Türk Ceza Hukukunda Suçun Manevi Unsuru Kast
Hareket ceza hukuku manasında bir hareket olarak kabul edilse dahi bu, failin cezalandırılabilmesi için tek başına yeterli olmayacaktır. Failin cezalandırılabilmesi için ayrıca manevi unsurun yani kast veya taksirin de bulunması gerekecektir.
Manevi unsur, işlenen fiil ile fail arasındaki psikolojik bağdır. Bu bağ kurulmadan bir suçun varlığından söz edilemez.
Suçun manevi unsuru kast nedir?
Suçlar, kural olarak ancak kasten işlendiklerinde cezalandırılabilirler. Bunun için suç tipinde ayrıca kişide kastın varlığından bahsedilmesine gerek yoktur. 21. maddede kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olarak tanımlanmıştır. Kast, suçun kanuni tanımındaki objektif unsurların bilinmesi ve istenerek gerçekleştirilmesidir. O hâlde karşımıza kastın iki unsuru çıkmaktadır. Bunlar bilmek ve istemektir.
Bilmek unsurunun içine suçun maddi konusu girer. Fail, her şeyden önce suçun maddi konusunu, örneğin öldürdüğü şeyin insan olduğunu bilmelidir. Ayrıca fail, neticeyi de düşünmüş ve öngörmüş olmalı, tipik hareket, suçun konusu, özel suç aleti ile suçun işlendiği yer ve zamana yönelik özel unsurlar da fail tarafından bilinmelidir. Öte yandan, kastın bilme unsurunun kapsamına nedensellik bağı da dahildir. Yani fail, hareketinden doğacak neticenin ne olduğunun farkında olmalı, bunu bilmelidir. Fail nedensellik bağında yanılmış olabilir. Fakat öngördüğü, bildiği netice yaptığı hareketten doğmuşsa bu yanılmanın bir önemi olmaz. Bu nedensellik bağındaki önemsiz sapmaya “Weber Kastı” denilmektedir (A, B’yi öldürmek için kafasını taş ile ezmiş ve öldü zannederek denize atmıştır. Ancak B, kafasına aldığı darbelerin neticesinde değil, denizde boğularak ölmüştür. İşte burada nedensellik bağında önemsiz bir sapma vardır ve A yalnızca tek bir kasten öldürme suçundan sorumludur). Failin, suça etki eden ağırlatıcı sebeplerden sorumlu tutulabilmesi için bunları bilmesi gerekirken (Örn, TCK m. 125/3-a gereğince sorumlu tutulabilmesi için hakaret ettiği kişinin kamu görevlisi olduğunu bilmelidir); hafifletici sebepleri, cezalandırılabilire ve kovuşturma şartlarını, şahsi cezasızlık nedenlerini bilmesine de gerek yoktur. Failin, hukuka uygunluk sebebinden yararlanabilmesi için bunu bilmesine, başka bir ifadeyle, hukuka uygunluk sebebi içinde hareket ettiğinin bilincinde olmasına gerek yoktur. Bunun sebebi ise yukarıda izah ettiğimiz üzere, hukuka uygunluk sebeplerin objektif nitelikte olmasıdır. Ancak bu hususun tartışmalı olduğunu tekrar belirtmemiz gerekir. Kastın bilme unsurunun kapsamında, hukuka özel aykırılık hâlleri dışında (yani kanunun özel olarak bunu aradığı suç tipleri dışında), hukuka aykırılık şuuru bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle, (kusurluluk noktasında herhangi bir problemi olmayan-zira o husus ayrıca değerlendirilir) kişinin, haksızlık teşkil ettiğini bilmese dahi, bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği fiilinde kastının varlığını kabul etmek gerekir.
İstemek unsuru yönünden ise kastın mevcudiyeti için kanuni tarifte, tipiklikte yer alan hareketin ve neticenin bilinmesi, düşünülmesi ve öngörülmesi yeterli değildir; bunların istenmiş olması da gerekir. Bu, kastı, özellikle de olası kastı, taksirden, özellikle de bilinçli taksirden, ayıran en temel farktır. Failin iradi hareketinden yine iradi olan asıl sonucun dışında ikinci derece sonuçlar da gerçekleşmiş olabilir. Böyle bir durumda, ikinci derecedeki bu sonuçların da failin iradesinin kapsamına girip girmediğinin belirlenmesi noktasında bunların kasten mi taksirle mi ortaya çıktığının tespit edilmesi büyük önem taşır. Kasten ortaya çıkmıştır denildiğinde ise bu kastın şekli “ikinci derecede doğrudan kast mı?’’, “olası kast mı?” bunu belirlemek gerekir.
Kastın Çeşitleri nelerdir?
Doğrudan Kast-İkinci Derecede Doğrudan Kast-Olası Kast
Belirli bir netice veya neticeler fail bakımından isteniyorsa doğrudan kasttan söz edilir. Örneğin A, B’yi öldürmek için ateş etmiştir veya A, hem B hem C’ye hasım olduğu için ikisinin de birlikte olduğu bir mekana bomba yerleştirmiştir. İkisi bakımından da (birinci derecede) doğrudan kasttı mevcuttur.
Failin gerçekleştirmeyi istediği neticeye zorunlu olarak (muhakkak bir şekilde) bağlı bulunan neticeleri öngördüğü hâllerde kastı bu neticeler bakımından DA doğrudan kasttır.
Failin hareketinin belli bir neticeyi meydana getirebileceğini öngördüğü hâlde, bu hareketi yapmaktan kaçınmaması, “olursa olsun” demesi halinde ise olası kastı (muhtemel-gayri muayyen) söz konusu olur. Dolayısıyla burada da aslında (kastın zorunlu bir sonucu olarak) dolaylı bir şekilde de olsa netice istenmektedir. Örneğin öldürmek istediği kişiye ateş eden kimse, kurşunun bu kişinin yanındaki kimseye isabet edebileceğini öngörmüş ancak “isabet ederse etsin” demişse olası kastı söz konusu olur. Burada dikkat edileceği üzere, ikinci derecede doğrudan kasttan (örneğin yukarıda verdiğimiz C’nin A’nın önüne geçmesi olayında) farklı olarak, ateş edilen kişinin yanındaki kişiye kurşunun gelmesi muhakkak değildir, kurşunun o kişiye isabet edebileceği fail tarafından öngörülmüş ancak “isabet ederse etsin-OLURSA OLSUN” denilmiştir.
Olası kast, kanunumuzun 21/2. maddesinde tanımlanmaktadır. Fail, olası kast durumunda her ne kadar neticenin meydana gelmesini öngörmüş ve bu hususta “olursa olsun” düşüncesiyle hareket etmiş ise de ne neticenin meydana gelmesi için gayret göstermiştir, ne de neticenin meydana geleceğinden emindir, sadece neticeye bağlı bir “umursamazlık” içindedir. Çünkü failin ulaşmaya gayret ettiği hedef kendisi için o derece önemlidir ki fail bu hedefe ulaşma uğruna kanuni tarife uygun bir fiilin gerçekleşme ihtimaline katlanmaktadır.
İşte Ceza Kanunumuz da yukarıdaki düşüncelerle olsa gerek; olası kast durumunda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezası öngörmüş, diğer suçlar bakımından ise, temel cezanın üçte birden yarısına kadar indirileceğini belirtmiştir.
PÜF NOKTASI;
(Birinci derecede) doğrudan kastta netice “direkt olarak (kem- küm etmeden)” fail tarafından istenmekte, ikinci derecede doğrudan kastta ikincil neticelerin gerçekleşme zorunluluğu faili hareketinden vazgeçirmediği için failin bunları da aslında istemekte olduğu kabul edilmekte, olası kastta ise failin “olursa olsun” umursamazlığı neticesinde kanunun suç saydığı neticeleri kabullendiği, dolayısıyla da istediği varsayılmaktadır.
Bu itibarla, tüm kast türlerinde bizce istemek unsuru belirgin bir şekilde mevcuttur. Başka bir ifadeyle, İSTEMEK YOKSA KASTTA YOKTUR!
Bazı suçların (iftira gibi) olası kastla işlenebilmesi mümkün değildir. Ayrıca olası kast halinde teşebbüs sorumluluğunun olmadığı, failin yalnızca gerçeklesen neticelerden sorumlu olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Ani Kast – Tasarlama Kastı (Düşünce Kastı)
Failin verdiği ani bir karar neticesinde suçu işlemesi hâlinde ani kasttan bahsedilir (Örneğin Trabzon’da geçtiği belirtilen bir hikâyede, iki araç trafik ışıklarında küçük çaplı bir kaza yapmışlar, araçların şoförleri “bir hışımla” araçlarından inerek kısa süreli tartışmışlar ve hemen ardından da silahlarını çekerek “anlık öfke” ile birbirlerinin “ayaklarına sıkmışlardır”. Aslında iki aracın da sadece tamponları küçük hasar görmüştür).
Dolayısıyla ani kastta, failin, fiili gerçekleştirmeyi düşünmesi ile harekete geçmesi arasına “kayda değer” bir zaman dilimi girmemekte, fail, fiili işlemeye karar verir vermez harekete geçmektedir. Buna karşılık, suç işleme kararını
aldıktan sonra bir plan yapmış, vasıtaları hazırlamış, etraflıca düşünmüş ve sonra harekete geçmişse tasarlama kastından bahsedilir.
Kanunumuz kural olarak ikisi arasında bir fark gözetmemiştir. Ancak istisnai olarak tasarlamayı ağırlatıcı sebep olarak öngörmüş (Örn; kasten öldürme suçunun tasarlayarak işlenmesi hâli) olabilir.
Bazı suçların ani kastla işlenebilmesi mümkün değildir. Bunun sebebi, suçun doğasıdır. Buna örnek olarak, Türk Ceza Kanunu’nun 309 uncu maddesinde düzenlenen “Anayasayı ihlal” suçunu verebiliriz.
Genel Kast-Özel Kast
Kanunun sadece maddi fiilin bilinçli ve iradi olmasını kabul ettiği, suçun varlığı için faili harekete geçiren amacın önem taşımadığı hâllerde genel kasttan bahsedilir. Burada artık failin hareketini, neticeyi bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesi, suçun manevi unsurunun oluşması bakımından yeterli kabul edilmektedir. Kural da zaten suçların genel kastla işlenebilmesi, özel kastın gerekli olmaması şeklindedir. Bu bağlamda örneğin kasten öldürme ya da konut dokunulmazlığının ihlali suçlarının işlenebilmesi için genel kastın varlığı yeterlidir.
Oysa kanunun maddi fiilin bilinçli ve iradi olmasından başka, failin özel bir amaçla hareket etmesini gerekli kıldığı hâllerde özel kast söz konusu olur.
Alternatif Kast
Failin, hareketi yaparken iki neticeden birinin gerçekleşeceğini öngördüğü ve bu neticelerden her ikisini de kabullendiği, her ikisi için de “olursa olsun” düşüncesiyle hareket ettiği kast türüdür. Buna örnek olarak, kendisini köpekle kovalayan polisten kaçan ve silahında tek kurşunu kalmış birisinin kendisini takip eden kişiye ateş etmesi verilebilir. Burada kişinin amacı polisi veya köpeği öldürmek olup, olası kasta teşebbüs mümkün olmadığından, bu kişi hangi netice gerçekleşirse ondan sorumlu olacaktır. Bu anlamda olmak üzere herhangi bir zararın meydana gelmemesi hâlinde ise zarar suçu bakımından sorumluluğu da olmayacaktır. Ancak duruma göre genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan sorumluluğu gündeme gelebilecektir.
Kast-Saik Ayrımı
Saik konusunda kanunumuzda açık bir hüküm yoktur. Ancak saiki, bir kimseyi suç işlemeye iten neden, çıkar olarak tanımlamamız mümkündür.
Saik, kasttan farklıdır. Kast, suçu işleme iradesiyken; saik, kişiyi somut suçu işlemeye sevk eden hi stir. Saik, kasttan önce gelir ve kastı hazırlayan duygu ve düşüncedir. Saik, faile suç işleme kararını verdirten etkendir ve aslında kasten işlenen her suçta bir saik bulunmaktadır. Ancak saikin ne olduğu ile kanun koyucu kural olarak ilgilenmemektedir. İlgilendiği durumlarda ise o suçun ancak özel kast ile işlenebileceği kabul edilmekte, yani failin saiki Kanun’un aradığı özel kast hâlini almaktadır. Buna ilişkin olarak aşağıdaki tabloda yer alan açıklamamıza dikkatlice bakılmalıdır.
Saikin suçun unsuru olarak kabul edildiği hâllerde, o suç açısından özel kast aranıyor demektir. Failin iradesini şu veya bu şekilde kullanmak hususunda etkili olan saikler, ancak kanun bunlara değer vermişse gözönüne alınır. İşte buna da özel kast denilir. Yani yasada, kişiyi suç işlemeye iten his konusunda herhangi bir normatif düzenleme bulunmadıkça o suç açısından özel kastın varlığından da bahsedile- bilmesi mümkün olmayacaktır. Kişideki suçu işlemeye yönelik his, ancak yasada özel bir düzenleme bulunduğu durumlarda özel kast bağlamında bir anlam kazanacaktır.
Kastın Aranacağı Zaman
Faildeki suç işleme kastı fiili gerçekleştirirken mevcut olmalıdır. O hâlde hareket ile kastın birbiri yanında ve aynı zamanda bulunması gerektiği rahatlıkla söylenebilir. Bu itibarla, suçun icra hareketlerinin gerçekleştirildiği sırada kastın bulunması gerekir. ÖZBEK/KANBUR/DOĞAN/ BACAKSIZ/TEPE verdiği örnekte, karısını öldürmek isteyen Anın, silahını temizlerken odaya giren karısını silahın ateş alması neticesinde öldürmesi olayında haklı olarak kastın değil taksirin varlığından bahsetmektedir.
Fail hareketi kusursuz ya da taksirle gerçekleştirdikten sonra, hareketi veya hareketsizliği ile neticenin devamını isteyebilir ve/veya bu andan itibaren fiil suç teşkil edebilir. Böyle bir durumda eklenen kast-sonradan oluşan kast vardır. Örneğin, hemşiremiz Aya kendisine karşı öldürücü- lüğü muhakkak olan yanlış bir ilaç vermiş ancak hemen akabinde de A’nın, eşinin eski sevgilisi olduğunu öğrenmiş ve Aya, bu hatasını telafi edecek, herhangi bir müdahalede bulunmamıştır. İşte burada hemşirenin taksirine sonradan kastı eklenmiştir.
Failin hareketinin belirli bir neticeye yönelik olarak başladığı ancak daha sonra ve henüz netice gerçekleşmeden maksadını değiştirdiği durumlarda sorumluluğu, eğer bu eklenen kastı neticesinde ortaya çıkacak suç ilk suça göre daha ağır sonuçlar içeriyorsa, yalnızca daha sonradan eklenmiş olan kastının yönelik olduğu suçtan olacaktır. Eve hırsızlık amacıyla giren failin, mağduru görüp fiilini yağmaya çevirmesi gibi. Bu hâlde eklenen kast önceki kastı içine alır. Failin kastının başlangıçtan itibaren daha ağırına yönelik olduğu ancak gerçekleşen neticenin daha hafif olduğu durumlarda, ceza hukukunda sorumluluk ortaya çıkan sonuca göre belirleneceğinden, yalnızca gerçekleşen suçtan olacaktır. Örneğin A, gerekirse ev sahibine karşı kullanmak amacıyla yanına bıçak almış fakat evde kimsenin olmamasından yararlanarak tabloyu çalmıştır. Burada failin sorumluluğu, hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarındandır.
İcrasına başlanan suç ile eklenen kastla işlenmek istenen suçun koruduğu hukuki menfaatlerin farklı olduğu durumlarda ise ya da konu değişmiş yani suçlar birbirinin unsurunu teşkil etmiyorsa fail başlangıçta kastla işlenecek suça teşebbüsten ve eklenen kastla işlenen suçun tamamlanmış hâlinden eğer bu suç da teşebbüs aşamasında kalmış ise iki suçun da teşebbüs aşamasında kalmış hâlinden sorumludur. Hatta her iki suç da tamamlanmış olabilir ki bu durumda failin sorumluluğu her iki suçun da tamamlanmış hâlinden olur. Örneğin A, hırsızlık amacıyla B’nin evine girmiş ve az önce kendisi uyku ilacı almış olduğu için derin uykuda olan B’nin evde yalnız başına uyumakta olduğunu görünce kendisine cinsel saldırıda bulunmuştur. Bu örnekte A’nın sorumluluğu eğer hırsızlığı gerçekleştirmemişse konut dokunulmazlığının ihlali, hırsızlığa teşebbüs ve cinsel saldırı, hırsızlığı da gerçekleştirmişse konut dokunulmazlığının ihlali, hırsızlık ve cinsel saldırı suçlarından olacaktır. Tersi durumda da yani örneğin A’nın eve B’ye cinsel saldırı amacıyla girdiği fakat evde yalnız olduğunu zannettiği B’nin yalnız olmadığı ve babasını görmesi nedeniyle cinsel saldırıdan vazgeçerek masanın üzerinde duran cep telefonunu alarak dışarı çıktığı olayda da A’nın cinsel saldırı suçu yönünden icra hareketlerine başladığının kabulü ile cinsel saldırı suçuna teşebbüs ve konut dokunulmazlığının ihlali ile hırsızlık suçlarından sorumluluğunun kabulü gerekir. Bu örnekte cinsel saldırı suçu yönünden A’nın evin dışına çıkması eyleminin gönüllü vazgeçme olarak değerlendirilemeyeceğine dikkat edilmelidir.
Kastın taksire eklendiği durumlarda ise (yukarıda verdiğimiz hemşire örneğinde olduğu gibi) taksir kastın içinde eriyeceğinden, failin sorumluluğu yalnızca kasten öldürmeden (veya duruma göre öldürmeye teşebbüsten) olacaktır. Fail ayrıca bir de taksirle yaralamadan cezalandırılmayacaktır.
Hareket, hukuka uygunluk sebebi veya kusurluluğu etkileyen bir sebeple başlamış ancak sonradan kast eklenmiş de olabilir.