Yapı Ruhsatı Olmadan Bina Yapımı
T.C.
YARGITAY
4. Ceza Dairesi
E:2009/8724
K:2011/7697
T:06.06.2011
5237 s. Yasa m. 184/1
5237 sayılı TCY’nın 184. maddesinin 1. fıkrasında ; “yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapma ve yaptırma”, aynı maddenin 2. fıkrasında “yapı ruhsatiyesi almadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade etme”, 3. fıkrasında ise “yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade etme” fiilleri suç olarak düzenlenmiş olup, yine aynı maddenin 4. fıkrasında, “üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır” hükmü ile, 1. ve 2. fıkralar bakımından maddenin uygulanacağı yerler “belediye sınırları içerisi” veya “özel imar rejimine tabi yerler” biçiminde sınırlandırılmıştır.
Diğer taraftan, 775 sayılı Gecekondu Yasasının 37. maddesinin 1. fıkrası uyarınca; belediyelere, Hazineye, özel idarelere ve katma bütçeli dairelere ait veya devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerde izinsiz yapı yaptırma, satma, rehnetme, devir ve satın alma eylemlerinde ya da aynı maddenin 2. fıkrası gereği özel kişilerin veya birinci fıkrada sayılanlar dışındaki tüzel kişilerin arazi ve arsaları üzerinde yapılacak izinsiz yapılar hakkında arazi sahibinin başvurusu üzerine, anılan 37. maddeyi değiştiren 5728 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önceki eylemler bakımından 37/1. maddede yazılı cezaların, sonraki eylemler bakımından ise eylemin niteliğine göre 154 veya TCK 184/1-2. madde hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Anayasanın 38/3 ve TCY’nın 2. maddesinin 1. fıkrasındaki suçta ve cezada kanunilik ilkesi ve TCK 2/3. maddesinde yer alan; “kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.” şeklindeki hükümler karşısında, 184. maddenin 3. fıkrası hariç 1. fıkrasının uygulanabilmesi için öncelikle maddenin uygulama alanıyla ilgili ‘belediye sınırı’ ve ‘özel imar rejimine tabi yerler’ kavramlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Belediye sınırları; 3.7.2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 5. maddesinde belirtilen yönteme göre saptanır. Aynı Kanunun 6. maddesine göre;
“Belediye sınırları, belediye meclisinin kararı ve kaymakamın görüşü üzerine valinin onayı ile kesinleşir.
Kesinleşen sınırlar, valilikçe yerinde uygulanmak suretiyle taraflara gösterilir ve durum bir tutanakla belirlenir. Kesinleşen sınır kararları ile dayanağı olan belgelerin birer örneği; belediyesine, mahallî tapu dairesine, il özel idaresine ve o yerin mülkî idare amirine gönderilir.
Kesinleşen sınırlar zorunlu nedenler olmadıkça beş yıl süre ile değiştirilemez.”
Yürürlükten kaldırılan 7.12.2004 tarihli ve 5272 sayılı Belediye Kanununun 5. ve 6. maddeleri de aynı hükümleri kapsamaktadır. Yine, mülga 1580 sayılı Belediye Kanunu kapsamında belediye sınırı, kanunun 4. maddesinde belirtilen yönteme göre saptanmakta, 5. maddede ise sınırların kesinleşmesi yöntemi şöyle düzenlenmekteydi:
1580 – Madde 5 : A) “Seksen binden az nüfuslu olan beldelerde belediye meclislerinin kararı ve mahali idare heyetinin mütalaası alındıktan sonra vilayet idare heyetinin tasdiki ile.
B) (Değişik bent: 04/07/1988 -KHK-336/1 md.; Aynen kabul: 07/02/1990 – 3612/10 md.) Seksen binden fazla nüfuslu belediyelerde belediye meclisinin kararı, idare heyetinin muvafakatı, Valiliğin teklifi ve İçişleri Bakanlığının tasdiki ile kesinleşir.
Tasdik edilmeyen sınır kağıtları esbabı mucibesiyle mahallerine iade edilir. Sınırın değiştirilmesine ihtiyaç olursa yeni sınırın çizilmesi aynı usule tabidir.”
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 5. maddesinde de büyükşehir belediye sınırı tanımlanmıştır: “Büyükşehir belediyelerinin sınırları, adını aldıkları büyükşehirlerin belediye sınırlarıdır.” Aynı Kanunun 27/3. maddesi uyarınca; “Büyükşehir belediyesi mücavir alanlarının ilçe ve ilk kademe belediyeleri arasındaki bölüşümü büyükşehir belediye meclisince yapılır.”
3194 sayılı İmar Kanununun 2. maddesinde imar uygulamaları bakımından kapsam açıklanmış; “Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabidir” denilmiştir.
İmar Kanununun 5. maddesinde tanımlandığı üzere mücavir alan; “imar mevzuatı bakımından belediyelerin kontrol ve mesuliyeti altına verilmiş olan alanlardır. Aynı maddede imar planı uygulamasında ilgili idarenin; belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde belediye, bu sınırlar dışında ise valilik olduğu belirtilmiştir.
İmar Kanununun 45. maddesinde de mücavir alanın oluşturulması yöntemi açıklanmıştır :
Madde 45 – “Mücavir alan sınırları belediye meclisi ve il idare kurulu kararına dayanarak vilayetlerce Bakanlığa gönderilir. Bakanlık bunları inceleyerek aynen veya değiştirerek tasdik etmeye veya değiştirilmek üzere iadeye yetkilidir.
Mücavir alanın ilgili belediye sınırına bitişik olması gerekmez. Ayrıca, bu alanlar köyleri de ihtiva edebilir. Mücavir alandan çıkarılma da aynı usule tabidir. Bakanlık gerekli gördüğü hallerde mücavir alana alma ve çıkarma hususunda resen karar verebilir.”
İmar Kanununun 19. maddesine göre de imar planlarına göre yapılacak parselasyon planları belediye ve mücavir alan içinde belediye encümeni, belediye ve mücavir alan dışında ise il idare kurulunun onayından sonra yürürlüğe girer.
İmar Kanununun 21/1. maddesinde, kanun kapsamına giren bütün yapılar için belediye veya veliliklerden yapı ruhsatiyesi alınması zorunlu kılınmıştır
Ruhsatsız bina yapılması halinde yapılacak işlemler İmar Kanununun 32. maddesinde gösterilmiştir. Bu hüküm gerek belediye ve mücavir alan içerisinde ve gerekse bu alanlar dışında yapılan ruhsata tabi yapılar bakımından geçerlidir :
Madde 32 – “Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce (…) tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mührün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir.”
İmar Kanununun 42. maddesinde de ruhsatsız yapılar dolayısıyla yapı sahibine, yapı müteahhidine veya bu aykırılığı 6 iş günü içinde idareye bildirmeyen fenni mesullere idari para cezası verileceği hükmü yer almaktadır.
Özel imar rejimine tabi yerler ise; belirli bir idari sınıra bağlı kalınmaksızın, ekonomik, kültürel, doğal ya da başka özellikleri gereğince ve kamu yararı nedeniyle İmar Kanunundan farklı bir şekilde veya tamamlayıcı ve koruyucu nitelikteki imar usul ve esaslarının özel bir kanunla düzenlendiği yerleri ifade etmektedir. Bu nedenle özel imar rejimine tabi yerlerdeki ruhsatsız bina yapılması, yaptırılması eylemlerinin suç sayılması için belediye sınırları içinde olması değil, özel imar rejimine tabi bir yerde olup olmadığı ölçütü aranacaktır. Bu hususun da ilgili belediye veya valilikten sorularak saptanması gerekmektedir.
Açıklanan yasal düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, “belediye sınırı” terimi mülga ve yürürlükteki Belediye Kanununda yasal bir idari kavram olarak gösterilmiş, İmar Kanununun 5. maddesinde mücavir alan tanımlanıp, 45. maddesinde mücavir alanın oluşturulma yöntemi düzenlenmiş ve mücavir alanlardaki ruhsat işlemlerinde belediye başkanlığı yetkili kılınmış, ayrıca İmar Kanununun 2, 5 ve 19. maddelerinde ise “belediye ve mücavir alan içinde” veya “belediye ve mücavir alan sınırları içinde” şeklindeki ifadelerde ‘mücavir alan’ teriminden başka ‘belediye sınırı’ teriminin de imar rejimi açısından anlamına işaret edilmiş ve bu şekilde ‘belediye sınırı’ teriminin salt idari bir kavram olmayıp, imar mevzuatı kavramı olduğu da gösterilmiş, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 184. maddesi ile imar kirliliğine neden olma suçu düzenlenirken de yasa koyucu tarafından bilinçli olarak “belediye sınırı” kavramı kullanılarak, maddenin 4. fıkrasında, suçla ilgili bu düzenlemenin 3. fıkra hariç, “ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde” uygulanacağı açıklanmış ve böylece, imar uygulaması bakımından belediye sınırı dışında ve fakat belediyenin ruhsatlandırma yetkisi içerisinde kalan mücavir alanlardaki bina ve yapılarla ilgili olarak belediyelerin İmar Kanununun 32 ve 42. maddelerindeki, ruhsatsız veya ruhsata aykırı bina yapımına ilişkin inşaatı durdurup mühürleme, imar planına veya ruhsata uygun hale getirilmezse yıkma ve idari para cezası uygulama şeklindeki idari yaptırımlar geçerli olmakla birlikte, yasa koyucunun yalnızca belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerler içerisindeki ruhsatsız veya ruhsata aykırı bina yapılması eylemlerini suç olarak düzenlediğinin anlaşılmasına ve mücavir alandaki kendi taşınmazı üzerinde ruhsatsız bina yapma eyleminin TCY’nın 184/1. maddesindeki suçu oluşturmayacağının anlaşılmasına karşın, incelenen dosyada suça konu yerin özel imar rejimine tabi yerlerden olup olmadığı araştırılmadan, eksik inceleme ile beraat kararı verilmesi,
Yasaya aykırı ve katılan İnegöl Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 06.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
4. Ceza Dairesi
E:2009/8724
K:2011/7697
T:06.06.2011
5237 s. Yasa m. 184/1
5237 sayılı TCY’nın 184. maddesinin 1. fıkrasında ; “yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapma ve yaptırma”, aynı maddenin 2. fıkrasında “yapı ruhsatiyesi almadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade etme”, 3. fıkrasında ise “yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade etme” fiilleri suç olarak düzenlenmiş olup, yine aynı maddenin 4. fıkrasında, “üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır” hükmü ile, 1. ve 2. fıkralar bakımından maddenin uygulanacağı yerler “belediye sınırları içerisi” veya “özel imar rejimine tabi yerler” biçiminde sınırlandırılmıştır.
Diğer taraftan, 775 sayılı Gecekondu Yasasının 37. maddesinin 1. fıkrası uyarınca; belediyelere, Hazineye, özel idarelere ve katma bütçeli dairelere ait veya devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerde izinsiz yapı yaptırma, satma, rehnetme, devir ve satın alma eylemlerinde ya da aynı maddenin 2. fıkrası gereği özel kişilerin veya birinci fıkrada sayılanlar dışındaki tüzel kişilerin arazi ve arsaları üzerinde yapılacak izinsiz yapılar hakkında arazi sahibinin başvurusu üzerine, anılan 37. maddeyi değiştiren 5728 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önceki eylemler bakımından 37/1. maddede yazılı cezaların, sonraki eylemler bakımından ise eylemin niteliğine göre 154 veya TCK 184/1-2. madde hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Anayasanın 38/3 ve TCY’nın 2. maddesinin 1. fıkrasındaki suçta ve cezada kanunilik ilkesi ve TCK 2/3. maddesinde yer alan; “kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.” şeklindeki hükümler karşısında, 184. maddenin 3. fıkrası hariç 1. fıkrasının uygulanabilmesi için öncelikle maddenin uygulama alanıyla ilgili ‘belediye sınırı’ ve ‘özel imar rejimine tabi yerler’ kavramlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Belediye sınırları; 3.7.2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 5. maddesinde belirtilen yönteme göre saptanır. Aynı Kanunun 6. maddesine göre;
“Belediye sınırları, belediye meclisinin kararı ve kaymakamın görüşü üzerine valinin onayı ile kesinleşir.
Kesinleşen sınırlar, valilikçe yerinde uygulanmak suretiyle taraflara gösterilir ve durum bir tutanakla belirlenir. Kesinleşen sınır kararları ile dayanağı olan belgelerin birer örneği; belediyesine, mahallî tapu dairesine, il özel idaresine ve o yerin mülkî idare amirine gönderilir.
Kesinleşen sınırlar zorunlu nedenler olmadıkça beş yıl süre ile değiştirilemez.”
Yürürlükten kaldırılan 7.12.2004 tarihli ve 5272 sayılı Belediye Kanununun 5. ve 6. maddeleri de aynı hükümleri kapsamaktadır. Yine, mülga 1580 sayılı Belediye Kanunu kapsamında belediye sınırı, kanunun 4. maddesinde belirtilen yönteme göre saptanmakta, 5. maddede ise sınırların kesinleşmesi yöntemi şöyle düzenlenmekteydi:
1580 – Madde 5 : A) “Seksen binden az nüfuslu olan beldelerde belediye meclislerinin kararı ve mahali idare heyetinin mütalaası alındıktan sonra vilayet idare heyetinin tasdiki ile.
B) (Değişik bent: 04/07/1988 -KHK-336/1 md.; Aynen kabul: 07/02/1990 – 3612/10 md.) Seksen binden fazla nüfuslu belediyelerde belediye meclisinin kararı, idare heyetinin muvafakatı, Valiliğin teklifi ve İçişleri Bakanlığının tasdiki ile kesinleşir.
Tasdik edilmeyen sınır kağıtları esbabı mucibesiyle mahallerine iade edilir. Sınırın değiştirilmesine ihtiyaç olursa yeni sınırın çizilmesi aynı usule tabidir.”
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 5. maddesinde de büyükşehir belediye sınırı tanımlanmıştır: “Büyükşehir belediyelerinin sınırları, adını aldıkları büyükşehirlerin belediye sınırlarıdır.” Aynı Kanunun 27/3. maddesi uyarınca; “Büyükşehir belediyesi mücavir alanlarının ilçe ve ilk kademe belediyeleri arasındaki bölüşümü büyükşehir belediye meclisince yapılır.”
3194 sayılı İmar Kanununun 2. maddesinde imar uygulamaları bakımından kapsam açıklanmış; “Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabidir” denilmiştir.
İmar Kanununun 5. maddesinde tanımlandığı üzere mücavir alan; “imar mevzuatı bakımından belediyelerin kontrol ve mesuliyeti altına verilmiş olan alanlardır. Aynı maddede imar planı uygulamasında ilgili idarenin; belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde belediye, bu sınırlar dışında ise valilik olduğu belirtilmiştir.
İmar Kanununun 45. maddesinde de mücavir alanın oluşturulması yöntemi açıklanmıştır :
Madde 45 – “Mücavir alan sınırları belediye meclisi ve il idare kurulu kararına dayanarak vilayetlerce Bakanlığa gönderilir. Bakanlık bunları inceleyerek aynen veya değiştirerek tasdik etmeye veya değiştirilmek üzere iadeye yetkilidir.
Mücavir alanın ilgili belediye sınırına bitişik olması gerekmez. Ayrıca, bu alanlar köyleri de ihtiva edebilir. Mücavir alandan çıkarılma da aynı usule tabidir. Bakanlık gerekli gördüğü hallerde mücavir alana alma ve çıkarma hususunda resen karar verebilir.”
İmar Kanununun 19. maddesine göre de imar planlarına göre yapılacak parselasyon planları belediye ve mücavir alan içinde belediye encümeni, belediye ve mücavir alan dışında ise il idare kurulunun onayından sonra yürürlüğe girer.
İmar Kanununun 21/1. maddesinde, kanun kapsamına giren bütün yapılar için belediye veya veliliklerden yapı ruhsatiyesi alınması zorunlu kılınmıştır
Ruhsatsız bina yapılması halinde yapılacak işlemler İmar Kanununun 32. maddesinde gösterilmiştir. Bu hüküm gerek belediye ve mücavir alan içerisinde ve gerekse bu alanlar dışında yapılan ruhsata tabi yapılar bakımından geçerlidir :
Madde 32 – “Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce (…) tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mührün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir.”
İmar Kanununun 42. maddesinde de ruhsatsız yapılar dolayısıyla yapı sahibine, yapı müteahhidine veya bu aykırılığı 6 iş günü içinde idareye bildirmeyen fenni mesullere idari para cezası verileceği hükmü yer almaktadır.
Özel imar rejimine tabi yerler ise; belirli bir idari sınıra bağlı kalınmaksızın, ekonomik, kültürel, doğal ya da başka özellikleri gereğince ve kamu yararı nedeniyle İmar Kanunundan farklı bir şekilde veya tamamlayıcı ve koruyucu nitelikteki imar usul ve esaslarının özel bir kanunla düzenlendiği yerleri ifade etmektedir. Bu nedenle özel imar rejimine tabi yerlerdeki ruhsatsız bina yapılması, yaptırılması eylemlerinin suç sayılması için belediye sınırları içinde olması değil, özel imar rejimine tabi bir yerde olup olmadığı ölçütü aranacaktır. Bu hususun da ilgili belediye veya valilikten sorularak saptanması gerekmektedir.
Açıklanan yasal düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, “belediye sınırı” terimi mülga ve yürürlükteki Belediye Kanununda yasal bir idari kavram olarak gösterilmiş, İmar Kanununun 5. maddesinde mücavir alan tanımlanıp, 45. maddesinde mücavir alanın oluşturulma yöntemi düzenlenmiş ve mücavir alanlardaki ruhsat işlemlerinde belediye başkanlığı yetkili kılınmış, ayrıca İmar Kanununun 2, 5 ve 19. maddelerinde ise “belediye ve mücavir alan içinde” veya “belediye ve mücavir alan sınırları içinde” şeklindeki ifadelerde ‘mücavir alan’ teriminden başka ‘belediye sınırı’ teriminin de imar rejimi açısından anlamına işaret edilmiş ve bu şekilde ‘belediye sınırı’ teriminin salt idari bir kavram olmayıp, imar mevzuatı kavramı olduğu da gösterilmiş, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 184. maddesi ile imar kirliliğine neden olma suçu düzenlenirken de yasa koyucu tarafından bilinçli olarak “belediye sınırı” kavramı kullanılarak, maddenin 4. fıkrasında, suçla ilgili bu düzenlemenin 3. fıkra hariç, “ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde” uygulanacağı açıklanmış ve böylece, imar uygulaması bakımından belediye sınırı dışında ve fakat belediyenin ruhsatlandırma yetkisi içerisinde kalan mücavir alanlardaki bina ve yapılarla ilgili olarak belediyelerin İmar Kanununun 32 ve 42. maddelerindeki, ruhsatsız veya ruhsata aykırı bina yapımına ilişkin inşaatı durdurup mühürleme, imar planına veya ruhsata uygun hale getirilmezse yıkma ve idari para cezası uygulama şeklindeki idari yaptırımlar geçerli olmakla birlikte, yasa koyucunun yalnızca belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerler içerisindeki ruhsatsız veya ruhsata aykırı bina yapılması eylemlerini suç olarak düzenlediğinin anlaşılmasına ve mücavir alandaki kendi taşınmazı üzerinde ruhsatsız bina yapma eyleminin TCY’nın 184/1. maddesindeki suçu oluşturmayacağının anlaşılmasına karşın, incelenen dosyada suça konu yerin özel imar rejimine tabi yerlerden olup olmadığı araştırılmadan, eksik inceleme ile beraat kararı verilmesi,
Yasaya aykırı ve katılan İnegöl Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 06.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.