatleri içinde ödememe protestosunun çekilmesi gerekir (m. 714/3).
Ödememe protestosu çekilmiş olup olmaması da bazı sonuçlar doğurur. Protesto sayesinde, o ana kadar donmuş halde duran başvuru borçlularının sorumlulukları gündeme gelir (m. 713 vd.). Ayrıca, protesto çekilmesinden sonra artık senedin ciro ile devri olanağı kalmaz; çünkü protestodan sonraki ciro alacağın temliki sayılır (m. 690). Nihayet, ödememe protestosu çekilmesi, borçlunun ticari itibarını zedeler.
Protestonun hiç veya zamanında çekilmemesi protestodan muafiyet hâlleri haricinde başvuru hakkının kaybedilmesine yol açar. Hamilin başvuru hakkını kullanabilmesi için protesto düzenlemesine gerek olmayan istisnai durumlar kanundan (TTK m.714/6, 731) veya düzenleyenin ya da diğer sorumluların iradesinden (TTK m.722) kaynaklanabilir. Ödememe protestosu çekilmesi için öngörülen ve “ödeme gününü izleyen iki işgünü” süresi hak düşürücü nitelikte olup hâkim tarafından resen dikkate alınması gerekir.
Başvuru Hakkının Kullanılış Yöntemi
Senet asıl borçluya ibraz edildikten ve protestodan muafiyet halleri mevcut değil ise protesto da çekildikten sonra başvuru hakkı kullanılır. Kime başvuruluyorsa sorumsuzluk şartı olup olmadığına da bakılmalıdır. Zira cirantalar ödememeden sorumsuz olacaklarını öngörebilirler (m. 679, 685).
Senedin ödenmemesi durumunda hamil, protesto evrakı ile birlikte bonoyu başvurduğu kişiye ibraz etmek suretiyle başvuru hakkını kullanır. Borçlu, ayrıca makbuz istemek hakkına da sahiptir (m. 727). Hamile ödeyen kişi de kendisinden önceki sorumlulara başvururken protesto evrakı ile birlikte poliçeyi ibraz etmeli ve talep ediliyorsa ödeme karşılığında makbuz düzenlemelidir.
TTK m.725 hamilin başvuru hakkının kapsamını ve TTK m.726 da ödeyen kişinin başvuru hakkının kapsamını sınırlayıcı olarak belirlemiştir.
İhbar
TTK m.723 uyarınca hamil, ödememe durumunu, protesto gününü, şayet protestodan muafiyet varsa ibraz gününü izleyen dört iş günü içerisinde kendi cirantası ile düzenleyene bildirmek zorundadır. İhbar, noter kanalıyla veya sadece poliçenin iadesi suretiyle yapılabilir. Her ciranta da aldığı ihbarı, aldığı günü izleyen iki işgünü içerisinde kendi cirantasına bildirmek zorundadır; böylece işlem düzenleyene kadar sürer. Sonuçta düzenleyen, birisi doğrudan hamilden, diğeri dolaylı biçimde lehtardan olmak üzere iki ihbar alır.
İhbarın yapılmaması başvuru hakkını kaybettirmez ise de ihbarın hiç veya zamanında yapılmamasından doğacak zararı tazmin yükümlülüğü doğurur (m. 723/7). İhbar protesto yerine geçmez.
Başvuru Hakkının Düşmesi
TTK m.730 uyarınca, şu hâllerden birisi gerçekleştiğinde hamilin başvuru hakkı düşer:
- Poliçelerde, kabule arzı zorunlu bir poliçenin hiç veya zamanında kabule arz edilmemesi veya arz edilmesine ve kabul edilmemesine rağmen protesto çekilmemesi,
- Bono ve poliçelerde ödeme için hiç veya süresinde ibraz edilmemesi veya ibraz edilmesine ve ödenmemesine rağmen protesto çekilmemesi.
Başvuru Hakkı Dışında Senet Bedelini Tahsil Olanakları
Bonoda hamil, başvuru hakkı dışındaki şu yollardan birisi ile alacağını tahsil olanağına sahiptir: Asıl borç ilişkisine dayanan dava, sebepsiz iktisap davası. Poliçelerde ayrıca hamil karşılığın devrinden de yararlanabilir (bkz. TTK m.733).
Asıl (Temel) Borç İlişkisine Dayanan Dava Hakkı
Türk Borçlar Kanunu’nun 133 üncü maddesi uyarınca mevcut bir borç için kambiyo senedi verilmesi, borcun yenilenmesi anlamına gelmez; başka bir deyişle senet, ifa yerine değil ifa uğruna verilmiş sayılır; taraflar aksini kararlaştırabilir (TBK m.133/2). Bu nedenle alacaklı, biri temel ilişkiye, diğeri kambiyo senedine dayalı iki adet talep hakkına sahiptir (Hakların Yarışması).
Kambiyo senedinin vadesi dolana kadar temel ilişkiden doğan borç donmuş sayılır. Çünkü mevcut bir borcun ifası için verilen kambiyo senedini alan alacaklı, alacağını öncelikle senede dayanarak istemeyi kabul etmiş olur. Dolayısıyla, asıl borcun vadesi, senedin vadesine dek uzatılmış sayılır. Şayet alacaklı önce asıl borca dayalı bir talepte bulunursa, borçlu, o borç için kambiyo senedi verildiği savunması yapabilir.
Herhangi bir nedenle, senetten doğan alacak tahsil edilemiyorsa o zaman asıl (temel ilişkiden doğan) alacak talep edilebilir. Başvuru hakkının düşmesi (TTK m.730) veya zamanaşımı süresinin dolması (TTK m.749) gibi hâllerde hamil, asıl ilişkiden doğan alacağını isteyebilir. Bu talep hakkı, ancak doğrudan ilişki içerisinde bulunanlar (taraflar) arasında kullanılabilir. Yoksa senedin cirosu, asıl ilişkiden doğan hakların da devrini mümkün kılmadığı için, senedi ciro ile devralan birisi, asıl ilişkiye dayanarak talepte bulunamaz.
Sebepsiz Zenginleşme Davası
Bonoya da uygulanacak olan (TTK m.778/1,d) TTK’nın “Sebepsiz Zenginleşme” kenar başlıklı 732 nci maddesinin ilk fıkrasına göre, “Zamanaşımı nedeniyle veya poliçeden doğan hakların korunması için gerekli işlemlerin yapılmasının ihmal edilmiş olması dolayısıyla, düzenleyenin veya kabul edenin poliçeden doğan yükümlülükleri düşmüş olsa bile, bunlar poliçenin hamiline karşı, onun zararına zenginleşmiş olabilecekleri kadar borçlu kalırlar”. Cirantalar aleyhine sebepsiz zenginleşme davası açılamaz (m. 732/3). Dava açılan kişinin zenginleşmiş bulunması gerekir.
Haksız zenginleşmenin varlığı karinedir; aksini kanıtlama yükü, davalıdadır (m. 732/4). Davada, zenginleşme miktarı kadar bir bedel istenir. Zamanaşımı süresi, poliçenin zamanaşımına uğradığı tarihi takip eden tarihten itibaren bir yıldır.
Bonoda Zamanaşımı Süreleri
Bonoyu düzenleyeni poliçeyi kabul etmiş muhatap gibi düşünmek gerektiği için (TTK m.779/1, 778/1,h, 749-751).
- Hamilin düzenleyene karşı açacağı davalar vadeden itibaren üç yıl (m. 749/1),
- Hamilin cirantalara karşı açacağı davalar protesto tarihinden, senette pro- testosuz kaydı varsa vadeden itibaren bir yıl (m. 749/2),
- Ödeyen kişinin kendisinden öncekilere karşı açacağı davalar bonoyu ödediği veya bononun dava yolu ile kendisine karşı öne sürüldüğü tarihten itibaren altı ay geçmekle zamanaşımına uğrar (m. 749/3).
Zamanaşımının Kesilmesi
Poliçe hükümlerine atıfta bulunan TTK. m.778/1 dolayısıyla TTK. m.750’de sayılan nedenler burada da geçerlidir. Buna göre, dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi, alacağın iflas masasına bildirilmesi nedenleri ile zamanaşımı kesilir. Zamanaşımını kesen sebep kim hakkında gerçekleşmiş ise ancak ona karşı hüküm ifade eder. Zamanaşımı kesilince süresi aynı olan yeni bir zamanaşımı süresi başlar (TTK. m.751/1; TTK. m.778/1-h).