Avukatın haklı azlinde tamamlanmış işlere ücret takdiri – Yargıtay Kararı
T.C
YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2007/4299 E
KARAR NO:2007/8203 K
TARİH:08.06.2007
“…Dava, avukatlık ücreti ve danışmanlık hizmeti ücretlerinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta açıklığa kavuşturulması gereken ilk husus, 17.04.2003 tarihli vekaletnameye istinaden davacının verdiği avukatlık hizmeti nedeniyle azlin haklı olup olmadığı hususudur.
Hemen belirtmek gerekir ki, BK’nın 390/2 maddesi hükmüne göre, vekil müvekkile karşı vekaleti hüsnü surette ifa ile mükellef olduğu gibi, Avukatlık Yasasının 34. maddesi uyarınca da avukat, yüklendiği görevi bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde davranmak zorundadır.
Avukatlık hizmeti bir kamu hizmeti olup, avukat kendisi hakkındaki güvenin sarsılmasını gerektirecek, tutum ve davranışlardan özenle kaçınmak zorundadır, avukatlık hizmeti güvene dayalı olduğu için bu güveni sarsacak tutum ve davranışların bulunması ve bu sebeple azledilmesi halinde azlin haksız olduğundan söz edilemeyecektir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönecek olursak, davacının vekil olarak hareket ettiği dava ve icra takipleri sırasında tebligat ücretlerinin 3.500.000 TL iken davalıya çıkarılan masraf listelerinde 400.000.000 TL olarak gösterildiği, verilen vekaletnamede davalı adına yatırılan paraları ahzu kabza yetki verilmediği halde davacının yatırılan paraları tahsil ettiği, davalının yargı yerlerindeki işlerin takip ederken günlük yol masrafları ve dayanakların tam gösterilemediği anlaşılmaktadır.
Davacının bu tutum ve davranışları avukatın özen yükümlülüğüne uygun olmayan kusurlu davranışlar olup, güvensizlik yaratacağının dolayısıyla azlin haklı olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan sonlandırılan işler için davanın kesinleştiği tarihteki müddeabinin değerine göre avukatlık ücreti belirlenmesi gerekirken, bu ilkeye uyulmamış olması da isabetsizdir.
Davacının danışmanlık hizmeti ile ilgili ücret istemine gelince, davacı bu talebine dayanak olarak davalının gönderdiği 17.11.2003 tarihli ihtarnameyi göstermiştir. Buna karşılık davalı, dava dışı Y. Finansal Kiralama AŞ’nin kardeş kuruluş olup, asıl danışmanlık sözleşmesinin davacı ile anılan bu şirket arasında olduğu 17.11.2003 tarihli ihtarnamenin kardeş şirket adına hazırlanmışken maddi hata sonucu davalı unvanının yazılarak gönderildiğini, davacının hiçbir danışmanlık hizmeti vermediğini savunmuştur.
Öyle olunca davalı ile dava dışı Y. Finansal AŞ arasında organik ile bağ olup olmadığı,17.11.2003 tarihli ihtarname de belirtildiği gibi Y. Finansal Kiralama AŞ’ye aynı şartlarda danışmanlık hizmeti verilip verilmediğinin, daha önemlisi, davacının davalıya böyle bir hizmet verdiyse buna ilişkin başkaca delillerinin sorularak değerlendirilmesi gerekir.
Bu durumda mahkemece, davacının avukatlık hizmeti verdiği dava ve işler yönünden yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde inceleme yapılarak,
-Davacının sonlandırdığı ve hiçbir kusurunun bulunmadığı işler yönünden davanın kesinleştiği tarihteki müddeabihi dikkate alınarak Avukatlık Kanununun 164. maddesine göre isteyebileceği ücretin belirlenmesi,
-Yukarıda belirtildiği şekilde güven sarsıcı tutum ve davranışlarının bulunduğu işler yönünden Avukatlık Yasasının 174. maddesi gereğince ücret İşleyemeyeceğinin kabulü, danışmanlık hizmeti ile ilgili de yukarıda açıklandığı şekilde inceleme yapılarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedeni ise de hükmün zuhulen onandığı bu defa yapılan inceleme ile anlaşıldığından karar düzeltme itirazlarının kabulüne,
Dairemizin onama kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir