Meşru Müdafa Nedir? Şartları Nelerdir?
Meşru Savunma (m. 25/1)
Meşru savunma, bir kimsenin kendisini veya başkasını hedef alan bir saldırı karşısında, savunma amacına yönelik olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanmasıdır.
Saldırıya ve savunmaya ilişkin şartları vardır. Öncelikle bir hakka yönelmiş, insandan gelen, fil hal olan, haksız bir saldırı olmalıdır (Bunlar saldırıya ilişkin şartlardır). Savunma davranışı ise zorunlu ve orantılı olmalıdır.
Meşru müdafaanın şartları nelerdir?
Saldırıya İlişkin Şartlar
Saldırının Varlığı: Meşru savunmadan bahsedebilmek için, her şeyden önce, ortada zarar verecek veya tehlike oluşturacak biçimde bir saldırının bulunması gerekir. Bu saldırı davranışı icrai olabileceği gibi ihmali de olabilir. Saldırının mutlaka maddi nitelikte bir fiil olması gerektiği, bu bağlamda örneğin hakaret ve sövme gibi sözlü saldırılara karşı meşru savunma hükümlerinin uygulanmayacağı ancak şartların varlığı hâlinde haksız tahrikin değerlendirilebileceği doktrinde genel olarak kabul edilmektedir.
OYSA YARGITAY CEZA GENEL KURULU 21.05.2013 TARİH VE E. 2012/5-1270, K. 2013/248 SAYILI KARARIYLA BU GÖRÜŞÜ KABUL ETMEMİŞTİR. YARGITAY’IN EMSAL DENİLEBİLECEK “YILIN İÇTİHADI” NA ŞU GÖRÜŞLER GEREKÇE YAPILMIŞTIR:
“Meşru müdafaa olarak değerlendirilebilecek, örneğin hakaret, tehdit veya şantaj suçlarına muhatap olan ve o an konuşmaları kayıt altına alan mağdurun elde ettiği bu delil hukuka uygun sayılacaktır’ (Prof. Dr. Ersan Şen, Türk Hukuku’nda Telefon Dinleme, Gizli Soruşturmacı, X Muhbir, 2. Baskı, sf. 74), “… ‘kayıt altına alma’ gerçekleşen bir haksız saldırıya karşı, ‘kayıtları takip organlarına verme’ ise tekrarı muhakkak bir haksız saldırıya karşı yapılmaktadır. Yani her ikisi de meşrudur. Netice olarak, meşru savunma çerçevesinde hareket ettiğinden, üzerinde durulan sorunda mağdurun eyleminin haberleşmenin gizliliğini ihlal veya kişiler arasındaki konuşmaların kayda alınması ya da benzeri başka bir suça vücut vermediği gibi, yapmış olduğu kayıtların da hukuka uygun olarak ele geçirilmiş olduklarından pekala delil olarak değerlendirilebileceği söylenebilir.” (Yrd. Doç. Dr. Ali İhsan Erdağ, TBB Dergisi, 2011 (92), sf. 54)”
Kişinin kendisine karşı işlenmekte olan bir suçla ilgili olarak, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda karşı tarafla yaptığı konuşmaları kayda alması halinin hukuka uygun olduğunun kabulü zorunludur. Aksi takdirde kanıtların kaybolması ve bir daha elde edilememesi söz konusudur.
Meşru savunmanın konusu olabilecek haklar kanunumuzda sınırlanmamıştır. Önemli olan husus, saldırının bir hakka yönelmiş olmasıdır. Bu hak yaşam hakkı olabileceği gibi malvarlığına ilişkin bir hak da olabilir. Özetle, her türlü hak meşru savunmanın konusunu oluşturabilir.
Ayrıca saldırı fiili iradi olup mutlaka bir insandan gelmelidir. Saldırı davranışı bir insandan gelmedikçe meşru savunmadan da bahsedilemez; belki şartların oluşması durumunda zorunluluk hâli söz konusu olabilir. Ancak saldırıda bulunan kişinin kusur yeteneğine sahip olması gerekli değildir. Önemli olan, hareket bahsinde anlattığımız şekilde, (iradi) bir hareketin mevcut olmasıdır (Örneğin uyur-gezer birisinin davranışına karşı ancak şartları mevcutsa zorunluluk hâlinin koşullarının oluşup oluşmadığı değerlendirilebilir; meşru savunmadan bahsedilemez).
Saldırının haksız olması: Haksız saldırıdan anlamamız gereken, hukuka aykırı bir saldırının mevcudiyetidir. Bu bağlamda fiilin suç teşkil etmesi ya da kusurlu olması aranmaz. Bu itibarla hakkın kötüye kullanılması şeklinde ortaya çıkan saldırılar da haksızdır ve saldırıya uğrayan kimseye meşru savunma hakkı verir.
Ayrıca hukuk düzeni, yapılan bu saldırıya karşı kişinin tahammül göstermesi konusunda ona bir görev yüklememiş olmalıdır. Hukuk düzeni, yapılan harekete esasen izin vermekte ve hareketin muhatabının da bu harekete katlanmasını istemekte ise, hareketin haksız olduğu söylenemez.
Öte yandan SALDIRIYA SEBEBİYET VEREN KİŞİNİN de MEŞRU SAVUNMADAN YARARLANABİLMESİ MÜMKÜNDÜR. Bu bağlamda kişi, kendi haksız hareketiyle karşı tarafı tahrik etmiş olsa bile diğer \ koşullar da mevcutsa meşru savunmadan yararlanabilecektir. (Örneğin; adamın biri evli bir kadınla birlikte olmak üzere onun evine gidiyor ancak o esnada kadının kocası bunları basıyor ve silahını çekip adamı vuracakken adam kadının eşini vuruyor. Yani ‘ meşru müdafaada bulunuyor. Evet her ne kadar adamın saldırmasına kendisi I sebebiyet vermiş olsa da meşru müdafaa halinden yararlanacaktır. Zira burada kocayı vuran kişinin kocaya karşı . meşru müdafaa anlamında haksız bir I saldırı başlattığından bahsedilemez. $ Haksız saldırıyı bu anlamda başlatan, S silahını çekmek suretiyle kocadır. Ancak birazdan anlatacağımız zorunluluk halinde bundan yararlanmasına imkân yoktur. Yine yukarıda bahsettiğimiz üzere, kişinin hukuka uygunluk sebebinden yararlanmak maksadıyla hareket ettiği durumlarda da meşru savunmadan yararlanması mümkün olmaz. Zira “hiçbir kanun art niyeti korumaz”).
Kavga, düello gibi karşılıklı saldırı hâllerinde, önce kimin saldırıda bulunduğu tüm çabalara rağmen ispatlanamıyorsa, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca her iki taraf için de meşru savunma hükümlerinin uygulanması gerekir.
Saldırının fil hal olması: Saldırının gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak ya da saldırı başlamış ve gerçekleşmekte olan bir saldırı olmalıdır. Saldırı başlamadan veya bittikten sonra artık meşru savunmadan söz edilemez. Bu nedenle, karekoddaki videoda olduğu gibi, saldırıya son verip kaçan bir kimsenin arkasından giderek ateş etmek, meşru savunma olarak değerlendirilemez.
Savunmaya İlişkin Şartlar
Savunma zorunlu olmalıdır: Müdafaa olmadan da saldırıyı def etme imkânı varsa meşru savunmadan söz edilemez (Örneğin saldırganlar konuşarak ikna edilebilecek iseler savunma davranışına girişilmemelidir). Savunmanın zorunluluğu; saldırının türü, şiddeti ve muhtemel savunmanın kapsamına göre belirlenir.
Zorunluluğun: korunan ve saldırılan yararların değerine göre belirlenmediğine çok dikkat edilmelidir. Kaçma imkânı varken kaçılmaması zorunluluğu etkilemez ve diğer şartlar da varsa, saldırıdan kaçarak kurtulma imkânı varken kaçmayan bir kimse de meşru savunmadan yararlanabilir. Savunma davranışının ihmali şekilde olması da mümkündür.
Saldırı ile savunma arasında oran olmalıdır: Saldırı ve savunma davranışları arasında, TCK m. 25/1 ’de de belirtildiği şekilde, hâl ve koşullara göre bir oran bulunmalı, yani o anda savunma hareketlerinin yapılmaması durumunda saIdırıyı başka türlü uzaklaştırma imkânı bulunmamalıdır.
Söz konusu oran öncelikle saldırıda kullanılan araç ile savunmada kullanılan araç arasında mevcut olmalıdır. Ancak bu ifadeden, araçların aynı olması gerektiği gibi bir sonuca varılmamalıdır. Bu bağlamda örneğin gece vakti Belgrad Ormanında 3-5 serserinin bıçakla saldırısına uğrayan genç bir bayan şüphesiz çantasındaki silahı savunma davranışında kullanabilmelidir. Önemli olan husus, yukarıda da belirttiğimiz üzere, hâl ve koşullara göre oranın bulunmasıdır. Bundan anlaşılması gereken ise özellikle aracın saldırıyı uzaklaştırmaya yetecek ölçüde kullanılmış olmasıdır. Örneğimizde kişi çantasındaki silahı kendisine yapılan saldırıyı defedecek ölçüde kullanmalıdır. Örneğin havaya ateş ederek grubu dağıtma imkânına sahipse bunu denemeli, doğrudan içlerinden birini hedef gözeterek silahını ateşlememelidir.
Saldırı ile savunma davranışı arasında oran bulunması noktasında ikinci olarak incelenmesi gereken husus, yararlar arasında bir oran bulunmasının zorunlu olup olmadığıdır. Meşru savunmada, zorunluluk hâlinden farklı olarak, haksız yere bir saldırı olduğundan, kural olarak yararlar arasında bir oran bulunması aranmaz. Bu bağlamda örneğin şartlar mevcutsa, daha önce de aktardığımız üzere, mülkiyet hakkına karşı yaşam hakkı dahi feda edilebilir. Ya da ırzına geçilmek istenen bir kişi, başka türlü kendisini savunma olanağı bulunmadığı takdirde saldırganı öldürebilir. Önemli olan, somut olayda çok belirgin bir orantısızlığın bulunmamasıdır. Bu bağlamda örneğin, baklavacıdan tek bir dilim baklava çalan çocuğun meşru savunma uğruna öldürülmesi kabul edilmemelidir.
Ayrıca savunma davranışı kuşkusuz ki saldırıda bulunan kişiye karşı yönelmelidir. Aksi takdirde, meşru savunmadan söz edilemez. Hata (yanılma) hâllerinde ise TCK m. 30 hükmü gözönünde bulundurulur. Öte yandan, meşru savunma bir hukuka uygunluk sebebi olduğu için, TBK m. 64/1 hükmü uyarınca, “Haklı savunmada bulunan, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz. ” Üçüncü kişilere verilecek zararlardan dolayı ise “hakkaniyet sorumluluğu” esastır (Bkz. TBK m. 64/2).
Üçüncü Kişi Lehine Meşru Savunma
TCK m. 25/1’in lafzından da anlaşılacağı üzere (Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş), meşru savunma, saldırıya uğrayanın üçüncü bir şahıs olması hâlinde de mümkündür. Bu durumda da yukarıda aktardığımız saldırı ve savunmaya ilişkin koşulların bir arada bulunması icap eder.
Hukukumuzda üçüncü kişinin, yakın akraba vb. olması şartı yoktur.
Saldırıya uğrayan kişi açık veya zımni iradesi ile savunma hareketine karşı ise, savunma hareketini istemiyorsa üçüncü kişi lehine meşru savunma olmaz. Çünkü bir kişiye kullanmak istediğinden fazla hak verilemez. Bununla birlikte, saldırı, saldırıya uğrayan kişinin tasarruf yetkisinin olmadığı bir alana ilişkin ise mağdur, savunma davranışını istemiyor olsa bile, üçüncü kişi lehine meşru savunmayı kabul etmek gerekir. Böylece örneğin, üçüncü kişinin hayatına yönelmiş saldırıyı defeden kişinin savunma davranışı üçüncü kişi zaten ölmek istediğini söylese dahi meşru savunma olarak değerlendirilmelidir.
Bu noktada, meşru savunma davranışı içinde olan kişi, üçüncü şahsın, hakkına yönelik saldırıya rıza göstermediğini düşünerek savunma davranışı içine girerse ya da kendisinin savunma davranışını aslında istememesine rağmen istediğini düşünürse hata hükümlerinden yararlanır. Zira TCK m. 30/3, “Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.” hükmünü amirdir.
Önleyici Meşru Savunma
Bir kimsenin malına yönelik saldırılara karşı önceden tedbir alması ve saldırı anında da bu tedbirlerin kendiliğinden devreye girmesi şeklinde tarif edilebilir. Bahçeye kazılan çukurlar, duvarın üzerine konulan betonla bütünleşmiş cam kırıkları, çitlere verilen elektrik hep bu kapsamdadır.
Kanunumuz her türlü hakka yönelik meşru savunma imkânı verdiğinden, meşru savunmanın genel koşulları sağlandığı takdirde bu türden eylemlerin de meşru savunma kapsamı içinde değerlendirilmesi gerekir. Bu noktada, mekanizmada masum üçüncü kişilerin zarar görmesinin engellenmesine yönelik tedbirlerin alınmış olması lazım gelir. Ayrıca mekanizma yalnızca saldırı anında etkin olmalıdır.
Tazminat
Meşru savunma durumunda, Türk Borçlar Kanunu’nun 64/1. maddesinde de belirtildiği üzere, saldıranın şahsına veya mallarına verilen zararlardan dolayı tazminat sorumluluğu yoktur.
Üçüncü kişilere verilen zararlardan dolayı ise kanaatimizce üçüncü kişi bakımından bir hukuka uygunluk sebebi değil, zorunluluk hâli gerçekleşmiş olduğundan, hakkaniyet ölçüsünde TBK’nın 64/2. maddesi uyarınca tazminat mükellefiyeti vardır.