Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

ASLİYE CEZA MAHKEMEYE SAVUNMA DİLEKÇESİ

ASLİYE CEZA MAHKEMEYE SAVUNMA DİLEKÇESİ

…….MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİNE,

DOSYA NO :…….

SAVUNMA SUNAN (SANIK) :…….

VEKİLİ :…….

ŞAHSİ DAVACI :…….

VEKİLİ :…….

SUÇ :…….

KONU : Savunma Beyanlarımızdır.

AÇIKLAMALAR :1-Davacı müvekkilimiz hakkında kendisine hakaret ettiği gerekçesi ile dava açmıştır. Müvekkilimiz davacıyı hayatında olay günü haricinde hiç görmemiştir. Olay günü benzinlikten aracına benzin doldurtan müvekkilimiz, ödemeyi Visa ile yapmak üzere yöneticinin ofisine girmiştir.

2-Davacıyı ilk ve son defa da orada görmüştür. Davacı marketten aldığı sigara ve bira ücretini ödemeye çalışmaktadır. Ayakta duramayacak kadar da sarhoştur. Müvekkilimiz ödemesini yapıp ofisten ayrıldığında, davacı müvekkilimizin üzerine yıkılmış ve bir miktar da kusmuştur. Kız arkadaşı ile buluşmaya giden ve en sevdiği takım elbisesi kirlenen müvekkilimiz, biraz da kaderine sinirlenerek “Allah kahretsin” demiştir. Bu söz asla davacıya karşı söylenmiş bir söz olmayıp, müvekkilimizin şahsi yakınmasıdır.

3-İçkili davacı bunun üzerine müvekkilime sinkaflı küfürler ederek üzerine yürümüştür. Müvekkilimiz profesyonel boksör olmasına ve ayık iken dahi davacıyı rahatlıkla saf dışı bırakabilecek olmasına karşın, alttan almış ve sadece davacıyı terbiyeli konuşmaya davet etmiştir. Davacı küfürlerini sürdürürken araya benzinliğin yöneticisi girmiş ve müvekkilimizi yatıştırarak arabasına kadar da eşlik etmiştir.

4-Olay yerinden ayrılan müvekkilimiz sonradan bu dava ile karşılaşmıştır. Haksız olan davacının bizzat kendisidir. Tüm benzinlik personeli de bu konuda tanıklık edecektir. Ayrıca kirlenen elbisesini temizleyen temizleyiciye ait fiş de ektedir. Müvekkilimizin suçu yoktur. Ayrıca uğradığı hakaretler ve mahvolan elbisesi ile ilgili olarak da dava açma hakkını saklı tutmaktadır.

İSTEM SONUCU : Açıklanan nedenler ile müvekkilimiz hakkında haksız açılan davanın red edilmesini talep ederiz.

SANIK VEKİLİ

……… …ASLİYE CEZA MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE,

DOSYA NO :
ESAS HAKKINDA
SAVUNMASINI SUNAN SANIK :

VEKİLİ :

MÜDAHİLLER :

SAVUNMALARIMIZ :

1. Müvekkilim hakkında …… C.Başsavcılığının ……….. E.s. iddianamesi ile kamu davası açılmış ve iddia makamı esas hakkındaki mütalaasında müvekkilim için TCK 456/2,457/1,456/1,475/1, 51/2,36.m. uyarınca tecziyesini talep etmiştir.

2. Müvekkilim kendi işinin başında iken, müdahil ve arkadaşları müvekkilimin istasyonuna gelmişler, alkollü olarak müşterileri rahatsız etmişlerdir. Müvekkilim ise müdahil ve arkadaşlarını uyarmış, müdahiller bu uyarıya müvekkilimi döverek karşılık vermişlerdir. Müvekkilim ise kendisini korumak amacıyla eline geçirdiği bıçak ile karşı koymuş, müdahil ve arkadaşları saldırılarına devam edince büro kısmına kaçarak tabancayı almış ve korkutmak amacıyla hedef almaksızın iki el ateş etmiştir.

3. Müdahil ve arkadaşlarının istasyona geliş amaçları baskın tarzında ve hadise çıkartmaya yöneliktir. Bu husus müdahil anlatımları ile tanıklardan ……………..’nin huzurda verdiği ifadelerin karşılaştırılması ile açıkça ortaya çıkmaktadır. Müdahiller bir arkadaşlarının aracının arızalı olduğundan bahisle tamirci olan ………… ile buluşmak için geldiklerini iddia etmekte iken , ………….. olay yerinde olduğunu beyan etmesine rağmen müdahil ve arkadaşlarından hiçbir surette bahsetmemektedir. Bu gerçek müdahillerin saldırılarına uydurdukları mizansenin açık delilidir. Aksi olsa müdahil ve arkadaşlarının müvekkilimin nazik uyarısına uyması ve istasyonu terk etmesi gerekirdi.

4. Ayrıca müdahil ve arkadaşlarının iki araç ve 8 kişi ile istasyona gelmiş olması bu hususu açıkça ortaya koymaktadır.

5. Mahkemece resen dinlenen tanıkların anlatımları, müdahiller ve .. arkadaşının müvekkillerimin LPG Otogaz istasyonuna alkollü olarak geldiklerini, gaz almadıklarını, müşterileri rahatsız ettiklerini, müvekkilim …………….’in müdahilleri uyardığını ve bu uyarıya müdahil ve arkadaşlarının hep birlikte saldırarak karşılık verdiklerini, demir levye, sopa, yumruk ve tekmelerle müvekkilimi dövdüklerini, müvekkilimin can havli ile eline bir bıçak geçirerek saldırganları durdurmaya çalıştığını, buna rağmen saldırganların tecavüzünün devam ettiğini, müvekkilimin de içeriye kaçarak kasada bulunan silahı alarak korkutmak amacıyla bir el havaya ateş ettiğini, tecavüzün yine devam etmesi neticesinde yine korkutmak amacıyla bir el yere ateş ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.

6. Müdahil ve arkadaşlarının müvekkilimi dövdüğü Adli Tıp kurumunun …………… tarihli müvekkilimin arızasının 5 gün mutad iştigale engel olduğunu belirtir raporu ile sabittir.

7. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde müvekkilimin TCK 49.m. uyarınca müdahillerin haksız tecavüzlerine karşı vücut bütünlüğünü korumak amacıyla hareket ettiğini göstermektedir. Müvekkilimin, saldırganların tecavüzlerini defetmek için önce kendi gücüyle karşılık vermek istediği, bunda başarılı olamayınca lokantadan eline geçirdiği bıçakla kendini korumak istediği, yine başarılı olamayınca büro kısmına kaçarak tabancayı alarak saldırganlara karşı koyduğu açıktır. Müvekkilimin saldırganların mevcut ve ağır tecavüzünden başka türlü kaçınmak imkanı kalmamıştır.

8. Müvekkilimin müdahilleri yaralama kasdı bulunmamaktadır. Üzerine atılı suçun unsurları oluşmamıştır. Bu nedenle müsned suçlardan müvekkilim ……………….’in beraatini talep ediyoruz.

SONUÇ ve TALEP : Yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı, müvekkilimin beraatına karar verilmesini talep ederim.

……/……/20…..
Sanık Vekili
Av.
EK:
1.) Onanmış vekaletname örneği.

………………..ASLİYE CEZA MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ’NE

DOSYA NO: 20…/…….. Esas

MÜŞTEKİ ŞÜPHELİ:
VEKİLİ:

MÜŞTEKİ ŞÜPHELİLER:
VEKİLİ:

KONU: Adli Tıp raporuna karşı ve dosyanın esası hakkındaki beyanlarımız ve son savunmamızdır.

AÇIKLAMALAR

Adli Tıp tarafından düzenlenen rapordan da açıkça görüleceği üzere müşteki şüpheli ……………. hakkında yüzde herhangi bir sabit iz olmadığı ve aldığı darbenin müşteki şüpheli müvekkil ……………………………’den çok daha az olduğu açık olmakla rapor şikayetimizi doğrular niteliktedir.

1- Adli Tıp raporunda açıkça belirtildiği üzere müşteki şüpheli ………… olaydan dolayı yüzünde sabit iz niteliğinde herhangi bir yara veya iz kalmamıştır. müşteki şüpheli …………………… iddiaları söz konusu adli tıp raporu açık bir şekilde bertaraf etmiştir. Zira olayın oluş şekli dikkate alındığında müvekkil müşteki şüphelinin aracını ışıklara kadar takip edip aracına saldırı yapan müşteki şüpheli ………………’dir. Müvekkil ışıklarda durduğunda tanık beyanlarından anlaşılacağı üzere önce karşı taraf aracından inmiş müvekkilin aracına doğru koşmaya başlamıştır. Müvekkil kendini fiili saldırılardan korumak için aracından inmiş ve bu esnada yaşanan itişmeler sırasında diğer müşteki şüphelinin fiili saldırılara başlamış ve sağ kolu yaklaşık 7 cm ve boynu yaklaşık 3 cm boyunda kesici bir aletle kesilmiştir. Müvekkil şüpheli olay anında nasıl bir kesici alet kullanıldığını görememiştir.

2- Müşteki şüpheli müvekkil kendini koruma amacıyla meşru müdafaa sınırları içerisindeki savunması da adli tıp raporu sonucunda teyit edilmiş olmaktadır. Müvekkil trafikte yapılan hatayı uyarma adına sellektör yapmış trafikte normal olabilecek sözlerden olan “O araçtaki ayna etrafı kontrol etmene yarıyor. Arada bir bak…” diyerek yoluna devam etmiştir. Müvekkilin herhangi bir kavga etme kastı veya bir şiddet eğilimi olsa bu esnada aracını durdurur ve fiili saldırıda bulunurdu. Fakat müvekkil yoluna devam etmiş ve trafikte yapılan bu hatayı uzatmamıştır.

3- Müvekkil bu olaydan sonra yoluna devam etmiştir. Yaklaşık 5 dakika sonra müvekkil Zincirlikuyu Maya Plaza önündeki ışıklara geldiğinde kırmızı ışıkta durmuştur. Bu esnada müvekkilimin fiili hiçbir saldırısı veya sözlü bir tepkisi olmamasına rağmen daha önceden sellektör yapıp hatayı uyarması sebebiyle müşteki şüpheli kırmızı ışıklarda duran müvekkil aracına doğru koşarak gelmiş ve müvekkile sözlü saldırıda bulunmuştur. Müvekkil Profesyonel Boksördür. Ulusal ve uluslararası arenada yüzün üzerinde maça çıkmış milli boksör olmayı hak etmiş işinde başarılı biridir. Müvekkil Müşteki ……………… kendisine yapılan sözlü saldırılar sonrasında aracından inmiş ve milli boksör olduğunu kendileriyle kavga edemeyeceğini kavga etmek istemediğini belirtmiştir. Bu esnada şüphelilerden ……………. aracından inmiş olan müvekkilimizin arkasında demir sopa ile müvekkilimize vurmuştur. (Kamera kayıtlarında durum net bir şekilde görünmektedir.) Müvekkil darbenin etkisiyle refleks olarak kendisine demir çubukla vuran şahsı dirsekleriyle itmiş ve şahıs arkaya doğru yere düşerken kırmızı ışıkta bekleyen diğer araca kafasını çarpmıştır. Müşteki şüpheli ….. kafasındaki 4 cm’lik açılma müvekkilimiz sebebiyle değil, düşerken kafasını çarpması sebebiyle oluşmuştur. Bu durum adli tıp raporu ile de sabittir. Müvekkilim hiç kimseye saldırmamış kendisine yapılan saldırılara karşı kendini savunmuştur. Müşteki şüpheliler 2 erkek 1 kadın toplamda 3 kişi müvekkilimize saldırmışlardır. Civardaki mobese ve iş yeri kamera kayıtları incelendiğinde müvekkilimize yapılan saldırı açıkça görülmektedir. Müvekkil kendisini korumak için orantılı güç kullanmıştır. Müvekkil profesyonel boksör olmasına karşın sadece kendisine yapılan saldırılar karşısında sadece savunma yapmış ama saldırılarda müvekkile karşı kesici cisim kullanılmaya başladığında müvekkilim kendi savunma amacı ile yumruk atmıştır. Müşteki şüpheli ……… elmacık kemiği bu esnada kırılmıştır. Müvekkilimizin tamamen kendini bıçaklı saldırıdan koruma amaçlı olarak attığı bu yumruk tamamen meşru müdafaa sınırlarındadır. müvekkilim meşru müdafaa sınırları içerisinde orantılı güç kullanarak karşı koymuştur.

4- Olayı anlatan karşı yan tanıklarının ifadeleri birbirinin aynı olduğu ve sanki bir ağızdan söylenmişçesine aynı olayların aynı tarzda anlatılmış açıktır. Hayatın doğal akışına uygun olmayacak derecede tüm olaylara tanık olduğunu beyan eden tanığın, tanık beyanları okunduğunda bütün olayları saniye saniye aralıksız anlattığı görülmektedir. Hata olduğu iddia edilen hareketi, sellektör yapılmasını, camdan söylenen sözleri, ışıklarda kavganın başlamasını, hepsini birebir gördüklerini iddia etmektedir. Fakat ifadeler olay anında veya akabinde değil olayın üzerinde 1,5 yıl gibi bir süre geçtikten sonra mahkeme huzurunda verilmesi ve tanıkların olayları bu derecede benzer hatırlamaları oldukça düşündürücüdür. İstanbul trafiğinde hızlı hareket edebilen ve araçlar baz alındığında kapalı trafikte çok daha hızlı yol alabilen bir araca sahip olmasına karşı bütün bu süreçte sanki olaya tanıklık etmek için olan bütün her şeyi izlemişlerdir. Fakat her konuda açık net cevaplar veren tanıklara duruşma da aracın rengi, aracın modeli, olay saati, olayın kaç dakika kadar sürdüğü, polisin ne zaman geldiği, ambulansın ne zaman geldiği gibi sorular sorulduğunda bu soruların hiçbirini bilememiştir. Aracın camının açıldığı anları, söylenen bütün sözleri karşı taraf lehine anlatabilecek derecede olayın içinde olduğunu iddia eden bir şahsın aracın rengi v.b sorular sorulduğunda yanlış cevap vermesi bizce bütün bu tanıklığın bir senaryo ürünü olduğunu ortaya koymaktadır. Tanığın bu çelişki bile denemeyecek derecedeki tanıklığı kamu tanıklığı olarak kabul edilemez. Tamamen hayatın doğal akışına aykırıdır. Hatta tanıklar hakkında tanıklık yaparken yalan beyanda bulundukları için müvekkilce suç duyurusunda bulunulmuştur.

SONUÇ ve İSTEM: Yukarıda açıklanan ve resen mahkemeniz tarafından göz önüne alınacak nedenlerle Adli Tıptan gelen rapor değerlendirilerek müşteki şüphelilerin cezalandırılmalarına, Müvekkilim hakkında beraat kararı verilmesine karar verilmesini talep ediyoruz. Mahkemenizde aksi kanaat hasıl olmuş ise CMK 231’sinin, 647 sayılı kanunun 4 ve 6 sinin, TCK’daki takdiri indirim sebeplerinin ve müvekkilimiz hakkında TCK’daki lehe olan hükümlerin tatbikini talep eder, takdir ve tensiplerinize arz ederiz.
Saygılarımızla.

Müşteki Şüpheli Vekili

…………..ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’NE

2013/….. E.
SANIK : ………
MÜŞTEKİ : ………….
(…………….. Mahkemesinde Görevli Zabıt Katibi)

KONU : Davaya cevap ve müdaafalarım ile CMK md 177/1 gereği esasa etkili olabilecek birtakım delillerin ikmal edilmesi talebine havi dilekçedir.

AÇIKLAMALAR :

OLAYLARIN GELİŞİMİ

1- Mahkemenizin 2012/… E. ve 2012/…..K. Numaralı dosyasından hakkımda İftira suçundan dava açılmış ve mahkemeniz Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kararı vermiştir. Daha sonra o dosyanın müştekisi, mahkemeniz dosyasını ………….. Mahkemesi’nin 2013/……….E. Numaralı dosyasına celbettirerek bana karşı manevi tazminat davası ikame etmiştir.

2- Asliye Hukuk Mahkemesi’nden tarafıma gönderilen tensip zaptı ve dava dilekçesi bila iade olmuş, bunun üzerine davacı tarafça yapılan herhangi bir talep olmaksızın, mahkeme hakiminin de kararı ve muhtemelen de haberi olmaksızın …………….. memurlarından birisi yetkisi olmadan, tarafıma gönderilen ve bila olan tebligattan çok kısa bir süre sonra, adeta iş takipçiliği yaparak usulsüz bir zarfla yeniden tebligat göndermiştir. Tebligat zarfının üzerine ‘tebligat kanunu md 21/2 gereği bu adres mernis adresidir, bila iade edilemez’ gibi bir anlama gelen ibareyle posta memuruna ve mahalle muhtarına ihtaren tebligat zarfı düzenlemiş, bu sebeple de davadan haberdar olmam engellenmiştir. (Memurun kendiliğinden yaptığı bu işlem makul kabul edilebilir ise de, tebligatın usulsüz düzenlenmesi kendisi ile ilgili bazı kuşkuları canlandırmaktadır.)

3- Aradan 2 ay gibi bir süre geçmiş, davadan ve tebligattan Ramazan Bayramı için ……………..’e geldiğimde tesadüfen haberdar olmam üzerine durum ile ilgili bilgi almak, yapılacak bir şey varsa da yardım almak için adalet hizmetinden yararlanma hakkı olan bir vatandaş olarak ……………….. kalemine gittiğimde, memurların tepkisiyle karşılaştım ve tarafıma usulsüz gönderilen tebligat sebebiyle yapılan haksızlık ayrıca kalemde azarlanmak suretiyle tekrarlanmış ve sıradan bir vatandaş olarak yapacak bir şey bulamadığımdan, memurların keyfi davranışını ve kanuna rağmen keyfi uygulama yapıldığının soruşturulmasını istemem zorunlu hale gelmiştir.

4- Yaptığım araştırmada, muhtara bıraktırılan tebligat zarfının aslında kanuna aykırı olduğunu, adalet dağıtan bir kurumun sırf bir memur eliyle bu usulsüzlüğe alet edilmeye çalışıldığını anlayınca, Bimer’e durumu özetleyen şikayetnameyi gönderdim.
Bu şikayet metninde, memurun kanuna aykırı bir şekilde zarfa kaşe bastığını, bu kaşenin nasıl kullanılacağının ve zarfa hangi hallerde bu kaşenin derç edileceğinin sıkı şekil koşullarına bağlı olduğunu, hukuk devletinde yaşıyorsak herkesin aynı ortak kurallara bağlı olması gerektiğini düşünerek bu olaydan sorumlu kişinin kim olduğunu bilmeden ve kimlerin sorumlu olabileceğini işaret ederek soruşturulmasını istedim. Amacım, eğer ortada bir usulsüzlük varsa bu yanlışlığın düzeltilmesi ve eğer art niyet varsa devleti temsil eden bireylerin uyarılması ve adalet arayan bir vatandaş olarak zayi olan hakkımın geri iadesiydi.

5- Aradan bir süre geçmiş, ..…. Cumhuriyet Savcılığı şikayetim üzerine, beni müşteki, bu dava da müşteki olan memuru da şüpheli sıfatıyla dinlemiş ve aynı soruşturma numarasında her nedense mağdur olan benim adıma iddianame düzenlenmiş, şüpheli de müşteki konumuna geçmiştir. Oysaki bu davanın müştekisi Savcılıkta çok çelişkili ifadeler vermiş, fakat bu ifadeleri irdelenmemiştir.
………………. Savcılık İfadesinde;
– Tebligatın kendi Uyap sisteminden çıktığını, bu işlemi sürekli yaptığını ve her zaman tarafların en son tebligat adreslerine yazı gönderdiğini beyan etmiştir.
Fakat en son adresime gönderilen tebligatın bila iade edilmesine ve sistem sorgulaması sırasında kayıtlı mernis adresim çıkmamasına rağmen nasıl olurda bu adrese 21’e göre tebligat gönderebilmiştir.
Bugün bir vatandaş, Başbakan hakkında ilamsız icra takibi yapsa ve bu memurda aynı benim olayımda olduğu gibi böyle bir zarf hazırlayıp mernis adresi olmayan bir adrese gönderse, bu icra takibindeki alacaklı takip kesinleşmekle beraber başbakana dahi hacize gidebilecektir. Ya da memurun sırf bu keyfi hareketleri sebebiyle çok sayıda vatandaş temyiz gibi hayati önem taşıyan bazı haklarını yitirebilecektir. Buna rağmen de memurun bu fiilinin Savcılıkça hoş görülebilir bir durum olarak değerlendirilmesi şaşkınlık vericidir.
– Memur; bu işlemi günde defalarca yaptığını kabul etmektedir, yani mernis adresi olsun olmasın herkese aynı şekilde tebligatı gönderdiğini beyan etmektedir ki, bu durum huzurdaki davadan çok daha vahimdir, memurun bu ifadesinden çıkarılan anlam o katibin iş yaptığı tüm dosyaların sıhhatini eleştirir hale getirmektedir.
– Memur; Savcılık ifadesinde devamla, benim davacı olduğum dosyalarda bu adrese çıkan tebligatları aldığımı beyan edilmiştir, oysa ben şahsen bu adreste 5-6 yıldır 1 kez olsun tebligat almadım, çünkü benim yılda birkaç gün evde bulunduğum sırada 1 kez olsun posta memuru bana tebligat getirmemiştir. Buna rağmen memurun gerçeğe aykırı bu beyanı nasıl olur da savcılık makamınca tetkik edilmemiştir. Başka bir mesele de, memur benim davacı olduğum dosyaları nereden bilmektedir. Kendisi, ifadesinin başında beni tanımadığını beyan etmiştir, yani hem beni tanımaması, hem de sözde davacı olduğum başka dosyalarda tebligatların bana yapıldığını bilmesi şaşkınlık vericidir. Belli ki, memure hanım benimle ilgili olan tüm hukuk dosyaları tetkik etmiştir, ya da beni yakınen tanımaktadır. Oysa başka
dosyalarım incelenecek olursa bu adreste yaklaşık 6 yıldır tebligatlar daima bila iade olmuştur.
Memurun hem beni tanımadığını beyan etmesi, hem de bila olan tebligatın hemen ardından talep ve karar olmaksızın usulsüz tebligat düzenlemesi memura duyduğum şüpheyi yoğunlaştırmakta, bu davada davacı yanı koruduğu şüphesini kuvvetlendirmektedir.
– Memur; ifadesinin sonuna doğru, bu adreste olduğumdan muhtarın tebligatı aldığını beyan etmiş, fakat her nedense bu adrese tebligatların daima bila olduğu gerçeğini söylememiş ve savcılık makamı da buna ilişkin resen yapması gereken araştırmayı yapmamış, bu araştırmaları mahkemenize bırakmış, benim sıfatım müşteki olması gerekirken sanık olarak değerlendirilmiştir.
– Memurun ifadesinde, sözde benim söylediğim ‘Avukatlardan menfaat karşılığı iş yapıyor’ şeklindeki beyanı da gerçekleri ve söylenilenleri çarptırmakla açıklanabilir. Asla böyle bir beyanım olmamıştır, müştekiyi bu konuda ispata davet ediyorum.

İFTİRA SUÇUNUN UNSURLARI EKSİKTİR

İftira suçunun işlenebilmesi için, failin ‘şu kişi, şu suçu işlemiştir’ gibi somut bir isnadı mağdura yöneltmesi gerekmektedir, oysa ben Anayasa’nın her vatandaşa verdiği bir hak olan dilekçe hakkımı kullanırken, vuku bulan olayları hiç değiştirmeksizin anlattım. Kesin olan kısımları kesin bir dille, kesin olmayan ve araştırılması gereken kısımları da ihtimallere göre kategorize ederek dile getirmem her nedense iftira olarak yorumlanmıştır.
Md 267 (1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Suçun unsurlarından Fiil

Suçun tamam olabilmesi için mağdura Hukuka aykırı bir fiil isnat etmem gerekirdi. Oysa Bimer’e yaptığım şikayette adını ve cismini bilmediğim bir memurun, her nedense görevini ve yetkisini aşarak, herhangi bir talep veya karar olmaksızın, belki de doğmuş ya da doğması muhtemel bir menfaat karşılığında tebligat göndermesinin gayrı normal olduğu ve durumun araştırılmasını istemem söz konusu olmuştur. Tüm bunlara rağmen benim durumum yukarıdaki alıntı uyarınca belli bir davranışa ilişkin olumsuz değer yargısı taşımaktadır. Genel ifadeler taşıyan, ihtimalleri ihtiva eden isnatlar iftira değildir. Kaldı ki, tarafsız olması gereken zabıt katibinin iş takipçiliği yaparak, kanuna aykırı bir şekilde davada taraf teşkilini sağlama gayesi onun yaptığı bu işlemlerin sıhhatini eleştirir hale getirmektedir ki, yaptığım şikayette bu durumun tahkik edilmesini istemem anayasal bir haktır. Buna rağmen de memurun yaptığı usulsüzlük tartışılmamış, haklı ve mağdur olan şahsım ayrıca bu dava da sanık statüsüne getirilmiştir.

Bu bakımdan suçta fiil unsuru eksiktir.

Manevi Unsur
İftira suçu kasten işlenebilir bir suçtur. TCK md 267 gereği ‘işlenmediğini bildiği halde‘ ibaresine yer vererek, suçun işlenmesi için doğrudan kastla hareket etme şartı aranmıştır.
Oysa aşağıdaki alıntıda tam da benim durumumum yansıtılmakta, buna göre İddia makamının ve müştekinin suç işlediğim yönündeki yorumu isabetli değildir.
Aşağıdaki sunduğum Ceza Genel Kurul kararları ve istikrar kazanmış Yargıtay içtihatları gereği kesin suçsuz olduğunu bildiğim bir kimseye alenen suç itham etmem söz konusu olmadığından, sadece memurun yapmış olduğu işlemleri taraf tutarak gerçekleştirdiğinin karine olarak kabul edilmesi gerektiğini dile getirerek yapmış olduğum şikayet sebebiyle açılan huzurdaki davada beraatim gerekmektedir. Aksi halde her takipsizlik kararı bir iftira davasının sebebi haline getirecektir.

İDDİANAMEDEKİ VE SORUŞTURMADAKİ EKSİKLİK/LER

Soruşturma, dolaylı yoldan talebim ile açılmakla beraber, soruşturmanın başında dosyada müştekiyken işaret ve talep ettiğim deliller toplanmadığı gibi, dayanak gösterdiğim kanun maddeleri sorgulanmamış, bu işler mahkemenizin üzerine bırakılmıştır. Oysa o kadar delil göstermeme ve beyan etmeme rağmen bunlar tutanaklarda yer bulmamıştır.

1- İddianamede, yeterli delili sunmadığımdan cezalandırılmam talep edilmiştir, oysa aşağıda sunduğum alıntıda da zikredildiği üzere yaptığım şikayetin gerçek olup olmadığını ispat yükümlülüğüm bulunmamaktadır. Zira isnadın gerçek olup olmadığını, öyle bir suçun işlenip işlenmediğini araştırmak kovuşturma organlarının ödevidir. Kaldı ki, muhbir veya şikayetçinin kovuşturma konusunda hiçbir hak ve yetkisi de yoktur. Buradaki benim tek yetkim, yapılamayan işlemlere karşı bir üst merciye şikayet hakkımdır.
2- Savcılık Makamı, Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair kararda, memurun maddi hatası olduğuna ve dolayısıyla da haklılığıma zımmen kanaat getirmesine rağmen, hakkımda İftira suçundan İddianame düzenlenmesi orantılı olmadığı gibi mağduriyetimi daha da artırmıştır.

TEBLİGAT KANUNU İLE AÇIKLAMALAR VE TARAF TEŞKİLİNİN HUKUK USULÜNDE NASIL SAĞLANMASI GEREKTİĞİ

Bilinmektedir ki, esasa ilişkin hükümler tartışmaya ve yoruma açık, usule ilişkin hükümler net ve emredici kuralları ihtiva etmektedir. Bu yüzden usul hukuku konusu alanına giren Tebligat Kanunu ve Nizamnamesinde, mutlak riayet edilmesi gereken hususlar belirtilmiştir.

Memurun usule aykırı izlediği yöntem:

1- Davacı, dava dilekçesinde davalı olarak ismimin altında yer alan ve Mayıs 2011’de resmen ayrıldığım ………………………… adresine tebligatın gönderilmesini istemiştir.
2- Buna rağmen tebligat, 5-6 yıl önce ayrıldığım ……………….. No:66’ya gönderilmiş ve tebligat ‘Adreste bulunmadığımdan ve yeni adres beyan etmeksizin ayrıldığımdan’ muhtar tasdikiyle bila iade edilmiştir.
3- Buna tebligattan …………..’de yaşayan davacı ve ………….’da mesleğini ifa eden davacı vekilinden önce yeminli zabıt katibi haberdar olmuş ve bu durumu kendisine görev bilerek ve ilgili Nüfus Müdürlüğü’ne yazı yazmaya ve Mernis Sorgu sistemine de girmeye gerek duymadan, ya da gerekli sorgulamaları yapıp mernis adresim olmadığını bile bile, muhtar imzasıyla bila iade olan adresime ısrarla 21’e göre zarf hazırlayıp tebligatın iade olmasının önüne geçerek tebligat göndermiştir.
Oysa, Hukuk Mahkemeleri Usulü, Ceza Mahkemeleri’nin aksine taleple bağlıdır ve talep olmaksızın mahkemenin resen yapacağı işlemlerde mutlaka hakim kararıyla yapılmaktadır.
Zabıt Katibi’nin kendi kendine yargılamaları hızlandırma amacı başarıya ulaşmış, zabıt katibi taraf teşkilini kendince bulduğu bir yöntemle sağlamıştır, fakat memurun bu hatası beraberinde başkaca davaları getirmiştir.

İzlenilmesi Gereken Yöntem:

1- Dava dilekçesinde belirtilen adrese ya da sistemde çıkan adrese tebligat memur tarafından tensiple beraber gönderilmelidir, eğer tebligat bila iade olursa davacının talebiyle ya da 6100 Sayılı yasa gereği hakim kararıyla resen 19.01. 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 11.01.2011 tarihli 6099 sayılı yasayla değişik 7201 sayılı yasanın 21/2 maddesi gereğince mernis adresime tebligat yapılmalıydı.
2- Mernis adresim olmadığından Noter, Mahkeme, Savcılık, Muhtarlık gibi resmi kurumlardan tebligata yarar adres-ler-im istenmeli, daha önce beyan ettiğim adreslerden birine bila olan bir tebligatta beyan ettiğim adresle uyuşması halinde Tebligat Kanunu md 35 gereği tebligat yapılmalıydı.
Bu şekilde tebligat yapılsaydı, posta memuru tebligatı o adresin kapısına yapıştıracak, ailem de bana bu tebligatı ulaştırabilecekti, bu maddenin gerekçesi de kişinin en azından eski komşuları, eşi dostu tebligattan muhatabı haberdar edebilsinler şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Zayi Olan Haklarım :

1- Normal şartlarda tebligattaki amaç muhatabın bilgisine ulaştırmaktır. 35’e göre tebligat yapılsa mutlaka kapımın önünden geçip kapıya yapıştırılan yazıyuı görenler ya da ailem beni davadan haberdar edecek ben de tebligatın içinde bulunan Tensip Zaptında adı geçen 6100 Sayılı Hmk md 140 gereği yasal 2 haftalık sürede delillerimi, yetki itirazı, zaman aşımı defii gibi savunmalarımı dile getirebilecektim.

2- Yeni kanunla uygulaması sertleştirilmiş Teksif İlkesi gereği 2 haftadan sonra getirdiğim deliller ne olursa olsun, yargılamanın esasına etki edecek dahi olsa delil olarak hukuk mahkemelerinde kullanılmamaya başlanmıştır. Bu tebligatta 2 hafta içinde davaya cevap dilekçemde delilleri getirmekten vazgeçmiş sayılacağım ihtarına rağmen bu delilleri mahkemesine götürme hakkım elimden gayrı hukuki bir şekilde alınmış, sonuçta da tarafımdan bu itirazlar yapılamamıştır.

Savcılığın İkamet Ettiğim Yer ile ilgili tespiti:
1- Müşteki sıfatıyla savcılıkta verdiğim ifade de, sabit ikametimin olmadığını, şehir dışında, nakliye ve pazarlama yaptığım kamyonetlerde ve pansiyonlarda konakladığımı, Bolvadin’e geldiğimde de kardeşimin evinde kaldığımı beyan etmem üzerine, No:66 ile biten her iki adresin tespiti ve ikisinin aynı konut olup olmadığı huşuları Emniyet’e tahkik edilmesi için sorulmuştur.
2- Akabinde Nüfus müdürlüğü’ne yazı yazılmış ve gelen cevapta da, Nüfus Müdürlüğü 01.12.2013 tarih ve 18:38 saatli cevabında Türkiye’de herhangi bir adresim olmadığını belirtmiştir.
3- Buna rağmen de, savcılık makamınca memurun keyfi davranışını haklı bulunmuş ve şahsıma karşı iddianame tanzim edilmiştir.

NETİCE VE TALEP : Yukarıda izah ettiğim ve resen nazara alınacak sebeplerle;
1-
A- Usul hükümlerinin devletin bireye olan taahhüdü, esas hükümlerinin de bireyin devlete olan taahhüdü olduğundan,
B- Esasa riayet etmeyen bireye yaptırım olarak ceza verilmesi gerektiği, usule riayet etmeyen ve devlet adına imzaya yetkili olan memurların da hata ve kasıtlarından devletin sorumlu olduğu ve yaptırıma da memur adına devletin katlanması gerektiği hukuk devletinde kabul gördüğü göz önünde bulundurulursa
– Temel usul kuralları içerisinde zikredilen Tebligat Mevzuatı’na aykırı davranan memurun işbu aykırılığının tespitine,
– Soruşturma dosyasındaki delillerden de görüleceği üzere Türkiye’de herhangi bir adresim olmamasına rağmen, memurun tebligat zarfına tebligatın bila olmasını engelleyici kaşeyi birden çok kez derç ettiğinin tespitine,
– Şayet tebligatın usulüne ilişkin yorum veya karar mercii hukuk mahkemesi ise, takipsizlik kararı ve iddianamede zikredilen memur hatasının ya da kastının sebebinin soruşturulmasına ve daha sonra işbu davanın esasına girilmesine.
2- Bu tip durumların her zaman yaşanan sorunlar olduğu, fakat keyfi memur muamelelerinin şikayete konu olmaması ve soruşturulmaması sebebiyle devletin taahhüdünü yerine getirmemesinin zararına da bireyin katlanmak zorunda kalması ve hukuksuzluğun şekilde devam etmesinden zarar görenin aslında birey değil de toplum vicdanı ve hukuk devleti olmasından,
3- Anayasal bir hak olan, dilekçe hakkımı kullanırken bu pozisyona düştüğümden,
4- Göz göre göre yapılan hukuka aykırılığın, yine göz göre göre savcılıkça hoş görülmesinin hakkını arayan birisi olarak vicdan yaralayıcı bir durum olduğundan,
5- Soruşturmanın henüz tamamlanmadan İddianame hazırlanmasının, Cmk md 170 v.d. maddeleri gereğince mahkemeniz üzerine bir yük teşkil edeceği aşikar olduğundan derhal Beraat kararı verilmesini arz ve talep ederim.14.02.2014
……………………
Sanık