Ceza Hukukunda Fikri İçtima Nedir?
Türk Ceza Kanunu’nun 44. maddesine uyarınca, işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır. Bu hükümden hareketle, fikri içtima olarak adlandırılan durum, bir fiil ile kanunun birden çok hükmünün ihlal edilmesi olarak tanımlanabilir.
Fikri içtimada somut fiil, bir yönü ile kanunun bir hükmü tarafından diğer yönü ile kanunun bir başka hükmü tarafından dikkate alınmakta, bunun sonucu olarak fiilin hukuki değerlendirmesine birden çok hüküm katılmakta, dolayısıyla fiil bir yönü ile bir suçu, diğer yönü ile bir başka suçu oluşturmaktadır. Bu durumda faile, ihlal sayısınca veya işlenen (oluşan) suç sayısınca değil, sadece en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmektedir. Zira failin, hukuk düzenine karşı gelmek, sosyal düzeni bozmak konusundaki iradesi tektir. Ortada mevzuat karşısında birden fazla suçun mevcut olmasına rağmen, bu suçlar yasa koyucu tarafından farazi olarak bir araya getirilmektedir. Yani bu birleşme yasa koyucunun tercihinin bir sonucu olmakla, aslında hukuki bir birleşme teşkil etmektedir. Dolayısıyla fikri içtima, zorunluluktan doğan bir birleşme değildir; kanun koyucu öyle istediği için öyle olmaktadır. Keza Kanun’un gerekçesinde de fikri içtima düzenlemesine gerekçe olarak non bis in idem kuralı gösterilmektedir.
Fikri içtima konusu esasen ceza hukuku doktrininde en çok tartışılan konulardan biridir. Tartışmanın kaynağı ise aslında “fiil” kelimesinden ne anlaşılması gerektiğiyle ilgilidir. Buna göre, bir grup yazar fiilden hareketi anlarken, diğer grup ise neticeyi anlamaktadır. Bizce de fiilden anlaşılması gereken “neticedir.” Zira maddi neticenin tek olması yani, dış dünyada meydana gelen değişikliğin tek olması, ihlalin, dolayısıyla, meydana gelen suçun da her zaman tek olmasını sonuçlamaz. Bazı hâllerde dış dünyada meydana gelen netice, yani fiil, tek olmasına rağmen, kanunun bu neticeyi birden fazla hükümde suç olarak düzenlemesi, dolayısıyla birden fazla suçun mevcudiyeti söz konusu olabilmektedir.
Fikri İçtimain Unsurları
Fiilin Tek Olması
Yukarıda da değindiğimiz üzere, fikri içtima kurumunda en tartışmalı konu, “fiil” kelimesinden ne anlaşılması gerektiğidir. Buna göre, iki veya daha fazla farklı neticeli suçlarda, fiil kelimesinden hareket anlaşılacak olursa, fikri içtima vardır, netice anlaşılacak olursa fikri içtima değil, gerçek içtima vardır; çünkü ortada birden fazla fiil var demektir.
Kanaatimizce fiil kelimesinden hareket anlaşıldığında, bu fikri içtimain uygulama alanının genişlemesini sonuçlayacaktır. Oysa fikri içtimain genel kuralın bir istisnası olduğu unutulmamalıdır. O hâlde istisna kural dar yorumlanmalı, tek bir fiille birden fazla suç işleme başarısını (!) gösteren bir kimse bundan dolayı ödüllendirilmemelidir. Kaldı ki ceza hukuku manasında önemli olan dış dünyada meydana gelmiş olan değişikliğin ne olduğu, kamu düzeninin, sosyal barışın hangi ölçüde bozulmuş olduğudur. Bu nedenle, fiil kelimesinden neticenin anlaşılması daha uygun olacaktır.
Böylelikle fikri içtimain mevcudiyetinde, dış alemde tek bir değişiklik meydana gelip bu değişiklik birden fazla norma uymuş olacaktır. Birden fazla netice ortaya çıkmış olduğunda ise, birden fazla da fiil varlık kazanmış olacağından, Kanun’daki “tek fiille” şartı gerçekleşmeyecek ve fikri içtima kurumu işlerlik kazanamayacaktır. Doktrindeki hâkim görüş de fikri içtimada eylem sayısını saptarken, maddi sonucu gözönünde tutmak ve sonuç sayısınca eylemin (fiilin) bulunduğunu kabul etmek şeklindedir. Dolayısıyla ancak netice tek ise ve bu tek netice aynı anda farklı suç tanımlarını ihlal ediyorsa, fikri içtima hükmü uygulanarak faile sadece en ağır ceza verilebilir. Buna karşılık, hareket tek olmakla birlikte, dış dünyaya yansıyan maddi netice sayısı birden çok ise bunların ayrı ayrı cezalandırılması gerekir.
Örneğin bir kurşunla iki kişinin yaralanması durumunda, hareket tek ancak netice birden fazla olduğundan, iki ayrı fiil, iki ayrı yaralama suçu oluşmuş olacaktır. Yine örneğin, gözlüklü bir kimsenin gözüne yumruk atarak gözlüğünün camının kırılması örneğinde fikri içtimain varlığı kabul edilmemeli; kasten yaralama ve mala zarar verme suçlarından dolayı gerçek içtima yapılmalıdır.
Fikri içtimaa örnekler;
Bir suçta kullanılan ruhsatsız silahın saklanması (6136 sayılı Kanuna muhalefet ile TCK m. 281)
Ruhsatsız olduğu bilinen bir tabancanın çalınması (6136 sayılı Kanuna muhalefet ile TCK m. 141)
Suç işlemediğini bildiği bir kimseye suç isnat edilmesi (TCK m. 125 ve 267)
Cebir, tehdit, hile olmaksızın 15 yaşını tamamlamış bir çocukla alenen cinsel ilişkide bulunulması (TCK m. 104 ve 225)
Babanın alenen kızının ırzına geçmesi (TCK m. 102-103, 225)
Demirbaş silahla keyfi olarak ateş edilmesi (TCK m. 170/1 -c ve 257)
Öldürülen kimsenin cesedinin delilleri yok etmek maksadıyla izinsiz bir şekilde mezarlık dışına gömülmesi (TCK m. 196 ve 281)
Kişiye kasten işkence yapılması (TCK m. 94 ve 86)
Başkasına ait özel bir belgenin yok edilmesi (TCK m. 151 ve 208)
Erkek polisin bir kadının üzerini yetkisi olmadığı hâlde araması (TCK m. 120, m. 102/1)
Öte yandan fikri içtimain kabul edilebilmesi için, birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren tek fiil, her suç yönünden tipe uygun, hukuka aykırı ve kusurlu olmalıdır. Suçlardan sadece biri bakımından bu niteliklere sahip bir fiil söz konusu olduğu takdirde, fikri içtima gerçekleşmez ve failin sorumluluğu yalnızca işlenen suça göre belirlenir. Örneğin, 18 yaşından büyük zannettiği bir kızla herkese açık bir yerde cinsel ilişkide bulunan kimsenin düştüğü hata esaslı bir hata olduğu ve ırza tecavüz suçuna ilişkin kusurluluğu ortadan kaldırdığından, fail yalnızca alenen hayâsızca hareketler suçundan (TCK m. 225) sorumlu tutulabilir. Dolayısıyla bu durumda TCK m. 44’ün uygulanması da düşünülemez. Aynı şekilde, fiilin uygun olduğu iki kanuni tipten biri yönünden hukuka uygunluk nedeni varsa, fikri içtimadan söz edilemez. Yine bu örnekte, fail emeline ulaşamadığında da TCK m. 225’te yer alan “teşhircilik yapma” hareketi vücut bulmuş olacağından, hayâsızca hareket gerçekleştirmiş olacağından, ırza tecavüz suçuna teşebbüs ile TCK m. 225 birbiriyle içtima edebilecek ve fikri içtimaa ilişkin hüküm uygulanabilecektir. Dolayısıyla bir suçun tamamlanmış hâli ile diğer bir suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli birbiriyle içtima edebileceği gibi iki ayrı suçun da teşebbüs aşamasında kalmış olması fikri içtimain uygulanabilmesi açısından mümkündür. Ancak aynı suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli ile tamamlanmış hâlinin birbiriyle içtimai mümkün değildir. Zira böyle bir durumda o suça yönelik tek bir netice oluşmakla, o suç ya işlenmiş ya da işlenmemiş olacaktır. Yani aynı suçun (aynı kişi açısından) bir taraftan tamamlanması, diğer taraftan ise henüz tamamlanmaması mantık kurallarına aykırı olduğu gibi mümkün de değildir. Kaldı ki böyle bir durumda, “birden fazla farklı suçun oluşmuş olması şartı” da gerçekleşmemiş olacaktır.
Ayrıca her suç yönünden kovuşturma koşulunun gerçekleşmiş ve her birinin cezalandırıla- biliyor olması gerekir. Bu anlamda olmak üzere, tek fiil neticesinde ortaya çıkan suçlardan biri zamanaşımına, genel veya özel affa uğramışsa ya da şikâyet, izin, talep, karar gibi kovuşturma koşulları suçlardan biri için gerçekleşmemişse veya o suç bakımından kişisel cezasızlık sebebi varsa, o suç, artık tek fiil neticesinde ortaya çıkmış diğer suçla içtima edilemeyecek, diğer suç başlı başına cezalandırılacaktır. Zira fikri içtima, kanun koyucu tarafından oluşturulmuş suni bir birliktir. İşte bu nedenle, tek fiil nedeniyle ortaya çıkan iki ayrı suçtan cezası daha ağır olanın takibinin şikâyete bağlı olması ve bu suç için şikayet şartının gerçekleşmemesi veya şikayetin geri alınmasında dahi cezası daha hafif olan diğer suç için başlı başına soruşturma ve kovuşturma yapılabilecektir.
Birden Fazla Farklı Suçun Oluşması
Öncelikle belirtilmesi gereken konu, aynı fiille birkaç defa ihlal edilecek olan kanun hükmünün aynı kanun hükmü olması hâlinde fikri içtimain söz konusu olmayacağıdır. Bu husus Kanun’un 44. maddesinde de açıkça belirtilmiş ve birden fazla farklı suçun oluşumuna sebebiyet verilmesinden bahsedilmiştir.
Aslında aynı fiilin aynı anda kanunun aynı hükmünü birkaç defa ihlal etmesi mümkün de değildir. Mesela bir kurşunla iki kişi öldürülecek olduğunda her ne kadar kanunun aynı hükmü ihlal edilmişse de burada fiil tek değildir. Çünkü dış alemde meydana gelen değişiklik, yani netice tek değildir. Dolayısıyla oluşan netice sayısınca da fiil bulunacağından, fikri içtima hâli düşünülemeyecektir. Yine örneğin bir bomba ile on kişi öldürüldüğünde on ayrı kasten öldürme suçu oluşacaktır.301 Bazı hâllerde ise aynı hareket bu kez kanununun farklı hükümlerini ihlal edebilecektir. Bomba atılma örneğine dönecek olduğumuzda, on kişinin ölmesi değil de sekiz kişinin ölmesi, iki kişinin yaralanması durumunda da bu kez sekiz ayrı kasten öldürme ve iki ayrı kasten yaralama (veya duruma göre kasten öldürmeye teşebbüs) suçu söz konusu olacaktır. Zira her ne kadar hareket tek olsa da meydana gelen netice tek olmadığı için birden fazla fiil söz konusudur.
Öte yandan, TCK içinde aynı hükmün iki nitelikli hâli ve asıl şekli ile nitelikli şekli arasında fikri içtima olup olamayacağı sorularının da cevaplanması gerekmektedir. Buna göre:
i) Öncelikle aynı hükümde düzenlenen iki nitelikli hâl arasında fikri içtimain uygulanamayacağını belirtmemiz gerekir. Zira fikri içtima müessesesinde tek fiil ile, değişik hukuki değerleri koruyan, hukuki konuları ayrı olan normlar ihlal edilmek
te, başka bir, ifadeyle; fikri içtima ancak böyle bir durumda uygulama alanı bulabilmektedir. Oysa aynı hükümde düzenlenen nitelikli hâller aslında aynı hukuki değeri korumaktadırlar. Dolayısıyla böyle bir durumda birazdan inceleyeceğimiz, özel norm-genel norm ilişkisinin değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda örneğin, bir kamu görevlisinin işyerinde kilitli dolabındaki cep telefonu taklit anahtarla çalındığında TCK m. 142/2d, m. 142/1- a’ya göre öncelikle uygulama alanı bulacaktır. Zira her iki nitelikli hâlin koruduğu hukuki değer de aynıdır. Ancak m. 142/2- d, 142/1-a’ya göre daha özeldir. Kamu görevlisinin telefonu masanın üzerinde olsa ise bu durumda m. 142/a uygulanacaktı.
ii) Suçun asıl şekli ile nitelikli hâli arasında da fikri içtima söz konusu olamayacaktır. Zira gerekçede de vurgulandığı üzere, bir suçun temel ve nitelikli şekli fikri içtima yönünden kendi aralarında “aynı suç” olarak kabul edilmelidir. Dolayısıyla da bu durumda 44. maddede ifadesini bulan “birden fazla farklı suçun oluşumuna sebebiyet verilmesi” şartı gerçekleşmemiş olacaktır.
Ayrıca dikkat edilmesi gereken bir husus da TCK m. 44’te ifade edilen, “birden fazla farklı suç’lan kasıt ceza hukuku mevzuatındaki302 hükümlerdir. O hâlde, bir fiilin ceza kanunundaki bir hüküm ile sözgelimi disiplin hükmünü ihlal etmesi durumunda fikri içtima kuralları uygulanamayacaktır303. Ayrıca Kabahatler Kanunu’nun 15/3. maddesi uyarınca da “Bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir. Ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanır.” Dolayısıyla bu durumda da fikri içtima ilişkisi söz konusu olmayacaktır.
Fikri içtima kapsamındaki suçların kendi içlerinde veya birbirleri arasında icrai veya ihmali suç olabilmeleri mümkündür. Ayrıca kasıtlı-taksirli suçlar arasında da fikri içtima kuralının uygulanabilmesi mümkündür.
Fikri İçtimain Sonuçları
En ağır cezayı gerektiren suçu bulmak için ihlal edilen hükümlerdeki soyut cezalar karşılaştırılır. Öte yandan cezalar belirlenirken nitelikli hâllerde göz önünde bulundurulmalı ve suçlardan birinin teşebbüs aşamasında kalması durumunda, teşebbüse ilişkin ceza da bu belirlemede dikkate alınmalıdır.
Dava zamanaşımının süresinin tespitinde, en ağır suçun soyut cezası dikkate alınır.
Fikri içtima kapsamındaki suçların ayrı yerlerde işlenmiş olması durumunda, en ağır cezayı gerektiren suçun işlendiği yer mahkemesi yetkidir.
Görev bakımından da belirleme yapılırken yüksek görevli mahkeme, alt görevli mahkemenin sanığa sağladığı güvenceleri de sağladığı, büyüğün küçüğü de kapsadığı düşüncesiyle, daha ağır suça bakacak mahkeme, madde yönünden yetkili olmalıdır.
Fikri içtima kapsamına giren suçlardan biri, genel af kapsamına girerse, artık söz konusu suç hiç işlenmemiş sayılacağından, fikri içtimadan bahsetmek mümkün olmayacaktır. Özel af; sadece cezayı (ceza ilişkisini) ortadan kaldırır (TCK m. 65/2). Bu nedenle, suçun varlığına engel olmadığından, fikri içtimain oluşumuna da engel teşkil etmeyecektir.
Fikri içtima kapsamına giren suçlardan biri şikâyete tabi ise, mağdur süresi içinde şikayetini geri alır ve şikâyet edilen kişi de bu geri almayı kabul ederse, artık soruşturulacak veya kovuşturulacak bir suç kalmayacağından, fikri içtima da söz konusu olmayacaktır. İhlal edilen diğer hüküm re’sen kovuşturuluyorsa, şikâyetin geri alınmasına rağmen bu suçtan kovuşturma yapılacaktır.
Fikri içtima kapsamına giren suçlardan biri uzlaşma kapsamına girer ve taraflar uzlaşırlarsa, artık, soruşturulacak veya kovuşturulacak bir suç kalmayacağından, fikri içtima da söz konusu olmayacaktır. İhlal edilen diğer hüküm re’sen
kovuşturuluyorsa, şikâyetin geri alınmasına rağmen bu suçtan kovuşturma yapılacaktır.
Görünüşte İçtima (Kanunların İçtimaı-Yasaların Tekliği)
Aynı olaya uygulanabilir gözüken birden fazla norm bulunmakta ve fakat bunlardan ancak biri olaya uygulanabilmektedir. Ceza normlarının ve suçların çokluğunun görünüşte olması, yani gerçekte olaya sadece bir normun uygulanabilmesi sebebiyle, bu tür içtimaa “görünüşte” içtima adı verilmektedir.
Özel Norm – Genel Norm İlişkisi
Aynı eyleme görünüşte uygulanabilir durumda bulunan çeşitli normlardan birisi diğer normların unsurlarının yanı sıra bazı ek unsur ve özellikleri de ihtiva ediyorsa özel norm-genel norm ilişkisi söz konusu olur ve bu durumda özel normun önceliği ilkesi geçerlidir. Dolayısıyla iki norm arasında özel-genel norm ilişkisi olduğunda özel norm üstün tutulur.
NE 765 SAYILI TCK’DA NE DE 5237 SAYILI TCK’DA BU KONUYA İLİŞKİN, GENEL BİR HÜKÜM BULUNMAKTADIR!
Özel norm-genel norm ilişkisinin ortaya çıkabilmesi için öncelikle her iki normun da aynı hukuki değeri koruması gerekir. Fikri içtima ile arasındaki en önemli fark da bu noktadır. Zira fikri içtima durumunda tek fiil ile değişik hukuki değerleri koruyan, hukuki konuları ayrı olan, normların tek fiil ile ihlali söz konusu iken, burada her iki normun da koruduğu hukuki değer aynıdır.
BİR AN İÇİN ÖZEL NORM YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILACAK OLSA DAHİ DERHAL GENEL NORM DEVREYE GİRER VE YÜRÜRLÜKTEKİ GENEL NORM UYGULANIR.
Özel norm-genel norm ilişkisi, yukarıdaki örnekten başka aynı kanun içinde de olabilir. Buna göre örneğin Türk Ceza Kanunu’nun 76 ve 77. maddeleri kasten öldürme eyleminden bahsetmekte, yine Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesinde de kasten öldürme başlı başına bir suç olarak düzenlenmektedir. Böyle bir durumda, TCK m. 76 ve 77 hükümleri 81. maddeye göre daha özel norm olduklarından uygulama alanı bulacaktır. Yine TCK m. 91/1’de düzenlenen “zorla organ alınması” suçu TCK m. 86 ve 87’de düzenlenen “yaralama” suçuna göre daha özel norm niteliğinde olduğundan, hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın bir kişiden zorla organ alınması durumunda uygulanacak olan norm TCK m. 91/1’dir. Keza örneğin hırsızlık suçunun camide işlenmiş olması durumunda 142/1-a maddesi uygulama alanı bulacak ve bu durumda bu norma göre daha genel nitelikli norm olan 141. madde devre dışı kalacaktır. Bundan başka TCK m. 247’de düzenlenen ve özgü suç niteliğinde olan “zimmet” suçu da TCK m. 155’de düzenlenen “güveni kötüye kullanma” suçuna göre daha özel norm niteliğindedir.
Asli – Yardımcı Norm İlişkisi
Hareketin bir normla beraber zorunlu olarak diğer bir normu da ihlal etmiş olması hâlinde “asli-yardımcı norm” ilişkisi söz konusu olur ve bu durumda yardımcı normun sonralığı ilkesi geçerlidir.
Asli-yardımcı norm ilişkisinde, failin esas amacı ve gerçekleştirmek istediği norm ihlal edildiği takdirde, bu normun ihlali ile birlikte zorunlu olarak ihlal edilmesi gerekli norm, uygulanabilme imkânını kaybeder. Ne var ki asli norm uygulanabilme imkânını kaybettiğinde, bu tali norm devreye girer. Başka bir ifadeyle, asli norm uygulanabilme imkânına sahip olduğu müddetçe uygulanır; ancak bu uygulama imkânını kaybettiğinde tali norm devreye girer ve uygulanma imkânına haiz olur. Nitekim bu husus Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 11.12.2013 tarih ve E. 2012/31521, K. 2013/28956 sayılı kararında da açıkça vurgulanmıştır. Söz konusu karar göre:
Asli norm-vardımcı (tali) norm ilişkisine şu örnekler verilebilir:
Tehlike suçlarını düzenleyen normlar zarar suçlarını düzenleyen normlara göre tali norm niteliğindedir. Örneğin TCK m. 179/2’de düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu, bir tehlike suçu olduğu için, tali norm, TCK m. 85 ve 89’da düzenlenen taksirle öldürme veya taksirle yaralama suçları ise zarar suçu olduklarından, asli normdur. Dolayısıyla bir kişi örneğin trafikte kurallara riayet etmeksizin araç kullanarak birisinin yaralanmasına sebebiyet verdiğinde, artık zarar suçu meydana gelmiş olacağından, tali norm niteliğindeki TCK m. 179/2 devre dışı kalacak ve asli norm olan TCK m. 89 uygulama alanı bulacaktır.
Ayrıca Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 21.01.2014 tarih ve E. 2013/12595, K. 2014/1666 sayılı kararında kasten yaralama suçunda bir de genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun oluşup oluşmayacağı tartışılmış ve bu suçun oluşmayacağına hükmedilmiştir. Karar sonuç olarak yerinde olmakla birlikte Yargıtay’ın karara gerekçe olarak TCK m. 44’ü göstermesi bizce yerinde değildir. Zira burada aslında asli norm-tali (yardımcı) norm ilişkisi söz konusu olup, kasten yaralama suçuna (zarar suçuna) göre tali norm niteliğinde olan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu (tehlike suçu) kasten yaralama suçunun içinde erimektedir.
Teşebbüsü düzenleyen normlar, tamamlanmış suçu düzenleyen normlara göre tali norm olduklarından, bir suç tamamlandığında artık teşebbüse ilişkin hükümler devre dışı kalacaktır.
Bazen Kanun hükmünün kendisi açıkça o hükmün tali norm olduğunu belirtir. Örneğin TCK m. 257’de “Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında” ifadesi kullanılır. Dolayısıyla maddede belirtilen hareketler başka bir suça vücut verdiğinde öncelikle o suça ilişkin hüküm uygulanacak, ancak bu gerçekleşmediğinde TCK m. 257 uygulama imkânına kavuşabilecektir. Yine bu bağlamda örneğin TCK m. 261 de tali norm niteliğindedir. Zira söz konusu hükümde ‘‘fiil daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde,” ifadesi kullanılmaktadır.
Bir kimsenin suçta hem fail hem şerik olması durumunda da failliğin şerikliğe nazaran önceliği vardır ve fail şeriklikten değil, faillikten cezalandırılır. Şeriklik içinde de yardım etme azmettirmeye nazaran yardımcı norm niteliğindedir.
Suçlar ile kabahatler arasındaki ilişki de asli-tali norm ilişkisidir.