Mağdur Beyanlarının Delil Değeri
YARGITAY Ceza Genel Kurulu
ESAS: 2013/406
KARAR: 2015/185
Sanıklar C.. A.. ve O.. A..’nun ruhsatsız nitelikli silah taşımak suçundan 6136 sayılı Kanunun 13/2, 5237 sayılı TCK’nun 62, 52/2-4, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca beş yıl hapis ve 10.000 Lira adli para, tehdit suçundan 5237 sayılı TCK’nun 106/2-a-c, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca mağdur sayısınca olmak üzere iki yıl altı ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Siverek 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.11.2009 gün ve 196-339 sayılı hükmün, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 21.06.2010 gün ve 4002-8940 sayı ile;
“1- Sanık O.. A.. hakkında kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde:
Oluşa, sanığın cep telefonuna ait sinyal bilgilerini gösterir Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan alınan iletişim tespit tutanakları ve tüm dosya içeriğine göre, sanığın Viranşehir İlçesi …….olduğuna dair savunmasının aksine mağdurların evine doğru kalaşnikof tüfekle ateş ettiğine dair mağdur H.. A..’ın aşamada değişen anlatımları dışında kesin ve inandırıcı kanıt elde edilemediği gözetilmeden beraatı yerine, yazılı biçimde mahkûmiyetine karar verilmesi,
2- Sanık C.. A.. hakkında kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre, sanık C.. A..’nun savunmasının aksine mağdurların evine doğru kalaşnikof tüfekle ateş ettiğine dair, mağdur H.. A..’ın mahkeme aşamasında değiştirdiği hazırlık aşamasındaki kuşkulu anlatımları dışında, kesin ve inandırıcı kanıt elde edilemediği, ancak evinin önünden toplanan ve kendine ait olup adli emanetin 2009/175 sırasında kayıtlı bulunan bulundurma ruhsatlı Sig Sauer marka tabancadan atıldığı anlaşılan boş kovanlar ve ikrardan, bulundurma ruhsatlı tabancasıyla evinin önünde ateş ettiği anlaşılan sanığın kanıtlanan eyleminin 6136 sayılı Kanunun 13/1 ve 5237 sayılı TCK’nun 170/1-c madde ve fıkrasında yaptırıma bağlanan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturacağı gözetilmeden, yazılı biçimde uygulama yapılması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 24.12.2010 gün ve 234-316 sayı ile;
“…Mağdur H.. A..’ın 09.07.2009 tarihinde kollukta ve savcılıkta alınan beyanlarında, ısrarlı bir şekilde ateş eden kişilerin sanıklar C.. ve O… olduğunu beyan ettiği, sonrasında bu beyanlarını değiştirmiş ise de, benzer olaylarda yöredeki aşiret yapısı gereği, sözü geçen kişilerin, tarafların arasına girip arabuluculuk yapması sonrasında daha önce verilmiş olan beyanların değiştirilmesinin sıkça yaşanan bir olay olduğu, somut olayımızda da buna benzer bir durum veya sair bir nedenle olayın sıcağı sıcağına verilen ifadelerin değiştirildiği kanaatine varıldığı, bu sebeple H.. A..’ın olayın sıcağı sıcağına alınan ilk beyanlarına itibar edilmesinin gerektiği,
O.. A..’nun olay anında Viranşehir’de misafirlikte olduğunu beyan etmesi üzerine celbedilen HTS kayıtlarının incelenmesinde; sanığın üzerine kayıtlı olan 0534 365 … numaralı hattın 05.07.2009 tarihinden suç tarihi ve sonrasına kadar genel olarak Viranşehir’de bulunan bir baz istasyonundan sinyal aldığının görüldüğü, ancak HTS kayıtlarının derinlemesine incelenmesinde, 08.07.2009 günü 10.17.22-10.19.02 ve 08.07.2009 günü 02.20.02-02.25.05 saatlerinde sinyal alınan baz istasyonlarının Viranşehir İlçesi’nde bulanan baz istasyonu ile K….. Köyü Mezarlık İçi Telsim Kulesi olarak kayıtlı olan baz istasyonu olduğunun görüldüğü, farklı sinyal bilgilerinin alındığı 2 ve 5 dakikalık süreler içerisinde bir kişinin Viranşehir ve Siverek İlçeleri arasında yer değiştirmesinin mümkün olmadığı, bu itibarla olay gecesinde sanığın köyde olduğunun, ancak kullandığı telefonun olay yerine yakın olan Viranşehir İlçesi’nde bulunan baz istasyonundan sinyal aldığının değerlendirildiği, ayrıca HTS kayıtlarının ayrıntılı olarak incelenmesinde, sanığın söz konusu telefon numarası ile özellikle olay günü çok kısa aralıklarla telefon görüşmeleri yaptığının ve bu görüşmelerin gece saatlerinde yoğunluk gösterdiğinin görüldüğü, misafirliğe gittiğini iddia eden bir kişinin bu kadar sıklıkla ve gece geç saatlerde telefon görüşmesi yapmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi H.. A..’ın suçun oluş saati olarak belirttiği 03.00 ile jandarma görevlilerinin belirlediği 04.00 saatleri arasındaki HTS kayıtlarının incelenmesinde, yukarıda bahsedilen yoğun telefon trafiğinin 03.35.40 ile 04.51.27 saatleri arasında kesildiği ve 04.51.27 saatinden sonra yeniden telefon trafiğinin yoğun olarak devam ettiğinin tespit edildiği,
Tanık beyanlarına göre sanık O..’un Viranşehir İlçesi’ne misafirliğe 07.07.2009 günü geldiklerini ve 08.07.2009 günü sabah saatlerinde tekrar geri döndüklerini belirtilmesine rağmen, sanık O.. A..’nun üzerine kayıtlı olan 0534 365 … numaralı telefona ait sinyal bilgilerinin 05.07.2009 günü saat 00.53.20 ila 08.07.2009 günü saat 14.58.24 arasında genel olarak Viranşehir’de bulunan bir baz istasyonundan alındığının görüldüğü, yukarıda da belirtildiği gibi, olayın meydana geldiği yerin Viranşehir İlçesi’ne yakın olması sebebiyle bu hattın da sinyal bilgilerinin Viranşehir’de bulunan bir baz istasyonundan alındığı kanaatine varıldığı,
Ayrıca olay yeri inceleme tutanağına bakıldığında mağdur H.. A..’ın beyanlarıyla uyumlu olarak mağdurların evlerinin duvarlarında mermi giriş deliklerinin bulunması, olay yerinde çok sayıda uzun namlulu silah mermi kovanının bulunması ve bulunan bu kovanlar içerisinde ayrıca sanık C.. A..’na ait tabancadan atıldığı tespit edilen kovanlarında bulunmuş olması sebepleriyle sanıklar C.. A.. ve O.. A..’nun üzerlerine atılı suçları işlediklerine kanaatine varıldığı,
İzah olunan nedenlerle bozma ilamının 2. maddesinde belirtildiği şekilde suç vasfının değişmesi ile, sanık C… genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve 6136 sayılı Kanunun 13/1. maddeleri gereğince cezalandırılması şeklindeki gerekçenin, müsnet suçların gerçek içtima kuralı gereği 6136 sayılı Kanunun 13/2. maddesine muhalefet ve birden fazla kişi ile silahla tehdit suçlarının içerisinde eriyecek olması nedeniyle olayımızda oluşmayacağı kanaatine varıldığı,
Ve netice olarak sanıkların üzerlerine isnat olunan 6136 sayılı Kanunun 13/2. maddesine muhalefet ve birden fazla kişi ile silahla tehdit suçlarını işledikleri” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının 29.04.2013 gün ve 161704 sayılı “onama ve bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1) Sanık O.. A..’nun silahla tehdit ve ruhsatsız silah taşımak suçlarının sabit olup olmadığı,
2) Sanık C.. A..’nun eyleminin silahla tehdit suçunu mu, yoksa genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu mu oluşturacağı,
3) Sanık C.. A..’nun üzerine atılı 6136 sayılı Kanunun 13/2. maddesi kapsamındaki suçun sabit olup olmadığı
Noktalarında toplanmakta olup,
Sanık C.. A..’nun 6136 sayılı Kanunun 13/2. maddesi kapsamındaki suçunun sabit olmadığı sonucuna ulaşılması durumunda taşıma ruhsatlı tabancasını olayda kullanmasının aynı kanunun 13/1. maddesindeki suçu oluşturup oluşturmayacağının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanıklar O.. A.. ve C.. A..’nun kardeş olup amcaları N.. A.. ve A.. A.. ile aralarında arazi anlaşmazlığının bulunduğu, olay gecesi saat 04.15 sıralarında ilçe jandarma komutanlığına yapılan ihbarda sanıklar O.. ve C..’ın silahla mağdur A..’in evine doğru ateş ettiklerinin bildirilmesi üzerine, jandarma görevlilerinin olayın meydana geldiği Ayrancı Köyü’ne geldikleri, yaptıkları incelemede, mağdur N.T. avlu kapısı ve duvarlarında on, mağdur A..’in evinin duvarında ise beş adet kurşun izleri olduğu ve mağdur H..’in ahırının yakınında bağlı bulunan köpeğin ateşli silahla öldürüldüğünün, olay yerinde yirmi dokuz adet 9 mm, otuz bir adet de 7.62 mm. çapında boş kovanın bulunduğunun, 9 mm çapındaki boş kovanlardan on dört adedinin sanık C..’ın evinin avlu kapısı iç tarafında, on beş adedinin ise sanık C..’ın evinin üç metre ilerisinde köy orta alanında, 7.62 mm çapındaki boş kovanlardan beş adedinin mağdur A..’in evinin kuzey batı kısmında, on beş adedinin mağdur N.. A..’nun evinin kırk beş metre karşısında, sekiz adedinin mağdur A..’in evinin yirmi sekiz metre karşısında, üç adedinin ise mağdur H..’in evinin yedi metre yakınında bulunduğunun tespit edildiği, ayrıca mağdur N..T…avlu duvarına saplanmış bir adet mermi çekirdeğinin ele geçirildiği, sanık C..’ın evinden çıkarak teslim olduğu, üzerinde bulunan taşıma ruhsatlı 9 mm’lik Sig Sauer marka tabancaya el konulduğu, ancak bir süre sonra tuvalete gitme bahanesiyle tekrar evine girmesine izin verilen sanığın evin arka kapısından kaçtığı, olay yerinde ve sanıkların müştereken kaldıkları evde yapılan aramada başka bir silahın ele geçmediği, aynı gün saat 17.30 sıralarında sanık C..’ın olay yerine tekrar gelerek görevlilere teslim olduğu,
Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen ekspertiz raporunda, 9 mm.lik yirmi dokuz adet kovanın sanık C..’a ait taşıma ruhsatlı Sig Sauer marka silahla, otuz bir adet 7.62 mm.lik kovanın ise uzun namlulu (kaleşnikof türü) iki ayrı silahla atıldıklarının, mağdur N..T… avlu duvarında ele geçirilen bir adet mermi çekirdeği nüvesinin 7.62 mm.lik uzun namlulu silaha ait olduğunun belirtildiği,
Sanık O.. A..’nun cep telefonu hattına ait HTS kayıtlarının incelenmesinde; olay gecesi sanığın cep telefonunun Viranşehir ilçe merkezinde bulunan baz istasyonu ve Karakeçi Köyü’ndeki baz istasyonundan sinyal aldığı, olayın gerçekleştiği A…. Köyü ile sanık O..’un misafir olarak bulunduğunu belirttiği Kızbeyi Köyü’nün her iki baz istasyonuna uzaklıklarının kuşbakışı hemen hemen aynı olduğu, sanık O..’un diğer günlerden farklı olarak olay gecesi yoğun telefon görüşmesinde bulunduğu, bu görüşmelerin 03.47 ile 04.51 saatleri arasında kesildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur H.. A.. 09.07.2009 günü kollukta; gece saat 02.00 sıralarında köy içerisinde bulunan sondajın yanında sanıklar C.. ve O..’un mağdurlar N…T… ve A…hakkında ana avrat küfür ettiklerini duyduğunu, ardından silah seslerinin geldiğini, sanıkların elindeki silahların ne tür silah olduğunu görmediğini, silah seslerinin yirmi dakika kadar sürdüğünü, silah sesi kesilince eve geldiğinde kapının önünde bağlı bulunan köpeğinin öldürüldüğünü gördüğünü, sonrasında tarlaya kaçtığını, suç tarihinde diğer mağdurların ve ailelerinin köyde bulunmaması sebebiyle evlerinin boş olduğunu, mağdurlar A.. ve Necmi Turan’a telefonla olay hakkında bilgi verdiğini, ateş eden kişilerin C… ve O….olduğunu, kimseden davacı ve şikâyetçi olmadığını,
Aynı gün savcılıkta; mağdur A..’in işçisi olup 2000 dönümlük tarlasıyla ilgilendiğini, gece saat 03.00 sıralarında evinde uyurken silah sesi duyması üzerine dışarıya çıktığında sanıkların küfrederek ateş ettiklerini gördüğünü, evden kaçtığını, kendi evine de ateş açıldığını ve köpeğinin öldürüldüğünü,
Olaydan beş gün sonra tekrar Cumhuriyet savcılığa müracaat ederek verdiği ifadesinde; gece karanlık olduğundan ateş edenlerin ve tehdit edenlerin kim olduklarını görmediğini, sanıklar olabileceğini tahmin ettiği için onların isimlerini verdiğini, ancak çevreden yaptığı araştırmada ev tarama olayını bu kişilerin yapmadığını öğrendiğini,
Duruşmada ise; olay gecesi evinden hiç çıkmadığını, köyde aydınlatmanın olmaması sebebiyle karanlıkta kimin ateş ettiğini görmediğini, bildiği kadarıyla sanıklar ile amcaları arasında bir husumet bulunmadığını, olay günü verdiği ifadelerin doğru olmadığını, olayın heyecanı ile o şekilde ifade verdiğini beyan etmiş,
05.11.2009 tarihinde mahkemeye sunduğu dilekçede; olay gecesi evinde değil tarlada olduğunu, silah sesleri üzerine eve geldiğini, kimseyi görmediğini, olay öncesinde sanıkların mağdurlar Necmi Turan ve A.. ile uzun süredir konuşmadıkları için kendisinin de sanıklara mesafeli durduğunu, olaydan iki ay önce sanıkların kendisine hakaret etmeleri nedeniyle duyduğu öfkeyle adli mercilere yalan beyanda bulunduğunu, sanıklara iftira attığını belirtmiş,
Mağdur N.. A..; sanıkların kendisini ve ailesini köyden uzaklaştırarak mallarına ve tarlasına el koymak istediklerini, daha önce de benzer eylemlerde bulunduklarını, hatta 2006 yılında sanıklarca tehdit edildiğine dair savcılığa ve jandarma komutanlığına dilekçe verdiğini, olay gecesi İstanbul’da olduğunu, işçilerinin telefonla arayıp sanıkların küfrederek sağa sola ateş ettiklerini, olayı en iyi mağdur H..’in gördüğünü söylediklerini, mağdur H..’i aradığında H..’in, “sizi öldüreceğiz, çıkın evden” şeklinde bağıran sanıklarca evlerinin silahla tarandığını söylediğini, fiilin kimler tarafından gerçekleştirildiğini bizzat görmediği için şikâyetinden vazgeçtiğini ifade etmiş,
Mağdur A.. A..; olay gecesi Ankara’da olduğunu, mağdur H..’in telefon ile arayıp sanıkların “öldüreceğiz” diye bağırarak evine silahla ateş ettiklerini söylediğini ancak sonradan H.. ile tekrar konuşunca ateş edenlerin sanıklar olduğundan emin olmadığını belirttiğini, sanıkların ateş ettiğini düşünmediğini, olayı kimin yaptığını bilmediğini, şikâyetçi olmadığını beyan etmiş,
Tanıklar M..S..Ç.. ve M.. A.. B… benzer ifadelerinde; sanık C..’ın şoförlüğünü yaptıklarını ve evinde kaldıklarını, olay gecesi sanık C..’ın saat 02.00 gibi eve geldiğini, ilaçlarını içip yattığını, 03.00–04.00 sıralarında silah seslerinin geldiğini, korkudan ne kendilerinin ne de sanık C..’ın dışarıya çıkamadığını anlatmış,
Tanık Ş..Ş….; sanıkların dayısı olduğunu, sanık O..’un olaydan bir gün önce annesiyle birlikte gelip yatılı misafir olarak evinde kaldığını, 08.07.2009 günü saat 09:00 sıralarında henüz kendisi uyanmadan evden ayrıldıklarını söylemiş,
Sanık C.. A..; gece saat 02:00 civarında köye geldiğini, ilaç içip yattığını, silah sesi duymadığını, olayın ne zaman olduğunu da bilmediğini, hasta olduğu için uyuya kaldığını, iddia edilen eylemleri gerçekleştirmediğini, olay gecesi sanık O..’un köyde olmadığını, mağdurlarla husumetinin bulunmadığını, ancak 2006 yılında amcaları ile babası arasında bazı sorunların olduğunu, bu sebeple amcası N…T… savcılığa şikâyet dilekçesi verdiğini, babasının 2006 yılında vefatı sonrasında husumetin kalmadığını, tabancasından atıldığı tespit edilen boş kovanların köydeki düğünler sırasında havaya atış yaptığı zamanlardan kaldığını, kaleşnikof kovanlarının ise yaklaşık 3 ay önce mağdur H..’in oğlunun sünnet düğünü sırasında atılan silahlardan kalmış olabileceğini, jandarmadan korktuğu ve avukatıyla konuşmak istediği için tuvalete gitme bahanesiyle evin arka kapısından kaçtığını,
Sanık O.. A.. ise; olay gecesi annesiyle birlikte Viranşehir’e bağlı Kızbeyi Köyü’ndeki dayısı Ş… Ş… evinde misafir olarak kaldıklarını, silahının olmadığını, eylemleri gerçekleştirmediğini, olayı sonradan öğrendiğini, amcalarıyla ve mağdur H..’le husumetinin bulunmadığını savunmuşlardır.
Tehdit suçu, 5237 sayılı TCK’nun “Kişilere Karşı Suçlar” kısmının “Hürriyete Karşı Suçlar” bölümünde yer alan 106. maddesinde;
“(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’ne göre “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. 5237 sayılı Kanunun 106. maddesinde yer alan “bahisle” kelimesi ile yalnızca sözlü anlatımlar değil, fiili davranışlar da kastedilmektedir. Nitekim kanun koyucu maddenin 2. fıkrasının (b) bendinde tehdidin mektupla veya özel işaretlerle işlenmesini suçun nitelikli halleri arasında kabul etmiş ve basit şekline göre daha ağır bir ceza ile cezalandırılmasını öngörmüştür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. (M.Emin Artuk, A.. Gökcen, A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 14. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, s.271)
Bu saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına ya da bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe meydana getirmeye objektif olarak elverişli olması yeterlidir. Bunun sonucu olarak suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Türk ve İtalyan Ceza Kanunları, Ankara, 1978, C.II, s.127; Abdullah Pulat Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Kazancı Hukuk Yayınları, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873)
Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar, 5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinin gerekçesinde; “Tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmıştır.
Tehdit suçunun mağduru, iç huzuru ve sükunu, irade oluşturma ve iradi hareket hürriyeti ihlal edilen kişidir. (İlhan Üzülmez, Yeni Türk Ceza Kanunun Hürriyete Karşı İşlenen Suçlar Sistemi Çerçevesinde Tehdit, Şantaj ve Cebir Kullanma Suçları, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007, s.97) Tehdit suçunun mağduru herkes olabilir. Ancak tehdit suçunun oluşabilmesi için mağdurun belirli bir kişi ya da kişiler olması gerekir. Muhatabı belli olmayan tehdit eylemleri diğer şartların da varlığı halinde TCK’nun 170. maddesi kapsamında “genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” ya da 213. maddesi kapsamında “halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit ” olarak değerlendirilebilecektir.
5237 sayılı TCK’nun 170. maddesinde genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu ise;
“(1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;
a) Yangın çıkaran,
b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan,
c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,
Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde metninde, genel güvenliği kasten tehlikeye sokan fiiller, suç olarak tanımlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında, bu suçu oluşturan seçimlik hareketler, yangın çıkarmak; bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak; silâhla ateş etmek veya izinsiz patlayıcı madde kullanmak olarak sayılmış olup suç, somut tehlike suçu olarak düzenlenmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, bir soyut tehlike suçu tanımına yer verilmiştir. Bu hükümde, yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre bu fıkrada düzenlenen suçun oluşabilmesi için somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekmemektedir.
TCK’nun 170/1. maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu, belli bir kişiye yönelik olmayıp belirsiz sayıdaki kişilerin hayatı, sağlığı veya mal varlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda işlenen kasıtlı bir suçtur. Buna göre, belli bir amaç ve hedef gözetildiği takdirde bu maddede düzenlenen suç oluşmayacaktır.
Benzer suç tipinin düzenlendiği 765 sayılı TCK’nun 264/7. maddesinde; “…eylem başka bir suçu oluştursa bile…” ifadesine yer verilmiş olması nedeniyle, aynı eylemle başka bir suçun oluşması halinde, her suçtan ayrı ayrı cezalandırma sistemi getirilerek, bu suç bağlamında “fikri içtima” kurallarının uygulanması engellenmiş ise de, 5237 sayılı TCK’nun aynı suçu düzenleyen 170. maddesinde böyle bir ifadeye yer verilmemiş, dolayısıyla da, fikri içtima uygulaması açısından herhangi bir istisna getirilmemiştir.
Nitekim Ceza Genel Kurulu’nun 26.12.2006 gün ve 317-319 sayılı kararında da; “…5237 sayılı TCK’nun 170. maddesinde, 765 sayılı TCK’nun 264/7. maddesindeki düzenlemeden farklı biçimde eylemin bir başka suçu oluşturması halinde ayrıca cezalandırılacağına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. O halde, eylemin aynı zamanda bir başka suçu da oluşturması halinde 5237 sayılı TCK’nun 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren suçtan cezalandırılması söz konusu olur” denilmek suretiyle, 5237 sayılı TCK’nun 170. maddesi bağlamında aynı Kanunun 44. maddesinde düzenlenen farklı nevi’den fikri içtima kurallarının uygulanmasının mümkün olduğu, tereddüte meydan verilmeyecek bir biçimde ortaya konulmuştur.
Öte yandan 6136 sayılı Kanunun 12. maddesi; “Her kim bu Kanunun kapsamına giren ateşli silahlarla bunlara ait mermileri ülkeye sokar veya sokmaya kalkışır veya bunların ülkeye sokulmasına aracılık eder veya bunları 29/6/2004 tarihli ve 5201 sayılı Harp Araç ve Gereçleri ile Silâh, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun hükümleri dışında ülkede yapar veya bu suretle ülkeye sokulmuş ve ülkede yapılmış olan ateşli silahları veya mermileri bir yerden diğer bir yere taşır veya yollar veya taşımaya bilerek aracılık eder, satar veya satmaya aracılık ederse veya bu amaçla bulundurursa beş yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşyüz günden beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır.
Birinci fıkrada yazılı suçları üçüncü fıkradaki hal dışında iki veya daha çok kişinin birlikte işlemeleri halinde, failler hakkında sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis ve bin günden onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
Birinci fıkradaki fiillerin, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek cezalar bir kat artırılır.
Ateşli silahın tüfek veya seri ateşli kısa sürede çok sayıda ve etkili biçimde mermi atabilen tam otomatik veya dürbünlü tabanca veya bu fıkrada sayılanların benzerleri olması ya da bu niteliği taşımayan ateşli silahlar veya her türlü mermilerin miktar bakımından vahim olması halinde yukarıdaki fıkralarda yazılı cezalar yarı oranında artırılarak hükmolunur.
Dördüncü fıkrada niteliği belirtilen ateşli silahlar ile benzerlerinin miktar bakımından vahim olması halinde birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarda yazılı cezalar bir kat artırılarak hükmolunur.”,
Aynı Kanunun 13. maddesi de, “Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
Ateşli silahın, bu Kanunun 12 nci maddesinin dördüncü fıkrasında sayılanlardan olması ya da silâh veya mermilerin sayı veya nitelik bakımından vahim olması halinde beş yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşyüz günden beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
Bu Kanunun 12 nci maddesinin dördüncü fıkrasında sayılanlar dışındaki ateşli silahın bir adet olması ve mutat sayıdaki mermilerinin ev veya işyerinde bulundurulması halinde verilecek ceza bir yıldan iki yıla kadar hapis ve yirmibeş günden yüz güne kadar adlî para cezasıdır.
Ateşli silahlara ait mermilerin pek az sayıda bulundurulmasının veya taşınmasının mahkemece vahim olarak takdir edilmemesi durumunda hükmolunacak ceza altı aya kadar hapis ve yüz güne kadar adlî para cezasıdır.
Kuru sıkı tabir edilen ses veya gaz fişeği ya da benzerlerini atabilen tabancayı, teknik özelliklerinde değişiklik yaparak öldürmeye elverişli silah haline dönüştüren kişi, bu maddenin birinci fıkrası hükümlerine göre cezalandırılır.” biçiminde düzenlenmiş olup, 12. maddede ateşli silahlarla, bunlara ait mermilerin ülkeye sokulması veya sokmaya teşebbüs ya da aracılık edilmesi, ateşli silahlarla, bunlara ait mermilerin ilgili kanun hükümleri dışında ülkede yapılması veya bu suretle ülkeye sokulmuş ve ülkede yapılmış olan ateşli silahlar veya mermilerin bir yerden diğer bir yere taşınması ya da yollanması veya taşımaya bilerek aracılık edilmesi, satılması, satmaya aracılık edilmesi veya bu amaçla bulundurulması yasaklanmış, buna karşılık, 13. maddede ise; ateşli silahlarla, bunlara ait mermileri kişisel ihtiyacı için satın alan, taşıyan veya bulunduranların cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır.
13. maddede belirtilen suçun oluşması için, 6136 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olarak yani ruhsatsız biçimde ateşli silahlarla bunlara ait mermilerin şahsi ihtiyaç için satın alınması, taşınması, bulundurulması seçimlik hareketlerinden birinin gerçekleşmesi yeterlidir.
Ateşli silahın aynı Kanunun 12. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan seri ateşli kısa sürede çok sayıda ve etkili biçimde mermi atabilen tam otomatik veya dürbünlü tabanca veya benzerleri olması veya silah ve mermilerin sayı ve nitelik bakımından vahim olması hali, 13. maddenin ikinci fıkrası uyarınca suçun nitelikli şeklini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latince’de; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1-Sanık O.. A..’nun üzerine atılı silahla tehdit ve ruhsatsız silah taşımak suçlarının sabit olup olmadığı;
Yerel mahkemece, sanık O.. A.. hakkında abisi C.. ile birlikte olay gecesi mağdurların evlerine silahla ateş etmek suretiyle tehdit ve ruhsatsız silah taşımak suçlarını işlediğinden bahisle mahkumiyet hükümleri kurulmuş ise de, sanığın suçu işlediğine ilişkin sadece mağdur H.. A..’ın soruşturma sırasındaki ifadesi mevcut olup, mağdur H..’in 09.07.2009 günü kollukta, aynı gün Cumhuriyet savcılığında, 13.09.2009 günü yine Cumhuriyet savcılığında, duruşmada ve 05.11.2009 tarihinde mahkemeye sunduğu dilekçede olayın gerçekleniş şekli ve sanık O..’u görüp görmediği konularındaki beyanlarının birbiriyle çelişkili ve tutarsız olması nedeniyle bu beyanlara veya beyanının bir kısmına itibar edilmesinin mümkün olmaması, sanığın tüm aşamalarda olay gecesi olayın meydana geldiği A.. Köyünde olmadığını, K…Köyünde dayısı Ş…S….evinde yatılı misafir olarak bulunduğunu savunması, bu savunmanın tanık Şehmus tarafından da doğrulanması, HTS kayıtlarına göre, sanık O..’un cep telefonu, olay gecesi hem Viranşehir ilçe merkezindeki hem de Karakeçi Köyündeki baz istasyonlarından sinyal almış ise de, sanığın misafirlikte olduğunu belirttiği K…Köyü’nün, A… Köyü gibi her iki baz istasyonuna uzaklığının aynı olması sebebiyle HTS kayıtları dikkate alınarak sanığın olay gecesi A…. Köyü’nde mi yoksa K….Köyü’nde mi bulunduğunun ya da bulunmadığının tespitinin yapılamaması, sanığın olay gecesi yoğun telefon görüşmesi yapmasının ve bu görüşmelerin 03.47-04.51 saatleri arasında kesilmesinin aleyhine yorumlanarak varsayıma dayalı sonucuna gidilmesinin mümkün bulunmaması hususları birlikte gözetildiğinde, sanık O..’un yüklenen suçu işlediği hususu şüphe boyutunda kalmakta olup şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, sanığın beraatına hükmolunmalıdır.
Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün, sanık O..’un tehdit ve ruhsatsız silah taşımak suçlarını işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunamadığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan on yedi Genel Kurul Üyesi; “sanık O..’un üzerine yüklenen suçlar sabit olduğundan, yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
2-Sanık C.. A..’nun eylemlerinin silahla tehdit suçunu mu yoksa genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu mu oluşturacağı;
Sanık C..’ın, olay gecesi kendisine ait 9 mm.lik Sig Sauer marka taşıma ruhsatlı tabanca ile kimliği tespit edilemeyen kişi ya da kişilerle birlikte daha önce husumetli oldukları mağdurların ev ve avlu duvarlarına korkutmak aracıyla ateş etmesinden ibaret olayda; eylemin belli kişilere yönelik olup belirli bir amaç ve hedef gözetildiği nazara alındığında tehdit suçunu oluşturduğu, TCK’nun 170/1. maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanık C.. A..’nun eyleminin silahla tehdit suçunu oluşturduğuna ilişkin yerel mahkemenin direnme gerekçesi isabetli olup tehdit suçundan kurulan hükümlerin esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi; “sanık C..’ın eyleminin tehdit suçu değil, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu kapsamında kaldığından yerel mahkeme hükmünün bozulması gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
3-Sanık C.. A..’nun üzerine atılı 6136 sayılı Kanunun 13/2. maddesi kapsamındaki suçunun sabit olup olmadığı;
Sanık C..’ın olay gecesi taşıma ruhsatlı tabancası ile yirmi dokuz kez ateş ederek silahla tehdit eylemini gerçekleştirdiği, bu tabanca haricinde iki uzun namlulu (kaleşnikof) silahla da otuz bir adet atışın yapıldığı sabit ise de, ele geçirilemeyen uzun namlulu silahlarla sanığın atış yaptığına dair yeterli, kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmaması, nitekim olayın tek tanığı olan mağdur H.. A.. da soruşturma sırasında, silah seslerini duyduğunu ancak sanığın ne tür silah kullandığını görmediğini ifade etmesi karşısında, sanık C..’ın 6136 sayılı Kanunun 13/2. maddesi kapsamında uzun namlulu silah kullandığının ispatlanamadığı olayda, sanığın sadece kendi ruhsatlı silahı ile yaptığı atışlardan sorumlu tutulması gerekeceği, üzerine atılı nitelikli silah taşımak suçunun sabit olmadığı kabul edilmelidir.
4-Sanık C.. A..’nun 6136 sayılı Kanunun 13/2. maddesi kapsamındaki suçunun sabit olmadığı sonucuna ulaşılması nedeniyle taşıma ruhsatlı tabancasını olayda kullanmasının aynı Kanunun 13/1. maddesindeki suçu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesine gelince;
Sanık C..’ın olayda kullandığı U695211 seri numaralı 9 mm.lik Sig Sauer marka tabancanın sanığa 10.03.2005 tarihinde taşıma ruhsatlı olarak verilmesi, ruhsat süresinin 03.11.2009 tarihine kadar geçerli olması nedeniyle, suç tarihi olan 08.07.2009 günü anılan tabancayı taşıması veya bulundurmasının suç teşkil etmediği, 6136 sayılı Kanunun 13/1. maddesinde tanımlı suçun unsurlarının da oluşmadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün, sanık C..’ın ruhsatsız nitelikli silah taşımak suçunu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunamadığı, öte yandan taşıma ruhsatlı silahını taşıması ve kullanması eyleminin de suç teşkil etmediği gözetilmeden, beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan on üç Genel Kurul Üyesi; “Sanık C..’ın 6136 sayılı Kanunun 13/2. maddesinde tanımlı suçu sabit olduğundan, yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç olarak; yerel mahkeme hükmünün, sanıklar C.. ve O..’un ruhsatsız nitelikli silah taşımak, yine sanık O..’un silahla tehdit suçlarını işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunamadığı gözetilmeden anılan suçlardan beraatleri yerine mahkûmiyetlerine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına, sanık C..’ın eyleminin silahla tehdit suçunu oluşturduğuna ilişkin direnme gerekçesi isabetli olduğundan tehdit suçundan kurulan hükümlerin esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Siverek 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.12.2010 gün ve 234-316 sayılı direnme kararının;
a) Sanıklar C.. A.. ve O.. A..’nun ruhsatsız nitelikli silah taşımak, yine sanık O.. A..’nun silahla tehdit suçlarını işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunamadığı gözetilmeden anılan suçlardan beraatleri yerine mahkûmiyetlerine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
b) Sanık C.. A..’nun eylemlerinin silahla tehdit suçunu oluşturduğuna ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, sanık C… A…. hakkında tehdit suçundan kurulan hükümlerin esasının incelenmesi için Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, birinci uyuşmazlık konusu yönüyle 05.05.2015 tarihinde yapılan müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 12.05.2015 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla, ikinci uyuşmazlık konusu yönünden 12.05.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla, üçüncü uyuşmazlık konusu yönünden 12.05.2015 tarihinde yapılan müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 02.06.2015 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla, dördüncü uyuşmazlık konusu yönünden ise 02.06.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.