Avukatlık ücret sözleşmesi – İbra- Yargıtay kararları
Davacı, davalı ile imzaladıkları avukatlık sözleşmesi gereğince hak ettiği ve ödenmeyen vekalet ücretinin tahsili için başlattığı icra takibine vaki davalının itirazının iptali istemiyle eldeki davayı açmıştır. Davalı, vekaletin avukatlık grubu olarak üstlenildiğini, vekalet ücretini grup avukatlarından Av. Hayrullah’a ödeyerek ibraname aldığım, ibranamenin davacıyı bağlayacağını savunmuştur. Mahkemece davalının sözleşme ile kararlaştırılan vekalet ücretini sözleşmenin tarafı olan davacıya ödediğini ispatlaması gerektiği, bu hususun ispat edilemediği, Av. Hayrullah’ın verdiği ibranamenin davacıyı bağlamayacağı, itirazın haksız olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ta-raflar arasında düzenlenen 27.10.2008 tarihli avukatlık sözleşmesinde Fatih 6.Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/222 esas sayılı dosyada yazılı emir yoluna başvurulması ve menfi tespit davasının takibi hususlarının kararlaştırıldığı, davacı avukatın davaya konu ceza davası ile ilgili edimlerini yerine getirdiği, davaya konu vekalet ücreti ile ilgili olarak Av. Hayrullah’ın 5.11.2010 tarihli ibraname düzenleyerek verdiği hususları dosya kapsamından anlaşılmakla olup bu hususlar çekişmesizdir. Uyuşmazlık, dava dışı Av. Hayrullah’ın imzalayarak verdiği ibranamenin davacıyı bağlayıp bağlamayacağı, dolayısıyla vekalet ücretinin ödenip ödenmediği hususlarında toplanmaktadır. Davacı avukat ile Av. Hayrullah’ın aynı büroda faaliyet göstermesi, Av. Hayrullah’ın yazılı beyanı, davalının sunduğu ve ceza dosyasına sunulup hakim havalesi taşıyan dilekçe sureti, sözleşmeye konu menfi tespit davasında davacının Av. Hayrullah’ın verdiği yetki belgesi ile davayı yürütmesi ve tüm dosya kapsamı itibariyle dava dışı Av. Hayrullah tarafından verilen ibranamenin davacıyı da bağlayacağının kabulü gerekir. İbranamenin verilmesi borcun ödendiğini gösterir. Davacının bunun aksini ispat etmesi gerekir. Davacı dosya kapsamındaki delillerle aksini ispatlayamamıştır. Öyle olunca mahkemece 5.11.2010 tarihli ibraname dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 23.1.2014, 2013/4914 – 2014/1687)
Davacı eldeki dava ile Tarsus 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/5 esas sayılı dava dosyasında hesaplanan bakiye vekalet ücret alacağı ile karşı vekalet ücretleri toplamı olan 20.853,80 TL’nin davalıdan tahsili istemiş, davalı ise davacı avukat tarafından ibra edildiğini belirterek davanın reddini dilemiştir.
İncelenen dosya içeriğine göre; Tarsus 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/5 esas sayılı dosyasında, davanın icra takibine itirazın iptali davası olup, mahkemece verilen ve 11.5.2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılan karara göre davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiş olmasına yine 25.5.2012 tarihli ibraname ile, davacının Tarsus I .Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/5 esas sayılı dava dosyası ve bu dosyaya esas icra takibi nedeni ile tüm hak ve alacaklarını tamamen aldığını belirterek davalıyı ibra ettiğinin anlaşılmış olmasına göre, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 19.11.2013, 2013/20137 – 2013/28692)
Davacı, davalı avukatlarca vekil sıfatıyla tahsil edilen ve kendisine ödenmeyen 4.820,0 TL’nin tahsilini talep etmiş, davalı ise davacının 22.4.2008 tarihli ibraname ile kendilerini ibra ettiğini ve davacının alacağının kalmadığını savunmuşlardır. Bilirkişi raporunda da bahsedildiği üzere söz konusu ibranamede taraflarca yapılan ve her dosya için belirtilen bir hesap olmadığı gibi ibra edilen borç ve alacaklar da açıkça belirtilmemiştir. Davalı avukatların hesap verme yükümlüğü bulunmakta olup, alınıp verilen paraların her biri için makbuz düzenlenmesi, makbuz düzenlenmemesi durumun da ise düzenlenecek ibranamenin ayrıntılı olması gerekir. Aksi durumunda ibraname geçerli kabul edilemez. Bu nedenlerle mahkemece ibraname geçerli kabul edilmeksizin davacının taleplerinin değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 30.4.2013,2013/2962 – 2013/10832)
Davacı, ücret sözleşmesi uyarınca avukatın alması gerektiği ücretten fazla bedel aldığını iddia etmiş, davalı ise ibraz belgesi sunmuştur. Avukatın müvekkile imzalattığı makbuz başlıklı belge ibra belgesi niteliğinde değil makbuz niteliğindedir. Mahkemece, sözleşme ve tarife uyannca davalının fazladan aldığı ücret tesbit edilerek bulunacak miktara hükmedilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 15.1.2013,2012/20529 – 2013/580)
Davalı tarafından ibraz edilen davacılarında imzalarının bulunduğu tutanak başlıklı 29.9.2009 tarihli belgede “1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/678 esas ve 2009/255 karar sayılı dosya karara çıkmış olup, asgari ücret tarifesine göre mahkemece takdir edilen 23.726.20 TL tahsil edilmiş olup, taraflar arasında bu dosya ile ilgili olarak hiçbir alacak verecek kalmamış taraflar bu konuda birbirlerini ibra ederler” yazılıdır. Bu durumda davacıların davalıdan talep edecekleri bir alacak bulunmamaktadır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 28.6.2012, 2012/12296 – 2012/16866)
Davanın temeli vekillik sözleşmesidir. (BK. 386. md.) Vekil müvekkilin talebi üzerine yapmış olduğu işin hesabını vermeye ve bu cihetten dolayı her ne nam ile olursa olsun almış olduğu şeyi müvekkile tediyeye mecburdur. (BK. 392. md.) Davada davacılar, davalının fazla kesinti yaparak kendilerine eksik ödeme yapıldığı iddiasına dayandığına göre, davalı vekil, davacılar adına kaç lira tahsil edildiği, bu miktardan neye yönelik hangi oranda kesinti yaptığı ve davacılara ne miktar ödediğini açıkça belirtmesi gerekir. Davalı her ne kadar davacılardan ibraname aldığını ve borcu olmadığım savunmuş ise de, davalının dayandığı belgede karşı taraftan ne kadar para aldığı ve davacılara ne kadar para verdiği belli olmasına rağmen tahsil edilen paradan ne için hangi oranda kesinti yaparak kendisinde kaldığı belirtilmemiştir. Olayın özellikle ve öncelikle güven ilişkisine dayalı bir meslek olan avukatlık mesleğinin yerine getirilmesi ile ilgili oluşu ve “onur, güven ve saygınlığın korunması ilkesinin” mesleğin temel ilkelerinden olması da dikkate alınarak ibraname olarak nitelendirilen bu belgenin bu haliyle ibraname olarak değil, bir makbuz olarak değerlendirilebileceğinden davalıyı hesap verme borcundan kurtarmadığı gibi davacıları da bağlamaz. Ayrıca bu olayda Avukatlık Kanunu’nun 163. maddesinde yer alan “ifa edilmiş sözleşme” durumu da söz konusu olamaz. Taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmamaktadır. Davacılar ücretin %10 oranında, davalı ise %25 oranında olduğu iddiasındadırlar. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun ücrete ilişkin 163 ve 164. maddeleri, vekil ile müvekkil arasındaki ücrete ilişkin düzenlemeleri getirmiştir. 1136 sayılı Avukatlık Kanunumda, 20.1.2004 tarihinde 5043 sayılı Kanunla değişiklikler yapılmış ve Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin dördüncü fıkrası değişikliğe uğramış ve “Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde, değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarının incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.” düzenlemesi getirilmiştir. Böylece 20.1.2004 tarihinden sonra başlayan hukuki yardımlarda sözleşme bulunmaması halinde ya da sözleşmenin belirgin olmaması, tartışmalı bulunması ya da sözleşmenin geçersiz sayıldığı hallerde ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yirmisi arasındaki bir miktar avukatın emeğine göre verilmelidir. Olayımızda da geçerli olan bu düzenleme dikkate alınarak dosyada mevcut 18.12.2006 ve 22.7,2008 tarihli bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere, davacılar adına açtıkları iş davalarının kabulü ile davacıların işe iadelerine ve işe başlatılmamalan halinde ise tazminat ödenmesine karar verilmesi nedeniyle davalının vekalet görevini bihakkın yerine getirmesi, davacıların sayısal çokluğu ve davaların grup dava şeklinde oluşu da dikkate alınarak her bir davacının hak ettiği tazminat miktarı üzerinden %15 oranında davalının avukatlık ücretine hak kazandığının kabul edilmesinin hak ve nesafet ölçülerine uygun olacağı anlaşılmıştır. Davacılarda yargılama sırasında bu oranı kabul ederek taleplerini bu oranı dikkate alarak ıslah etmişlerdir. O halde yukarıda izah edilen hususlar yönünden gerektiğinde yeniden uzman bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli, gerekçeli rapor alınmalı ve bunun sonucuna göre karar verilmelidir. Mahkemece, açıklanan hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde bu talep yönünden davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 9.3.2011, 2010/13726 – 2011/3560)
Davacı, davalılar adına takip ettiği dava dosyasında verilen kararı, icra takibine koyduğunu, davalıların bu aşamada kendisini haksız olarak azlettiğini ileri sürerek vekalet ücreti istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalılar davacı vekilin kendilerine gönderdiği telefon mesajı ile kendilerini ibra ettiklerinden bahisle davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece gönderilen mesajın ibra sayılmayacağından bahisle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalıların savunmalarında ileri sürdükleri ibra mesajında “Yasin Bey ben davanızdan çekiliyorum, yarın hemen azilnameyi dosyaya koyun ayrıca tek kuruş avukatlık ücreti istemiyorum, istemediğime dair imzalı ibra veririm kararım kesindir. İyi geceler” yazdığı, davacının mesajm kendi telefonundan davalılara gönderildiğini kabul ettiği, ancak, ev halkından birileri tarafından gönderildiğini ileri sürdüğü dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Öyle olunca davacı kendi cep telefonundan davalılara gönderdiği mesajdan sorumlu olup, mesaj içeriği de ibra niteliğinden olduğundan, davacının davalıları vekalet ücret alacağı nedeniyle ibra ettiği kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir. (Y. 13. HD. 21.2.2011, 2010/10430-2011/2467)
Bilindiği gibi “İbra”, alacağın tasfiyesini içeren tasarruf! bir sözleşmedir. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada ibranamenin varlığı, bir borcun tam yada kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel bir sukut nedeni olarak kabul edilmektedir. (Fevzi Necmettin Fevzioğlu, Borçlar Hukuku Umumi Hükümler Cilt II, İst. 1969, Sayı 351) Diğer bir ifade ile ibra, alacaklının borçlusunu borcundan beri kılmak onu borçtan kurtarmak amacıyla yapılan bir sözleşmeyi ifade etmektedir (Von Tuhr. Borçlar Hukuku-Cevat Edege Çevirisi, Cilt II Sh.695). Somut olayda da davacı tarafından dosya içerisine sunulan 17.1.2005 tarihli dilekçe içeriğine göre, davaya ve icra takibine konu borcun davalı tarafından ödendiği, alacağın tahsil edildiği belirtilmek suretiyle davalının ibra edildiği anlaşılmaktadır. Öyle olunca mahkemece bu ibraname üzerinde durularak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir. (Y. 13. HD. 7.2.2011, 2010/10279 – 2011/1684)
Davacı, davalının Vekil sıfatıyla takip ettiği icra takip dosyalarından tahsil edilen paraları kendisine ödemediğinden bahisle dava açmıştır. Davalı 19.3.2003 tarihli tutanakla sulh olduklarını ve davalının bir alacağının kalmadığını belirtmiş ise de, taraflar arasındaki sulh anlaşmasına ilişkin belgenin aslını dosyaya ibraz edememiştir. Davacı
14.2.2005 tarihli cevaba cevap dilekçesinde, davalının dayandığı 19.3.2003 tarihli tutanağın sadece senet teslimine ilişkin olduğunu, bu belgeye sonradan eklemeler yapılarak tahrif edildiğini, davalının iddia ettiği şekilde bir sulh anlaşmasının olmadığını savunmuştur. Davalı ibraname niteliğindeki tutanak başlıklı belgenin aslını, mahkemece verilen 15.2.2007 tarihli ara kararına rağmen dosyaya ibraz edememiş olup, delil olarak bu belgeye dayanamaz, hal böyle olunca mahkemece davalının davacı adına tahsil ettiği miktar, icra dosyaları da incelenmek suretiyle belirlenip sonucuna uygun karar verilmesi gerekir iken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 23.3.2010, 2009/13737 – 2010/3719)
Davacı avukat davalı tarafından 15.10.2001 tarihinde verilen vekaletnamesinde ahzu kabz yetkisi bulunmamasına rağmen Erzurum l.İcra Müdürlüğü’nün 2001/7361 esas sayılı dosyasından davalıya vekaleten 37.614. YTL para tahsil etmiş, bundan bir gün sonra da taraflar bir araya gelerek 29.6.2005 tarihinde “ibraname ve sözleşmedir” başlıklı belgeyi düzenlemişlerdir. Anılan belgede özetle tarafların 2001/7361 esas sayılı icra dosyası yönünden karşılıklı olarak birbirlerini ibra ettikleri ve karşılıklı olarak birbirlerinden Hiçbir hak ve alacaklarının kalmadığı, bu takip nedeniyle açılmış ve açılacak tüm davaların takip edilmesi ve sonuçlandırılmasının davacı avukata ait olduğu yazılıdır. Bu beyandan da açıkça anlaşılacağı gibi davacı eldeki davaya konu ettiği alacağını ve icra dosyası vekalet ücreti alacağının tamamını davalıdan tahsil etmiş ve karşılıklı olarak ibralaşmışlardır. Her ne kadar anılan belgede davacının imzası bulunmamakta ise de bu belge davacının sanık olarak yargılandığı Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/409 esas sayılı dava dosyasına davacı tarafından sunulmuş ve ilgili mahkemece de tarafların bu belge ile karşılıklı olarak ibralaştıklan gerekçe gösterilmek suretiyle sanık olan davacı hakkında beraat kararı verilmiş, verilen hüküm kesinleşmiştir. Borçlar Kanunun 53. maddesi hükmü gereğince ceza mahkemesince saptanan bu maddi olgu da hukuk hakimini bağlar. Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 22.12.2009, 2009/14952 – 2009/15209)