Memurlarda Atama İptali Davası Nedir?

Avukatlık ücret sözleşmesinin geçerli olup olmadığına ilişkin Yargıtay kararları

Avukatlık ücret sözleşmesinin geçerli olup olmadığına ilişkin Yargıtay kararları

Özet: Ücretin nisbi olarak belirlenmesi durumunda “başarıya göre ücret belirleme” zorunluluğu kaldırılmış olup, sadece %25’i geçmemek koşuluyla vekalet ücretinin nisbi olarak belirlenmesi mümkün hale gelmiştir.

Taraflar arasındaki 5.9.2000 tarihli Avukatlık Ücret Sözleşmesine göre; davacı avukatın, Küçükçekmece 1. ve 2.Asliye Hukuk Mahkemelerinde yürütülen davaları takip ettiği ve davalı lehine sonuçlandığı, önceki sözleşmelerin iptal edildiği ve bu yeni sözleşmenin yapıldığı belirtilerek, sözleşmenin 2. Maddesinde, Firuzköy, eski no’su 1741 yeni nosu 6202 parsel olan taşınmazla ilgili olarak Küçükçekmece Sulh Hukuk Mahkemesindeki 1999/607 E sayılı dava dosyasında bilirkişi raporu alındığı, taşınmaza 482.638 TL bedel takdir edildiği, bunun 1/2 hissesinin 241 milyar olarak gösterildiği, tarafların sözleşme tarihi itibarı ile hisse payını 300 milyar TL olarak kabul ettikleri, bu paranın %15’i olan 45.000 TL’nin davalı müvekkil tarafından avukata ödeneceği, ayrıca 1/2 hissenin satıldığı günkü serbest piyasa değeri olan rakam ile 300.000 TL arasındaki farkın %10’u olan bedelin Türk Lirası olarak davacı avukata ödeneceği, şayet arsanın satışının bu tutarın altında olması halinde %10’luk farkın ödenmeyeceği, davanın bitiminden itibaren 18 ay içerisinde iş bu taşınmazın satılmış olacağının kararlaştırıldığı anlaşılmıştır.
Bilindiği üzere 2.5.2001 tarihinde kabul edilip, 10.5.2001 tarih ve 24398 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4467 sayılı Kanunla, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun bazı maddeleri değişikliğe uğramıştır. Avukatlık Kanununun 4467 sayılı yasa ile yapılan söz konusu bu değişiklikten önceki 164. maddesinin 2.fıkrasına göre, ücretin nispi olarak belirlenmesi halinde “başarıya göre değişme” koşulunu taşıması gerekli olup, bu koşulu içermeyen sözleşmelerin geçersiz olacağı kabul edilmekteydi. 4467 sayılı yasa ile birlikte aynı maddede yapılan değişiklik sonucunda, ücretin nisbi olarak belirlenmesi durumunda “başarıya göre ücret belirleme” zorunluluğu kaldırılmış olup, sadece %25’i geçmemek koşuluyla vekalet ücretinin nisbi olarak belirlenmesi mümkün hale gelmiştir. Bu itibarla somut olayda taraflar arasındaki 5.9.2000 tarihli Avukatlık Ücret Sözleşmesinin başarıya göre değişme koşulunu taşımadığı için geçersiz olduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece az yukarıda değinilen bu husus gözetilmeksizin, taraflar arasındaki ücret sözleşmesinin geçerli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, BOZMA nedenidir. (Y. 13. HD. 15.9.2014,2013/26543 – 2014/26903)

Özet: Olumlu sonuç alınmadığı takdirde ücret ödenmeyeceğinin yazılı olduğu sözleşme Avukatlık Kanunu’na aykırıdır ve geçersizdir. Bu durumda sözleşme yapılmamış sayılarak davacının ücreti, Av. Kanunu’nun 163. m.’nin son bendi gereğince asgari ücret tarifesi uyannca nispî şekilde belirlenmelidir

Mahkeme, davacı tarafından yüklenilen işin Yargıtay 1. HD’nin bozma kararına karşı tashihi karar talebinde bulunmak olduğu ve tashihi karar talebi kabul edilmediğinden ücret sözleşmesindeki koşulu gerçekleşmediği gerekçesi ile sözleşmede yazılı ücret yerine asga¬ri ücret tarifesine göre belirlenen ücretin davalıdan almmasına karar vermiştir.
Davada dayanılan ücret sözleşmesinde tashihi karar talebi Yargıtay’ca kabul edilmez ise ücret ödenmeyeceği yazılıdır. Avukatın karar düzeltme talebi kabul edilse ücrete hak kazanacağı düzeltme talebi kabul edilmezse ücret almayacağı yolundaki avukatlık ücret sözleşmesi geçerli değildir. Çünkü avukatlık ücreti, deruhte edilen işin olumlu sonuçlanmasının ya da davayı kazanmanın değil verilen hizmetin karşılığıdır. Av.K.’nın 163. m.’nin 3. bendi gereğince, avukatın tarifedeki asgari miktar altında kalan avukatlık ücreti karşılığında iş ve dava kabulü yasaktır. Bu nedenle olumlu sonuç alınmadığı takdirde ücret ödenmeyeceğinin yazılı olduğu sözleşme Av.K.’ya aykırıdır ve geçersizdir. Bu durumda sözleşme yapılmamış sayılarak davacının ücreti, Avukatlık K.’nın 163. m.’nin son bendi gereğince asgari ücret tarifesi uyannca nispî şekilde belirlenmelidir. Nitekim mahkemece de sonuçta asgari ücret tarifesi uygulanmış ve davacının hak ettiği avukatlık ücreti buna göre hesaplanmıştır.
O halde sonucu itibanyla doğru olan hükmün HUMK’un 438. m.’nin son bendi ge¬reğince gerekçe değiştirilerek ve düzeltilerek onanması gerekir. (Y. 13. HD. 9.11.1983, 6279-7796)

Özet: Davada dayanılan sözleşmede avukata verilecek ücret başarıya göre belirlenmemiş, sadece mahkemece hükmedilecek tazminatın %15’inin avukata ait verilmesi kararlaştırılmıştır. Böylece ücret davanın kazanılmasına inhisar ettirilmiş, dava kaybedilir ve bir tazminata hükmedilmez ise belli bir ücretin ödenmesi söz konusu edilmemiştir. O halde burada davanın olumsuz sonuçlanması hali için bir ücret ödenmeyeceğinin kararlaştırıldığının kabulü gerekir. Böyle bir ücret sözleşmesi ise Av.K.’nın 164. maddesinin ikinci bendine ve 163. m.’nin 3. bendine aykırıdır, geçersizdir.

Taraflar arasında düzenlenen avukatlık ücret sözleşmesinde “mahkemece hükmedilecek maddi ve manevi tazminatın %15’i avukata ait olacağı” hükmü yer almıştır.
Av.K.’nın 164. m.’nin 1. bendi gereğince ücret sözleşmesinin kural olarak belli bir miktarı kapsaması gereklidir. Şu kadar ki davada gösterilen başarıya göre değişmek ve %25’i aşmamak üzere, dava olunan veya hükmolunacak şeyin değerinin belli bir yüzdesi de avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir. (Av.K. m. 164/2) Bu nedenle avukatın davayı kazanması durumunda kararlaştırılan ücreti alacağı, davanın kayıp edilmesi halinde herhangi bir ücret isteyemeyeceği yolundaki sözleşmeler hukuken geçerizdir ve tarafları bağlamaz. Sözleşmenin geçerli olup olmadığının hakimce resen göz önünde tutulması gerekir. Davada dayanılan sözleşmede avukata verilecek ücret başarıya göre belirlenmemiş, sadece mahkemece hükmedilecek tazminatın %15’inin avukata ait verilmesi kararlaştırılmıştır.
Böylece ücret davanın kazanılmasına inhisar ettirilmiş, dava kaybedilir ve bir tazminata hükmedilmez ise belli bir ücretin ödenmesi söz konusu edilmemiştir. O halde burada davanın olumsuz sonuçlanması hali için bir ücret ödenmeyeceğinin kararlaştırıldığının kabulü gerekir. Böyle bir ücret sözleşmesi ise Av.K.’nın 164. maddesinin ikinci bendine ve 163. m.’nin 3. bendine aykırıdır, geçersizdir. Bu durumda aym kanunun 163/son maddesi hükmü uyarınca işin deruhte edildiği tarihteki avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince ücret takdiri gerekirken mahkemece yazılı biçimde %15 oranı uygulanarak ücret tayini usul ve kanuna aykırıdır. Kararın bu nedenle bozulması gereklidir. (Y. 13. HD. 14.9.1983, 4618 – 6154)

Özet: Avukatın davayı kazanması durumunda belli bir ücret alacağı, yitirmesi durumunda ise hiç ücrete hak kazanamayacağı ya da avukatın ücret almasının davayı kazanması koşuluna bağlı olacağı yolundaki sözleşmeler geçerli değildir.

Davanın dayanağını oluşturan ve yanlar arasında düzenlenen avukatlık ücret sözleşmesinde, belirlenen 300.000 lira ücretin tahsil edildikten sonra ödeneceği apaçık yazılıdır. Bu durum karşısında öncelikle sözleşmenin geçerli olup olmadığı konusunun tartışılması gerekir. Şöyle ki; avukatlık ücret sözleşmesi, kural olarak belli bir tutarı kapsamalıdır. (Av.K. m. 164/1) Bu tutar belli bir sayı olarak gösterilebileceği gibi başanya göre değişmek üzere dava olunan ya da hükmedilecek şeyin değerinin belli bir yüzdesi olarak da kararlaştınlabilir. (Av.K. m. 164/2) Avukatın davayı kazanması durumunda belli bir ücret alacağı, yitirmesi durumunda ise hiç ücrete hak kazanamayacağı ya da avukatın ücret almasının davayı kazanması koşuluna bağlı olacağı yolundaki sözleşmeler geçerli değildir. Çünkü avukatlık hizmeti, adalete yardımcı olmak ereğini güden bir çeşit kamu hizmeti niteliğini taşır. Avukatın davanın kazanılacağını yükümlenmesi ise, hizmetin yukarıda açıklanan niteliği ile asla bağdaşmaz. Ücret sözleşmesinin geçerli olup olmadığını da hakim görevinden ötürü (resen- doğrudan) gözetmekle yükümlüdür.
Bu anlatım ışığında somut olay yönünden varılacak sonuç şudur;
Yanlar arasındaki sözleşmede ücretin “tahsil edildikten sonra” ödeneceği kararlaştırılmıştır. Böylelikle belirlenen ücret, “tahsil” koşuluna bağlanmıştır. Gerçekten de eğer tahsil sağlanmaz ise ücretin ödenmesi söz konusu olmayacaktır. O nedenle davacı avukatın “tahsili” yükümlenmesi kamu hizmeti niteliği ile çelişmekte ve sonuçta avukatlık ücret sözleşmesinin geçersizliğine yol açmış bulunmaktadır. Öyleyse davacı, geçersiz sözleşmeye dayanarak istemde bulunamaz. Şu duruma göre, davacının hak kazandığı ücret, tarife çerçevesinde ve nispî tarife uyarınca belirlenmek ve bunun ödetilmesine karar vermek gerekir. (Y. 13. HD. 7.5.1981,1265-3495) YKD. Mart 1982 s.376.)

Sözleşmede peşin bir ödemenin varlığı ücretin münhasıran kazanma koşuluna bağlanmadığını açıkça göstermekte olup sözleşme geçerlidir.
Taraflar arasında düzenlenmiş bulunan 2.3.1993 tarihli avukatlık ücret sözleşmesin¬de, 3000 Amerikan Doları tutarında bulunan ücretin; 1000 Dolarının peşin ve geri kalan 2000 Doların da davanın lehe sonuçlanması halinde ödeneceği kararlaştırılmıştır. Sözleş¬mede peşin bir ödemenin varlığı ücretin münhasıran kazanma koşuluna bağlanmadığını açıkça göstermektedir. Av.K.’nm 164. maddesinin 2. fıkrası hükmü uyarmca, davada gös¬terilen başarıya göre değişen ücret sözleşmesi geçerli olarak kabul edilmiştir. Peşin ödene¬ceği kararlaştırılan 1000 Doların hemen ödenmemiş olması da sonuca etkili değildir. Bu durumda mahkemece, sözleşmenin geçerli olduğunun kabulü ile sonucuna göre hüküm kurulması gerekir. Yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde isteğin reddedilmiş olması doğru değildir ve bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 31.3.1997 1216 – 2764)

Özet: Avukatlık ücret sözleşmesinde öngörülen ücret ile aralarında fahiş nispetsizlik olup olmadığı, dolayısıyla sözleşmenin kanuna, ahlaka aykırı bulunup bulunmadığı tespit edilmeli kanuna ve ahlaka aykırı olduğu saptandığı takdirde sözleşeme geçersiz sayılarak asgari tarife uygulanmalıdır. 
1-(-)
2. Avukatlık Kanununun 163. maddesinin 2. fıkrası ve 164. maddesinin 1. fıkrası hükmü gereğince avukatlık ücreti avukatla iş sahibi arasında serbestçe kararlaştırılır ve kural olarak belli miktarı kapsaması gereklidir. Olayımızda da taraflar arasındaki ücret sözleşmesi belli miktarı kapsamakta başka bir deyişle maktu olarak kararlaştırılmış olmakla Av.K.’nın 164/2. maddesinde sözü edilen yüzde yirmi beş sınırı bu durumda uygulama yeri bulmaz. Bu halde sözleşme kural olarak geçerlidir. Kural bu olmakla beraber sözleşmenin yapıldığı tarihte BK’nın 19. maddesine aykırı düşmemesi de gerekir. Bu nedenle sözleşmenin yapıldığı tarihte tarafların sözleşme ile amaçladıkları çıkarlarının dengede olduğu kabul edilerek hakiki ve müşterek maksatları aranmalı, sözleşmenin kanunun gösterdiği hudutlar içinde kalıp kalmadığı, ahlaka aykırı olup olmadığı belirlenmelidir. Sözleşmenin yapıldığı tarihte bir taraf için sağlanan hak ve menfaate eşit düşmeyen fahiş bir hak ve menfaatin karşı tarafa sağlanması iyi niyet kurallarına hak ve nesafete ve ahlak kurallarına aykırı düşer. Olayımızda davalı taraf sözleşme ile takibi ve yürütülmesi davacı avukata bırakılan işlerdeki hak ve menfaatlerinin değeri başka bir deyişle o davaların müdeabihlerinin değerinin 2 milyon lira dahi olmadığını bu değerin beş katı fazlası ile 10 milyon lira ücret kararlaştırılmasının BK. 19. maddesine aykırı düştüğünü ileri sürmüştür. Gerçekten 2 milyon liralık bir menfaat için beş katı fazlası ile ücret öngörülmesi iyi niyet ve ahlâk kuralları ile bağdaşmaz. O halde davalı tarafın bu savunmaları üzerinde durularak sözleşme tarihinde davacının takibini üstlendiği davaların değerleri bu davaların davacının yardımıyla davalılara sağladığı hak ve menfaatler belirlenmeli, öngörülen ücret ile aralarında fahiş nispetsizlik olup olmadığı, dolayısıyla sözleşmenin kanuna, ahlaka aykırı bulunup bulunmadığı tespit edilmeli kanuna ve ahlaka aykırı olduğu saptandığı takdirde sözleşeme geçersiz sayılarak asgari tarife uygulanmalıdır. Mahkemece bu yön gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın aynen kabulü yasaya aykırıdır. Karar bu nedenle bozulmalıdır. (Y. 13. HD. 6.7.1988, 2305 – 3746)

Özet: ifa edilmiş sözleşmenin geçersizliği ileri sürülemez. Davacı sözleşme ile kararlaştırılan aylık 1.500.000 TL. ücreti ödenmemiş ise bunu talep edebilir. 1996 yılından beri davalının avukatı olarak görev yapan davacının sözleşmenin feshinden sonra sözleşmenin aylık sabit ücrete ilişkin hükmünün geçersiz olduğunu öne sürerek 2001 yılından itibaren tarife göre ücret talebinde bulunması mümkün değildir.

Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 17/a maddesinde davacıya ödenecek aylık ücret 1.500.000 TL olarak, devamında ise davacıya takip ettiği işler nedeniyle tahsilatlardan %2 oranında prim ve mahkeme ve icra takiplerinde hükmedilecek vekalet ücretinin %80’in ödeneceği kararlaştırılmıştır. Davacı 2004/3749 sayılı icra dosyasında Mayıs 2001 – Mayıs 2003 arası ödenmeyen ücret ile, 2004/3946 esas sayılı dosyada ise ilk icra takibinde eksik talep ettiği 475.000.000 TL ve her iki dosya içinde işlemiş faiz talebinde bulunmuştur. Davacı avukatın sözleşmenin 17/b-c ve d maddelerine göre ücretlerinin ödendiği ve davacının bu bedelleri itirazi kayıt ileri sürmeden tahsil ettiği davalı tarafça sunulan belgelerden anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanununun 163/3. maddesine göre ifa edilmiş sözleşmenin geçersizliği ileri sürülemez. Davacı sözleşme ile kararlaştırılan aylık 1.500.000 TL. ücreti ödenmemiş ise bunu talep edebilir. 1996 yılından beri davalının avukatı olarak görev yapan davacının sözleşmenin feshinden sonra sözleşmenin aylık sabit ücrete ilişkin hükmünün geçersiz olduğunu öne sürerek 2001 yılından itibaren tarife göre ücret talebinde bulunması mümkün değildir. Bu durumda mahkemece sözleşmede kararlaştırılan ücretin ödenip ödenmediği araştırılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 2.5.2006,3567 – 6948)

Özet: Taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığına göre davacı avukat, harcı yatırılmış dava değerinin %10-20’si oranında akdi vekalet ücreti ve yine aynı değer üzerinden karşı yan vekalet ücreti isteyebilir.

Davacı, davalı avukatların boşanma davasında ve aleyhine açılan boşanma davasında vekilliğini üstlendiğini, lehine sonuçlanan davalar sonucunda, geçersiz sözleşmeye dayanılarak fazladan vekalet ücreti aldıklarını, fazladan haksız alınan vekalet ücreti alacağının tahsili için eldeki davayı açmıştır. Mahkemece, sözleşmedeki %70 oranının geçersiz olduğu, davalıların hak edeceği vekalet ücretinin, avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplama yapan bilirkişi raporu doğrultusunda hesaplanan alacağın davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Taraflar arasında vekalet ücreti olarak kararlaştırılan kazanılan bölüm için %70 oranı geçersizdir. Avukatlık Kanununun 164/4 maddesinde “…Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir…” hükmü düzenlenmiştir. Bu durumda, hukuki yardımın başladığı, tarihteki yürürlükte bulunan Avukatlık Yasası’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerekir. Taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığına göre davacı avukat anılan yasal düzenleme gereğince harcı yatırılmış dava değerinin %10-20’si oranında akdi vekalet ücreti ve yine aynı değer üzerinden karşı yan vekalet ücreti isteyebilir. Mahkemenin bu yönü göz ardı ederek yanlış değerlendirme ile %25 oran üzerinden vekalet ücreti hesaplamaları usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 20.11.2014, 2014/14005-2014/36643)

Özet: Tereke kıymet takdiri üzerinden %10 olarak vekalet ücreti anlaşması geçersizdir.

…1136 sayılı Avukatlık Kanununun 4667 sayılı yasayla değişik 163. Maddesinde, “Avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukuki yardımı ve meblağı yahut değeri kapsaması gerekir.”, 164. maddesinin 1. fıkrasında, “Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.” Aynı maddenin 2. fıkrasında da “Yüzde yirmi beşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir.”, aynı maddenin 3. fıkrası ise, “İkinci fıkraya göre yapılacak sözleşmeler, dava konusu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü taşıyamaz.” düzenlemeleri mevcuttur.
Taraflar arasındaki vekalet ücret sözleşmesi, ‘‘tereke kıymet takdiri üzerinden %10 olarak vekalet ücreti anlaşması yapılmıştır.” şeklinde olup, bu şekildeki bir ücret sözleşmesinin, az yukarıda belirtilen Avukatlık Kanununun “ücretin belirlenmesine” ilişkin hükümlerine aykırı olduğu ve bu nedenle de geçersiz olduğunun kabulü gerekir.
Avukatlık Kanununun 164/4. maddesinde, dava konusu olayda olduğu gibi, “….ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde” avukatlık ücretinin, konusu para ile ölçülemeyen davalarda Avukatlık Asgari Ücret Tarifesindeki maktu ücret üzerinden, konusu para ile ölçülebilen davalarda ise, müddeabihin değerinin %10’u ile %20’si arasındaki bir oran üzerinden belirleneceği öngörülmüştür. O halde davacıya ödenecek olan vekalet ücretinin, söz konusu yasa hükmüne göre belirlenip, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, sözleşmenin geçerli olduğundan bahisle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 23.9.2014, 2014/2634 – 2014/28363)

Özet: Yenilenen vekalet ücret sözleşmesine sadece bir kısım davalıların taraf olması ve borcu diğer davalılar adına üstlenmeleri sebebi ile diğer davalıların davacıya karşı sorumlu olmayacakları, davalıların kendi aralarındaki sorumluluğun bir iç ilişki olduğu kabul edilmesi gerektiği…

Dava, vekalet sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı avukatın 2006 yılında verilen vekaletnameler ve ayrı ayrı düzenlenen avukatlık ücret sözleşmeleri gereğince davalıların vekili sıfatı ile Adana 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/329 Esas sayılı kamulaştırma bedelinin tespiti davasını takip ettiği, 12.4.2006 tarihinde görülen lüzum üzerine vekillikten azledildiği. Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.1.2009 tarih, 2008/8 Esas 2009/16 Karar sayılı ilamı ile görevi kötüye kullanmak suçundan beraat ettiği ve kararın kesinleştiği, tüm dosya kapsamından davacının azlinin haklı nedene dayanmadığı anlaşıldığı gibi bu hususlar mahkemenin de kabulündedir. Davalılar, davacı ile ayrı ayrı imzalanan 3.2.2006 tarihli avukatlık ücret sözleşmelerinin davalıları temsilen Y.Ö. ve A. Ö. ile davacı arasında düzenlenen 12.4.2006 tarihli sözleşme ile yenilendiğini, son sözleşmenin tüm paydaşlar adına imzalandığını, tüm paydaşlar adına 20.000 TL’ye anlaşıldığını, artık ilk sözleşmeler gereğince davacının bir talepte bulunamayacağını savunmuşlardır. Bahsi geçen 12.4.2006 tarihli adi yazılı sözleşmede; “görülmekte olan davada taşınmazın parası bankaya yattığından itibaren en geç bir hafta içerisinde Av. B. Ö‘ye makamında 20.000 YTL peşin ve nakten ödeneceği, Av. B. Ö’ye makamında 20.000 YTL peşin ve nakten ödendikten sonra hiçbir şekilde mahkemece belirlenen taşınmaz değeri üzerinden hiçbir ücret (avukatlık ücreti) talep edilemeyeceği, taraflardan Y.Ö. ve A. Ö.’ın Av. B. Ö’e karşı borçlandığı 20.000 YTL için diğer mirasçılar Esma A., Gönül İ., Emine Y., Fatma Ö., İrfan Ö., Elif A., Halil Ö., Döne İ., Yusuf Ö. ve Ayşe İ.’na kefil olduğu kararlaştırılmış ve sözleşme davalılar Y. Ö, A. Ö. ile davacı tarafından imzalanmıştır. İş bu sözleşmenin içeriğinden, kaleme alınış biçiminden ve özellikle “20.000 YTL peşin ve nakten ödendikten sonra hiçbir şekilde mahkemece belirlenen taşınmaz değeri üzerinden hiçbir ücret (avukatlık ücreti) talep edilemeyeceği”, yine son cümlesinde yer alan “20.000 YTL borç için diğer mirasçılara da kefil olunduğu” ibarelerinden daha önce davalılarla ayrı ayrı imzalanan avukatlık ücret sözleşmelerinin bu sözleşme ile yenilendiği, artık bu son sözleşmeye itibar edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Yenilenen sözleşmede sadece Y.Ö. ve A. Ö.’ın taraf olması ve borcu diğer davalılar adına üstlenmeleri sebebi ile diğer davalıların davacıya karşı sorumlu olmayacakları, davalılann kendi aralarındaki sorumluluğun bir iç ilişki olduğu kabul edilmelidir. Hal böyle olunca temerrüt oluşmadığından davalılar A. Ö. ve Y. Ö. yönünden davacıya ödenen 3.640 TL’nin asıl alacaktan mahsubu ile bakiyesi üzerinden takibin devamına, diğer davalılar yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ve yanlış değerlendirme ile tüm davalılar yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 26.6.2014,2013/31953 – 2014/21354)

Özet: Sözleşmenin üzerine kalem katmak suretiyle tahrifat olduğu açık olduğundan, bu sözleşmeye itibar edilemez. Bu durumda, davacı avukat boşanma ve ferileri yönünden sözleşmede belirlenen bedele değil, asgari ücrete göre talepte bulunabilir. Katkı payı yönünden ise 5043 sayılı yasa ile değişik Avukatlık Kanunu’nun 164/4. md gereğince talepte bulunabilir.

Davacı, davalıyla aralarındaki 4.1.2007 tarihli sözleşmeye bağlı olarak boşanma ve katılım alacağı talep ettiğini, akabinde ise azledildiğini ileri sürerek, 4.1.2007 tarihli sözleşmeye dayanmak suretiyle vekalet alacağı talebinde bulunmuş; davalı ise azlin haklı olduğunu, sözleşmenin davacı tarafından değiştirilmiş olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, sözleşme geçerli kabul edilerek, bilirkişi raporuna göre davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkemenin de kabulünde olduğu gibi, azlin haksız olduğu sabit olmasına rağmen 20.1.2011 tarihli adli tıp raporundan da anlaşılacağı gibi davada dayanılan 4.1.2007 tarihli sözleşmenin yazıları üzerinden tekrar tekrar gidildiği, böylece sözleşmenin üzerine kalem katmak suretiyle tahrifat olduğu açık olduğundan, bu sözleşmeye itibar edilemez. Bu durumda, davacı avukat boşanma ve ferileri yönünden sözleşmede belirlenen bedele değil, asgari ücrete göre talepte bulunabilir. Katkı payı yönünden ise 5043 sayılı yasa ile değişik Avukatlık Kanunu’nun 164/4. md gereğince talepte bulunabilir. Mahkemece, bu yönler gözönünde bulundurulmadan geçersiz sözleşmeye göre ve davacının dava dilekçesinde tek tek belirtmiş olduğu istek kalemleri de aşılmak suretiyle, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 26.5.2014, 2013/14397 – 2014/16244)

Özet: Avukatlık ücret sözleşmesinde yer alan “N.Ö’nün ölümü nedeniyle diğer mirasçılara karşı açılacak miras davaları” olduğu, avukata ödenecek olan “vekalet ücreti”nin  “davalar sonucu verilecek nihai hükme göre muristen K. Ö.’ye kalacak olan miras payının parasal değerinin %15’i” şeklinde kararlaşırılması geçersizdir.

1136 sayılı Avukatlık Kanununun 4667 sayılı yasayla değişik 163. Maddesinde, “Avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukuki yardımı ve meblağı yahut değeri kapsaması gerekir.”, 164. Maddesinin 1. fıkrasında, “Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.” Aynı maddenin 2. Fıkra¬sında da “Yüzde yirmi beşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir.”, aynı maddenin 3. Fıkrası ise, “İkinci fıkraya göre yapılacak sözleşmeler, dava konusu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü taşıyamaz.” düzenlemeleri mevcuttur.
Taraflar arasındaki “Avukatlık Ücret Sözleşmesi” başlığı altında düzenlenen sözleşmenin konusunun, “N.Özen’in ölümü nedeniyle diğer mirasçılara karşı açılacak miras davaları” olduğu, avukata ödenecek olan “vekalet ücreti”nin ise “davalar sonucu verilecek nihai hükme göre muristen K. Özen’e kalacak olan miras payının parasal değerinin %15’i” olduğu belirtilmiştir.
Bu şekildeki bir ücret sözleşmesinin, az yukarıda belirtilen Avukatlık Kanununun “ücretin belirlenmesine” ilişkin hükümlerine aykırı ve bu nedenle de geçersiz olduğunun kabulü gerekir.
Avukatlık Kanununun 164/4. Maddesinde, dava konusu olayda olduğu gibi, “….ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde” avukatlık ücretinin, konusu para ile ölçülemeyen davalarda Avukatlık Asgari Ücret Tarifesindeki maktu ücret üzerinden, konusu para ile ölçülebilen davalarda ise, müddeabihin değerinin %10’u ile %20’si arasındaki oran üzerinden belirleneceği öngörülmüştür. O halde davacıya ödenecek olan vekalet ücretinin, söz konasu yasa hükmüne göre belirlenip, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, sözleşmenin geçerli olduğundan bahisle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. IID. 28.1.2014,2013/22401 – 2014/2146)

Özet:  “Taşınmazlar kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile müteahhide verildiğinde, mal sahibine isabet edecek binaların bir katının satışı yapıldığında, bir dairenin satış bedeli, vekalet ücreti olarak ödenecektir.” şeklindeki bir ücret sözleşmesi geçersizdir.

1136 sayılı Avukatlık Kanununun 4667 sayılı yasayla değişik 163. Maddesinde, “Avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukuki yardımı ve meblağı yahut değeri kapsaması gerekir.”, 164. Maddesinin 1. fıkrasında, “Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.” Aynı maddenin 2. Fıkrasında da “Yüzde yirmi beşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir.”, aynı maddenin 3. Fıkrası ise, “İkinci fıkraya göre yapılacak sözleşmeler, dava konusu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü taşıyamaz.” düzenlemeleri mevcuttur.
Taraflar arasındaki “Avukatlık Ücret Sözleşmesi” başlığı altında düzenlenen sözleşmenin avukata ödenecek ücret ile ilgili bölümünde, “Bodrum ilçesi, Tepecik mah. 59 ada 65-66 parsel sayılı taşınmazlar kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile müteahhide verildiğinde mal sahibine isabet edecek binaların bir katının satışı yapıldığında, yani mal sahibine isabet edecek bir kat paraya çevrildiğinde bir dairenin satış bedeli, vekalet ücreti olarak ödenecektir.” ifadeleri bulunmakta olup, açılacak tapu iptal ve tescil davasına ilişkin bir avukatlık ücret sözleşmesinde, dava konusu taşınmazlar için kat karşılığı inşaat sözleşmesinin yapılıp yapılmayacağının belli olmadığı bir dönemde, kaldı ki böyle bir sözleşmenin yapılması muhtemel olsa bile, söz konusu inşaatın yapılmasının yasal olarak mümkün olup olmadığının bilinemeyeceği bir durumda, dava konusu sözleşmede olduğu gibi, “taşınmazlar kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile müteahhide verildiğinde mal sahibine isabet edecek binaların bir katının satışı yapıldığında, bir dairenin satış bedeli, vekalet ücreti olarak ödenecektir.” şeklindeki bir ücret sözleşmesinin, az yukarıda belirtilen Avukatlık Kanununun “ücretin belirlenmesine” ilişkin hükümlerine aykırı ve bu nedenle de geçersiz olduğunun kabulü gerekir.
Avukatlık Kanununun 164/4. Maddesinde, dava konusu olayda olduğu gibi, “….ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde” avukatlık ücretinin müddeabihin değerinin %10’u ile %20’si arasındaki bir oran üzerinden mahkemece belirleneceği öngörülmüştür. Her ne kadar davacı avukat, söz konusu tapu iptal ve tescil davasını henüz açmadan 26.5.2004 tarihinde azledilmişse de aynı davanın, davalı tarafından vekaletname verilen bir başka avukat tarafından 28.9.2004 tarihinde açıldığı, 10.5.2007 tarihinde davanın reddine karar verildiği, 15.9.2008 tarihinde de verilen bu kararın temyiz edilmeden kesinleştiği anlaşılmaktadır. O halde davacıya ödenecek olan vekalet ücretinin, söz konusu bu davanın müddeabihinin (harçlandırılmış olan dava değerinin) %10’u ile %20’si arasındaki bir oran üzerinden mahkemece takdir edilerek, tespit edilecek bu miktarın davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, sözleşmenin geçerli olduğundan bahisle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 19.11.2013, 2012/25898 – 2013/28624)

Özet: “… Şirket tarafından avukata verilen ve şirketin alacaklısı olduğu kambiyo senetlerinin ve diğer evrakların icra takibine konulması ile elde edilen tahsilatın %5’ i ile bu icra takiplerinde hak edilen ücreti vekaletin avukata ait olacağı…” yönündeki sözleşme hükmü geçerlidir. Ancak “Şirketin temsili ve hukuki danışmanlık dışında ki dava ve takipler için, İstanbul Barosunun o tarihte belirlediği asgari ücret tarifesine göre tarafların kendi aralarındaki anlaşmanın uygulanacağı…” yönündeki kararlaştırmanın, taraflar arasında bu konuda herhangi bir anlaşmanın bulunmaması ve sözleşmenin bu hükmünün belirgin olmaması, nedeniyle bu hükmün geçerli olacağından söz edilemez.

Somul uyuşmazlıkta, Davacı avukatın haklı olarak istifa ettiği mahkemenin de kabulündedir. Kaldı ki, davacının istifasının haklı olduğu davalı şirketinde içinde bulunduğu şirketler grubu ile ilgili benzer dosyaların temyiz incelemesi sırasında da kabul edilerek kesinleşmiştir. Haklı istifa nedeniyle davacı avukat ücretin tamamını isteme hakkına sahiptir. Taraflar arasında imzalanan 1.9.2007 tarihli Avukatlık sözleşmesi ile davalı şirket
tarafından avukata verilen ve şirketin alacaklısı olduğu kambiyo senetlerinin ve diğer evrakların icra takibine konulması ile elde edilen tahsilatın %5’i ile bu icra takiplerinde hak edilen ücreti vekaletin avukata ait olacağı, şirketin temsili ve hukuki danışmanlık dışında ki dava ve takipler için, İstanbul Barosunun o tarihte belirlediği asgari ücret tarifesine göre tarafların kendi aralarındaki anlaşmanın uygulanacağı kabul edilmiştir.
Mahkeme tarafından hükme esas alınan bilirkişi rapor ve ek raporunda; “şirket tarafından avukata verilen ve şirketin alacaklısı olduğu kambiyo senetlerinin ve diğer evrakların icra takibine konulması ile elde edilen tahsilatın %5’i ile bu icra takiplerinde hak edilen ücreti vekaletin avukata ait olacağı” yönündeki hükmü geçersiz kabul ederek tüm dava ve takipler için, Avukatlık Yasasmın 164/2. madde ve fıkrasındaki “yüzdeyirmibeşi aşmamak” kuralına dikkat etmeden İstanbul Barosunun belirlediği asgari ücret tarifesi uygulanarak hesaplama yaptığı anlaşılmıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’tıun ücrete ilişkin 163 ve 164. maddeleri, vekil ile müvekkil arasındaki ücrete ilişkin düzenlemeleri getirmiştir. Anılan yasada, 20.1.2004 tarihinde 5043 sayılı Kanunla değişiklikler yapılmış ve Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin dördüncü fıkrası değişikliğe uğramış ve “Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde, değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarının incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.” Yazılıdır. Aynı Yasanın 164/2. madde ve fıkrasında da tarafların “yüzdeyirmibeşi aşmamak üzere dava veya hükmolunacak değeri yahut paranın belli bir yüzdesinin avukatlık ücreti olarak kararlaştırabilecekleri” hükme bağlanmıştır.
Yasal mevzuat ışığında öncelikle taraflar arasında imzalanan Avukatlık ücret sözleşmesinin ücret ile ilgili 5. maddesindeki “… şirket tarafından avukata verilen ve şirketin alacaklısı olduğu kambiyo senetlerinin ve diğer evrakların icra takibine konulması ile elde edilen tahsilatın %5’ i ile bu icra takiplerinde hak edilen ücreti vekaletin avukata ait olacağı…” yönündeki sözleşme hükmü geçerlidir. Ancak “Şirketin temsili ve hukuki danışmanlık dışında ki dava ve takipler için, İstanbul Barosunun o tarihte belirlediği asgari ücret tarifesine göre tarafların kendi aralarındaki anlaşmanın uygulanacağı…” yönündeki kararlaştırmanın, taraflar arasında bu konuda herhangi bir anlaşmanın bulunmaması ve sözleşmenin bu hükmünün belirgin olmaması, nedeniyle bu hükmün geçerli olacağından söz edilemez. Hal böyle olunca, değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluy la davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktarın avukatlık ücreti olarak belirlenmesi, değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesinin uygulanması gerekir. O halde mahkemece, az yukarıdaki ilkeler ışığında davacının, dava konusu yaptığı dava ve icra dosyaları yönünden talep edebileceği avukatlık ücretinin alanında uzman bilirkişi veya kurulu aracılığı ile taraf ve yargı denetimine elverişli yeni bir bilirkişi raporu alınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yetersiz ve yanlış bilirkişi raporuna değer verilerek yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 6.11.2013,2013/11172 – 2013/27400)

Özet: Avukatlık ücret sözleşmesindeki Hukuki Yardım Konusu  “Kartal 2.Asliye Hukuk Mahkemesi kararının Yargıtay’da bozulması için gereken girişimde bulunmak” olarak açıklanmış olup, yerel mahkeme kararlarının usul ve yasaya uygun olup olmadığını, dosya üzerinden inceleyerek karar vermekle görevli olan Yargıtay’da, davacı avukat tarafından yapılabilecek bir hukuki yardım söz konusu olamayacağından, taraflar arasındaki sözleşmenin, Borçlar Kanununun 19.ve 20. maddeleri gereğince hukuka, ahlaka ve kamu düzenine aykırı olması nedeniyle tümüyle geçersiz olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda davacı vekalet ücreti isteyemez.

Sözleşme özgürlüğü, bireylerin özel borç ilişkilerini hukuk düzeninin sınırları içinde özgürce kurabilme ve düzenleyebilme yetkisidir. Anayasanın 48. maddesinde, herkesin sözleşme yapma hürriyetine sahip olduğu hükme bağlanmış, Borçlar Kanununun 19. maddesinin 1.fıkrası ile de sözleşme yapma özgürlüğü ilke olarak benimsenmiş, ancak bu özgürlüğe, her özgürlükte olduğu gibi sınırlandırma getirilmiştir. (BK.nun 19/2, 20 md.) Sözleşme özgürlüğünün hukuka aykırı olarak yapılmasının yaptırımı olarak da sözleşmenin hükümsüzlüğü kabul edilmiştir. Avukatlık ücret sözleşmeleri de, avukatla iş sahibi arasında. Asgari Ücret Tarifelerinin altında kalmamak ve belli bir miktarı kapsamak kaydıyla serbestçe kararlaştırılabilir. Borçlar Kanununun 19,ve 20. maddeleri, avukatlık ücret sözleşmeleri bakımından da geçerli sınırlamalar olup, sözleşmenin ahlaka, kamu düzenine ve hukuka aykırı olmaması gereklidir.
Dava konusu olayda, taraflar arasında 14.11.2005 tarihli avukatlık sözleşmesi imzalandığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Sözleşmenin incelenmesinde; “Hukuki Yardımın Konusu” kısmında hukuki yardımın konusunun “Kartal 2.Asliye Hukuk Mahkemesi kararının Yargıtay’da bozulması için gereken girişimde bulunmak” olarak açıklandığı görülmektedir.
Avukatlık sözleşmesinin konusunun, ancak bir hukuki vardım olabileceği, Avukatlık Kanununun 2. maddesinde belirtilmiştir. Taraflar arasındaki sözleşmenin az yukarıda açıklanan hükmünde, avukatlık sözleşmesinin konusu, “…kararın Yargıtay’da bozulması için gereken girişimde bulunmak” olarak açıklanmış olup, yerel mahkeme kararlarının usul ve yasaya uygun olup olmadığını, dosya üzerinden inceleyerek karar vermekle görevli olan Yargıtay’da, davacı avukat tarafından yapılabilecek bir hukuki yardım söz konusu olamayacağından, taraflar arasındaki sözleşmenin, Borçlar Kanununun 19.ve 20. maddeleri gereğince hukuka, ahlaka ve kamu düzenine aykırı olması nedeniyle tümüyle geçersiz olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda davacı vekalet ücreti isteyemez. Öyle olunca mahkemece davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 31.10.2013,2013/15639 – 2013/26764)

Özet: Mahkemece, tarihsiz ücret sözleşmelerinin hükümsüz olduğu, bu nedenle taraflar arasında ücret sözleşmesinin bulunmadığı kabul edilerek vekalet tarihindeki avukatlık ücret tarifesine göre ücret belirlemesi yapılmıştır. Oysa 26.9.2005 tarihli sözleşmede; avukat tarafından takip edilerek sonuçlandırılmış olan 2103 nolu parselin satıldığı tarihteki bedelinin %20’nin ücret olarak ödeneceğinin kararlaştırıldığı ibareleri dikkate alındığında, bu içeriğe göre bu sözleşmenin diğer sözleşmelerden sonra yapıldığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece taraflar arasında ücrete ilişkin sözleşme düzenlendiği gözetilerek, sözleşmenin içeriği değerlendirilip sonucuna uygun bir karar verilmelidir.

Davalıların 1995 ve 1997 tarihli vekaletnamelerle davacıyı vekil tayin ettikleri, ücrete ilişkin 3 ayrı sözleşme yapıldığı, 1999/2 esasta görülen ve 2004 yılında kesinleşen kadastro mahkemesi dosyası ile diğer dosyaları takip ettiği ve 30.1.2009 tarihli ihtarla “gördüğüm lüzum üzerine” denilmek suretiyle azledildiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Taraflar arasında düzenlenen tarihsiz sözleşmenin birinde, kadastro mahkemesi dosyasının takip edilip sonuçlandırılacağı ve dava konusu gayrimenkullerin %25’nin ücret olarak ödeneceği kararlaştırılmıştır. Yine tarihsiz diğer sözleşmede, tescil davası açılıp sonuçlandırılacağı ve gayrimenkulun sonuçlandırıldığı tarihten sonra satıldığı tarihteki değerinin %20’sinin avukatlık ücreti olarak ödeneceği, 26.9.2005 tarihli sözleşmede, taşınmazın satıldığı tarihteki bedelinin %20’nin ücret olarak ödeneceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, tarihsiz ücret sözleşmelerinin hükümsüz olduğu, bu nedenle taraflar arasında ücret sözleşmesinin bulunmadığı kabul edilerek vekalet tarihindeki avukatlık ücret tarifesine göre ücret belirlemesi yapılmıştır. Davacı avukatın haksız olarak azledildiği mahkemenin kabulünde olduğu gibi, davalı da hükmü temyiz etmeyerek bu hususu kabul etmiştir. Avukatlık Kanunu’nun 174/2 maddesi gereğince avukatın azli halinde ücretin tamamı avukata verilir. Taraflar arasında yapılan anlaşmaların içerikleri değerlendirildiğinde, özellikle 26.9.2005 tarihli sözleşmede; avukat tarafından takip edilerek sonuçlandırılmış olan 2103 nolu parselin satıldığı tarihteki bedelinin %20’nin ücret olarak ödeneceğinin kararlaştırıldığı ibareleri dikkate alındığında, bu içeriğe göre bu sözleşmenin diğer sözleşmelerden sonra yapıldığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece taraflar arasında ücrete ilişkin sözleşme düzenlendiği gözetilerek, sözleşmenin içeriği değerlendirilip sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece, yanlış değerlendirme ile taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığı gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 24.10.2013, 2013/14833 – 2013/26014)

Özet: Avukatlık ücret sözleşmesinde “Dava sonunda gayrimenkulun otopark alanından çıkarılması ve imarın verilmesi hususu gündeme gelirse, müvekkillerin söz konusu gayrimenkule verilecek imar izni ile elde edilecek değerin %10 u avukata, arsa ortağı olarak intikal ettirilip, hissesi oranında yapılan inşaattan pay veya arsanın satılması halinde %10 hakkı nakit olarak verilecektir” hükmü düzenlenmiştir. Tarafların imzalamış olduğu bu sözleşme geçerli olmakla birlikte sözleşmenin ücrete ilişkin kısımları, ücretin belirsiz olması ve hasılı davaya iştirak niteliğinde bulunması nedeniyle geçersizdir. Sözleşmenin ücrete ilişkin kısımları geçersiz olduğundan davacının hak edeceği ücret, asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile vaizde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olacaktır.

Davalıların verdikleri vekaletnamelerle davacıyı avukat olarak görevlendirdiği, davacı avukatın davalılar adına kayıtlı taşınmaza kamulaştırmasız el atılması nedeniyle İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/393 Esas sayılı dosyasında dava dışı Belediye’ye dava açarak davalıları vekil olarak temsil ettiği ve aynı taşınmaz için İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/188 esas sayılı dosyasında kamulaştırmasız el atma nedeniyle 2.894.750.00 TL değerinde dava açarak davalıları vekil olarak temsil ettiği ayrıca aynı taşınmaz için İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/239 esas sayılı dosyasında ecrimisil davası açtığı ve bu dosyada yargılama devam ederken davalıların noterden gönderdikleri ihtarname ile avukatlık ücret sözleşmesinde kararlaştırılan işlerin bitmesi nedeniyle sözleşmenin sona erdiğini ve yeni davalar açılmaması hususunu davacıya bildirdiklerini, bunun üzerine davacının bildirimin haksız olarak azledildiği iddiası ile eldeki davayı açtığı anlaşılmakta olup, bu hususlar taraflar ve mahkemenin de kabulündedir. BK’nun 390/2’inci maddesi gereğince vekil müvekkile karşı vekaleti hüsnü ifa ile mükelleftir. Avukatlık Kanununun 34. maddesi gereğince de avukatlar yüklendikleri görevleri özen doğruluk ve onur içinde yerine getirmekle yükümlüdürler. Azlin haklı olup olmadığının belirlenmesi avukatın anılan yasalarda tanımlanan sadakat ve özen borcunu gereği gibi yerine getirip getirmediğinin araştırılmasını gerektir. Davacı avukat, taraflarca imzalanan sözleşme ve düzenlenen vekaletnameler gereğince davalılar adına davalar açıp işini özen ve doğrulukla yerine getirmiştir. Davalıların davacı avukatın görevini gereği gibi ve özenle yerine getirmediği yönünde iddiaları bulunmadığı gibi davalılar dosyaya bu yönde delil de sunmamışlardır. Bu durumda iş sahiplerinin davacı avukatı azletmelerinin haklı nedenlere dayanmadığı ve davacının haksız olarak azledildiği kabul edilerek alacağı ücretin buna göre hesaplanması gerekir. Avukatlık Kanunu’nun 174/2 maddesinin “Avukatın haksız azli halinde ücretin tamamı verilir” hükmü ve 164/4. maddesinde “…Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.” hükmü düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu hükümlere göre davacı avukatın iş sahiplerinden akdi ilişki nedeniyle müstehak olduğu ücret taraflar arasındaki avukatlık sözleşmesinde belirlenen miktar kadardır. Taraflar arasında avukatlık ücreti hususunda 25.2.2003 tarihli yazılı sözleşme yapılmış olup bu sözleşmenin ikinci maddesinde “Avukatlık ücreti dava sonunda tahsil edilecek paranın %20 si oranında olup KDV dahildir.” hükmü ve beşinci maddesinde “Dava sonunda gayrimenkulun otopark alanından çıkarılması ve imarın verilmesi hususu gündeme gelirse, müvekkillerin söz konusu gayrimenkule verilecek imar izni ile elde edilecek değerin %10 u avukata, arsa ortağı olarak intikal ettirilip, hissesi oranında yapılan inşaattan pay veya arsanın satılması halinde %10 hakkı nakit olarak verilecektir” hükmü düzenlenmiştir. Tarafların imzalamış olduğu bu sözleşme geçerli olmakla birlikte sözleşmenin ücrete ilişkin kısımları, ücretin belirsiz olması ve hasılı davaya iştirak niteliğinde bulunması nedeniyle geçersizdir. Sözleşmenin ücrete ilişkin kısımları geçersiz olduğundan davacının hak edeceği ücret, asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile vaizde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olacaktır. Her ne kadar avukatlık ücret sözleşmesinde taşınmazın değeri
2.400.0. 00 TL olarak tespit edilmiş ise de davacının açtığı İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/393 Esas sayılı dosyası ve İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/188 esas sayılı dosyasında dava konusu taşınmazın el atılan kısmının değerinin 201.210.00 TL olduğu ve bu davalar sonucunda davacının davalılar lehine kazandığı paranın 201.210.00 TL olduğu sabit olup bu miktar üzerinden yukarıda açıklanan şekilde vekalet ücreti hesaplanması gerekir. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler karşısında taşınmazın sözleşmede kararlaştırılan değeri olan 2.400.000.00 TL veya İzmir 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/188 esas sayılı dosyasında harca esas değer olarak bildirilen 2.894.750.00 TL üzerinden vekalet ücreti hesaplanması mümkün değildir. Hal böyle olunca; mahkemece, bilirkişilerden yukarıda açıklanan şekilde vekalet ücreti hesaplamasını ve davalılar tarafından yapılan ödemeleri içeren ek rapor alınarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme¬ye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 24.9.2013,2012/27744 – 2013/22620)

Özet: Avukata ait olacağı kabul edilen karşı taraf vekalet ücretinin miktarı ancak dava ve takip sonuçlandığında belli olur ve bundan sonra müvekkil tarafından hasımdan tahsili mümkün hale gelir. Müvekkilin vekiline ödeme borcu da hasım taraftan tahsil edilmeden doğmaz. Diğer bir anlatımla hasım taraftan henüz vekâlet ücreti alacağını tahsil etmemiş veya edememiş olan müvekkilden avukat bu alacağını isteyemez. Tahsil edilmiş olmasını beklemek durumundadır. Kural böyle olmakla birlikte, hâkim bu kurala sıkı sıkıya bağlı kalmamalı, Avukatlık Yasasının 164/son maddesine işlerlik kazandıracak şekilde her olayın özelliğine, durum ve şartlarına göre değerlendirme yapmalı, özellikle M.K.’nun 2. maddesinde ifadesini bulan hakkın kötüye kullanılmasına ve dürüstlük kurallarının ihlaline izin vermemeli, gerektiğinde müvekkilin dava veya takip sonucunda belirlenen bu ücret alacağını tahsil etmiş kabul etmeli, aksi halde bu nitelikteki ücret alacağına ilişkin istemi henüz muaccel olmadığından reddetmelidir.

Davalı, 27.4.2010 tarihli azilname ile sebep belirtmeksizin vekili olan davacıyı azlettiğini belirtmiştir. Davalı, azilnamede azil için herhangi bir sebep belirtmediği gibi, yargı¬lama sırasında da davacıdan kaynaklanan bir sebeple davacının haklı olarak azledildiğine ilişkin bir iddia ileri sürmemiştir. Bilirkişi raporuna göre de, davacının icra takip dosyalarını özenli bir şekilde takip ettiği belirlenmiştir. Buna göre mahkemece, feshin haksız olduğu ve davacının ücrete hak kazandığının kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak; davacının talep edebileceği vekalet ücretinin taraflar arasında düzenlenen sözleşme hükümlerine göre belirlenmesi gerekir. Taraflar arasında düzenlenen ve davacı avukata ödenecek ücreti düzenleyen Avukatlık Sözleşmesinin 4. maddesi; “Kooperatif lehine sonuçlanan icra takipleri ve davalar için avukata icra dairesi veya mahkemelerce karşı tarafa yükletilen ücreti vekalet dışında herhangi bir ücret ödenmeyecektir. Avukatın ücreti takipteki dosyaya ilişkin asıl alacak, faiz ve masraflar tahsil edildikten sonra karşı tarafa yükletilen vekalet ücreti, diğer masraflarla birlikte kooperatife teslim edilecek kooperatifçe serbest meslek makbuzu karşılığında avukata ödenecektir. Kooperatif aleyhine sonuçlanan dava ve icra takipleri için Avukata, 1136 Sayılı Avukatlık kanununun 2.5.2001 tarihli 4667 Sayılı Kanunla değişik 168. maddesine dayanılarak Türkiye barolar birliği başkanlığınca hazırlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde öngörülen ücret ödenecektir. İcra takibi tamamlanan ancak aciz vesikasına bağlanan dosyalar için avukata. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre ücret ödenecektir.” hükmünü içermektedir. Taraflar arasındaki vekalet ücretinin ne zaman ödeneceğine ilişkin sözleşme hükümleri açık olup, buna göre, akdi vekalet ücretinin tayininde, zaman kriteri ve başarı kriteri belirlenerek, vekalet ücretinin ödenmesinin, alacağının tahsil edilmesi şartına bağlı tutulduğu anlaşılmaktadır. Sözleşmenin bu hükmü ile; avukata ücret olarak karşı tarafa yüklenen vekalet ücretinin ödenmesi, bunun dışında bir ücret ödenmemesi taraflarca açıkça kabul edilmiştir. Avukat olan davacının bu sözleşme hükümleri ile bağlı olacağının kabulü zorunludur. Avukata ait olacağı kabul edilen karşı taraf vekalet ücretinin miktarı ancak dava ve takip sonuçlandığında belli olur ve bundan sonra müvekkil tarafından hasımdan tahsili mümkün hale gelir. Müvekkilin vekiline ödeme borcu da hasım taraftan tahsil edilmeden doğmaz. Diğer bir anlatımla hasım taraftan henüz vekâlet ücreti alacağını tahsil etmemiş veya edememiş olan müvekkilden avukat bu alacağını isteyemez. Tahsil edilmiş olmasını beklemek durumundadır. Kural böyle olmakla birlikte, hâkim bu kurala sıkı sıkıya bağlı kalmamalı, Avukatlık Yasasının 164/son maddesine işlerlik kazandıracak şekilde her olayın özelliğine, durum ve şartlarına göre değerlendirme yapmalı, özellikle M.K.’nun 2. maddesinde ifadesini bulan hakkın kötüye kullanılmasına ve dürüstlük kurallarının ihlaline izin vermemeli, gerektiğinde müvekkilin dava veya takip sonucunda belirlenen bu ücret alacağını tahsil etmiş kabul etmeli, aksi halde bu nitelikteki ücret alacağına ilişkin istemi henüz muaccel olmadığından reddetmelidir. Bu itibarla mahkemece, davacının haksız azledildiği nazara alınarak az yukarıda açıklanan ilke ve açıklamalar ışığında araştırma ve inceleme yapılması, bilirkişiden ek rapor ve gerekirse yeni bir bilirkişiden rapor alınmak suretiyle hâsıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD.15.2.2013, 2012/13852 – 2013/3601)

Özet: Taraflar arasındaki avukatlık sözleşmesinin konusu, “….dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda hukuki olarak takip edilmesi ve Yargıtay’dan esastan bozulmasının sağlanması” olarak açıklanmış olup, Yargıtay dairelerinin bozma kararlarına karşı mahkemelerce verilen direnme kararlarının usul ve yasaya uygun olup olmadığını, dosya üzerinden ve duruşma yapmaksızın inceleyerek karar vermekle görevli olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda, davalı avukatlar tarafından yapılabilecek bir hukuki yardım söz konusu olamayacağından, taraflar arasındaki sözleşmenin, Borçlar Kanununun 19.ve 20. maddeleri gereğince hukuka, ahlaka ve kamu düzenine aykırı olması nedeniyle geçersiz olduğunun kabulü gerekir.

Sözleşme özgürlüğü, bireylerin özel borç ilişkilerini hukuk düzeninin sınırları içinde özgürce kurabilme ve düzenleyebilme yetkisidir. Anayasanın 48. maddesinde, herkesin sözleşme yapma hürriyetine sahip olduğu hükme bağlanmış. Borçlar Kanununun 19. maddesinin 1 .fıkrası ile de sözleşme yapma özgürlüğü ilke olarak benimsenmiş, ancak bu özgürlüğe, her özgürlükte olduğu gibi sınırlandırma getirilmiştir. (BK. 19/2, 20 md.)
Sözleşme özgürlüğünün hukuka aykırı olarak yapılmasının yaptırımı olarak da sözleşmenin hükümsüzlüğü kabul edilmiştir. Avukatlık ücret sözleşmeleri de, avukatla iş sahibi arasında, Asgari Ücret Tarifelerinin altında kalmamak ve belli bir miktarı kapsamak kaydıyla serbestçe kararlaştırılabilir. Borçlar Kanununun 19.ve 20. maddeleri, avukatlık ücret sözleşmeleri bakımından da geçerli sınırlamalar olup, sözleşmenin ahlaka, kamu düzenine ve hukuka aykırı olmaması gereklidir.
Dava konusu olayda, davacısı İ. H. G.olan, Kemer Asliye Hukuk Mahkemesine ait tapu iptal tescil davasında, 2003/230 esas ve 2004/619 karar sayılı 11.11.2004 tarihli ilamla davanın reddine karar verildiği, temyiz edilen hükmün, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 17.3.2006 tarih ve 2005/7973 esas 2006/1526 karar sayılı ilamıyla bozulduğu, mahkemece 28.12.2006 tarihinde, “davanın reddine” ilişkin hükümde direnme kararı verildiği, direnme kararının, davacı İ H G’nin davayı açıp takip eden vekili Antalya Barosu avukatlarından Av. A. F. Ö. tarafından temyizi üzerine dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderildiği, taraflar arasında bu aşamada 5.2.2007 tarihli “Avukatlık Sözleşmesi” başlıklı sözleşmenin imzalandığı anlaşılmaktadır.
5.2.2007 tarihli “Avukatlık Sözleşmesi”nin incelenmesinde; “Hukuki Yardımın Konusu” nun, “Kemer Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/700 esas 2006/696 karar sayılı dosyasının yerel mahkeme tarafından direnilmesi nedeniyle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu aşamasında temyiz edilerek hukuken takip edilmesi” olarak açıklandığı, “Avukatlık Ücreti” başlığı altında düzenlenen 1. maddesinde ise, “Kemer Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/700 esas 2006/696 karar sayılı dosyasının, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda dosyanın hukuki olarak takip edilmesi ve Yargıtaydan esastan bozulmasının sağlanması karşılığında dava konusu Kemer Harnup arası mevki 670 parselde kayıtlı
1100 m2 taşınmazın kararın kesinleştiği tarihteki değerinin %25’i vekalet ücreti olarak ödenecektir. Vekalet ücretinin 15.000 Eurosu peşin, bakiye ücret için 500.000 Euroluk 5.2.2007 keşide tarihli senet alınmıştır. Senet davanın kesinleşmesinde ödenecektir.” hükmünün mevcut olduğu görülmektedir.
Avukatlık sözleşmesinin konusunun, ancak bir hukuki yardım olabileceği, Avukatlık Kanununun 2. maddesinde belirtilmiştir. Taraflar arasındaki sözleşmenin az yukarıda açıklanan hükmünde, avukatlık sözleşmesinin konusu, “….dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda hukuki olarak takip edilmesi ve Yargıtay’dan esastan bozulmasının sağlanması” olarak açıklanmış olup, Yargıtay dairelerinin bozma kararlarına karşı mahkemelerce verilen direnme kararlarının usul ve yasaya uygun olup olmadığını, dosya üzerinden ve duruşma yapmaksızın inceleyerek karar vermekle görevli olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda, davalı avukatlar tarafından yapılabilecek bir hukuki yardım söz konusu olamayacağından, taraflar arasındaki sözleşmenin, Borçlar Kanununun 19.ve 20. maddeleri gereğince hukuka, ahlaka ve kamu düzenine aykırı olması nedeniyle geçersiz olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece açıklanan husus göz ardı edilerek, sözleşmenin geçerli olduğu kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 26.2.2013, 2012/23914 – 2013/4385)

5043 sayılı yasanın 7. maddesi ile 1136 sayılı Avukatlık Kanununa eklenen “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, kesin olarak hükme bağlanmamış bütün ihtilaflarda bu kanunun değişik hükümleri uygulanır” hükmünü içeren geçici 21. madde, Anayasa Mahkemesince 7.2.2008 tarihinde iptal edildiğinden, avukatlık ücretinden kaynaklanan uyuşmazlıkların, sözleşmelerin kurulduğu tarihte yürürlükte olan Avukatlık Kanunu hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği kabul edilmelidir.

Taraflar arasında imzalanan ücret sözleşmesinin “Sözleşme konusu olan işten dolayı avukata 30 milyar TL’den aşağı olmamak üzere dava sonucu elde edilen kazancın %25’i ücret ödenecektir.” şeklindeki ücrete ilişkin hükmü,  yasanın öngördüğü “belli ve muayyen olma” ve “başarıya göre değişme” kurallarını içermediği için geçersizdir. Davacı geçersiz olan sözleşmeye dayanarak söz¬leşmede kararlaştırılan ücreti talep edemez.

Davacı avukat ile davalı arasında yapılan sözleşmede tarih bulunmamakta ise de, davalının 28.11.2000 tarihli vekaletname ile davacıyı vekil tayin ettiği ve davacı avukatın da Eyüp 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/73 esas sayılı davasını vekaleten 22.1.2001 tarihinde açtığı, davanm davalı müvekkil lehine sonuçlanarak kararın
17.5.2007 tarihinde kesinleştiği anlaşılmakta olup davada dayanılan sözleşmede tarih bulunmasa bile bu sözleşmenin davanın açıldığı tarihte taraflarca imzalandığının kabulü gerekir. Davacı avukat üzerine aldığı işi layıkıyla takip ederek sonuçlandırdığı için vekalet ücretini talep etmekte haklıdır. Mahkemenin kabulü de bu yöndedir.
Davacıya ödenmesi gereken vekalet ücretinin tespiti için ise, öncelikle uyuşmazlığa uygulanacak Avukatlık Kanunu hükümlerinin belirlenmesi zorunludur. Bilindiği üzere, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu, 2.5.2001 tarihinde 4667 sayılı yasa, 13.1.2004 tarihinde de 5043 sayılı yasa ile değişikliğe uğramıştır. Mahkemece anılan yasalarla değişikliğe uğrayan Avukatlık Kanununun değişik 164/4. maddesine göre karar verilmişse de, 13.1.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5043 sayılı yasanın 7. maddesi ile 1136 sayılı Avukatlık Kanununa eklenen “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, kesin olarak hükme bağlanmamış bütün ihtilaflarda bu kanunun değişik hükümleri uygulanır” hükmünü içeren geçici 21. madde, Anayasa Mahkemesince 7.2.2008 tarihinde iptal edildiğinden, avukatlık ücretinden kaynaklanan uyuşmazlıkların, sözleşmelerin kurulduğu tarihte yürürlükte olan Avukatlık Kanunu hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin 22.1.2001 tarihinde imzalandığının anlaşıldığı ve davada dayanılan vekaletnamenin de 28.11.2000 tarihinde verildiği ve böylece hizmetin de davacı avukat tarafından 28.11.2000 tarihinden itibaren verildiği kabul edilerek bu tarih itibariyle ücret hesabı yapılmalıdır. Hal böyle olunca bu dava ile ilgili ücret uyuş¬mazlığının çözümünde, sözleşme tarihinde yürürlükte olan 1136 sayılı Kanunun, 4667 sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki hükümleri esas alınmalıdır. Bu noktada taraflar arasındaki ücret sözleşmesinin geçerli olup olmadığının, dolayısıyla davacının sözleşmede belirtilen ücreti talep etmekte haklı olup olmadığının belirlenmesi gereklidir. Nitekim, vekalet ücret sözleşmelerinin geçerli olup olmadığı, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece de resen gözetilmesi gereken bir husustur.
1136 sayılı kanunun, 2.5.2001 tarihli 4667 sayılı yasa ile yapılan değişiklikten önceki 164. maddesinin 1. fıkrası hükmü gereğince, vekalet ücretinin belli ve muayyen olması gerekli olup, yine aynı kanunun 164. maddesinin 2. fıkrasına göre de, %25’i aşmamak üzere nispi bir ücretin vekalet ücreti olarak kararlaştırılması mümkün ise de, bunun geçerli olabilmesi, başarıya göre değişme koşulunu taşımasına bağlıdır. Başka bir ifade ile, davada gösterilen başarıya göre değişmek ve %25’i aşmamak üzere, dava olunan veya hükmolunacak şeyin değerinin belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir. Avukatın davayı kazanması durumunda belli bir ücret alacağı, kaybetmesi durumunda ise hiçbir ücrete hak kazanamayacağı, diğer bir deyişle avukatın ücret almasının, davayı kazanma koşuluna bağlı olacağı yolundaki sözleşmeler geçerli değildir. Yine aynı Kanunun 164. maddesinin 3. fıkrasına göre de, dava konusu mal, alacak veya hak gibi kıymetlerden bir kısmının aynen avukata ait olacağına ilişkin sözleşmeler de, “hasılı davaya iştirak” niteliğinde olduğundan geçersizdir.
Dava konusu olayda, taraflar arasında imzalanan ücret sözleşmesinin “Sözleşme konusu olan işten dolayı avukata 30 milyar TL’den aşağı olmamak üzere dava sonucu elde edilen kazancın %25’i ücret ödenecektir.” şeklindeki ücrete ilişkin hükmü, az yukarıda açıklanan yasanın öngördüğü “belli ve muayyen olma” ve “başarıya göre değişme” kurallarını içermediği için geçersizdir. Davacı geçersiz olan sözleşmeye dayanarak sözleşmede kararlaştırılan ücreti talep edemez. 1136 sayılı yasanın 4667 sayılı yasa ile değişikliğinden önceki 163/son maddesi gereğince yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunmadığı veya sözleşme mevcut olmakla birlikte geçerli olmadığı durumlarda, avukata ödenmesi gereken vekalet ücretinin, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenmesi gereklidir. Dava konusu olayda taraflar arasındaki ücret sözleşmesi geçerli olmadığına göre, davacı tarafından davalının vekili sıfatıyla takip edilen Eyüp 1 .Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/73 esas sayılı davanın açılması sırasında beyan edilen harca esas değer üzerinden vekalet ilişkisinin kurulduğu 28.11.2000 tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi esas alınarak davacıya ödenmesi gerekli olan vekalet ücreti belirlenip, belirlenecek bu miktara göre hüküm kurulması gerekirken, açıklanan hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 27.12.2012, 2012/3679 – 2012/30093)

Özet: zilden sonra ücret sözleşmesi yapılması ancak yeni bir vekalet verilmesi halinde mümkün olup, davalı tarafından yeni bir vekaletname verilmediğine göre sonraki tarih içeren sözleşme geçersiz olup, bu durumda bu dosyada davacı lehine hesaplanacak vekalet ücreti davadaki harca esas değerin % 10 ile %20 si arasında ve A. A.Ü.T’nin altında kalmayacak şekilde hesaplanmalıdır

Çorum 1. Asl. Hukuk Mahkemesinin 2007/87 esas sayılı dosyasıyla ilgili olarak taraflar arasında imzalanan avukatlık sözleşmesi 3.5.2008 tarihli olup; davalılar davacıyı 18.4.2008 tarihinde azletmişlerdir. Sözleşme tarihinin azil tarihinden sonra olması nedeniyle taraflarca avukatlık ücret sözleşmesinin geçerli olduğundan söz edilemez. 5043 sayılı yasayla değişik 164/4. maddesinde, “Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.” düzenlenmesi mevcut olup, azilden sonra ücret sözleşmesi yapılması ancak yeni bir vekalet verilmesi halinde mümkün olup, davalı tarafından yeni bir vekaletname verilmediğine göre sonraki tarih içeren sözleşme geçersiz olup, bu durumda bu dosyada davacı lehine hesaplanacak vekalet ücreti davadaki harca esas değerin % 10 ile %20 si arasında ve A. A.Ü.Tnin altmda kalmayacak şekilde hesaplanmalıdır. Davacı, Çorum 1. As. H. Mahkemesinin 2007/87 esas sayılı dosyasında harca esas değerin 10.000 TL olduğunu dilekçesinde belirterek dava açıp daha sonra harca esas değeri artırılıp harcı da ikmal etmediğine göre bu miktar üzerinden yukarıda açıklanan şekilde avukatlık ücretinin hesaplanması gerekir. Yukarıda açıklandığı üzere harca esas değer üzerinden avukatlık ücreti hesaplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle ve eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 24.12.2012, 2012/17443 – 2012/29375)

Özet: Avukatlık ücret sözleşmesinde, “Karar tarihinde arazinin emsal m2 bedeli tespit edilecek, bu bedel üzerinden dava sonunda müvekkil adına tescil edilmesine karar verilen yerin toplam bedeli karar tarihi itibariyle hesaplanacak ve bu rakamın %10’u avukata vekalet ücreti olarak ödenecektir. Bu bedelin ödenmesi ile avukatın müvekkilden vekalet ücreti açısından bir alacağı kalmamış olacaktır.” düzenlemesi mevcuttur. Ancak kadastro mahkemesindeki dava aleyhe sonuçlanmıştır. Kadastro Mahkemesince davanın karara bağlandığı yıl için geçerli bulunan AAÜT gereğince davacı vekili yararına maktu 1.110 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir.

Davacı eldeki dava ile taraflar arasında ücret sözleşmesi yapıldığını ancak davalının vekalet ücretini ödemediğini belirterek 8.000 TL ücreti vekaletin davalıdan tahsilini istemiştir. Taraflar arasında düzenlenen vekalet sözleşmesinin 5. maddesinde “müvekkil tarafından avukata dava hakkında karar verilmeden vekalet ücreti ödenmeyecektir. Karar tarihinde arazinin emsal m2 bedeli tespit edilecek, bu bedel üzerinden dava sonunda müvekkil adına tescil edilmesine karar verilen yerin toplam bedeli karar tarihi itibariyle hesaplanacak ve bu rakamın %10’u avukata vekalet ücreti olarak ödenecektir. Bu bedelin ödenmesi ile avukatın müvekkilden vekalet ücreti açısından bir alacağı kalmamış olacaktır.” düzenlemesi mevcut olup, incelenen Demre Kadastro Mahkemesinin 2010/25 E. Sayılı dosyasında davacı L. tarafından davalılar A. O. ve Hazine aleyhine açılan kadastro tespitine itiraz davasında yapılan yargılama sonunda 17.2.2011 tarih 2010/25 E. 2011/7 K. Sayı ile davanın reddine, Demre Çevreli Köyü 101 ada 833 parsel sayılı taşınmazın tespit gibi Hazine adına tesciline karar verildiği anlaşılmakla, ücreti vekalet için geçerli olan şartın gerçekleşmediği anlaşılmakta ise de Kadastro Kanunu 31/son maddesi yollaması ile Kadastro Mahkemesince davanın karara bağlandığı yıl için geçerli bulunan AAÜT gereğince davacı vekili yararına maktu 1.110 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 22.11.2012, 2012/14056-2012/26264)

Özet: Avukatlık ücret sözleşmesinin ihtilafların çözümü başlıklı kısımda, avukatlık sözleşmesinden ve vekalet ücretinden kaynaklanan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülmesi hususunda tarafların anlaştıkları, tek hakemin görev yapacağı, belirtilmiş ve hakemin ismi de belirlenmiştir. Sözleşmedeki tahkim şartı ve belirlenen hakem tarafların her ikisinin de hakeme müracaat etmek istemeleri halinde geçerli olur. Bir başka anlatımla sözleşme taraflarından birisi uyuşmazlığın çözümü için mahkemeye müracaat ettiği takdirde artık sözleşmedeki hakem şartının geçerli olduğu ve tarafları bağlayacağından söz edilemez. Taraflar uyuşmazlığın çözümünde hakeme gitmenin yanı sıra mahkemeye müracaat etme hak ve özgürlüğüne sahiptir. Aksinin kabulü hak arama özgürlüğünün engellenmesi anlamına gelir ki bununda kabul edilmesi olanaklı değildir.

Davalınm taraf olduğu davalarda, davacının davalı vekili olarak görev yapması için taraflar arasında 14.7.2004 tarihli avukatlık sözleşmesinin imzalandığı ve davacının bu sözleşme kapsamında görev yaptığı, akabinde taraflar arasında ihtilaf çıktığı ve davacının vekalet ücretinin tahsili için icra takibi yaptığı hususu ihtilafsız olup, davada çözülmesi gereken öncelikli sorun ihtilafın mahkemece mi yoksa sözleşme ile kararlaştırılan hakem tarafından mı çözülmesi gerektiğidir. Sözleşmenin V. ihtilafların çözümü başlıklı kısımda, avukatlık sözleşmesinden ve vekalet ücretinden kaynaklanan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülmesi hususunda tarafların anlaştıkları, tek hakemin görev yapacağı, belirtilmiş ve hakemin ismi de belirlenmiştir. Sözleşmedeki tahkim şartı ve belirlenen hakem tarafların her ikisinin de hakeme müracaat etmek istemeleri halinde geçerli olur. Bir başka anlatımla sözleşme taraflarından birisi uyuşmazlığın çözümü için mahkemeye müracaat ettiği takdirde artık sözleşmedeki hakem şartının geçerli olduğu ve tarafları bağlayacağından söz edilemez. Taraflar uyuşmazlığın çözümünde hakeme gitmenin yanı sıra mahkemeye müracaat etme hak ve özgürlüğüne sahiptir. Aksinin kabulü hak arama özgürlüğünün engellenmesi anlamına gelir ki bununda kabul edilmesi olanaklı değildir. Bu itibarla mahkemece işin esasına girilerek karar verilmesi zorunludur. Mahkemenin değinilen bu yönü gözardı ederek yazılı gerekçeyle görevsizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar vermiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 13.11.2012, 2012/8883-2012/25434)

Özet: Davalı avukata şirket tarafından ödeme yapılmış olması , taraflar arasında vekalet ilişkisi bulunduğunu göstermez

Davacı, davalı avukatla yapılan vekalet ücret sözleşmesi gereğince, haklı bir neden olmadan vekillikten çekilen davalının, peşin olarak aldığı vekalet ücretini iade etmesi gerektiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmış, davalı ise, davacı şirketle vekalet ilişkisi bulunmadığını, davacı şirketin değil, dava dışı gerçek kişiler E ve M.’nin vekili olduğunu, vekaletnamenin de bu kişiler tarafından verildiğini savunarak, davanın öncelikle husumet nedeniyle reddini dilemiştir. Gerçekten de, taraflar arasında yazılı bir ücret sözleşmesi bulunmadığı gibi, davalı avukata dava dışı gerçek kişiler tarafından vekaletname verildiği ve davalının yine bu kişiler tarafından azledildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda vekalet ilişkisi, davalı ile dava dışı gerçek kişiler arasında kurulmuş olup, “davalı avukatın, vekalet görevini özenle yerine getirip getirmediği, vekaletten azlinin haklı olup olmadığı, ücrete hak kazanıp kazanmadığı ve ücrete hak kazanmışsa bunun miktarı” konularındaki uyuşmazlıkların da, ancak vekalet sözleşmesinin tarafları arasında incelenip değerlendirilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Davacının davada dayanmış olduğun 23.1.2007 tarihli belgeye göre, davalı avukata şirket tarafından ödeme yapılmış olması da, taraflar arasında vekalet ilişkisi bulunduğunu göstermediğinden, sonuca etkili değildir. O halde mahkemece davacı şirket tarafından açılan iş bu davada, davacının aktif husumet ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, açıklanan husus göz ardı edilerek işin esası incelenmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 25.9.2012, 2012/5900-2012/20968)

Özet: Anılan tarihte yürürlükte olan 1136 sayılı Yasa hükümleri uyarınca, başarısızlık halinde ücreti ne olacağı sözleşmede kararlaştırılmadığından yazılı ücret sözleşmesi geçersizdir. Geçersiz sözleşme uyarınca davacı avukat ancak, hukuki yardımın başladığı tarihteki AAÜT uyarınca hesaplanacak ücreti isteyebilir.

Avukatın haksız azlinde, azil tarihinden itibaren değil, temerrüt tarihinden itibaren faiz talep edilebilir. Dava ile temerrüde düşürülmüşse, dava tarihinden itibaren faiz işletilmelidir.

1- Taraflar arasında 1.5.2001 tarihinde yazılı avukatlık sözleşmesi imzalanmış, söz konusu sözleşmede 4.000.000,00 TL ücreti vekalet kararlaştırılmış olup, vekalet ücretinin tamamının davanın bitiminde karar kesinleştiğinde ödeneceği hükme bağlanmıştır.
..Yanlar arasında imzalanan 1.5.2001 tarihli ücret sözleşmesi 4667 sayılı Yasa yürürlüğe girmeden önce düzenlenmiş olup, bu durumda 5043 sayılı Yasayla eklenen 21. Maddenin Anayasa Mahkemesince iptal edildiği de nazara alındığında 1.5.2001 tarihinde yürürlükte olan 1136 sayılı Avukatlık Yasası hükümlerinin uygulanması gerekir. Anılan tarihte yürürlükte olan 1136 sayılı Yasa hükümleri uyarınca, başarısızlık halinde ücreti ne olacağı sözleşmede kararlaştırılmadığmdan yazılı ücret sözleşmesi geçersizdir. Geçersiz sözleşme uyarınca davacı avukat ancak, hukuki yardımın başladığı tarihteki AAÜT uyarınca hesaplanacak ücreti isteyebilir. Bu nedenle mahkemece hukuki yardımın başladığı tarih belirlenip o tarihte yürürlükte olan tarife uyarınca ücretin hesaplanması ve davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekir. Bu doğrultuda inceleme ve araştırma yapılması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
2- Öte yandan, mahkemece azil tarihinden itibaren faize hükmedilmiştir. Oysa B. K.nın 101/1. maddesi uyarınca, muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla mütemerrit olur. Hükmü uyarınca davacı ancak ihtarname ile temerrüde düştüğünü ispatlayamamış olup, ancak dava tarihinden itibaren faiz isteyebilir. Mahkemece azil tarihinden itibaren faize hükmedilmesi de usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 5.7.2012, 2012/12745-2012/17496)

Davacı avukat tarafından dosyaya ibraz edilen ve vekalet ücreti talebine dayanak yapılan üç adet belgenin yeni TL uygulamasına geçilmeden önce imzalanarak verildiği belge içeriklerinden anlaşılmaktadır. Buna rağmen söz konusu belgelerde yazılı olan vekalet ücreti miktarlarının yeni TL uygulamasına geçildikten sonraki, bugünkü miktarlar üzerinden belirlenmiş olması bu miktarların sözleşmeye, sözleşme tarihinden çok sonra icra takip aşamasında yazıldığı sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla söz konusu miktarların yeni TL uygulamasına geçilmesinden önce yazıldığı kabul edildiği takdirde, sonraki altı sıfırın (000.000) atılarak vekalet ücretinin belirlenmesi gerekmektedir. Ancak yukarıda belirtildiği gibi, sonradan yazıldığının kabulü halinde de bu kez, sözleşmelerin geçersizliği söz konusu olacaktır. Bu durumda da avukat tarafından takip edilen işlerin takip tarihinde geçerli Avukatlık Kanunu’na göre avukatın hak edeceği vekalet ücretinin bilirkişi tarafından hesaplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekecektir. Mahkemenin açıklanan tüm bu yönleri gözardı ederek yazılı şekilde karar vermiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 27.6.2012,2012/6998 – 2012/16755)

Özet: Mahkeme, müddeabihin değerinin takdiren %20’si oranındaki vekalet ücretinin ödenmesi gerektiği kabul edilip, taleple bağlı kalınarak hüküm kurulmuştur. Oysaki davalılar tarafından dosyaya ibraz edilmiş olan tarihsiz hesap tablosunda, “dava değeri” belirtildikten sonra, “%10 vekalet ücreti: 264.000 YTL” yazısı mevcut olup, davacı da söz konusu yazıların kendisine ait olduğunu kabul etmiştir. Davacı, her ne kadar ibraz edilen bu belgenin, hapis hakkının bildirimine yönelik olarak düzenlenen “toplantı görüşme notu” niteliğinde olduğunu, haktan feragat anlamında olmadığını ileri sürmüşse de, bizzat davacının kendi el yazısı ile düzenlenen bu belgede, dava değerinin %10’u üzerinden vekalet ücreti ödenmesi konusunda tarafların anlaşmaya vardıklarının kabulü gerekir.Önceki yasada mevcut olan “yazılı geçerlik” şartı kaldırılmış olduğundan, dava konusu olayda olduğu gibi, belirli bir şekil şartına bağlı olmadan yapılan ücret sözleşmeleri de geçerli ve tarafları bağlayıcıdır.

Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkin olup, taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığından, mahkemece Avukatlık Kanununun 164/4. maddesi gereğince, davacı avukatın davalıları vekil olarak temsil ettiği Gölbaşı Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/561 esas sayılı tapu iptal ve tescil davasındaki müddeabihin değerinin takdiren %20’si oranındaki vekalet ücretinin ödenmesi gerektiği kabul edilip, taleple bağlı kalınarak hüküm kurulmuştur. Oysaki davalılar tarafından dosyaya ibraz edilmiş olan tarihsiz hesap tablosunda, “dava değeri” belirtildikten sonra, “%10 vekalet ücreti: 264.000 YTL” yazısı mevcut olup, davacı da söz konusu yazıların kendisine ait olduğunu kabul etmiştir. Davacı, her ne kadar ibraz edilen bu belgenin, hapis hakkının bildirimine yönelik olarak düzenlenen “toplantı görüşme notu” niteliğinde olduğunu, haktan feragat anlamında olmadığını ileri sürmüşse de, bizzat davacının kendi el yazısı ile düzenlenen bu belgede, dava değerinin %10’u üzerinden vekalet ücreti ödenmesi konusunda tarafların anlaşmaya vardıklarının kabulü gerekir. 1136 sayılı Avukatlık Kanununun, 2.5.2001 tarihli 4467 sayılı yasa ile yapılan değişiklikten sonraki 163/1. maddesinde, “Avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Yazılı olmayan anlaşmalar genel hükümlere göre ispatlanır.” Hükmü mevcut olup, bu hükümle vekalet ücret sözleşmeleri konusunda daha önce yasada mevcut olan “yazılı geçerlik” şartı kaldırılmış olduğundan, dava konusu olayda olduğu gibi, belirli bir şekil şartına bağlı olmadan yapılan ücret sözleşmeleri de geçerli ve tarafları bağlayıcıdır. O halde mahkemece davacı avukatın, Gölbaşı Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/561 esas sayılı tapu iptal ve tescil davası nedeniyle müddeabihin değerinin %10’u üzerinden vekalet ücreti talep edebileceği kabul edilerek, buna göre hüküm kurulması gerekirken, açıklanan hususlar gözardı edilerek Avukatlık Kanununun 164/4. maddesi gereğince müddeabihin %20’si oranında ücret takdir edilmiş olması, usul ve yasaya aykı- n olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 25.1.2011,2010/5524 – 2011/817)

Özet: Avukatlık ücret sözleşmesindeki “”tahsil edilen maddi-manevi tazminat tutarının %15’i” üzerinden vekalet ücreti isteyebilecektir” ibaresi geçerlidir.

Davacı avukat, davalı müvekkillerin diğer davalı olan şirketle anlaşarak ibraname düzenlemeleri nedeniyle, vekil olarak açtığı tazminat davasının reddedildiğini belirterek, aradaki sözleşme gereğince vekalet ücretinin tahsili talepli olarak bu davayı açmıştır. Taraflar arasındaki 15.4.2008 tarihli sözleşme, 13.1.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5043 sayılı yasa ile değişik avukatlık kanunu gereğince geçerlidir. Oysa Mahkemece sözleşme geçersiz sayılarak, vekalet ücreti AAÜT’ne göre hesaplanmıştır. Davacı avukat, kendi akidi olan Şenay, Esma, Hakkı, İsmail ve Enes Ö.’den, aralarındaki sözleşmede belirtilen “tahsil edilen maddi-manevi tazminat tutarının %15’i” üzerinden vekalet ücreti isteyebilecektir. Mahkemece bu husus gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasa¬ya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 13.9.2010, 2010/3424 – 2010/11183)

Özet: Avukatlık Hizmet ve Ücret Sözleşmesindeki “şirket uhdesinde bulunan malvarlığı yapılacak hukuki girişimlerle malvarlığına katılacak diğer kazanımlar (muvazaalı satış nedeniyle iade, borçtan kurtulma, tazminat vs) toplamı üzerinden müvekkillerin hissesine düşen bedelin %15’inin avukatlık ücreti olarak ödeneceği” ibaresi geçerlidir.

Davacı avukat ile diğer davalılara velayeten, kendisine asaleten davalı A. T. arasında imzalanan 11.5.2006 tarihli Avukatlık Hizmet ve Ücret Sözleşmesinde III/b maddesinde şirket uhdesinde bulunan malvarlığı yapılacak hukuki girişimlerle malvarlığına katılacak diğer kazanımlar (muvazaalı satış nedeniyle iade, borçtan kurtulma, tazminat vs) toplamı üzerinden müvekkillerin hissesine düşen bedelin %15’inin avukatlık ücreti olarak ödeneceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin düzenlediği tarihte, 20.1.2004 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5043 sayılı yasa ile değişik Avukatlık Kanununun hükümleri yürürlükte olup, sözleşmede kararlaştırılan ücret ve ödenme şeklinin az yukarıda anılan yasa hükümlerine aykırı olmadığı anlaşılmaktadır. Sözleşme geçerli olduğuna ve hükümleri de tarafları bağladığına göre uyuşmazlığın sözleşme kapsamında çözülmesi gerekir. Mahkemece sözleşmenin geçerli olduğu kabul edilerek işin esasma girilmek suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, sözleşmenin yasaya aykırı ve dolasıyla geçersiz olduğu kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. (Y. 13. HD. 23.3.2010,2009/10009 – 2010/3667)

Özet: Davalının avukatlık yetkisi bulunmadığından kanunen vekaletle yapması mümkün olmayan adli takip ve işlemleri hukuken yok hükmünde olduğundan, avukatlık yetkisi olmadan, avukatlık hizmeti için tahsil ettiği 800,00 YTL yi iade etmek zorundadır.

Davacı, bir müddet birlikte yaşadığı dava dışı şahıs Mustafa B.’nin kendisini dövüp, kendisine ait evden kovması neticesinde bu şahıs hakkında ceza davası ile meni müdahale davasını yürütmek üzere kendisini avukat olarak gösteren davalıya vekalet verdiğini, davalının ceza davası açılması için savcılığa baş vurduğunu meni müdahale davasını açmadığını, daha sonra öğrendiğine göre davalının baroda kaydının bulunmadığını avukatlık yetkisinin bulunmadığını, bu nedenle meni müdahale davası içinde yeni bir avukat tuttuğunu yeni avukatının dava şırasında ölmesi üzerine davasının açılmamış sayıldığını ileri sürerek davalıya verdiği 800 YTL ile ölen avukata verdiği 1200 YTL’nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, avukatlık yaparken vergi borçları nedeniyle baro levhasından kaydının silindiğini, davacı ile sadece ceza davası için anlaştığını bununla ilgili üzerine düşen tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davalının sadece ceza davası için davacı ile anlaştığını, davalının hukuken avukatlık yapması mümkün değil ise de aldığı vekalet ile ceza davasının açılması için üzerine düşen tüm yükümlülüğü yerine getirdiğini, ancak iddianın ispatlanamaması nedeniyle savcılıkça kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, davalının itirazı üzerine itirazın reddedildiğini, dolayısı ile bu hususta yapılacak başkaca bir işlem bulunmadığından davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-(…)
2-Davacı, davalının kendisini yanıltması neticesinde avukat olduğunu düşünerek vekalet vererek, işlem yapması için 800,00 YTL vermiştir. Davalının barodan kaydının silindiği ve hukuken avukatlık yetkisinin bulunmadığı kendi beyanları ile de tartışmasızdır. Davalının avukatlık yetkisi bulunmadığından kanunen vekaletle yapması mümkün olmayan adli takip ve işlemleri hukuken yok hükmünde olduğundan, avukatlık yetkisi olmadan, avukatlık hizmeti için tahsil ettiği 800,00 YTL yi iade etmek zorundadır. Mahkemece 800,00 YTL nin tahsiline karar verilmesi gerekirken, davanın tümden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 14.12.2009,2009/5256 – 2009/14664)

Özet: Her ne kadar ücret sözleşmesi tarihsiz ise de gerek vekaletname tarihi ve gerekse icra takip tarihleri nazara alındığında taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olduğu ve bu bağlamda kararlaştırılan %25 oranında yasaya uygun bulunduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, üstlenilen işin masraflarının davalıca ödenmesi de sözleşmede kararlaştırılmış olup, davalı bu masrafları ödediğini ispat edemediğine göre davacı yaptığı masrafları da isteme hakkına sahiptir.

Davacınıın davalıdan aldığı, 2004, 2005, 2006 yıllarına ait vekaletnamelerle davalının vekili olarak icra takipleri yapıp icra ceza mahkemesinde dava açtığı ve davalı tarafından 15.1.2007 tarihinde lüzum üzerine denilmek suretiyle azledildiği tarafların kabulündedir. Taraflar arasında düzenlenen tarihsiz ücret sözleşmesinde harca esas miktar (vekalet ücretine esas) üzerinden %25 vekalet ücreti ödeneceği kararlaştırılmıştır. Her ne kadar ücret sözleşmesi tarihsiz ise de gerek vekaletname tarihi ve gerekse icra takip tarihleri nazara alındığında taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olduğu ve bu bağlamda kararlaştırılan %25 oranında yasaya uygun bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalı, davacıyı haklı olarak azlettiğini bildirmiş ise de bu hususta dosyaya herhangi bir delil ibraz edemediğinden davacının haksız olarak azledildiği anlaşılmakta olup, esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir. Davacı haksız olarak azledildiğine göre sözleşmenin hükmü uyarınca %25 oranında vekalet ücretini isteyebilir. Öte yandan, üstlenilen işin masraflarının davalıca ödenmesi de sözleşmede kararlaştırılmış olup, davalı bu masrafları ödediğini ispat edemediğine göre davacı yaptığı masrafları da isteme hakkına sahiptir. Mahkemece değinilen bu yönler gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 28.10.2009,2009/5930 – 2009/12357)

Özet:  Vekalet ücret sözleşmelerinin geçerli olup olmadığı, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece resen gözetilmesi gereken bir husustur. Taraflar arasındaki 8.1.1995 tarihli vekalet ücret sözleşmesinde, “alacak ve tazminat tutarlarının %15’i” vekalet ücreti olarak kararlaştırılmış olup, bu haliyle, hasılı davaya iştirak mahiyetinde bulunduğundan ve başarıya göre değişme koşulunu taşımadığından sözleşme geçersizdir. Davacı geçersiz olan bu sözleş¬meye dayanarak sözleşmede kararlaştırılan ücreti talep edemez.

Davacı avukatın, davalıların vekili olarak takip ettiği Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1998/542 esas sayılı dosyasında davalılar tarafından 19.4.1999 tarihinde avukat E’ye verilen vekalet ile avukat E ile davacı avukatın birlikte 10.5.1999 tarihli celseye katıldıkları ve 17.5.1999 tarihli dilekçe ile bu dava dosyasına duruşmaya avukat E’nin katılmasına muvafakat etmediğinden istifa ettiğini bildirdiği, yine takip ettiği 1996/404 esas ve 1998/485 esas sayılı dosyalarına da 11.5.1999 tarihinde istifasını bildirdiği, anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki 8.1.1995 tarihli sözleşmede; davacı avukatın üstlendiği iş açıklandıktan sonra, 2. maddesinde sözleşme konusu işten dolayı avukata 5000 dolar ücret verileceği, 4. maddesinde de, yükleniciden tahsil edilen alacak ve tazminatlardan avukatın %15 avukatlık ücreti alacağı kararlaştırılmıştır. Mahkemece, ödenen ücretin mahsubu ile 2. madde gereğince bakiye ücret ile 4. madde gereğince takip edilen dava değerleri üzerinden %15 oranında hesaplanan vekalet ücretine karar verilmiştir.
Mahkemenin de kabulünde olduğu gibi, davacı avukatın istifasının haklı olduğu, böylece Avukatlık Kanunu’nun 172/3 maddesine göre ücrete hak kazandığının anlaşılmasına göre, bu noktada öncelikle, taraflar arasındaki ücret sözleşmesinin geçerli olup olmadığının, dolayısıyla davacının sözleşmede belirtilen ücreti talep etmekte haklı olup olmadığının belirlenmesi gereklidir. Nitekim, vekalet ücret sözleşmelerinin geçerli olup olmadığı, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece resen gözetilmesi gereken bir husustur.
Bu açıklamalardan sonra, yapıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümlerine göre, taraflar arasındaki 8.1.1995 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinin, geçerli olup olmadığının incelenmesine gelince; 1136 sayılı Kanunun, 2.5.2001 tarihli 4467 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önceki 164. maddesinin 1. fıkrası hükmü gereğince, vekalet ücretinin belli ve muayyen olması gerekli olup, yine aynı kanunun 164. maddesinin 2.fıkrasına göre de, %25’i aşmamak üzere nispi bir ücretin vekalet ücreti olarak kararlaştırılması mümkün ise de, bunun geçerli olabilmesi, başarıya göre değişme koşulunu taşıması ve hasılı davaya iştirak niteliğinde olmamasına bağlıdır. Başka bir ifade ile, davada gösterilen başarıya göre değişmek ve %25’i aşmamak üzere, dava olunan veya hükmolunacak şeyin değerinin belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir. Taraflar arasındaki 8.1.1995 tarihli vekalet ücret sözleşmesinde, “alacak ve tazminat tutarlarının %15’i” vekalet ücreti olarak kararlaştırılmış olup, bu haliyle, hasılı davaya iştirak mahiyetinde bulunduğundan ve başarıya göre değişme koşulunu taşımadığından sözleşme geçersizdir. Davacı geçersiz olan bu sözleş¬meye dayanarak sözleşmede kararlaştırılan ücreti talep edemez. Sözleşme hükümlerinin bütün olarak ele alınması esas olduğundan 2. ve 4. maddesinin de ayrı ayrı değerlendirilmesine imkan yoktur. Bu durumda, yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunmadığı hallerde olduğu gibi, talep edilebilecek vekalet ücretinin, o dava tarihlerinde geçerli olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenmesi gereklidir. Mahkemece, az yukarıda açıklananlar doğrultusunda araştırma yapılarak gerektiğinde bilirkişi kurulunun rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken açıklanan hususlar gözardı edilip, uygulanması gereken yasa hükümlerinde de yanılgıya düşülerek, yapıldığı tarih itibariyle geçersiz olan sözleşmeye geçerlilik tanınmak suretiyle vekalet ücretinin tespiti ile tahsiline hükmedilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 28.5.2009, 2008/14663 – 2009/7339)

Özet: Demans hastalığının bir anda ortaya çıkan bir rahatsızlık olmayıp evveliyatının ve ağır gelişen bir sürecinin olduğu göz önüne alındığında davalı asilin çok kısa bir süre öncesinde yapılan Avukatlık ücret sözleşmesi sırasında da bu rahatsızlığının mevcut olduğu açıktır. Hal böyle olunca davacının dayandığı ve hükme esas alınan 30.3.2002 tarihli ücret sözleşmesine dayanılarak talepte bulunulamaz.

Davacı ile davalının kızı arasında düzenlenen ve sonrasında davalı asilin de imzasının alındığı 30.3.2002 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinde 16.000,00 YTL ücret ödenmesinin kararlaştırıldığı, davalı asilin vesayet altına alınması için diğer kızı tarafından 27.3.2002 tarihinde vasi tayini davasının açıldığı, bu dava sırasında 5.7.2002 tarihli rapor ile davalı asilin Multi İnfark Demans hastası olup hukuki ehliyete haiz bulunmadığının tespit edilmiş olduğu ve kendisine 16.9.2003 tarihinde vasi atandığı tüm dosya içeriği ile sabittir. Demans hastalığının bir anda ortaya çıkan bir rahatsızlık olmayıp evveliyatının ve ağır gelişen bir sürecinin olduğu göz önüne alındığında davalı asilin çok kısa bir süre öncesinde yapılan Avukatlık ücret sözleşmesi sırasında da bu rahatsızlığının mevcut olduğu açıktır. Hal böyle olunca davacının dayandığı ve hükme esas alınan 30.3.2002 tarihli ücret sözleşmesine dayanılarak talepte bulunulamaz. Ne var ki davacı davalının vekili olarak takip ettiği davalarla ilgili Avukatlık kanunu 164. maddesi uyarınca ücret isteme hakkına sahiptir. Mahkemece bilirkişiden vekalet ilişkisinin kurulduğu tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Kanunu hükümlerinin uygulanması sureti ile rapor aldırılarak bunun sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 20.4.2009,2008/11041 – 2009/5448)

Özet: Dava konusu olayda, taraflar arasındaki 20.2.1993 günlü ücret sözleşmesinin, “…sözleşme konusu işten dolayı avukata 100 YTL. ve dava bedelinin %25’i ücret olarak ödenecektir.” şeklindeki ücrete ilişkin hükmü, az yukarıda açıklanan yasanın öngördüğü “belli ve muayyen olma” ve “başarıya göre değişme” koşullarını taşımadığı için geçersizdir. Davacı geçersiz olan bu sözleşmeye dayanarak sözleşmede kararlaştırılan ücreti talep edemez.

Davacıya ödenmesi gereken vekalet ücretinin tespiti için ise öncelikle uyuşmazlığa uygulanacak Avukatlık Kanunu hükümlerinin belirlenmesi zorunludur. Bilindiği üzere, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu, 2.5.2001 tarihinde 4467 sayılı Yasa, 13.1.2004 tarihinde de 5043 sayılı Yasa ile değişikliğe uğramıştır. 13.1.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5043 sayılı Yasanın 7. maddesi ile 1136 sayılı Avukatlık Kanununa eklenen “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, kesin olarak hükme bağlanmamış bütün ihtilaflarda bu kanunun değişik hükümleri uygulanır” hükmünü içeren geçici 21. madde, Anayasa Mahkemesince 7.2.2008 tarihinde iptal edildiğinden, avukatlık ücretinden kaynaklanan uyuşmazlıkların, sözleşmelerin kurulduğu tarihte yürürlükte olan Avukatlık Kanunu hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği kabul edilmelidir. Taraflar arasındaki sözleşme, 20.2.1993 tarihli olduğundan, bu dava ile ilgili ücret uyuşmazlığının çözümünde, sözleşme tarihinde yürürlükte olan 1136 sayılı Kanunun, 4667 sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki hükümleri esas alınmalıdır. Bu noktada taraflar arasındaki ücret sözleşmesinin geçerli olup olmadığının, dolayısıyla davacının sözleşmede belirtilen ücreti talep etmekte haklı olup olmadığının belirlenmesi gereklidir. Nitekim, vekalet ücret sözleşmelerinin geçerli olup olmadığı, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece de resen gözetilmesi gereken bir husustur.
1136 sayılı Kanunun, 2.5.2001 tarihli 4467 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önceki 164. maddesinin 1. fıkrası hükmü gereğince, vekalet ücretinin belli ve muayyen olması gerekli olup, yine aynı kanunun 164. maddesinin 2. fıkrasına göre de, %25’i aşmamak üzere nispi bir ücretin vekalet ücreti olarak kararlaştırılması mümkün ise de, bunun geçerli olabilmesi, başarıya göre değişme koşulunu taşımasına bağlıdır. Başka bir ifade ile, davada gösterilen başarıya göre değişmek ve %25’i aşmamak üzere, dava olunan veya hükmolunacak şeyin değerinin belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir. Yine aynı Kanunun 164. maddesinin 3. fıkrasına göre de, dava konusu mal, alacak veya hak gibi kıymetlerden bir kısmının aynen avukata ait olacağına ilişkin sözleşmeler de, “hasılı davaya iştirak” niteliğinde olduğundan geçersizdir. Dava konusu olayda, taraflar arasındaki 20.2.1993 günlü ücret sözleşmesinin, “…sözleşme konusu işten dolayı avukata 100 YTL. ve dava bedelinin %25’i ücret olarak ödenecektir.” şeklindeki ücrete ilişkin hükmü, az yukarıda açıklanan yasanın öngördüğü “belli ve muayyen olma” ve “başarıya göre değişme” koşullarını taşımadığı için geçersizdir. Davacı geçersiz olan bu sözleşmeye dayanarak sözleşmede kararlaştırılan ücreti talep edemez. 1136 sayılı yasanın 4467 sayılı yasa ile yapılan değişiklikten önceki 163/son maddesi gereğince yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunmadığı veya sözleşme mevcut olmakla birlikte geçerli olmadığı durumlarda, avukata ödenmesi gereken vekalet ücretinin, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenmesi gereklidir. Dava konusu olayda taraflar arasındaki ücret sözleşmesi geçerli olmadığına göre, davacı avukat tarafından icra takibi ile talep ettiği davalar nedeni ile dava tarihleri itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri gereğince yapılacak hesaplamaya göre davacıya ödenmesi gerekli olan vekalet ücretleri belirlenmelidir. Yanlış değerlen-dirme ile sözleşme hükümlerine göre vekalet ücreti alacağının hesaplanması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 5.3.2009, 2008/11389 – 2009/2821)

Özet: sözleşmede ücretin “İş konusu parsellerin rayiç bedelinin %10’u ve bu ücretin taşınmazların taksim ve satış sonunda ödeneceği kararlaştırılmıştır. Bu kararlaştırma, rayiç bedelin denmek suretiyle hasılı davaya iştirak niteliğinde olduğu gibi başarıya göre değişen bir hükümde değildir. Bu nedenle bir kısım davalılarla yapılan bu ücret sözleşmesi geçersizdir.

Taraflar arasında geçerli bir avukatlık ücret sözleşmesi olmadığından, davacının alacağı avukatlık asgari ücret tarifesi hükümleri gereğince tesbit edilecektir. Tarifeye göre tesbit edilecek ücreti vekalet alacağı ise belirlenebilir niteliktedir. Bu nedenle davacının hüküm altına alman ücreti vekalet alacağı için icra inkar tazminatına hükmedilme

1-(…)
2- Davacı, davalıların vekili olarak takip ettiği davalardaki vekalet ücretinin ödenmediğini ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır. Mahkemece 7.4.1999 tarihli avukatlık ücret sözleşmesi esas almarak hüküm kurulmuştur. Davacının davalıların vekili olduğu yönünde taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak hükme esas alınan 7.4.1999 tarihli avukatlık ücret sözleşmesi sadece davacı ile davalılardan İsmail, Hatice ve Meliha arasında düzenlenmiştir. Diğer davalıların bu sözleşmede imzalan bulunmamaktadır. Ayrıca hükme dayanak yapılan bu avukatlık ücret sözleşmesi o tarihte yürürlükte olan Avukatlık kanunu hükümlerine tabidir. Dosyaya ibraz edilen sözleşmede ücretin “İş konusu parsellerin rayiç bedelinin %10’u ve bu ücretin taşınmazların taksim ve satış sonunda ödeneceği kararlaştırılmıştır. Bu kararlaştırma, rayiç bedelin denmek suretiyle hasılı davaya iştirak niteliğinde olduğu gibi başarıya göre değişen bir hükümde değildir. Bu nedenle bir kısım davalılarla yapılan bu ücret sözleşmesi geçersizdir. Davacı, ancak dava tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi üzerinden dava değeri üzerinden hesaplanacak avukatlık ücretini talep edebilir. Mahkemece bu hususun gözetilmemiş olması da usul ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
3- Dosyada mevcut azilnameler ile taraf beyanlarından davalıların hepsinin davacı¬yı azletmediği, sadece Hüseyin ve Neslihan’m davacıyı azletmiş olduğu görülmektedir. Ancak bir tanesi dışında davaların sonuçlandığı, ihtara rağmen davacı ücretinin öden¬mediği de sabittir. Bu durumda davalılar, davacıya karşı Avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanacak ücretten payları oranında sorumludurlar. Yani davalılar da geçer¬siz sözleşmeye dayanarak ücretin taksim ve satış şartına bağlı olduğunu ileri süremez¬ler. Mahkemece hükmedilecek ücretten davalıların payları oranında sorumlu oldukları¬nın kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması da bozma sebebidir.
4- Davacı, davalılar vekili olarak 4 ayrı dava takip ettiğini ileri sürerek bunlardan doğan ücretini talep etmiş, mahkemece sadece 7.4.1999 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinde belirtilen 570, 1049 ve 677 parseller gözetilerek hüküm kurulmuştur. Oysa davacı talebinde 255, 326, 926 ve 1117 parsellere yönelik davalar hakkında da talepte bulunmuş, mahkemece bu parsellere yönelik araştırma yapılmamıştır. Mahkemece davacının talebinde olan 255, 326, 926, 117 parsellerde nazara alınarak davacı ücretinin hesaplanması için bilirkişiden rapor alınmak suretiyle hüküm kurulmamış olması bozma sebebidir.
5- İÎK.nun 67/2 maddesi hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve itirazın iptali davasında borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi, alacağın likit ve muayyen olması veya belirlenebilir nitelikte olması gerekir.
Açıklanan yasal kuralların ışığında, somut olayda, yanlar arasında geçerli bir avukatlık ücret sözleşmesi olmadığından davacının alacağı avukatlık asgari ücret tarifesi hükümleri gereğince tesbit edilecektir. Tarifeye göre tesbit edilecek ücreti vekalet alacağı ise belirlenebilir niteliktedir. Bu nedenle davacının hüküm altına alman ücreti vekalet alacağı için icra inkar tazminatına hükmedilmemiş olması usul ve kanuna aykırıdır. Bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 19.2.2009, 2008/16329 – 2009/2051)

Özet: Davalı her ne kadar sözleşmenin boş olarak tanzim edildiğini, anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu belirtmiş ise de, bu savunmasını doğrulayacak herhangi bir belge veya delil ibraz edemediğinden savunmasını kanıtlayamamıştır. Öyle olunca düzenlenen vekalet ücret sözleşmesi geçerlidir.

Dava, vekalet ücret borçlarının ödenmemesi üzerine girişilen icra takibine itiraz edilmesi nedeniyle itirazın iptaline ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 5.5.1998 tarihli vekalet ücret sözleşmesinde, her bir dava için 3.000.00 YTL ödeneceğine ilişkin kısmın sözleşmeye sonradan veya anlaşmaya aykırı olarak doldurulup doldurulmadığına ilişkindir. Davalı her ne kadar sözleşmenin boş olarak tanzim edildiğini, anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu belirtmiş ise de, bu savunmasını doğrulayacak herhangi bir belge veya delil ibraz edemediğinden savunmasını kanıtlayamamıştır. Öyle olunca düzenlenen vekalet ücret sözleşmesi geçerlidir. Mahkemece, Vekalet Ücret Sözleşmesi hükümleri gözetilerek sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 18.2.2009,2008/10990-2009/1989)

Özet: Altındaki imza davalının kabulünde olduğuna ve içeriğinin sonradan doldurulduğuna dair savunma ispat edilemediğine göre iş bu sözleşmenin tartışmalı olduğundan söz edilemez. Hal böyle olunca sözleşmede gösterilen miktar üzerinden hüküm kurulması gerekir.

Taraflar arasmda düzenlenmiş bulunan ve altındaki imzası davalı tarafından inkar edilmeyen tarihsiz sözleşmede davacı avukatın davalıya vekaleten adana 3.asliye hukuk mahkemesinin 2003/1060 esas sayılı boşanma dosyası ve ferilerine ilişkin davayı takip edeceği, bunun karşılığında da vekalet ücreti olarak 13.000 YTL ödeneceği kararlaştırılmıştır. Sözleşme bu haliyle geçerlidir. Altındaki imza davalının kabulünde olduğuna ve içeriğinin sonradan doldurulduğuna dair savunma ispat edilemediğine göre iş bu sözleşmenin tartışmalı olduğundan söz edilemez. Hal böyle olunca sözleşmede gösterilen miktar üzerinden hüküm kurulması gerekirken Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri ve Avukatlık Yasası hükümleri kapsamında yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 3.2.2009, 2008/15145 – 2009/964)

Özet: Her ne kadar ücret sözleşmesi tarihsiz ise de gerek vekaletname tarihi ve gerekse icra takip tarihleri nazara alındığında taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olduğu ve bu bağlamda kararlaştırılan %25 oranında yasaya uygun bulunduğu anlaşılmaktadır.

Üstlenilen işin masraflarının davalıca ödenmesi de sözleşmede kararlaştırılmış olup, davalı bu masrafları ödediğini ispat edemediğine göre davacı yaptığı masrafları da isteme hakkına sahiptir.

Davacının temyiz itirazlarının incelenmesinde; davalının 20.11.2002 tarihli vekaletname ile davacıyı vekil tayin ettiği davacının da davalı vekili olarak 19.2.2004 ve 6.3.2006 tarihlerinde icra takipleri yapıp icra ceza mahkemesinde dava açtığı ve davalı tarafından 8.5.2007 tarihinde lüzum üzerine denilmek suretiyle azledildiği tarafların kabulündedir. Taraflar arasında düzenlenen tarihsiz ücret sözleşmesinde harca esas miktar (vekalet ücretine esas) üzerinden %25 vekalet ücreti ödeneceği kararlaştırılmıştır. Her ne kadar ücret sözleşmesi tarihsiz ise de gerek vekaletname tarihi ve gerekse icra takip tarihleri nazara alındığında taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olduğu ve bu bağlamda kararlaştırılan %25 oranında yasaya uygun bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalı, davacıyı haklı olarak azlettiğini bildirmiş ise de bu hususta dosyaya herhangi bir delil ibraz edemediğinden davacının haksız olarak azledildiği anlaşılmakta olup, esasen bu husus mahkemenin de k¬bulündedir. Davacı haksız olarak azledildiğine göre sözleşmenin hükmü uyarınca %25 oranında vekalet ücretini isteyebilir. Öte yandan üstlenilen işin masraflarının davalıca ödenmesi de sözleşmede kararlaştırılmış olup, davalı bu masrafları ödediğini ispat edemediğine göre davacı yaptığı masrafları da isteme hakkına sahiptir. Mahkemece değinilen bu yönler gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 26.1.2009, 2008/9195-2009/592)

Özet: Taraflar arasında düzenlenen sözleşmelerde davacının takip edeceği hukuk davaları ile ilgili parseller belirtildikten sonra 2. maddesinde ücreti vekaletin kararın kesinleşme tarihindeki rayiç değerin %25’i tutarındaki dolar karşılığı olarak ödeneceği yazılıdır. Ancak taraflar arasındaki ihtilafın çözümünün vekaletname tarihi ve bu tarih itibarıyla sözleşmelerin düzenlendiği kabul edildiğinden avukatlık kanununda 2.5.2001 tarihinde yapılan değişiklikten önceki düzenlemeye göre yapılması gerekir. Avukatlık Kanunundaki düzenlemeye göre taraflar arasında yapılan tarihsiz ücret sözleşmelerinde kararın kesinleştiği tarihlerdeki taşınmazların değerinin esas alınarak %25’i ücret olarak kararlaştırıldığından bu sözleşme hükmü Avukatlık Kanununun 2.5.2001 tarihindeki değişiklikten önceki yasal düzenlemenin 164/2. ve 3.fıkrası hükmüne aykırı olduğu için geçersizdir. Mahkemece sözleşmelerin düzenlendiği kabul edilen 12.4.2001 tarihindeki taşınmazların değerleri üzerinden o tarihteki AAÜT hükümlerine göre ücreti vekalet takdiri gerekir.

Davacı 12.4.2001 tarihli vekaletname ile davalının muhtelif hukuk davalarını açıp takip ettiği sırada 15.4.2003 tarihli azilname ile haksız olarak azledildiğini bildirerek aralarında düzenlenen sözleşmelerde yazılı %25 oran üzerinden ücreti vekaletinin hesaplanarak şimdilik 5000 USD alacağının tahsilini talep ederek eldeki davayı açmıştır. Taraflar arasında düzenlenen sözleşmelerde sözleşme tarihi bulunmamakta olup davacının vekaletnamesi 12.4.2001 tarihlidir. Yine bu vekaletname ile açılan davaların dava tarihleri 12.8.2001 ve 28.12.2001 tarihleridir. Bu nedenle ücreti vekalet sözleşmelerinin vekaletnamenin verildiği 12.4.2001 tarihinde düzenlendiğinin kabulü hayatın olağan akışına uygun düşer. Taraflar arasında düzenlenen sözleşmelerde davacının takip edeceği hukuk davaları ile ilgili parseller belirtildikten sonra 2. maddesinde ücreti vekaletin kararın kesinleşme tarihindeki rayiç değerin %25’i tutarındaki dolar karşılığı olarak ödeneceği yazılıdır. Ancak taraflar arasındaki ihtilafın çözümünün vekaletname tarihi ve bu tarih itibarıyla sözleşmelerin düzenlendiği kabul edildiğinden avukatlık kanununda 2.5.2001 tarihinde yapılan değişiklikten önceki düzenlemeye göre yapılması gerekir. Avukatlık Kanunundaki düzenlemeye göre taraflar arasında yapılan tarihsiz ücret sözleşmelerinde kararın kesinleştiği tarihlerdeki taşınmazların değerinin esas alınarak %25’i ücret olarak kararlaştırıldığından bu sözleşme hükmü Avukatlık Kanununun 2.5.2001 tarihindeki değişiklikten önceki yasal düzenlemenin 164/2. ve 3.fıkrası hükmüne aykırı olduğu için geçersizdir. Mahkemece sözleşmelerin düzenlendiği kabul edilen 12.4.2001 tarihindeki taşınmazların değerleri üzerinden o tarihteki AAÜT hükümlerine göre ücreti vekalet takdiri gerekir. Yine takip edilen ortaklığın giderilmesi davalarında sözleşmenin ücrete ilişkin düzenlemesi az yukarıda açıklanan sebeplerle geçersiz olduğundan bu davalar bakımından ise AAÜT’de düzenlendiği şekilde bu davalara özgü maktu ücreti vekaletin verilmesi gerekir. Mahkemece bilirkişi raporu esas alınarak %10 oran üzerinden vekalet ücreti hesaplanması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 22.1.2009, 2008/2075 – 2009/415)

Anayasa Mahkemesi 8.2.2008 tarihinde Avukatlık Kanununa 13.1.2004 tarihinde 5043 sayılı Kanun ile eklenen geçici 21. Maddeyi iptal etmiştir. Bu durumda avukatlık ücretinden kaynaklanan uyuşmazlıklara, sözleşmelerin kurulduğu tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekir. Somut olayda taraflar arasında yazılı bir avukatlık ücret sözleşmesi olduğu ispatlanamamıştır. Hal böyle olunca davacı avukatın Kahramanmaraş 1. Asliye Hukuk mahkemesinde 4.7.2003 gününde davalıya vekaleten dava açtığı tarihte yürürlükte bulunan 4667 sayılı Yasa ile değişik 164/4 maddesi hükmü uyarınca anılan dosyada dava değeri olarak belirlenen miktarın %5-15 arasında bir ücretin vekalet ücreti olarak taktir ve tayin edilmesi gerekir. Mahkemenin bu yönü göz ardı ederek yazılı şekilde hüküm tesis etmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 20.1.2009, 2008/9059 – 2009/241)

Davacı site yönetimi, davalı avukat ile yaptıkları vekalet sözleşmesi uyarınca davacı avukatın sözleşmeye uymadığını, site yönetimi adına takip ettiği dosyalardan tahsil ettiği alacakların bir kısmını iade etmediğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Her ne kadar, mahkemece davacı site yönetiminin tüzel kişiliğinin bulunmadığı gerekçesiyle ve pasif husumet nedeniyle dava reddedilmiş ise de, gerek apartman ve gerekse sitedeki kat maliklerinin bir araya gelerek site yönetimini oluşturmaları ve karar defterine de bu yöneticilerin 3.kişilerle gerek mal alımı, gerekse hizmet sözleşmeleri yapmaları hususunda yetki vermeleri ve yönetimin yaptığı sözleşmeden tüm kat maliklerinin yararlanmaları karşısında bu sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklarda husumetin sözleşmede taraf olan yönetime yöneltilebileceği Dairemizce istikrarlı olarak kabul edilmektedir. Bu değişen ve gelişen sosyal ve ekonomik ihtiyaçların bir sonucu olduğu gibi toplu yaşamın getirdiği bir zorunluluktur. Aksi halin kabulü halinde güvenlik hizmetine gereksinim duyulan bir sitede tüm kat maliklerinin topluca bu hizmeti sağlayan sağlayıcı ile sözleşme yapması gibi bir sonuca yol açacağı gözden kaçırılmamalıdır. Mahkemece değinilen bu yön gözetilerek, davanın esasına girilerek hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken pasif husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 4.11.2009, 2009/6851 – 2009/12611)

Özet: Sözleşmede müddeabihin dava tarihindeki değerinden bahsedilmediği gibi hükmolunacak şeyin değerinden de söz edilmemiştir. Bu nedenlerle avukatlık ücret sözleşmesi yasanın, kamu düzeni ile ilgili ve buyurucu kurallarına aykırı olduğundan hükümsüzdür ve tarafları bağlamaz.

1136 sayılı Avukatlık Yasasmın 164. maddesi gereğince avukatlık ücretinin açık, kesin ve belirli olması gerekir. Bunun dışında, avukatlık ücretinin nispî olarak kararlaştırılabilmesi için; dava olunan şeyin veya hüküm altına alınan miktarın veya değerin %25’ini geçmemesi ve ayrıca başarıya göre değişme koşulu içermesi gerekir. Ancak bu koşulları taşırsa nispî ücreti vekalet kararlaştırılabilir. Taraflar arasındaki 7.2.1973 tarihli avukatlık ücret sözleşmesi bu koşulları taşımamaktadır. Çünkü, sözleş¬mede ileride belirli olmayan bir tarih olarak davanın sona erdiği bir tarihte taşınmazların değeri üzerinden %10 ücret ödeneceği kararlaştırılmıştır. Bu anlaşmada müddeabihin dava tarihindeki değeri öngörülmediği gibi hüküm altına alınan miktardan da söz edilmemiştir. İleride davanın hangi tarihte biteceği ve o tarihte gayrimenkullerin değerinin ne olabileceği belli olmadığı için sözleşmenin konusu belirsiz olmaktadır. Ayrıca yukarıda açıklandığı gibi, bu sözleşmede müddeabihin dava tarihindeki değerinden bahsedilmediği gibi hükmolunacak şeyin değerinden de söz edilmemiştir. Bu nedenlerle avukatlık ücret sözleşmesi yasanın, kamu düzeni ile ilgili ve buyurucu kurallarına aykırı olduğundan hükümsüzdür ve tarafları bağlamaz. Bu durumda, avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince, avukatın sebkeden mesaisi ve takip ettiği davanın niteliği de göz önüne alınarak münasip bir avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekir. Mahkemenin ge¬çersiz sözleşmeye dayanarak yazılı şekilde davanın kabulüne karar vermesi usul ve ya¬saya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 14.9.1992,3783 – 6327)

Özet: Belirli bir ücreti kapsamayan sözleşme geçersiz olup avukatın ücreti sözleşemeye bakılmaksızın hesaplanmalıdır.

Vekil müvekkil adına sözleşmeyle yükümlendiği ödevleri yerine getirmekle ücrete hak kazanmış olan müvekkilin yasaların buyurucu kurallarına aykırı olamayan talimatı yüzünden sonuç alınamamış ve hatta bu yüzden vekiline verilmiş ödevlerin bir bölümünü yapabilmesi olanağı ortadan kalkmış ise de vekil yine sözleşmede kararlaştırılan ücrete hak kazanır.

Uyuşmazlığı kapsayan olay şuyun un giderilmesi davası ve işlemlerinde vekile ödenmesi gerekli vekalet ücretinden doğmuştur. Davalı paydaş vekilden satış sonrası paydan ödenmeyen 17.500 liranın ödetilmesini istemekle davalı avukat da hisse bedelinden dava edilen tutarı sözleşme yaptığı iş uyarınca doğan ücret alacağına mahsup ettiğini bildirerek artan ve ödenmeyen 3.213 liranın ödetilmesini karşılık dava olarak istemektedir. Davacı ve davalı avukat aynı zamanda taşınmazda paydaştırlar. Davalı avukat davacı paydaştan aldığı vekaletname uyarınca hem müvekkil hem de kendi adına şuyuun izalesi davasını kovuşturmuş kesinleşen satış ilamını almıştır. Hükmün kesinleşmesinden sonra satış işlemlerine geçilmiş, bu sırada davacı, davalı dahil paydaşlardan beşi ile paydaş olmayan kişi ki toplam altı kişi satıştan bir gün önce bir araya gelerek taşınmazı satın almaya karar vermişler, satın aldıktan sonra yapılacak işlemleri saptamışlar, arttırmaya girmesi için davalı avukata vekaletname vererek ona taşınmazın ihale bedelini 3.256.435 liraya kadar şartlı arttırma yetkisi tanımışlardır. Şayet üzerine ihale edilirse gerekli intikal işleri konusunda neler yapacağını göstererek vekili görevlendirmişler ayrıca muhammen bedel veya ihale bedeli olduğunu açıklamadan avukata yüzde beş ücret verileceğini kararlaştırmışlardır. Bu konuda avukata verilen 24.4.1972 günlü vekalet belgesinde aynen şu yetki ve yükümlülük sözleri yer almaktadır: (Müzayedeye iştirak etmeye, pey akçesi tevdi etmek ihale sonucunu kabullemnek ve ihaleden vazgeçmeye ve ihalenin icaplarına göre dilediği muameleleri yapmaya ve yatırdığı pey akçesini istirdada yetkili ve salâhiyetli)
Bundan başka aynı gün davacı müvekkilin ve davalı avukat dahil altı ortak avukat arasında yapılan sözleşmenin vekalet ücreti bölümü şu sözleri kapsamaktadır. (Kanuni şekli ile gayrimenkulun satış imkanlarını hazırlamak ve müzayede ve ihalesinde bulunmak üzere avukat Adil tevkil edilmiş ve her halde yüzde beş vekil ücreti kendisine verilecektir.) Davacı ve davalı duruşmada bu yüzde beşi ihale bedeli üzerinden belirecek %5’in ulaşacağı tutar olduğu üzerinde birleşmişlerdir. Ancak davacı savunmasında sözleşmeye yazılmış olmamakla beraber ortaklar üzerine ihale yapılmazsa bir şey ödenmeyeceğinin sözlü olarak kararlaştırıldığını esasen avukata bu sözleşmeyle ihaleye girmeden başka üzerlerine ihale yapılması kaydıyla bazı ödevler düştüğünü ücretin daha çok bu ödevlere karşılık kararlaştırıldığını bildirmişlerdir. Oysa az yukarıda saptanan ücret konusunda yanların böyle bir irade açıklaması yoktur. Mahkeme bu sözleşmenin iki nedenle geçersizliği gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bunlardan birincisi sözleşmenin Avukatlık Yasası’nın 164. m.’de yer alan belli bir tutarı kapsamamış olması İkincisi de esasen avukat tarafından yapılacak bir iş bulunmayıp yüzdenin de tahmin edilen veya eylemli ihale bedeline atıfta bulunmaması durumundadır.
Davalı avukat savunmasında ücret sözleşmesinde kararlaştırılan yüzdenin mal satışında belirecek ihale bedeli olduğunu bildirmiş davacı paydaş vekili ilk oturumdaki açıklamasında %5’in ihale bedelini amaç tuttuğunu savunmuş mahkemece de kararın gerekçesinde tarafların bu konuda birleştikleri benimsenmiştir. O halde ücret sözleşmesinde geçen %5 sözünün neyin %5’ini amaç tuttuğunun belli olmadığı yolundaki red gerekçesi dayanaksızdır.
3499 sayılı eski Avukatlık Yasası’nın ücrete ilişkin kurallarında bugünkü 164/1. m.’nin koyduğu kurala uygun biçimde ücret sözleşmesinin belli bir tutarı kapsaması gerektiği belirtildikten sonra buna aykırı düşecek ve dava edilene katılmayı amaç tutan her türlü koşulun salt geçersizlikle illet olacağı kabul edilmiş idi. Oysa bugün yürürlükte bulunan 164/1. m.’nin hükmünden sonra gelen aynı maddenin 2. fıkrası dava edilenin veya hükmolunacağın belli bir yüzdesinin avukatlık ücreti olarak kararlaştırılmasına olanak tanımıştır. Böylece 1. fıkrada yer alan (belirlilik) koşulu hükmolunacak önceden belirsiz bir miktarı da kapsamı içine alarak eskisine oranla pek kesin biçimde genişletmiş ve değiştirmiştir. Hüküm altına alınacak veya arttırmada belirecek tutarın yüzde 25’ini aşmayan belirli bir bölümün ücret olarak müvekkilin mal varlığından alınması bugün için geçerli bir koşuldur. O halde mahkemenin aksi görüşle vardığı sonuç yasa kuralına aykırıdır.
Vekil müvekkil adına sözleşmeyle yükümlendiği ödevleri yerine getirmekle ücrete hak kazanmış olan müvekkilin yasaların buyurucu kurallarına aykırı olamayan talimatı yüzünden sonuç alınamamış ve hatta bu yüzden vekiline verilmiş ödevlerin bir bölümünü yapabilmesi olanağı ortadan kalkmış ise de vekil yine sözleşmede kararlaştırılan ücrete hak kazanır. Örneğin dava sürdürülürken müvekkilin buyruğu ile, davadan vazgeçilmesi sözleşmede kararlaştırılan ücretin verilmemesini gerektirmez. Davalı avukat kendisine verilen yetkiye göre 3.256.435 lirayı aşan tutara 3.276.000. liraya kadar arttırmış, ihale başkası üzerine bundan 4.000. lira fazlasıyla yapılmıştır. Müvekkillerinin kendi yararlarına düşünerek 3.276.000. liradan fazla arttırmayı istememeleri ve sonunda üzerlerine ihale yapılmamasıyla vekilin daha sonraki işlemleri yapmaktan kurtulmuş olması kararlaştırılan ücretin ona verilmemesini gerektirmez. Bu nedenle de karar bozulmalıdır. (Y. 4. HD. 22.10.1974 9270 – 14981)

Özet: Taraflar arasında yapılan bu ücret sözleşmesinin geçerliliğinin yapıldığı tarihte yürürlükte olan Avukatlık Kanunu hükümlerine göre incelenip belirlenmesi gerekir. Söz konusu ücret sözleşmesinde, icra takibinin sonuçsuz kalması ve dolayısıyla müvekkilin alacağını hiç tahsil edememesi halinde davacı avukata bir ücret ödenmesi kararlaştırılmamıştır. Bu hali ile sözleşme ile kararlaştırılan ücret başarıya göre değişme koşulunu içermediği gibi, tahsil edilecek meblağın %10’u olarak ücret ödenmesi, hasılı davaya iştirak niteliğindedir. Bu nedenle sözleşme tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Kanununun 163. ve 164. maddesi gereği geçersizdir.

Avukat ile iş sahibi arasında dava veya takibin kazanılması koşuluna bağlı sözleşmeler, dava veya takibin kaybı halinde avukatın ücret almayacağı anlamına geldiğinden geçersizdir.
Davacı avukat ile davalı arasında dosyada örneği olan tarihsiz avukatlık ücret sözleşmesinin yapıldığı, davacının davalı tarafından verilen 4.1.2001 tarihli vekaletname ile dava dışı borçlular aleyhine alacaklı vekili olarak 209.940 doların tahsili için Zeytinburnu 2. İcra Müdürlüğünün 2001/32 esas sayılı icra dosyası ile icra takibi yapıldığı, takiple ilgili olarak borçlular aleyhinde yine Zeytinburnu İcra Ceza Mahkemesinin 2001/93 ve 95 esas sayılı ve Bakırköy 2. İcra Tetkik Merciinin 2001/441 esas sayılı dosyalarım takip edilerek ve netice-lendirilmesi ve satış kararı aşamasında davalı alacaklının alacağını haricen tahsil etmesi nedeniyle takibin sonuçlandırılamadığı, tüm dosya kapsamı ile sabit olduğu gibi, taraflar arasında da çekişmesizdir. Davacı yaptığı hizmet nedeniyle avukatlık sözleşmesine dayanarak sözleşmede kararlaştırılan ve karşı taraftan tahsil edilecek ücretlerden oluşan alacağının tahsili talebi ile bu davayı açmıştır. Taraflar arasında Ocak 2001 tarihinde düzenlenen, tarihsiz ücret sözleşmesinin 4 ve 6. maddesinde, yapılacak tahsilatların %10’u oranında ücret ödenmesi, anlaşma halinde karşı tarafın ödeyeceği ücretin iş sahibinin ödeyeceği ücret olarak kabul edilemeyeceği ve karşı tarafa yüklenecek ücreti vekaletin avukata ait olacağı kararlaştırılmıştır. Taraflar arasında yapılan bu ücret sözleşmesinin geçerliliğinin yapıldığı tarihte yürürlükte olan Avukatlık Kanunu hükümlerine göre incelenip belirlenmesi gerekir. Söz konusu ücret sözleşmesinde, icra takibinin sonuçsuz kalması ve dolayısıyla müvekkilin alacağını hiç tahsil edememesi halinde davacı avukata bir ücret ödenmesi kararlaştırılmamıştır. Bu hali ile sözleşme ile kararlaştırılan ücret başarıya göre değişme koşulunu içermediği gibi, tahsil edilecek meblağın %10’u olarak ücret ödenmesi, hasılı davaya iştirak niteliğindedir. Bu nedenle sözleşme tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Kanununun 163. ve 164. maddesi gereği geçersizdir. Bu itibarla davacı ancak icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre ücret isteyebilir. Ayrıca tahsilat davalı tarafından engellendiğinden, icra takibi sonucu karşı tarafa yüklenecek ücret ile yine davalı taraf adına takip ettiği icra ceza ve tetkik merciindeki dosyalardan dolayı davalıdan ücret isteyebilir. Mahkemece davacının yukarıda açıklana doğrultuda talep edeceği toplam alacağı uzman bilirkişi aracılığı ile belirlenip, daha önce verilen karatın davalının temyiz etmemesi nedeniyle davacı lehine oluşan muktesap hakkı nazara alınarak, sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 4.7.2005,5297 – 11464)