Vergisel idari ve adli Yaptırımları azaltan ya da sona erdiren kimi durumlar nelerdir?
Cezada İndirim
İşlenen kabahat nedeniyle karşılığında idari para cezası kesildikten sonra, suçlarda ise henüz ceza tespiti aşamasında, ilgili makamca dikkate alınması gereken ve -idari ya da adli- yaptırımı azaltan nedenlere, “cezada indirim nedenleri” denilir.
Vergi kabahatleri karşılığında uygulanacak idari para cezaları bakımından indirim, KabhK md.17 ile VUK md.376’da öngörülmüştür. KabhK md.17, f.6, c.2 ve c.3 gereğince, “İdari para cezasını kanun yoluna başvurmadan önce ödeyen kişiden bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme, kişinin bu karara karşı kanun yoluna başvurma hakkını etkilemez.” Dolayısıyla, kendisine para cezası kesilen kimse, kesilen cezayı hemen (kanun yoluna başvuru süresi içinde) öderse dava açma hakkından feragat etmese dahi, derhal dörtte bir oranında bir indirimden yararlanacaktır. VUK md.376, f.1 ve f.2 gereğince ise “İkmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergi veya vergi farkını ve aşağıda gösterilen indirimlerden arta kalan vergi ziyaı, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarını mükellef veya vergi sorumlusu ihbarnamelerin tebliği tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili vergi dairesine başvurarak vadesinde veya 6183 sayılı Kanunda belirtilen türden teminat göstererek vadenin bitmesinden itibaren üç ay içinde ödeyeceğini bildirirse: 1. Vergi ziyaı cezasında birinci defada yarısı, müteakiben kesilenlerde üçte biri, 2. Usulsüzlük veya özel usulsüzlük cezalarının yarısı indirilir. Mükellef veya vergi sorumlusu ödeyeceğini bildirdiği vergi ve vergi cezasını yukarıdaki yazılı süre içinde ödemez veya dava konusu yaparsa bu madde hükmünden faydalandırılmaz.” Görüldüğü üzere, VUK md.376’da, dava açma hakkından feragate bağlı bir para cezasında indirim imkanı tanınmıştır: Eğer kesilen para cezasına karşı dava açılırsa, artık md.376’daki indirimden faydalanılması mümkün değildir. Kanaatimizce, bir kimsenin, bir yandan kanun yoluna başvuru süresi içinde -peşin- ödeme yaparak diğer yandan dava açma hakkından feragat ederek hem Kabh K md.17, f.6 hem de VUK md.376’daki indirimden faydalanması mümkündür.
Vergi suçları bakımından cezada indirim konusunda ise kısaca şu açıklamaları yapmak mümkündür: İşlenen suç karşılığında verilecek kesin bir ceza değil de “ceza aralığı” mevcutsa, ki vergi suçları bakımından durum böyledir, yargıç cezayı belirlerken öncelikle kanunda yer alan alt-üst sınırlara riayet ederek temel cezayı belirler. Bu belirleme, TCK md.61 gereğince, somut olayda, suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suçun konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saik göz önünde bulundurularak yapılır. Ancak eğer bu hususlar zaten suçun unsurunu oluşturuyorlarsa bu durumda temel cezanın belirlenmesinde ayrıca dikkate alınmazlar. Temel ceza belirlendikten sonra, bunun üzerinden, suçun olası kastla işlenmesi nedeniyle indirim veya artırım yapılır. Bu şekilde ortaya çıkacak ceza üzerinden ise sırasıyla, teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak “sonuç ceza” belirlenir (TCK md.61, f.5). Takdiri indirim nedenleri, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar olup vergi suçları karşılığında uygulanacak cezaların altıda birine kadar indirim imkânı sağlarlar (TCK md.62).
Dolayısıyla, vergi suçları karşılığında verilecek nihai ceza belirlemesinde dikkate alınması gereken cezayı etkileyici genel nedenler, teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleridir. Bunlardan bazıları, duruma göre, cezayı indirme değil, aksine somut olayda cezayı arttırma nedeni de teşkil edebilirler. Bunların haricinde özel bir ceza indirim nedeni, VUK md.360’da karşımıza çıkmaktadır. Buna göre, kaçakçılık suçunun işlenişine iştirak eden suç ortağının suçun işlenmesinde menfaatinin bulunmaması halinde, Türk Ceza Kanunu’nun suça iştirak hükümlerine göre hakkında verilecek cezanın yarısı indirilecektir.
Uzlaşma
Uzlaşma, tarafların, aralarındaki “anlaşmazlığı” birlik sağlayarak ortadan kaldırmalarına yönelik bir çözüm yoludur.
Kabahatler Kanunu’nda uzlaşmaya yer verilmemiştir. Ancak -Kabh K karşısında vergi kabahatlerine ilişkin hükümleri “özel hüküm” niteliğine sahip olan- VUK, ek md.1 ve ek md.11’de idari para cezaları üzerinde uzlaşılmasına izin vermiştir. VUK’da öngörüldüğü şekliyle uzlaşma, uyuşmazlıkları “idari çözüm yolu” olup bu vasfıyla, idari yaptırımları kısmen ya da tamamen sona erdiren bir durumdur: vergi idaresi (uzlaşma komisyonu) ile kendisine idari yaptırım uygulanan kimsenin (ceza muhatabının) bir araya gelerek isnat edilen kabahatin işlenip işlenmediği ve işlenmişse kesilmiş (tarhiyat sonrası uzlaşma, VUK ek md.1) ya da kesilecek (tar- hiyat öncesi uzlaşma, VUK ek md.11) para cezasının miktarının, -kusur başta olmak üzere diğer ilgili unsurlar dikkate alınarak- ne olması gerektiği konusunda uzlaşmaları mümkündür. Ancak, eşitlik ilkesine aykırı şekilde, VUK’da, uzlaşmanın tarhiyat öncesi ya da sonrasında olup olmadığına bağlı olarak uzlaşma konusu yapılabilecek kabahat türleri bakımından bir ayırım yapılmıştır. Şöyle ki; tarhiyat öncesi uzlaşma her tür vergi kabahati neticesinde kesilecek idari para cezaları (gerek vergi ziyaı kabahati ve gerek usulsüzlük kabahati nedeniyle kesilecek cezalar) bakımından mümkünken, tarhiyat sonrası uzlaşma sadece vergi ziyaı kabahati için kesilecek idari para cezası bakımından mümkündür. Dolayısıyla, tarhiyat sonrasında kesilen usulsüzlük cezaları için uzlaşma yolu kapatılmıştır. Usulsüzlük kabahati bir kez işlenmişse, bu kabahati nedeniyle kendisine yaptırım uygulanmış kimseyle yaptırım uygulanacak kimse arasındaki bu ayırımın makul bir gerekçesini bulmak zordur; bu eşitsizliğin giderilmesi gerekir.
Kaçakçılık suçuna yol açan bir fiille işlenmiş vergi ziyaı kabahatinin varlığı halinde uzlaşma, ne tarhiyat öncesinde ne de tarhiyat sonrasında mümkündür (VUK ek md.1, f.1 ve ek md.11, f.1). Kaçakçılık suçuna yol açan eylemin varlığı, kabahatler bakımından da uzlaşma yolunu tamamen engellemektedir.
Suçlar bakımından uzlaşma, CMK md.253- md.255’de düzenlenmiştir. CMK md.253, f.1, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar ile şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın CMK md.253’de belirtilen suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulacağını belirtmektedir. Ceza hukukunda uzlaşma -mağdur ve failin- uzlaşma(sı), failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuyla mümkün olan ve kamu davasının açılmasını engelleyen veya açılmış davanın düşürülmesine neden olan bir kurumdur (CMK md.253 ve md.254). CMK md.253, f.2 gereğince, “soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekli” olduğundan VUK’da yer alan vergi suçları bakımından ise uzlaştırma yasada açıkça öngörülmediğinden, vergi suçlarında uzlaşma mümkün değildir.
Pişmanlık
Pişmanlık, kabahati ya da suçu işleyen kimsenin, kabahatin ya da suçun tamamlanmasından sonra yaptığından üzüntü ve pişmanlık duyarak, kendi serbest iradesiyle, kabahat ya da suçun yol açacağı zararı önlemek ya da zarar meydana gelmişse bu zararı ortadan kaldırmak için harekete geçmesini teşvik etme amacına dayanır. KabhK’da hiç yer verilmeyen bu kurum, TCK’da “etkin pişmanlık” başlığı altında sadece kimi suçlar bakımından (örn. kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu bakımından md.110; parada ya da kıymetli damgada sahtecilik bakımından md.201) öngörülmüştür. Buna karşılık VUK, beyana dayalı vergilerle ilgili olarak işlenen vergi ziyaı kabahati ile kaçakçılık suçu nedeniyle idari ve adli yaptırım uygulanmasını engelleyen bir durum olarak, pişmanlık kurumunu özel olarak düzenlenmiştir (md.371 ve md.359, f.2). Dolayısıyla, kabahat ve suçlara ilişkin genel kanunların genel hükümleri arasında pişmanlığa yer verilmemiş olması, vergi kabahat ve suçları bakımından pişmanlık kurumunun uygulanabilmesi için VUK’daki özel düzenlemelerin gerekliliğine ve sadece bu maddelerde belirtilen kabahat (vergi zi- yaı) ve suçla (kaçakçılık) sınırlı olarak uygulanmasına yol açmaktadır.
VUK md.371 ve md.359, f.2 gereğince pişmanlık, vergi ziyaı kabahati ile kaçakçılık suçunun işlenmesinden sonra (/kabahat ve suçun tüm unsurlarıyla meydana gelmesinden sonra), fakat yapılan bir ihbar temelinde ilgili makamların bu kabahat ve/veya suçun varlığından haberdar olmalarından, veya mükellef nezdinde her hangi bir vergi incelemesine başlanılmasından ya da olayın takdir komisyonuna intikal ettirilmesinden, veyahut da kaçakçılık suçu teşkil eden fiillerin işlendiğinin tespitinden önce, kabahat ve/veya suçu işleyen mükellefin, vergi ziyaı cezasını gerektiren fiilleri işlediğini bir dilekçe ile (yani yazılı olarak) ilgili makamlara kendiliğinden haber vermesi halinde kabul edilir. Vergi ziyaı kabahati nedeniyle yaptırım uygulanmaması için, dilekçenin resmi kayıtlara geçirilmesi, dilekçe verildikten itibaren on beş gün içinde verilmemiş beyannamelerin verilmesi, eksik ya da yanlış yapılmış vergi beyanlarının tamamlanması ya da düzeltilmesi, yine aynı süre içinde haber verilip ödeme süresi geçmiş olan vergilerin -kanunda öngörüldüğü şekilde hesaplanacak- gecikme zammı ile birlikte ödenmesi gerekmektedir.
Vergi ziyaı kabahatine iştirak etmiş olan kimseler de pişmanlık kurumundan yararlanabilirler (VUK md.371, f.1).
Emlak Vergisiyle ilgili olarak pişmanlık kuru- mundan faydalanmak, daha önce yaşanan kötüye kullanımlar nedeniyle, VUK’da (md.371, son fıkra) açıkça yasaklanmıştır.
Zamanaşımı
Zamanaşımı, kabahatler karşılığında soruşturma yapılıp idari para cezası verilmesini (soruşturma zamanaşımı) ve eğer ceza verilmişse bunun tahsilini (yerine getirme zamanaşımı); suçlarda ise kamu davası açılmasını (dava zamanaşımı) ve suçun cezalandırılmasını (ceza zamanaşımı) engelleyen bir durumdur. İlgilisi tarafından ileri sürülmese dahi, ilgili tüm makamlar tarafından re’sen dikkate alınması gerekir.
KabhK md.20 gereğince, soruşturma zamanaşımı süresi; a) Yüzbin T veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde beş, b) El- libin T veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde dört, c) Ellibin T’den az idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde üç yıldır. Nispi idari para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıldır. Süre, kabahate ilişkin tanımdaki fiilin işlenmesiyle veya neticenin gerçekleşmesiyle işlemeye başlar. Kabahati oluşturan fiilin aynı zamanda suç oluşturması halinde suça ilişkin dava zamanaşımı hükümleri uygulanır. Soruşturma zamanaşımı dolduktan sonra kişi hakkında idari para cezası kesilmesi mümkün değildir. Yerine getirme zamanaşımı süresi ise KabhK md.21 gereğince, a) Ellibin T veya daha fazla idari para cezasına karar verilmesi halinde yedi, b) Yir- mibin T veya daha fazla idari para cezasına karar verilmesi halinde beş, c) Onbin T veya daha fazla idari para cezasına karar verilmesi halinde dört, d) Onbin T’den az idari para cezasına karar verilmesi halinde üç yıldır. Süre, kararın kesinleşmesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren işlemeye başlar. Kanun hükmü gereği olarak idari yaptırımın yerine getirilmesine başlanamaması veya yerine getirilememesi halinde zamanaşımı işlemez. Yerine getirme zamanaşımı süresi dolduktan sonra, kesilmiş idari para cezasının tahsili artık mümkün değildir.
Kanuni durum böyle olmakla birlikte, başta da işaret edildiği üzere, vergi idaresi KabhK’nu değil, KabhK ile yürürlükten kaldırılmış VUK md.374 ve AATUHK md.102’yi uygulamaya devam etmektedir. Bu düzenlemelere göre ise vergi ziyaı cezasında cezanın bağlı olduğu vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın birinci gününden başlıyarak 5 yıl, genel usulsüzlükte, usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden başlıyarak iki yıl, 353 ve mükerrer 355’inci maddeler uyarınca kesilecek usulsüzlük cezalarında, usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden başlayarak beş yıl geçtikten sonra idari para cezası kesilmesi (VUK md.374); kesilen para cezasının ise vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren beş yıl geçtikten sonra tahsil edilmesi (AATUHK md.102, f.1) mümkün değildir.
Vergi suçları bakımından dava zamanaşımı sekiz yıl olup bu süre, “tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden itibaren işlemeye başlar (TTCK md.66). Bu sürenin geçmesiyle birlikte artık kamu davası düşer. Vergi suçlarında ceza zamanaşımı ise on yıl olup süre, hükmün kesinleştiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye uğradığı günden itibaren işlemeye başlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre hesaplanır (TCK md.68). Ceza zamanaşımı dolduktan sonra cezanın infazı artık mümkün değildir.
Ölüm
Kusur ilkesi ve buna bağlı olarak ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin bir sonucu olarak ancak kusurlu şekilde kabahat ya da suç işleyenlere idari ve ya adli yaptırım uygulanabileceğinden, ölüm halinde -idari ya da adli- yaptırımın başka birine (örn. mirasçıya) geçmesi mümkün değildir. Kendisine idari para cezası kesilen kimsenin ölümü ile birlikte idari para cezaları düşer (VUK md.372); hükümlünün ölümü ise hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır (TCK md.64, f.2, c.1). Suç nedeniyle açılmış olan kamu davası sürerken sanığın ölmesi halinde, davanın düşürülmesine karar verilir (TCK md.64, f.1, c.1, CMK md.223, f.8).
nun bu konuda takdir yetkisine sahip olduğu kabul edilmekte ise de af, ancak çok iyi gerekçelendiril- mek şartıyla ve bir son çare olarak nadiren kullanılması gereken bir “araç”tır. (Örneğin, savaş sonrasında toplumun genelinin yoksullaşması ve mali güç yetersizliği içine girmesi). Çünkü aflar, vergi ahlakını zayıflatmakta; yeni af beklentileri yaratarak vergi ödevlerinin tamamen ya da kısmen yerine getirilmemesine yol açmakta; af lobileri yaratmakta; aftan yararlanamayanlarda adaletsizliğe dayalı öfke, aldatılmışlık ve aptal yerine konma duygusuna sebep olmakta; vergi idaresinde ise vergilendirme ve özellikle denetim faaliyetinin etkin şekilde yapılmamasına yol açmaktadır. Af ile birlikte, vergi idaresinin hukuka uygun vergilendirmeyi sağlamaya yönelik işlemlerine bağlı hukuki sonuçlar, bir anda hukuki geçerliliklerini yitirdiklerinden, af, vergi idaresinde, yapılan işe saygı ve inancı azaltmaktadır.