Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

Ceza Hukukunda Suçların İçtimaı Nedir?

Ceza Hukukunda Suçların İçtimaı Nedir?

Suçların içtimai esasında bir hukuki durum­dur. Zira ceza hukukunda temel ilkelerden biri, “kaç tane fiil varsa o kadar suç, kaç tane suç var­sa o kadar ceza vardır.” kuralı olup, bu ilkenin sonucu olarak da ceza hukukunda “cezaların içtimaı”nın kural olmasıdır.

Suçların içtimai kavramının orta­ya konmasındaki temel saik, Türk Ceza Kanunu’nun 3. maddesinde de düzenlenmiş olan, “orantılılık” ilkesidir. Bu ilkeye göre, “Suç iş­leyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güven­lik tedbirine hükmolunur.”

Yukarıda belirtilen düşüncelerle, belli bir hu­kuki menfaati korumakla birlikte, işlenen suçta tek fille birden fazla hukuki yararın ya da farklı fiillerle aynı hukuki yararın ihlal edilmiş olması “suçların içtimai” olarak tanımlanır.

Bileşik Suç

Biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir (TCK m. 42). O hâlde, bi­leşik suç iki ayrı suçtan oluşmaktadır. Bileşik suçun varlığı durumunda, kanundaki bileşik suça ilişkin normun uygulanmasıyla yetinilerek ceza­ların içtimaına ilişkin hükümler uygulanmaz. Yani iki suç için de ayrı ayrı ceza tayin edilmesi yoluna gidilmez.

Bileşik suç için her neticenin bağımsız bir suç olmasının ilk istinasıdır diyebiliriz. Ceza Kanunumuzda bileşik suç düzenlenmemiş, ta­nımlanmıştır.

Bileşik Suçun Şekilleri

Unsurunu Oluşturması Durumu

Bileşik suçun bu türünde bileşik suçu mey­dana getiren suçların niteliği değişmekte, orta­ya başka nitelikte bir suç çıkmaktadır. Yağma suçu bunun tipik örneğidir. Zira yağma suçunda biri diğerinin unsurunu oluşturan aslında iki ayrı suç vardır. Bunlar hırsızlık ve cebir veya tehdit suçlarıdır. Ancak kanun bu iki suçu da öyle bir kaynaştırmıştır ki artık bunlar kural olarak birbir­lerinden ayrılamazlar. Hatta bu suçlar isimlerini bile kaybederek müştereken yağma suçu olarak adlandırılmaktadırlar.

Hemen ifade etmek gerekir ki sadece ka­nunda açıkça unsur olarak gösterilen suç bağım­sızlığını kaybeder. Bileşik suçun tanımında un­sur (veya nitelikli hâl) olarak açıkça belirtilmeyen suçlar ise bağımsızlığını korurlar.

Ağırlaştırıcı Sebebini Oluşturması Durumu

Bir suç diğerinin ağırlaştırıcı sebebi ola­rak öngörülmüştür; bu takdirde ise kendisinde ağırlatıcı sebep bulunan (temel) suçun niteli­ği değişmez, kanuni adı yine aynı kalır; sadece suçun basit şekli değil, nitelikli şekli söz konusu olur (Dönmezer / Erman, I, 407’den aktaran, Ha­keri, Hakan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Ankara 2009, s. 437). “Yangın” suretiyle bir kişinin öldürülmesi (TCK m. 170 ile m. 81 bir­leşmiş ve 170. madde 81. maddenin ağırlatıcısı olmuştur), işkence suçunun cinsel taciz şeklinde gerçekleştirilmesi (TCK m. 105 işkence suçunun ağırlaştırıcı sebebi olmaktadır-TCK m. 94/3), konutta yağma (TCK m. 116, TCK m. 148’de düzenlenen yağma suçunun ağırlaştırıcı sebe­bi olmaktadır. Dikkat edilirse, ağırlaştırılan suç olan yağma suçunun adı yine aynı kalmakta an­cak ağırlaştırma sebebi olarak yine Kanun’un bir başka maddesinde düzenlenmiş olan başka bir suç kabul edilmekte ve bu suç yağma suçunun içinde eriyerek bağımsızlığını yitirmektedir) bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Kanunun 42. maddesinde, bu tür suçlarda içtima hükümlerinin uygulanmayacağı belir­tildiğinden, artık müstakil suçlardan dolayı faile ayrı ayrı ceza verilmeyecek (örneğin hem TCK m. 170’den hem de m. 81’den ayrı ayrı ceza­landırılmayacak), ortaya çıkan yeni suça veya ağırlatıcı sebebe ilişkin hükmün uygulanmasıyla yetinilecektir (TCK m. 82/1-c).

Bileşik suç uygulaması için bileşik suçları oluşturan suçların, ortaya çıkan yeni bileşik suç­ta açık bir biçimde tanımlanmış olması gerekir. Aksi takdirde, bileşik suç kuralları uygulanmaya­cak, iki ayrı suçtan dolayı fail cezalandırılacak­tır. Bu kapsamda olmak üzere; a) bir suçu iş­lemek için başka bir suçun işlenmesi, b) işlenmiş bir suçu gizlemek için başka bir suçun işlenmesi ve c) bir suç vesilesiyle bir başka suç işlenmesi hâllerinde bileşik suçun varlığı kabul edilmeye­cektir. Zira bu üç hâlde de hangi suçun diğerinin unsuru ya da ağırlatıcı sebebi olduğu yasada açıkça düzenlenmemiştir.

Bileşik Suçun Sonuçları

  1. Bileşik suç, kendisini oluşturan suçlara bölünemez. Bileşik suçun işlendiği yer ve zaman yö­nünden bileşik suçta belirtilen netice dikkate alınır. Zamanaşımı da bileşik suçta belirtilen neticenin gerçekleştiği andan itibaren başlar.
  2. Bileşik suçun unsuru ya da ağırlatıcı sebebi olan suçun tamamlanması, ancak asıl suçun teşebbüs durumunda kalması hâlinde, faile teşebbüs hükümlerine göre ceza verilir.
  3. Bileşik suçu oluşturan unsur ya da ağırlatıcı sebep olan suçun (örneğin genel af gibi bir se­beple) ortadan kalkması, bileşik suçun varlığını etkilemez.
  4. Bileşik suçu oluşturan suçlardan birisinin kovuşturmasının şikâyete bağlı olması, bileşik suç bakımından da aynı sonucu doğurmaz.

Zincirleme Suç

Her neticenin ayrı bir suç teşkil etmesinin ve failin kaç netice meydana getirmişse, o kadar suç işlemiş sayılarak, her birinden dolayı ayrı ve bağımsız olarak cezalandırılmasının istisnalarından bir diğeri de zincirleme (müteselsil) suçtur. Zincirleme suçta failin işlediği suç kesik kesik eylemlerden oluşur.

Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddesi, zincirleme suçun iki farklı şekilde işlenişini kabul etmekte­dir. Buna göre, 43/1. maddede düzenlenen (ilk durum) zincirleme suçun temel oluşum şeklidir. İkinci oluşum şekli ise 43/2. maddede düzenlenmektedir. Tablomuzdan da anlaşılacağı üzere, zincirleme suçun temel şeklinde birden fazla defa aynı karar birliği ile işlenen aynı suçta mağdur da aynı, suç­ların işleniş zamanları farklı iken; ikinci fıkrada düzenlenen şeklinde mağdurlar farklı, suçların işleniş zamanları aynıdır.

O hâlde Kanun’un 43. maddesi kapsamında zincirleme suçu; aynı suç işleme kararıyla yasanın aynı hükmünün birden fazla ihlali şeklinde tanımlamamız mümkündür.

Zinciri oluşturan suçların ceza tayininde tek suç sayılması, manevi unsurları bakımından arala­rında ortak bir bağ bulunması gözönünde tutularak her bir suç için ayrı ayrı verilecek toplam ceza­nın ağır görülmesinin bir sonucudur. Zira orantılılık ilkesi gereğince failin cezasının mutlaka işlediği fiilin ağırlığıyla orantılı olması gerekir. Bu husus aslında ceza hukukunda gözetilmesi gereken en önemli prensiplerden biridir. Bu durum eşitlik ilkesinin de bir sonucudur. Dolayısıyla zincirleme suç için; hukukçular tarafından, yüksek olan cezaları bir nebze olsun azaltmak maksadıyla sanık lehine

geliştirilmiş suni bir kavram şeklinde bahsedebil­mek mümkündür.

Bir evin eşyalarının hepsini çalmaya karar veren kişinin, ikişer gün ara ile her gece eve gire­rek eşyanın bir kısmını alıp götürmesi zincirleme suça (m. 43/1 ’e) örnek olarak verilebilir.

Zincirleme Suçun Unsurları

Hemen belirtelim ki bu başlık altında yap­tığımız açıklamalar, zincirleme suçun TCK m. 43/1’de düzenlenen temel şekli esas alınarak yapılmakta olup, m. 43/2’de düzenlenen hâline ilişkin olarak, yeri geldiğinde m. 43/1 ile olan far­kına değinilmekle yetinilecektir. Ayrıca belirtme­miz gerekir ki zincirleme suçun 43/2. maddede düzenlenen hâli bazı yazarlarca aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilmektedir.

Aynı Suçun Birden Fazla İşlenmesi (Objektif şart)

Bu husus m. 43/1’de “aynı suçun birden fazla işlenmesi” ifadesi ile açıklanmaktadır. O hâlde, zincirleme suçun varlığı için öncelikle bir­den fazla, her biri tipik, hukuka aykırı ve kusurlu fiillerin bulunması gerekmektedir. Bu anlamda olmak üzere, bir suçun birden fazla işlenmiş ka­bul edilebilmesi için en az iki kez işlenmiş olması gerekir. Örneğin, bir sürüden aynı anda farklı ki­şilere ait koyunların çalınması ya da bir oto­parkta bulunan otomobillerin camları kırılarak radyo teyplerin çalınması durumunda, tek bir suç oluşur ve zincirleme suç hükümleri uygulanmaz. Zira hırsızlık suçunda mülkiyet değil, zilyetlik ko­runmaktadır. Suç konusu mallar birden çok kişi­ye ait olsa bile suçun mağduru zilyettir.

Yine m. 43/1’de yer alan kurala göre, bir su­çun temel şekli ile daha ağır veya daha az ce­zayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Yine Kanun’da açık hüküm olmamakla beraber, “aynı suç” kavramına bir suçun teşebbüs hâlin­de kalmış şekli de dahildir. Ayrıca zincirleme suçlardan birinin teşebbüs aşamasında kalmış olması, teşebbüs indirimi uygulanmasını da ge­rektirmez.

Anılan hüküm mucibince, kanunun farklı hükümleri ihlal edildiğinde ise, örneğin, bir yağ­ma, bir hırsızlık ve bir de güveni kötüye kul­lanma suçu işlenmişse, ihlal edilmiş hükümler sayısınca suçun işlendiğinin, zincirleme suç hü­kümlerinin uygulanmayacağının kabulü gerekir. Ayrıca verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere, suç tiplerinin aynı bölümde düzenlenmiş olması, hatta aynı maddede düzenlenmiş olması dahi suçların aynı suç sayılması için yeterli değil­dir. Zira hem yağma hem hırsızlık hem de güveni kötüye kullanma suçları Türk Ceza Kanunu’nda malvarlığına karşı işlenen suçlar bölümünde dü­zenlendiği gibi TCK’da aynı maddede birbirinden bağımsız suçlara yer verildiği de sıklıkla görül­mektedir (Bkz. m. 132, 133, 244, 245. Örneğin, 244/1’de bir kimsenin mağdurun bilişim sistemini bozması, 244/4’te ise bilişim sistemini kullana­rak haksız yarar sağlaması düzenlenmektedir. Ancak bunların “aynı suç” niteliğinde değerlen- dirilemeyecekleri açıktır). Ayrıca aynı suçun biri genel, diğeri özel iki ayrı kanunda yer alması du­rumunda da zincirleme suç hükümleri uygulana­mayacaktır.

Zincirleme suç kapsamındaki suçların her birinin başlı başına cezalandırılabiliyor olması ve suça ilişkin bütün unsurların gerçekleşmiş olma­sı icap eder. Bu itibarla, işlendikleri sırada suç teşkil etmeyen fiiller, kusurluluğun bulunmadığı fiiller, hukuka uygun fiiller zincire dahil edilmez­ler. Ayrıca belirtmek gerekir ki genel af duru­munda ister zincirleme suç ilişkisi sona ermeden, ister sona erdikten sonra genel af çıkmış olsun, zincirleme suç şeklinde işlenen suçlardan her bi­rinin genel affa tabi olup olmadıklarının ayrı ayrı araştırılması ve affın kapsamına giren suçlar var­sa, bunların zincirleme suç bakımından dikkate alınmaması uygun olur. Bu bağlamda örneğin, bir af kanunu çıkıp da sözgelimi 1000 TL’den az olan rüşvet suçları af kapsamına alındığında, fail aynı suç işleme kararına bağlı olarak birden fazla rüşvet suçunu işlemiş ve bunlar zincirleme suç kabul edilerek toplam rüşvet miktarı 1000 TL’yi geçmiş olursa, 1000 TL’yi geçmeyen rüşvet suç­larının tek suç kabul edilerek her birinin af kanu­nu kapsamında kabul edilmesi gerekir. Zira faili kanunun çok ağır uygulamalarından korumak amacı ile kabul edilmiş bir müesseseyi, kanunun göstermediği hâllerde failin aleyhine kullanmak doğru olmaz.

Yine şikâyete bağlı olup da şikâyetten vaz­geçilmiş olan suçlar, zincirleme suça dahil sayıl­mazlar.

Ayrıca niteliği gereği, aynı mağdur üzerinde ancak bir defa işlenmesi mümkün olan ve teşeb­büse de elverişli olmayan suçlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.

Fail, tek fail ya da birden fazla failden biri olabilir. Ancak failin asli fail olduğu bir fiil ile şerik olduğu bir fiil arasında zincirleme suç ilişkisi dü­şünülemez. Bunun dışında, failin suçu ilk önce tek başına, sonra iştirak hâlinde işlemesinin bir önemi yoktur.

Son olarak belirtmek gerekir ki zincirleme suç ihmali fiillerin tekrarlanması suretiyle de iş­lenebilir. Ayrıca bu kapsamdaki hareketlerin bir kısmı icrai, bir kısmı ihmali şekilde de olabilir.

Birden Fazla Suçun Bir Tek Suç İşleme Kararıyla İşlenmesi (Sübjektif şart)

Zinciri oluşturan suçların aynı suç işleme “karacıyla işlenmiş olması gerekir. Zincirleme suç bakımından karakteristik unsur, kurucu un­sur, bu unsurdur. Suç işleme kararındaki birlik, birbirinden bağımsız olan eylemleri birbirine bağlayıp olaya zincirleme suç niteliğini vermeli­dir. Zincirleme suçu oluşturan fiiller, tek bir suç işleme kararından doğmuş olmalıdır. Bu şartın yerine gelmiş sayılabilmesi adına, fail, önceden böyle bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, lâkin bunu bir defada gerçekleştirmek yerine, kısım­lara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüştür. Diğer taraftan, faildeki suçu kısımlara bölerek işleme kararı en baştan var olabileceği gibi suçun icrası sırasında da ortaya çıkmış olabilir. Örneğin fail hırsızlık amacıyla bir eve girmiş, eşyalardan bir kısmını çalmıştır. An­cak eve girdiğinde evde daha çalınabilecek bir­çok eşya olduğunu ve hırsızlık yaparken yaka­lanma riskinin de neredeyse hiç bulunmadığını fark ederek, geri kalan eşyaları da ertesi gece götürebileceğine karar vermiştir. İşte böyle bir durumda fail ikinci gece de hırsızlık amacıyla eve geldiğinde ve icra hareketlerine başladığın­da zincirleme suça vücut verecektir.

Ayrıca Kanun’da kullanılan “karar” ifadesin­den, zincirleme suç kapsamında işlenen suçların ancak kasten işlenebilecek suçlar olduğu da an­laşılmalıdır.

Failin arada fiili işleme kastından vazgeçme­si ve bilahare tekrar aynı kararı vermesi, müstakil fiillerden sonra cezaevine girmesi ya da işlediği suç nedeniyle hakkında dava açılmasını mütea­kip tekrar aynı suçu işlemesi durumlarında zin­cirleme suçun varlığı kabul edilemez. Zira bu du­rumda hukuki kesinti meydana gelmiş olacaktır.

Suçun Bir Kişiye Karşı, Farklı Zamanlarda İşlenmesi

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, zincirleme suçun temel şeklinde, yani Kanun’un 43/1. mad­desinde düzenlenen hâlinde, mağdurun aynı kişi ve suçların farklı zamanlarda işlenmiş olması gerekir. 43/2. maddesinde düzenlenen hâlinde ise mağdurlar farklı, suç aynı zamanda işlenmiş olmalıdır. Ayrıca zincirleme suçun temel şekli için mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu hükmün uygulanacağını belirtmemiz gerekir. Eş söyleyişle, “mağdurun bir kişi olması” ifadesin­den, zimmet gibi mağdurun toplum olduğu veya kamu olduğu suçlarda zincirleme suç hükümle­rinin uygulanamayacağı sonucu çıkarılmamalı, tıpkı 43/1. maddenin ilk cümlesinde ifade edildiği gibi mağdurun “belli olan bir kişi” olduğu kabul edilmelidir. Böylece örneğin, oynanan tiyatroda halkın kin ve düşmanlığa tahrik edilmesi suçun­da, zincirleme suç hükümleri uygulanabilecektir.

Zincirleme suçun temel şeklinin (m. 43/1) iş­lenebilmesi için, suçların değişik zamanlarda iş­lenmesi gerekir. Suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda kural olarak zincirleme suç hükümle­ri uygulanamaz. Bunun istisnası ise, belirttiğimiz üzere, zincirleme suçun 43/2. maddede düzenlenen halidir. Buna örnek olarak ise bir kurula hakaret edilmesini, örneğin 7 kişiden oluşan bir mülakat heyetine “hepiniz şerefsizsiniz” ifadesinin kullanılmasını verebiliriz. Burada dikkat edileceği üzere, aynı suç birden fazla kişiye karşı karşı aynı zamanda, tek bir hareketle işlenmektedir.

Öte yandan, suç tipinin ihlali için birden faz­la hareket yapılıyor ya da suç tipinin tarifi, ihlali bakımından birden fazla hareketin gerçekleş­tirilmesini aramakta ise, bu ihlaller birden fazla suç kavramına girmeyeceklerdir. Bu husus, Türk Ceza Kanunu’nda “değişik zamanlarda” denil­mek suretiyle açıkça düzenlenmiş bulunmakta­dır. Böylece örneğin, bir kişiyi üç yerinden bıçak­layarak öldüren kimsenin bu üç bıçak darbesi icra hareketinin kısımlarıdır; yoksa bunlar ayrı suç teşkil etmezler. Aynı şekilde ağaçtan birden fazla meyve koparılması, aynı gecede bir am­bardan birden fazla buğday torbasının çalınması hâllerinde, aynı hareket birden fazla davranışı ihtiva etmekte ve tek ihlal, tek suç meydana gel­mektedir. Yine davranışlar arasındaki zaman aralığının kısa olduğu ve failin amacında birlik bulunduğu durumlarda da zincirleme suç hüküm­leri uygulanmaz.

Zincirleme Suçun Kabul Edilmeyeceği Suçlar

Türk Ceza Kanunu’nun 43/3. maddesi uya­rınca, kasten öldürme, kasten yaralama, iş­kence ve yağma suçlarında zincirleme suç hükümleri uygulanmaz. Bu kuralın 43 üncü maddenin hem ilk hem ikinci fıkrası için geçerli olduğuna özellikle dikkat edilmelidir.

Kasten öldürme suçu için bunun zaten na­sıl mümkün olabileceği sorusu akıllara gelebilir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere, bir suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de aynı suç kapsamında değerlendirileceğinden, ilk eylemin teşebbüs aşamasında kalması, mağdurun ikinci eylem sonucunda ise ölmesi durumunda (tabi di­ğer şartlar da sağlanmışsa) zincirleme suç söz konusu olacaktır.

Öte yandan;

CİNSEL SALDIRI VE ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARI SUÇLARI İÇİN DE ZİNCİRLEME SUÇ HÜKÜMLERİNİN UYGULANMAYACAĞI YASA’DA ÖNGÖRÜLMEKTE İKEN, BU SUÇ­LAR MADDE METNİNDEN ÇIKAR­TILMIŞTIR.

Dolayısıyla, ÖSYM tarafından aşa­ğıdaki suçlardan hangisi için zin­cirleme suç hükümlerinin uygula­nabilmesi mümkündür? şeklinde sorulacak muhtemel bir soruda seçenekler arasında bu iki suçtan birinin bulunması kuvvetle muhte­meldir,

Zincirleme Suç Kabulünün Sonuçları

Zincirleme suçun en önemli sonucu, ceza tayini bakımından suçun tek suç sayılmasıdır. Zira tekraren belirtmemiz gerekirse, zincirleme suç, hukukçular tarafından, yüksek olan cezaları bir nebze olsun azaltmak maksadıyla sanık le­hine geliştirilmiş suni bir kavramdır. Dolayısıyla da 43/1. maddede zincirleme suç kapsamında faile verilecek cezanın arttırılacağı belirtilmiş­tir. Yani eğer bu hüküm mevcut olmasaydı, faile, işlemiş olduğu her bir suç için ayrı ceza verilmesi gerekecekken, bu hüküm sayesinde her bir suç için ayrı ceza verilmesi yoluna gidilmeyecek, yalnızca Kanun’da belirtilen oranlarda somut cezada artırım yapılması söz konusu olacaktır. Böylece aynı suçu bir kere işlemiş olan kişi ile aynı suçu zincirleme suç hükümleri çerçevesin­de birden fazla kere işlemiş kişi arasında adalet sağlanacaktır.

Zincirleme suç kapsamındaki suçlardan ağırlatıcı neden taşıyanı olduğu durumlarda ce­zanın arttırılması noktasında bunun cezası esas alınır.

Zincirleme Suçta Teşebbüs ve İştirak

Zincirleme suç kapsamında suçlardan biri­sinin teşebbüs aşamasında kalması durumunda teşebbüs aşamasında kalan suçtan verilen ce­zanın değil, tamamlanmış suçtan tayin olunan cezanın arttırılması gerekmektedir. Bu bağlam­da zincire dahil olan suçlardan bir teki bile ta­mamlanmış olsa, ceza tamamlanmış suça göre arttırılacaktır. Suçların tamamının teşebbüs aşamasında kalması durumunda ise, teşebbüs aşamasında kalmış birden çok suç hükümleri uygulanacaktır.

Ayrıca iştirak hâlinde işlenen suçlarda da zincirleme suçun mümkün olduğu unutulmama­lıdır. Ancak katılanlardan biri veya bazılarının, önceden anlaşılan suçtan başka bir suç işlemesi durumunda, anlaşma dışındaki suçtan, sadece o suçu işleyenler sorumlu olur. Bu durumda, farklı suç zincirleme suç kapsamı içinde değerlendiril­mez.