Haksız Tahrik Nedir? Şartları Nelerdir?
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31.10.1994 tarih ve E. 1994/1-225, K. 1994/250 sayılı kararında; “Failin, haksız bir fiilin doğurduğu öfke ve elemin etkisi altında hareket ederek suç işlemesi” şeklinde tanımlanmıştır. Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinde ise, haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kişinin cezasında indirime gidileceği ifade edilmiştir.
Dolayısıyla haksız tahrik, kusurluluğu (ceza sorumluluğunu) tamamen ortadan kaldırmayan, azaltan kişisel ve genel bir yasal nedendir. TCK’nın genel hükümler bölümünde düzenlendiğinden, niteliği uydukça bütün suçlar bakımından geçerlidir. Örneğin tasarlayarak öldürme ve netice sebebiyle ağırlaşan suçlar bakımından uygulanabilir. Ancak töre veya kan gütme saikiyle işlenen suçlarda uygulanamaz. Ayrıca yakın tarihli bir Yargıtay kararı ile cinsel saldırı ve yağma suçları bakımından da haksız tahrik hükümleri uygulanamayacaktır.
Haksız tahrik halinin yaş küçüklüğü ve takdiri indirim sebepleriyle bir arada bulunabileceği, ancak aynı halin hem haksız tahrik hem de takdiri indirim sebebi sayılarak cezada iki defa indirim yapılmasının mümkün olmadığı unutulmamalıdır. Dolayısıyla tahriki oluşturan fiilin, ancak bir insan tarafından yapılması gerekir ise de bu insanın kusur yeteneğine sahip olması şart değildir. Aynı şekilde tahrik edenin şahsi cezasızlık sebebinden yararlanması da maddenin uygulanmasına engel değildir.
Haksız tahrik durumunda, meşru savunmadan farklı olarak, saldırı sona ermiştir. Haksız tahrik kusurluluğu etkileyen bir hal olduğuna göre, hedefte sapma veya yanılma söz konusu olduğunda da buna ilişkin hükümlerin uygulanabileceğini kabul etmek gerekir.
Haksız Tahrik Şartları
Tahrik teşkil eden bir fiil olmalıdır. Kanunda ne gibi hâllerin tahrik teşkil edebileceği gösterilmiş değildir. Esasen bu isabetli de olmuştur. Zira bir fiilin tahrik edici niteliği haiz olup olmadığı tamamen değişken kriterlere göre belirlenir (Kişinin kişisel nitelikleri, aralarındaki ilişki, yer, zaman gibi). Yerine göre bu fiil alaycı bir tebessüm bile olabilir. Ayrıca tahriki teşkil eden fiilin objektif olarak bulunması yeterli olup, bunun mutlaka failin önünde yapılması da şart değildir. Örneğin ilkokul öğretmeninin, oğlumu sınıfta dövmesi durumunda tartışmasız bu fiil benim için haksız tahrik teşkil edecektir!!!
Fiil haksız olmalıdır. Yani o davranış hukuk düzenince tasvip edilmemelidir. FİİLİN HAKSIZ OLMASI İÇİN SUÇ TEŞKİL ETMESİ VEYA BORÇLAR HUKUKU MANASINDA haksız fiil olması şart değildir. Fiilin haksızlığını, belirli bir toplumda geçerli olan sosyal değer hükümlerine göre hâkim takdir edecektir.
Fiilin bir insan tarafından yapılması gerekirken, akıl hastaları ve yaş küçüklüğü olanlara karşı da bu hükümlerden faydalanabiliniz Ayrıca taksirli fiiller de tahriki oluşturabilirler. Buna karşılık bir hakkın kullanılması kapsamındaki hareketlerin tahrik teşkil etmesi düşünülemez. Çünkü bu durumda fiil hukuka uygundur.
Hiddet veya şiddetli elem bulunmalıdır.
Haksız tahriki oluşturan fiil, hiddet veya şiddetli elem ve işlenen suç arasında nedensellik bağı bulunmalı, hiddet veya şiddetli elem neticesinde o suç işlenmiş olmalıdır. O hâlde fail, kendisinde mevcut buhran hâli sona ermeden suçu işlemiş olmalıdır. Bunun belirlenmesinde ise hâliyle objektif bir kriter mevcut değildir. Bu bağlamda örneğin karekoddaki videoda olduğu gibi bir haksız tahrik hâlinin mevcut olması durumunda aradan çok uzun denilebilecek bir zaman geçmiş olsa dahi haksız tahrikin varlığı kabul edilebilecektir.
Ancak bu noktada tepki bakımından dikkat edilmesi gereken husus, haksız tahriki teşkil eden fiil ile tepkinin orantılı olmasıdır. Örneğin bahçesinden kayısı çalan kimsenin ırzına geçilmesinde Yargıtay hâliyle haksız tahrikin varlığını kabul etmemiştir. Başka bir ifadeyle, suç ile tahrik fiili arasında nedensellik bağının mevcudiyeti bir oranın bulunmasını gerektirir. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 29.03.2006 tarih ve E. 2006/402, K. 2006/2577 sayılı anılan kararında, kayısı çalan birinin bundan ötürü ırzına geçilmesi olayında ne nitelikleri bakımından bir bağlantı ne de ağırlık yönünden bir orantı uvarlılığinin olduğu dile getirilmiş ve sanık hakkında, fiilin ne ağır ne de hafif bir tahrik teşkil etmediği gerekçesiyle, haksız tahrik indirimi yapılmaması gerektiğine hükmedilmiştir.
Ayrıca failin kendi haksız hareketiyle olaya sebep olmuş olması durumunda da haksız tahrikin varlığı hâliyle düşünülemez.
Haksız tahrik neticesinde failce işlenen suç mutlaka tahriki oluşturan fiili yapan kişinin kendisine yönelmeli iken, tahriki oluşturan fiilin haksız tahrik neticesinde suç işleyen kişinin kendisine yönelmiş olmasına gerek yoktur. Örneğin benim bir yakınıma A’nın hakaret etmesi durumunda ben A’yı vurursam haksız tahrikten yararlanabilirim ancak A’nın bir yakınını vurursam yararlanamam. Ya da A, bana değil de benim bir yakınıma küfretmiş olsa ve ben yine A’nın kendisine zarar versem haksız tahrik hükümlerinden diğer şartlar da mevcutsa yararlanabilirim. ( Buradaki yakın kavramını geniş yorumlamak gerekir).
Aynı eylemden dolayı, aynı kişiye karşı fail ancak bir kez haksız tahrik hükümlerinden faydalanabilir.
İştirak halinde işlenen suçlarda, haksız tahrik hükümlerinden sadece haksız tahrik etkisi altında kalan kişi yararlanabilir. Tabi diğer suç ortakları da haksız tahrik etkisi altında kalmışlarsa bundan yararlanabileceklerdir.
Yargıtaya göre, karşılıklı işlenen suçlarda, örneğin bir kavgada, hangi tarafın başlattığı belli değilse her iki taraf için de haksız tahrik hükümleri uygulanarak cezaya hükmedilmelidir (Yargıtay 3. Ceza Dairesi 19.01.2016 tarih ve 2015/19514 E., 2016/1047 K.). Bununla birlikte, bu yaklaşım bizce doğru değildir. Zira eğer mahkeme örneğin kavgada taraflardan birinin meşru müdafaa içinde hareket etmiş olduğu hususunda sabit ancak bunun hangi taraf olduğu hususunda net değilse bu mahkemenin bu husustaki şüphesinden her iki taraf da yararlanmalı ve taraflardan ikisine de cezaya hükmedilmemelidir. Zira aksi bir durumda “indirimli de olsa” aslında meşru müdafaa içerisinde hareket etmiş ancak belirlenememiş tarafa ceza tayini yoluna gidilmiş olmaktadır.
Haksız tahrikin sonuçlarına değinecek olursak, haksız tahrikin en önemli sonucu bunun bir hukuka uygunluk sebebi ya da kusurluluğu kaldıran bir hâl olmadığı, yalnızca kusurluluğu etkileyen, “kusur yeteneğini azaltan” bir hâl olduğudur. İşte bu nedenle Türk Ceza Kanunu’nun 29 uncu maddesinde, haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verileceği, diğer hâllerde de cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirileceği öngörülmüştür.